Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Öznur Yazdı:
şehitlik nedemek kimlere şehit denir |
|
|
Selam
Fikir vermesi açısından aşağıdaki yazıyı alıntılıyorum:
“ŞEHÂDET” KAVRAMI ÜZERİNE
Hikmet Zeyveli
Kurân’da geçen “şehâdet” kelimesi, günümüzde, “Allah yolunda katlolunanlar” anlamına mahkûm edilmiştir. Oysa iyi bir tahlille, bu kelimenin daha kapsamlı bir mânâya delalet ettiği ortaya çıkmaktadır.
Bu hususu, meşhur müfessir Fahru’d-dîn Râzî (v. 606 H)’nin tefsirinden iki alıntı yaparak işlemeğe çalışacağız.
Râzî, Nisâ sûresinin:
“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar, Allâh’ın ni‘met verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır! (51)
âyetinin tefsirinde şöyle der:
“Şehâdet” kelimesinin “kâfirler tarafından katledilmiş kişi”ye hasredilmesi caiz değildir. Bunun birkaç sebebi var:
1. Bu âyet “şehâdet” mertebesinin dinde yüce bir mertebe olduğunu ifade ediyor. Halbuki (mücerred) bir insanın kâfirler tarafından öldürülmesi şeref arttırıcı bir durum olamaz. Çünkü böyle bir öldürülme, bir fâsık veya Allah katında değeri olmayan bir kimse için de sözkonusu olabilir.
2. Mü’minler “Yâ Rabbi, bize şehadet nasib et!” diye dua ediyorlardı. Eğer “şehâdet” bir kâfirin kendisini katletmesi şeklinde anlaşılırsa, bunlar Allah’tan, kâfirlerin kendilerini öldürmelerini taleb etmiş olurlardı -ki bu câiz değildir. Zira, bir kâfirin kendisini öldürmesini talep etmek küfürdür. Allah’tan, “küfür” olacak bir şeyi talep etmek nasıl caiz görülebilir?
3. Hz. Peygamber’in “Karın sancısından ölen de, suda boğulan da şehiddir” buyurmuş olduğu bilindiğine göre, “şehâdet”in sadece (düşman silahıyla) öldürülmekten ibaret olmadığı anlaşılır.
“Şehîd” ism-i faildir ve “şâhid” anlamına gelir. Bu anlamda “şehîd”, Allah’ın dininin doğruluğuna şehadet eden kimsedir: Bu bazan sözle, tebliğle; bazan da kılıçla, mızrakla olur. O halde “şuhedâ”, adaletle ayakta duranlardır (adaletle hükmedenlerdir). Bunlar, Allah Taalâ’nın Âl-i İmran: 18 âyetiyle işaret ettiği “El-qâimine bi’l-qist”olanlardır:
Allâh, kendisinden başka tanrı olmadığına şâhiddir. Melekler ve ilim sâhipleri de adâletle şâhiddir (ki O’ndan başka tanrı yoktur).
Allah yolunda katlolunanlara da; Allah’ın dininin hak olduğuna, onun dışındaki her yolun batıl olduğuna tanıklık için canını feda ettiği cihetle “şehîd” denmiştir.”[1]
Râzî, “Allah yolunda katlolunanlar”i öven iki âyetten[2] biri olan:
Allâh yolunda öldürülenlere (katl kelimesiyle), “ölüler”(emvât kelimesiyle) demeyin; hayır, onlar diridirler, ama siz anlamıyorsunuz. (Bakara:154)
âyeti münasebetiyle de şunları söyler:
Müşrikler diyorlardı ki: “Muhammed’in ashabı, O’nun uğrunda kendilerini öldürüyorlar, kendilerini feda ederek bu dünyadan bir fayda temin edemeden hayatlarını boşu boşuna yitiriyorlar” (...) Allah Taalâ:
“Sizler de kâfirlerin dediği gibi “Onlar artık ‘emvât’ (yani “hiçler”), (bir daha) dirilmeyecekler ve dünyada katlandıkları bu fedakârlıklarının karşılığını görmeyecekler” demeyin. Biliniz ki onlar diridirler -yani dirilecekler; (dünyadaki bu fedakârlıklarının) karşılığını görerek ni’metlere erişecekler.”
buyurmaktadır.
Râzî, burada “diridirler” (ahyâun) ifadesinin “dirilecekler” anlamında kullanıldığının, benzeri âyetlerden[3] kolayca çıkarılabileceğini ifade eder. Ve bu yorumun El-Kâ’bî ve Ebu Muslim el-Isbehânî’nin tercihi olduğunu hatırlatır.
Aynı yorum tarzının, Ebu’l-Qâsım Abdurrahmân b. İshaq ez-Zeccâcî (v. 340 h.)’nin “İştiqâqu Esmâi’llâh” isimli eserinde de tercih edildiğini görüyoruz. Ez-Zeccâcî; esmâu’l-husnâ’dan “Eş-Şehîd” maddesini işlerken, aynı âyet (2:154) münasebetiyle şöyle yazar:
Müşrikler “Muhammed’in ashabı O’nun uğrunda bu savaşta[4] kendilerini öldürüyorlar; heba olup gidiyorlar. (Yazık!)” diyorlardı. Allah, böyle diyenlere, o öldürülenlerin gerçekte yok olmadıklarını, kendi hükmünde hayatta olduklarını ve gelecekte diriltilerek cennetinde ebedi kalacaklarını bildirmektedir.[5]
Biraz Tefekkür:
Râzî ve Zeccâcî’den yaptığımız nakillerden aşağıdaki hususları elde edebiliyoruz:
· “Şehîd” sıfatı, sadece, “kâfirler tarafından katledilmiş kişi”lere hasredilemez. Allah yolunda hayatını vakfetmiş, hayatı ile dinine şahitlik (tanıklık) etmiş her mü’min-müslim kişi için kullanılabilir. Kur’ân’da mutlak olarak ifade edilen ve Râzî’nin yukarıda tartışma konusu ettiği Nisâ:51 âyetindeki “şuhedâ” kelimesinin dışındaki bütün “şehîd” ve “şuhedâ” kelimelerinde “şahid” mânâsına geldiği açıkça görülmektedir.
· Allah’dan düşmanın silahıyla ölmesini dilemek caiz değildir. Ancak, genel anlamı içerisinde “şehîdlik” dilemek meşru ve caizdir.
· Asli mânâsıyla peygamberlerin hepsine ve hayatları müslümanların hüsn-ü şehâdetine mazhar olmuş her müslümana (Hz. Ebu Bekr gibi) –normal bir ölümle de ölmüş olsalar- “şehîd” demek câizdir. Bu hükmümüzle, Allah yolunda katlolunmuş müslümanların “şehîd” olduklarını inkâr etmiş olmuyoruz. Elbette onlar, o uğurda hayatlarını noktalayan inananlar olarak daha üstün bir “şehîdlik” örneği vermişlerdir. Fakat en yüce şehîd elbette Hz. Peygamber’dir.
· Şehidlerden bahsedildiği kabul edilen 2:154, 3:169 âyetlerinden hareketle, onların, kelimenin tam anlamıyla ölmemiş olduklarını, diri olup aramızda dolaştıklarını söylemek doğru değildir. Buradaki “dirilik” ancak mecaz, ya da “ba’s” olarak kabul edilebilir. Dikkat edilirse, her iki âyette de “şehîd” kelimesi geçmez. Âyetlerde “katlolunma” kabul edilmekte, ancak bu katlolunmanın, (ba’se inanmayanların sandıkları gibi) bir “yok” oluş veya “hebâ” oluş şeklinde anlaşılmaması gereği vurgulanır. Bu nüansla “yuqtelu” ve “emvât” kelimeleri kullanılmıştır. Bunun idrâkinde olan eski tarihçiler de –hiçbir saygısızlık kaygısı duymadan- “(Hz.) Osman’ın Katledilmesi” şeklinde başlıklar atabilmişlerdir.
· Bu anlamıyla başka ideolojilerin de “şehîd”lerinden sözetmek mümkündür. Ancak ideolojilerin “bâtıl” olduğu söylenebilir.
[1] Râzî, Tefsir, 4:51 âyetinin tefsirinde.
[2] 2:154, 3:169.
[3] 82:13’deki “le-fî na’îm ve le-fî cahîm”; 18:29’daki “ehâte”; 7:38’deki “fî’d-derki’l-esfeli” ve 22:56’daki “fî cennâtin” ifadelerinin hep gelecek zaman siğasıyla karşılandıklarını örnek olarak verir.
[4] Burada kasdedilen Bedir Savaşı’dır. Bu savaşta Ansar’dan bazı gençlerin ölmesi üzerine münafıklar yukarıdaki ifadelerle Medine’lileri tahrik ediyorlardı.
[5] A.g.e. s.133
NOT: Belki söylemeye gerek yok ama beşer ürünü olan herşey eleştiriye açıktır.
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|