Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 25 nisan 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Haniflik Nedir?
Haniflik nedir? Hanif Müslim olmak ne demektir? Bunların yanıtının doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için, önce şirk nedir? Müşrik kimdir? sorusunun yanıtını vermek ve şirkin tanımını yapmak daha akıllıca olur.
Şirk =
إيمان بأكثر من إله = Polytheism : Şirk(et -ortaklık), Allah'a da inanmakla birlikte, O'na veya dolayısı ile Kelamına (Kur'ana), Bir insanı (etketi ne olursa olsun, şeyh, dabbet, mehti, resul, alim, ali, veli ....vs), şahıs, söz veya herhangi bir nesneyi, Allah'ın hükümranlığına-Sınırlarına-Çizdiği kesin emirlerine ortak etme veya O'nun sözüne, ilave ve/veya eksiltme yapma fiiline şirk, bunu yapana/inanana/yaşayana da Müşrik denir.
31/25- Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette "
Allah" diyecekler. "Allah'a hamd olsun." de. Fakat onların çoğu bilmezler.
وَلَئِنْ سَأَلْتَ ُمْ مَنْ خَلَقَهُ ْ لَيَقُول
نَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُ ن 43/87- Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
39/38- Andolsun ki onlara: "O gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan: Elbette "
Allah!" diyeceklerdir. O halde gördünüz ya Allah'tan başka çağırdıklarınızı! Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, onlar O'nun zararını giderebilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun rahmetini tutabilirler mi? De ki: "Allah, bana yeter." Tevekkül edenler, hep O'na dayanırlar.
وَلَئِنْ سَأَلْتَ ُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَو اتِ وَالْأَر ضَ لَيَقُول نَّ خَلَقَهُ َّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ 43/9- Eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette: "Onları Aziz, Alim olan Yarattı." derler.
39/3- İyi bil ki, halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka birtakım veliler tutanlar da şöyle demektedirler: "Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet/kulluk ediyoruz." Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah hidayet etmez.
10/105. ayette açıkça görüldüğü gibi " Ve yüzünü, bir Hanif olarak dine çevir ve sakın müşriklerden olma." aslı itibarıyla din (İslam) asla eğrilmez ve şaşmaz. Eğrilen-şaşan ve sapan insanın ta kendisidir. Bu yüzden "Hanif" kelimesi dine değil, bu dini yaşayana (insana) izafe edilmiştir. Yani burada Haniflik vurgusu Dine değil, insana/inanana yapılmıştır. Yine yukarıdaki ayetlere baktığımızda millet ile din kavramı arasında da sıkı bir ilişkinin olduğunu görmekteyiz. /1 yüzünü dine hanif olarak çevir derken, diğer ayetlerde de, yüzünü İbrahim Millet'ine dön diyor. Yani her iki halde de kastedilen, yüzün dine bir HANIF olarak çevrilmesidir.
Bu yüzden aslında "Hanif İslam" tanımı yerine "
Hanif Müslim" tanımını kullanmak daha doğrudur. Fakat sonuçta bu din herkese hitap etse de istenen, hedeflenen Haniflerden müteşekkil bireylerin olmasıdır. Dolayısıyla Hanif Müslimlerin mensup olduğu din, küfre ve Şirke karşı duran İslam aynı zaman da Hanif İslam'dır da diyebiliriz. Ki zaten dinin Hanif (şirksiz) olmaması aklın ilkelerine terstir.
Hanif kelimesi geçen tüm ayetlere baktığınızda ayetlerinde son kısmında hep aynı mesaj vardır. "Müşriklerden olmadı/değildi". Burada, hiç yorum yapmadan açık bir şekilde haniflik, müşrikliğin TAM ZIDDI bir biçimde IMAN etmedir. Ve bu vurgular bir den daha fazla ayetlerle adeta kafamıza vururcasına Hanif olmayan = Müşriktir diyor. Yine tam burada şu ayete bakalım:
22/31
Allah'a şirk koşmayan hanîfler olun, her kim Allah'a şirk koşarsa gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın uçuruma attığı bir şeye benzer. Bakın burada yine çok açık bir şekilde "Allah'a şirk koşmayan hanifler olun!....." diye emreden Yüce Allah, ancak Hanif olunarak, müşriklikten sıyrılabileceğimizi söylüyor.
Kur'anda Hanif kelimesi geçtiğinde mutlaka zıddı olan müşriklikten de söz edilir. Kur'anda "Hanif" kelimesi ile "İbrahim" kelimelerinin adeta özdeş olduklarını görürüz. Aklı ön planda tutma ve onun kaçınılmaz sonucu olan sorgulama eylemine en iyi örnek İbrahim (AS) dır. Sorgulama bir hususun iç yüzünü, hakikatini öğrenmenin yegane yoludur.
6/76-Üzerini gece kaplayınca bir yıldız gördü: Bu imiş Rabbim! dedi. Batıverince de: Ben böyle batanları sevmem. dedi.
6/77-Ay'ı doğarken görünce: Bu imiş Rabbim! dedi. Batınca da: Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak ki, şu şaşkın topluluktan biri olacakmışım. dedi.
6/78 -Güneşi doğmak üzere görünce: Bu imiş Rabbim, bu hepsinden büyük! dedi. O da batınca: Ey kavmim, haberiniz olsun, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım!
Bu sebeple /123. ayette Yüce Allah Peygamberimiz şahsında tüm insanlığa hitaben, İbrahim (AS) ı bir örnek, bir model olarak göstermiştir.
Hanif olarak İbrahim'in Millet'ine tabi ol o, hiç bir zaman müşriklerden olmadı, diye vahyettik.
Bizler toplum olarak, bu dini atalarımızdan hazır (miras) olarak aldık. Peki 1,5 milyar islam nüfusu olarak yüzde kaçımız sorguladık, daha doğrusu milyonda kaçımız sorguladık. Ya atalarımız bu güzel (islam) dini içerisine şirkler bulaştırmışlar ise, yine de körü körüne atalarımıza uyup, sorgulamayacak mıyız?
31/21- Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Ya şeytan, babalarını ALEV AZABIna çağırmışsa?
2/170- Onlara "Allah'ın indirdiklerine tabi olun" dendiğinde "Hayır, biz atalarımızı üzerinde gördüğümüz yola tabi oluruz" derler.
Ya ataları hiçbir şeyi düşünemeyen, doğru yolu bulamamış kimseler idiyse yine mi öyle yapacaklar?
Şimdi hiç bir yorum yapmadan HANİF kelimesi geçen ayetlere bakalım:
2/135 Ve dediler ki: "Yahudi veya Nasranî olunuz ki hidâyete ermiş olasınız" De ki: "Biz
Hanîf olarak İbrahim'in Milleti'ne tâbi bulunmaktayız. O, müşriklerden olmadı."
3/67 İbrahim ne Yahudi idi ne de Nasrânî idi Ve lakin,
Hanif müslim idi ve müşriklerden olmadı.
3/95 De ki: SadakAllah (Allah Doğru söyledi), o halde bir
Hanif olarak İbrahim milletine tabi olun! O, müşriklerden olmadı.
4/125 Muhsin olarak, kendini Allah'a teslim eden ve
Hanif olan İbrahim'in Millet'ine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.
6/79 Ben
Hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.
6/161 De ki: Şüphesiz Rabb'im, beni dosdoğru yola iletti.
Hanif olan İbrahim'in Millet'ine. Ve o, müşriklerden olmadı.
10/105 Ve yüzünü, bir Hanif olarak dine çevir ve sakın müşriklerden olma.
16/123 Sonra sana:
Hanif olarak İbrahim'in Millet'ine tabi ol o, hiç bir zaman müşriklerden olmadı, diye vahyettik.
98/5 Oysa onlar, dini yalnızca Allah'a halis kılan
Hanifler olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte Kayyum/Değişmez din budur.
........bütün Rasuller Dünyaya Tevhidi yaymak için gelmedi mi be hey şaşkın.) .......
21/25-Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım:' Gerçek şu ki, Benden başka ilah yoktur; onun için hep Bana ibadet edin
__________________ 21/10-Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız?
Müslümanlık ve haniflik. Elbette yani bunun özü müslümanlığı Kur'an'a ve peygamberimizin gerçek, hakiki sünnetine göre yaşamaktır esas olan. Malesef din konusunda halkımız çok hassas, malesef diyorum çünkü her söylenene inanıyorlar. Kulaktan dolma bilgilerle biri diğerine bir şey söylüyor o diğerine o çocuklarına derken böyle yayılıp gidiyor. İşte burada unutulan şey Hz. İbrahim'in o sorgulayıcı, arayıcı özelliğidir. Müslüman uluslar ise bu yönden hep zayıf kaldılar ya da korkutuldular, sorgulamayın günahtır, onu yapmayın günahtır, bunu sormayın günahtır. Halbuki bir şey duyduğunda ya da okuduğunda onu anlamanın en iyi yolu sorgulamaktır, acaba bu doğru mu acaba Kur'an da bundan bahsediliyor mu, acaba bu rivayet ya da bu hadis gerçek midir? Araştırmak, gerçekleri eşelemek, düşünmek gerek. Kur'an'ın en önemli emirlerinden biridir düşünmek Çok sık geçer ayetlerinde: 'Siz hiç düşünmez misiniz?' diye.
İslâmiyet’in ilk yıllarlına tesadüf eden süreçte toplumda hakim olan inanç, duygu ve anlayışların yanında metafizik olayları değerlendirme ve hayata bakış gibi ana unsurların, özellikle Hanîfler denen grubun inanç prensiplerinin o günün şairleri tarafından nasıl işlendiğini şiirlerinden örnekler vererek izah etmeye çalıştık.
Anahtar kelimeler
: Câhiliye, Hanîfler, Arap şiiri, Put, Tanrı, İnanç Varaka b. Nevfel, Zeyd b. ‘Amr
Some Religious Elements in Pre-Islamic Arab Poem
Summary: In this article, we tried to explain with to give the examples how are realized by the poets of that age, the main concepts like the events of metaphysics and the view on life, specially the principles of the group that was called the Hanifies besides of the concepts of idea and sensation and belief which has been included the society in the age of the last of Jahiliya and the first Islamic years.
Keywords: Jahiliya, Hanifies, Arap poetry, pagan, Teo, belief, Varaka b. Nawfal, Zeyd b. Amr.
ındı. İslâm öncesi Arap Yarımadasında yaşayan toplumların birçoğunda puta tapma, ondan yardım dileme, istek ve arzuların yerine gelmesi için onu bir vesile ve bir anlamda kurtarıcı olarak görme gibi karmaşık tutarsız inanç ve düşünceler hakimdi. Câhiliye şiiri ve bazı Kur’ân ayetlerinden anlaşıldığı kadarıyla eski Arabistan'ın muhtelif yörelerinde mevcut inanç ve dinî anlayış çok tanrıcılık (politeizm) üzerine kurulmuştu.İleride verilecek şiir örneklerinden de anlaşılacağı gibi umumi putların yanında her bir kabilenin kendine özgü bir tanrısı da vardı; aynı zamanda bu tanrı veya put o kabilenin dini hayatının bir sembolü olarak kabul edilirdi.
Bu inançlar
ı yanında Câhiliye Arapları diğer tanrı ve put adlarından ayrı olarak en yüce yaratıcıyı ifade eden Allah kavramını da tanıyor, O'nu günlük hayatlarında sık sık kullanıyorlardı. Onların dua cümlelerinde “ya Allah” ve daha sık olarak “Allahumme” tabirlerine yer vermeleri; ayrıca Arap dilinde “rahmân” ismi gibi Allah isminin de çoğulunun bulunmaması Araplar'ın inançlarında bir olan yüce yaratıcıyı ifade ettiklerini göstermektedir. Nitekim Câhiliye şiirini incelediğimizde dehriyyûn (materyalist) denen grup hariç onların kahir çoğunluğunun Allah'ı tanıdıklarını ve O'nun için putlara kullandıklarından daha üstün sıfatlar kullandıklarını, O'nun adına yemin ettiklerini gösteren pek çok örnekle karşılaşırız..
Câhiliye kültürü ve dinî telakkisinin yayg
ın olarak bilindiği İslâm’ın ilk dönemlerinde bazı Müslüman bilginler, genel tarih kitapları yanında özellikle Câhiliye Araplarının inançları, ibadet şekilleri, putları ve put evleri (buyûtu'l-esnâm) hakkında müstakil eserler yazmışlardır. Fakat bunlardan sadece İbnul'l-Kelbî'nin (Kitâb'ul-Esnâm) adlı değerli eseri günümüze gelebilmiştir. Bundan başka Ebul'l-Hasan Ali b. Fudayl ve el-Câhiz de aynı adla birer kitap yazmışlarsa da günümüze kadar ulaşmamışlardır.
Allah ve putlarla ilgili motifler:
Câhiliye şâirlerinden olan Evs b. Hacer (ö.620 m.), Allah’a daha üstün bir rol biçerek inancını değerlendirdiği şiirinin bir beytinde şöyle der:
و باللهِ إنًَ اللهَ منْهُنًَ أكبرُ
و باللاًتِ و العُزًى و مَنْ دانَ دِينَها
Lât'a, ‘Uzzây'a ve onlara ibadet edenlere andiçerim, Allah'a da; çünkü Allah, onlardan daha yücedir
.(Tavîl)
Bu bireysel inanç yanında Câhiliye Arapları'nın da Hac ve Umre esnasında Allah'a, Kâbe'ye ve putlara tazimde bulunurlarken topluca şu cümleleri söyledikleri rivayet edilmektedir.
لَبَّيْك 14;
!للهُمَّ لَبَّيْك 14;! لَبَّيْك 14;! لا شَرِيكَ لَكَ! إلاَّ شَرِيكٌ هُوَ لَكَ! تـَمْلـِ 03;ُـهُ و ما مَلـَكَ
Buyur Allah’
ım! Buyur! Buyur, senin ortağın yoktur. Bir ortağın varsa o da sana aittir; sen ona ve onun sahip olduğuna da maliksin.
Bu cümleler,onlarda yayg
ın olarak var olan Allah inancını gösterir;özellikle Kureyş kabilesinin, taptıkları putların kendilerini asıl yaratıcıya şefaatçi olmaları ümidiyle Kâbe'yi tavaf ederken sürekli şu cümleyi tekrar ettikleri rivayet edilmektedir.
واللاَّت 16; و العُزَّى و مَـنـَاة 14; الثَّالِ 79;ـَةِ الأخْرَى فإنَّهُن 17;َ الغَرَان 16;يقُ العُلـَى و إنَّ شـَفـَاع 14;تـَهُنَّ لـَتـُرْ 78;ـَجَى
.
Lat, Uzzâ ve üçüncüleri Menât'a yemin ederiz; onlar yüce turnalardır, onların şefaatine elbette ümit bağlanabilir.
Öte yandan Allah'a inancı ve hikmetli sözleriyle tanınan Zuheyr b. Ebî Sulma'nın (ö.609 m.) bile zaman zaman putlar adına yemin ettiği görülmektedir. Öyle ki aşağıdaki beytinde Ukaysır adlı putun taşlarına yemin etmiştir.
و ما سُحِقـَت 18; فيهِ المَقـَا 83;ِمُ و القـَمْل 15;
ır'ın kutlu taşlarına, başların ve bitlerin kazıldığı (hacıların tıraş olduğu) yere andiçerim.(Tavîl)
Taşlardan yap
ılmış putlara ibadet eden bedevî Araplar'ın, zaman zaman ihtiyaçlarına cevap vermeyen ilahlarını yerdiklerini ve onlar için küfürlü kelimeler kullandıklarını görmekteyiz. Rivâyete göre Benî Milkân kabilesine mensup bir bedevî, develeriyle birlikte uğur dilemek üzere aynı kabilenin ilahı sayılan ve Sa‘dadı verilen bir kayanın yanına geldiğinde develeri, onun adına kesilen kurbanların yere yıkıldıklarını görünce ürker ve çevreye dağılırlar; bunu gören adam taşı alıp puta fırlatır ve şöyle der: «Senin Allah belanı versin develerimi kaçırdın!» Daha sonra develerini toplamaya koyulurken şu dizeleri söyler:
فشَـتـًت 00;َنا سَعْدٌ فلا نحـنُ مِن ٍَ سَعْـدٍ
منَ الأرض لا يُدْعَى لِغـَيًٍ و لا رُشْدِ
أتـَيْنا إلى سََعْدٍ ليَجْمَع 14; شَمْلَنا
و هلْ سَعْـدٌ إلاً صَخْرَةٌ بـِتـَنُ 00;وـفَـةٍ
Biz Sa‘d'a, bizi birleştirsin diye geldik, fakat Sa‘d bizi darmada
ğın etti; (bundan böyle) Sa‘d'ı tanımıyoruz.
Sa‘d art
ık çöldeki kayadan başka bir şey değil; ona ne kötülük ne de iyilik için dua edilir.(Tavîl)
el-Kelbî kabilesine mensup Ca‘fer b. Ebî Hilâs el- Kelbî (ö.?) ad
ında biri, devesiyle birlikte Su‘ar adı verilen putun yanından geçerken ‘Anazalar denen grubun, onun adına kurbanlar kesmiş ve dilekte bulunmuş olduklarını görür. Boğazlanan hayvanların yıkıldığını gören körpe devesi ürker, sağa sola kaçmaya başlar. Bunu gören Ca‘fer b. Ebî Hilâs, hiçbir isteğe cevap vermeyen, dokunulduğunda tepki gösteremeyen bu cansız ve aciz varlığa karşı şu dizeleri söyler:
نـَفـَرَ 78;ْ قـَلـُوس 16;ي من عَتائِرَ صُرِّعـَ 78;ْ
و جُمُوعُ يَذْكـُر 14; مُهْطِعِ 10;نَ جَـنابَه 15;
Yakdum'un iki olgunun ziyaret etmekte olduklar
ı Su‘ayr (adlı putun) yanında boğazlamış kurbanların yıkıldığını gören yavru devem, ürktü.
Ne yaz
ık ki o, yanında tazimle bekleyen Yazkur grubuna sözle de olsa bir cevap vermiyordu.(Kâmil)
Öte yandan Câhiliye döneminde putların, taş ve ağaçlardan yapıldığı gibi hurma macunundan da yapıldığı rivayet edilmiştir. İlginç olanı, açlık ve kıtlıkla karşılaştıkları zaman çekinmeden o putları yemiş olmalarıdır. Nitekim Benî hanîfe kabilesi, Hays adını verdikleri hurmadan put yapıp ibadet etmişler; daha sonra kıtlıktan ötürü onu yemek zorunda kalmışlardı. ِِِِAynı kabileden biri, kendi atalarının elleriyle yaptıkları putu, açlıktan ötürü nasıl yediklerini alayımsı bir tarzda aşağıdaki şiirinde ifade etmiştir.
عٍ قـَديِمٍ و مِـنْ إعـْواز
أكلتْ حَـنـِيف 00;َةُ رَبـَّها منْ جُـو
Hanîfe (kabilesi), devamedegelen bir açl
ık ve kıtlıktan ötürü ilahlarını yemişlerdir.(Kâmil)
Rivayete göre müşrik Araplar, öldükten sonra dirileceklerine, özellikle de kabirleri baş
ında üzerine binecekleri kurbanlarıyla birlikte dirileceklerine inanırlardı. Mamafih Cubeyr b. el-Eşyem el-Faka‘sî (ö.?) oğluna vasiyet ederken şöyle der:
أوصِيـكَ إنًَ أخا الوصـِيً 14;ةِ أقـْرَبُ
تـَعـِبا 11; يُجـَرًُ على اليَديْن 16; و يُـنْكـَ 76;ُ و يَـقـي الخطيئة إنًَـهُ هو اقـْرَبُ في الحشْرِ أرْكـَبُ 07;ا إذا قـِيلَ ارْكـَبُ 08;ا
يا سَعْدُ إماً أهْـلَكـ 14;نًَ فإنًَني
لا تـَتـْرُ 03;ـَنًَ أباك يُـعْـثـ 14;رُ خـَلـْفـ 14;كُـم و احْمِـلْ أخاكَ على بَعـِيرٍ صالِـحٍ و لعَـلًَ ما قد تركـتَ مَطِيًَـ 77;ً
Ya Sa‘d! Şayet ölürsem sana vasiyetim var; çünkü vasiyet eden bu kardeşin (ölüme) çok yak
ın olandır.
Baban
ın arkasından çekiştirilmesine, iki eli üzerinde eziyet edilecek şekilde dolaştırılmasına ve belalara uğratılmasına sakın müsaade etme.
Bu kardeşini uysal bir binite bindir, onu kötülüklerden koru; çünkü o (ölmeye) çok yak
ındır.
Belki de mahşerde (bana yarar sa
ğlayabilecek en hayırlı iş): «bininiz» dendiğinde binebilmem için, senin bana bırakmış olacağın bir binit olabilir.(Kâmil).
Hz. Peygamber’in gelişiyle ilgili söylenmiş Şiirler:Câhiliye döneminde dinî içerikli şiirleri inşâd eden bir k
ısım şairler, ayrıca Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderileceğini, bozulmuş olan toplum düzenini yeniden inşa edeceğini ve sosyal yaşamla ilgili gerekli kuralları koyacağını şiirlerinde işlemişlerdir. Büyük ihtimalle kitap ehli tarafından sızdırılmış olan bu gibi bilgileri dile getiren şairlerden biri de iyi bir süvari olarak bilinen Yemen kökenli şair er-Râiş (ö. ?)dir. Hz. Muhammed'in gönderileceğinden, kuracağı düzenden ve ondan önceki krallardan bahseden şiirinden bazı beyitleri:
نـَــبـِ 00;ـيٌّ لا يُـرَخِّ 00;صُ في الحَـرام 16;
Onlardan sonra yüce biri, ülkeye hükümran olacak; o bir peygamberdir. Onun hükümranl
ığında yasaklara müsaade edilmeyecek. Onun adı Muhammed’dir; keşke onun gönderilişinden sonra bir yıl yaşasam!(Vâfir)
Câhiliye döneminde Hz. Muhammed’le ilgili şiir söyleyenlerden biri de Tubba’ el-Esved'dir (ö.?). Rivayete göre bu şâir y
ıldızlarla meşgul olur ve onları takip ederdi. Bu amaçla Hint ve Rum diyarlarına kadar gittiği iddia edilmektedir. Yıllar süren yolculuğundan sonra Himyer krallığına ait topraklara dönmüş ve hayatını orada sürdürmüştür. İçinde Hz. Peygamber'in yüce yaratıcı tarafından gönderileceğini ve ona iman edeceğini anlatan şiirinden bazı beyitleri şöyledir:
رَسُـولٌ منَ الله بـارِي النـَّسَ 00;مْ
لـَـكُـن 00;ْـتُ وَزِيرًا لـَـهُ وابْنَ عَمْ
شَـهِِـد 18;تُ علَى أحْـمَـد 14; أنـَّـهُ
فـلـَوْ مَـدَّ عُـمْـرِ 10; إلـى عُـمْرِه 16;
Şahitlik ettim ki Ahmet, tüm canlıları yoktan var eden Allah taraf
ından gönderilecek bir peygamberdir.
Şayet ömrüm ona kavuşmaya yeterse elbette ona, vezir ve yardımcı olurdum.
(Mutekârib)
el-Makdisî'nin zikrettiğine göre Medine Yahudileri, bu gibi bilgileri sızdırdığından dolayı adı geçen şâiri öldürmüşlerdir.
Hz. Peygamber'in süt kız kardeşi olan eş-Şeymâ’ bint el-Hâris b. ‘Abdul ‘Uzzâ es-Sa‘diyye'nın (ö. 8/630)de, Hz. Muhammed'le ilgili recezler söylediği rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber küçükken süt annesinin yanında kaldığı esnada eş-Şeymâ’, ona aşırı sevgi beslemiş ve hiç yanından ayrılmamıştır. Hz. Peygamber'e söylediği recezlerden biri:
و لـيـسَ مــــن نـَـسْـل 16; أبـِــــ 00;ي و عَــمِّـ 00;ـي
هَذَا أخٌ لِي لمْ تَـلِـدْ 07;ُ أُمِّـي
فَـأَنْـ 05;َـهِ اللَّهُـ 00;ـــمَّ في ما تُــــنـ 18;ــمِـي
Bu, benim kardeşimdir. Onu annem do
ğurmamıştır; ne babamın ne de amcamın soyundandır. Allah'ım! Büyütmekte olduğum (Muhammed'in) şanını yücelt.(Recez)
İbn Hacer'in (ö. 852/1449) bildirdiğine göre eş-Şeymâ’, Hz. Peygamber'e son derece düşkün, onu seven ve yanından ayrılmayan bir öz kardeşi gibiydi. Küçük olmasına rağmen onu sever ve çevresindeki çocuklardan onu korurdu. Hz. Peygamberi övdü
ğü diğer bir recezinde şöyle der:
حَـتَّـى أرَاهُ يافِـعـا 11; و أمْـرَدَ 75;
و اكْـبُـت 18; أعـادِيَ 00;هُ و الحُـسَّ 00;دَا
يا رَبَّـنـ 14;ـا أبْـقِ لَـنـاَ مُـحَـمّ 14;ـداَ
ثُـمَّ أرَاهُ سَـيِّـد 75;ً مُـسَـوّ 14;داَ
و أعْـطِـه 16; عِـزًّا يَـدُومُ أبَـدَا
Ey Rabbim! Muhammed'in bizim yan
ımızda kalmasını sağla; ta ki onun hem yetişkin bir genç hem de tam bir beyefendi oluşunu göreyim.(Rabbim!) onun ve onu çekemeyenleri toplu olarak yok et. Ona, sonsuza kadar devam edecek bir şeref ihsan et.(Recez)
Rivayete göre Hz. Peygamber'in annesi Amine bint Vehb b. ‘Abdimenâf (ö. 575 m.), ölüm döşe
ğinde oğluna atfen söylediği şiirinde, onun peygamber olarak gönderileceğini hissettiğini dile getirmiş, her türlü bela ve musibetlerden korunması için de Allah'a niyazda bulunmuştur. Söz konusu şiirinden bazı beyitleri:
ığa (peygamber olarak) gönderilmiş (olacaksın); Mekke'ye ve Mekke dışına gönderileceksin.
Sayg
ı değer atan İbrahim'in dini olan tevhit dini üzere gönderileceksin.
Allah, seni kavimlerle birlikte putlara tabi olmaktan korusun.
(Recez)
Gerek Hz. Peygamber'in annesi Âmine gerekse süt kardeşi eş-Şeymâ'ya izâfe edilen şiirlere, bazı edebiyat eleştirmenleri kuşkuyla bakmış olsalar bile onlara nispet edilmesinde bir sakınca olmasa gerek; zira İslâm öncesinde şiir söylemek, erkek şairler arasında bir gelenek haline gelmiş olmakla beraber, kadın şairler de azımsanmayacak kadar fazlaydı. Kaldı ki birçok kaynağa göre Arap halkı kadın erkek ayrımı yapılmadan şiire düşkünlükleri ile bilinir.
Câhiliye dönemi Arapları'nda Allah inancını ifade eden kavramlar, sadece Yahudi, Hıristiyan ve Hanîf dinine bağlı olan şairlere münhasır değildir. Hanîflerden olup olmadıklarını tespit edemediğimiz bazı şâirlerin şiirlerinde de inançla ilgili kavramlar görmekteyiz. Nitekim Muallaka şâirleri ve diğerlerinin şiirlerinde Allah lafzının geçmiş olması, Câhiliye Araplarının bazısının O'nun varlığına ve mutlak kudret sahibi oluşuna inandıkları izlenimini vermektedir. Bunlara Zuheyr b. Ebî Sulmâ (ö.609 m.) ve Hâtim et-Tâî (ö. 578 m.) gibi ünlü şâirleri örnek verebiliriz.
Zuheyr'in, Allah'a, kaza ve kadere inandığını belirten şiirinden bazı beyitleri:
بَـدَا لِـيَ أنَّ اللهَ حَـقٌّ فَـزادَن 16;ـي
بدا لِيَ أنِّي لَسْتُ مُدْرِكَ ما مَضَى
إلـَى الحَـقِّ تَـقْـوَ 09; اللهِ ما قدْ بَـدَالِ 00;يـا
و لا سابـِقًا شـَيْئاً إذا كانَ جائِيا
Allah'
ın varlığı, benim için apaçık bir gerçektir; O'nun korkusu bende var olduğu sürece doğruya ve hakikate olan inancımı pekiştirmektedir.
Anlad
ığım hakikat şu ki geçmiş olana ulaşma imkanım olmadığı gibi, gelecek olanın da önüne geçebilmek gibi bir güce sahip değilim.(Tavîl)
Hatim et-Tâî de (ö. 578 m.) Allah'
ın gaybı bildiğine ve çürümüş kemikleri tekrar diriltme gücüne sahip olduğuna inandığını ifade ettiği bir beytinde şöyle der:
أما و الذي يَـعْـلَ 00;مُ الغَـيْـ 76;َ غَـيـْـر 14;هُ
و يُـحْــي 00;ِي العِـظام 14; الـبـِـي 00;ضَ وَهْيَ رَمِـيـم 15;
O.çürümüş bembeyaz olmuş kemikleri diriltecektir.Gayb
ı O’ndan başka kim bilir ki? (Tavîl)
Kutsal kitap Kur'ân'
ın ifade ettiğine göre, müşrik Araplar putlara inançları yanında gökleri ve yeri yaratan, yağmur yağdıran ve onunla toprağı canlandıranın hep Allah olduğunu biliyorlardı. “Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?» diye sorsan mutlaka «Allah» derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar? Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Andolsun ki onlara «Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yer yüzünü canlandıran kimdir?» diye sorsan mutlaka «Allah» derler. De ki: (öyleyse) hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.”; “Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan mutlaka «Allah» diyecekler. De ki:«Hamd olsun Allah'a» Fakat pek çokları bilmezler.”; Ve işte böyledir [çoğu insanlar] eğer onlara gökleri ve yeri yaratan kimdir? sorsan hiç tereddütsüz Allah'tır derler. Deki Allah'ı bırakıp taptıklarınızın ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar vermek istese [hayalî güçler] O'nun vereceği zararı önleyebilir mi? Yahut bana rahmet dilese O'nun rahmetini [benden] esirgeyebilir mi? De ki: Allah bana yeter! [O'nun varlığına] emin olanlar, [yalnızca] O'na güven duyarlar.”; “İşte böyle, şayet onlara da ‘Gökleri ve yeri yaratan kimdir?’ diye sorsan hiç tereddüt etmeden ‘Kudret Sahibi Olan Her Şeyi Bilen [Allah] tır cevabını verecekler.”, sıkıntı zamanlarında samimiyetle O'na yakarıyor “Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgarın önünde yolcuları alıp götürdüğü gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, [ölümün] kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de [o zaman] dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah'a yönelerek: Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız! diye yalvarıp yakarırlar O'na.”; Ve birbirlerine bağlı olarak daracık bir yerden onun içine atıldıkları zaman, orada o an yok olup gitmek için yakaracaklar.”; “ Şimdi en emin ve kararlı şekilde Allah'a yemin ediyorlar ki eğer kendilerine bir mucize gösterilmiş olsaydı bu [ilahi kelam]a gerçekten inanmış olacaklardı. De ki: «Mucizeler yalnız Allah'ın elindedir.»”; “Üstelik, bunlar en ciddî yeminlerle, Allah'ın ismini anarak, «Allah ölüyü asla diriltmeyecektir» diye and içiyorlar. Hayır, gerçekten bu O'nun, gerçekleşmesini kendi üzerine aldığı bir vaadidir; ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez.” Ayrıca Allah’a çocuk isnad etmeleri özellikle de kız çocuklarını O'na isnad etmeleri “Neden kendiniz için [yalnız]erkek çocuklar [istersiniz de] O'na kız çocuklar [isnad edersiniz?] Bakın, bu haksız bir taksimdir!”; “Ama bazıları bütün görünmez varlık türlerine Allah'ın yanında (O'na denk) bir yer yakıştırmaya başladılar, halbuki onların tümünü yaratan O'dur; ve cehaletleri yüzünden ona oğullar ve kızlar isnad ettiler!” şeklindeki öğütler göstermektedir ki Câhiliye Araplarının büyük bir kısmı Allah'ı tanımakla birlikte putlara ibadet etmek suretiyle O'na ortak koşuyorlardı.
Ayr
ıca Câhiliye şiirinde insan anatomisinin oluşumunu, evrenin yaratılış öyküsünü ve dizaynını, yüce yaratıcının yaratıkları üzerindeki nimetlerini anlatan unsurlar ve kavramlar da göze çarpmaktadır. Böylesi unsurları taşıyan şiirlerin, ticaret kervanlarının sürekli irtibat halinde olduğu Şam ve Irak yörelerinde cereyan etmekte olan Hıristiyanlık propagandası yoluyla Hicâz bölgesine, Yemen diyarından Güney Arap Yarımadası’na sızdırılmış olabileceği ileri sürülmektedir. Örneğin koyu bir Hıristiyan olan şair ‘Adiy b. Zeyd b. Hammâd b. Zeyd el-‘İbâdî’nin (ö.590 m.) semâvî kitaplarda yer yer yüce yaratıcının evren ve insanı nasıl yarattığı hususundaki inançları tasvir eden şiirinden bazı beyitleri:
عن ظـَهْرِ غـَيْبٍ إذا ما سائلٌ سَألاَ
فـِيناَ و عَرًَفـَ 06;اَ آياتـِهِ الأولا و ظُلـْمَة 11; لم تـَدَعْ فـَتـْقـ 75;ً و لا خـَلـَلا 14; و عَزَلَ الماءَ عمًا كان قد شَغـَلا تـَحْتَ السماءِ سَواءً مِثـْلَ ما فعَلا بينَ النهارِ و بينَ الليلِ قد فـَصَلا و كان آخـِرُها أنْ صَوًَرَ الرَّجـُ 04;اَ
اسْمَعْ حديثا لِكـَيْ يوْماً تُحَدِّث 00;ُهُ
أن كيف أبدَى إلهُ الخَلْقِ نِعْمَتـ 14;هُ كانتْ رياحاً و ماءً ذا عُرانـِي 14;ةٍ فأمَرَ الظـُلـْ 05;َةَ السًَوْد 75;ءَ فانكـَشَ 01;ـَتْ و بَسَطَ الأرضَ بَسْطاً ثم قدًَرَها و جعلَ الشمسَ مصِيراً لا خـَفاءَ بهِ قضى لِسِتًَة 16; أيًَامٍ خـَلائِق 00;ُهُ
Bir gün bir sorgulay
ıcı seni sorguladığında takılmadan cevap verebilmen için sözümü can kulağıyla dinle.
Yarat
ıkların Rabbi! Bize olan nimetlerini nasıl tanıttıysa, ilk mucizelerini de öyle sergiledi?
Öyle ki evren (başlang
ıçta) herhangi bir boşluk ve çatlak olmaksızın karanlık, su ve rüzgar görünümünde bir okyanus halindeydi.
Böylece(Yüce yarat
ıcı) zifiri karanlığa emir verdi, o da hemen çözüldü; suyu da bulunduğu yerden çözüverdi.(Basît)
Yeryüzünü yayd
ıkça yaydı, sonra gökyüzünün altına tasarladığı gibi onu gerektiği şekilde dizayn etti.
Güneşi şaşmayacak şekilde yörüngesine oturttu
ğu gibi gece ve gündüzü de birbirinden ayırdı.
Mahlukat
ı altı günde yarattı; bu yaratılış sonunda insana (bilinen) şeklini verdi.
II- Hanîflerin şiilerinde dinî temalar: Bilindi
ğigibitevhitdin’ini yaymak için Allah'ın Peygamberi İbrahim ve oğlu İsmail Mekke'ye göç ederek yüce yaratıcının emriyle Kabe'yi inşa ettikleri gibi o yörede Hanîflik dinini de yaydılar. Nitekim Kur'ân'da, “Hatırla, hani İbrahim ve İsmail Kabe’nin temellerini yükseltiyor ve şöyle diyorlardı: Rabbimiz, bu işimizi kabul buyur; çünkü sen, işiten ve bilensin”. Fakat diğerlerinde olduğu gibi bu ilahi din de zamanla tahrifata uğradı. Ebû Hilâl el-‘Askerî'nin (ö.395/1005) zikrettiğine göre, Hanîfliği ilk tahrif edenlerin başında Ebû Huzâ‘a Luhayy b. Harise b. ‘Amr b. ‘Âmir el-Ezdî'dir (ö.?). Şam’a seyahat ettiği esnada, putlara ibadet edildiğini görmüş ve benimsemişti. Oradan Hubel denen bir putla Mekke'ye dönmüş; insanları tevhit inancından uzaklaştırmak suretiyle kendi putuna ibadet etmeğe davet etmişti. Halkın büyük çoğunluğu bu davete icabet etmiş; etmeyenleri de taraftarları ile birlikte yadırgamaya başlamıştı. Neticede Ebû Huzâ‘a, uzun süren mücadelesi sonunda Mekke vadisinde putperestliği hakim kılmayı başarmıştı.
Hanîfli
ğin bilinmesine rağmen o günkü toplumda Câhiliye inancı yaygındı. İslâm gelmeden önce Arap Yarımadası’nın hemen hemen tümü bu inancın hakimiyeti altındaydı. Ancak o günkü toplumda Câhiliye unsurlarını hoş görmeyen, putlara ibadet etmekten kaçınan sağduyu sahibi kişiler az da olsa mevcuttu. Bu grup, toplumun büyük kısmının ataları diye kabul ettikleri, tevhit esasına dayalı Hz. İbrahim'in dinine karşı hatalı davrandıklarını biliyor, bu mantıksız inançlardan kendilerini tamamen soyutluyorlardı. Hz. İbrahim'in dinine sarılıyor ve onu yeniden ihya edecek birini bekliyorlardı. Kur'ân bu doğrultuda İbrahim Peygamberin çizgisine netlik kazandırarak, onun ne Yahudi ne de Hıristiyan, aksine tevhit inancına bağlı tek tanrıya inandığını, şu ayetle “İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan'dı; ancak o Allah’a teslim olan hanîf'ti; puta tapanlardan değildi” bildirmektedir.
Toplumun içinde bulunduğu bu duruma karşı bazı sağduyu sahibi kişiler, toplumun büyük çoğunluğunun birtakım mantıksız inanç ve düşüncelerine akıl erdiremiyorlardı. Allah'a şirk koşmayı kabul etmedikleri gibi, Arapların Hıristiyanlık ve Yahudilik inancına kapılmalarını da tasvip etmiyorlardı. Doğruluktan ve doğru yoldan yoksun olan bu inanç ve düşüncelerden uzak kalmaya özen gösteriyorlardı. Ahnaf adı verilen bu saygın kişiler, ne zarar ne de fayda veren ve ne de kendilerine dokunacak bir zararı giderebilen cansız taşları kutsamaktan kendilerini koruyorlardı. İbn Hişâm'ın (ö.213/828) İbn İshak'tan (ö.151/768) naklettiğine göre, Kureyş, bir bayram gününde putlarının yanında toplanıyor, onlara tazim edip kurbanlar kesiyordu. Bu esnada aralarından dört kişi çıkıp fısıldaşmaya başladı. Biri diğerine: “Bizim halkımız ne yarar sağlayan, ne de zarar veren, duymayan ve işitmeyen bu taşların etrafında nasıl dolanıyor” diyerek yakınmada bulundular. Bu kişiler batıl inançlardan uzaklaşıp tevhit inancı dediğimiz Hanîfliği aramaya koyuldular. Bunlardan bazıları: Zeyd b. ‘Amr b. Nufeyl (ö. 606 m.), Varaka b. Nevfel (ö. 611 m.), ‘Ubeydullâh b. Cahş (ö?) ve ‘Osmân b. el-Huveyris (ölm.?).
Hanîfler, putlara tapınmayı inkar etmekle kalmayıp toplumda yaygın olan içki, kumar, fal bakma zina, ırza saldırı, ve benzeri gayri ahlaki adetleri de kendilerine yasaklamışlar; öte yandan Allah adından başkasına boğazlanan hayvanları yemekten uzak durmuşlardır. Rivayetlerde belirtildiğine göre, bu saygın kişilerin kendi aralarında birbirlerinden öğrendikleri oruç ve benzeri ibadetleri yerine getirdikleri de görülmüştür. İşte bu duygu ve düşünceleri taşıyan tevhit inançlı kişilerin şiirleri, inanç ve içerik yönünden içinde yaşadıkları Câhiliye şiirinden farklılık arz etmektedir. Bunlardan Zeyd b. ‘Amr'ın, kavminin inandığı batıl inançlarından ve putlara ibadet etmelerinden kendisinin tamamen berî olduğunu ve yüce yaratıcısına iltica ettiğini ilan ettiği şiirinden bazı beyitleri şöyledir:
أَدِينُ إذا تُقُسِّم 14;تِ الأمُورُ
كذلكَ يَفْعَلُ الْجَلَد 15; الصََّّب 15;ورُ و لا صَنـَـمَ 10;ْ بَنِي عَمْرٍٍو أَدِيرُ لَناَ في الدًّهرِ إذْ حـِـلْـم 16;ي صَـغِـير 15; و في الأيـَّـ 75;مِ يَعْرِفُ 07;ا الصًّبُو 85;ُ رجالاً كَانَ شَأْنُهُ 05;ُ الفُجُور 15; فَـيَـرْ 76;ُو مِنـْـهُ 05;ُ الطِّفْل 15; الصَّغير 15; كما يَـتـَـر 14;وَّحُ الغُـصْـ 06;ُ المَطِـي 85;ُ لِـيَغْـ 00;فِرَ ذَنـْـبـ 16;ـي الرَبُّ الغفُورُ مَـتَى ما تَحْفَـظ 15;وها لا تَـبُورُ و للكُفَّا 85;ِ حامِـيةٌ سَعِـيرُ يُلاقُوا ما تَضِيفُ بهِ الصُّدُو 85;ُ
أ رَبًّا واحِداً أوْ ألْف رَبٍّ
عَـزَلْت 15; اللاَّتَ و العُزَّى جَمِيعاً فَلا العُزَّى أَدِينُ و لاَ ابْنـَـت 14;ـيْهاَ و لا هُبَلاً أَدِِينُ و كَانَ رَبًّا عجـِـبْت 15; و في اللَّيَا 04;ِي مُعْجِبا 78;ٍ أ لم تـَـعْلَ 05;ْ بأنَّ اللهَ أَفْنـَـ 09; و أبْـقَى آخَرِينَ بـِـبـِـ 85;ِّ قوْمٍ رَأَيْنا المَرءَ يُفَـتّـ 16;رُ ذاتَ يَوْمٍ و لكِنْ أعْبُدُ الرَّحْم 14;نَ رَبِّي فَــ تَـقْـوَ 09; اللهِ رَبِّـكُ 05;ُ احْـفَـظ 15;وها تَرَى الأبْرار 14; دارُهُمْ جِنانُ و خِزْىٌ في الحَيَاة 16; و أنْ يَمُوتُو 75;
İşler taksim edilmişken (gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadayken), ben tek olan Rabbe mi yoksa binlerce rabbe mi ibadet etmeliyim?
Lat'
ı da Uzzâ'yı da hepsini terk ettim; zaten benim gibi yiğit ve sabırlı biri böyle yapar
Ne Uzzâ'ya tap
ınırım, ne de onun iki kızına; ne de Benî ‘Amr'ın iki putu etrafında dönerim.
Ben, henüz rüşde ermemişken rabbimiz say
ılan Hubel'e de artık (Bundan Böyle) ibadet etmeyeceğim.
Hayran kalm
ışımdır! Çünkü gece ve gündüzlerin (düzenli olarak birinin diğerini takip etmesinde), sabırlı ve erdemli bir kişinin, idrak edebileceği nice mucizevî olaylar vardır.
Bilmiyor musun Allah, işi gücü bozgunculuk olan nice kişileri helak etmiştir. (Di
ğer taraftan) bir kavmin iyiliği sayesinde diğerlerini de yaşatmıştır; dolayısıyla bunlardan olan çocuklar, büyüyüp (nesillerini) sürdürmektedirler.
Kurumuş bir dal, ya
ğmur sayesinde yeşillendiği gibi kişi de ancak zaaflarından ve kuruntularından arındığı gün olgunlaşabilir.
İşte ben de, günahlarımı affetmesi için bağışlayıcı olan Rabbim Rahman'a ibadet etmekteyim.
Rabbiniz Allah'a olan sorumlulu
ğunuzun bilincinde olun ve o şuuru koruyun; zira takvaya bağlı kaldığınız sürece helak olmazsınız.
İyi kimselerin yurdunun cennet, kafirlerin ise kor halinde yanan (cehennem) olduğunu göreceksin.
Onlar
ın dünya hayatında zelil ve rüsva bir hayatı vardır; ölümle de katlanamayacakları çok acı olaylarla karşılaşacaklardır.(Vâfir)
Görüldü
ğü gibi şâir, o günün toplumunda yaygın olan putlara tapınmaktan vazgeçip evrenin sahibi olan Allah’a yönelmiş, O'na sığınmış ve O'ndan af dileme yoluna gitmiştir. Şiirinin diğer bir bölümünde Kureyş topluluğunu uyarmış, ibadet etmekte oldukları cansız yaratıkların kendilerine sağlayabilecekleri herhangi bir yarar olmadığı gibi başkalarını da kurtarmalarının söz konusu olamayacağını vurgulamak istemiştir. Ayrıca kainatta cereyan etmekte olan tüm olaylarda, sağduyu sahibi kişiler için ibret almaları gereken nice mucizevî olayların varlığına da işaret etmiştir.
Zeyd b. ‘Amr, bir şiirinde yine Allah'a teslim oldu
و تـَـرْكِ 03;َ أوثانَ الطَّواغ 10; كما هِـياَ و لم تَكُ عن توحيدِ ربِّكَ ساهِـيا تُـعَـلّ 14;ـلُ فـيها بالكرامة 16; لا هِـيا منَ النَّاسِ جَـبَّـا 85;ًا إلى النَّارِ هاوِيا و لوْ كانَ تـَـحتَ الأرضِ سَبْعِـي 06;َ وادِيا
رَشَدْتَ و أنـْـعَم 18;تَ ابنَ عَمْرٍو و إنـَّـما
بدِينـِـ 03;َ رَبـًّـا ليسَ ربٌّ كَمِثـْـ 04;ِه و إدْراكُك 14; الدِّنَ الذي قدْ طَلَبْتَ 07;ُ فأصْبَحْ 78;َ في دارٍٍ كَريمٍ مُقامُها تُلاقِي خَلِيلََ للهِ فيها و لمْ تـَـكُنْ و قد تُدْرِكُ الإنسانَ رَحْمةُ ربِّهِ
Ey
İbn ‘Amr! Doğru yolu buldun, (bu uğurda) hayli mesafe katettin; benzeri olmayan Rabb'e ibadet etmek ve saptıran putları terk etmek suretiyle de o kızgın fırının ateşinden kendini korumuş oldun.
Talep etmiş oldu
ğun dine kavuştun, rabbini birlemekte hiç yanılgıya düşmedin.
ık kendisinde ikamet etmek güzel olan, iyi bir yurda düştün; orada saygın bir şekilde (ikramlarla) eğlendirilip gününü geçireceksin.
Orada Allah'
ın dostu (İbrahim Peygamber) ile karşılaşacaksın. Zira insanlara karşı cebbar ve zorba değildin; aynı zamanda Hâviye'ye (cehennem ateşine) düşen de olmayacaksın.
İnsana (bu nitelikleri taşıyan birine), yedi kat yerin altında bir vadide bile olsa yaratıcısının rahmeti ulaşacaktı.(Tavîl)
Hanîflerden say
ılan mezkur şahıs, putlara ibadet etmekten kendisini uzak tutmuş, yaşadığı dönemin şartlarına göre okuduğu semâvî kitaplardan edindiği bilgiler ışığında gerçek bir din aramaya koyulmuştu. O putlar adına boğazlanan hayvanları yemekten sakınmaya çalışıyor, yiyenleri de yememeleri için uyarmaktan geri durmazdı. İbranice’yi okuyup yazdığı gibi, İncil’i de bu dille okur ve yazardı. Hz. Peygamber'e vahiy indiğinde eşi Hatice, amcasının oğlu olan bu zatın yanına gitmiş, gördüğü olayları ona haber vermişti. Bir defasında: “İşte bu olay Nâmusu’l-ekber'dir ki Allah Musa’yı da bu şekilde göndermişti”42demişti. Varaka, Hz. Muhammed'e peygamberlik görevi verileceğini anlamış ve Hatice'yi bu yönde bilgilendirmişti. Ne var ki Hz. Peygamber tebliğle görevlendirilmeden önce vefat etmiştir. Şâirin tevhit inancı ve hikmetlerle dolu şiirinden bazı beyitleri:
أنا النـَّـذ 16;يرُ فَلاَ يَغْرُرْ 03;ُمُ أَحَدٌ
فإنْ دَعَوْكُ 05;ْ فقُلُوا بَيْنـَـ 06;ا حَدَدٌ و قــَــبْ 04;َناَ سَبَّحَ الجُدِيّ 15; و الجُمُدُ لا يَنـْـبَ 94;ـِي أنْ يُنَاوِى 14; مُـلْكَـ 07;ُ أحَدٌ يَـبْـقـ 14;ى الإلهُ و يُودِي المالُ و الوَلَدُ و الخـُـلْ 83;َ قدْ حاوَلَتْ عَادٌ فمَا خـَـلَدُ 08;ا و الجِنُّ و الإنـْسُ فِيمَا بَـيْـنـ 14;ـنـَـا تـَـرِدُ مِنْ كُلِّ أوْبٍ إلَيْهَا وَافِدٌ يَـفِـدُ
لقد نـَـصَحْ 78;َ لِأقْوام 13; و قـُـلْتَ لَهُمْ
لا تـَـعْبُ 83;ُّنَ إلهاً غـَـيْرَ خاَلِقِك 15;مْ سُبْحانَ ذي العَرْشِ سُبْحانا ًيَدوُمُ لَـهُ مُسَخَّر 12; كُلُّ ما تحت السَّماء 16; لَهُ لا شـَـئَ مِمَّا نـَـرَى تـَـبْـق 00;َـى بَشَاشـَ 00;تـُـهُ لمْ تـُـغْـن 16;ي عنْ هُرْمُزٍ يَوْماً خـَـزائِ 00;نـُـهُ و لا سُلَيْمَ 75;نَ إذْ تـَـجْـر 10; الرِّياح 15; لَهُ أينَ المُلُوك 15; الَّتِي كانـَـتْ لِـعِزِّ 78;ـِـهَا
Kavme nasihat ettin ve şöyle dedin: Ben, bir uyar
ıcıyım; sakın kimse sizi aldatmasın.
Sak
ın ha! Yaratıcınızdan başka bir ilaha ibadet etmeyiniz; şayet birileri sizi (yanlış yola) davet edecek olursa aramızda Haded (Teymdâ'da bir dağ ) var diyiniz.
Tüm noksan s
ıfatlardan münezzeh olan arşın sahibi Rabbimi, sürekli tespih ederim; daha öncede Cûdî ve Cumud (Necd'de bir dağ) dağlarının tespih ettiği gibi ben de O'na sığınır ve tespih ederim.
Yer yüzünde ne varsa tümü onun emrine âmâdedir; O'nun mülküne karş
ı hiç kimsenin düşmanlık beslemesi yaraşmaz.
Görmekte oldu
ğumuz hiçbir şeyin o güzel görünümü devam etmez; mal ve çocuklarımız yok olurken Allah bakidir.
Gün geldi Hürmüz'ün hazineleri kendisine bir yarar sa
ğlamadı; Ad kavmi ebedi kalma hülyalarına daldı, ama kalamadı.
Rüzgarlar
ın, aramızda dolaşan cin ve insanların kendisine koşarak gittiği Süleyman (Peygamber) bile ebedî kalamadı.
İhtişamından ve kudretinden ötürü her yöreden kendilerine akın eden o krallar, nerede?
(Basît)
Ebu'l-Ferec el-İsfahânî, (ö. 356/967) Varaka’nın Hanîfken daha sonra Hıristiyanlaştığını zikretmiştir. Ancak bize ulaşan şiirlerini incelediğimizde onun Hıristiyan oluşuna dair herhangi bir işaret ve belirtinin olmadığını; aksine Zeyd b. ‘Amr'e söylediği mersiyesinde hanîflik'e dair bir kısım işaretlerin olduğunu söyleye biliriz.. Bu da onun bu inanca bağlı oluşunun bir kanıtı olsa gerektir. Hatta hayatının son dönemlerinde, Hz. Peygamber'in risaleti ile ilgilenip yoğun bir istekle onu beklemeye koyulmuş ve defalarca ona yardımcı olacağını ifade etmiş; aynı zamanda bu tebliğe inanmayıp karşı çıkanların hüsrana uğrayacaklarını şiirlerinde açıkça vurgulamıştır. Nitekim Hz. Hatice, Hz. Peygamber'e Hirâ dağında ona vahyin gelişini haber verdiğinde Varaka’nın aşağıdaki beyitleri söylediği rivayet edilmiştir:
لَجِجْتُ و كُـنـْـت 15; في الذِّكْر 14;ى لَجُوجاً و وَصْفٍ من خَدِيجَة 14; بَعْدَ وَصْفٍ بـبَـطْن 16; المَكَّـ 78;ـَـيْنِ علي رَجائي مِـمَّا خَبَّرْت 16;ـنا منْ قَوْلِ قــَـسٍّ بأنَّ مُـحَمَّ 00;دًا سَيَـسُو 83;ُ فِـينـَـ 75; و يَظْـهَـ 85;ُ في البـِـلا 83;ِ ضِياءُ نُورٍ فـيـَلـْ 00;قَـى مَنْ يُحارِبُ 07;ُ خَساراً فـيا لَـيْـتَ 00;ـنِـي إذَا ما كانَ ذاكُمُ وُلُـوجا 11; في الذي كَـرِهَـ 78;ْ قُـرَيْش 12; أرَجِّي بالذي كَرِهُوا جَمِـيعا 11; و هلْ أمْرُ السَّفال 14;ةِ كُفْرٌ فإنْ يَبـْقـَ 00;وْا و أبْقَ تـَـكُنْ أمُورٌ وَ إنْ أهـْـلِـ 03;ْ فَـكُـلّ 15; فَـتـًـى سَيـَلْـ 02;َى
(Onu sürekli) hat
ırlamaktayım; gönderilişi uzadığından dolayı kaygıdan ağlaya ağlaya bitkin düştüm.
Hatice’nin zaman zaman anlatt
ıklarından dolayı (sabırsızlandım); ey Hatice! Yeter artık çok bekledim, gözlerim yolda kaldı.
(Ey Hatice!) Senin anlatt
ıklarından ümitlenerek onun (Peygamber'in) Mekke vadisinden çıkacağını görmeyi (bekleyişim iyice sabrımı tüketti).
Anlatt
ıkların, rahiplerden bir kahinin sözleridir; yanılgıya düşmelerinden endişeleniyorum.
Gerçek şu ki Muhammed, hükümran olup bizi yönetecek; kendisine karş
ı çıkanı da gerçekler karşısında mağlup edecek.
(Mesaj
ının) nuruyla ülkeler aydınlığa kavuşacak; o, bu nur sayesinde yer yüzünün düzensizliğe düşmesini önleyecek.
Onunla savaşan zarara u
ğrayacak; ona (mesajına) teslim olan başarıya ulaşacaktır.
Bu iş (peygamberlik) gerçekleşece
ği zaman, keşke hayatta olsaydım da ona ilk uyan ben olsaydım.
Kureyş bu işe karş
ı çıkıp Mekke'de kargaşa çıkarsa bile, ben (Muhammed'in tebliğ edeceği dine) tabi olurdum.
Onlar
ın, alçaklığa düşme pahasına da olsa topluca nefret ettikleri o din sayesinde ben, arşın sahibine ulaşmayı ümit etmekteyim.
Onlar
ın alçakça olan bu tavırları, yüce yaratıcının kendisini burçlara doğru yükselmeyi seçtiği kişiyi inkar etmekten öte bir şey değildir.
Şayet sizler ve ben (Muhammed'in dinini tebliğ edeceği zamana kadar) yaşarsak inkarcıların, (nasıl) paniğe kapılıp bunalıma girecekleri olayların ortaya çıkacağını (görmüş olacağız).
E
ğer ölürsem (biliniz ki) her genç, takdir edilen ve sıkça görülen ölümle karşılaşacaktır.(Vâfir)
E
ğer yukarıdaki beyitlerin Varaka'ya ait olduğu kesinlik kazanırsa, kendisinin tebliğ zamanına kadar kavuşabilme arzusu taşıdığını ve bu daveti hemen kabul edeceğini açıkça belirtme özlemini izhar etmesi, onun bir hanîf oluşunun kanıtı olsa gerektir.
İslâm öncesi dönemde tevhit inancına sahip olanlardan biri de şâir Umeyye b. Ebi's-Salt (ö.5/627)’tır. Dinlere ait bir kısım kitaplar okuduğu rivayet edilmektedir. Çünkü Araplar'ın pek fazla bilmedikleri ve duymadıkları bilgileri, özellikle ilk peygamber İbrahim ve İsmail ile ilgili olayları onlara hatırlatıyor ve kendisi içki içmekten putlara tapmaktan uzak duruyordu. Hatta Hıristiyanlık ve Yahudiliğe ait kitaplar okuyor, gönderilecek peygamberin Araplardan çıkacağını, özellikle böylesi bir görevin kendisine verilece
ği kanaatini taşıyordu. Bununla birlikte şâirin aşağıdaki beyti, kendisinin hanîf dininden başka tüm dinlerin tahrif edildiği kanaatinde olduğunu göstermektedir:
ـلَّهِ إلاَّ دينَ الحَنـِـ 10;ـفَـةِ زُور
كُلُّ دِينٍ يومَ القيامةِ عِـنـْـد 14; الـ
Allah kat
ında hanîf dîninden başka tüm dinler, yalandır (tahrif edilmiştir).(Vâfir)
Ebul-Ferec el-
İsfahânî'nin el-‘Asma‘î'den naklettiğine göre mezkur şâir, şiirlerinin bir kısmında ahiret inancına dair bilgiler vermiş, özellikle o devrede cereyan edecek olan olayları zikretmiştir. Ne var ki Hz. Muhammed, peygamber olarak gönderildiğinde ona iman etmemiş, aksine şiirleriyle muhaliflerine destek olmuştur. Hem Bedir savaşında öldürülenlere mersiyeler söylemiş hem de Kureyş müşriklerini Hz. Peygamber'e karşı sürekli kışkırtmaktan geri durmamıştır. Hatta bu doğrultuda bir kaside söylediği İbn Hişâm tarafından rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber, anılan bu kasidenin okunmasını ve rivayet edilmesini yasaklamıştır. Umeyye'nin ölüm döşeğinde iken şu vecizeyi söylediği rivayet edilmiştir:
لا بَرِئٌ فأعْتَذِ 85;َ و لا قَوِيٌّ فأنْتَصِ 85;َ
لا مالَ يَفْدِنِ 10; و لا عَشِرَةَ تُـنـْـج 16;ـنِي
Beni kurtaracak ne mal
ım, ne de aşiretim var; yardım isteyebileceğim ne güçlü kuvvetli biri, ne de özür dileyeceğim her hangi bir suçsuz var.
Yine kavmine dönerek “benim için haz
ırlıklı olun, artık vaktim geldi.” dedikten sonra, aşağıdaki beyitleri söylemiştir:
ı davranmaz; Adn cennetine de kovulmuş biri, muttali olamaz.
Cehennem, tutuşup alevlendi
ğinde ve bu şiddetli alevler (kıvılcımlarını) fırlatmaya başlayınca (bu esnada) Cehîm bile onun korlarından yüz çevirme zorunda kalma durumundayken (bunlarla)sağır, körkütük odunlar bile yakılır; öyle ki ateşe maruz kalan uzuvlar, onun için öğütülmeye hazır bir arpa (hayvan yemi) gibi.(Vâfir)r
Ad
ı geçen şâirin, cenneti tasvir eden şiirinden bazı beyitler:
و قَـمْـحٌ في مَـنابـِ 00;تِـهِ صَرِيمُ
و ماءٌ بارِدٌ عَذْبٌ سَلِمُ على صُوَرِ الدُّمَى فِـيها سُهُومُ و مِنْ ذَهَبٍ و عَسْجَدَ 77;ٍ كَرِيمُ و لا غَـوْلٌ و لا فِـيها مُـلِيمُ
فَذَا عَسَلٌ و ذا لَـبَـنٌ و خَـمْرٌ
و تُـفَّاح 12; و رُمَّانٌ و مَوْزٌ و حُـورٌ لا يَرَيْنَ الشـَّـم 18;سَ فِـيها و حُـلُّوا مِنْ أساوِرَ مِنْ لُجَـيْن 13; و لا لَـغْـوٌ و لا تَأْثِـي 05;ٌ فِـيها
İşte sana bal, süt, şarap, kökünden koparılmış buğday kümesi, elma, nar, muz, soğuk tatlı ve tertemiz su.
Orada, içinde oklar
ın bulunduğu taş bebekler şeklinde güneş yüzü görmemiş, huriler vardır.
O huriler alt
ın, gümüş ve kıymetli incilerden bilezikler takarlar.
Yine orada, ne boş söz, ne günah işleme, ne yergi, ne de herhangi bir şeyden gafil olma vard
ır.(Vâfir)
Şâir Umeyye, şiirlerinin büyük bir kısmında kendisini kötü yollara düşüren, istek ve arzularının tutsağı haline getiren, hak ve hakikat yolundan ayartan nefsin ıslahının gerekli olduğunu, insanoğlunun er veya geç ölümün pençesine düşeceğini ve ölüm ötesi meydana gelecek olaylar
ı sürekli hatırında tutması gerektiği halde tersine onu unuturcasına dünyaya daldığını, duygularının ve isteklerinin esiri olduğunu vurgular; mamafih sağduyu sahibi herkesin geleceğini garanti altına alacak davranışlarda bulunması gerektiğini, tek çıkar yolun ise doğruluk, dürüstlük hak ve hakikatten ayrılmamaktan geçebileceğini özellikle belirtmeye özen gösterir. Konuyla ilgili şiirinden bazı beyitleri aşağıdaki gibidir:
إلَى إيِّ حِينٍ مِـنْـكَ هَذَا التَّصَد 17;ُدُ
و ليْسَ يَرُدُّ الْحَقَّ إلاَّ مُفــَـن 00;ِّـدُ لَهُ في قَدِيمِ الدَّهْر 16; ما يَتَوَدّ 14;دُ و لا تَـكُ مِمَّنْ غَرَّهُ الْيَوْم 15; أوْ غَدُ
ألا أيُّها القَـلْب 15; المُـقِـ 10;مُ علَى الْهَوَى
ımız bizi büyütüp beslediler ve ölüp gittiler; sonra biz, kendimizi yok edecek evlatlar ediniriz.
Biz, ilmin kendimize yarar sa
ğlayacağını idrak edebilseydik bizden sonrakilerin, bizden öncekilere kavuşacaklarını da idrak etmiş olurduk.(Basît)
Umeyye'nin bu şiiri, Hz. Peygamber'e okundu
ğunda “ Şiiri iman etti, kalbi inkar etti.”, diğer bir rivayette de ise ‘‘ Umeyye, ramak kaldı Müslüman olacaktı” demiştir.
Tâhâ Huseyn, Câhiliye döneminde dini duygular
ın işlendiği şiirlerdeki bir kısım bilgilerden ötürü, kuşkuya düşmüş ve onların uydurma olduğunu iddia etmiştir. Yazar, geçmiş peygamberlere ait bu bilgilerin Kur’ân'da da mevcut olduğunu hatırlatarak bu muhtevalı şiirlerin Umeyye ve diğer Hanîf şâirlere izafe edilişinin uydurma olduğu kanaatini belirterek şu yorumda bulunur: Zira Müslümanların bu tür şiirleri adı geçen şairlere isnat etmelerindeki amaç, Câhiliye döneminde var olan bu gibi kavram ve bilgilerin Kur’ân'da da zikredilmesi, ilahi mesajın tamamen teyit edildiğini ispat etmektedir.
Anlaş
ıldığı üzere Tâhâ Huseyn, kendi ifadeleriyle çelişkiye düşmektedir. Çünkü bir taraftan İslâm öncesi bu gibi bilgilerin Yahudi, Hıristiyan ve bir kısım Araplar tarafından bilindiğini kabul ederken, öte yandan bu muhtevalı şiirlerin uydurma olduğunu iddia etmesi bir tutarsızlık olsa gerektir. Zira Müslümanlar, Kur’ân'da geçen bilgi ve kıssaları teyit etmek için şiirden delil getirmeye ihtiyaç duymamışlardır. Ayrıca bu gibi bilgilerin İslâm öncesi Arap toplumunda bilinip bilinmemesi ilahi mesaj açısından pek fazla önem taşımamaktadır. Zaten Kur'ân ve hadis, peygamberlere ait bu tarz kıssa ve olaylara yeteri kadar yer vermiştir; hatta zaman zaman anılan bilgiler değişik konular vasıtasıyla tekrar da edilmiştir. Dolayısıyla bu tür şiirlerin uydurma olduğunu iddia etmektense, asıl kaillerine nispeti üzerinde durmak daha doğru olur. Çünkü bazı râvîler, şiirlerin isnadı üzerinde çelişkiye düşmekte; bir kısmı, Zeyd b. Amr'a izafe ederken, diğer bir râvî aynı şiiri Umeyye'ye isnat etmektedir. Demek ki şiirin ihtiva ettiği bir kısım konularda kuşkuya düşerek onun uydurma olduğunu iddia etmektense, asıl kailini belirlemeye çalışmaktaki zorlukları ileri sürmek daha doğru olur kanaatindeyiz.
İslâm öncesi dini motifleri şiirlerinde işleyenlerden biri de Lebîd b. el-’Amirî (ö. 41/661)'dır. Divanını incelediğimizde görmekteyiz ki, daha önce ifade etmeye çalıştığımız diğer hanîflerden farksızdır. Lebîd, muhadram şâirlerden kabul edilmesine rağmen şiirlerinin ço
ğunu Câhiliye döneminde söylenmiştir.. Rivayete göre bu şâir, kardeşi Erbed'in ölümünden sonra bir grupla Hz. Peygamber'in huzurunda İslâmiyet'i kabul etmiş ve bu uğurda büyük fedakarlıklar göstermiştir. Hz. Ömer (ö. 23/644) devrinde Küfe’ye yerleşmiş ve orada hayatını sürdürmüş Muâviye'nin (ö. 60/680) hilafetinin son yıllarında aynı yerde vefat etmiştir.
Şiir râvîleri, Lebîd'in İslam’a girdikten sonra tek bir beyit söylediğini zikretmişlerdir; ancak bu beytin ona ait olduğu hakkında kesin bir kanaat yoktur. Bazılarına göre söylediği beyit şudur:
حـتَّى لَـبـِـس 18;تُ منَ الإسلامِ سِرْبالا
الحَمْدُ للهِ إذْ لمْ يَأتِنِي أجَلِي
Ecelim gelmeden
İslâm giysisini giydiğim için Allah'a hamd olsun.(BasÎt)
Muhaddis
İbnu'l-Esîr'e göre ise söylediği tek beyit şudur:
إذا كُـشِّـف 14;تْ عِـنْـدَ الْإلَهِ المَـحاص 16;ـدُ
و كُلُّ امْرِئٍ سَيَـعْـ 04;َـمُ سَعْـيَه 15;
Her fert, Allah kat
ındaki tüm birikimleri ortaya konulduğunda amelini görecektir.(Tavîl)
Lebid'in Câhiliye döneminde söyledi
ği hikmet dolu şiirinden bazı beyitler:
أ نـَـحـْب 12; فَـيـَقْ 00;ضِى أمْ ضَلاَلٌ و باطِلُ
وَ يَـفْــن 00;َـى إذا ما أخْـطأتْ 00;هُ الحَـبَا 74;ِلُ قــَـضَى عَـمَـلا 11; و المرْءُ ما عاشَ عامِلُ ألَمَّا يَـعِظْك 14; الدَّهْر 15; أمُّكَ هابـِـلُ و لا أنْتَ مِـمَّا تـَـحْـذ 14;رُ النَّـفْ 87;ُ وَائِـلُ لَـعَلَّ 00;كَ تــَـهْـ 83;ِيكَ القُرُون 15; الأوَائِ 00;لُ و دُونَ مَـعَدٍّ فالْـتـَ 00;زَعْـكَ العَـوَا 84;ِلُ بَلـََى كُـلُّ رَأىٍ إلـى اللهِ وَاسِـلُ و كُـلُّ نـَعِـيم 13; لا مُحالَةَ زَائِـلُ دُوَيْـه 16;ـِــيَّـ& #1577;ٌ تـَـصْفـ 14;رُّ منْـهَا الأنَامـ 16;لُ إذا كُـشِّفَ 00;تْ عِـنْدَ الإلهِ الحَـصَا 74;ِـلُ
ألا تـَـسْـأ 04;انِ المرْءَ ما ذا يُـحاوِل 15;
حَـبَائِ 04;ُـهُ مَـبْـثُ 00;وثــَـةٌ في سَـبـِيل 16;هِ إذا المرْءُ أسْرَى لَـيْلَـ 77;ً خَالَ أنَّهُ فــَقـُو 04;اَ لَـهُ إنْ كانَ يَـقْسِـ 05;ُ أمْرَهُ فـَـتـَـ 93;ْلَـمَ أنْ لا أنْتَ مُدْرِكَ ما مَـضَى فإنْ أنْتَ لمْ تـَـصْـد 15;قْـكَ نـَـفْـس 15;كَ فانْتـَـ 87;ِبْ فإنْ لمْ تــَـجِـ 83;ْ منْ دُونِ عَـدْنَا 06;َ باقِـيَا أرَى النَّاسَ لا يَدْرُون 14; ما قــَـدْر 15; أمْرِهِم 18; ألا كُلُّ شَئٍ ما خَـلا اللهُ باطِـلُ و كُـلُّ أُنَاسٍ سوْفَ تــَـدْخ 15;ـلُ بَـ يْنـَهُم 18; و كُـلُّ امْرِئٍ سَـيَـعْ 04;َمُ سَعْـيَـ 07;ُ
İnsana sormaz mısınız! Ne ile meşgul oluyor? Eceliyle mi ki onu belirleye bilsin? Yoksa boş ve mantıksız şeylerle mi?
