Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Rüyaların anlamı ve neden görüldüğü tarih boyunca merak edilmiş konular. Son araştırmalar, rüyaların, canlıların günlük deneyimleriyle geçmişteki bilgilerini güncelledikleri gecelik kayıtlar olabileceğini gösteriyor. Bu güncellemeler sayesinde canlılar, hayatta kalma stratejilerini belirliyorlar.
Görsel şölen: İnsanların rüyaları, memeli atalarıyla uyumlu bir şekilde duyulara, genelde görselliğe dayanıyor.
Rüyalar, gerçekliği, bildiğimiz doğa yasalarını alt üst eden, tuhaf, akıldışı görüntülerle haşır neşir olduğumuz, yönetmenliğini kendi zihinlerimizin yaptığı gizemli filmler. Kimi zaman geleceğe yönelik işaretler içerdiğine inandığımız, kimi zaman hayra yormaya çalıştığımız; bazen gerçekmiş gibi gelen, bazen kendimizi uyanmaya zorladığımız gecelik serüvenlerimiz. Rüyaların anlamı ve rüya görmeye yol açan nedenler, pek çok araştırmanın konusu olsa da, akılları kurcalayan soruların yanıtı üstünde henüz fikir birliği yok. Rüya gören bireylerin çok fazla enerji harcaması ve rüya görmenin kuşaklar boyu süreklilik gösteren bir deneyim olması, bu ilginç beyin etkinliğinin önemli bir amaca hizmet ettiği düşüncesini beraberinde getiriyor.
Hayvanlarda rüya:Yapılan araştırmalar, hayvanların da rüya gördüğünü kanıtlıyor. Hayvanların, REM uykusu sırasında işleme koyduğu bilgiler de duyusal...
Rüyalar ve anlamlarına duyulan merakın tarihi çok eskilere dayanıyor. Sümer kaynaklarında rüyalara ilişkin kayıtlar bulunuyor. Bu kayıtlara göre, M.Ö. 7. yüzyılda yaşayan Asurbanipal rüyalara büyük önem veriyordu. Eski Mısır'da rüyaların kehanet aracı olduğuna inanılıyordu. İncil'de de, Yusuf'un firavunun rüyasını açıklamasının yedi yıllık kıtlığı önlediği anlatılıyor. Diğer kültürler ise, rüyaları ilham kaynağı, şifa verici ya da gerçeğe alternatif olgular şeklinde yorumladılar. Tıbbın babası sayılan Hippokrates, "Rüyalar Üzerine" adlı bir eser yazmıştı. Ortaçağ'da ise rüyalar kimi zaman erdemli kişilere gönderilen tanrısal mesajlar, kimi zaman da şeytani kökenli olgular şeklinde algılandı.
Geçen yüzyılda, bilim insanları rüyalar hakkında, bir kısmı birbiriyle çelişen psikolojik ve nörolojik açıklamalarda bulundular. 1900 yılında Freud, "Rüyaların Yorumu " (Die Treaumdeutung) adlı kitabında, rüyaların bilinçaltına giden yol olduğunu, bireyin iç dünyasının derinliklerini açığa çıkardığını öne sürdü. Sonraki dönemlerde, Freud'un aksine, rüyalar, gelişigüzel sinirsel etkinliklerin sonucu ortaya çıkan anlamsız olgular şeklinde tanımlanmaya başladı. Kimilerine göre de rüyalar, beynin gereksiz bulduğu bilgileri sildiği "tersine öğrenme" etkinlikleri.
Sınırsız imgeler: Rüyaların konuları karmaşık ve geniş bir alana yayılıyor.
