Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ZEYNEP TÜRKAN-TARAF
Başörtüsü meselesi, ülkemizde yıllardır çözüme kavuşturulamayan,
uğruna toplumumuz fertleri arasında bölünmeler, kırılmalar ve
küskünlüklerin yaşandığı, gerçekte önemsiz ama olgusal düzlemde çok
önemli bir meseledir. Bugüne kadar başörtüsünden çok daha önemli konular
olduğu, onlarla uğraşmamın kendim ve ülkem adına daha yararlı olacağı
düşüncesiyle bu konuya pek fazla ilgi duymadım. Başörtüsü takmanın
ceremelerini yaşamadığımdan değil, yaşadıklarımı başkalarının
saygısızlıklarına ve karaktersizliklerine verdiğimden, yaşadıklarımı da
önemsemedim. Fakat Yaşar Nuri Öztürk Hoca’nın “Allah ile Aldatmak”
isimli kitabının türban ile ilgili kısmını okuduğumda başörtüsü takmakla
sebep olduğum olumsuzlukların sıralandığını görünce oldukça şaşırdım.
Meğer başörtüsü takmakla ne suçlar işliyormuşum farkında değilmişim!
Yaşar Nuri’nin başörtüsü yorumu
Yaşar Nuri Hoca, adı geçen kitabında, türbanın dinsel değil
geleneksel olduğunu izah ettikten sonra, başörtüsü sebebiyle Türk
halkının nasıl bölünmeye çalışıldığı, başörtüsünün siyasi partiler
tarafından nasıl siyasal ve özel sektörde sorun yaşamamak ve tercih
edilmek veya derin devlet tarafından fişlenmemek için mi? (Çünkü
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, başörtülüler hem devlette hem
özel sektörde tercih edilmemekte, çalıştırılsalar bile geri planda
bırakılmaktadır Taraf Gazetesi, 25.06.2010, s.6)) Kimse bu soruları
hakkıyla cevaplamadan ve bana anlamlı bir gerekçe sunmadan benden başımı
açmamı istemesin! Gerçi, Yaşar Nuri Hoca başımı açmam için bir gerekçe
sunmuş: Ona göre, başörtüsünün dinîleşmesi Hıristiyan Pavlus’un eseridir
ve başörtüsü kadının erkeğin hâkimiyeti altında olduğunu simgeler (yani
buradan çıkan, kadın özgür olmak için başını açmalıdır!) (Aynı eser,
s.194). Yaşar Nuri Hoca’nın bütün bu iddiaları doğru olsa bile,
başörtüsü erkek hâkimiyetini temsil etse bile (ki bu iddianın
doğruluğunu ispatlamak o kadar kolay değil), başı açıklığın kadının
özgürlüğünü temsil ettiğini söylemek çok zor. Gözlemlerime dayanarak
söylüyorum, başı açık kadınlar erkek egemenliğinden hiç de kurtulmuş
değiller. (Ataerkillik bir zihniyet meselesidir çünkü başörtü meselesi
değil!) Aslına bakarsak, Türkiye’de kadına bakış tarzı ve yaşam şekli
olarak başörtülüler ile açıklar arasında önemli bir fark da yok. Farklı
yaşayışları oluşturan etmenler, daha çok ekonomik durumlar, sahip olunan
meslekler ve kültür düzeyleri vb. dir. malzeme olarak kullanıldığı ile
ilgili endişelerini dile getirmiş. Bunun yanında, başörtüsünün “kadının
erkeğin hâkimiyeti altında olduğu anlamını taşıyan bir simge” olduğunu
iddia etmiş ve başörtüsünü kadın özgürlüğünün önünde bir engel olarak
göstermiş. (Öztürk, Allah ile Aldatmak, 2008, İstanbul, s.186-218).
Kitabı okurken, sanki Türkiye’de başı açıklık konusunda köklü bir
toplumsal kabul varmış da başörtülüler bu kabulü bozuyormuş gibi bir
tablo ile karşı karşıya kaldım. Okuduklarımdan sonra canım çok sıkıldı
ve -bir başörtülü olarak- düşündüm. Başörtüsü takarak, toplumun
bölünmesine mi sebebiyet veriyorum? Hem de dinsel olduğu şüpheli olan
bir inanç uğruna? Ben ülkemin kötülüğünü mü istiyorum? Sonra şu sorular
peşi sıra aklıma geldi:
Türkiye’de başı açık olma konusunda konsensüs var da ben mi bu
konsensüsü bozuyorum? Böyle bir konsensüs yok (Çünkü başörtülülerin
sayıca açıklardan az olduğunu sanmıyorum), ama varsayalım konsensüs
olsun. O zaman şu soruları sormak zorundayım: Bu konsensüs nerden
geliyor? Başı açıklık hangi temele dayanıyor? Kültürümüzün hangi kadim
niteliğini ve hangi anlamlı felsefi düşüncemizi simgeliyor?
Diğer taraftan, diyelim ki başörtüsünün dinî bir gereklilik
olmadığına ikna oldum. Peki, açmam için sebep nedir? Ne için açayım
başımı? Daha modern zannedilmek için mi? Kendilerinin çok üstün ırk ve
kültüre sahip olduklarını dünyanın geri kalanına dayatmaya çalışan
Batılıları haklı çıkartmak için mi? Ya da Türkiye’deki laik kesimin
gönlünü hoş edip, sevindirmek için mi? (Bazıları başörtüsüne karşı son
derece hazımsızdır!) Yoksa devlet dairelerinde Demek ki, özgürlük
başörtüsüyle
değil, sorumluluk alabilmeyle, cesaretle ve inançla ilgili bir konu.
Toplumun yanlış değerlerine, ‘bâtıl’a başkaldırabilmeyle, ‘hakk’ın
yanında yer alabilmeyle, onuru için mücadele edebilmeyle, maddi açıdan
güçlü olanlara değil Allah’a kul olabilmeyle, isteklerini diğer
insanlara değil Allah’a yöneltebilmeyle alakalı bir konu! Tabi bu
söylediklerim gözle görülmeyen, elle tutulmayan, soyut şeyler. Bize
semboller üzerinden konuşmak, hak üzerinden konuşmaktan daha kolay
geliyor! Halbuki semboller hakikat adına ne kadar fikir vericidir?
Hakikati bilmeyen insan sembolden yola çıkarak hakikatin ne kadarına
ulaşabilir?
Ama bu konu illaki çözülmek zorundaysa, illaki bir karar verilecekse
belki şöyle bir çözüm yolu önerilebilir:
Başörtüsünün dinî olmadığını varsayarak soralım: İyi ve yararlı olan
hangisidir? Başörtüsü takmak mı? Takmamak mı? Gerçekten uzun uzun
düşündüm fakat bu soruya anlamlı cevap bulamadım. Bulanlar olursa
özellikle rica ediyorum, benimle paylaşsınlar. Bu noktada benim vardığım
sonuç ise, başörtülü veya başı açık olmanın bireysel ve toplumsal
olarak gerçekte hiçbir yarar sağlamadığıdır. (Yalnızca başörtüsü için
söylüyorum, müstehcen kıyafetler giyinmekle, örtülü giyinmek aynı değil,
örtülü giyinmenin yararlı olduğuna inanıyorum, karıştırılmasın lütfen).
Böyle olmakla birlikte, sırf toplumsal bütünleşme ve aynılık olsun
diye, ne açıklar kapanır, ne de kapalılar açılır. Çünkü her biri
diğerini haklı çıkarmak istemez, diğerine üstünlük atfetmez, diğeri için
kendinden vazgeçmez.
Toplumsal birlik şeklî birşey midir
Ayrıca toplumsal bütünleşme için de aynı giyinmemiz gerekmez sanırım.
Hepimiz kişisel tercihlere saygı ve bu saçmalıklarla üstünlük kurmaya
kakmama ortak paydasında buluşursak toplumsal bütünleşme sağlanabilir
diye düşünüyorum.
Yaşar Nuri Hoca ile ilgili olarak ise, -bir ilahiyat bilimcisi
olarak- şöyle bir eleştiride bulunmak istiyorum. Hocamızın bazı
konulardaki ideolojik tutumu, entelektüel ve hakikati arayan (hikmet
sahibi) yönünü gölgede bırakmaktadır. Bir entelektüelden beklenen,
Türkiye’de yaşayan bir kesimin avukatlığını yapması ve toplumun bir
kesimini üstünkörü bakış açılarıyla suçlaması değil, bütün insanlığa
hitap eden genelgeçer ilkeleri objektif olarak araştırması (Hakikati
araştırması), ve toplumun her kesiminin incitilmeden ortak bir paydada
nasıl buluşturulabileceği üzerinde kafa yormasıdır.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|