halukgta Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İslam toplumunun kendisine sorması ve üzerinde çok ama çok düşünmesi gereken bir soru var. ACABA kur’anı her okuyan aynı şeyi mi anlar. Günümüzde bu kargaşanın sebebi nedir. Neden aynı konularda farklı şeyler anlıyoruz kur’andan? Sanırım bu soruyu kendimize sorup önce aklın sonrada kur’anın süzgecinden geçirerek bir cevap bulmalıyız. Gelin birlikte düşünerek bu soruya bir cevap arayalım.
Okulda eğitim görürken sınıf mevcudunun hepsi aynı kitaptan aynı bilgileri okumalarına rağmen, aynı oranda bilgi alamadığını görürüz. Kimisi değer olarak on puanlık anlarken kimisi sekiz, beş ya da üç puanlık bir bilgiyi hafızasına geçirdiğini görürüz. Öğretmende zaten bunu tespit için imtihan yapar, yani kitaptan algıladıkları oranı ölçer. Hâlbuki kitabın yazarı o bilgiyi alabildiğince kolaylaştırılmış bir şekilde yazmıştır. Çünkü hiçbir yazar yazdığı kitabı zor anlaşılacak şekilde değil, tam tersine en kolay nasıl anlaşılır mantığını kullanır. Yazarların en çok dikkat ettiği konuda budur zaten, toplumun geneline hitap edecek üslupta kitap yazmaktır amaç. Peki, öğrencilerin aynı kitabı neden farklı oranlarda algıladığını düşünelim şimdide. Hepimizin yaşadığı bu tecrübeden yola çıkarak izlenimlerimizden cevap arayalım. Bazı öğrenciler vardır, dikkatle öğretmeni dinler konuyu iyi öğrenmek için çevresiyle ilgilenmeden dikkatini dağıtmadan kendisini öğretmene verir, anlatılanı anlamak için. Hatta bu öğrenciler ben evde doğru dürüst ders bile çalışmam, bir sefer okudum mu öğrenirim der. Bazı öğrenciler vardır dersi dinlemeyi bırakın başka şeylerle meşgul olur, hatta diğer arkadaşlarının da dikkatini dağıtarak, öğretmenin dinlemesini engelleyip onlarında kısmi anlamalarını engellerler. Konuyu anlamadıkları için evde ders çalıştıklarında da hiç faydası olmaz. Çünkü konuya nereden başlayacaklarını, hangi bilgiyi önce alıp daha sonra hangi bilgiyle birleştireceklerini öğrenmemişlerdir. İşte aynı kitabı, dersi öğrenmek için gösterilen farklı kişilerin davranışları, çabaları. Elbette sonuçta kitabı da farklı değerde anlamalarını sağlamıştır. Dersini dinlemeyen haylaz öğrenciye de öğretmen ısrarla öğretmek içinde, çok fazla bir çaba göstermeyecektir. Hatta öyle arkadaşları vardır ki, birbirlerini derse yönlendirmek yerine, başka şeylerle meşgul etmeyi seçmişlerdir. Dikkat ederseniz burada bir öğrenci ana kaynağı öğrenmesi gereken yerde dikkatle öğrendiği için başarılı olmuş, diğer öğrenciler ise yapılması gerekeni yapmadığından, ana konudan, kaynaktan saparak kendilerini başka amaçlara yönlendirdiklerinden başarı sağlayamamışlardır.
Gelelim Rabbin kitabı KUR’ANA. Beşerin yazdığı kitabın özellikle amacı, anlaşılır bir üslup da olmasıydı. Peki, Yüceler Yücesi rabbim kullarının doğru yola yönelmesi için gönderdiği kitabı, anlaşılması zor, herkesin anlayamayacağı bir şekilde gönderir mi? Bunu düşünmek aklın, mantığın ve kur’anın bir ürünü asla olamaz. Bunu söylemek Rabbin adaletini küçümsemek ve ona saygısızlık yapmakla eş değer olduğunu bilmeliyiz. Hani Rabbim ayetinde bir benzerini getirsinler diyerek meydan okuyordu, bu ayeti düşünen var mı? Allah kur’an için ne diyordu bizlere? Kur’an sizler için bir rehber, bir güneş, bir gönül gözü olsun diye indirdim, ona sarılın doğru yolu bulacaksınız diyordu. Düşünebiliyor musunuz Rahman gönderdiği rehberi, rehberlik adına anlaşılması zor yapar mı? Ama bizler hiç düşünmeden rehberlik adına rabbin gönderdiği güneşin, gönül gözünü anlaşılması zor yapıyor ve herkesin anlayamayacağı bir kitap olduğunu söylüyoruz hiç düşünmeden.
