Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hamd önde de sonda da Allah’adır…
Bugünün sıkıcı ve bir o kadar da bulandırılmış bilgi alışverişi
ortamında, zamanın değişimi problemiyle kendini gösteren, bir anlamda
da İslamî fundamentalizm de diyebileceğimiz akım artık İslam’ın ve
özellikle de vakarlı ve takvalı bir duruş sergilemek isteyen kitlelerin
başına bela olacak hale gelmiştir. Bugünün bilgi aktarımın vardığı
kirlilik oranı öyle bir raddeye varmıştır ki, insanın düşünsel
dünyasındaki gedikler artmış ve artık insan psikolojik boyutta
sarsıntılara uğramıştır.
Batı toplumlarında nevrotik hastalıkların artışı problemi, bu
dönemde bizlerin de çevrelerimizde gözlemlediğimiz problemlerden
biridir maalesef. Yanlış bilgilendirilme(desinformé) sonucu insanların
hayal dünyalarında açılan gedikler, insanlığı maneviyatsızlığa ve diğer
taraftan da dini verinin yorumlanmasında da çoğu zaman
ladiniliğe(profond) ve bir de dini bir fundamentalizme götürmüştür.
Bunun en bariz örneklerinden biri de bugün İslamî yöntemin
fundamentalizme kayması ve gerçekçi(realist) yöntemin ölmeye yüz
tutmasıdır.
Tanımlarda boğulmaktan yana olmadığım için sözlüklerde bir gezinti
yapmayacağım ancak fundamentalizm’in dini alandaki karşılığını kısaca
tanımlamam gerekirse, şöyle demek yeterli olacaktır sanırım: “dini
düşüncede ve kaynaklarda ilk formlara dönmeyi” amaçlayan eğilimdir.
Yani bir anlamda dini düşüncenin yalnız kutsal metinle sınırlandırılıp,
hadis, sünnet gibi kutsal metne nazaran ikinci dereceden kaynak olan
verileri yorumlayarak kullanmamayı, batini herhangi bir yorumu kabul
etmemeyi öngören, kutsal metnin her türlü zahiri yorumundan faydalanma
isteğinde olan eğilimdir. Bu anlamda da İslam’daki “Selefi”, “Ahbari”
ve Hıristiyanlıktaki “Protestanlık” zihniyeti buna örnek olarak
gösterilebilecek bariz numunelerdir.
Günümüz dünyasının bilgi edinme konusunda insana karşı
mütecavizliği doğal olarak bir savunma stratejisi üretme düşüncesini
dinin getirileriyle hayatlarını sürdüren, daha açık ifadesiyle herhangi
bir dinin mümini olan kitleler arasında ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Diğer taraftan da Şia’da bir dönem baş gösterip sonra yok olan
“Ahbariyye” fırkası ve Sünnilikte ise halen var olan “Selefi” fırkası
bu tür bir savunma projesinin ürünü olarak doğmuşlardır. Değişen
dünyanın saldırılarına bir tür tepki olarak doğan bu kitleler dini
metnin ve hadislerin yorumlanmasında batini ve akli yorumları reddedip,
şekildeki, zahirdeki yorumları tek bağlanılacak yorumlama
biçimi/içtihat şekli olarak kabul etmişlerdir.
Bilindiği üzere Protestanlık fırkası da Hıristiyanlıkta zamanın
değişimine koşut olarak var olan dini zihniyete tepki olarak doğmuştur
ve dini düşüncenin fundamentalist şeklini ortaya koymuştur. Onlar da
İslam’daki kitlelerin yorumlama biçimine benzer bir metot/içtihat şekli
belirlemişlerdir. Bu dini fundamentalizmin ortak noktasıdır.
Diğer taraftan, dini fundamentalizmin İslam için nasıl bir tehdit
olduğu ve gerçekçi düşüncenin ise neden gerekli olduğu sorusu hepimizin
sorduğu sorulardandır. Öncelikle bu sorunun yanıtını vermeden, İslamî
hakikatin neden gerçekçi olduğuna değinelim, böylece de yukarıda merak
ettiğimiz noktaların karanlıkları da çözülecektir sanırım.
İslamî hakikat, varlığını gerçekçilik ile sürdürmüştür
yüzyıllardır. Allah hakikatin yansımasını sürekli akli gerçeklik olarak
anlatmıştır. Düşünme ve düşünmenin yanında da anlama temelli bir sistem
getirmiştir İslam dini. Ve bu sistem ile de, idealist romantikliğe
karşı savaş açmıştır. Bunlardan ilki putperestliğin yıkılışıdır. Allah
putların iptalini bile akli delillerle anlatır ve eğer iki tane ilah
olsaydı elbette kavga ederlerdi mealinde ayetlerle putperestlerin
atalarının dinine sarılmakla yarattıkları idealist romantizme karşı
durmuştur. Diğer bir iptal, kavmiyetçilik, ailecilik ve ashabiyettir
ki, bunlar da bir romantizmin ürünüdür. Oysa Allah bu idealizmin yok
olup gideceğini ve asıl olanın gerçeklik yani yaratılışta eşit olup,
takvada üstünlük oluş olduğunu açıkça beyan etmiştir. Şimdi
gerçekçiliğin İslamî hakikatteki yeri kısaca da olsa açıklandığına
göre, fundamentalizmin gerçekçiliğe nasıl karşıt olduğunu birlikte
düşünelim.