Tüm bu araştırmaların ışığında deneyler yapan Amerikalı araştırmacı Jonathan Winson konuyla ilgili farklı bir bakış açısı sunuyor. Winson, kendi araştırmalarının ve diğer nörolojik laboratuvar çalışmalarının sonuçlarına dayanarak, rüyaların anlamı olduğunu öne süren bir bilim adamı. Beynin denizatı kıvrımı olarak da adlandırılan hipokampüs bölümü ile uyku sırasındaki hızlı göz hareketlerinin (rapid eye movement, REM) ve teta ritmi denilen beyin dalgalarının incelenmesinin, bellek işlemlerinde önemli noktaları aydınlattığını söylüyor. Winson'ın primat-altı hayvanlarda yaptığı teta ritmi araştırmaları, rüyaların anlamına ilişkin evrimle bağlantılı ipuçları sunuyor: Rüyalar, memelilerin bellek işlemlerinin gecelik kayıtları. Onlar sayesinde, hayvanlar yaşamlarını sürdürebilmek için stratejiler geliştiriyor ve günlük deneyimlerini bu kayıtlar ışığında değerlendiriyorlar. Böyle bir işlemin varlığının, insanlarda rüya görmeyi de açıklayabileceği düşünülüyor.
1953 yılında yapılan bir buluş, rüyaların nörobiyoloji alanında incelenmesinin kapısını aralamıştı. İnsanda uyku döngüsünün ortaya konmasıyla, rüyaların fizyolojisinin anlaşılması yolunda önemli adımlar atılıyordu.
KAYNAK:Focus dergisi....
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
Ne kadar güvenilir bilmiyorum hepsine ama bildiğim birşey var sembolik ve karışık olmayan ama ilk bakışta da anlaşılmayan rüyalarım gerçekleşmiş durumda...Ordaki sembolik kavramların herkesce aynı anlamı taşımıyor olması öğrendiğim enterasan nokta....
Freud'un rüyalar hakkındaki yaklaşımı, kendisinden sonrakilere kıyasla daha mantıklı bence. Yazıda bahsedilen kitabı okudum. Katılmadığım bir çok yönleri olsa da, rüyaların gelişigüzel sanal gösteriler olduğu düşüncesinden kat be kat daha mantıklı önermelere dayanıyor.
Freud'a göre, rüya bilinç altına itilmiş / örtülmüş / bastırılmış duyguların deşarj yeridir. Bilinç düzleminde gerçekleştirilemeyen duyguların, korkuların, isteklerin, öfkelerin sembollere aktarılarak yani yine çoğunlukla bastırılmış / örtülmüş bir şekilde ele alınıp irdelendiği bir arenadır.
Tabiki Freud, rüyalara geleceği bilebilme aracı olarak değil klinik tedavide bir araç olarak yaklaşmıştır. Freud'a göre, eğer rüyalar bastırılmış duyguların kriptolu / sembollerle şifrelenmiş olarak gündeme getirildiği bir alansa, hastanın rüyalarındaki sembollerle, hasta öyküsündeki temel noktalar arasında paralel ilişki kurulabilirse, bazı sembollerin o hasta için neyi ifade ettiği deşifre edilebilir. Bu çalışma, ucu bir kez yakalandığında gerisi çorap söküğü gibi gelecek bir "tabir" sürecine dönüşürse, hastanın hastalığının temelinde yatan gizil duyguların belirlenmesine ve buradan hareketle buna uygun bir tedavi yöntemi geliştirilmesine olanak sağlayabilir.
Freud, bahsi geçen kitabında kendi rüya tabiri deneyimleri kadar hastaları ile yaptığı çalışmalara da atıfta bulunur.
İşkembe-i kübradan sallamalar yerine, pozitif, elle tutulur, gözle görülür bu türlü çalışmalara saygı duyuyorum.
Bu aşamada rüyada insanın ruhunun alınıp sonra geri iade edilmesi hususundaki ayette ruhun alınması ile geri iadesi arasında zikredilen "... gündüzün ne yaptığınızı bilen..." ifadesi hep ilgimi çekmiştir.
Yani bu ifadenin özellikle, uykuya dalma ile uyanma arasına yani uyku müddetine karşılık kulllanılmış olması...
Bu söylem biçimi bende, -bu konuda okuduğum diğer materyallerin de etkisiyle- , rüyanın gündüz veya daha uzak geçmişte yaşanan olayların teker teker ele alınarak, karşılığı boş bırakılmış sorulara cevap aranılan bir süreç olduğu düşüncesini pekiştirmiştir. Bir anlamda otomatik bir tefekkür süreci diyebiliriz.
