| Yazanlarda | 
         | 
          
      
        
         
         adalet Uzman Uye 
          
  
  Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
	
	
		
	
		
		Kur'an-ı Kerim, inanç gruplarını şöyle sıralar: "Allah'ı ve 
elçilerini inkâr eden, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, 
'Bazısına inanırız, bazısını tanımayız' diyen ve bu ikisi arasında bir 
yol tutturmak isteyenler... 
		
			 	
				Allah'a ve Resûlü'ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar." (4/Nisa, 150-152.) Gruplara yakından bakalım:
 a) "Ateistler": Ne Tanrı'nın varlığına inanırlar ne Tanrı'nın 
elçiler gönderdiğini kabul ederler: "Allah'ı ve elçilerini inkâr 
edenler". Bunlara göre, içinde yaşadıkları evin mimarı/projesi, yapım 
ustası ve işçileri yoktur. Varlık âlemi (evren) de böyledir, kendi 
kendine vücud bulmuş, kendi yasalarını (kozmik ve tabii) kendisi 
koymuştur, anlamdan ve amaçtan yoksun olarak zaman içinde (öylesine!?) 
akıp gitmektedir.
 b) "Deistler": Tanrı'nın varlığına inanır, elçiler gönderdiği 
fikrini reddederler: "Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyenler."
 Deistlerin bir bölümü de "Hz. Muhammed eski dinlerin etkisinde kalıp 
Kur'an'ı vücuda getirdi" veya "Elimizde sahih bir Kur'an metni yok, Hz. 
Muhammed'in vahy kâtiplerine yazdırdığı parçalar kaybolmuş" diyenler. 
Deistlerin Tanrı'nın varlığına, hatta tek bir Tanrı'ya inanmalarının bir
 değeri yoktur. Çünkü "Onlar 'Allah hiçbir şey indirmemiştir' diyerek 
Allah'ı hakkıyla takdir etmiş değildirler." (6/En'am, 91)
 "Peygamber" fikrinin merkezî önem taşımadığı Sabiiler, Mecusiler,
 Budistler, Brahmanistler, Taoistler, Shintoistler vb.nin de bu gruba 
dâhil olduklarını söyleyebiliriz.
 c) "Kitap ehli": Tanrı'nın varlığına ve elçi gönderdiğine inanıp,
 bir kısmını kabul ederken bir kısmını reddederler: Yahudiler, Hz. 
İsa'nın ve Hz. Muhammed'in peygamberliklerini tanımazlar. 
Hıristiyanlar, Hz. Musa'yı ve Hz. İsa'yı teyid ederlerken, Hz. 
Muhammed'in  risaletini inkâr ederler: "Bazısına inanırız, bazısını
 tanımayız' diyenler."
 d) "Arada kalanlar": Tanrı'nın varlığı, vahy, risalet ve İslam 
şeriatı konusunda tereddüt içinde olanlar. Bunlar da iki gruptur: d1) 
Tanrı'nın varlığının bilinemeyeceğini öne süren agnostikler 
(bilinmezciler), bir türlü karar veremedikleri için, "Bilmiyorum, 
ilgilenmiyorum, olabilir de olmayabilir de, bir şey diyemem, acaba 
gönderdi mi?" diye soranlar, d2) "Dinî hükümleri toplumsal ve kamusal 
hayatın dışına çıkarmak" isteyenler: "Bu ikisi arasında bir yol 
tutturmak isteyenler".
 e) Allah'ın varlığına, elçiler gönderdiğine, Hz. Âdem'den Son 
Peygamber'e kadar -salat ve selam hepsinin üzerine olsun- nübüvvet 
zincirinde yer alan bütün peygamberlere inanan ve aralarında ayırım 
yapmayan biz "Müslümanlar".
 Kur'an'ın sıhhati konusunda en büyük itiraz Kitap ehli 
Yahudilerle Hıristiyanlardan ve deistlerden gelir. Hasmane bir tutum 
veya kendi içlerinde tatminsizlik içinde iseler ateistler ve agnostikler
 de bu gruba katılırlar.
 Deistler, vahye karşıdırlar ve bu çerçevede Kur'an etrafında 
oluşacak en ufak bir kuşkuya dört elle sarılırlar. Çoğu ayetin işaret 
ettiği "arada kalanlar"dan oluşurlar. Yahudi ve Hıristiyanlar, saldırgan
 ateist ve agnostikler, deistler ve İslam dünyasında "arada kalanlar" 
bir "ret bloku" oluşturup Kur'an konusunda şu dört şüpheyi 
yaygınlaştırmaya çalışıyorlar:
 1) Kur'an vahy değildir, Hz. Muhammed bunu kendisi yazmıştır;
 2) Kur'an, Tevrat ve İncil'den alıntılardır. Hz. Muhammed 
görüştüğü din adamları veya dinî anlatıların etkisinde bu kitabı 
yazmıştır;
 3) Orijinal değildir. Toplanması ve istinsahı sürecinde sorunlar yaşanmıştır, "birden fazla Kur'an" vardır. 
 4) Vahy ise bile Kur'an tarihsel ve toplumsal durumların, indiği 
çağın ürünüdür. Hükümleri evrensel ve ebedi değildir. Kur'an'ı tarihsel 
veya hermönetik yeni okumalara tabi tutmak gerekir, çünkü modern 
dünyanın gereklerine uymuyor.
 Bu iddialar hep tekrarlanagelmiştir. (25/Furkan, 4) Küresel 
güçler, vahy olmadığını Müslümanlara kabul ettirmedikçe bölgesel ve 
küresel hâkimiyetlerini kuramayacaklarını bildiklerinden, Kur'an'la 
ilgili kuşkular için olağanüstü çaba harcıyorlar. Bizim için "Onda en 
ufak bir şüphe yoktur". (2/Bakara, 2) İmanımız, akıl ve bilgi dışı bir 
'inanç' veya soyut bir kabul değil; kendisinden bilgiyle (ilm) emin 
olduğumuz hakikattir. 
  Ali BULAÇ
   
