selimbay Yasaklı
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Peygamber'e Kur’an Dışından Vahiy Gelmiştir
Peygamber efendimize Kur’an Dışından Vahiy gelmiştir konusunda ki delillerimizi yazıyorum;
Siz “iki renkli vahy”e şaşıyorsunuz, ama gözlerinizi dört açıp Kur’an’ı Kerim’i dikkatle okusaydınız, bu kitapta “üç renkli vahy” ya da “üç boyutlu vahy”den söz edildiğini ve bunlardan sadece bir renkli vahyin Kur’an’da toplandığını anlardınız. Nasıl mı, örneğin;
“Allah, bir beşere ancak ya vahy
ile veya bir perde arkasından kelam söyler. Veyahut bir resul gönderip
izni ile dilediğini vahy buyurur. Çünkü O, çok yücedir. Hüküm ve hikmet
sahibidir.” (Şura: 51)
Burada Allah’tan bir beşere emir veya talimat göndermenin üç şeklinden söz edilmiştir:
(1) Doğrudan Vahy (yani, ilka ve ilham) (2) Perde Arkasından Kelam (3) Resul (melek) vasıtasıyla gönderilen vahy. Kur’an-ı Kerim’de toplanan vahyler işte bu 3. tür vahylerdir. Bunun açıklamasını Yüce Allah bizzat Kur’an’da yapmıştır.
“De ki: “Her kim Cebrail’e düşman
ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları
doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici
olarak senin kalbine indirmiştir.” “Her kim Allah’a, meleklerine,
peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah
da inkar edenlerin düşmanıdır.” (Bakara: 97-98)
Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. (Şuara: 192-195)
Bundan anlaşılıyor ki, Kur’an-ı Kerim sadece bir çeşit vahyden
oluşmaktadır. Şuara suresinde belirtildiği gibi, Resulullah’a hidayet
verilmesinin diğer iki şekli bunun dışındadır. Şimdi, Kur’an, bu iki
şekilde de Hz.Peygamber’e emir ve talimatın verildiğini bize
anlatmaktadır.
(1) Bakara suresinin
143-144. ayetlerinden şunu öğreniyoruz: Mescid-i Haram’ın kıble
yapılmasından önce Hazreti Peygamber ve diğer Müslümanlar başka bir
kıbleye dönüp namaz kılarlardı. Allah kıblenin değiştirilmesi ile
ilgili emri verirken, daha önceki kıblenin de kendisi tarafından tayin
edildiğini tasdik etti. Ne var ki, ilk kıbleye dönülüp namaz
kılınmasıyla ilgili ilk emre Kur’an da hiç rastlanmıyor. Şimdi soru
şudur; Eğer Resulullah’a Kur’an dışında herhangi bir vahy inmiyorduysa,
kendisine bu emir hangi yoldan veya kaynaktan verildi? Bu,
Hz.Peygamber’e, Kur’an da kaydedilmeyen bazı emirlerin verildiğinin
açık bir ispatı değilmidir?
(2) Resulullah Medine’de,
Mekke’ye girip Beytullah’ı tavaf ettiğine dair bir rüya görür. Bunu
sahabelere anlatır ve 1400 sahabeyi yanına alıp umre yapmak üzere yola
çıkar. Mekkeli müşrikler İslam ordusunu Hudeybiye mevkiinde durdururlar
ve nihayet. Hudeybiye anlaşması imzalanır. Bazı sahabelerin canı
sıkılır ve Hz. Ömer onların hislerine tercüman olarak Resulullah’a
şöyle bir soru yöneltir; “Ya Resulullah, siz dememişmiydiniz ki, biz
Mekke’ye gireceğiz ve Beytullah’ı tavaf edeceğiz?” Resulullah’da, “Ben
bunun illa bu sefer olacağını mı söylemiştim?” diye sorar. Bunun
üzerine Allah, Kur’an da dedi ki;
"Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah
dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı
kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih (Hudeybiye Anlaşması) daha verdi." (Fetih: 27)
Bundan anlaşılıyor ki, Peygamberimize rüyada, Mekke’ye girişiyle ilgili olarak şu bilgiler verilmişti;
Kendisi arkadaşlarıyla birlikte Mekke’ye gitmek üzere yola
çıkacaktır. Kafirler kendilerini durdurmaya çalışacaklardır, nihayet
anlaşma sağlanacaktır. Buna göre Müslümanlara ertesi yıl hem Umre yapma
imkanı doğaca, hem gelecek fetihlerin yolu açılacaktır. Bu Kur’an’ın
dışında başka tür vahye örnektir.
(3) Hz. Peygamber mübarek
zevcelerinden birine bir sır verir, o da sırrı başkalarına anlatır.
Resulullah bunun üzerine zevcesine serzenişte bulunur. Zevcesi
kendisine, bu sözün başkalarına sızdığını nasıl anladığını sorar.
