Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Hicret’in 40. yılı Ramazan ayı gelmişti. Hz.Ali, Muâviye’nin üzerine yürümek için hazırlık yapmakla meşguldü.
Taberi ve İbn’ül-Esir, Hz.Ali’nin şehâdet sebebini şöyle anlatır:
Mülcemoğlu, Haccâc ve Temim boyundan Amr;
“Halkın kurtulması için, Hz.Ali’nin, Muâviye’nin ve Âsoğlu Amr’ın ortadan kaldırılması” gerekli olduğu kanâatine vardılar. Bu işi yapacak kişilerin üçüde Hâricîlerdendi.
Mülcemoğlu Hz.Ali’yi, Haccâc Muâviye’yi, Amr da Âsoğlu Amr’ı, öldürmeye karar verdiler. Ramazan ayının 18. günü sabah namazında işlerini başaracaklardı. İbn-i Mülcem Kûfe’ye geldi, mezhepdaşlarıyla buluştu; fakat yapacağı işi kimseye açmadı. Mülcemoğlu bir gün, mezhepdaşlarından birinin evinde pek güzel bir kadın gördü, vuruldu adeta. Kadına evlenme teklifinde bulundu.
Kuttame adındaki kadın:
“Benim mehrim pek ağır” dedi. “Üçbin dirhem vermedikçe bir köle ve halayık satın alıp bağışlamadıkça ve Ali’yi öldürmedikçe sana varmam ben” demişti.
Mülcemoğlu:
“İlk iki şartı kabul ederim” dedi; “Fakat Ali’yi öldürmek elimden gelmez benim.”
Kadının; babası ve kardeşi, Nehrevan da öldürülen Hâricîlerdendi. “İmkânı yok” dedi. “Ali öldürülmedikçe yüreğim soğumaz benim. Ben sana yardımcı bulurum.” dedi. Mülcemoğluna, Şebib ve Verdan’ı tanıştırdı; bunlar da Mülcemoğluna yardım edeceklerdi.
Mülcemoğlu, daha önce Hz.Ali’ye bey’at edilirken, bey’at etmek istemiş, Hz.Ali onu iki kere reddetmişti. Hz.Ali, üçüncüsünde mübarek elleriyle başlarına ve sakallarına işaret buyurarak; “Buradan akacak kanla şunu boyayacak kişiyle ne işim var benim” demiş ve şu iki beyiti okumuşlardı:
Hz.Ali, zaten yaşamaktan bıkmıştı. “Allah’ım, sen beni bunlardan hayırlısıyla buluştur, bunlara da kötü birini musallat et” diye duâ etmişti.
Hz.Ali, bir gece Hz.İmâm Hüseyin’in, bir gece Cafer-i Tayyâr oğlunun evinde kalıyor, üç lokmadan fazla bir şey yemiyor; “Allah’ıma boş karınla temiz olarak kavuşmam daha sevimlidir bence” diyordu.
Ramazan ayının 18. günü, Hz.Ali evden çıkarken Hz.İmâm Hasan ve Hz.İmâm Hüseyin’e hediye olarak getirilmiş olan ördekler gagalarıyla eteğini tutmuşlardı. Hz.Ali, onları kovalayanlara; “Bırakın” buyurmuştu; “Onlar ağlayanlardır; seher çağında da kader, yerini bulur.”
Hz.Ali; “O gece Hz.Resûlullah’ı rûyada gördüğünü” de bildirmiş, şehâdete tam hazırlanmıştı.
Mescide giren Hz.Ali:
“Namaz, namaz” diye uyuyanları uyandırmağa başlamıştı ki; Şebib bir kılıç salladı; fakat kılıç mescidin kapısına geldi. Bunun üzerine önceden gelip mescide gizlenen Mülcemoğlu:
“Yâ Ali! Hüküm ancak Allah’ındır” diye bağırarak Hz.Ali’nin mübarek başlarına bir kılıç vurdu. Kılıç, Hendek savaşında Amr’ın yaraladığı yere geldi; imâme yarılmış, kılıç mübarek başlarına gömülmüştü.
Yere düşmüştü Hz.Ali; “Andolsun Kâ’be’nin Rabbine” buyurmuştu. “Kurtuldum” dedi.
Suikastçılar kaçıyorlardı; kaçarken de bağırıyorlardı:
“Emîr’ül-mü’minin şehit edildi!...”
Şebib’i birisi yakaladı, kılıcını elinden aldı; fakat o, atik davrandı, kurtulup evine sığındı. Sesi duyan halk birbirine karışmıştı. Şebib’in amcasının oğlu, o gece Şebib’de konuktu. “Hâricî” değildi bu zât. Şebib’in telaşını görünce; “Yoksa” dedi, “Mü’minler emîrini sen mi öldürdün?”
Şebib:
“Hayır” diyecekken “Evet” dedi; o da kılıcını çekip Şebib’i öldürdü.