  __________________  "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         asım Uzman Uye 
          
 
  Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
 
 
  vahy konusunda aklıma takılan bir şey...
  tanrı bir insana vahy ilham yoluyla istediklerini bildirdi diyelim...
  vahyin şekli aslında o kadar da önemli değil...
  bir insan sesi yahut bir ağaçtan ses gelmesi yahut bir anlamın fikrin içe doğması şeklinde olabilir...
  mesele bundan sonra başlıyor...
  bu vahyedilen şeyin başka insanları bağlayıp bağlamayacağı...
  eğer bağlamıyor sa mesele yok zaten sesi duyan gereğini yapar kurtulur...
  ama herkezi bağlıyor denir ise iş karışıyor...
  mesela birine bir vahy geldi diyelim ...
  şunu şunu yapın bunları yapmayın yapanlar kurtulacak yapmayanlar ebedi yanacak...
  şimdi bu çok önemli bir bilgi...
  hemen herkese ulaştırılması gerek...
  öhm şimdi ey insanlar bana öyle bir bilgi geldi ki mutlaka duyup benimsemeniz gerekiyor yoksa sonunuz kötü...
  eğer daha önceden herhangi bir rahatsızlığınız yoksa ve toplumda tanınan bilinen doğru dürüst bir kişi iseniz sizi sevenler sayanlar hemen sizi bir doktora görünmenizi tavsiye edecekler...
  doktorlar çare bulamazsa hocalar okutup üflenecek...
  sizi sevmeyenler hemen baştan kafayı yemiş diyecekler...
  ama hala daha sizin bütün insanlara ulaştırmanız geren bir mesaj var bir türlü bunu millete anlatamıyorsunuz...
  bu arada bir sürü insan zaten doğuyor ölüyor sizi hiç duymadan bilmeden...
  hiç olmazsa çevremdekileri uyarayım diyorsunuz onların yarısı sizi deli yarısı hasta buluyor...
  az bir kısmı da inanıyor...
  herkesi inandırıncaya kadar akla karayı seçiyorsunuz...
  ama yinede bir çoğu inanmıyor...
  inananlara diyorsunuz bu bilgiyi ulaştırabildiğiniz herkese ulaştırın...
  onlar da var güçleriyle ve hızlarıyla herkese bir şeyler anlatıyorlar...
  ama kimisi dediğinizi yanlış anlamış kimisi doğru anlatamamış oluyor...
  velhasıl tanrının bütün insanlardan istediklerini sadece bir kişiye bildirmesi çok sorunlu...
  duyamayan anlayamayan bilemeyen bir sürü insan kalıyor...
  allah onları ne yapacağını bizden iyi bilir allahın adaleti onlara öyle güzel bir sonuç verir ki biz onların durumunu bilemeyiz gibi cevaplar geçersizdir...
  mesele zaten onların durumunu düzeltmek değil mi...
  bu vahy baştan onlar için inmedi mi...
  tanrı insanların hepsinden bir şey istiyorsa onların direkt olarak net ve pürüzsüz bir şekilde algılayıp anlayabileceği bir yöntemle bunu yapmalı...
  birine haber verip sen de ötekilere haber ver şeklindeki uygulama tüm insanlar için değil belki o yöredekiler için olabilir...
  yani anlatmaya çalıştığım şeyi anlatabilmişimdir inşaallah...
 
 
 
 
 
  
  __________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         Fers Uzman Uye 
          
 
  Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
selam 
 adalet yazdı, 
" Deistlerin bir bölümü de "Hz. Muhammed eski dinlerin etkisinde kalıp Kur'an'ı vücuda getirdi" veya "Elimizde sahih bir Kur'an metni yok, Hz. Muhammed'in vahy  kâtiplerine yazdırdığı parçalar kaybolmuş" diyenler. 
Kur an daki salat ı kendi içinde geçmediği/izine dahi rastlanmadığı halde belli başlı kelimeleri(kıyam,ruku,secde) özünden saptırarak, eğip bükerek gelenekçi, insan ürünü dayatmalara/kafalarına/kendi hevalarına göre ritüel kalıbına sokup çevirenler bu gruba dahil mi... 
adalet yazdı, 
c) "Kitap ehli": Tanrı'nın varlığına ve elçi gönderdiğine inanıp, bir kısmını kabul ederken bir kısmını reddederler: "Bazısına inanırız, bazısını tanımayız' diyenler." Çünkü "Onlar 'Allah hiçbir şey indirmemiştir' diyerek Allah'ı hakkıyla takdir etmiş değildirler." 
ayetlerde, 
e fe gayrallahi ebtegi hakemen ve huvellezi enzele ileykumul kitâbe mufassala...  o size kitabı izahlı/tafsilatlı/açıklamalı olarak indirmişken Allah tan başka bir hakem mi arayayım... ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adlen la mubeddile li kelimatih  rabbinin sözü doğruluk ve adaletle tamamlandı, sözlerini değiştirebilecek yoktur... Enam/114,115  
dediği halde bir kısım ayeti kabullenirken diğer bir kısmının dediğine kulak asmadan, Allah eksik bırakmış/iletmiş/öğütlemiş gibi, hadis ve sünnetlerle, kur'an ı/zikri/vahyi/öğüdü/hükmü/yasayı tamamlaya kalkışanlar bu gruba dahil mi.... 
adalet yazdı, 
Kur'an'ın sıhhati konusunda en büyük itiraz Kitap ehli Yahudilerle Hıristiyanlardan ve deistlerden gelir. Hasmane bir tutum veya kendi içlerinde tatminsizlik içinde iseler ateistler ve agnostikler de bu gruba katılırlar. 
Kur'an herşeyi yazmaz/açıklamaz, diyenler/ilaveciler/gelenekçiler/ritüelciler/sünnetçiler/had isçiler/yetersiz görerek/eksik görerek mezhepler yoluyla ilaveler yapanlar/dallayıp budaklandıranlar  "Kur'an'ın sıhhati konusunda en büyük itiraz" tanımına dahil mi...  
adalet yazdı, 
2) Kur'an, Tevrat ve İncil'den alıntılardır. Hz. Muhammed görüştüğü din adamları veya dinî anlatıların etkisinde bu kitabı yazmıştır; 
Bu iddialar hep tekrarlanagelmiştir. 
  "namaz, zaten peygamberden öncede vardı, ibrahim peygamberde uyguluyordu/yahudilerde, hristiyanlarda namaz kılıyordu....onlardan öğrenmiştir/görüp uygulamıştır", diyenler bu gruba dahil mi...  
adalet yazdı, 
Bizim için "Onda en ufak bir şüphe yoktur". (2/Bakara, 2) İmanımız, akıl ve bilgi dışı bir 'inanç' veya soyut bir kabul değil; kendisinden bilgiyle (ilm) emin olduğumuz hakikattir.  
bu sözlerinde samimi olanlar, gelenekten/ilavelerden/eklemelerden/eğip bükmelerden/uydurmalardan uzak durması gerekir, öyle mi..... 
asım yazdı, 
bu arada bir sürü insan zaten doğuyor ölüyor sizi hiç duymadan bilmeden... 
duyamayan anlayamayan bilemeyen bir sürü insan kalıyor 
allah onları ne yapacağını bizden iyi bilir allahın adaleti onlara öyle güzel bir sonuç verir ki biz onların durumunu bilemeyiz gibi cevaplar geçersizdir... mesele zaten onların durumunu düzeltmek değil mi... 
ilave, kurtuluşa erdirecek bilgiyle tanışmak için yeterli zamanı olmadan ölüp gidenler azaba mı uğrayacaklar, eğer öyle ise, ölmeyip hayatta kalan ve bilgiye ulaşabilecek zamanı ve fırsatı yakalayanlar, ayrıcalıklı/torpilli/şanslı mı... 
  
.. 
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         fazıl Yasaklı 
          
 
  Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
 Kur’an deizme niçin ve nasıl kapı aralıyor?
 
 22 Temmuz 2012, 12:01
 Yaşar Nuri Öztürk
 info@yasarnuri.com
 Kur’an’ın deizme kapı araladığını söylemek büyük bir 
 iddiadır; tarihte belki de ilk kez gündeme getirilen bir 
 iddiadır. Ama ömrünü Kur’an’a hizmete adamış ve bunu 
 varoluş borcu bilmiş bir ilim adamı sıfatıyla ve bütün 
 vicdanımla söylüyorum, bu sarsıcı iddia Kur’an’a tamamen 
 uygundur.
  
 Kur’an, deizmi teşvik eden, terviç eden bir kitap değil 
 ama ona kapı aralayan bir kitaptır. Neden ve niçin 
 yapıyor bunu Kur’an? İşte meselenin çözümü de önemi de bu 
 sorunun cevabındadır.
  
 Kur’an’ın, her şeyin zirvesine oturttuğu değer, temel 
 amaç, Allah’ın varlık ve birliğine samimiyetle imandır. 
 Kur’an düşüncesinde ve imanında bunun adı ‘tevhit’ olarak 
 tescil edilmiştir. Kur’an’ın, bu temel amacı korumak için 
 feda etmeyeceği hiçbir şey yoktur. Deyim yerinde ise 
 Kur’an bu değerin korunması, yaşaması için indirilen bir 
 kitaptır.
  
 Kur’an ister ki, insanoğlu, Yaratıcı’nın zirveye 
 oturttuğu bu temel gerçeği bir iman ve ideal olarak 
 korurken, o temel gerçeğin bir lütfu olarak kendisine 
 gönderilen ve din adı verilen mutluluk yolunda yürüsün ve 
 rahat etsin. Bunalımlara, sıkıntılara, ıstıraplara, 
 kahırlara maruz kalmasın. Evet, Kur’an bunu ister. Ama 
 Kur’an, tarihin en gerçekçi kitabı olarak şunu asla
 görmezlikten gelmez:
  
 Mutluluk yolunu dikenleyen, kendi çıkarları için o yolun 
 pusulalarını saptıran ve bunu yaparken de din ve Tanrı 
 adına iş yaptığını iddia eden birtakım bedbaht ekiplerin 
 din adı altında sahneledikleri yalanların ‘din’ diye 
 hayata sokulmasına izin verilemez.
  
 Cenabı Hakk’ın vaadi şudur: “Temel değeri korumak için 
 didinen insanların dini yozlaştıran tasallutla yüz yüze 
 kalmaları halinde, sadece temel değeri korumalarını 
 yeterli göreceğim. Din yolunu dikenleyenlerin şaibeli 
 hale getirdikleri dini günlük hayata sokmayanları, 
 hüsrana uğramışlar arasına koymayacağım. Onlara, ‘Bana 
 inanıyorsanız, benim adıma konuşan ve egemenlik 
 kuranların her dediğini din bilip yaşayacaksınız’ 
 demeyeceğim.
  
 DİNLER TARİHİNİN VE DİN ADAMLARININ ELEŞTİRİLMESİ
  
 Kur’an, ‘gayelerin gayesi’ni bu şekilde belirledikten 
 sonra bunu yaşatmak isteyenlere problem çıkararak onları 
 temel imanda kuşkulara, ıstıraplara, kabul ve ret 
 arasında tereddütlere sevk eden din temsilcilerine 
 yüklenmekte, onları deşifre etmekte, temel gayeyi korumak 
 isteyenleri gerçek dinle tanıştırmak ve barıştırmak için 
 yoğun bir gayret sarf etmektedir.
  
 Kur’an’ın dinler tarihi ile ilgili eleştirisi çok açık ve 
 çok ağırdır. Kur’an’ın en büyük mucizelerinden biri işte 
 bu eleştiride yatmaktadır. O eleştiriyi gereğince 
 irdeleyip, yeterince anlamadan Kur’an’ın insan hayatına 
 sokmak istediklerini yakalamanız mümkün olmaz. Bu mucize 
 eleştirinin omurga ayetlerinden biri, belki de birincisi 
 Bakara 213. ayettir.
  
 Bakara 213, din adına insanlığa yön verme göreviyle 
 sahneye çıkanları insanlığın çekişme ve didişmesinin 
 temel sorumlusu olarak göstermektedir. Dinler tarihinde 
 böyle bir mesajın Kur’an dışında bir kutsal metinde 
 verildiğine biz tanık olamadık. Bakara 213, Allah ile 
 aldatmanın kimler tarafından nasıl başlatıldığını ve ne 
 sebeple başlayıp hangi olumsuzluklar çerçevesinde 
 yürüdüğünü o eşsiz üslûbuyla ortaya koymaktadır. Bu ayet, 
 insanlığın ilk kavga ve çekişmelerinin sebebi olarak dini 
 temsil edenlerin azmışlığını göstermektedir. Mucize-
 devrim ayet şöyle diyor:
  
 “İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri 
 müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla 
 beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar 
 arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak 
 olarak indirdi. O kitapta anlaşmazlığa düşenler, o kitap 
 kendilerine verilmiş olanlardan başkaları değildi. 
 Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf 
 aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge 
 noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık 
 yüzünden, çekişmeye girmiştir. Sonra Allah kendi izniyle, 
 inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar 
 ulaştırdı.”
  
 Demek oluyor ki, din maskeli ve gerekçeli zulüm ve 
 ahlaksızlıklar öncelikle, dini temsil iddiasındaki zümre 
 tarafından sergilenmiş ve din, bunların kötülükleri 
 yüzünden kan, kavga ve istismar kurumuna dönüşmüştür. Bu 
 noktaya gelindiğinde, Kur’an, Allah’a imanda samimi 
 insanların, yaşanamaz hale getirilmiş dinden 
 uzaklaşmalarını onların cezalandırılmasına gerekçe 
 yapmamakta, onların ebedî kurtuluşlarını 
 garantilemektedir. Bu tavır, deizme onay vermenin bir 
 başka ifadesidir.
  
 
 http://www.yurtgazetesi.com.tr/kuran-deizme-nicin--ve-
 nasil-kapi-araliyor-makale,1486.html
 
 Teizm varken, deizm nedir yav...
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         ebukerem Ayrıldı 
          
 
  Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
Yazının daha doğrusu iddianın sahibi Bakara 213 ü bir yere kadar okumuş ve hayatın doğrulamasını da görmüş ve lakin zaten meselenin bu ayrıştırma olduğunu görememiş. Bakara 213 var elbette, ve lakin son cümlesine parmak kapatmamak kaydı ile tam olarak var. o son cümle orada var elh. onu "okuyabilen" deizmi ve agnostizmi iliklerine kadar hissettikten sonra Mümin Muttakiliğe ulaştırılacak kadar çelişkisizliğe ( yani Hak olana ) bağlı ve tertemiz yaşayanlar olmakta. Hak bir tanedir, batıl bir tane olmak zorunda değildir. elhamdülillah.
  selam ile. 
  __________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         ebukerem Ayrıldı 
          
 
  Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
2009 yılında ve henüz Göbeklitepe sonuçlarına dahi ulaşmadan önce, Ümmül Kitab'tan okunmuş ve yapılmış bir konuşmadan konu ilgili bir bölüm aşağıdaki videoda var. O günlerde "yetmez bize delil getir" diyenler için Göbelitepe sonuçlarından sonra bir kere daha yayınlanmıştır.
  http://www.izlesene.com/video/bakara213-gobeklitepe/6320995
  selam ile. 
  __________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         fazıl Yasaklı 
          
 
  Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
Sevgili Kerem, arkadaş güzel konuşmuş lakin devamı yok, 
 ya da ben bulamadım. Nihayetinde buda gösteriyor ki Yaşar 
 hoca aslında gerçeklerden habersiz değildi, ya tekamülü 
 devam ediyor veya bildiğini yeni söyledi. 
 
 Halihazırda zaten Kuran, İslamın tümü değildir, olamaz. 
 Tüm, vicdanda. Vicdan derken, selim akıl, adalet, 
 merhamet vb. hasletler eşliğinde bir vicdan tanımı. 
 
 Böyle konuşurken, 'aha şimdi sen (yani ben) kesin 
 cehennemi garantiledin' deyip duruyordum, lakin 
 düşünürken yakaladığım bazı noktaları gördüğümde bu 
 sefer, hepten bıkıyordum. Düşünmek adamı mürted yapıyor 
 gibi.. Ne düşüneceksin, sende herkes gibi önüne konana 
 razı ol ve oh hayat ne ala, neredesin mualla. Ama yok, 
 illa şeytanlar :) durmayacak. 
 
 Deizm bana göre çok kıymetli bir nokta, lakin biz teist 
 olarak kalacağız galiba :) Hem zaten deizme Kuran'dan 
 delil getire bilmek için çoğu kimseye göre teistlik şart 
 olsa gerek. Çünkü aklın ve vicdanın aydınlığına çok 
 karamsar ve kötümser bakılıyor.
 
 Bunu böyle düşünmeyip, hiçbir kitaptan pay almadan deist 
 olanlara gelince, onlara 'ya yalancısınız ya da helal 
 olsun' denebilir... 
 
