Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam daha önce bir iki yerde yayınlanmış yazım tekrar gözden geçirilebilir (rıdvan)
Nebinin(a.s) hanımları mü’minlerin anneleriyse
nebi(a.s) bizim neyimiz olur?
1. Delâlet ve delâlet yolları:
Geçmiş dönem alimleri, metnin literal yapısındaki anlam(mantuk) ile, bu ‘mantuk’tan türeyen zihinsel anlam (mefhum) arasındaki ilişkiyi müzakerede ‘nass’ın hemen hemen ‘açıklığı’ ifade ettiğini söylemişler ve onu, ‘mantuk’ ile ‘mefhum’un birebir örtüştüğü bir dilsel terkip olarak algılamışlardır. Fakat onlar aynı şekilde, bu özellikteki metinlerin son derece az olduğunu, bunun da ‘soyutlama’ ve ‘genelleme’ gücüne dayanan dilin sembolik yapısından kaynaklandığını ifade etmişlerdir. Buna binaen onlar, dilsel terkibi, lafzın ibaresi ile zihni anlamı arasındaki ilişkinin unsurlarına uygun olarak dört sınıfa ayırmışlardır. Bunlardan birincisi ‘nass’dır. Bu, ibaresi ile bir manaya delalet eden ve onun dışında bir mana taşımayan metindir. İkincisi ‘zahir’dir. Bu da ibaresi itibariyle iki anlama delâlet eder; zahir olan mana, lafzın ibaresinden elde edilen birinci manadır. Üçüncüsü ‘Te’vil’dir. Bu da ibaresi itibariyle iki manaya delâlet etmekte olup, burada tercih edilen mana lafzın literal manası değil, diğeridir. Bu, zahirin tersidir. Dördüncüsü ‘ğamiz’dir. Bu ise, ister hakikat, ister mecaz yoluyla olsun, iki manaya delalet eden, ancak ibareden kastedilen mananın tespitinin zor olduğu ifade türüdür. Buna bazen ‘mücmel’de denmektedir. İste bu dört kısmın tamamı da dilsel bir ifade biriminin ibaresi ile manası yada delâleti arasındaki ilişkiyi ifade eden unsurlardır. Lafızların manalarını da delâletlerinden anlarız. Bu delâletlerinde değişik yolları vardır. Bunlar:
·İbarenin delâleti: Lafızdan anlaşılan ilk anlam.
·İşaretin/nass’ın delâleti: Bir lafzın ibaresinin dışında delalet ettiği şeydir. Asıl söylenen şeyden ikinci bir şeyin anlaşılmasıdır. Buna delâlet-i iltizam ismi de verilmiştir.
·Delâletin/nass’ın delâleti: Lafzın ifade ettiği hükmün ortak illet nedeniyle bu hüküm başka bir konuya, başka bir olaya tamamen uygulanırsa lafzın bu hükmü ifade etmesine işaretin işaret veya mefhum-i muvafakat, delâlet-i evlâ, Celi kıyas denmiştir.
·İktizanın delâleti: Lafzın söylenmeyen bir anlama delâlet etmesidir. Mukteza-yı hâl(durumun gereğine göre) gereğince biz o anlamı takdir ederiz. Bu mana hesaba katılmazsa maksat doğru olarak anlaşılmaz.
Yazdığımız bu dört delâlet şekli yukarıdan aşağıya önem sırasına göre kategorize edilmiştir. metnin literal yapısındaki anlama mantuk veya delâlet-i mantuk denmiştir. Bu mantuktan türeyen zihinsel anlamada mefhum veya delâlet-i mefhum adı verimiştir. Mantuk, lafızların delâletiyle mefhuma götürür. Fakat lafızlardan çıkarılan bu fehum, bazen ardında bir başka anlama daha delâlet eder. Bu tarz delâlet ise “muvakafat/uygunluk” yada “muhalefet/aykırılık” şeklinde ikiye ayrılır:
Mefhum-i muvafakat: Mefhum-i muvafakattan, delâletin delâleti başlıklı paragrafta bahsettik.
·Mefhum-i muhalefet: Nass mantuku ile bir hükme delâlet eder, mefhum-i muhâlefetiyle de bu hükmün aksine delalet eder.
Nassların sınırlı oluşu, anlama delâlet eden ‘soyutlama’ ve ‘genelleme’ye dayanan dilin tabiatından kaynaklanır. Bunun gereği olarak, genelde dilde, özelde ise seçkin metinlerdeki anlam üretimi, okuyucu ile metin arasındaki diyalektikten bağımsız bir süreçte gerçekleşmez. ‘Mantuk’un delâletinden ‘mefhum’a ait delâlet düzeylerine geçtiğimizde, buradaki delâlet, yorum içermesi sebebiyle, okuma eyleminden bağımsız bir şey değildir. Okuma eyleminin –dolayısıyla da yorumun- metnin dilsel verilerinden, yani ibaresinden değil –bundan da önce- metni okumaya yönelen kişinin seviyesini temsil eden sosyo-kültürel çevreden başlar.
2. Misal: (33:6)
33. Ahzâb suresi 6. ayette “O’nun/nebi’nin hanımları onların/mü’minlerin anneleridir” hükmü ilahisi vardır. Ayetten ilk anlaşılan, literal anlam budur. Fakat ayette biyolojik bir annelikten bahsedilmemekte sembolik, manevi bir annelikten bahsedilmektedir. Annelerimize gösterdiğimiz sevgi, saygı, bağlılık peygamber (a.s)’ın hanımları içinde istenmiş/istenmektedir. Annelerimizle nikahlanamadığımız gibi peygamber (a.s) hanımlarıyla da nikahlanılmamıştır. Peygamber(as)’ın hanımları biz mü’minlerin anneleri ise ki öyledir (mantuk). Peygamber(a.s)’da mü’minlerin nesi olmaktadır (mefhum).?
· Peygamber(a.s)’ın hanımları bizim annemizdir.
· Annelerimizin kocası babamızdır.
· O halde Peygamber(a.s) bizim babamızdır.
Aşağıdaki ayetlerde olduğu gibi: “Peygamber(a.s)'da mü’minlerin babasıdır”
Allah(a.c) mü'minlere hitabla;
“Babanız İbrahim’in milletinde”[ii]
Yakub (a.s)'ın oğullarının babalarına verdikleri cevabta:
“Senin ilahına ve babaların İbrahim, İsmail, İshak’ın ilahı olan biricik ilaha ibadet edeceğiz”[iii]
Yusuf(a.s)'ın zindan arkadaşlarına;
“Babalarım İbrahim, İshak ve Ya’kub’un milletine uydum..”[iv]
Hac suresindeki ayet mü’minlere hitapla “babanız İbrahim” demektedir. Bakara suresindeki ve Yusuf suresindeki ayetlerde “baba” olarak sayılan peygamberler(a.s) arasında kana dayalı akrabalık vardır. Peygamber(a.s)’ın İsmail (a.s)’ın soyundan Araplaşmış olduğu düşünüldüğünde İbrahim(a.s)'ın oğlu İsmail(a.s) ve İshak (a.s)’dan olan bütün peygamberlerin(a.s) biyolojik ve manevi atası/babasıdır. Kur’an’ı Kerim’de peygamber(a.s)’ın mü’minlerin babası olduğuna dair açık bir ifade bulunmasa da. O’nun hanımlarının mü’minlerin annesi olması ayetin mantuğundan yol çıkarak edindiğimiz mefhum bizi “peygamber(a.s) mü’minlerin babasıdır.” Sonucuna götürmüştür. Fakat anlayışımız bir ayetle literal olarak çelişmektedir:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Rasulü ve Nebi’lerin sonuncusudur”[v]
Ahzâb suresinin başlangıcında zihâr yapılan eşlerin annelerin yerinde olamayacağı, evlatlıklarında öz çocuklar gibi olmadığı vurgulanmaktadır.[vi] Daha sonra bizim yukarıda zikrettiğimiz ayet gelmektedir[vii]. Peygamber(a.s) evlatlığı özelinde, evlatlıklarla ilgili bir düzenlemenin ardından ayetin zikredilmesi oldukça anlamlıdır. Biz peygamber(a.s)’ hanımları gibi peygamber(a.s)'ın da manevi babamız olduğuna bizlerinde bu aileye/ehl-i beyt'e mensub olduğumuza inanıyoruz.
3. Sonuç:
Muhammed(a.s)'ın bize vasiyeti olan din bütün peygamberlerin çocuklarına vasiyet ettikleri[viii] 'Tenzih ve Tehvid' dini ve bu Tevhid ailesininin/Ehl-i Beyt'in babaları olan peygamberler(as) ve onların manevi çocukları/zürriyeti olan bizler 'İbrahim'in milletine rağbet etmediğimizde'[ix] 'Allah'ın ahdi zalimlere ermez'[x] hükmü ilahisince bu ailenin/geminin dışında kalmış oluruz.[xi]
Selam Olsun Ehl-i beyt'e
Selam olsun insanlar içinde Nûh'a (37:79)
Selam olsun İbrahim'e (37:109)
Selam olsun Mûsa'ya ve Hârun'a !(37:120)
Selam olsun İlyas'a! ( 37:130
Selam olsun tüm elçilere!. (37.181)
Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a
Cehd bizden Tevfik Alla(a.c)’den
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|