Yaşar Nuri Öztürk ynozturk@hurriyet.com.tr
Şeytanı yeğleyenler
Başlığımız, Kur'an'ın Zühruf Suresi 36-38. ayetlerinden esinlenerek atılmıştır
Şöyle deniyor o ayetlerde:
"Kim Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytan musallat ederiz, o ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiğinde şeytan yoldaşına şöyle der: 'Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü yoldaşmışsın sen!"
Rahman'a karşı şeytan söz konusudur burada. Zikir, Kur'an'ın adlarından biri olduğuna göre, karşı karşıya gelen değerler, Kur'an değerleriyle şeytanın değerleridir.
Burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli nokta, şeytanı yeğleyerek Kur'an'a sırt dönenlerin, kendilerini ışık ve aydınlık üzere gören kişiler olmasıdır. Yani bu ‘şeytan yeğleyiciler', öyle dinsiz-imansız inkârcılar değil, hidayet iddiasında kendilerini öne çıkaran kişilerdir. Allah adına avukatlık yapmakta olan din yaygaracıları, şeriat isterükçüler, din baronları bu cümledendir.
Kur'an bunları neden, ‘hidayet iddiası içinde sapmışlar' olarak gösteriyor? Cevap, mesajın esasıdır: Kur'an dışında hidayet aramışlardır, bunun doğal sonucu olarak şeytanın dostu olma kaderini yüklenmek zorunda kalmışlardır.
Mesajı tekrarlayalım:
Hem Müslümanım deyip hem de Kur'an dışında hidayet arayanların dostu şeytan, nasipleri ise sapıklık ve hüsrandır. Ürkütücü olan şu ki, bu hüsran, hidayet yafta ve iddiasıyla sahnelenmektedir. Tahribin büyüklüğü işte buradan kaynaklanmaktadır. Ayet, ‘dine-İslam'a, mukaddesata' vs. gibi siyasal ifadeler yerine, vahye dayanan bir tâbiri, ‘Kur'an'a ters düşmek' tâbirini kullanmıştır. Yani, Kur'an'dan onay almayan bir hidayet iddiası ve bu iddiaya bağlı din söylemi, perdenin arkasını görebilenler için, katıksız bir sapıklıktır. Katıksız ve katmerli.
Zaten Türkiye'de en yıkıcı sapıklıklar, en iğrenç ahlaksızlıklar; ‘din, mukaddesat' perdesi altında milleti soyanlar tarafından sergilenmektedir. Çünkü inkârcı sapıklığın aksine, Kur'an dışı dincilik şeklinde beliren sapıklık, Allah'ın saf ve iyi niyetli kullarına musallat olur ve onları din-iman diye diye perişan eder. Bugünkü İslam dünyasını ettiği gibi. İslam dünyası ve o arada ülkemiz işte bu perişanlığın kahrı altında inlemektedir.
Olay açık ve inkâr edilemez bir biçimde ortadadır: Kendisine ‘İslam dünyası' adını veren câmia, iddia ve söylemlerinde ısrar ederse, akıl bizi iki şeyden birini kabule zorlayacaktır:
1. Bu câmia aldatılıyor veya kendini aldatıyor, yaşadığını iddia ettiği din, Kur'an'ın getirdiği ve adını ‘İslam' koyduğu din değildir,
2. İslam dünyası doğru sözlü ve dürüst özlüdür, bozukluk ve tutarsızlık (hâşa) Kur'an'dadır.
Bu iki şıktan birini seçmek zorundasınız. İslam dünyasının perişanlığı tartışmasız olduğuna göre, "Hem bu câmia sağlamdır hem de Kur'an" demeye kalkmak aklın apaçıklık ilkesine zıt olur.
Biz, yukarki iki şıktan birincinin doğru olduğu inancını taşıyoruz. Sebebi de, hiç kuşkuya düşmeden belirlemiş bulunuyoruz. Bir kez daha söyleyelim:
‘İslam dünyası' denen câmianın yaşadığı din, Kur'an'ın getirdiği ve Hz. Muhammed'in gösterdiği din olmaktan çıkmıştır. İçinde o dinden bir şeyler elbette vardır ama tamamı o din değildir. Kur'an'ı ‘anlamak' için okuyanlar, bu gerçeği hemencecik görüverirler.
Ülkemizde de, politik ve ekonomik saltanat çıkarları uğruna Kur'an'ın sadece adı kullanılmak suretiyle sergilenen bu ‘Kur'an dışı din', menfaat veya aldatmayla susturulmuş kitleler hariç, aklı ve idraki sağlam hiçbir insanı ikna edemez. Bu apaçık olduğu içindir ki, Kur'an dışı dinciliğin savunucuları, sürekli bir biçimde aforoza, tekfire, tehdide, şiddete veya ulûfe dağıtma yoluna başvurmaktalar. Çünkü idrâk ve aklı tatmin edecek hiçbir şeye sahip değillerdir.
Daha da vahimi, ahlaka sahip değillerdir. Ülkenin en büyük soygun ve talanlarında, en yıkıcı yalanlarında onların imzası vardır.
Kur'an'a sırt dönen dinci sömürüyü tanıtıp belletemezsek, körpe kuşakların şu üç beladan birine teslim oluşunu seyrederiz:
1. "Din bu ise olmaz olsun" diyerek dinsizliğe geçiş,
2. "Dinsiz yaşanmaz ama kılı ve kumaşı tanrılaştırmış bir dine de katlanamam" diyerek başka bir dine geçiş,
3. Bilgisizlik, duygusallık yüzünden veya ekonomik-politik sebeplerin itişiyle Kur'an dışı dine bağlılığını devam ettirerek ruh ve kişilik dengelerini yitirmek.
Sahte dinin, bu üç ihtimal dışında vaat edeceği hiçbir şey yoktur. Dünya ve âhiret mutluluğuna yatırım yapmak isteyenlere, aklın egemenliğini esas alan Kur'an'daki İslam'ı öneriyoruz.
|