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         ebukerem Ayrıldı 
          
 
  Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
sn. Fazıl arkadaşım,
  bu adamlar yani din adamları, prof.lar ve ilahiyatçılar ( azıcık bir kısmı müstesna ) kendisi de içinde olarak söylediği kaostan beslenen tiplerdir tarih boyunca.
  Peygamberlerin canlı yaşadıkları süreler hariç, Mümin Muttakilik için çabalayan bir kulun, bir kavmin içinde doğup o kavminin dinine kafir, ateist, deist olabilmek gibi değerli hakedişlerini, yol istasyonlarını BİR GENEL İNSANLIK KADERİ göstermek ve İNSANLARI GÜNAHA KÖTÜYE ZULME coşturmak örneği bu adamın sözleri ile yapılıyor olsa gerek.
  Güneşin altında değişen hiç bir şey yok Ademlikten beri. Bütün insanlar KÖTÜ-ZULÜM-AHLAKSIZ-REZİLLİK-GÜNAH ne varsa bilmekteler aynı İYİLİK-ADALET-MERHAMET-DOĞRULUK-DÜRÜTLÜK ne varsa bildikleri gibi, hem de adları gibi. İnsanın mesuliyeti olanlar da bunlar zaten. 
  Tarih boyu dinden nemalanmış, Dincilerin, din adamlarının, zalim iktidarların KATIP KARIŞTIRDIKLARI, KAOS HALİNE GETİRDİKLERİ, BUNLAR DİNDEN DİYEREK KARMAKARIŞIK ETTİKLERİ SAÇMALIKLARI insanların DEİZMİNE ya da AGNOSTİZMİNE teşne yaparak, adları gibi bildikleri günahlara kötülüklere coşturmak, iyilik merhamet paylaşımdan engellemek bu şeytanın yukarıda söylediği sözlerle ( qavl el ğurur ) hep olagelmiştir.
  "kutsal ruhun ne olduğunu bilemiyoruz", "hac sıyam ne anlamıyoruz" "salat nedir kaç vakittir çözülemiyor" " Musa denizi yardı mı, Yunus balığın karnında nasıl yaşadı bunları anlamıyoruz" v.b. cümleler ile bunların oluşturdu rantı yiyip sonra da bunların zalimlerin eli ile halkların sömürülmesine ( ki o halklar da bunu hakettikleri için ) araç kılınmasını bahane edip, "hesaba çekilmeyeceksiniz, günlük hayatınızda ZİNA, TEFE, KUMAR, ZULÜM, KAN DÖKME, KÜRTAJ, KOMŞUNUZA KÖTÜLÜK, TİCARETTE ALDATMA, RÜŞVET, ÇALMA ÇIRPMA v.b. yapabilirsiniz "fetvası" vermenin bu şeytanın ölmeden önceki son hakedişi olması beni hiç şaşırtmaz ( eğer tevbe edip düzeltmez ise kendini ) çünkü kendisi "bazı günah zulüm ve kötülükleri Kuran perspektifinden öven" bir zikirle yaşayıp gitmektedir, hem nalına hem mıhına vurarak servetler kazanmıştır bu güne kadar.
  kavminin günahlarından, zulümlerinden, sapıklıklarından, şirklerinden, kaoslarından ve bunların dini içindeki çelişkilerden nefret eden bir adam YANLIŞ OLANI GÖRMEYİ HAKETMİŞTİR, araftan HAKKA doğru seyre başlar ve eğer Fıtratındaki ÜMMÜL KİTAB tan apaçık emin bildiklerine sadık yaşar ve Rabbinden kendisini bu kaostan kurtarmasını niyaz ederek, dininde Haşiuun ( değer veren titreyen ) olursa Rab onu kurtarır, hakettiği kadar ilerletir yükseltir. o adam dönmeden Rab dönmez.
  Şeytanların Allah'ın salih kulları üzerinde bir etkisi yoktur, onlar ancak onları rab edinen yani heva ve heveslerinin peşinden gidenleri böyle süslü laflarla etkileyebilirler. tencere kapaktırlar, birbirlerini haketmişler ve omuz omuzadırlar.
  Mümin Muttakiler Rabbin koruması altındadırlar, bir nur ve furkan üzeredirler, Rab böyle buyurmuştur. elhamdülillah.
  selam ile.
 