Mülcemoğlu’nu da birisi yakaladı, sürüyerek mescide götürdü. Hz.İmâm Hasan ve Hz.İmâm Hüseyin ile yakınları mescide girdikleri zaman, Hz.Ali’yi mihrabın önünde yerden toprak alıp; “Ondan yarattık sizi, yine oraya iâde edeceğiz; ordan çıkaracağız bir kere daha sizi” meâlindeki âyeti okuyup, yarasına basıyor buldular. (Tâhâ 55. âyet)
Hz.Ali’yi yaralı halde eve götürdüler. Yaranın şiddetinden, evdekilerin kimi kendinden geçiyor, kimi kendine geliyordu. Hz.Ali bir aralık mübarek gözlerini açıp başucundakilere bakarak şöyle buyurdu:
“En güzel, en yüce arkadaşa, en hayırlı konağa, en güzel huzûr ve istirahat yerine gidiyorum.”
Sonra Mülcemoğlu’nu, elleri bağlı olarak Hz.Ali’nin yanına getirdiler.
Hz.Ali:
“Ey Allah’ın düşmanı” dedi, “Ben sana iyilik etmedim mi?”
Mülcemoğlu:
“Evet” dedi, “İyilik ettin.”
Hz.Ali:
“Peki” dedi, “Bu yaptığın ne?”
Mülcemoğlu:
“Kılıcımı kırk sabah biledim, Allah’tan, onunla halkın en kötüsünü öldürmesini diledim.” dedi.
Hz.Ali:
“Sende onunla öldürüleceksin; halkın en kötüsü, görüyorsun ki sensin” buyurdu ve yanındakilere dedi ki:
“Bunu götürün, hapsedin, eziyet etmeyin, aç bırakmayın; siz ne yiyor, içiyorsanız buna da onu verin. Ben sağ kalırsam ne yapacağımı bilirim; ölürsem, o bana bir kılıç vurdu; siz de onu bir vuruşta öldürün; ama Allah’ın sizi bağışlamasını da istemez misiniz?”
Hak’ka kavuştuğu gece Hz.Ali’ye bir bardak süt sunmuşlardı. Yarısını içtikten sonra bardağı verdi; “Bunu” dedi; “O esirinize götürün, onu sakın aç bırakmayın.”
Sütü Mülcemoğlu’na götürdüler; “Zehirlidir” diye içmedi. Bu olayda, adâletle-zulüm, îmanla-îmansızlık, yücelikle-alçaklık, fazîletle-hıyânet; bir bardak sütle tarihe, insanlık tarihine geçti.
Hz.Ali Emîr’ül-mü’minîn, Ramazan ayının 21. gecesine kadar yaşadılar. Hz.Ali bu fânî dünyadan göçmeden önce, oğlu Hz.İmâm Hasan ve Hz.İmâm Hüseyin’i yanına çağırdı; onlara vasiyyetini yazdırdı ve imâmlık emanetlerini Hz.Hasan’a teslim etti.
Hz.İmâm Ali, Hicret’in 40. yılı (Milâdi 661) Ramazan ayının 21. gecesi, Hak’ka vuslat etmiştir. Hz.Ali Hak’ka kavuştuğunda 63 yaşında idi. Türbesi Necef şehri-IRAK’tadır.
En doğrusunu Allah bilir.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
selamlar, kıymetli dostlarım,elbette hiçbir müslümanın öldürülmesinden dolayı mesud olmayız. Kur'anda nefsi müdafa dışında hiçbir şekilde insan öldürülmesine müsaade edilmemiş ve bu haram olarak hükmedilmiştir. Sıffin savaşından sonra ortaya çıkan Haricilerin ieolojileri bana göre doğru ideolojiydi,ancak haricilerin maalesef şansları yaver gitmedi ve iktidar olamadılar.iktidar olamadıkları sonucunda da zamanın hükümetleri tarafından katledildiler.zaten çoğu tarihçilerin ittifak ettiğine göre Hariciler Nehrevandaki bu katliamın intikamı olarak Hz.Aliyi öldürmüşlerdir.aslında bu onlara göre bir cinayet değil,Kur'andaki kısasa kısas hükmünün sonucu olan şeydi. yukarıdaki taberi tarihinden alıntılanarak sunulan hikayelerde ise abartmalar ve çarpıtmalar göze çarpmaktadır. örneğin Mülcem'in kılıcının Hz.Ali'nin kafasına saplandığını yazıyor fakat o zaman bu kadar tıbbi gelişmişik ve tıp teknolojisi olmadığı halde her ne hikmetse günlerce bu yaralı haliyle yaşayabilmiş bir Ali tablosu çiziliyor,abartmalar bu yönüylede bitmiyor.üstelik kafadan kılıç darbesi yiyen insan zaten normalde kan kaybından bile bir kaç saat içinde ölür.Ama taberi,hikayesinde kafasında kılıçla bir insanı günlerce yaşatabilmiş,birde şu durum varki,Mülcemi'de bayaa aşağılamış ve sanki nankör birisi olarak göstermeyi de ihmal etmemiş,hele birde işin içine aşk hikayesi de sokmuşki iyice masalsı bir tarzda hikayesinin okunması için.böyle bir tarihe zaten çokta itibar edilmeyeceği belli. anlaşılan taberi de tarihini hükümet yandaşı olarak yazıp bir kaç kese altını cebe atmayıda ihmal etmemiştir.12 eylül,28 şubat zamanındaki medyamızın haline nasılda benziyor.en doğrusunu Allah bilir. selamlar,sevgiler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma