Yazanlarda |
|
Kumru Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 08 mart 2006 Gönderilenler: 75
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
16. Kabir Azabı:
Kuran:
36:52 (İşte o zaman) Eyvah! eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğruyu söylemişler! derler.
Ölüm ile kıyamet öncesi de bir uyuklama dönemine benzetiliyor. Kuran’daki islam’a göre ölüler kıyamet gününe kadar hiçbir şekilde yargılanmayacak ve kıyamet gününde yaptıklarına göre cennete girip SONSUZA kadar orada kalacak veya cehenneme girip azap görecek. Yok
“azabımı çeker cennete girerim” bunlar safsata sadece! Ayrıca Arap dinine mezarda kişiler iki melek tarafından sorgulanıp (Kuran’da kesinlikle böyle bir şey geçmez) sınava tabii tutulacaklar. Sınavı geçemezse kabrinde hayvanların bile bağırışlarını duyacağı kadar (!) dehşetli bir azap görmeye başlayacak.
Hadis:
Buhâri; Cenâiz 89; Müslim, Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).
Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "BUNDAN SONRA* Aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."
* Çok ilginçtir ki Peygamber kabir azabını Hz. Aişe’den duyduktan sonra dularında ondan sığınmaya başlamış!
Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26
Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" buyurmuşlardır.
Kıyamet günü gelmeden kim azap görüyor? İnsanlar Allah tarafından yargılandıktan sonra, şayet cehenneme girerlerse azap göreceklerdir. Kuran’da kabir azabı olduğuna dair hiçbir delil yoktur.
Isimsiz Kitapdan
__________________ Okuyoruruz ve izliyoruz Ama hic bir zaman uyumuyoruz
|
Yukarı dön |
|
|
Hamide Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 07 mart 2006 Gönderilenler: 74
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kumru Yazdı:
Kuran:
36:52 (İşte o zaman) Eyvah! eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğruyu söylemişler! derler.
Ölüm ile kıyamet öncesi de bir uyuklama dönemine benzetiliyor. Kuran’daki islam’a göre ölüler kıyamet gününe kadar hiçbir şekilde yargılanmayacak ve kıyamet gününde yaptıklarına göre cennete girip SONSUZA kadar orada kalacak veya cehenneme girip azap görecek. Yok
“azabımı çeker cennete girerim” bunlar safsata sadece! Ayrıca Arap dinine mezarda kişiler iki melek tarafından sorgulanıp (Kuran’da kesinlikle böyle bir şey geçmez) sınava tabii tutulacaklar. Sınavı geçemezse kabrinde hayvanların bile bağırışlarını duyacağı kadar (!) dehşetli bir azap görmeye başlayacak.
Hadis:
Buhâri; Cenâiz 89; Müslim, Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).
Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "BUNDAN SONRA* Aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."
.........
|
|
|
Kuran olmamasi onemli degil ki. Nasilsa bunlarin zihniyetine gore, Hadis geldi Ayet batil oldu. Yani Hadis var ise , ayeti takan yok. Ayet yok diyebilir ama Buhari var diyorsa vardir
Nerdeyse papatyaya katilacam bunlarin dini hirislam ( hiristiyanlasmis islam) baska hic bir sey degil.
__________________ Müslüman olmak güzeldir AMMA Hanif Müslüman olmak bir başkadır başka ......
|
Yukarı dön |
|
|
ebuzer Uzman Uye
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kabir Herkese Daralır
îmam Ahmed, Hakim-İ Tirmizi, Beyhaki, Huzeyfe aköı) 'den rivayetlerine göre şöyle demiştir:
Bir cenazede Resûlullah ile beraberdik, kabre vardığımızda Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) kabrin kenarında oturdu, sık sık kabrin içine bakmaya başladı ve sonra şöyle buyurdu:
Burada mümin Öyle sıkıştırılır İd damarları ve kasları şiddetten
kopar. Kâfir ise üstü ateşle dolar.
imam Ahmed, Ibn-i Cerir, Beyhaki (Radıyallahû anhâ)'dan vâyet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ;ŞöJr-le buyurdu:
Kabrin öyle bir sıkıştırılması vardır ki, eğer kimse ondan tulabilseydi Sa'd ibn-i Muâz da kurtulurdu.
îmam Ahmet, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, Câbir binjj Ap-dullah1 dan rivayet ettiklerine göre:
Sa'd bin Muâz defnedildiği zaman peygamber teşbih getirdi. Millet de uzun uzun teşbih getirdiler. Sonra tekbir getirdi Millet de tekbir getirdi, «ya Resûlallah neden teşbih getirdin» dediler. Buyurdu ki:
Bu salih adama kabir çokça sıkıştı. Sonra Allah sıkıntısını giderdi.
Said bin Mansur, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, ibn-i Ab-bas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sa'd bin Muâzı defnettiği zaman kabrinin başında durdu. «Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsaydı Sa'd kurtulurdu. O bir sefer sıkıştırıldı sonra gevşetildi» diye buyurdu.
Nesai ve Beyhaki Abdullah bin Ömer (Radıyallahû anhüma) tarikiyle Resûlullah (Sâllallâhû Aleyhi v& Seilem) 'den rivayet ettiklerine göre:
Sai'd bin Muâz (Radıyallahû anh) 'in Ölümü için Arş sevincinden titredi, semânın kapıları ona açıldı. Ve yetmiş bin melek cenazesine hazır bulundu. Bunun beraber o da kabir sıkıntısını çekti. Sonra genişlenerek ona ferah verildi.
Hâkim-i Tirmizi, İbni Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sad bin Muâz'ın kabrine girdi ve içinde biraz durdu. Çikmca:
«Yâ Resûlullah niye kabirden geç çıktın?» dediler.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) cevaben:
«Kabir^Jia'da daraldı. Genişlemesi için Allah'a dua ettim» diye buyurdu.
Hakim-i Tirmizi ve Beyhaki, ibn-i îshak yoluyla Ümeyye bin Ab-dullah'dan rivayet ettiklerine göre;
Sa'd'ın bâzı akrabalarmdan, Resûlullah'ın «Sa'd için kabir daraldı» sözünden ne anladınız diye sorulmuş.
Onlar cevaben:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem)'e ne kastettiği sorul-
du, küçük taharetten kusurlu davrandığından dolayı kabir ona sıkıştı diye buyurdu, demişler.
k Taberani, Enes (Radıyallahû anh) 'den şöyle rivayet etmişti»:
Resûlullah'ın kızı Zeynep vefat edince Resûlullah'a vardık. Mahzun olduğunu gördük. Kabrin yanında oturdu ve göğe bakmaya başladı. Sonra kabrin içine indi. Mahzunluğu devam ediyordu. Kabirden çıkınca sevinçli olduğunu gördük. Hemen sebebini sorduk. Cevaben, kabrin darlığını ve Zeyneb'in zayıf olduğunu düşünüyordum. Hafif-Ienmesi için dua ettim. Kabul oldu. Amma yine de ins ve cinnin haricinde her şeyin duyacağı bir bağırmaya sebeb olan kabir daralmasından kurtulamadı» buyurdu.
Yine sahih bir senedle Ebû Eyyub'dan rivayet edildiğine şöyle demiştir:
Küçük bir çocuk defin edildi. Resûlullah (Sallallâhû Aley| Seilem) :
«Eğer kabir daralmasından kimse kurtulsaydı bu çocuk kurtulacaktı dedi.
