Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bugün sizlerle sünnet konusunu geleneklerden kurandan ve diğer kutsal kitaplardan araştırarak konuyu anlaşılır bir hale getirmek istiyorum. Önce şunu söylemeliyim ki sünnet, geleneklerimizin en güzel olgularından birisidir. Devamında da hem fayda var, hem de sağlık açısından önemli görünüyor. Bu sözleri söylememdeki maksadım, aşağıda yazacaklarımın yanlış anlaşılmaması, tam aksine bazı gerçeklerin bilinip ortaya çıkması adınadır.
Sünnet konusu bizlere tevatür yoluyla anlatılır ve İbrahim peygamberden bu yana gelen bir gelenek olduğu söylenir. Doğrusu bende yıllarca bu konuya bu gözle bakmış ve kabul etmiştim. Önce şunu söylemeliyim ki Kur'anın hiçbir yerinde, tek kelime dahi konusu geçmez, yani sünnet ten hiç bahsedilmez. Yahudilerin de sünnet olduğunu biliyorsunuz, hatta onlar çocuk doğduktan sekiz günlük olduğu zaman sünnet edilir. Peki, Yahudiler de İbrahim peygamber zamanından gelen bir gelenek diye mi çocuklarını sünnet ettiriyorlar dersiniz? Elbette hayır, onlar iman ettikleri Tevrat ta çok açık ve net geçtiği için, inandıkları kitabın emri olduğundan sünnet oluyorlar, daha açıkçası bir gelenek değil Allahın bir emri olduğunu kabul ettiklerinden çocuklarını sünnet ettiriyorlar.
Şimdide Tevrat a bakalım ne diyor sünnet konusunda.
TEVRAT TAN ALINTIDIR:
Yaratılış 17
1 Avram doksan dokuz yaşındayken RAB ona görünerek, "Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'yım" dedi, "Benim yolumda yürü, kusursuz ol.
2 Seninle yaptığım antlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım."
3 Avram yüzüstü yere kapandı. Tanrı,
4 "Seninle yaptığım antlaşma şudur" dedi, "Birçok ulusun babası olacaksın.
5 Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.
6 Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak.
7 Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım.
8 Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım."
9 Tanrı İbrahim'e, "Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız" dedi,
10 "Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek.
11 Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak.
12 Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dâhil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
13 Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.
14 Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir."
15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara olacak.
16 Onu kutsayacak, ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım, ulusların anası olacak. Halkların kralları onun soyundan çıkacak."
17 İbrahim yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden, "Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi?" dedi, "Doksan yaşındaki Sara doğurabilir mi?"
18 Sonra Tanrı'ya, "Keşke İsmail'i mirasçım kabul etseydin!" dedi.
19 Tanrı, "Hayır. Ama karın Sara sana bir oğul doğuracak, adını İshak koyacaksın" dedi, "Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim.
20 İsmail'e gelince, seni işittim. Onu kutsayacak, verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus yapacağım.
21 Ancak antlaşmamı gelecek yıl bu zaman Sara'nın doğuracağı oğlun İshak'la sürdüreceğim."
22 Tanrı İbrahim'le konuşmasını bitirince ondan ayrılıp yukarıya çekildi.
23 İbrahim evindeki bütün erkekleri -oğlu İsmail'i, evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini- Tanrı'nın kendisine buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi.
24 İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.
25 Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu.
26 İbrahim, oğlu İsmail'le aynı gün sünnet edildi.
27 İbrahim'in evindeki bütün erkekler -evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar- onunla birlikte sünnet oldu.
Yukarıda yazdıklarım bir Tevrat tan alıntıdır. Demek ki Yahudilerin sünnet olması gelenek değil, Allah emri olduğunu kabul ettiklerinden uyguluyorlarmış. Hatta yazılanları dikkatle okursanız, yapılan bir anlaşmanın belirtisi olarak, anlaşmaya uyulmanın göstergesi olarak erkeklerin sünnet edilmesinden bahsediyor.
Önce şunu söylemeliyim ki ben hiçbir zaman ne Tevrat nede İncil de geçen, Kur'anda hiç bahsedilmeyen konular hakkında bunlar tahrif edilmiş yalan yanlış konulardır demedim, hatta bence hiç kimsenin de söylemesi doğru da değildir. Günümüzde yapılan en büyük hatada budur bence. Sebebi gerçek Tevrat ve İncil in elimizde örneğinin olmamasıdır. Ama bu kutsal kitaplarda yazan, Kuranda değişik anlatılan bir konu varsa o zaman bunu söyleyebiliriz.
Örneğin Kur'an Nuh peygamberin eşi ve bir oğlunun gemiye binmediğinden yani kurtarılmadığından bahseder ve nedenini açıklar. Özellikle Nuh peygamber ve Lut peygamberin eşlerinin iman etmemesi örneğini verir. Ama Tevrat Nuh peygamberin eşi ve tüm çocuklarının gemiye bindiğini yazması yanlışlığa bir örnektir. Bunu söyleyebiliyoruz çünkü Kur'an açıkça belirtiyor. Lut peygamberin eşinin kurtarılmadığı her iki kitap tada yazar.
Örneğin İbrahim peygamberin oğlunu kurban ederken bir koçun Allah tarafından gönderildiği her iki kitapta da anlatılır. Yine Tevrat kadını erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığını söyler, ama Kur'an böyle bir açıklama yerine, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın diye bahseder. Ama her ne hikmetse İslam âleminde kadının yaradılışı olarak Tevrat ta geçen söylenir halk arasında.
Örneğin Kur'an da, Tevrat ta domuz etinin haram olduğunu açıklar, Tevrat ta ise haram olan yiyeceklerin çok büyük bir listesi vardır. Kur'an ise açıkladıklarımın dışında hepsi sizlere helal demesine rağmen, her ne hikmetse Tevrat ta geçen uzun haramlar listesine, biz İslam âleminde de yer verilir ve kabul edilir.
Şimdi aramızda şunu söyleyen ya da düşünen var mıdır dersiniz? Kur'an özet almış daha detaylı Tevrat yazmıştır diyebilir miyiz? Elbette hayır, eğer bunu kabul edersek, sorumlu olacağımız Kur'an ayetlerine ters düşer. Konuyu daha çok dağıtmadan şunu söylemeliyim ki, Kur'an dışında iman ettiğimiz, kabul ettiğimiz tüm kitaplar elbette kabulümüzdür, neyin değişik neyin doğru olduğu bizi hiç ilgilendirmez bunu yalnız Rabbim bilir, bizleri ilgilendiren en son bizlere tebliğ edilen Kur'andır demeliyiz ve kabul etmeliyiz.
Sizlere bu düşüncemi nereden aldığımı Kur'an ayetleriyle de açıklamak isterim. Bakın Allah ayetlerinde nasıl sesleniyor bizlere? Önce şu ayetlere bakalım Kur'an ne için indirilmiş?
(Sad sur.29: (Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.
Sad sur.87: Bu Kuran, ancak âlemler için bir öğüttür.)
Demek ki bu mübarek kitabın ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsın diye indirdiğini belirtiyor Allah. Düşünün Kur'anın tüm âlemler için öğüt olduğunu üstüne basa basa söylüyor. Şimdide şu iki ayet üzerinde hep birlikte düşünelim acaba ne demek istiyor Allah.
(Maide sur. 101: Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kuran indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafur’dur, Halim’dir.)
(Bakara Suresi 106. ayet; Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?)
Bu iki ayete dikkatle baktığımızda Maide suresi 101 ayette indirilen bazı ayetler demek ki daha önce inandıkları ya da gelen kutsal kitaplarda olanların değiştikleri görülmüş ki, bazı insanların canı sıkılmış hatta nasıl olur diye itiraz etmişler, ama dikkat edin bu durumda Allah ne diyor, bunlarla ilgili sorular sormayın. Kur'an indirilmekte iken sorarsanız bunlar sizlere açıklanır, ama daha sonra sormayın çünkü Allah bunları affetti, kaldırdı, vazgeçti diyor. Ama nelerden vazgeçtiği kaldırdığı konusunda detaylı açıklama yapmıyor, çünkü yapmasına da gerek yok, açıkça bu kitaptan sorumlusunuz dedikten sonra, sorumlu olmadıklarımızı söylemenin ne anlamı olabilir kafa karıştırmaktan başka?
Devamındaki ayette ise tüm bunlara açıklık getiriyor. Biz gönderdiğimiz kitaplar arasında bir ayetin hükmünü siler yani kaldırırsak, ya da ertelersek daha iyisini getiririz diyor. Bu ayetlerden yola çıkarak diğer kutsal kitaplarda neler vardı, daha sonra Allah bunların hangilerini değiştirdi bilemeyiz. Daha açıkçası Kur'anın bahsettikleriyle karşılaştırma yapabiliriz, ama diğerleriyle Kur'anda bahsedilmediği için karşılaştırma yapamayacağımızdan, bunlar uydurmadır, insanlar değiştirmiştir demek yerine, bu konuda fikir yürütmeyip, mantıksız sözler söylemeden bizi ilgilendiren Kur'an hükümleridir demek bence en doğrusudur.
Bu açıklamalardan sonra konumuz olan erkeğin sünnet edilmesini şöyle bir mantık süzgecinden geçirelim. Kur'an bu konudan hiç söz etmiyor ama Tevrat çok açık bir açıklama yapmış ve hatta İbrahim peygamber ve soyuyla yaptığı anlaşma gereği sünnetin emredildiği yazıyor.
Bu konunun doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında hiçbir yorum yapma, ya da fikir yürütme yetkisini kendimde bulamıyorum, bunu yapmakta bana göre doğru değildir. Ama kendimde bulduğum yetki ve sorumluluk, elimde bulunan Kur'andır. Bakın Allah ne diyor Kur'anda.
(Zühruf Suresi 44 Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.)
Değerli dostlarım, kardeşlerim bakın Allah sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim, bu kitap tan sorumlu tutuyorum diyor. Sizce Kur'anda hiç bahsetmediği bir konudan Allah sorumlu tutar mı dersiniz? Bunun tersini söylemek Rahmanın adaletine yapılan en büyük saygısızlıktır. Yukarıda yaptığım açıklamanın tek bir sebebi var, Allahın emirlerini bilelim, emin olalım daha sonrada güzel geleneklerimizi elbette devam ettirelim, ama gelenekleri Allah emridir demeden, dinselleştirmeden, bunu da unutmayalım.
Sünnet İslam âleminde kabul edilen, uygulanan çok güzel bir gelenektir bana göre, buna devam edelim, bu güzel geleneğimizi engellemek isteyenlere de güzelce izah edelim, onları ikna etmeye çalışalım. Zararı olmayan, hatta faydasını gördüğümüz bu geleneğimizi, elimizden geldiğince sürdürmeye çalışalım.
Dileğim Rabbim den, Kur'an ışığından eksik olmayalım, yine dileğim o ışığın gözlerimizi kör etmeden gerçekleri görmemizi sağlamasıdır, yoksa Rahman yolunda gittiğimizi sanan ahmaklardan olur, bakar kör olduğumuzun da farkında bile olmayız, Allah korusun.
SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
|