  
  __________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         fazıl Yasaklı 
          
 
  Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
Sevgili Kerem, ben açıkça hiçbir bireyde art niyet 
 aramam. Çoğu bunu saftiriklikle eş görür ayrı mesele.
 
 ''Peygamberlerin canlı yaşadıkları süreler hariç, 
 Mümin Muttakilik için çabalayan bir kulun, bir kavmin 
 içinde doğup o kavminin dinine kafir, ateist, deist 
 olabilmek gibi değerli hakedişlerini, yol istasyonlarını 
 BİR GENEL İNSANLIK KADERİ göstermek ve İNSANLARI GÜNAHA 
 KÖTÜYE ZULME coşturmak'' (buraya kadar senin sözlerin 
 sonrasını ben kendimce getireyim) ancak üç şekilde olur, 
 ilki art niyettir, ikincisi ise dininin cahili, üçüncüsü 
 ise dar kalıplara sıkıştırıldığının farkında olanlar 
 (onlar, bu sıkışıklığın yer darlığından değil, dar 
 zihinlerin varlığından olduğunun farkındadırlar lakin 
 amaç, dar zihinlerin yapıp ettiklerine odaklandığı için, 
 bu dar zihinlilerin dışındaki dünyayı göremezler veya geç 
 farkederler..
 
 Dininin cahillleri, hazırcı, bedavacıdır, birileri onlar 
 için gereğini düşünmüştür, sorgulamazlar, ve hatta 
 ilgilenmezler. Yaşar hocayı üçüncülerdenb görüyorum ve 
 onu art niyetli görmüyorum, ancak  tekamül denen bir olgu 
 var, sen, ben, o, diğeri, kimse dün durduğu yerde 
 durmuyor, kişi 1 yıl önceki söylemlerine kendisi 
 gülebiliyor... Tekamülü inkar edemeyiz. Yani, en azından 
 ben edemem orası ayrı sevgili Kerem. Vesselam..
 
 
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
         | 
        
       
       
        |   | 
       
        
         
         ebukerem Ayrıldı 
          
 
  Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
          | 
        
         
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
		     | 
                    
            		  
           | 
           
          
           
  | 
           
          
sn. Fazıl arkadaşım,
  BEN KİMSEYE ART NİYETLİ DEMEM, İYİ NİYETLİ de demem. çünkü art niyet iyi niyet diye bir şey yoktur İNSANIN ÇIKARLARI - KORKULARI - KAYIPLARI ya da UMUTLARI VARDIR.
  kimsenin ED-DİN İSLAM konusunda ZERRE CAHİL OLDUĞUNU düşünmüyorum. bu dünyada herkesin en iyi bildiği konunun bu olduğuna eminim. aksi halde "zalim bir Tanrı" ya inanmam gerekirdi.
  kimse cahil değil, bu durumda kendini isimlendirenler, mazeret üretmek derdinde, bu adam gibiler de onlardan nemalandıkları için onların istedikleri mazeretleri sunmaktalar. mesele bu kadar basit.
  derdi dosdoğru bir adam olmak isteyen, tekamül ettiğinde, fark ettiğinde bunu batıl yönünde kullanmaz bilakis Hak için itiraf eder düzelir ve düzeltmeye çalışır. bu durum bir çok dünyevi kayba yolaçar, diğerlerinin göze alamaması ve işi deizme agnostizme teşne yapmaları da bu yüzdendir.
  Yaşar Nuri ya da başka herhangi bir isim umurumda değil, işim onlarla da değil, özneleri farklı içleri aynı. 
  selam ile. 
  __________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
         | 
        
       
        | Yukarı dön | 
         
          
          
         | 
        
       
       
        |   |       
      | 
    
   
  |