Saîd bin Mansûr ve İbn-i Ebi Dünya Za'zan'dan rivayet ne göre, İbni Ömer (Radıyallahû anhüma) dedi ki:
Resûl-i Ekrem kızı Rûkiye'yi defin edince kabrin yanında oturdu. Yüzünden sevinçli olmadığı belirleniyordu. Sonra sevinmeye başladı. Bunun üzerine Ashabı Kiram'dan bâzıları sebebini sordular. Cevaben «Kabrin sıkıntısı ve Rukiye'nin zayıflığını hatırladım. Kolaylaşması için dua ettim, kabri genişledi. Allah'a yemin ederim kabir onu öyle sıkıştırdı ki yer ve göklerin arasındaki her şey ısıttı, diye buyurdu.
Hennad bin Sırrı Zühd'de İbn-i Ebi Melike'den rivayet e göre şöyle demiştir: ,
Kabrin sıkıştırmasından hiç kimse kurtulmaz. S a'd bin Muâz Cennette, bütün dünyadan daha hayırlı mendillere sahip olduğu halde yine kabrin ilk sıkışmasından kurtulamadı.[1]
Yine Hennâd'ın, Hasan (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre:
Resûlullah CSallailâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd bin Muâz defin edilince şöyle buyurdu:
Sa'd kabirde öyle sıkıştırıldı ki, bir kıl kadar înceldi. Allah'dan bu sıkıştırılmanın kolay geçmesi için dua ettim.
Ve bu sıkışmanın sebebi de bevl'den kendini korumadığındandır.
îbn-i Saicl, Saîd'el Makberi'den rivayet edip dedi ki:
«Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsa idi Sa'd, de kurtulacaktı. O kabirde öyle sıkıştırıldı ki kaburgaları birbirinden geçti. Bunun sebebi ise küçük abdeste dikkat etmediğidir.
Abdürrezzak ...Mücahid'den rivayet edip dedi ki, peygamberden duyduğumuz en şiddetli hadis, Sa'd ile ilgili hadis ve kabir durumunu bildiren hadistir.
Ali bin Mabed «Taat ve İsyan» kitabında îbrâhim el-Ganeyi tarikiyle bir adamdan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Ben Âişe (Radıyallahû anhâ) 'nın yanmda idim. O anda oradan bir çocuğun cenazesi geçiyordu. Âişe (Radıyallahû anhâ) ağladı, Ömer bin Şeybe, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
Kabrin şiddetinden Esed'in kızı Fâtıma'dan başka hiç kimse kurtulamadı, diye buyurdu. Oğlun Kasım da mı kurtulmadı? diye sordular :
Hayır oğlum İbrahim de kurtulmadı, diye buyurdu. İbrahim oğullarının en küçüğü idi. |
Başka bir rivayette Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd'ın kabri başında ayakta iken şöyle buyurdu:
«Sa'd öyle bir sıkıştırıldı ki, eğer ameliyle biri kurtulsa idi Sa'd kurtulacaktı.
îbn-i Asakir ve ibn-i Ebi Dünya, Abdulmecid bin Abdülaziz'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
İbn-i Ömer'in kölesi Nâfi sekerâta girince ağlamaya başladı, niye ağlıyorsun? diye sorulunca s
«Sa'd bin Muâz'ı ve kabir şiddetini hatırladım» dedi.
Zübeyr bin Bekkâr «Münkıyat» adlı kitapda îbrâhim bin Muhammed bin İshak'dan rivayet ettiğine göre Abdullah bin şöyle dedi:
Sa'd bin Muâz vefat etti. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) de cenazeye hazır bulundu. Cenazeyi kabre taşırlarken Resûlullah geride- gecikti. Bunun üzerine (sahabeler) durdular ve Resûlullah onlara kavuştu.
(Ashap) neden geride geciktiğini sordular
Resûlullah cevaben: «Sa'd'm kabirde sıkıştırıldığını işittîitt de onun için geciktim.»
Onlar:
«Yâ Resûlullah, Arş Sa'd için sallandı. Bu durumda olan bir kimse kabir sıkıntısını çeker mi?» diye sordular.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Evet. Sa'd mi efdal, yoksa Zekeriya Peygamber mi efdaldır? Allah'a yemin ederim ki, Zekeriya arpa ekmeğinden bir defa doyuncaya kadar yediği için o da kabir daralmasını çekmişti,» dedi.
Ben diyorum ki bu hadis Münkerdir. Senedinde iki halka kopukluk var ve meşhur olan odur ki, peygamberler kabir cezasını çekmezler.
Ebu'l-Kasim es-Sadi «Ruh» kitabında demiş ki:
Ne salih, ne de salih olmayan hiç kimse kabrin daralıp sıkıştırmasından kurtulmaz. Mümin ile kâfir arasındaki fark ise, kâfirin sıkıştırılması devam eder, müminin ise başta daralır, sonra ferahlanır.
Hakim et-Tirmizi demiştir ki:
Kabir sıkıştırılmasının sebebi kulların mutlaka bir hatayı işlemeleridir. Kabrinde sıkıştırılması bu hatâya keffârettir. Sonra rahmet imdada gelir.
Sa'd küçük abdestten taksirat yaptığı için sıkıştırıldı.
Peygamberler hakkında ise kabrin sıkışmasını bilmiyoruz-ve masum oldukları için onlara sual de yoktur.
îmam Sübki, «Bahr'ül-Kelâm»da dedi ki:
«Muti» kullara kabir azabı yoktur, ancak kabrin sıkışması vardır. Kul, bunun şiddet ve korkusunu hisseder. Çünkü gerektiği gibi nimete şükür etmemiştir,
tbn-i Ebi Dünya, Muhammed et-Teymi'den rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir:
Kabir azabının sebebi kabrin insanların anası olmasındandır. Ve insanlar ondan yaratılmışlar. Uzun zaman analarından uzakta
kaldıklarından kabir, ananm kucaklaması gibi, onları kucaklar. Tıp ki çocuğunu bulmuş ana gibi... İşte kim ki, Allah'a itaat etmişse, bir onu şefkat ve yumuşaklıkla kucaklar. Kim ki, isyan etmişse kg bir onu kızgınlık içinde kucaklar. Kabir bu işi Allah için yapar. [2]
Faidelî Bir Mesele
Bâzı âlimler demişler ki;
«Kim bir günahı işlese o günahın cezasından on şeyle muaf bilir.
Tevbe edip istiğfar ederse... o günaha bedel iyiliklerde bulunup günahin yok olmasına çalışırsa...
Ve dünyada musibete düçâr olup, günahına kefaret olursa... Veya kabirde sıkıştırılıp günahına kefaret olursa... ,
Mümin kardeşleri onun için duada bulunsa... veya onun için istiğfarda bulunsalar... veya amellerinin sevabını ona hediye etseler... veya kıyamette şiddetlere düçâr kalıp günahına kefaret olursa;... veya peygamberin şefaati imdadına yetişirse... Bu on şekilde kurtulabilir.
Beyhakî, ibn-i Mende, Deylemi, ibn-i Necar, Saîd bin Müseyyib (Radıyallah'û anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Hz. Âişe (Radıyal-lahû anhâ) Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'a şöyle demiştir:
.— Yâ Resûlullah; Bana Münker-Nekirin sesinden ve kabrin sıkıştırmasından söz ettiğinden bu yana hiç bir şeyden yararlanamıyorum.
— Ey Âişe! Münker-Nekir'in sesi, müminler kulağmda gözdeki sürme gibidir. Kabrin sıkıştırması ise şefkatle ananın kucaklaması gibidir. Çocuğu başının ağrıdığını ona anlatır. O da yumuşaklıkla başını okşar. Fakat Ey Âişe, ne yazık o kimselere ki, Allah'dan şikâyet ederler. Taş, yumurtanın üstüne düşüp onu ezdiği gibi kabirlerinde ezilirler.
Ebû Nuaym'in «Hüye»de Abdullah bin eş-Şağir'den rivayet ettiğine göre, Resûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
«Son hastalığında kim İhlâs sûresini okursa kabir fitnesinden emin kain- ve kabrin darahp sıkıştırılmasından da emin kalır. Kıyamet gününde melekler onu avucuna alarak Sırattan geçirip Cennete korlar.