İlginçtir ki, insanlar bazen uyanıkken içinden çıkamadıkları pek çok soruna, üzerinden bir kaç uyku dönemi geçtikten sonra pratik çözümler üretebimektedirler.
Uyku döneminde, hiç bir organın faaliyetinin durmadığını dikkate aldığımızda bu kaideye uygun olarak beynin muhakeme fonksiyonlarının da durmaması gerektiği iddia edilebilir. Zaten, beyinde kas olmadığı için beyin hücrelerinin yorulması diye bir şey söz konusu olmaz. Halk arasında beyin yorgunluğu zannedilen şey aslında çoğunlukla beynin oksijen ve enerji yoksunluğundan başka bir şey değildir. Yeterli oksijen ve enerji bulunduğu müddetçe -dikkatin çalışılan konudan başka bir konuya kayması müstesna - beyin fonksiyonlarında herhangi bir sapma olmaz. Keza, dikkat merkezinin değişmesinde de esasen beynin fonksiyonunda bir azalma değil, yön değiştirme söz konusu olmaktadır.
Bu üç husus yani,
1) Freud'un yukarıda özetlediğim teorisi,
2) Beynin yaşanan olaylar hakkındaki muhakemesi,
3) Beynin fonksiyonlarında uyku halinde kayıp oluşmaması birbiriyle uyum içerisindedir.
Bunun dışında, rüya denilince islami litaratürde hemen akla gelen Yusuf kıssasında rüya diye çevirilen kelimenin başka hangi anlamlara gelebileceği, kıssanın nihayetinde Yusuf'un duasında rüya yerine "sözlerin / olayların tevilini öğrettin" denilmesi hususunda bir kaç yerde ilgi çekici makaleler okumuştum. Şimdi yerlerini hatırlayamıyorum.
Bu hususta ilgi sahibi arkadaşlar bildikleri çalışmaları burada paylaşırsa konu bir çok yönüyle ele alınmış olur.
Esenlikle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Sayın Ali Aksoy yaıznıza katılamıyacağım Çünkü rüya denen oluşumun sırf homojen bir özellikte olmadığı çeşit çeşit sebeb ve özelliklerde bizde varolduğu ve herşeyden önce elimizde olmayan bir görüntüler dizisi olduğudur...İnsan psikolojisinin rüyanın üzerindeki etkisi çok fazla ama insanın gördüğü tüm rüyalarda değil...Bir insanın gördüğü rüyaların geneli o an yaşadığı psikolojiye bağlıdır(kabus görmeler,yüksekten düşmeler,acayip acayip hayvanlar görmeler,masmavi ortamlara gitmeler,zengin olamlar vs vs)...Genel dışında kalan rüyalarda ise sembolik anlatımlar vardır...Bunu da kendinize ait bir rüya olduğunu söyleyeceksiniz ama Dua ettiğim gecenin sabahında beklentime yönelik rüyamın benim değil de yanıbaşımdaki arkadaşımın benlen ilgili rüyayı görüp gelip bana anlatması ve bir zaman soonra o beklentimin gerçekleşmesini neyle açıklayacaksınız...Yani arkadaşımla benim aramdaki telepatik iletişim mi? Ya da ruhlarımız mı yer değiştirdi...? Ben insanların gaybla bir şekilde irtibat halinde olduğunu düşünüyorum... Cabrail Meleğinden gaybi bilgileri(KURAN) alan insana rüyadan özel gayb bilgilerinin gelmesi hiç de garip değildir....İnsanlar daima gayb aleminden küçük küçük damlalar almaktadırlar sadece rüyalarla değil yüreğe gelen kuwetli esintilerle de olabilir...Freud'un yaşadığı zaman biliyorsun ki din duygularının siyasi ve toplumsal anlamda kısmen de olsa dışlandığı bir dönemdi...Onun birkaç kitabını okudum...Tamamen metaryalist bir bakış açısına sahip...Realist dünyayı inkar etmezk olmaz ama bilimadamları gibi de ruhsal aleme dudak kıvırmak olmaz...İki tarafı da ortalamak şarttır aksi takdirde kısırdöngü içinde dönüp durur insan...İnsanoğlu bilinmezler dünyasıdır...Ruhsal alemi hakkında kutsal kitaplarda bilgi verilmemişken fakat hayatta oluşan garip olayların yani gayriihtiyari olayların meydana gelmesini metarylist bilim adamları neden açıklayamıyorlar...Bizim gıyabında konuşmalarımızı rüyasında gören arkadaşımızın gelip bize konuştuklarımızı kelimesi kelimesine anlatması,Apartmmanımıza girecek hırsızı gömlek rengine kadar görüp gelip bize haber vermesi bizim de pencereden (gece) hırsız gözleyip sonr aonu faka bastırmamız bunlar neyle açıklanacak...Herkes rüyalardan aynı şekilde yararlanamıyabilir bu ilahi bir yoldur ama şunu biliyorum ki Yaratıcı yarattığı hierşeye kendi mührünü vurmuştur....
