Yazanlarda |
|
radyoman Uzman Uye
Katılma Tarihi: 09 mart 2005 Yer: Antigua And Barbuda Gönderilenler: 362
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ayni nota www.hanifdostlar.com olarak katiliyoruz.
. Aşk Tanrıya Ortak Koşmaktır
ÖYKÜ METNİ1 "Uzun boylu, ay yüzlü bir delikanlı vardı. Onun sevgisiyle bütün âlem, yolunu yitirmişti.
Sanat olarak bez yıkamayı seçmişti kendine; işi gücü de dilberlikti. Zırha benzeyen halka halka saçlarını dağıttı mı, bez yıkarken bir kumandan kesilirdi. İş önlüğünü beline bağladı mı, su içinden ateş salardı âleme. Kumaşı su içinde taşa saldı mı, âşıklar, libaslarını yırtarlardı.
Bütün âşıklar, onun havasına kapılmıştı: Hepsi de bir uğurdan onun bez yıkadığı taşın altına döşenmişlerdi sanki. Bir ihtiyar da âşık oldu ona; aşkından pergel gibi başı dönmeye başladı. O gence öylesine tutuldu ki tecrübeli, pîr aklı, deliliğin ta kendisi kesildi. Yüzünün aşkıyla beli iki kat oldu; gönlü, bela denizinin girdabı haline geldi. Sonunda kendisini ona vakfetti; her işi onun için, onun adına, hem de iyice yapmadaydı; işi gücü oydu artık. Bir gün yüzünü görmese gönlünün ateşiyle tâkati kalmazdı. Her gün ücretle iş yapar, kazancını tutar, ona teslîm ederdi. Eline ne geçerse o gümüş bedenliye götürür, sarhoşça ona verirdi.
Günün birinde genç, o ihtiyara dedi ki:
"Her ân yanışın biraz daha artmada. Fakat bu suretle işin düzene girmez; ben çok altın isterim. Seninse fazla altın bulmana imkân yok. Bu yüzden gönlüm paramparça olmada."
İhtiyar ağzını açıp dedi ki:
"Sevgili, bir avuç ilikten, deriden başka elimde bir şey yok benim. Beni sat, elde ettiğin altını al git; sen hoş ol da bu bir şeyden haberi olmayan çaresizi düşünme."
Genç o ihtiyarı derhal Mısır'a götürdü. Orda çarşıya bir kürsü kurmuşlardı. Âdetti, orda satıcının, üstüne oturması için bir kürsü koyarlardı. Delikanlı o kürsüye oturdu; ihtiyar da orda ayakta durdu.
O Âşık İhtiyar, ne tuhaf şey ki "O anda duyduğum lezzeti asla unutamam" dedi.
Bir adam gelip gence; "Şu ayakta duran İhtiyar senin kulun mu?" dedi.
Genç, kürsüden cevap verdi; "Evet" dedi, "O benim kulumdur, ne diye soruyorsun?"
Bundan daha ileri hangi nimet vardır, hangi nimeti daha üstün tutabilirsin ki Tanrı'n sana kulum desin.
Sen yüzlerce canla Tanrı'ya kul olursan, o zaman Tanrı aşkıyla gönlün dirilir.
Meğer Mısır'da bir adam ölmüş; oğlu da babasının öldüğü gün mezarının üstünde bir köle azat etmeyi ahdetmişti; o ihtiyarı satın alıp parasını gence verdi.
Onu babasının mezarına götürüp azat etti; birçok da altın vererek gönlünü şad eyledi.
"Dilersen" dedi, "Burada kal; burada malın da eksilmez. Yok, istemezsen, o eski efendini arzularsan var git; çünkü hem hürsün, hem kendi kendinin padişahısın artık."
İhtiyar ise gencin bulunduğu yere yönelip koştu; gene, gönlünü alana gönlünü teslim etti. Bir an bile yanından ayrılmadı; dünyayı onun yüzüyle apaydın gördü. Aşktaki doğrulukla ün aldı. O, muradına eriştikçe kendisi de bütün muradına ermedeydi.