îbn-i Ebi Dünya, «Kabirler» kitabında demiş ki:
Ölünün kabirde ilk olarak hissettiği şey, ayaklarının yanında bir kımıldanmanın varlığıdır. O zaman meyyit bağırıp o şeye «necisin diye sorar, cevaben:
«Ben senin amelinim» diye söyler.
îbn-i Ebi Dünya, Yezid, er-Rakkaş'dan rivayet ettiğine göre O demiş ki:
Ölü kabre konulunca amelleri onu sarar. Cenab-ı Hak (Celle Celâlühü) onun amellerini konuşturur. Onlar;
«Ey bu çukurda dostlarından ayrılıp yalnız kalan kul! Bugün bizden başka dost ve arkadaşın yoktur» derler.
Ata bin Yesar'dan rivayet edildiğine göre Meyyit kabre bırakılınca ilk olarak ona varan şey amelidir. Sol baldırına dokunup, «senin amelinim» der. Meyyit kendi amelinden sorar:
— Benim ehlim, çocuklarım, aşiretim ve nimetlerim nerde kaldılar?
Ameli cevaben:
— Onlar seni unutup terkettiler. Benden başka seninle kabre giren olmadı, der.
Meyyit o zaman i
— Keşke dünyada seni ehlime, evladlarana ve aşiretime tercih
etseydim, der.
Başka bir rivayette de ölü kabre girince dünyada Allah'daiî başka neden korkmuşsa o şeyle korkutulur. O şey ona temessül eder.
Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle Ebû Said (Radıyallahû anh)' dan nakline göre, Resûluliah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
«Lezzetleri yıkan ölümü hatırlayınız. Zira kabir, her gün konuşarak şöyle der * 'Ben gurbet ve yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.'
Mümin kul defin edilince' kabir ona «enlen merhaba» diyerek «üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin,» der. Sonra, gözü kestiği kadar kabir ona genişleyip Cennete bir kapı açılır.
Zâlim veya kâfir ise, defin edilirken kabir «merhaba olmasın. Üzerimde yürüyenlerden en nefret ettiğim can sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin.» Kabir, onu öyle sıkıştırır ki kaburgaları birbirine geçer.
(Ravi dedi ki, Peygamber (Sallallâhû'Aleyhi ve Sellem) parmaklarını birbirine geçirerek böyle olur, buyurdu.)
Kabirde ona pis koku salan yetmiş ejderha eşlik edecekler, eğer birisinin üfürüğü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.
Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsız edip, kendisini parçalayacaklardır.
Râvi dedi ki: Resûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
«Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennenjl çukurlarından bir çukurdur,» diye buyurdu.
Taberani, «Evsat»da Ebû Hüreyre CRadıyallahû anh)ıden rivâyetj ettiğine göre şöyle dedi:
«Bir cenaze ihtifalinde Resûlullah CSallallâhû Aleyhi ve .SeUem)| Ue beraber gittik. Kabrin yanma oturdu ve şöyle dedi:
«Her gün bu kabir anlaşılır bir lisanla şöyle çağırır: 'Ey Âdem oğlu! Nasıl beni unuttun, benim yalnızlık ve gurbet diyarı olduğumu bilmiyor muydun?. Ben, vahşet ve kurt diyarıyım, dar bir menzilim. Ancak Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühü) benim geniş olmamı emrettiği zaman genişlenirim.'
Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki: «Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.»
(Resûlullah
Ebu Hacâc-es-Semâli'den rivayet edildiğine (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:
Ölü kabre konulunca, kabir ona der ki:
«Yazıklar olsun, benim fitne, zulmet, yalnızlık Ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Ey Âdem oğlu üzerimde neşeyle gezdiğin zaman beni nasıl unuttun.»
Eğer ölü salih birisi ise kabre karşı şöyle sorulup: «Bu adam emri marufu işlemişse, münkerden kaçmışsa yine liıi ona öfkeleneceksin»
Kabir cevaben, «Öyle ise yeşilliğe dönüşürüm.! Cesedi nura dönüşerek ruhu öylece Allah'a doğru yükselir» der.
İbn-i Mendeh «Ruhlar» babında Mucâhid tarikiyle Berâ bin Azip (Radıyallahû anh)'den o da Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den naklettiklerine göre:
«Mümin sekerâta girince, güzel surette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanma oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta otururlar. Ölüm meleği ruhunu çıkarınca uzakta duran o iki melek acele ile onu alırlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yükseltirler. Semanın kapısı ona açılır. Melekler onun semaya çikmasiy-le birbirlerine müjde verirler:
«Bu güzel ruh kimindir ki semanm kapısı ona açıldı» derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.
Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-ı Hakk'm huzuruna eriştirirler. Ve ameli Âla'yı İlliyine bırakılır. Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühü) o meleklere:
«Siz şâhid olun ki ben bu amelin sahibini affettim.» der. Kitabı mühürlenir ve illiyuıe (en yüksek makama) konulur.
Sonra Cenâb-ı Hak «kulumun ruhunu yere götürün» der. «Zira onlara öyle söz vermiştim.» Kabre konulunca kabir der
«Üstümde iken en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana yapacağımı göreceksin.» Gözünün kestiği kadar ona genişlenir. Ayakları tarafından Cennete bir kapı açılır. «Allah'ın sana hazırladığı mükafatı gör» denilir. Sonra baş ucunda bir pencere açılır. Cehennemi de gör. Allah seni nasıl kurtarmış, uykuya dal» denilir. Bundan sonra meyyit için en sevimli şey kıyametin kopmasıdır.
İbn-i Ebi Dünya, Abdullah bin Ebi Ubeyd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:
«Ölü kabirde oturur, kabri başındakilerin ayak sesini işitir, onunla ilk önce kabri konuşur ve şöyle der:
'Yazıklar olsun sana ey Âdem oğlu! Acaba darlığımdan, şiddetimden, korkulu ve kurtlu oluşumdan dünyada iken hiç uyarılma-dın mı? Sen buraya hazırlandın. Bana ne hazırladın?
İbn-i Ebi Şeybe Musannaf adlı kitapta Abdullah bin Ömer dıyallahû anh) 'den rivayet edip dedi ki:
Kul kabre konulunca kabir onunla konuşur:
«Ey Âdem oğlu yalnızlık, karanlık ve hak diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Seni kandıran neydi ki, sevinçli olarak etrafımda gezerdin.»
Eğer ölü mümin ise kabir ona genişlenir, yeşilliğe dönüşür ve ruhu Cennete yükselir.
Yine İbn-i Ebi Şeybe, Yezid bin Şecere'den rivayet ettiğine göre kabir kâfirlere der ki:
«Karanlıklı olduğumu, vahşetli, yalnızlık ve dar bir yer olduğumu düşünmüyor muydun? Gam ve kederli olacağımı hatırlamıyor muydun?»
Yine ibn-i Ebi Şeybe, Ubeyd bin Ömer'den rivayet ettiğine göre kabir insana şöyle der:
«Ey Âdem oğlu! Bana neyi hazırladın. Yalnızlık, gurbet ve kurtların menzili olduğumu bilmiyor muydun?»
îbn-i Ebi Dünya, Ubeyd bin Ümeyr'den rivayet ettiğine göre; içinde defin edilen çukur (kabir) kendisine varan herkesle mutlaka şöyle konuşur:
«Ben karanlık, yalnızlık menziliyim. Eğer dünyada Allah'a itaat edenlerdensen, sana rahmet mekânı olurum. Allah a isyan edenler-densen ben sana bir bela bir musibet olacağım. Ben mutîlerin sevineceği, âsilerin helak olacakları bir mekânım.»