Resulullah’da bunu kendisine, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar
olanAllah’ın anlattığını söyler:
“Hani peygamber eşlerinden birine,
gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip
Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını
bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona (sırrı
açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi.
Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah
haber verdi” dedi.” (Tahrim;3)
Şimdi söyleyiniz, Allah’ın, Peygamberine sır olarak söylediği sözü
eşinin başkalarına anlattığını bildirdiği ayet Kur’an-ı Kerim’in
neresindedir? Eğer Kur’an’da değilse, Allah’ın, Kur’an’ın dışında da
Peygamberine bazı mesajlar gönderdiği ispatlandı mı, ispatlanmadı mı?
(4) Hazreti Peygamber’in
evlatlığı Zeyd bin Haris kendi eşini boşar ve sonra Resulullah onun
boşadığı eşiyle evlenir. Bunun üzerine münafıklar ile muhalifler,
Resulullah’a korkunç bir propaganda kampanyasını başlatırlar ve türlü
çeşit itirazlarda bulunurlar. Allah bu itirazlara Ahzab suresinde cevap
verir ve Peygamberinin bu evliliği kendi başına değil, O’nun emriyle
yaptığını duyurur;
“Zeyd o kadından alakasını kesince
biz onu sana zevce yaptık ki, Mü’minlere evlatlıklarının kendilerinden
alakalarını kestikleri (boşadıkları) zevcelerini almakta bir müşkilat
olmasın. Allah’ın emri yerine gelecektir.” (Ahzab;37)
Görüldüğü gibi, bu ayet geçmiş bir olayı anlatmaktadır. Peki, bu
olaydan önce Allah tarafından Hz.Peygamber’e verildiği söylenen emir,
yani “Habibim, sen Zeyd’in boşadığı karısıyla evlen” Kur’an’ın
neresindedir?
(5) Resulullah Beni
Nadir’in sürekli olarak anlaşmalara aykırı hareket etmesinden bıkarak
Medine çevresindeki yerleşim bölgelerine hücum eder. Hücum ve kuşatma
sırasında İslam ordusu mensupları, saldırılarının kolay yapılabilmesi
için etraftaki ağaçları kesip temizlerler. Bu muhaliflere karşı
propaganda yapmak için bir koz verir ve kendileri Müslümanların
yemyeşil, meyveli ağaçları kesmek suretiyle dünyada fitne yapmaya
çalıştıkları yönündeki suçlamalarını yoğunlaştırırlar. Buna cevap
olarak Allah der ki;
“ (Savaş gereği,) hurma
ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde
dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil
etmesi içindir.” (Haşr; 5)
Şimdi bu iznin Kur’an’da hangi ayetinde verildiğini söyleyebilirmisiniz?
(6) Bedir savaşının sonunda
ganimet dağıtma sorunu ortaya çıkar. O zaman Enfal suresi iner ve tüm
savaşın değerlendirmesi yapılır. Bu değerlendirmeyi Allah,
Hz.Peygamberin savaş için evden çıktığı zamandan itibaren yapmaya
başlar ve bu konuda Müslümanlara hitap ederek şöyle der;
“Allah iki taifeden (yani ticaret
kafilesi ile Kureyş ordusu) birinin sizin olacağını va’d eylediği
vakit, siz kuvvetsiz ve silahsız olan taifenin (ticaret kafilesi) sizin
olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki, Allah, emirleri ile hakkında açığa
çıkmasını ve kafirlerin köklerini kesmeyi murad eder” (enfal; 7)
Şimdi siz bitin Kur’an’ın herhangi bir ayetinde Allah’ın, “Ey
Medineliler, siz Bedir’e doğru gidiyorsunuz, Ben sizi iki taifeden biri
(ticaret kafilesi) üzerine galip kılacağım” şeklinde bir vaade
bulunduğunu gösterebilirmisinz?
(7) Bu aynı Bedir savaşının değerlendirilmesi sırasında daha sonra şöyle buyrulmuştur;
“Hani siz, Rabbinizden imdad istediğinizde ‘size peyderpey bin melekle yardım edeceğim’ diye icabet buyurdu.” (Enfal; 9)
Müslümanların feryadına cevap olarak Allah’ın kendilerine bin
melekle yardım edeceğine dair kaydın Kur’an’da hangi ayetinde
bulunduğunu söyleyebilirmisiniz?
Siz sadece tek bir örnek istiyordunuz, ben size Kur’an’dan (7)
örnek sundum. Bu örneklerden, Resulullah’a Kur’an’ın dışında da
vahylerin geldiği ispatlanmaktadır. Bundan sonra tartışmamızın daha çok
sürmesinden önce sizin Hak’ka boyun eğmeye hazır olup olmadığınızı
görmek istiyorum. Teşekkürler…
|
Xweser-Mirov Yasaklı
Katılma Tarihi: 17 mart 2008 Yer: Netherlands Gönderilenler: 421
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
“Allah, bir beşere ancak ya vahy ile veya bir perde arkasından kelam söyler. Veyahut bir resul gönderip izni ile dilediğini vahy buyurur. Çünkü O, çok yücedir. Hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şura: 51)
Kardesim burada, Allah'in insanlara nasil vahyedecegi aciklanmis. Sekiller anlatilmis.. Kelamin nasil geldigine bakilarak mi Kurana alinmis yada alinmamis. Cebrail getirince Kuran, perde arkasindan vahy olunca ne ?? yada bu perde arkasindan veya 3 cesit vahyin, Cebrail ile geleni Kurana alinmis, gerisi de Allah'in kelami hukumleri degil mi.. ?? Bunlar nerede.. Sakin ha hadislerde demeyin..!!! Allah'in ayetlerinde celiski olmaz..
Peygamber, KUran disi vahyi neden yazdirmadi.. Kuran disi vahiy nedir ?? Kuran da Allah'in kelami, Allah'in kelami arasinda ayirim olur mu..
“Hani siz, Rabbinizden imdad istediğinizde ‘size peyderpey bin melekle yardım edeceğim’ diye icabet buyurdu.” (Enfal; 9)
Müslümanların feryadına cevap olarak Allah’ın kendilerine bin melekle yardım edeceğine dair kaydın Kur’an’da hangi ayetinde bulunduğunu söyleyebilirmisiniz? ( Soru yanlis heralde..!!! Tekrar okuyun.. Enfal 9 yetmiyormu, bin melekle yardime edecegim'diye icabet buyurdu..
Cok guzel ornekler vermissin, cevaplarini da kendin vermissin aslinda.. Allah'in vahyi evrenseldir, inmis oldugu toplum goz onunde bulundurularak, bazi olaylar ele alinmis ancak, isimlere detaylara bogulmamistir..
Bak kardesim, Kuran disi vahiy bizi ilgilendirmez.. Peygamberin sahsina yonelik vahyler, Hz. Meryem'e oldugu gibi yada Hz. Musa'nin annesine oldugu gibi vahyolunmus olabilir.. Kuran'da olan bizi ilgilendirir.. Kuran'a olaylar tumuyle alinmamistir.. Olaylarin sebep sonuc iliskileri on plana cikarilmistir..
Sonucta, tarihten sorguya cekilmeyecegiz biz.. Kuran'dan sorguya cekilecegiz.. !!!
Allah'in kelami arasinda ayirim olmaz.. Birine ozen goster, birine gostermeme olmaz.. Yani, bu Kuran disi vahyi Buhari mi kitaplastirmaliydi, Imam-Hanefe mi bunlari secmeliydi degerlendirmeliydi..??? 4 halife nerede, Peygamber nerede..
Peygamber torunlari, halifeleri sehit edenler kimler.. Simdi sunun cevabini verin bana, Peygamberin torunlarini koruyamayan hatta yoneticilerin sehit etmesi sozkonusu, halifelerini koruyaman bir toplumda, Peygamberin sozleri/hadisleri nasil korunmustur..?
Peygamberin sakali serifi deyip, sarilan zihniyet, ozaman da torunlarina halifelere sahip cikma konusunda neredeydi..????
Lutfen, kardesim belli ki, akl-i selim birisisin.. Ancak, onkabullerini bir kenara birakip, okumaya tartismaya bak.. Eger, karsi isterse gokten kitap getirsin, ben yine de buna inanmaya devam ederim mantigiyla burada tartisiyorsan, sonuc sifira sifir elde var sifir olur..
Yine kar yine soguk yine kan yine siddet yine huzun yine husran yine kanli ortadogu....
__________________ Hayat sen ne güzelsin
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Selimbay,
ilgili forumları incelemenizi ve varsa bu konulardaki görüşlerinizi yine ilgili forumlarda dillendirmenizi söylemiştim. ancak görüyorum ki, siteyi incelemeden adeta bozuk bir plak gibi aynı teraneleri tekrarlayıp durmuşsunuz. halbuki siteyi incelemiş olsaydınız sizin tekrar dillendirdiğiniz bu Kur'an dışı görüşlerinizin hepsinin tek tek cevaplanmış olduğunu görecektiniz. galiba sürekli tekrar ile bıktırma ve forumları sulandırma, ayrıntıya boğma niyetindesiniz. sizin bu davranış metodunuz Darwin'in '' doğadaki zayıf yaratıklar , bol bol üremek suretiyle kendilerini savunurlar '' tezine ne kadarda benziyor. siz de Darwin'i haklı çıkarmak ister gibi, sürekli olarak AYNI TERANELERİ bize sürekli OLARAK ÜRETEREK, Darwin'i haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. yoksa siz gizli bir Darwin'ci misiniz?
ve,
daha önce de bu forumda : Yüce Allah'ın ortakları ve Kur'an'dan başka Din olduğunu iddia etmekten asla vazgeçmek niyeti olmayan ve Yüce Rabbimizi tek başına EHAD ( yalnız ) olarak görme saadetine / kulluk bilincine ve hidayetine henüz nail olamamış olan insanlar ile ilgili şöyle demiştim :
''Kur'an merkezli Din '' bu insanları neden bu kadar rahatsız ediyor dersiniz ? Yüce Allah tek başına ehad olarak anıldığında yani Kur'an merkezli Din'den söz edildiğinde bunun adını neden hezeyan koyarlar? neden bu kadar şeytani bir titreme sarar onları ?
bu tepki : Tek Allah'a çağrıldıklarında inkar eden müşriklerin göstermiş oldukları ŞİRK mantığının olağan tepkisidir :
40 Mü'min 12 :
12 (Şöyle cevap verilir): Bu(duruma düşmeniz)in sebebi şudur: Tek Allah'a çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. O'na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm Yüce ve büyük Allâh'a âittir.
2 Bakara 165 :
165 İnsanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar, Allâh'ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allâh'ı severler. Zulmedenler, azâbı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah'a âidolduğunu ve Allâh'ın azâbının çetin olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!
bu insanların şirk tabiatına göre :
94 Zâten kendilerine hidâyet geldiği zaman insanları doğru yola gelmekten alıkoyan şey, hep: "Allâh, bir insanı elçi mi gönderdi?" demeleridir.
95 De ki: "Eğer yer yüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik."
evet , şirk mantığına göre Yüce Allah tek başına din kurucusu olarak kabul edilemez, İslam Dinini kurarken illaki ve mutlaka Yüce Rabb'imizin yanında ortakları olmalıydı... aksi halde tek ilaha dayanan bu güzel dini kabul etmeyeceklerdir:
12 Yusuf 106 :
106 Onların çoğu, Allah'a ortak koşmadan inanmazlar.
ve, tabiki Kur'an'a karşı bu tepkileri gösterenlere Yüce Allah şeytanı dost ve yoldaş edecektir. böylece şeytanın kendilerine vahyettiği emirlerin dışına çıkmayacaklardır...
43 Zuhruf 36-37 :
36 Kim Rahmân'ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytânı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur.
37 O(şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.
peki böyle davrananlar için ne vardır dersiniz? ( tövbe etmezlerse ) :
34 Sebe 5 :
5 Âyetlerimiz hakkında (bizi) âciz bırakmağa çalışanlara gelince: onlar içinde pislikten acı bir azâb vardır.
ve
işte bu şekilde aklını kullanmayanlara ve inanmak istemeyenlere :
10 Yunus 100 :
100 Allâh'ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allâh) pisliği (huzursuzluğu, azâbı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor.
ve bu suçlular ne yaparsa yapsın Yüce Allah , tek mahfuz Vahy olan Kur'an ile her daim hakikatleri ortaya çıkaracaktır. bir kardeşimin ifadesiyle : şükründen aciziz :
10 Yunus 82 :
82 "Ve suçlular istemese de Allâh, sözleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır!"
Selimbay Yazdı:
“De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” “Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar edenlerin düşmanıdır.” (Bakara: 97-98)
Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. (Şuara: 192-195)
Bundan anlaşılıyor ki, Kur’an-ı Kerim sadece bir çeşit vahyden oluşmaktadır. Şuara suresinde belirtildiği gibi, Resulullah’a hidayet verilmesinin diğer iki şekli bunun dışındadır. Şimdi, Kur’an, bu iki şekilde de Hz.Peygamber’e emir ve talimatın verildiğini bize anlatmaktadır.
sayın Selimbay,
verdiğiniz ve Yüce Allah'a ortak bulma adına zorla çarpıtmaya çalıştığınız bu Ayetlerle ilgili açıklamaları ayriyeten Mehmet Yaşar Soyalan'ın '' Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı '' kitabında da en ince ayrıntılarıyla bulabilirsiniz. lütfen objektif olup öyle okumaya çalışınız.
VAHİY SAVUNMASI
KUR'AN DIŞI VAHYİN İMKANSIZLIĞI
Mehmet Yaşar Soyalan
7- Resulün, Kur'an'ı beyanından söz eden Ayetlerin Kur'an dışı vahye delil olduğu iddiası :
( daha az yazmış olmak için yazarın kitabında geçen Ayet MeallerinSüleyman Ateş'in Mealinden alıntılamış bulunuyorum )
14 İbrahim 4 :
4 Biz, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki olara açıklasın( liyubeyyine ). Allâh dilediğini şaşırtır, dilediğini yola iletir. O, azizdir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
16 Nahl 44 :
44 Açık kanıtları ve Kitapları. Sana da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın ( litubeyyine ). tâ ki düşünüp öğüt alsınlar.
şeklindeki Ayetler, Hz.Muhammed'e Kur'an'dan başka vahiylerin verildiğinin delili olarak ileri sürülmüştür. durum böyle olunca, kendisine açıklama yetkisi verildiğinden, Kur'an dışında açıkladığı, konuştuğu şeylerin de Kur'an gibi vahy olduğu, dolayısıyla insanları bağladığı ifade edilmiştir.
aslında bu ve benzeri Ayetleri geleneksel kültür içerisinde kalan ve Kur'an dışı vahyi de kabul eden birçok fakih ve müfessir farklı yorumlamışlar. bazıları, Necm Suresindeki ilgili Ayetlerde olduğu gibi, bu Ayetlerin Kur'an dışı vahiyle bir ilgilerinin olmadığını ifade etmişlerdir.
bununla birlikte birçok kişi de bu Ayetlerin, Kur'an dışı vahiy iddiasına delil teşkil ettiğini söylemişlerdir. düşüncelerini BEYAN kelimesi üzerinden açıklamaya çalışmışlardır. beyan, liyubeyyine, litubeyyine gibi kelimelerin gizli şeyi açıklamak anlamına geldiğini ; bu nedenle '' Peygamber'e ayrıca bir de açıklama yetkisi verildiğini '' ; o sadece Kur'an Ayetlerini ulaştırmakla kalmayıp, KENDİSİNE VERİLEN BU AÇIKLAMA SAYESİNDE '' BAŞKACA BİRÇOK ŞEY DE AÇIKLAMIŞTIR '' diye ifade edilerek, bu açıklamaların da '' KUR'AN DIŞI VAHİY '' olduğu söylenmiştir. '' çünkü bu açıklamalar '' O'NA ALLAH TARAFINDAN KUR'AN DIŞI VAHİY OLARAK İNDİRİLMİŞTİR. '' denmiştir. ilgili Ayetleri de bu bakış açılarıyla yorumlamışlardır.
Örneğin Mevdudi şöyle demektedir :
'' şimdi yukarıdaki Ayeti ( 16 / 44) gördükten sonra, Hz.Muhammed (a.s)'in Kur'an'ı Kerim'in açıklayıcısı, öğreticisi olmadığını söyleyebilir miyiz? eğer söyleyemezsek, Hz.Peygamber'in açıklayıcı, öğretici ve eğitici kimliğini Allah'tan başka kimsenin tayin etmediğini de kabul etmeliyiz. zaten Cenab_ı Allah da onu ifade etmektedir. yukarıdaki Ayet, Allah'ın zikr'ininbir insan tarafından iletilmesine karşı çıkan ve Peygamberliğini inkar edenlere nasıl susturucu mahiyette ise, Peygamber'i açıklamasını ve yorumunu kabul etmeyerek SADECE ALLAH'IN KELEMINI KABUL ETMEK İSTEYENLERİDE cevapsız bırakacak niteliktedir.onlar ise Peygamber'in sadece Zikr'i getirdiğine , fakat onun açıklamasını ve yorumunu yapmadığına inansınlar ; ister sadece Zikr'i kabul edip Peygamber'in açıklamasını reddetsinler ; isterlerse de kendileri için sadece Zikr'in kafi olduğuna ve açıklamaya gerek olmadığına, hatta güvenilecek durumda olmadığına inanasınalr, bu dört inancın hepsi de Kur'an'ı Kerim ile çatışır durumdadır ve kendileri mutlak bir bir yanlış içindedirler. ... Yukarıda bahsettiğimiz dördüncü inanç da aynı şekilde tehlikeli ve zararlıdır. böyle bir şeye inananlar aslında, hem Kur'an'ı Kerim hem hadis-i şeriflere güvensizliklerini belirtirler ve her ikisini de reddetmiş olurlar.bu tehlikeli düşündce yeni vahiy ve Peygamberler içinde kapıyı aralamış olur. yukarıdaki Ayette gördüğümüz gibi, bizzat Allah'u Teala Kur'an'ı Kerim'in indiriliş amacının, ANCAK PEYGAMBER'İN İZAHATI VE TELAKKİLERİYLE TAMAMLANABİLECEĞİNİ belitmiştir. ayrıca Peygamber'in dünyaya indiriliş sebebinin de zikr veya Allah kelamı'nı açıklaması olduğunu vurgulamıştır. '' ( Mevdudi, Peygamberler ve Tevhid mücadelesi)
BU ALINTI, KİŞİNİN SAHİP OLDUĞU BAKIŞ AÇISININ BİR METNİ NASIL YENİDEN İNŞA ETTİĞİNİN İLGİNÇ BİR ÖRNEĞİDİR. konunun suçlama ve tekfir boyutu hiç önemli değildir ; çünkü sonuçta hidayeti onlar değil Allah vermektedir. ancak bir metnin nasıl, aslından uzak bir şekilde bu kadar farklı yorumlanabildiği üzerinde durup düşünmek gerekir. sanırız ilgili Ayetlerin nasıl anlaşılması ile ilgili düşüncelerimizi ortaya koyarsak, yukarıdaki alıntıdaki anlayışa da CEVAP VERMİŞ OLURUZ.
aslında hem ilahi kelam ile ilgili Ayetlerin genel tahlilinden, hem de beyan, liyubeyyine, litubeyyine kelimelerinin Kur'an'daki ve dildeki kullanımlarından; Kur'an vahyinin gizli / gizemli / açıklamaya muhtaç yetkisinin Allah Rasulüne verildiğini iddia etmek veya ilgili Ayetlerden böyle bir çıkarımda bulunmak, İMKANSIZI BAŞARMAK anlamına gelir.
her şeyden önce Kur'an kendisini, MÜBİN (apaçık), '' açıklanmış, açıklanmaya ihtiyacı olmayan '' indiği dönemde her muhatabın onu kolaylıkla anlayabileceği bir konuşma / söz olarak gönderildiğini ifade etmektedir. şimdi SÖZÜ KUR'AN'A BIRAKALIM :
24 Nur 54 :
54 De ki: "Allah'a itâ'at edin, Elçiye itâ'at edin." Eğer dönerseniz, ona gereken, kendisine yükletilen(duyurma görevini yapmak), size gereken de size yükletilen(itâ'at görevini yapmak)dır. Eğer ona itâ'at ederseniz, doğru yolu bulursunuz. Elçiye düşen, sadece açık ( MÜBİN ) bir şekilde duyurmaktır.
22 Hacc 72 :
72 Kendilerine apaçık ( AYATİNA BEYYİNAT )âyetlerimiz okunduğu zaman kâfirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk belirdiğini anlarsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanların üzerine saldıracaklar. De ki: "Size bundan (bu öfkeli durumunuzdan) daha kötü bir şey haber vereyim mi? Varacağınız ateş! Allâh onu kâfirlere va'detmiştir. Ne kötü sonuçtur (o)!
3 Al-i İmran 86 :
86 İman ettikten, Resul'ün hak olduğunu gördükten ve kendilerine açık deliller geldikten ( VE CAEHÜMÜL BEYYİNAT ) )sonra, inkâr eden bir topluma Allâh nasıl yol gösterir? Allâh, zâlim toplumu doğru yola iletmez.
7 A'raf 105 :
105 "Allah'a karşı gerçekten başkasını söylememek, benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık bir delil ( BEYYİNETİN ) getirdim, artık İsrâil oğullarını benimle gönder!"
24 Nur 34 :
34 Andolsun ki size, açıklayıcı âyetler ( AYATİN MÜBEYYİNATİN )ve sizden önce gelip geçenlerden bir temsil ve korunanlar için bir öğüt indirdik.
16 Nahl 39 :
39 (Diriltecektir ki) Hakkında ihtilâf ettikleri gerçeği onlara açıklasın ve inkâr edenler de yalancı olduklarını bilsinler.
3 Al-i İmran 187 :
187 Allâh, kendilerine Kitap verilenlerden: "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, ( LETÜBEYYİNENNEHÜ ) gizlemeyeceksiniz!" diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve karşılığında birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.
2 Bakara 219 :
219 Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki; "O ikisinde büyük günâh ve insanlara bazı yararlar vardır. Fakat onların günâhı yararından büyüktür." Ve sana Allâh yolunda ne vereceklerini soruyorlar. De ki; "Af (yani ihtiyaçlarınızdan fazlasını veya helâl ve güzel olan şeyleri verin!)" Allâh size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz:
2 Bakara 159 :
159 İndirdiğimiz açık delilleri ( BEYYİNAT ) ve hidâyeti biz Kitapta insanlara açıkça belirttikten ( BEYYANNAHU ) sonra gizleyenler (var ya), işte onlara hem Allâh la'net eder, hem bütün la'net edebilenler la'net eder.
3 Al-i İmran 138 :
138 Bu, insanlara bir açıklama ( BEYAN ), korunanlara yol gösterme ve öğüttür.
16 Nahl 89 :
89 Her ümmet içinde, kendi aralarından, aleyhlerine bir şâhid getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine şâhid getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ( TİBYANEN ) ve müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.
yukarıdaki Ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi, BEYAN VE BEYYİNE kelimeleri her şeyden önce olmayan ve gizli veya kapalı bir şekilde bulunan bir şeyi açıklamak anlamında değil ; mevcudu, yani var olanı duyurmak, olanı açıklamak / ulaştırmak / aktarmak anlamında kullanılmaktadır. günümüzde hükümet sözcüsünün bakanlar kurulu kararlarıyla ilgili basına açıklama yapması gibi. hükümet sözcüsü, basına yaptığı açıklamada, toplantıda alınan kararları aktarmakta ve toplumu bilgilendirmektedir. sözcü, olmayan veya bakanların bilgisi dışında olan şeyi değil, kurulun kendisinden duyurulmasını istediği şeyi duyurmakta ; yetkisini aşan konularda konuşmamaktadır. konuşsa bile, '' bu benim kişisel görüşümdür, bakanlar kurulunu bağlamaz. '' demektedir.
işte bu Ayetlerde ifade edilen LİBEYYİNE VE LİTUBEYYİNE kelimeleri tam da bu anlamdadır. Allah'ın kendisine verdiği VAHYİ TOPLUMA AKTARMAKTADIR. ve Müslüman bir birey olarak, gelen Vahiyler kendisini de bağladığı için kendi hayatında uygulamaktadır. zaman zaman, her insanın yaptığı gibi yeni nazil olan Ayetleri, daha önce gelen Ayetleri, enfusi ve afaki Ayetlerihatta sosyal olayları da göz önünde bulundurarak yorumlamakta, insanların ders ve ibret almalarını istemektedir. ancak Ayetlerdeki '' AÇIKLAMA '' ile bu yorumların herhangi bir İLGİSİ YOKTUR. o farklı bir şeydir. bir önder, bir öğretmen ve bir Rasül ve Müslümanların ilki olarak yaptığı bir yorumdur.Allah'ın Rasülünün yorumu olması açısında elbette çok önemlidir. ancak bu yorumlar, birer vahiy değil, sonuçta Rasül de olsa bir beşerin sözleridir. ikisi arasında çok fark vardır.bu Ayetlerde kastedilen, Rasülün sözlerinin vahiy olduğu DEĞİLDİR, hatta böyle bir şeyle Ayetlerin uzaktan yakından uzaktan yakından ilgisi yoktur, Ayetler çok daha farklı birşey anlatmaktadır. burada konu Kur'an Vahyidir, onun duyurulmasıdır. üstelik de ilgili Ayetlerdeki muhataplar Allah'ın Ayetlerini inkar eden inkarcılardır. onlara, bu vahyin TASTAMAM ALLAH'TAN GELDİĞİ ANLATILMAYA ÇALIŞILMAKTADIR.
ayrıca iddia edildiği gibi '' bu Ayetlerdeki açıklama, Ayetlerde olmayan veya gizli kalan bir şeyin değil, başka bir deyişle METNİN / AÇIKLAMANIN AÇIKLAMASI DEĞİLDİR. zaten metnin kendisi bir açıklamadır. ki, bu Ayetler; ( 2/ 159-160; 3/ 187; 16/ 64; 75 /19; 5/ 15; 16/ 39 ; 2/ 187 ; 5/ 19 ) Ayetleriyle birlikte değerlendirildiğinde , burada kastedilenin Kur'an olduğu ve Allah Rasulüne Kur'an dışı vahy verilip verilmediğiyle bir ilgisinin olmadığı görülür.
tekrar etmemiz gerekir ki,
bu Ayetlerde ifade edilen AÇIKLAMA ile, Hz.Muhammed'in, bir Nebi-Rasul, bir yönetici, bir komutan, bir öğretmen ve bir örnek şahsiyet olarak yapıp ettikleriyle veya mevcut yetkileriyle herhangi bir ilgisi yoktur. onun, bir Nebi-Rasul, bir yönetici ve komutan olarak elbette sahip olduğu yetkiler vardır. HER ŞEYDEN ÖNCE GELEN AYETLERİ UYGULAMA MAKAMINDAYDI. her uygulamanın aynı zamanda bir yorum olduğunu da unutmamamız gerekir.
burada problem olarak ortaya konulan LİYUBEYYİNE ve LİTUBEYYİNE kelimelerini incelediğimizde de konu açıklığa kavuşuyor. BEYYENE fiili, ortaya koymak, açığa vurmak, ortaya çıkarmak, duyurmak, haberdar etmek demektir. Kur'an'da hep, örtme ( hafeye ) ve gizleme ( keteme )' nin zıddı olarak kullanılmıştır. örneğin 2/ 159'da ve 3/ 187'de ketemenin ( gizlemenin ) zıddı olarak hakikatı ortaya koymak, hakikatı duyurmak anlamında, 5/ 15'de ( tahfune)üstünü örtmenin, gizlemenin karşıtı olarak kullanılmıştır.
2 Bakara 159 :
159 İndirdiğimiz açık delilleri ( BEYYİNATİ ) ve hidâyeti ( HÜDA ) biz Kitapta insanlara açıkça belirttikten ( BEYYANNAHU Lİ'N-NAS ) sonra gizleyenler( YEKTUMUNA ) (var ya), işte onlara hem Allâh la'net eder, hem bütün la'net edebilenler la'net eder.
3 Al-i İmran 187 :
187 Allâh, kendilerine Kitap verilenlerden: "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ( LİTUBEYYİNENNEHU Lİ'NNASİ), gizlemeyeceksiniz! ( VELA TEKTUMUNA)" diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve karşılığında birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.
aynı şekilde, aynı kökün TEBEYYENE kullanımı da Kur'an'da belli olmak, ortaya çıkmak, farkına varmak anlamlarında kullanılmakta ; TEFSİR ETME VE YORUMLAMA İLE BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR. yani BEYYENE ve TEBEYYENE gibi kelimeler, Kur'an'daki hiçbir kullanımda TAMAMLAMAK, TEFSİR ETMEK, YORUMLAMAK, EKSİK KALANI İZAH ETMEK anlamında kullanılmamıştır. tefsir ve yorum yaygın olan, toplum arasında eskiden beri bulunan bir şey ile ilgili olur. Kur'an ise yeni bir olaydır. 34/14, 2/187 Ayetlerine bir göz atıldığında konu daha bir açıklığa kavuşmuş olacaktır.
ayrıca bkz : 2/109, 8/6, 49/6, 4/94
34 Sebe 14 :
14 (Süleymân'ın) Ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Kurdun yemesiyle değnek çürüyüp de ona dayalı duran Süleymân) Yıkılınca (onun öldüğü anlaşıldı ve) anlaşıldı ki ( TEBEYYENETİ ) eğer cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azâb içinde kalmazlardı.
2 Bakara 187 :
187 Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helâl kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesisiniz. Allâh, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allâh'ın sizin için yaz(ıp takdir etmiş ol)duğunu arayın; şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırdelinceye ( YETEBEYYENNE ) kadar yeyin, için; sonra tâ gece oluncaya dek orucu tamamlayın; mescidlerde ibâdete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar, Allâh'ın (yasak) sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allâh, insanlara âyetlerini böyle açıklar ki korunup sakınsınlar(26).
'' ayrıca Allah, Kur'an'ın kendisinin bir AÇIKLAMA ( BEYAN ) olduğunu (3/138) ifade ediyor. aynı şekilde 55/4'te, Rahman, Kur'an'ı öğretti. insanı yarattı. ona(insana)beyanı öğretti.''diyerek, HER İNSANA ANLAMA VE AÇIKLAMA YETENEĞİ VERİLDİĞİ, BU ANLAMDA ANLAMA VE YORUMLAMA, AKLETME KABİLİYETİNİN PEYGAMBERLER DAHİL BÜTÜN İNSANLARA VERİLDİĞİNİ BELİRTİYOR.
TEBEYYENE VE TEBEYYYENNE'nin............
TEBEYYENE VE TEBEYYENNE' nin Kur'andaki hiç bir kullanımı tamamlamak, tefsir etmek, yorumlamak, eksik kalanı izah etmek anlamında kullanılmamıştır. tefsir ve yorum bilinen şey ile ilgili olur. Kur'an ise yeni bir olaydır.
ayrıca Kur'an'ın 11/1 ; 6/154 ; 7/145 ; 6/119 ; 17/12 ; 10/5 Ayetlerini okuduğumuzda, Allah'ın kendi kelamını ayrıntılı bir şekilde açıkladığını, onda bir eksik bırakmadığını söylemektedir.
bu anlamda da Allah'ın Rasülüne, Kur'an'da eksik veya kapalı kalan konuları açıklama yetkisinin verilmesinin mümkün olmadığını ; çünkü Kur'an'da gizli, eksik ve kapalı bir konunun bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
11Hud 1 : ( S.Ateş ) :
1 Elif lâm râ. (Bu,) bir Kitaptır ki, hikmet sâhibi, herşeyden haberi olan (Allâh) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır.
6 En'am 119 :
119 Üzerine Allâh'ın adı anılmış olanlardan niçin yemeyesiniz? Çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında, size harâm kıldığı şeyleri (Allâh) size açıklamıştır. Doğrusu birçokları, bilmeden keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin, (evet) O, sınırı aşanları çok iyi bilir.
10 Yunus 5 :
5 Güneşi ziya, ay'ı nur yapan; yılların sayısını ve (vakitlerin) hesabı(nı) bilmeniz için aya (dolaşma) konaklar(ı) düzenleyen O'dur. Allâh, bunları (boş yere değil), gerçek ile (hikmeti uyarınca) yaratmıştır. Bilen bir kavim için âyetleri açıklamaktadır.
17 İsra 12 :
S. Ateş |
Biz gece ve gündüzü, (kudretimizi gösteren) iki âyet yaptık. Gece âyetini sildik, gündüz âyetini aydınlatıcı yaptık ki hem Rabbinizin lutfunu arayasınız ve hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık. |
Allah'ın Rasülü'nün, bazı konularda veya Kur'an'la ilgili olarak bazı insanlara bazı açıklamalarda bulunmasının, Kur'an'ın eksik veya kapalı olması ile bir ilgisi yoktur. o kişinin, toplumun genelinin sahip olduğu bilgi ve ferasete sahip olmadığı içn veya toplumun yabancısı olduğu için ; konu Rasül'ün O'na, herkesin bildiği şeyi açıklamasından ibarettir.Yani Rasül o kişiye hiç kimsenin bilmediği, insanların ilk defa duyduğu bir şeyi açıklamamaktadır.
selam ile
|
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|