***
Âşıklıkta doğru olmazsan ancak kendine âşık olmuş olursun.
Sevgilinin aşkındaki kemal, öyle olmalı ki bütün ömrünce inciler saçsan gene sevgiline ait sırı, ancak halin söylemeli. Kendini her an yeni baştan aşka başlamış, yeni baştan âşık olmuş sanmalısın."
TAHLİL ÖYKÜ KİŞİLERİ Delikanlı: Uzun boylu, ay yüzlü, gümüş bedenli bir oğlan. Mesleği "bez yıkayıcılığı"dır.
Yaşlı Âşık: Delikanlı'ya âşık olan ve onun aşkıyla yanıp tutuşan ihtiyar bir adam.
Müşteri: Yaşlı Âşık'ı satın kalıp sonra onu azat eden kişi.
DEĞERLENDİRME a) Metnin Özellikleri: Öykünün yer aldığı İlâhinâme, Ferideddin-i Attar2 tarafından yazılmış tasavvufî, manzum bir öykü kitabıdır. 261 öyküden oluşur. Kitabı iki cilt halinde Farsçadan Türkçeye çeviren Abdülbaki Gölpınarlı'nın da belirttiği gibi bu öykülerden 19 tanesinde "Yunanî aşk" görülmektedir. Gölpınarlı'nın Yunanî aşk dediği şey, eşcinsel aşktır. Çeviren, bu hususu belirttikten sonra; "Ancak bu aşkta şehvet ve tatmin hiç yoktur"3 demektedir. Bu doğrudur, fakat eksik bir ifadedir. Bu öykülerde elbette porno sahneler yer almaz. Ancak genç oğlanların dış görünüşleri olabildiğince ayrıntılı bir şekilde betimlenir ve bu da okuyucunun eşcinsel beğenisine hitap eder.
b) Eşcinsel Tasvir: Öyküde homoerotik bir şekilde tasvir edilen oğlan, son derece yakışıklı (Uzun boylu, ay yüzlü ve gümüş bedenli) bir delikanlıdır. Saçları iç içe halkalar halindeki bir zırha benzetilmiştir, dolayısıyla buradan kıvırcık ve siyah saçlı olduğunu anlıyoruz.
O kadar cazibelidir ki, onun sevgisiyle bütün âlem "yolunu yitirmiş"tir. Delikanlı bir yandan "dilber" sıfatıyla anılırken öte yandan zırha benzeyen saçlarıyla bez yıkarken adeta bir "kumandan" kesildiği, suyla uğraşmasına rağmen etrafına ateş saldığı vurgulanır. Zırh ve kumandan gibi askerliğe ait unsurlar, Delikanlı'nın kahredici güzelliğini daha kuvvetle duyurmak için kullanılmıştır. Daha açıkçası o, tam bir erkek güzelidir; "aktif" bir "f**ker"dır. Bütün âşıklar onun havasına kapılmış ve onun bez yıkadığı taşın altına döşenmişlerdir.
c) Eşcinsel Aşkın Göstergeleri: Öyküde eşcinsel aşk, herhangi bir çekince duyulmadan vurgulanmaktadır. Yukarıdaki şekilde betimlenen Delikanlı'ya tüm erkekler âşıktırlar. Nitekim öykünün diğer kahramanı Yaşlı Âşık da onun aşkından "pergel gibi başı dönen"lerdendir. Yaşlı Âşık'ın başı dönmekle kalmaz, davranışları normallik sınırlarını iyice aşar ve dışarıdan bakıldığında delilik olarak nitelendirilebilecek davranışlar gösterir. Yaşlı Âşık, artık sevgilisinin güzel yüzünden başka bir şey düşünememektedir. Kendisini ona vakfetmiştir; onu bir gün görmese hastalanmaktadır. Üstelik ücret karşılığı çalışmakta ve kazandığı parayı da yakışıklı Delikanlı'ya teslim etmektedir.
Fakat Delikanlı gaddardır. Yaşlı Âşık'ın etrafında pervane olmasını ve getirdiği altınları yeterli bulmaz; daha çok altın ister. Peki Yaşlı Âşık bunu nasıl bulacaktır?
Meseleyi Yaşlı Âşık'ın güçlü aşk duyguları halleder: Kendisini köle olarak satmasını ve parasını almasını teklif eder Delikanlı'ya. Önemli olan sevgilisinin hoşnut olmasıdır; bu yüzden kendisini düşünmemesini ister.
İşte burada aşkın yüceliği bütün parlaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Adamın Delikanlı'ya aşkı o derece güçlüdür ki, onun uğrunda özgürlüğünün kaybedip köle olmayı bile göze alabilmektedir. Böylece aşkın eşcinsel karakterli de olsa yüce bir duygu olduğu vurgulanmış olur. Attar da, Camî ve diğer birçok sufi gibi aşkın eşcinsel veya heteroseksüel karakterine takılıp kalmaz. Önemli olan aşkın olgunlaştırıcılığı ve erdiriciliğidir.
Şüphesiz mistik bir yaklaşımdır bu . Tüm sufilerin mecazî aşka, ilahî aşkın bir basamağı gözüyle baktıklarını yazı dizimizin daha önce ki bölümlerinde vurgulamıştık.
Öyküdeki mistisizm bununla kalmaz. Delikanlı Yaşlı Âşık'ı Mısır'a götürür ve orda köle pazarında satışa çıkarır. Yaşlı Âşık bu pozisyonu esnasında duyduğu lezzeti hayatı boyunca asla duymamıştır. İşte tam o anda bir müşteri gelir ve Delikanlı'ya; "Şu ayaktaki ihtiyar senin kulun mu?" diye sorar.
Delikanlı olumlu yanıt verir.
Attar'ın bu olayı değerlendirişi son derece ilginçtir. Bu değerlendirmeye göre, Delikanlı'nın Yaşlı Âşık'ı "Kulum" diye nitelemesinden daha ileri bir nimet olamaz. Çünkü Tanrı kabul edilen varlığın, insana böyle hitap etmesinden daha üstün ve haz verici bir şey olamaz.
Burada İslam dininin "tevhit" anlayışı tasavvufî yorumuyla gündeme gelir. Aslında bir insanın diğer bir insana (Öyküde bir erkeğin diğer erkeğe) duyduğu güçlü sevgi, Tanrı'ya ortak koşmaktır ve dolayısıyla tevhit inancına zıttır. Âşığın tanrısı, sevdiği/âşık olduğu insan olmaktadır çünkü. Fakat bu durum öyküde eşcinsel aşk baz alınarak aşkın gücünü vurgulamak için gereklidir.
Öykü burada bitmez. Müşteri, Yaşlı Âşık'ı azat edip sevabını ölen babasına bağışlamak için satın almıştır. Dolayısıyla onu özgürlüğüne kavuşturur ve ayrıca bol miktarda altınla da ödüllendirir. Özgürlüğüne kavuşan Yaşlı Âşık ise sevgilisi Delikanlı'ya koşar; tekrar gönlünün ve özgürlüğünü ona teslim eder. Bu sadakatıyla da devamlı sevgilisinin yanında kalma nimetine erişir.
d) Kıssadan Hisse: Öykünün son bölümünde bu öyküden çıkarılacak mistik anafikir açık bir şekilde vurgulanır: Aşkta sadakat şarttır. Aşk kayıtsız-şartsız bağlılık ister. Bir çeşit kulluktur bu; Tanrı'ya ortak koşmaktır.
------------------------------------------------------------ --------------------
1Ferideddin-i Attar, İlâhinâme II, Çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1996, s. 55-58. 2Feriddeddin-i Attar (1142-1220): İranlı sufi şair ve düşünürdür. Mantıku't-Tayr, Pendnâme ve Tezkiretü'l Evliya adlı yapıtları Türkçeye çevrilmiştir. (AnaBritannica-II, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1992, s. 543a) 3Abdülbaki Gölpınarlı, "Önsöz," İlâhinâme, I, MEB Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1992, s. XII.
http://www.kurannesli.org/bilgibankasi/yazi.asp?id=619
__________________ 43/44 Dogrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir ögüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
|
Yukarı dön |
|
|
kehf17 Newbie
Katılma Tarihi: 07 ocak 2006 Yer: Bahrain Gönderilenler: 7
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
anlattığınız bu hikayelerle tasavvufu ve islamı lekeleyemezsiniz!kendinize gelin!
sahabe de peygamber efendimizi canından çok seviyordu,sahabe de mi eşcinseldi?
|
Yukarı dön |
|
|
celebi Uzman Uye
Katılma Tarihi: 30 nisan 2005 Gönderilenler: 167
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
kehf17 Yazdı:
anlattığınız bu hikayelerle tasavvufu ve islamı lekeleyemezsiniz!kendinize gelin!
sahabe de peygamber efendimizi canından çok seviyordu,sahabe de mi eşcinseldi?
|
|
|
Kehf Sahabenin sevigis ile bu oglanci Tasavufcularin bu hikayelerde anlatilan sevigini birbirinie karsitiracak kadar saf olamasin, canim kardesim. Ikisi arasindaki alaka ne ? Bende dini Allah has kilanlari cok seviyorum.
Ama bu hikayelerde anlatilanalr o tur sevgi degil bunu biliyorsun ama hala konuyu baska yere cekiyorsun. Verilen hikayeleri dikkatli oku. Herifler resmen ..bne. Hangi seviden bahsediyorsun.
Hemde utanmadna bunu islam adi altinda yapmislar.
__________________ Dabbetciler icin buraya: Bu Allah'in Dabbeti: www.hansvonaiberg.org
Iskenderciciler icin buraya: Buda Allah'in Mehdisiymis! www.iskenderalimihr.com bakabilirsiniz
|
Yukarı dön |
|
|
Sinan_25 Ozel Grup
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Almanya Gönderilenler: 333
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam.
Gayet güzel analiz edilmis.
Yasi kemale ermis bir insan'in, bir "delikanliya" kapilip onsuz olamayisi, "Asik olmanin yas siniri ve cinsiyeti yoktur" mesajini acikca veriyor. Ayrica, Ask'in karsilikli olmamayisi'da bu hikayede kendini gösteriyor.
Bence yinede bu hikayede birseyler eksik, belki de eksik olmasi gerektigi icin eksik.
Masuk'un bir "Insan" oldugunu göz ardi etmek mümkün degil. Hikayede Ask, "kulluk" gibi kavramlarla anlatim gücü kazansa bile, bunun bir sonraki asamasi nedir diye sorulmasi gerekir. Asik olunan bir kadinda olabilirdi, bu ihtiyar ona asik olabilirdi, yinede bu askin son safhasi ne olacakti sorusuna acik kapi birakilmis.
Bu hikayede cinselligin uygulanmamasi, cinselligin sirf cagrisimda bulunmasi, arada "gercekte var olmayan" bir engelin varligina dikkat cekiyor, dayaniyor gibi. Aradaki bu engel Ask'in varligini sürdürecek, diri tutacak.
Hikaye yapisinda ki anormallik sadece asik olunan figürün bir erkek, bir delikanli olmasi degil, yasini almis bir ihtiyarin bu erkege asiri ilgi duymasi'da bir fazlalik. Yasli adamin takattan düsmedigini farz ederek (af edersiniz :), cinsel cagrisimin yanitini verip doyuma ulasmasiyla Ask'i öldürecek nitelikte mesajlar veriliyor bence.
Benim sahsen konuyu fazlaca bu acidan degerlendirmemin sebebi birden fazla. Belki yazilarimdan ben Ask mevzusunu veya bu hikayeyi savunuyorum gibi bir izlenim dogabilir, ama öyle degil. Hayir.
Hikaye bazinda zaten iki homoseksuel yatkin karakterin varligi yalanlanamaz, cünkü egilimlerden ne biri ne öteki rahatsiz olmuyor, hatta hikayede daha fazla homoseksuel egilimli karakterlerin varligi geciyor ama sansli(?) kisi ihtiyar olmus. Tabi mesajlar bununda ötesine gittigi icin benim meramim da bu degil.
Öncelikle Leyla ile Mecnun gibi efsaneleri hatirlayin, iki karakter bir birine yâr olmuyor, ufaktan baslayan karsilikli ilgi git gide asiri boyutlara tirmanip, iki karakter adeta ölmeden önce ölüp, Ask'in anlami bile bir baska boyut kazaniyor. Ilâhi(?) Ask.
Simdi anlayislari toparlayacak olursak: (Rabbimi tenzih ederim!)
Ilâh = erisilmez. Varlikta arayip kavusmak nâfile cünkü yoklukta'dir, yoklugu kabullenip bu yoklukta kaybolacaksin. Arada ki engel zaten, varlikta arayip, varlikta bütünlesmek arzusunda yatiyor. Bu engelin var olmasi gerekiyor.
Mesela Mecnun Leyla'ya mi Asik idi, yoksa Tanriya mi asik idi? Leyla Tanrinin bir yansima ürünü olarak, ne gercekte Leyla'dir nede bizzat Tanri. Ilah bazinda konuya yaklasirsaniz, Tanri kendini buluyor, cünkü Mecnun da Leyla da Tanrinin birer yansimalari, parcalari. Fakat Mecnun Tanrinin bir parcasi olarak, insan bazinda ele aldiginizda, Leyla'yi yoklugunda arayip kendisi bu yoklukta kaybolmakla, bütünlesmeye yol aliyor. Ev'e/kaynaga yasarken dönüs. Ölmeden önce ölüp kavusacaksin.
Ihtiyar adamin vuruldugu "varlik" tek olan'in bir yansimasi. Var olarak duran bu yansimaya kapilip ama bütünlesmemek, tek olan kaynagi ile erimeye, asil anlamiyla bütünlesmeye götürecek. ... yani var olarak duran birseye var oldugu halde ulasamamak, cünkü arzulaniyor, bir yandan haz verici bir yandan elem verici. Tanriya ulasmak elem keder'den gecer, aci ve izdirap Asiklarin/Ermislerin kadehi'dir diye bosuna dememisler. Hasha Tanri kendini bir yansima ile gösterecek, adeta Naz eden bir model, bu nazli Yar'e kapilan Asik, yoklugunda kavusacak.
Ask kavramini "Teklik ögretisi" ile ele alirsak, ortaya sapikligin daniskasi cikiyor.
Yüce Allah'i insanlar kendi aynlayis/idrak kalibina indirgeyipte paketlerse, Ilâh, Ilâh olmaktan cikar.
Aslinda Ask nameleri altinda insanlara empoze edilen asiri romantizm ayri bir bela, feci bir hastalik. Duygusal baglilik iyi'dir güzel'dir, kabul, ama bunu abartip dünyanin sonu olarak kendine kabul ettirmek ne sevilene nede sevene bir hayir getirmez.
Bakin Medyaya, ask ugruna hangi insan delirip/mecnun olup yollara düsüyor. Bunun aksine birileri kiz arkadasinin kafasini kör bicakla kesiyor kafasini koparamadim diye arkadasina mesaj cekiyor, benimle olmadin diye cinayetler, baskasina vardi diye kargasa, aldatan ve aldatilanlarin hikayeleriyle dolu.
Harun Yahya'nin her görüsünü benimsemesemde bu yazisini okumaya deger buluyorum: http://www.harunyahya.org/sosyal/romantizm/romantizm.html
Saygilarimla
|
Yukarı dön |
|
|
kehf17 Newbie
Katılma Tarihi: 07 ocak 2006 Yer: Bahrain Gönderilenler: 7
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
anlattığınız hikayeler çok saçma yada gerçek tasavvufun dışında sapıklıklar 14 asır önce sahabe de peygamber efendimize(sav) tabi olup tasavvufu yaşayıp islamı hayata geçirdiler ve onlara sufi deniyordu tasavvuf kelimesi de burdan türemiştir bir insanın Allah'a ve kendisine kuranı anlatıp yaşatarak Allah'a ulaşmasına vesile olan mürşide duyduğu aşk nefsani değildir bu Rabbani bir aşktır ki sizler biraz zor anlarsınız bunu.Allah aşkını ucundan kıyısından tatmış herkes bilir bunu.
|
Yukarı dön |
|
|
Sinan_25 Ozel Grup
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Almanya Gönderilenler: 333
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Eger asli varsa Seyyid Fevzettin Pasa, yine müridlerine el öptürmek icin Almanya'ya gelecekmis. Hay kurban oldugummm. Diyorlar'dir.
Merasim alayina bende katilip elimi öptürecegim, olur mu olur. Diyorum. Hani diyorum belki bazi insanlarda arlanma duygusu kabarir, belki benim katilmamla iki yanlis bir dogruyu getirir. Diyorum ama. Seyyid gelecek diye mutluluktan dört köse olan, ici icine sigmayan müridleri beni komalik ederler. Biliyorum. Müridlerinden en yakini belki bana on metre yakinimda otuyor'dur. Büyük bir ihtimal. Cünkü cevrem mürid kayniyor. Zaman zaman, acaba bende mi bir Mürside tabi olsam. Diyorum. Tipki gözlerini sıkıca yumup, kafasini sallayarak mutluluktan ucan müridleri gibi, bende mi herseye STOP deyip kendimden gecsem, arkaya atip bu tencerede(?) kaynasam diyorum.
Yok abicim olmuyor, müridlik bana yakismiyor, niye? Mürsid'e kil oluyorum, sevemiyorum adamlari, ne Seyyid Pasayi, nede Iskender Admirali. Sevemiyorum. Annem'in anlattigi masallardan uzak söyleniyorlar, o güven duygusu yok, fedakarlik yok... yalanci bir tebessüm yüzlerinde, unutun herseyi diyorlar, bana itaat edin istiyorlar, ben unutamam kardesim, sineye cekemiyorum, ne etrafimda olan biteni nede bu insanlari.
Bu Seyyid, sizin Mürsid kadar ol(a)masada, müridlerin sayesinde ev sahibi, araba sahibi, tabi herseyden önemliside makam sahibi. Müridleri'nin nazarinda ve yine onlarin sayesinde. Bir adam oluvermisler.
Sîneye cekiyorsunuz.
Neden tipki müridler gibi kimseler Eylem icin bir araya gelmez, toplumun sihhati icin bir birine kol kanat germez, neden bir suurluluk dirilik göstermez, neden Kur'an konusulurda yasanmaz...
Sîneye cekiyoruz.
Ayni dil'i kullaniyoruz, ayni baglardan geldik, gel gör ki kafalar dört bir yana parcalanmis, dogmadan birileri bastan gidisatimizi belirlemis, uslu uslu akan nehirde yüzeceksin, ya öyle bogulacak ya böyle bogulacaksin.
Ben kendime yalanim, size ne diyebilirim ki. Dalga dalga duyarlilik vurupta ardi arkasi gelmedikten sonra, ben kendime yalanim. "Baba" batiya 7 ogul'dan sonra nice ogullar gönderdi, doguda ne bir "baba" kaldi geriye, bati da ne ogullar...
Umutla sarilip baglandiginiz önderler, gün gelip sizide vuracak, acili günlerinizde size melhem ol(a)mayacaklar.
Elci gelmis Elci, huuuuu... bir sürü insani hunharca katleden, elleri kan icinde bir toplum'un bagrina siginmis, olan biteni sineye cekmis bir Elci. Allah'a ulasmaktan baska birsey yapamamis bir Elci.