Câbir'den merfûan rivayet edildiğine göre:
Kabir konuşacak bir lisana sahiptir. Ve şöyle der:
«Ey insan oğlu! Beni nasıl unuttun? Vahşetli, gurbetti, kurtlu bir mekân olduğumu bilmiyor muydun?
Ebû Bekir bin Abdülaziz bin Cafer el-Hambeli, «El-Mesâni» kitabında müttesil bir sened ile Berrâ ERadıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre;
Bir cenaze merasiminde Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber çıktık. Kabir henüz tamamlanmamış idi. Resûlullah
(Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturdu. Biz de onun etrafında oturduk. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
«Meyyit kabre bırakılınca yer onunla konuşur: «Vahşet, gurbet, ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Bana ne hazırladın» diye sorar.
Beyhaki Şuab'de Bilal bin Sa'd'dan rivayet edip dedi ki: Hergün kabir şöyle sesleniyor:
«Ben gurbet, kurt ve vahşet diyarıyım. Ben Cehennem çukurlarından bir çukur veya Cennet bahçelerinden bir bahçeyim.» Mümin kabre konulunca kabir onunla konuşur: «Vallahi üstümde gezerken bana en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana ne yapacağımı bundan böyle göreceksin, der ve gözünün kestiği kadar ona genişlenir.
Kâfir kabre konulunca, kabir ona da şöyle seslenir: «Vallahi üstümde gezerken bana en fazla nefret veren kişi sendin. Şimdi ise, içime düştün. Sana ne yapacağımı göreceksin» der ve onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirine geçer.
Deylemî, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kabirleriniz için hazırlanınız. Çünkü kabir hergün yedi sefer şöyle der ki
'Ey zayıf olan insanoğlu! Bana gelmeden önce, kendine acı ki, ben de sana acıyayım.»
İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında ve ibn-i MendeZer'den rivayet ettiklerine göre demiş ki:
Mümin kabre konulunca kabir ona şöyle seslenir:,
«Allah'a itaat edenlerden misin, yoksa isyan edenlerden misin?» Eğer salih biri ise, kabir köşesinden biri kabre, «yeşilliğe dönüş,
ona rahmet ol» emrini verir, «Sana gelen en iyi bir kuldur. Çok sevimli biridir» der. Toprak da «işte şimdi ikrama müstahak oldu» der.
İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında Muhammed bin Subayh'den rivayet edip şöyle demiştir:
Ölü kabre konulup azaba (işkenceye) verilince, ondan daha önce ölen komşuları ona:
«Ey bizden sonra dünyada yaşayan komşu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir şey olmadı mı? Senden önce ölümümüz sana bir fikir vermedi mi? İşimizin sona erdiğini görmedin mi? Tüm bunlara rağmen işini ciddiye almayıp erteliyordun ve yapman gerekenleri ifâ etmeye özen göstermiyordun» derler.
Kabir dahi, ona şöyle der-.
«Ey üstümde mağrurcasına dolaşan insan! Daha Önce içime düşen akrabalarından ibret almadın mı? Onlarında gafil dolaşıp ergeç bana vardıklarını görmedin mi? Ecelleri onları kabre götürürken, dostları onları teşyi* ederken görmedin mi?»
Süfyân es-Sevri demiştir ki
«Kim dünyada, kabirden çok bahsederse, kabir ona Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kim kabirden habersiz ve gafil olursa kabir ona Cehennem çukurlarından bir çukur olur.»
Hatip el-Bağdad «Tarihi»nde Yezid er-Rekkaş'dan rivayet edip dedi ki:
Ölü kabre konulunca amelleri onu sararlar. Allah onları şöyle konuşturur:
«Ey bu çukurda yalnız kalan! Dostların ve ehlin seni yalnız bıraktılar; bizden başka bugün herhangi bir dostun yoktur.»
Ravi dedi ki: Yezid bunu derken, ağlamaya başladı. Ve şöyle devam etti:
«Müjdeler olsun o kimseye ki, amelleri salih olup ona eşfBİeder. Meyi olsun o kimseye ki, amelleri kötü olup ona eşlik eder.
Beyhaki «Şuab-ı İman»da Enes bin Mâlik (Radıyallahû) 'dan rijvâyet ettiğine göre şöyle demiştir: .
«Size duymadığınız, bilmediğiniz çok önemli iki gün ve iki geceden haber vereyim mi? Bu iki günden biri, Allah taraf indan elçinin ya beraat veya cezayı getirdiği gündür. İkinci gün ise Allah'ın huzurunda kişinin hesaba çekileceği gündür. O gün kitabı ya sağma veya soluna verilir. İki geceden ilki ise, kabre ilk misafirlik gecesidir. ikincisi de Haşır arefesi olan gecedir.» [3]
------------------------------------------------------------ --------------------
[1] Bu, Müslim ve Buhari'nin Sahih bir senedle rivayet ettikleri hadise İşarettir. Berra' (Radıyallahû anhl'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seli em)'e İpek bir kaftan hediye edildi. Sahabeler, giyip güzellik ve yumuşaklığından hayrette kaldılar. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Neden hayrette kalıyorsunuz. Allanın Cennetteki mendiller) bundan daha güzel ve daha yumuşaktır» buyurdu.
den ağladığım sorunca, kabrin daralmaması için, çocuğa şefkatden ağladım» dedi
[2] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 193-199.
[3] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 199-207. SE
__________________ HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
|
Yukarı dön |
|
|
ebuzer Uzman Uye
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İNCİLER DEVAM EDİYOR....
Ölüye Veya Kabrin Üzerine Kur'an Okuma
Kur'an okuiria sevabının ölüye kavuşup kavuşmadığı ihtilaf edilmiştir:
Selefin çoğunluğu ve üç imam ölüye kavuştuğu görüşün ler. İmamımız Şafii,
İnsana çalıştığından başka yoktur.[1]
âyetini delil göstererek, bunlara muhalif görüşü savunmuştur
Birinci görüştekiler, âyet-i kerimeyi çeşitli yönlerle cevaplandırmışlar :
l- O Ayet,
«İman edip zürriyetleri onlara imanla uyanlara zürriyetleı vuştururuz.» [2] âyetiyle neshedilmiştir.
2- O âyet, İbrahim ve Musa (Aleyhi's-selâm) kavimlerine mahsustur. Amma îslam ümmeti İse, yaptıkları ameller ve onlar için yapılan sevaplar vardır. îkrime bu görüştedir.
3- Ayette insandan kasıt, «kafir insandır. Mümin ise, kendi yaptığı gibi başkalarının da ona yaptıkları geçerlidir. Rebi' bin Enes bu görüştedir.
4- Âyetteki, «insana çalıştığından başka yoktur» hükmü, adalet yönündedir. Amma fadl ve ihsan yönünde ise, Allah'ın istediği her şey insana gelebilir. Hüseyin bin Fadil bu görüştedir.
5- Ayetteki, «lâm» «ala» mânâsındadır. Bu takdirde ayetin manası şöyle olur:
İnsan ancak yaptığından sorumludur.
Bu görüştekiîer, sevabın ölüye kavuştuğunu şöyle kıyas yapmışlar : '
Dua, sadaka, oruç, hac, köle azat etmenin sevapları ölüye kavuştuğu sahih hadislerle sabittir. Bunların sevapları kavuştuğuna göre, Kur'an okumanın da sevabı ölüye gider.
Hem de gelecek hadisler, her ne kadar zaif iseler de bir bütün olarak gösteriyorlar ki, bu meselenin bir aslı vardır.
Hem de müslümanlar, hiç bir red görmeden her asırda toplanıp ölülerine Kur'an okumuşlardır. Bunların bu yaptıkları fiili bir ic-madır.