Allah Kuran’ın birçok yerinde belli ayetlerin belli yerlerde
açıklandığını söylüyor. Yani bazı ayetler bazılarının tefsiri ya da
destekleyicisi, yorumlayıcısı konumundadır. Bu açıdan baktığımızda bir
ileriki nokta Kuran’ın tecellisi olan ve Kuran ile aynı nurdan olan Hz.
Resul’ün s.a.a sünnetinin ilahi sünneti tefsiri söz konusudur. Oysa Hz.
Resul’ün s.a.a sünneti de kendi başına bir şey ifade etmez ve aklın
yorumuna ihtiyaç duyar. Bu açıdan da baktığımızda akla da en az sünnet
kadar ihtiyaç duyduğumuz ortaya çıkar. Öte taraftan fundementalist
İslam’ın öngördüğü zahiri yorumun da bir yerde tıkandığına şöyle örnek
getirebiliriz. Hz. Resul s.a.a kanın alınıp-satılmasını yasak etmişti
çünkü o gün kan nakillerde kullanılacak boyutta değildi ve insan canı
kurtaracak durumda değildi. Bu yüzden de necis olan kanın ticareti
yasaktı, fakat zaman ilerledi ve bugün bu sünnet uygulanmamaktadır,
çünkü kan bugün insanların hayatını kurtarmada işe yaramaktadır,
böylece de alım satımı İslam uleması tarafından serbest bırakılmıştır.
Oysa fundamentalist İslam bunu asla kabul etmez çünkü onlar mutlak
manada öze dönüşü hedeflerler. Yani zaman ve mekânın bir önemi yoktur.
Hz. Resul s.a.a nasıl yaptıysa öyle. Öyle ki, Hz. Resul ve asabı camide
yattı diye, bedevi Araplar çölde göçebe olduklarından çadırlarda
kaldılar diye bunları bile sünnet sayma noktasına gelmişlerdir.
Ahbariyye kitlesi hakkında anlatılan ilginç bir hikâye vardır.
Ahbariyye kitlesi Şia’daki selefi zihniyetidir. Ancak zaman içerisinde
takipçisi kalmamış ve 12 İmam Şialığı içerisinde yok olmuştur. Fakat
tarihte belli taraftarları vardır. Bunlar ellerine geçirdikleri bir
hadisle amel etmektedirler. Ravi şöyle diyor: Ahbari bir gurup ölen
birinin kefenine şöyle yazdılar: “İsmail Allah yolunda öldü”. Ancak
ölen adamın ismi İsmail değildi. Bu yazının sebebini sorduklarında
kitle İmam Cafer a.s oğlu İsmail r.a öldüğünde kefenine böyle yazmıştır
demişlerdir. Bu kitle oradaki ismin bile sabitliğine inanacak kadar
akıldan ve gerçeklikten uzaklaşmışlardır. Ve tarihin şahitlik ettiği
üzere bu kitle zahir üzerinde öylesine düşünmeye kendilerini
kaptırmışlardır ki, aşk ve sadakat düsturunu bile batına ait olgular
olarak reddedip, namazlarda huzu ve huşu gibi olguları, irfan ehlinin
gözettiği bazı hakikatleri reddetmişlerdir.
Bugün geldiğimiz konumda, Hac vecibesini yapan kardeşlerimizin,
Hz. Resul’ün s.a.a mübarek mezarını ziyarette, Baki Mezarlığında
çeşitli mezarları özel olarak ziyarette, Kâbe makamlarına ellerini
sürmelerinde Selefi Suudiler tarafından “bunlar haramdır” diyerek
eziyet görmeleri, İslam’daki fundamentalizmin boyutlarını bizlere
göstermektedir. Aşkın ve sadakatin haram sayılması ve buna akılcılık
libasının giydirilmesinin gerçeklikten ne kadar uzak olduğu ve öze
dönüş sloganlarının aslında cevizin kabuğunu kemirmeye talim edip,
içini ise haram saymak anlamına geldiğini bugün daha iyi anlıyoruz.
Ahbariyye Şia içerisinde son bulsa da, İslami fundamentalizm dünyada en
ateşli şekliyle devam etmektedir. Kimi zaman Selefilik ve Ahbariyye
ismiyle, kimi zaman ise en masum isimlerle… Ancak hepimizin hemfikir
olduğu bir şey var ki, adı ne olursa olsun İslamî gerçekçiliğe sırt
dönen ve onun varlığını yok etmek isteyen idealizmin yarattığı
fundamentalizmin varlığı İslamî takvayı yaşamak isteyen ve zamanın
gerçekliklerini İslam ile yorumlamak isteyen herkes için büyük bir
tehlikedir. Açıkça görülmüştür ki, İslamî fundamentalizmin varlığı
İslamî gerçekçiliğin ölümüdür vesselam…
hüseyin beheşti
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|