Anadolu'da bir Kurtuluş Savaşı oldu mu? Türkiye Kurtuluş Savaşı sonunda mı kuruldu, yoksa zaten ezelden beri mi vardı? İstanbul ve Anadolu işgale uğradı mı? Yoksa İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar Anadolu'ya hiç mi ayak basmadılar? Aslında mücadele kime karşı olmuştu?
Bütün bildiklerinizi çöpe atın! Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile ilgili bildiğinizi sandığınız hemen her şey yalan.
Hepsi resmi tarih palavraları! Bugüne kadar bu millet uyutuldu, ona gerçekle ilgisi olmayan bir "zafer" armağan edildi, ki bir millet olduğunu sansın!
Ama artık gerçeklerin üzerindeki örtüyü çekmenin zamanı geldi! Bugüne kadar bu önemli görevi yerine getirecek birisi aranıp duruyordu. Nihayet beklenen derviş, tarihçi akademisyen kılığında zuhur etti! Ve kendisiyle yapılan söyleşi de zaten "Cumhuriyet döneminin sırları" olarak takdim edildi!
Vavvvv!
*****
"Tarihçi" miz diyor ki: "İstanbul'da işgal altında çıkan gazeteler Mustafa Kemal'i alkışlıyor, Anadolu hareketini destekliyor. Yayımladıkları karikatürlerde Yunan subaylarıyla, diğer yabancı askerlerle dalga geçiliyor. Normal koşullarda işgal altında bunlar mümkün değildir. Demek ki o kadar da bir işgal yok. Eğer hakiki bir işgal olsa, insana nefes aldırmazlar" (*)
Tarihçimizin elinde bir "işgal skalası" var anlaşılan. O ölçüte soruyor, düğmeye basıyor ve çıktıya bakıyor: İşgal yok, veya "sahte işgal" ! İşgal ölçünüz veya "hakiki işgaliniz" nedir? Nazilerinki gibi "adam gibi işgal" mi işgal sayılacak? Binlerce kişinin fırına atılması, öldürülmesi mi gerekir, "tam işgal" için? İstanbul'da kaç kişi tutuklandı? Bir terör estirildi mi? Yoksa, İngiliz yönetimi ve uşak olarak kullandığı bir saray bile yoktu mu İstanbul'da!
Tarihçi, 'İstanbul'a yüz bin kişi ile geldiler, ama savaşılmadı' diyor! İstanbul'da çok kanlı savaşlar olsaydı, demek o zaman işgalden sayacaktı!
*****
Sıkı durun devamı var:
"Anadolu (da) çok büyük bir işgal yaşamadı. İşgal asıl Güneydoğu'da Fransızlar tarafından Gaziantep, Kahramanmaraş ve Urfa'da yaşandı. Batı Anadolu'da da Yunan işgaline karşı savaşıldı."
Birtakım hurafe işleri! İşgal yaşamadık ama savaştık. Asıl işgal güneyde olmuş, ama batıda da Yunanlılara karşı savaşılmış! Tam turşu!
İtalyanlar papucu pahalı görünce tam kaçtılar. Fransızlar Anadolu ayvasını ısırıp bir dişlerini kırınca pılı pırtılarını topladılar. İngilizler ve diğerleri, esas Yunanlıları kullanmadılar mıydı, yoksa ne?
Demek Ankara önlerinde savaş da olmamış, sadece batıdan bahsettiğine göre büyük tarihçimiz! Turgut Özakman , sana aşk olsun, Şu Çılgın Türkler palavra kitabıyla bu milleti hayal âlemi içine soktun! (Adam, doğrusu tam zamanında piyasaya sürülüyor, her zamanki gibi!)
*****
Devam ediyor: "Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü ve şehit-yaralı toplam 30 bin kişilik zayiatımız oldu. Kurtuluş Savaşı'nın pırıltılı hale getirilmesinin nedeni, Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet'le birlikte yapılanlara bir meşruiyet kazandırmak içindir."
Gördünüz mü? Savaş topu topu üç yıl sürmüş! Nerede görülmüş bu kadar kısa zamanda kurtulmak! Tam kurtuluş savaşı olabilmesi için, şöyle on - on beş yıl sürmesi gerekirdi herhalde? Anlıyoruz ki yine tarihçimizin elinde bir kurtuluş savaşı "zaman ölçeği" var, bizimki bu ölçeğin dışında kalıyor! Fakat ölçek çok boyutlu: "Ben ancak 500 bin - 1 milyon ölülüye kurtuluş savaşı derim!" havalarında!
Hem, adam gibi işgal yok, hem üç yıl sürmüş, hem de 30 bin kişi ölmüş sadece!.. "Buna kurtuluş savaşı demek için bin şahit lazım" dır tezini ileri sürüyor tarihçi! Tabii, bu "uydurukluğu" kurtuluş savaşı diye yutturmak ve Cumhuriyet ile birlikte "yenen herzeleri" örtbas etmek için, yaldızlayıp bize yutturuldğunu düşünüyor!
Artık şu son diyaloğa bakın. Soru: "Toplum yakın geçmişin gerçeklerini öğrenirse çok mu şaşırır?" Yanıt: "Şaşırır fakat çok rahatlar. Bu toplum rahatlamaya ihtiyacı olan bir toplum."
Rahatladınız mı? Öyleyse üstüne şöyle bir de geğirin, gaz mı yoksa tarihçi mi çıkartırsınız, size kalmış!
Bu yazıyı da artık Pazar çerezi olarak mı alırsınız, yoksa karabasanı mı, o da ruhsal durumunuza bağlı!
¯¯¯-
(*) Sabancı Üniversitesi'nde öğrencilere "Tarih" öğreten Doç. Cemil Koçak; söyleşiyi yapan Neşe Düzel, Radikal, 13 Kasım 2006
(**) Böyle serbest atmalar, Türkiye gibi bilimin az geliştiği, bilim kültürünün yerleşmediği ülkelerde "akademik özgürlük" kılıfı altında gerçekleşiyor hem de. Bilimin gelişkin ülkelerinde ideolojik temelli kasıtlı yorumları, "bilim adamı" , "tarihçi" ve "akademisyen" titri, söylemi ile yaptınız mı, bilim dışı toplum katında belki taraftar toplarsınız, ama bilim katında "asaletiniz" sıfırı tüketir. Türkiye'de ise şanınız alır yürür, hatta yeni kapılar açılır. Akademisyenin özgürlüğü sorunu olarak görülür... Tarihçi, her şeyi kendi bakışına göre yeniden kurana mı deniyor? O zaman bir tarih biliminden bahsetmek mümkün mü! Veya bahsedenler varsa, durumu açıklığa kavuşturmalılar!