Hafız Şemseddin bin Abdulvahid el-Mukaddesi el-Hanbeli, bu konuda telif ettiği bir risalecikte bütün bu görüşleri yazmıştır.
Kurtubî dedi ki:
Şeyhü'l-îslam İzzeddin bin Abdülselâm fetva veriyormuş ki, okunan Kur'an'm sevabı ölüye gitmez. Öldüğü zaman bir arkadaşı onu rüyada görmüş. Ona:
«Sen okunan ve hediye edilen Kur'an'ın sevabı ölüye gitmez» diyordun, kabre girdikten sonra nasıl gördün? demiş. Şeyh.:
Ben dünyada iken öyle derdim. Şimdi o görüşten vazgeçtim. Çünkü Allanın ikramını ve okunan Kur'an'ın ölüye kavuştuğunu gördüm.
Amma kabir üzerinde okumak ise bütün arkadaşlarımız öriun meşru' olduğunu söylemişler:
Lezafer dedi ki: «Ben Şafii (Rahimehüllah) 'dan kabir üzerine okumanın hükmünü sordum. O, «Onda bir sakınca yoktur» dedi.
Nevevi de «Mühezzeb»in Şerh'inde demiş ki:
Kabir ziyaretçisine, okuyabildiği mikdar Kur'an okumak ve peşinde ölülere dua etmek müstehaptır. Şafii bunu kesin olarak söylemiştir. Ve Şafii arkadaşlarımız bunda ittifak etmişlerdir.
Ve yine Nevevi bunun da ilerisinde: «Eğer kabir üzerinde Kur'an'ı hatmetseler daha üstün olur, demiştir.
îmam Ahmed bin Hanbel ise başta bu meseleyi inkâr edermiş. Çünkü bu konuda ona hiç bir hadis ulaşmamıştı. Sonra, «Definde Denilen Şeyler» babında geçen İbn-i Ömer ve Ala bin. el-Hallac'm merfu' hadisleri ona ulaşınca eski görüşünden vazgeçmiştir.
Hallâl el-Camii kitabında Şabi'den rivayet ettiğine göı demiştir:
Ensardan birisi ölünce Ensar onun kabrine gidip ona Kur'an okurlardı.
Ebû Muhammed es-Semerkandi, İhlas suresinin faziletleri hak-Kinda Ali (Radıyallahû anh)'dan merfuan rivayet ettiğine göte şöyle demiştir:
Kim kabristana girip onbir sefer ihlas sûresini okusa ve sevabını Ölülere hibe etse, ölüler sayısınca kendisine ecirler yazdı.
Ebu'l-Kasım Sa'd bin Ali ez-Zencâni «Fevaİd»inde Ebû re'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi lem) şöyle buyurmuştur:
«Kim kabristana girdiğinde fatiha, ihlas ve elhakümüttekâsürü sûrelerini okusa ve «Yâ Rabbi senin kelâmından okuduğum mik-
tarın sevabını bu kabristanda yatan mümin ve müminelere hibe ettim» dese, ördaki bütün ölüler Allah katında ona şefaatçi olurlar.
Kadî Ebû Bekir bin Abdülbaki el-Ensâri Meşihat'inde Seleme bin Ubeyd'den rivayet ettiğine göre Hammad el-Mekki şöyle demiştir =
Bir gece Mekke kabristanına çıktım, başımı bir kabrin üstüne koydum ve uyudum. Rüyamda makberdeki ölüleri halka halka gördüm. Ben, «kıyamet mi koptu?» dedim. Onlar;
«Hayır, fakat bir kardeşimiz ihlas suresini okudu, sevabını bize hediye etti. İşte biz bir senedir onun sevabım paylaşıyoruz.
El-Halİal'ın arkadaşı Abdülaziz senediyle Enes (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sel-lem) şöyle buyurdu:.
Kim kabristan'a girse ve Yasin suresini okusa, Allah ordaki yatanların yükünü hafifletir. Ve o ölüler sayısınca oha hasenat yazılır.
Kurtubî dedi ki: «Ölülerinize Yasin sûresini okuyunuz» hadisi ikz mânâya muhtemeldir:
1- Sekerâta girenlere...
2- Kabirde yatan Ölülere...
Ben diyorum: Kitab'ın başında geçtiği gibi Cumhûr-u Ulemâ birinci görüştedirler. İbn-i Abdülvâhid el-Mukaddesi ise ikinci görüşü savunmuş. Şâfiiler'in müteahhirininden olan Muhibb-i Taberi, hadisi umumi tutarak her iki görüşün de kast edildiğini söylemiştir.
Gazali'nin «İhyâ»sında, Abdülhakk'ın «el-Âkibe»sinde Ahmed bül-Hanbel'den nakledildiğine göre şöyle demiştir:
Kabristana girdiğiniz zaman Fatiha, mauzeteyn ve ihlâs sûrelerini okuyunuz, sevabını ölülere hediye ediniz. Çünkü okumanın sevabı onlara kavuşur.
Kurtubî demiş ki: Okuyan- için kıraatin sevabı, ölü için de din-, lemenin sevabı vardır. Bunun için rahmet ona da kavuşur. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
«Kur'an okunduğu zaman dinleyiniz ve sesinizi kesiniz, umulur ki rahmet edilesiniz.»
Allah'ın kerem ve rahmetinden uzak değil ki: Kıraetin ve dinlemenin de sevabını birden ona kavuştursun veya o işitmeden ona okunan ve hediye edilen kıraetin sevabını ona kavuştursun. Sadaka ve duanın sevabı ona kavuştuğu gibi...
Hanefi Kadihan'ın Fetavâsmda şöyle denilmiştir:
«Kim kabirlerin yanında Kur'an okusa eğer Kur'an sesiyle onlara ünsiyet vermek istiyorsa okuyabilir. Eğer o niyetle okumasa istediği her yerde okuyabilir. Çünkü Allah her yerde işitir.» [3]
Bir Fasıl
Kurtubî dedi ki: Bâzı alimlerimiz, kabir yanında okunan Kur'an'-
la löiünün yararlandığına hurma dalı hadisini delil getirmişler. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir hurma dalını ikiye
böldü bir kabrin üstüne dikti.
«Umulur ki bunlar kurumadan Allah onlarla Ölünün yükünü hafifletsin.» diye buyurdu.
Hattâbi dedi ki: Bu mesele ilim adamlarınca şu manaya yorumlanmıştır :
Eşya, yaradılışları yaş ve yeşil kaldıkça teşbih ederler. Hattabi de demiş ki: Hurma dalının tesbihiyle Allah ölünün yükünü hafifletirse müminin Kur'an okumasiyle tarik-i evlâ ile hafifletir.
Bu hadis, kabirler üzerinde ağaç dikme meselesinin aslıdır.
İbn-i Asakir, Hammad bin Seleme tarikiyle Katâde'den rivayet ettiğine göre, Ebû Berzete el-Eslemi (Radıyallahû anhüm) nakîedi-yormuş ki:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir kabrin yanından geçti. Sahibi azap içinde idi. Bir dal aldı, Kabre dikti ve şöyle buyurdu :
Umulur ki, bu dal yaş kaldıkça onu azaptan korusun.
Ebû Berzete de şöyle vasiyet ediyormuş: Öldüğüm zaman kabrime iki dal koyun...
Ravi dedi ki: O Kerman ve kümes arasında bîr çölde öldü, or-dakiler: Bu arkadaşımız kabrine iki dal dikilsin, diye vasiyet ediyordu. Fakat içinde yaş hiç bir şey olmadan bir çölde öldü, dediler. Onlar, böyle konuşurken Sicistan tarafından bir kervan geldi. Beraberlerinde hurma dalları vardı. Onlardan iki dal aldılar ve onunla beraber kabre koydular.
