ALLAHIN KULU Newbie
Katılma Tarihi: 31 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 7
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SELAM KARDEŞLER
ANLAMA VE PAYLAŞMA ADINA ARAŞTIRMA YAZISI :İBDA NEDİR NE DEĞİLDİR..
Said Aykut, İBDA külliyatıyla geçtiğimiz yıllarda tanışmış bir isim. Akademik eğitiminin bir bölümünü Arab ülkelerinde tamamladıktan sonra yurda dönen, bir yandan akademisyenliğini sürdürürken diğer yandan entelektüel etkinliklerini bir araştırmacı, filolog, tercüman ve müellif olarak yürüten bir fikir işçisi. Aykut, özellikle Arab dili ve kültürüne vukűfiyetiyle sahasında temayüz etmiş ve bu dilden çok sayıda tercüme eseri yayınlanmış olması yanında; kendisine ilgi alanı olarak seçtiği İslam ve Batı tefekkürünün tarihî mimarları, Doğu ve Batının siyaset öncüleri, Arab ülkelerindeki son dönem fikir hareketleri, ayrıca, modern veya klasik Batı dilleri üzerinde de hayranlık uyandırıcı bir birikimin sahibi. Ona getirilebilecek tenkid de bu noktada belki: Çapsızlıklarını müthiş bir pazarlama ve üslûb gözbağcılığıyla örten "reklamcı" entelektüeller vasatında, bu değerli birikimini pazarlayabileceği bir üslûb gayretkeşliğine tevessül etmeden, ilim çilehanesindeki "mütevazi" üslûbunu koruması. Gerçi onun seçkinliği de burada galiba: Gölgede kalma ukdesiyle muhteşem İBDA fikriyatını görmezlikten gelen, veya onda gördüğü kimi hikmetleri "referans" göstermeyerek sahiplenen ve hatta tutumlarını, "varsa hataları tesbit için bile okumayayım, yoksa tesir altında kalırım!" noktasına vardırarak, en temel "fikir namusu" prensibine dahi ihanet edenler enflasyonunda; derinlemesine ve orijinal kaynaklarından vâkıf olduğu "fikir-hikmet-siyaset" öncülerinin özelliklerini İBDA Mimarı'nda da olanca ihtişamiyle tesbit etmiş, "samimiyet" kumaşı sebebiyle bunu ilândan çekinmemiş ve İslam geleneğinin en tabiî vasfı olarak "bağlılıkta hususîleşen fikir-sanat aksiyonu" gereğince "bu çağda bağlanılıp kendisinden beslenilmesi elzem menbâ budur!" diyebilmiş bir "gören göz" olduğu için ayrı onun yeri! Şüphesiz yarın da, bizlerin "birikim"lerini kat kat aşan entelektüeller dahil olacak İBDA'ya. Zâtıyla şerefli olan İBDA değil ama, kendileri şereflenecek böylece. Fakat, tabanın sempati ve katılımının tersine, bugün o kadar değilse bile "yazar-çizer-gazeteci" takımınca geçmişte maruz bırakıldığı "hased" kuşatması içinde boğulmak istenen ve bu yüzden "tarihte ilk kez kendi entelektüelini en genç çağlarından alarak kendisi yetiştirmiş bir fikir-sanat-aksiyon mihrakı" olan İBDA'ya, bu uğursuz kuşatmayı yararak dahil olan, Aykut'un da aralarında bulunduğu "ilk"leri vurgulamak boynumuzun borcu. Biz, üzerimize düşeni yapıp, kendi alanında çoğumuzu geçen "birikim" avantajı müstesnâ, belki hepimiz gibi İBDA fikriyatı içindeki yolculuğuna yeni başlayan Aykut'un "baştaki seçkinliğini" takdir ettik. Şimdi ona düşense, "gördüğünü eserler boyu geliştirip delillendirmesi" olsa gerek!.. Said Aykut, aşağıda okuyacağınız ve ardından Arabçasını göreceğiniz yazıyı, aslında "ortalama" bir Arabın anlayabileceği form özellikleri dahilinde "Arabça" olarak kaleme aldı. Bize açıkladığı gerekçesi de şuydu: "İbda fikriyatının çok cüz'î bir bölümü bile Arab veya Batılı entelektüel çevrelere ulaştırılsa, müthiş reaksiyon görür ve bence, sırf bunun için ileride Türkçe öğrenme gereği duyacak yabancı entelektüellere şâhit olacaksanız!" Fakat, Akademya olarak biz, Arablardan ziyade, önce ülkemizdekilerin alması gereken önemli mesajlar bulunduğunu gördüğümüzden; Aykut'un, Arablara İbda Mimarı'nı "özet" niteliğindeki "takdim" yazısını ilk olarak dergimize alma lüzûmunu hissettik.
AKADEMYA
Salih Mirzabeyoğlu; şair ve mütefekkir!.. Necip Fazıl'dan devraldığı "Büyük Doğu" fikir sistemini, "İbda" keyfiyetiyle yaşatan "genç adam"... Üstad, onun âleminde, varlık ve fikir dünyasına açılan "ana pencere"...
İbda fikir sisteminin mimarı olan Mirzabeyoğlu, 1950 doğumlu. Hayatı, Üstad'ı tanıdığından beri, bir avuç ateş!.. Temel hedefi, "zıtlar arası muvazene sistemi" olan İslam'ı hâkim kılmak!.. Kuşkusuz, bu dâvâda olduğunu iddia eden pek çok kişi var. Ama Mirzabeyoğlu'nun usűlü farklı. Bir kere, en üstte "Ehli Sünnet" kimliği var. Ve tabiî "Evliyâ kelâmı"... Şeriat, -küllî istikametlendiricilik vasfıyla içiçe- yamukluk nerede olursa olsun düzelten, öpülesi kılıçtır onda!..
İbda Fikir Sistemi ise, varlığı ve hayatı teferruatıyla ele alan bir usûl aslında. Usûl diyoruz; zira kökler, ana kaynaklar, âlim ve velîlerin sözleri, tüm bunlar kütüphanelere dizili kitaplarda "mestûr" lâkin, neye nasıl varılacağı ve nisbetlerinin ne olduğu o derece mühim ki, "usûlsüz" dalış yapmak, "boğulmakla eşanlamlı" olup çıkıvermez mi!..
Mirzabeyoğlu'nun hayatı, fikir ve eylemin birbiriyle içiçe geçtiği bir yumak... Şöyle; önce en doğrusunu tasarlayış ve eksiksiz bir şekilde belirtiş... Sonra, hareket!.. Ve hareket içinde güzelliği ve cevvalliği artan fikir... Artık, eylem ve fikir, öyle sıkı sarılır ki birbirine, öylesine mezcolur ki; "bu adam ne diyorsa yapar" yahut "ne yapıyorsa mutlaka söylemiş ve düşünmüştür" dersiniz Mirzabeyoğlu için.
Onun sisteminde, tasavvufun derin kelimelerinden bir "kıyam ve inkılâb" usûlü, bir diğer tâbirle, bu işin ideolojisi üretilmiştir. Şunun da bilinmesi elzemdir ki: O, direnmek için direnmez. Güce sahip olduktan sonra, ne yapacağını ve nasıl yapacağını da belirtir. Hem de, TEFERRUATIYLA belirtilen bir alternatif!..
Kitaplarında; Platon'a, Hegel'e ve Sartre'a rastlayabilirsiniz. Fakat, asla kuru ve kabul edip geçici tarzda değil!.. Mevzû edilen fikrin candamarını yakalayıp, mümkün olan en büyük faydayı teminden sonra posayı kenara atıştır onunki. Ve Batı tefekkürünü incelerken, İslam tasavvufunun derin ölçüleri vardır elinde!..
Üslûbu, kimi zaman "giyotin" kadar keskin, kimi zamansa "bulut" gibi; yağmur dolu ve yumuşacık... Asla, "kuru örgütçü" değil!.. Şair, lâkin şiir anlayışı farklı; şiiri "sır avcılığı" onun.
Kitapları "ortalama" değil; iyi bir zihin eğitimi görmüş insanlara bile ağır gelebiliyor. Yalnız bu "ağırlık", şişirme olmayıp; bilakis, ele aldığı mevzuların derinliğinden kaynaklanıyor. Nasıl "ağır" olmasın ki? Toplumu, tarihi, varlığı ve insan ruhunu ele almakla kalmayıp; teferruatı da belirterek, hepsinin tek tek "ana prensiplerle" ilişkisini işaretliyor. Dolayısıyla, sürekli bir "gel-git" var eserlerinde. Üstelik üslûbu, gerektiğinde çok açık...
"Normal" ve "sıradan" biri değil... Kızgın bir dâhî!.. Bu yüzden, hakkında birbirinden farklı sözler duyabilirsiniz: "Çok sert", "Çok yumuşak ve merhametli", "Şiiri sır gibi", "Destan şairi mi ne; çekinmese 'kesin boyunlarını' diyecek!", "Sözleri muğlak, genel kitle için faydasız", "Cümleleri slogan gibi, gayet açık!", "Bak, bak; Hegel'i nasıl da kullanıyor!", "Bu adam derviş yahu; her yerde menkıbe", "Adamın ölüm-kalım endişesi yok herhâl", "Güce karşı ne kadar da ihtiraslı!", "Şuna bak; nefs cihadından bahsediyor!", "Bu sayılar da neyin nesi?"... Uzayıp gidiyor. Bu cümleler, kurgulama değil; sevenlerinin veya muhaliflerinin de duyup bildiği üzere, onun hakkında -bilhassa entelektüel ilgi sahibi çevrede- yapılan değerlendirmelerden aynen naklettiğimiz birkaçı. Herkes kendi aynasından bakar ya!..
Onun düşüncesinde, sonu gelmez bir hareket -ve dinamizm- var. Sürekli canlılık! Ve İbda Sistemi, teferruat konusunda hâlâ oluşum içinde; devam ediyor. Çünkü, mimarı yaşıyor. Şayet öğrencileri de gerekli cehdi gösterebilirse, bu gelenek, sürekli yenilenen ve özünü paslanmaktan koruyan bir "mektep" olmaya devam edecek!..
Hemen söyleyelim; fikirleri öyle yaygın, "moda" kavramlarla pek uyuşmaz. Zira, şu -sönüp giden- ısmarlama akımların yaşattığı gibi, kullanılıp atılan "zamana uymayı" değil; Mutlak'ın peşinde, öteleri hedefler. Alternatifini sunarak, çağı değiştirmek ister!..
Edebî eserlerinde, kaosla düzenin birbirine yaslandığı görülür. Uzaktan bakan için Tilki Günlüğü, gerçek bir kar fırtınasıdır. Oysa, usûlünü bilme cehdine girenlerin ellerinden düşüremediği bir "kâinat kitabı" olur ki; işte o ân okuyucu, o uğultulu fırtınadaki her kar tanesinin, birbirinden farklı bir desen taşıdığını görür. Kimileri için "rüya tâbiri", kimileri için "içte kopan" fırtınalar, kimi
leri için "lûgat kitabı", kimileri içinse "sihir"... Bu kitabı anlamak için -galiba en başta-, "yazandan önce yazdırana bakmak" ilkesi geçerli!..
İbda Sisteminde "akıl", hakkı yenemez bir âlet. Ama yalnızca âlet!.. "Kalp" ve "sır idrâkı" ise, asıl. Sonsuza açılan penceresini, böylece muhatabına gösterir İbda!..
|