Şimdide kur’ana bakalım acaba Rabbin anlaşılır, açık, rehber olsun diye indirdim dediği kur’an ayetleri için ne söylüyor, hepsini anlayabilir misiniz diyor? Allah ayetlerini ikiye ayırmış, birinci kısımda olanlar için DİNİN ANASI tabirini kullanıyor, bunlardan bahsederken de, bunlar muhkem ayetlerdir diyor, sağlamlaştırılmış emin bilgiler olduğunu belirtiyor. Dinin anası tabiri, dinin direği temeli ve bizleri din ve iman adına bağlayan kurallar, hükümler olduğu anlaşılıyor. Bu ayetler içinde açık detaylı ve anlaşılır sözleriyle anlatıyor bizlere. Peki diğer ayetleri anlatırken ne söylüyor? Onların anlamını bir ben bilirim, birde ilimde derinleşmişler bilir, onlar inandık hepsi Allah katındandır derler diyor. Demek ki bu ayetler diğerinden çok farklı. Her insanın okuduğunda anlayamayacağı fakat ilimde derinleşmiş, araştırmacı insanların farkına varacağı, anlayacağı ayetler olduğu belli oluyor. Bu ayette(Alimran 7) birde dikkat çekici açıklama var. Bakın ne diyor?
(Kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap’ın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler.)
Demek ki fitne ve fesat çıkarmak isteyen, dini kendi amaçlarına alet etmek isteyenler apaçık muhkem ayetler dururken dinin temeli anası olan ayetler dururken, bu ayetlerin peşine düşerek bozgunculuk çıkardıklarını dine nifak, hurafe soktuklarını söylüyor Allah. Dikkat edin bizlerin ilk önce müteşabih ayetlerin peşine düşülmesini istemediği çok net anlaşılıyor. Önce sen dinin anası, temeli olan ayetleri anla daha sonra onları anlamaya çalış diyor. Şimdide buradan nasıl bir ders çıkarmalıyız onu anlamaya çalışalım. Madem muhkem ayetler dinin anası, temeli, direği demek ki bizler bu ayetlerden sorumluyuz, demek ki bizlere rehber olan ve sorumlu olduğumuz Rabbin bizler adına hükümler verdiği ayetler bu ayetlermiş ki, özelikle dinin anası tabirini kullanıyor bizi bu ayetlere yönlendiriyor. Eğer müteşabih ayetler de dine kural koyan, din adına hüküm veren ayetler olduğunu iddia edersek, ne söylemiş oluyoruz biliyor musunuz? Allah herkesin anlayamayacağı ayetler, hükümler gönderip bizleri bunlardan sorumlu tutuyor demiş oluyoruz. Böyle bir adaleti Yüce Rabbim e isnat etmek kadar büyük bir saygısızlık ve günah olmasa gerek. Peki, müteşabih ayetler ne tür ayetler ki, kur’anda yer almış ve herkesin anlayamayacağı, ilim ehlinin anlayabileceği ayetler göndermiş Allah. Bu ayetlere baktığımızda zaten konusu itibariyle ilimle meşgul olan kişileri ilgilendiren ayetler olduğunu görüyoruz. Örneğin Dünyanın yapısı, gökyüzü, insanın özellikleri, bilimsel keşiflere, buluşlara, kanıtlara muhtaç birçok ayetler olduğu anlaşılıyor. Bu ayetlere her ilim adamının bile farklı yaklaştığını görüyoruz. Örneğin Allah Nebe suresinde sizleri çifter çifter yarattım derken, ilk baktığımızda Allah insanları ve hayvanları çift yarattığını sanıyoruz. Fakat ilim adamlarının buluşlarını gördüğümüzde, bakın bu ayete nasıl farklı yaklaşılabileceğimizi gösteriyor. Allah yeryüzünde her şeyi bir diğerine muhtaç, yani bir diğeriyle birlikte olduğunda değer yaratacak şekilde yarattığını fark ediyoruz. Örneğin en küçük yapı taşı Atom bile nötron ve proton olarak bir değer yaratıyor. Elektrik yalnız artı değer olduğunda değil, eksi olmadan görev yapmıyor. Suyu düşünün hidrojen ve oksijenin birleşmesi ile oluşuyor. Elementleri düşünün. Bunlara çok örnek verebiliriz. Belki de yeni ilimlerin çıkmasıyla, bu ayetlere daha başka bir açıdan bakmak mümkün olacaktır. Rahman biz gökyüzünü koruma altına aldık ayeti, sizce yüzlerce yıl önce nasıl anlaşılmıştır, günümüzde nasıl anlaşılıyor? İşte ilim adamları gökyüzünde ozon tabakası olmasa hiç birimizin yaşayamayacağını söylüyor. Bu ve buna benzer yüzlerce ayet vardır ki ilimsel çalışmalara muhtaçtır. Bakın tüm bu ayetlerin dine kural koyan, hüküm veren bir tarafı var mı? Bilmediğimizde anlamadığımızda din ve iman adına bir eksikliğimiz oluyor mu? Ama tüm bu ayetler anlaşıldığında hepimizin göğsü kabarıyor ve diyoruz ki benim iman ettiğim kitap daha 1400 yıl önce bunu bizlere haber vermişti. İşte tüm bunlar bu kitabın Yaratıcıdan geldiğinin açık kanıtlarıdır diyoruz ve göğsümüz kabarıyor Rabbim e şükrediyoruz.
Şimdide gelelim muhkem ayetler konusuna, madem Rabbim açık anlaşılır, sağlamlaştırılmış ayetler olduğunu söylüyor neden bir noktada anlaşamıyoruz? Hepimiz farklı yaklaşıyoruz, farklı anlıyoruz ayetleri. İşte en önemli sorun da buradan kaynaklanıyor. Bir insana ya da bir topluma bir bilgiyi, inancı doğru ya da yanlış, onlara kabul ettirip bunun doğru olduğuna inandırdığınızda ondan vazgeçirmeniz çok zordur. Peygamberler dönemini hatırlayınız her toplum ilk önce inandıkları yanlış inançtan vazgeçmek istemezler. Hep isterler ki anlatılanlar, inandıklarına uygun olsun. Hatta Rabbim peygamberimizi nasıl uyarmıştı hatırlayalım.
İsra 73.; Az kalsın seni, sana vah yettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrisini uydurup bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi.
Demek ki insanoğlunun en büyük hatası alışkanlıklarından, geleneklerinden yanlışta olsa inancından vazgeçmekte zorlanması olduğunu bu ayetten de anlıyoruz. Demek ki Peygamberimizi o devrin insanları, neredeyse kendi inançlarını da Allahın emrettikleriyle birlikte kabul ettirmeye uğraştıkları belli oluyor. Bu örnekler kur’anda çok misal gösterilmiştir. Bizde bu örnekten yola çıkarak konumuzu anlamaya çalışalım. Biz Müslümanlar kur’andan o kadar uzaklaşmışız ki, onu anlamadan da okusan sevap kazanırsınız düşüncesini yerleştirmişler bizlere. Anlamadan okumakla ne öğreniriz diye sormamışız yüzlerce yıl, çünkü birileri doğru sandığımız bilgiler anlatmış durmuş, bizde itaat etmişiz hiç düşünmeden danışmadan kur’ana. Anlayarak okumak isteyene de engel olmanın yollarını aramışız adeta. Peki, neden engel olmak için bir sürü mantığın ve kur’anın süzgecinden geçmeyen yollara başvurmuşuz hiç düşündük mü? Çünkü öğrettikleri ve bunlar Allah katındandır dedikleri ile Rabbin sözleri birbirini tutmuyor da ondan. Telâşe düşmüş bir İslam toplumu haline gelmişiz. Bir yandan rabbin kelamına müracaat etmeye, onu anlamaya çalışan bir gurup oluşmuş toplumda, sakın ha sen anlamazsın Türkçe kur’an okumak günahtır diyen diğer bir gurup, diğer yandan çekiştirmiş durmuş rabbin güzelim dinini. İşte apaçık muhkem ayetlerin bile, anlaşılmaz haline dönüşün acıklı başlangıç hikâyesi böyle başlamış. Bir yandan Rahman yemin billâh ederek dinin anası olan ayetlerin açık anlaşılır detaylı, her şeyden nice örnekler verdiğini söylüyor, bir yandan beşer bu bilgilerin anlaşılmasının önünü kesmek istiyor ve Rabbin söylediğinin tam tersini söylüyor. Çünkü kurulan bir imparatorluk sona erecek, tüm menfaatler değişecek korkusu sarmış beşeri, ihtirasla tüm benlikleri. Kur’anı herkes anlayamaz, onu veli insanlar anlar mantığıyla uzak tutmak istenmiş sürekli toplum kur’an gerçeklerinden. Bizler kur’andan hüküm çıkaramayız anlayamayız diye iyice işlenmiş beynimize. Peki, bu iki düşüncenin taban tabana bir birine zıt olduğunu gördüğümüz halde, nasıl bir tavır içindeyiz günümüzde bizler dersiniz? Sizce uymamız gerek kimin sözleri? Yorum sizlerin.
Devam edelim, Kur’anın açık ve anlaşılır dediği ayetleri farklı anladığımıza sebep başka neler olabilir? Kur’anın önüne bir set çekilmek istediği çok açık anlaşılıyor, zaten Rabbim mahşer günü peygamberimizin apaçık bu tehlikenin olacağını, olmadan bizlere peygamberimizin o gün söyleyeceği sözüyle uyarıyor ve bakın ne diyordu?
Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.
Demek ki bu tehlike ve oluşumun her zaman olacağı, hatta çoğunluğumuzun bunu yapacağını rabbim bizlere bildiriyor, bizleri uyarıyor. Şimdide bu yöntemin nasıl işlediğini düşünelim. Madem dinin anası temeli muhkem ayetler açık anlaşılır ve sağlam lamlaştırılmış bir şekilde gönderilmiş, neden Rabbin sözlerini görmezden gelmeye farklı anlamakta ısrar ediyoruz? İşte anlaşılması ve anlatması bana göre çok zor olan bir olayın, biz insanlar tarafından hiç düşünmeden, ya da nefsimize yenilerek kabul gördüğü yöntem. Bizlerin yaratılışımızdan gelen bir özellik olarak tartışmaya çok meyilli olduğumuzu söyler Allah. Her ne hikmetse yanlışımızı kolay kabul etmeyiz, sanırım imtihanımızın en zor kısmı bu olsa gerek, hep haklı olduğumuz taraftan bakarız olaylara, gerçekler ile elimizden geldiğince yüzleşmekten kaçarız. İşte rabbin apaçık bu ayetlerini gördüğümüz halde onca yıl yaptığımız yanlışları, her nedense kabul etmek işimize gelmez. Zannederiz bu bizim için büyük bir kayıp, hâlbuki Rabbin affediciliğinin, bağışlayıcılığının farkında bile değiliz, çünkü korku içinde bir dine alıştırılmışız kur’andan habersiz ve ondan uzakta. Bazı gerçekleri görmemiz, nefsimiz tarafından engellenir durur adeta. Aklı devre dışı bıraktığımızdan, düşünme yeteneğimiz de gelişmemiştir ki kur’an gerçeklerinin farkına varalım. Çünkü alıştırılmışız din adına yönetilmeye, özgür irademizle iman etmek adeta zor gelir olmuş nefsimize. İşte bizlerin yanlışta diretmemiz, gerçekleri aramamakta ki inadımız sonucunda, artık çok şeyler kaybettiğimizin farkında bile olmayız adeta. Yüce Rabbim gerçeklerden korkan ve doğruyu aramayanlara kızgınlığını şu sözlerle aktarıyor bizlere.