îbn-i Sa'd Müverrık'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Büreyde, kabrine iki dalın konmasını vasiyet etti.
İbn-i Neccar'ın tarihinde Kesir bin Salim el-Heytirün hâl terce-mesinde şöyle yazılıdır ;
Kesir bin Salim kabri yıkıldığında tamir edilmemesini tavsiye etmiş, bu konuda şiddetli te'kitlerde bulunmuş ve demiştir ki: Allah (Azze ve Ceîle) yıkılmış kabirlere bakar, içindekilere merhamet eder, Ben istiyorum ki, onlardan olayım.
İbn-i Neccâr «Kesir bin Salim'in dediğine benzer, sahabelerden rivayetler vardır,» demiş. Sonra Abd bin Hamid tarikiyle... Vehb bin Münebbih'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: -
îrmiya Peygamber (Aleyhi's-selâm) içindekilerin azap gördugu bir Kabristan'm yanmdan geçti. Bir sene so»ra bir daha ordan geçti Baktı azapları sakinleşmiş. «Sübhanallah! Sübhanallah. Geçen aene burdan geçtim, bu ölüler azap içinde idi. Bu sene azapları sakinleşmiş, dedi. Birden gökten bir ses:
— Yâ îrmiya! Ya İrmiya! Kefenleri parçalanmıştı. Saçları dökülmüş kabirleri yıkılmıştı. Sen onlara bakıp onlara addın! Ben de kabirleri yıkılmış, kefenleri parçalanmış saçları dökülüşlere böyle ba-kıp rahmet ederim. [4]
------------------------------------------------------------ --------------------
[1] Necm, 39
[2] Tur, 21
[3] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 521-525.
[4] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 525-527.
devam edecek..
__________________ HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
|
Yukarı dön |
|
|
ebuzer Uzman Uye
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
bu kadar yeterrrrr...
Kabir Fitnesi Ve Meleklerin Soruları
Bu konuda tekidli hadisler varid olmuştur. Enes, Berra', Temim-i Dari, Beşir bin Kemal, Sevban, Cabir bin Abdullah, Abdullah bin Revana, Ubadete bin Sâmit, Hüzeyfe, Dumrete bin Habip, ibn-i Abbâs, ibn-i Ömer, ibn-i Mes'ud, Osman bin Affan, Ömer bin Hattap, Amr bin As, Muâz bin Cebel, Ebû Ümâme, Ebû Derda, Ebû Esma ve Âişe (Radıyallahû anhüm ecmain)'den çeşitli rivayetler gelmiştir.
Buhari ve Müslim, Katade yoluyla Enes'den rivayet ettiklerine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Ölü kabre konulup arkadaşları geri dönünce, arkadaşlarının ayak seslerini işitir. Ve ona iki melek gelir, onu oturturlar.
«İçinizde olan ve kendisine Muhammed denilenin hakkında ne diyorsun?» Mümin olan;
«Allah'ın kulu ve Resûlu olduğuna şehâdet ederim,» der.
Ö zaman, o melekler mümine derler: Cehenemdeki yerine bak. Allah onu senin için, Cennetten bir menzille değiştirdi.»
Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
«Ölü hem Cennetteki yerini hem de Cehennemdeki yerini beraber görür».
Katade dedi ki; Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bize kabrin yetmiş zira geniş ve yeşilliğe dönüştüğünü söyledi.
Münafık ve kafire de «içinizdeki Muhammed denilen şahıs hakkında ne diyorsun?» denilince «Biz onu bilmiyoruz, insanlar onun için ne dedilerse biz de onu diyorduk» der.
Ona «bir şey bilmeyesin ve ok um ay asın» denilir. Ve demir so al arıyla dövülür. Öyle bir sesle bağırır ki ins ve cinden mâada her şey o sesi işitir.
îmam, Ahmed, Ebû Dâvud, Beyhaki, ibn-i Merdeveyh, Enes'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Bu ümmet kabirde suâle çekilir. Mümin kabre konulunca ona bir melek gelir. Neye ibadet ediyordun» der. Allah hidayeti nasip etmişse cevaben:
«Allah'a ibadet ediyordum,» der.
Melek: «Peygamber için ne diyorsun?» diye sorar.
Cevaben: «O Allah'ın kulu ve elçisidir» der. Ve artık hiç bir şeyi ondan sormazlar.
Sonra onu Cehennemdeki menzilinin karşısına götürür. «İşte bu menzil senindi. Ancak Allah seni bundan korudu, sana acıdı. Ona bedel Cennet'den bir yer sana verdi» der.
O zaman ölü der ki:
«Bırakın beni ehlime dönüp onlara kurtulduğuma dair müjde vereyim.»
Melek; «dur» der.
Kâfir ise, kabre konulunca onu azarlayan bir melek gelir. «Neye ibadet ediyordun» diye sorar. Kâfir «bilmem» der. Daha sonra ona der ki:
«O adam (peygamber) için ne diyorsun?» Yine «bilmem, herkesin dediklerini diyorum» der. Melek, demir sopalarla kaf asma vurur O da ins ve cinden başka her şeyin duyacağı bir sesle bağırır.
Deylemi, Enes (Radıyaîlahû anh)'den merfuan rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur:
Kabirde ölüye Münker ve Nekir denilen iki melek gelir. Onu oturttu p hesaba çekerler. Mümine: «Rabbin fchn?» denilince «Rabbîm Allah'tır» der. «Peygamberin kim?» sorusuna da; Muhammed'dir» cevâbını verir. «İmamın kimdir?» denilince de;
«Kur'an'dır» der. Bunun üzerine melekler kabrini genişletirler. Eğer kâfir ise «Rabbin kimdir? diye sorulunca; «Bilmem» der. «Peygamberin ve imamın kimdir?» diye Sorulunca; Yine «Bilmem» der ve büyük demir sütunlarla dövülür. Kabri ateşle dolar. Kabir ona öyle daralır ki kaburgaları birbirine girer.
Berra ve Temim (Radiyaîlahû anhüma)'ın hadisleri «Ölünün Ba-, şmda Duran Melekler» babında geçti.
El-Bezzâr; Taberâni, ibn-i Sekin Eyyüp bin Beşir'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre;
Muaviye oğulları arasında bir kalabalık vardı. Resûlullah (Sal-lallâhû Aleyhi ve Sellem) barıştırmak için gitti. O esnada bir kabre bakarak «Bilmeyesin» dedi. Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem)'e ne demek istediğini sordular. Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) cevaben:
«Beni ondan sordular, «bilmiyorum» dedi.
Ebû Nuaym, Sevbân'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah CSalla-Uâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Mümin ölünce dünyada kıldığı namazı baş ucunda, verdiği sadakaları sağ tarafında, tuttuğu orucu ise göğüs hizasında durur.»
Câ'bir (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
Anmed ve Taberâni «Evsat»da ve Beyhaki ve ibn-i Ebi Dünya ibn-i Zübeyr yoluyla rivayet ettiklerine göre;
İbn-i Zübeyr, (Radıyallahû anh) Câbir bin Abdullah (Radıyal-lahû anh)'dan kabir sorgucuları hakkında soru sormuş. O da demiş ki: Resûlullahtan işittim. Dedi ki:
«Bu ümmet kabirde suale çekilecek. Mümin kabre bırakılıp yalnız kalınca, şiddetli ve tehdit edici bir melek ona gelir. Muhammed denilen adam için ne diyorsun? diye sorar. Cevaben
Ben onun Allah'ın kulu ve Resûlu olduğunu biliyorum,» der.
Melek, ona, Cehennemdeki yerine bak. Allah seni ondan korudu ve ona bedel Cennette gördüğün şu makamı sana verdi, der.
Mümin, Cennetteki yerini ve kurtulduğunu görünce «Bırakın beni gidip ehlime, dostlarıma müjde vereyim» der. Ona «dur, artık gitmek yokdenilir.
Kâfir kabre konulup yalnız kalınca, kabirde oturur, ona da o adam için ne diyorsun, denilir. Bilmem der. İnsanların dediğini diyorum. Bunun üzerine ona bilmeyesin. Cennette şu gördüğün yer senindi, ona layık olmadın. Ona bedel Allah Cehennemden şu gördüğün yeri sana verdi,» denilir.
Câbir dedi ki Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) den işittim şöyle diyordu:
«Kişi taşıdığı inanç üzere haşrolunur. Mümin imanı, münafık ise, münafıklığı üzere haşrolunur.»
İbn-i Maceh, Cabir bin Abdullah (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallâllâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
Mümin kabre konulunca, ona göre sanki güneş batmak üzeredir. Oturup yüzünü silerek bırakın, beni, namazımı kılayım, der.
îbn-i Ebi Dünya ve Ebu Nuaym, Câbir bin Abdullah (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den şöyle buyurduğunu işitmiş:
-Âdem oğulları asıl yaradılışlarından gafildirler. Allah (Cella Celâlühü) kişiyi halk etmeyi irade ettiği zaman bir meleğe emreder : Rızkını, eserini, ecelini, iyi veya kötü olduğunu yaz. Sonra o melek gider, Allah, başka bir meleği gönderir. Doğuncaya kadar onu korur. O melek de gider iki melek daha gelir, iyilik ve kötülüklerini yazmaya müekkel kılınırlar.
Eceli zamanında bu iki melek de gider, ruhunu almak için ölüm meleği gelir.
Kabre konulunca ruhu cesedine iade edilir. Bu sefer kabir melekleri gelip, hesaba çekerler. Onlar da hesaptan sonra giderler.
Haşirde yine dünyada iyilik ve kötülüklerini yazan iki melek kendisine gelirler. Boynuna kitabını asarlar. Sonra biri iter, diğeri gözler. Ondan ayrılmazlar.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;
«Önünüzde büyük bir mesele var, ona gücünüz yetmez. Yüce Allah'dan yardım;; isteyin.»
İbn-i Ebi Asım, ibn-i Merdeveyh, Beyhaki, Ebu Süfyan tarikiyle Cabir'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Selîem) şöyle buyurdular :
«Mümin kabre konulunca ona azarlayıcı iki melek gelir. Uykudan yeni kalkanın ürktüğü gibi ölü öyle ürker. Ve ölüden Rabbin kim? Dinin nedir? diye sorarlar. O da R&bbinı Allah, dinim İslamdır, Muhammed Peygamb erimdir, der. Doğru söyledin diye bir ses gelir. Cennetten ona sergiler serin ve elbise giydirin, denilir.
Ölü o zaman meleklere der: Bırakın beni kurtulduğuma dair dost ve akrabalarıma müjde vereyim. Melekler ona «dur» derler.
Hüzeyfe'nin hadisi «Ölü Kendisini Yıkayanı Bilir» babında geçti. Dumrate'nin Hadisi:
Ebû Nuaym, Dümrete 'bin Habib'den rivayet edip dedi ki:
«Kabirde Enker, Nahûr ve Rumem denilen üç melek ölüleri imtihan ederler.»
Ibn-i Lal ve ibn-i Cevzi, «Mevzuatta» Dumrate bin Habip'ten, Mar-fuan rivayet ettiklerine göre;
Kabir sorgucuları dörttür. Münker, Nekir, Nakur ve onların efendisi Ruman...
İbn-i Cevzi dedi ki, bu hadisin aslı yoktur. Dumrate ise tabüle-rindendir. Rivayetin senedini onda kesip, Resûlullaha CSallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e isnad etmemek daha doğrudur.
Şeyhül-İslam ibn-i Hacer'den ölüye Ruman isminde bir melek gelip soru sorar mı diye sorulmuş; O, «orta kuvvetli bir senedle rivayet vardır, demiştir.
Ubâde bin Samit'in hadisi:
îbn-i Ebi Dünya, Teheccüd konusunda ve ibn-i Dirs Kur'an faziletlerinde ve Hamid bin Zenceveyhi amellerin faziletlerinde Ubade
bin Sâmit'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Sizden biri gece namazına kalkar olursa sesli okusun. Zira şeytan ve fasık cinler sesli okumadan kaçarlar.
Hem de melek ve evdekiler o sesli okuyuşu işitirler. Onun namazıyla namaz kılarlar.
İbâdetle geçen o gece arkada gelen geceye o kişiyi tavsiye eder. Bu adamı saatmda uyandır, ona hafif ol, der.
O adama ölüm gelince de okuduğu Kur'an-ı Kerim yıkanması esnasmda onun baş ucunda bekler.
Yıkanması bitince Kur'an kefen ve göğsü araşma girer. Kabre konulunca münker ve Nekir gelir. Kur'an onunldi M me-lekler arasına girer. Melekler, Kur'an'a bırak bizi bu adamgjflft soru soralım.
Kur'an ise, hayır Vallahi bunu Cennete kadar yalnız bflfHkma-yacağım. Kur'an ölüye beni tanır mısın? O:
Hayır der. i Kur'an:
Ben o Kur'anım ki seni gece uykusuz bırakır. Gündüz susuz. Şehvetten men eder. Benden başka bir şey görmez ve işitmezdin, beni dostlar arasında en doğru dost ve kardeşler içinde en sadık kardeş bulacaksm. Sana müjdeler olsun, Münker ve Nekir'den sonra sana endişe verecek bir şey yoktur, deyince o melekler giderler. Kur'an ise
Allah'ın huzuruna' yükselip, o ölü için Allah'dan döşek, yorgan ve nurdan bir kandil ve Cennet yaseminlerinden bir yasemin çiçeğini ister. Allah da kabul eder. Bunları sema meleklerinden bin melek taşırlar. Bunlardan önce yine Kur'an o ölüye varır, ona benden sonar sıkıldın mı? Bu şeyleri Allah*dan istemekten başka bir şey için durmadım. İsteyip sana getirdim, der.
Melekler kabirde ona yatak serer. Yasemin çiçeğini ayak ucuna bırakırlar. Önce sağ taraf üzerine uzatırlar, daha sonra sırtüstü yatırırlar ve melekler semaya gidinceye kadar onlara bakarak, gözüyle onları takip eder.
Sonra Kur'an, kıble cihetinde onun kabrini Allah'ın istediği kadar genişletir. Ebû Muaviye'nin kitabında şöyle yazılmıştır:
Dörtyüzsenelik bir mesafe kadar kabri genişletilir. Önünden yasemini alıp Sura üfürülünceye kadar onu koklatır. Hergün bir veya, iki sefer ailesine gelir, onların hayır ve akıbeti İçin dua eder. Çocuklarından biri Kur'an okumuşsa ona müjde verir. Eğer kötü bir çocuğu varsa, kıyamete kadar ona ağlar.
Hafız Ebu Musa el-Medini dedi ki, bu güzel CHasen) bir rivayettir, îmam Ahmed, Ebu Hayseme ve onların muasırları, ubade bin Samite varan bir senedle Abdurrahman el-Makarri den rivayet etmişlerdir. Ukayli bunu zaif hadisler arasında, ibn-i Cevzi mevzu hadisler arasında saymışlar ve sahih değildir, demişler.
Beyhaki, «Kabir Azabı» kitabında ibn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellemî Hz. Ömere hitaben şöyle dedi:
Toprağa varacağında durumun ne olacak ey Ömer! Üç zira, bi karış uzunluğunda bir zira bir karış genişliğinde sana bir çukur kazılıp, saçları yerde çekilen, sesleri bulut gürültüsüne benzeyen, gözleri şimşek gibi ve dişleriyle yeri kazan, siyah Münker ve Nekjr gelirlerse, seni oturtup, sükseler hâlin ne olacak!
Hz. Ömer' (Radıyallahû anh) : Yâ Resûlallah. O gün dünyada üzerinde olduğum inanç üzere olmayacakimyım? diye sordu. Resûlullah, evet deyince Hz. Ömer Allah'ın izniyle a günün üstesinden gelirim, dedi.
Beyhaki, hasen bir senedle ibn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'-dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
Ölü kabirde geri dönenlerin ayak seslerini işitir, sonra oturur, ona: i «Rabbin kimdir?» denilince,
Rabbim Allah'dır der. Dinin nedir? sorulur. O
İslamdır, der. «Peygamberin kimdir?» O
Peygamberim Muhammed'dir. Onun hakkında bilgin nedir? io-rarlar;
Cevaben onu tanıdım, ona iman ettim ve getirdiği şeylerde onu tasdik ettim, deyince gözünün kestiği kadar kabir ona genişlenir. Ruhu müminlerin ruhlarıyla beraber olur.
Taberâni «Evsât»da, sahih bir senedle ibn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre, kabre gelen iki meleğin ismi Münker ve Nekİr'dir.
îbni Ebi Hatem ve Beyhakî ibni Abbas'dan rivayet ettiklerine göre;
Mümin sekerâta düşünce melekler ona selâm vererek hazır olurlar, ve Cennetle müjdelerler. Ölünce cenazesiyle beraber yürürler. İnsanlarla beraber cenaze namazını kılarlar. Ölü defn edilince kabirde oturur, ona «Rabbin kim?» denilir. O «Rabbim Allah'dır» der. «Resulün kim?» denilir. O Resulüm Muhammeddir, der. Ona «şeha-detin nedir?» denilir. O, Şehadetimdir, der.
İşte Kur'an'da kavl-i sabit (kuvvetli kelam) denilen budur: «Allah kavl-i sabit ile ehl-i imanın ayağını kaydırmaktan alıkoyuyor»
Sonra kabir ona genişlenir.
Kâfir ise ona melekler gelirler. Ölümü anında arkasına yüzü-
ne vururlar. Kabirde oturtulur ve ona «Rabbin kimdir?» denilir. O hiç cevap vermez. «Peygamberin, kimdir?» sorulunca yine hiç bir şey cevap vermez. İşte Kur'an'da buyurulan «Zalimleri delalete götürür, yollarını saptırır» [1] mealindeki âyet-i kerimenin mânâsı budur.
Cüveybir «Tefsirimde, Dahhak'dan, o da ibn-i Abbas'tan (Radı-yallahû anhüma) rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleylıi ve Seîlem) Ensardan birinin cenazesinde hazır bulundu. Kabre varınca, kabir tamam olmamıştı. Resûlullah oturunca ashab da sessiz olarak oturdular. Sanki başlarında kuş vardı.
Resûlullah (Sallalîâ^ıû Aleyhi ve Sellem) gözünü yere dikti. Elindeki değnekle yeri deşiyordu. Sonra semaya göz gezdirdi. Ve üç kere kabrin azabından Allah'a sığınırım dedi, sonra da şöyle buyurdular.
Mümin kul âhirete yönelip dünyayı geride bırakınca ona ölüm gelir. Onun baş ucunda oturur. Cennetten yanlarında hediyeler, koku ve elbiseler olan melekler de gelir.
Göreceği bir şekilde iki saf kurarlar. Önce ölüm meleği, sonra öbür melekler ona müjde verirler ve su, testisinden akarcasına ruhunu çekerler. O, meleklerin müjdelediklerinden aldığı sevinçle ruhunu kolaylıkla teslim eder. Sonra melekler ruhunu alır. Ve hiç bir melek ona getirilen kokuyu sürmeden ve zinetleri giydirmeden ayrılmaz. Koku sürmesinden sonra onun kokusuyla feza aniden dopdolu olur.
Gökteki melekler, nedir bu koku? diye sorarlar. Bu filanın ruhunun kokusudur, derler. Ve ona rahmetle dua ederler. Sonra, onu semâya götürürler, ve semâ kapıları ona öyle açılır ki her kapı ona adeta âşıktır.
Her semânın ehli ona merhaba derler, «Ey Rabbinin öğütlerini kabul eden ruh, sana merhabalar olsun» denilir.
Sidretü'l-Müntehaya vardırılınca, melekler Yâ Rab. Ruhunu aldık, derler. Allah, onu yere götürün.
«Zira ben onları topraktan yarattım. Tekrar toprağa iade ederim ve bir daha onları oradan çıkartacağım.» [2] der.
O vakit ölü geıi dönenlerin ayak ve el seslerini işitir. Ve kabirde iki rahmet bir de azap meleği gelir. Bakar ki amelleri onu sarmışlar : Namaz ayakları yanında, Oruç başı yanında, zekat sağında, sadaka solunda, hayır ve iyi ahlâkı göğüsü hizasında durmuşlar.
Azap meleği hangi cihette ona varmak istese salih ameli engel olur.
Elinde demirden, ağır bir sopa ile ölüye şöyle der:
«Eğer namazın, orucun, zekâtın ve sadakaların seni ihata edip muhafaza etmeseydi. Sana öyle bir darbe vuracaktım ki kabrin ateşle dolardı.» Sonra azap meleği gider, onu rahmet meleklerine bırakır. Rahmet melekleri biri öbürüne der ki:
«AUah'm bu velisine şefkat et, zira o büyük bir zorluk içinden geliyor. Ve ona der ki! . Rabbin kimdir? O, Allah'dır der. Dinin nedir? O, İslamdır, der. Peygamberin kimdir?
O, Muhammeddir der.
Ona sana bunu bildiren ne idi? derler. O ise, -ben Allah'ın kitabını okudum. İman edip, tasdik ettim, der. !
Bu şiddetli imtihandan sonra semadan bir ses gelir. Kulum doğru söyledi, ona Cennet sergilerini serin, Cennet elbiselerini giydirin temiz kokusunu sürün ve kabrini genişletin. Baş ucunda Cennete bir kapı açın.
Sonra rahmet melekleri ölüye, «kabir azabını tatmadan; hareminde zifafa giren çiftlerin uykuları gibi uykuya dal» derler. Ölü, durmadan «Yâ Rabb kıyameti kopar, ehlimle görüşeyim. ıCennetteki nasibime kavuşayım» der. O, kıyamette yüzü ak olarak haşre kalkar.
Ibn-i Ömer (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
Beyhaki, Zühd'de ve ibn-i Asâkir kesik bir senedle ibn-i Ömer (Rachyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine, göre;
İbn-i Ömer, bir adama ey kardeş bilmiyor musun, önünde ölüm var. Bilmezsin, Sabah mı akşam mı? Dikkat et! Önünde kabir şiddeti ve arkasında Münker ve Nekirin gelişi var, sonra da kıyamet kopar. Ve bâtıl işleyenler hüsrana uğrarlar.
Deylemî, Firaevs Müsned'inde ibni Ömer (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Ağzınızdan:
Allah Rabbimiz, İslam dinimiz, Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) nebimizdir. Sözlerini ayırmayınız. Zira kabirde bunlar dan sorulacaksınız,
İbn-i Ömer'in hadisi;
Ahmed, Taberani ibn-i Ady sahih bir sened ile ve ibn-i Ebi Dünya ve Acûri, ibn-i Ömer (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) kabirde soru soran meleklerden bahsederken Hz. Ömer (Radıyallahû anh) