Metehan2003 Ayrıldı
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Tebliğde Metodun Rolü ve Önemi
Bir din, doktrin ya da sistem, ne kadar derin ve yüksek hakikatler ihtiva ederse etsin, gereği gibi
tanıtılmadıkça etkili olması mümkün değildir.
Bir şeyin kesin bir hakikat olması kadar, bu hakikatin duyurulması, tanıtılması ve neticede bunun insanların davranış ve
tutumlarına etkide bulunmasının yol ve yöntemlerini bilmek gerekmektedir.
İngiliz filozofu Bacon: "Doğru yolda yürüyen bir topal, yolunu şaşırmış bir koşucudan daha önce hedefine
varır," diyerek öğretimde amaca kolay ve kısa yoldan ulaşmada anahtar rol oynayan metodun önemine işaret
etmektedir.
Metod, çalışmaları düzenleyip, disiplin altına aldığı gibi, aynı zamanda işe ciddiyet kazandırmakta ve
amaca ulaşmada önemli ölçüde kolaylık sağlamaktadır. Hedeflenen amaçlar yönünden insanı ve toplumu olumlu
bir biçimde etkileyebilmesi için öğretim ve tebliğ, çok ciddî, planlı ve metodlu yürütülmelidir.
Ayrıca her konunun öğretim ve tebliği farklı metodlarda olabilir. Bu bakımdan tek bir metod yoktur,
metodlar vardır.Bu metodların belirlenmesinde, tebliğ edilen veya öğretilen konunun özellikleri, tebliğ veya
öğretimin amacı, muhatap veya öğrencinin özellikleri, konunun öğretildiği yer ve zaman gibi faktörler rol
oynamaktadır.
Tebliğde muhataba verilmek ve kazandırılmak üzere ele alınan konuya en uygun düşen tebliğ ve öğretim
metodları, ilke ve teknikleri bir uyum içinde, gereğinde ve yeteri kadar kullanılırsa, o zaman bilinçli ve uygun
tebliğ ve öğretim yapılmış olur.
Uygulanan tebliğ metodu, aynı zamanda, bir konunun tebliği sırasında muhatap ya da muhataplarda
dinleme ve öğrenme isteği uyandırabiliyorsa, onları zihinsel aktiviteye ve bedensel etkinliklere sevk edebiliyorsa
o iyi bir metoddur.
İyi bir tebliğ ve öğretim metodunda bulunması gereken belli başlı özellikler nelerdir ?
Verilmek istenen mesajın muhatapta kalıcı olması ve neticede onu düşünce ve davranış değişikliğine sevk
etmesi için, metod, muhatabı düşünmeye sevk etmeli ve onun aktifliğini sağlamalıdır. Metodlu çalışma
yapılmadıkça veya uygun metodlar takip edilmedikçe iyi bir öğretim ve verimli bir tebliğ yapılamaz, yapılan
tebliğ amacına ulaşamaz.
Konu TEBLİĞ olunca elbette ki ilk ÖRNEK alacağımız DEĞERLİ SAHSİYET bu DİNİN RESUL ve NEBİsi
MUHAMMED Mustafa dır.Onun güzel huyu ve Tebliğ Metodu bizim için en önemli kaynaktır.Şüphesiz Onu yönlendiren
Rabbül Alemindir:
Nahl 125 Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe yok
ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe kılavuzlananları da en iyi bilendir.
Resul bu ve benzeri ayetleri örnek alarak müminleri ilim ve hikmetle irşat eder, bu irşadını delillere dayandırırdı.
İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi.
Muhataplarını samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu.
Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi.Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri
büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi.
Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için tane tane konuşurdu.
Sorular yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı.
Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi.
Hattâ en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekkenin fethi sırasında
affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi.
Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir
etti ve onların nüve halindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi.
Onları insanlık semâsının birer yıldızı haline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı.
Âlemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi.
Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar getirdi ve Allahın izniyle insanlık âlemini
tedavi etti.
Kur’an insanları nasıl ikna ederek onlara Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettirmeye çalışmıştır? Yine Yüce Allah,
Kur’an’da koymuş olduğu prensipleri insanlara benimsetirken nasıl bir yol takip etmiştir? Bu hususta ortaya koyduğu
deliller nelerdir? İşte bu gibi sorulara ayetler ışığında cevap verildiğinde Kur’an’ın irşad ve tebliğ metodu da ortaya
çıkmış olmaktadır. Kur’an’ın irşad metodunun en özlü bir şekilde şu ayette ifade edildiğini görmekteyiz:
“ Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin,
kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.” (16/125)
Bu ayetteki “hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna, yani İslam dinine çağır” ifadesi açık ve kesin bir emirdir. Ama
kimlerin hikmet ve güzel öğütle Allah’ın yoluna çağırılacağı ayette belirtilmemiştir. Müşrikler, Kitap Ehli, münafıklar
ve müslümanlar, acaba bunlardan hangisi bu davetin muhatabıdır? Ayette mefulün zikredilmemesi, hitabın umumî oluşuna
işaret etmektedir.
* Kur’an, tek bir zümreyi hidayete çağırmak için değil, bütün insanları hidayete erdirmek için
gönderilmiş bir kitaptır. O halde bütün insanlar bu kapsama girmektedirler.
Allah yoluna hikmetle davet edilecek olanlar, gerçeği öğrenmek isteyen, anlayışlı ve olgun insanlardır. Onlara karşı
ancak kesin delillerle konuşmak doğru olur ki, o kesin delil de hikmettir. Nitekim ayette geçen hikmet kelimesi başlıca
şu manaları taşımaktadır:
- Doyurucu, ikna edici, aynı zamanda -karşısındaki insanların kültür seviyesine göre- bilimsel ölçüde delillerle davet
etmek.
- Gerçeği yansıtır mahiyetteki belgelerle davet etmek.
- İnsanlara yarar sağlayacak, akıllara ışık tutacak vicdanlarını harekete geçirecek misallerle davet etmek.
* Allah Yoluna Güzel Öğütle Çağırmak:
Allah yoluna güzel öğütle davet edilecek olanlar ise, sağlam karakterli, güzel huylu, iyi kalpli, zarif ve duyarlı bir
vicdana sahip ve öğüt kabul eden insanlardır. Bu tür insanları Allah yoluna, güzel, tatlı, çekici ve doyurucu öğütlerle
davet etmek gerekir. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak hikmet,
tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkanları yola getirir.
* En Güzel Bir Biçimde Mücadele Etmek:
En güzel bir biçimde mücadele etmek, daha ziyade dinî eğitimden uzak, yabancı kültürün tesiri altında kalıp dine,
dindara saygı duymayan; üstelik yıkıcı, bozucu faaliyetlerde bulunan inkârcı veya çok şüpheci inatçılara karşı yapılır.
Mücadelenin günün şartlarını, sosyal yapının özelliklerini, muhatabın tutum ve dayanaklarını dikkate alarak sistemli,
seviyeli, şuurlu bir şekilde yapılması gereklidir.
Ayette geçen mücadele kelimesi cedel kökünden müfâale kalıbından mastardır. Aşırı ölçüde tartışma, bir işi sağlam yapma,
mücadele eden iki kişiden birinin diğerini fikren mağlup etmesi, güreşmek ve bir insanın arkadaşını sert yere düşürmesi
gibi manalara gelmektedir.
Tartışmalardan olumlu bir netice elde etmek oldukça zor bir iştir. Karşılıklı olarak bir takım fikirlerin çatışması
sonucunda, genellikle yorgunluktan ve dargınlıktan başka bir şey hasıl olmaz.
- Bunun için Kur’an, karşı tarafla mutlak olarak mücadele yapmayı pek tavsiye etmemiş, ancak ille de mücadele etmek
gerekirse en güzel şekilde yapılmasını istemiştir.
- Muhatabı kötüleyerek, onun şahsiyetini rencide ederek değil, ona karşı nazik ve anlayışlı davranarak
hareket etmeyi, iyi bir netice elde edilmesi bakımından önemli saymaktadır.
Bu ayetten başka Kur’an’da, tebliğ metodumuzun nasıl olması gerektiğini açıklayan başka ayetler de vardır. O ayetleri de
göz önünde bulundurarak Kur’an’ın öngördüğü diğer tebliğ yöntemlerini şöyle açıklayabiliriz:
- Şefkat ve Merhametle Davet Etmek:
Müslümanların merhametli olması, Kur’an’ın emrettiği bir husustur. Davetçi ise, her müslümandan daha çok merhametli
olmak zorundadır. Başkalarına karşı şefkatli ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini isteyebilir mi? Hâlbuki
davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup Allah’ın rızasına kavuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi
için sevdiği bir şeyi başkaları için de sever.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in merhametli olması sebebiyle, insanların O’nun etrafına toplanmış olduğu, aksi halde katı
kalpli olmuş olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmektedir.
“Sen, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç
şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.” (3/159)
Bu ayet, davetçinin merhametli ve güler yüzlü olmasının önemi üzerinde durmaktadır. Soğuk ve katı yürekli insanlardan
hiç kimsenin hoşlanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. Güler yüzlü
bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkâr edebilir?
Resul de güler yüz, müsamaha ve merhamet o kadar engindi ki, O’nun hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir.
Burada bir örnek vermek istiyorum:
Bir gün İslamiyete tam ısınmamış bir bedevî, Muhammed’in huzuruna gelerek O’ndan bir şeyler istedi. Rasulullah da
bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken Resul ona:
- Seni memnun edebildim mi? dedi. Adam:
- Hayır memnun değilim, bunlar da bir şey mi sanki! diye söylendi.
Adamın bu nezaketsiz davranışına karşı orada bulunan Sahabîler, son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek istediler.
Resul onlara durmalarını işaret ederek, evine gidip bu adama başka şeyler daha getirip verdi.
- Şimdi seni memnun edebildim mi? diye sordu. Adam da:
- Evet yardımda bulundun dedi. Bunun üzerine resul ona:
- Öyleyse gel, biraz önce kızdırdığın insanlara bu memnuniyetini açıkla da, sana olan düşmanlıklarını gider, dedi.
Adam içeri girip müslümanların huzurunda Muhammed den memnun olduğunu belirtti.
İşte Muhammed’in bu ölçüdeki şefkat ve müsamahası insanları İslamiyete çekiyor ve onlara İslamiyeti benimsetmiş
oluyordu.
Allah yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmayı ve en güzel biçimde mücadele etmeyi nasib etsin.
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
|