Diplomatlar gibi dünyayi gezip, orada burada maval okuyup, el öptürüp makam edinmekten baska bir ise yaramayan Mürsidler. Kaliplamis proto tip müslümanlarin, proto tip önderleri.
Müstahak'tir!
Selametle
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam
Sinan meseleyi enfes bir şekilde özetlemiş. Dostumun kalemine ve gönlüne sağlık.
Kehf17 demiş ki; 14 asır önce sahabe de peygamber efendimize(sav) tabi olup tasavvufu yaşayıp islamı hayata geçirdiler ve onlara sufi deniyordu.
Tasavvuf türedi bir kavramdır. Bu kavramın Kur'anda yeri yoktur. Hadiste bile yeri yoktur.
İslam Dinini güzel bir şekilde yaşayanların isimlerinin/sıfatlarının ne olduğu Kur'anda belli. Rabbimizin bu mümin kullarına uygun gördüğü etiketlerin içinde SUFİ terimi yok. "Hanif", "Muvahhid", "Mücahid" vs. var ama Sufi YOK.
Birileri yüzlerce yıl sonra başka biryerlerden apartma felsefelerle oluşturulmuş bir anlayışa isim vermiş: Tasavvuf.
Kur'anı yaşamanın adı belli. Neden türedi kavramlara ihtiyaç olsun? Türedi kavramlara ihtiyaç duyulmasının sebebi onların dolaylı olarak Kur'ana yaslandırılmalarından kaynaklanmakta. Bunun sebebi de Kur'andaki dini ve tanımlamaları beğenmemekten yada yetersiz bulmaktan kaynaklanmakta.
Bizler Allah'ın bizlere Kur'anda uygun gördüğü sıfatlardan memnunuz.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
by-bilvanis Newbie
Katılma Tarihi: 19 nisan 2006 Yer: Belgium Gönderilenler: 6
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yav hersey hos'ta benim anlamadigim bir tek sey var. Tamam sizin düsünceniz farkli olabilir tasavvufu kabul etmiyebilirsiniz sevmiyebilirsiniz bu tamamen sizin karariniz. Fakat neden sahislarin ismini kullanarak onlari asagilamaya çalisiyorsunuzki? Hanifler onlarin gözünde günahkar sapik olanlara böylemi yaklasiyor böylemi bakiyorlar? Sinan midir nedir Allah seni islah etsin. Bu kadar ugrasiyorsunya merak ediyorum sonun ne olacak???
Neyse devam edin...
Neml Suresi 38- (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?"
39- Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi.
40- Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce...
Hz. Süleyman (a.s.) bir peygamber olmasina ragmen neden baskasindan yardim istiyor? Yardim istedigi kisi kim insan degilmi? Bu insan nasil Hz. Süleyman gözünü açip kapamadan önce tahti getiriyor?
Ahzab Suresi 21. Ayet Andolsun ki, sizin için Resûlullah'da bir güzel nûmune-i imtisal vardır, Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı çokça zikreden zât için.
Nisa Suresi 64. Ayet Biz hiçbir peygamber göndermedik, ancak Allah Teâlâ'nın izniyle itaat edilmesi için gönderdik. Ve eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah Teâlâ'dan mağfiret isteseydiler ve onlara peygamber de istiğfarda bulunsaydı elbette Allah Teâlâ'yı tevbeleri çok kabul edici ve çok esirgeyici bulacaklardı. (Alimler peygamber varisleridir.)
insa'Allah bu seferde söylediklerime cevap vermekten kaçinmaz, baska ala kasi olmayan birseyle cevap vermezsiniz... Özellikle Sinan cevap verirse sevinirim...
__________________ Şahı Bilvanis'tir mürşidim,
O'nu görmeden bir berdûş idim,
Bilvanis'e gidip geldim,
Şimdi O'na gönül verdim.
~ŞAH GELDİ OYUN BİTTİ~
|
Yukarı dön |
|
|
|
|