Bakara 7: Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.
Yukarıdaki ayetin öncesine baktığımızda Allah bu sözleri hiç iman etmeyenler için söylediğini görürüz ya devamında aynı kefeye koyduğu hangi tür insanlarında aynı durumda olduğunu bakın nasıl söylüyor.
Bakara 8: İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhi ret gününe inandık!" derler ama onlar inanmış değillerdir.9. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.
Yukarıdaki ayeti çok iyi düşünüp değerlendirmeliyiz yoksa yaptığımız yanlışın asla farkında olmayız. Kur’anı farklı anlayanlarında bir bölümünün demek ki Rabbin ayetlerinden uzaklaşmanın sonucu Allah ın gönülleri mühürlemesi ve gerçekleri artık fark edememesi olduğu çıkıyor ortaya. Bu konuyu birde şu ayetlerden yola çıkarak anlamalıyız sanırım, bakın Allah kur’ana müracaat edip onu anlayarak okuyanlar için ne diyor.
Casiye 20: Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.
İbrahim Sur.52.ayet: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.
Bu iki ayette Rahman kur’anı anlayarak okuyanların ondan feyiz alanların, onun ışığından faydalananların kalp gözlerini açacağını söylüyor. Ya ona müracaat etmeyen onu herkes anlayamaz, orada özet bilgiler vardır diyenlerin durumu bu durumda nice olur dersiniz? Her şey ne kadar açık değil mi? Bu durumda nasıl doğruları gerçekleri anlamaları, farkına varmaları mümkün olabilir mi sizce? Nasıl olur da kur’ana müracaat edenle etmeyen aynı şeyi anlar. Allah kur’anın bir tebliğ olduğunu söylüyor, bizlerse onu anlaşılması zor bir tebliğ olduğunu iddia ediyoruz. Bu durumda ona direk müracaat etmediğimizde nasıl olurda uyarıdan nasibimizi alırız. Aklı ve gönlü işleyenlerin ondan faydalanacağını söyleyen Rabbim e inatla, nasıl olurda bunun tersini söyleriz? Elbette aklı ve gönlü birlikte değerlendirme imkânı bulamayan bizlerin rabbin apaçık ayetini de doğru anlamamız asla mümkün olmayacaktır.
Sizlere küçük bir örnek vermek istiyorum. Allah peygamberimize iman etmekte nazlanan, eski gelenekleri ve inançlarından vazgeçmeyenler için indirdiği bir ayeti, önce yazalım ve daha sonra bakın aklı ve gönlü işlemeyenler ne diyor onun analizini yapalım.
Ankebut 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
Yüce Rabbim o devrin insanlarına apaçık sizlere kur’an yetmiyor mu diyerek ikazda bulunuyor, yani sizlere kur’an yeter diyor. Bu ayeti örnek verdiğimiz bazı arkadaşlarım nasıl bir cevap verdi bana biliyor musunuz, çok ibret verici. Bu ayetin nüzul sebebini sen biliyor musun? Bu ayet o devrin insanlarına geleneklerinden vazgeçmeyen kur’an ile yetinmeyen insanlara indirilmiştir dediler. Lütfen bakar mısınız cevaba. İşte kalp gözleri mühürlü, eski inançlarından vazgeçmemek için, kendilerine deliller yaratma çabasıyla ayetleri ortadan kaldırıp, hükümsüz kılan artık günümüz için geçerli değildir düşüncesiyle ayetlere bakan insanların durumuna çarpıcı bir örnek. Yanlış inançlarından, bilgilerinden kurtulmak istemeyen, gözleri perdelenmiş bir inanç toplumu yaratılmış ne yazık ki, bu durumda nasıl olurda Rabbin apaçık ayetlerini doğru anlarız? Nüzul sebebini biliyor musunuz kılıfıyla Rabbin apaçık verdiği evrensel ayetlerin, onlarcasının hatta yüzlercesinin hükmünün günümüzde geçerli olmadığını söyler ve kur’andan çıkartırsanız, nasıl olurda bir bütünün parçası olan ayetler yokken, apaçık sözleri doğru anlarsınız? Elbette anlayamazsınız. Çünkü bütünün en önemli bölümünü eğer kur’andan çıkartır, artık günümüzde hükmü yok derseniz asla Rabbin söylediği ayetler arasında ne bağlantı kurabilirsisiniz, nede Rabbin ne söylediğini doğru anlayabilirsiniz. Kur’anı bütün olarak alan, onun tüm ayetlerinden nasiplenen bir insan ile kur’anın yüzlerce ayetinin hükmünün artık olmadığını söyleyen bir insan, nasıl aynı şeyi anlar ayetlerden? Yüce Rabbim insan ile hayvanın arasındaki en önemli farkı, özgür irade, akıl etme ve düşündüğünü uygulaması farkı olduğunu hatırlatarak ayetlerin sonunda bizlere şöyle seslenir.( Hâlâ düşünmüyor musunuz?", Öğüt alan yok mudur, Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var, Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.) Buradan da anlaşılıyor ki Rehberden yani kur’andan yararlanırken düşünmeyi, aklımızla iman etmeyi öneriyor bizlere Rabbim. Rehberden aydınlanmayan, ona müracaat edip düşünmeyen, onun nuruyla yaşamayan ile beşerin sözlerine hiç düşünmeden kur’an ile yoğrulmadan, onu anlamak için çaba göstermeden inanan bir insan, nasıl olurda ayetlerden aynı şeyi anlar? Sizlere hiç yorum yapmadan bir ayeti hatırlatmak istiyorum, eğer İslam âleminde aşağıdaki yanlışı yapanlara inanırsak, nasıl olurda bizzat kur'ana müracaat edenle aynı şeyi anlarız.
Allimran 78: Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan bir şeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
Allah insanın niyetine göre amelini verir. Hangi niyetle bakarsan kur’ana, o niyetle cevabını alırsın. Hurafelere, kur’ana uymayan inançlarına delil aramak için bakarsan kur’ana, rabbim onu da verir insana, ama bu şekilde yaklaşanı oyalar durur Allah korusun. Yok, eğer tertemiz kalbinle, hiçbir beşeri etki altında kalmadan rabbin önerdiği yöntemle aklın ve gönlünle kur’ana bakarda, onun önerdiği yolu anlamak istersen, kesinlikle gerçek doğruları fark etmemiz için, bizlerin Rabbin güneşini, rehberini istifademize açacaktır. Kur’ana iyi niyetiyle bakan iyi niyetinin karşılığını alacaktır. Yüzlerce yıl kur’andan farklı inanç türleri yaratmışlardır, daha yüzlerce yıl belki de aynı şekilde devam edecek.
Bizlere düşen görev, Rabbin kelamına bizzat müracaat edip, onu akılla anlamaya çalışmak ve gönül gözümüzle yoğurmak olmalıdır. Allahın sözlerinin, ayetlerinin ardından gizli anlamlar çıkarmakla değil, ne söylediğini açıkça anlamaya çalışmak, ayetleri bir bütün olarak düşünerek yolumuzu çizmek olmalıdır amacımız. Çünkü rabbim açık diyorsa muhkem ayetler için, onlar açık ve anlaşılır olduğunu unutmayalım. Allah sizleri bu açık ve anlaşılır ayetlerden hesaba çekeceğim diyorsa, bunun tersini söyleyenlere gelin kulak asmayalım. Artık kendimize gelelim ve Rabbin yemin ederek kolaylaştırdığı kitaba bizzat müracaat edip, gönül gözlerimizin aydınlanmasını sağlayalım. Eğer gönül gözünde mühür varsa, gönül gözü aydınlık kur’andan nasiplenmemişse, ne yapsak nafile olacaktır. Rabbim böyle durumlardan bizleri korusun ve onun ışığından nasiplenen kulları arasına bizleri alıp, huzuruna gittiğimizde geri çevrilmeyen kulları arasına alsın inşallah bizleri Rabbim. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
|