Insanlar cok uzun dure acliga dayanabilirler, ancak uykusuzluga
dayanamazlar.Bir sure(3-4 gun) hic uyumamis bir insan, bir muddet sonra
halusinasyonlar gormeye, mukayyese yetegini kaybetmeye vb. baslar.
Uyku doneminde hicbir organ faaliyetini kesinlikle durdurmadigi gibi,
uykunun durumuna ve ruyanin cesidine gore bazi hormonlar (adrenalin
vb.) oldugundan daha fazla salgilanir.
Beyin uyku halinde, disaridan gelen sinyalleri alisinin seviyesini dusurur.
Ornegin, gunduz tam kapasite ile calisan beyin, derin bir uykuda gece bu kapasiteyi oldukca dusurur.
Beyin yorgunluguna iliskin; ortalama saglikli bir kiside, beynin
oksijen veya enerji veya diger olmasi gereken hormonlarin yoksunlugu
gibi bir problemi yoktur. Beyin istedigi kadar kimyasal elektrik
uretsin, uretilen kimyasal elektrik vasitasiyla, sinyallerin ilgili
yerlere tasinmasinda problem cikiyorsa(herhangi bir tur hastalik yani),
beyin fonksiyonlarini tam olarak yerine getiremez.
Orn; Motor noronlarindan biri kaybedilirse veya tutulursa, fiziki
hareketlerinizde kayip yasarsiniz.(yurume, konusma,yutkunma, el , kol,
bacak kullanma vs.) Oysa halen beyninizde yeterli oksijen ve enerji
mevcuttur.
Fakat diger hormonlarda eksilme veya fazlalik soz konusudur.
Beyin vucuttaki sinirlerin en fazla oldugu
bolgelerden biridir. Gereken sinyallerin tasinmasi, fiziki bedene
gerekli olan komutlarin verilmesi vb. eylemler icin surekli kimyasal
elektrik uretilir.
Kas yorgunlugu istirahat, masaj, dus vb. seylerle giderilebilir.
Ancak beyindeki sinirlerin yorgunlugunun giderilmesi icin, duzenli uyku ve beslenme sarttir.
Gun boyunca beyin, tum islevini yerine getirirken kimyasal elektrik
uretir. Bizim halk dilinde beyin yorgunlugu addedilen olay budur.
Beynin, tipki bir makina gibi, gunduz doldurdugu sarjini(disaridan sinyal alip, bunu komuta cevirme olayi), gece uykuda desarj(disaridan sinyal alimini yaridan da aza indirmesi ve icerden disariya dogru sinyal verme) etmesi gerekir.
Bu icerden disari dogru verilen sinyalleme esnasinda, ruyalarimizda payina duseni alir. Ruyalar cok ve cesitlidir.
Buna bir de REM uykusundaki zamanin degiskenligi olasiligini eklersek, ortaya cok daha ilginc ruyalarin, cikmasi sanirim kacinilmazdir.
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma