Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kadim
dillerde bir sözcüğün anlamı, çoğu zaman bulunduğu cümleye göre
belirlenir. Bu işi kolaylaştıran hususlar da doğal olarak söz akışında
aranır. Kur’ân,
ilk nazil olan pasajlarından birisinde, nefsin iki zıt telkininden söz
eder. Umutsuzluğa sebep olacak saptırma ve örtme telkinine “tedsiye”,
arındırma ve geliştirmeye sebep olacak telkinine ise “tezkiye” der.
(Şems 91/019-10) Zekât eylemi işte bu son telkinden doğar. Ne var ki bu hususa dikkat etmeyenler, arınma ve gelişme durumunu mal veren nefse değil, verilen mala tahvil etmişlerdir. Zekat
işinde sözü edilen arınma ve gelişmenin malda değil de, kişinin
kendisinde olacağını, nüzulü son döneme rastlayan şu ayet de açıkça
göstermektedir: “Mallarından, onları arındıran bir sadaka al, onunla onları tezkiye edersin.” (Tevbe 9/103, anlam için bkz. Zemahşerî.)
Burada
istenen, herhâlde cami önlerindeki sadaka taşlarına bırakılan bir simit
parası tutarı değildir. Nitekim bu pasajın biraz öncesinde, verme işine
infak tabir edilmişken (Tevbe 9/99) bu ayette sadaka denmiştir. Çünkü
sözü edilenler, tövbekar münafıklardır, verecekleri de dine gelişlerini
“tasdik” eden bir “sadaka”ya dönüşecektir. Ayrıca bu sadaka, onları
“tezkiye” edecek, geliştirip eğitecek, böylece sadaka da zekata
dönüşmüş olacaktır. Ayetin ikinci yarısı, bu anlam akışını doğrulamaktadır: “Mallarından
onları arındıran bir sadaka al, onları bununla tezkiye edersin. Bir de
onlara salat et, çünkü salatın onlar için bir huzurdur.” Başkası
hakkında salat etmenin ne anlama geleceğine şimdi girmeyeceğiz. Fakat
şunu hemen kaydetmemiz gerekir. Burada “tezkiye”den sonra salat fiiline
geçiş yapılarak bu işin kişinin nefsinde olacağı teyit edilmiş, hem de
dini ayakta tutacak olan salat-zekat ikilisi tamamlanmıştır. Kur’ân,
infakın ve sadakaların Allah katında kat kat artacağını söyler. (Bakara
2/261) Ayrıca sadakaları “Riba” ile karşılaştırır. (Bakara 2/276) Kur’ân’ın
riba ile karşılaştırdığı başka bir şey de zekâttır. Ayrıca onun da
infak ve sadakalar gibi kat kat artacağını ifade eder. (Rum 30/39) Şimdi
bu durumda şu sorunun cevaplandırılması gerekir. Bir bağlamda sadaka,
başka bir bağlamda infak olan şeyin zekatla ilişkisi nedir? Sadaka,
nafaka, salih amel, karz-ı hasen ve zekât gibi sözcükler, aynı eylemin
farklı safhalarını nitelemektedir. Verme işi; ilahi emrin tasdik
edilmesine nispetle sadaka, verileni geçindirmesi yönüyle nafaka, bir
ihtiyacı gidermesi açısından salih amel, karşılığının öteki hayatta
alınacak olmasına nispetle karz-ı hasen, arındırıp eğitmesine nispetle
de zekâttır. Burada
önemli bir hususa daha işaret etmemiz gerekiyor. Kur’ân’ın zekât için
kullandığı genel üslup “zekâtı vermek” şeklindedir. Ancak bir ayette bu
üslubun dışına çıkılır ve müminler; “zekâtı yaparlar” ifadesi
kullanılır. (Müminûn 23/4) İlk
dönem müfessirlerinden Ebu Müslim, bu ayetteki “zekât” sözcüğüne, salih
amel anlamı vermiştir. Bu gerçekten yerinde bir tefsirdir. O zaman
ayet; “Onlar salih amel yaparlar” şeklinde anlaşılır. Buna
göre; zekat, kimi zaman verilen miktarın adı olarak “arınmalık” demek
olsa da, kimi zaman da verendeki ve verilendeki etkisi açısından
“arınma” ve “salih amel” olur.
Verilenin
türü ve miktarı ne olursa olsun, yolda halkın geçişine zarar veren bir
unsuru gidermekten, cihada katkı sağlamaya kadar her şey böyledir. İman
ailesine ve insanlara yapılan her hizmet nefsi arındırıp tezkiye eder. Bu
durumda, iman ailesinde dayanışma kapısı olan zekatın kapsamı, her
mükellefin durumuna göre, miktarı ise her muhtacın durumuna göre
değişecek demektir. Yani salât, imanın kolaylaştırılmış bir simgesi olduğu gibi, zekât da salih amelin kolaylaştırılmış bir simgesidir. Bu
tespitle, ilk nazil olan pasajlarda salat ve zekâttan bahseden
ayetlerin farziyet ifade edip etmeyeceği üzerine yapılan tartışmalar
artık anlamsız kalacaktır. AHMET BAYDAR
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|