Ecelin kementleri, ölümün yollar
ına serpiştirilmiştir; şayet kementler hata eder de (bir kez o insanı) yakalamazda kurtulursa (pek fazla bir şey elde etmiş olmaz).
Zira gece yolculuk yapan biri, iş yapt
ığını sanır; halbuki insan, yaşadığı sürece(yararlı veya yararsız) bir şeyle meşgul olmak zorundadır. Şayet anlayışlı biriyse, ona diyiniz ki: Annen başına ağlasın! Zaman, geçmiş olan herhangi bir şeyi iade edemeyeceği gibi nefsin korktuğu (o ölümden) kurtulmanın da imkansız olduğunu sana öğretmedi mi?
Şayet ikna olmuyorsan nesebini hatırla; belki geçmiş asırlar seni doğru yola iletir.
Şayet ‘Adnân ve Ma‘d kabilelerinden bakî kalan hiç kimseyi göremezsen zamanın bela ve musibetleri, sana engel olsun, seni ikna etsin.
Ben, insanlar
ın işin vahametini kavrayamadıkları kanaatindeyim; hayır, akıl sahibi olan herkes Allah’a vesîle aramak zorundadır.
Uyan
ık olunuz! Allah’tan başka her şey sonludur; kuşkusuz her nimet yok olur.
İnsanlardan kimin arasına girersen onun parmaklarının ucunu sarartacak şekilde bela ve musibete kapıldığını (görürsün).
İnsanoğlunun Âllah katındaki tüm birikimlerinin ortaya konulduğu günde her fert amelini görecektir
.(Tavîl)
Bilindiği gibi Hz. Peygamber, İslam’a ve onun prensiplerine ters düşmeyen şiiri engellemediği gibi, onu söyleyen şâirlere de yasak getirmemiştir. Lebîd gibi bir şâirin İslâm’a girdikten sonra şiir söylemesinin engellendiği söylenemez. Çünkü o dönemde İslâm’a girip şiir söyleyen pek çok şâir vardır. Lebîd'in şiir söylememesi, belki de şahsî olup dış etkenlere bağlı değildir. Hatta bazı yorumcular, şâirin kendisini tamamen Kur'ân'a ve onun öğretilerine vermiş olması olgusu, onun duygu ve düşüncelerine tamamen tercümanlık etmesi sebebiyle şiirle meşgul olmayacak kadar kendisini fikren doyurduğunu ileri sürmüşlerdir. Nitekim Küfe’de yaşadığı yıllarda dönemin valisi tarafından şiir söylemesi kendisine teklif edilince o, buna karşılık Bakara suresinden bir bölüm yazıp götürür ve şöyle der: “Şiirin yerine Allah bunu bana verdi”. Bu durumu duyan Hz. Ömer, kendisine verilen tahsisatını iki katına çıkarır.
Lebîd'in divanında Allah inancı, varlığı, birliği ve tüm yaratıklara ihsanda bulunduğuna dair bilgiler göze çarpmaktadır. Kardeşi Erbed'e söylediği şiirlerinde dahi hanifliğe dair bazı belirtiler vardır; özellikle insanın faziletli ve olgun bir kişi olabilmesi için, tek yolun rabbine olan sorumluğunu yerine getirmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Aşağıdaki şiiri konuyla ilgili tipik örneklerden biridir:
بـيَدِهِ الخَـيْر 15; ما شاءَ فَــعَـل 18;
ناعِمَ البالِ و مَنْ شاءَ أضَـلَّ
أحْمَدُ اللهَ فَـلا نـِـدَّ لَـهُ
مَنْ هَدَاهُ سُـبُــل 14; الخَـيْر 16; اهتَدَى
Benzeri olmayan Allah’a hamd olsun. Tüm iyilikler kendi gücü ve kuvvetindedir; istedi
ğini yapar.
Kimi do
ğru yola iletirse o, hidayete kavuşur ve mutlu bir yaşamı olur. Dilediğinin de saptırır.(Recez)
Lebîd, yine bir şiirinde, insan ömrünün çok k
ısa bir süreye münhasır olduğunu işaret edip parıldayan bir ateşin söndüğünde hemen küle dönüşmesine benzeterek izah etmiştir. İnsanoğlunun edindiği servetin kendisine bir emanet olarak verildiğini ve yararlı işlerde kullanması gerektiğini, öte yandan güzel ve yaralı olan her şeyin takvanın özünde mevcut olduğunu, işlediği şiirinden bazı beyitleri aşağıdaki gibidir:
يَـحُـور 15; رَمادًا إذْ هو سَاطِـعُ
و ما المالُ إلاَّ عارِياتٌ وَدَائِع
و ما المَرْءُ إلاَّ كَالشِّه 75;بِ و ضَوْءِهِ
و ما البرُّ إلاَّ مُـضْـمَ 00;رَاتٌ منَ التُّـقَ 00;ى
Kişinin (dünya hayat
ındaki yaşam süresi), ancak parlayıp daha sonra da küle dönüşen bir ateşin parıldayışının (süresi) kadardır.
İyilikler, ancak takvada saklıdır; mal ise sadece insanın yanında bırakılmış emanetten ibarettir.
(Tavîl)
Yine İslâm öncesinde dinî şiir söyleyenlerden biri de Sırma b. Enes b. Kays (ö. 5/627)’tır. Şâir aklı selim sahibi herkesin sürekli Allah korkusu içinde olması ve iyiliğe yönelmesini tavsiye etmektedir. Toplumda bazı kişilerin Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinde ilerleme kaydederek ruhbanlık sınıfına ulaşabileceklerini zikretmiştir. Şiirlerindeki ana tema, insanoğlunun vahşilikten ve hayvanî sıfatlardan arınıp erdemli olabilmesinin bir kısım terbiye metotlarıyla nefsini arıtmaktan ve olgunlaştırmaktan geçebileceği şeklindedir. Şâir Sırma, hicretten sonra İslâm’a girmiş ve bu doğrultuda şiirler inşâd etmiştir. İşte İslâm öncesi inandığı ve savunduğu değerleri dile getirdiği beyitlerinden bazıları:
رَهْنَ يُـونـُـ 00;سٍ و كَـانَ ناعِـمَ الباالِ
كُـلّ دِيـنٍ و كُـلَّ أمْرٍ عُـضـالِ كُـلَّ عِـيـدٍ لهمْ و كُـلَّ احْـتِـف 00;الِ في حِـقافٍ و في ظِـلالِ الرِّمال 16;
و لـَـهُ الرَّاهِ 00;بُ الحـَبـِ 00;ـيسُ تـَـرَاه 15;
و لـَـهُ هَـوَّدَ 78;ْ يـَهُـود 12; و كَـانـَـ 00;تْ و لَـهُ شَـمَّـس 14; النَّصار 14;ى و قـامـُوا و لَـهُ الوَحْـش 15; في الجبالِ تَراهُ
Yunus’un (bal
ığın karnında) sakin ve soğuk kanlı bir şekilde bekleyişi gibi, rahibin de kendisini, Allah için (ibadetgahına) hapsetmiş olduğunu görürsün.
Yine H
ıristiyanların kendilerine özgü dinî bayramlar ve çeşitli ritueller düzenlediklerini (görürsün).
Yahudilerin, di
ğer dinlere nazaran daha ağır görevleri olan Yahudiliğe sımsıkı bağlı olduklarını ve gereğini yerine getirdiklerini (görürsün).
Vahşi hayvanlar
ın dağlarda, kum oyuklarında ve kum gölgelerinde hep O'nun sayesinde barındıklarını görürsün.(Hafîf)
Örneklerde de anlaşılacağı üzere İslâm öncesi dinî duygu ve temaların işlendiği şiirler göstermektedir ki, o günün toplumunda Hz. Peygamber'in mesajını kabul etmeye yönelik vicdanî bir hazırlık vardı. Câhiliye toplumunda dehriyyûn (materyalistler) hariç gerçek varlık olan Allah inancı, tamamen silinmiş değildi. Hatta putlara tapanlar dahi kendilerini, gerçek kudret sahibi olan Allah’a yaklaştıracağı inancıyla onlara tapıyorlardı. Nitekim Kur’ân, bu gerçeği şu ayetle tescil etmektedir: “Biz bunlara, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz, diyenlere gelince: Şüphesiz ki Allah onlar arasında, ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve nankör olan kimseyi doğru yola iletmez”Belki de Hz. Peygamber’e karşı koyup onunla amansız mücadele edenler, bilgisizliklerinden öte dünyevî menfaatlerinin ve devam eden nüfuzlarının ellerinden çıkacağı endişesini taşıyorlardı. Bu gibi kaygıları taşıyanların başında Hz. Peygamber’e karşı amansız mücadele veren Kureyş kabilesi gelmekteydi ki sergilemiş oldukları baskıcı tutumun altında da bu korkuları yatmaktaydı. Dünyevî hükümranlığı ellerinde tuttukları gibi, edebî akımların da kendi tekellerinde kalması mücadelesini veriyorlardı.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma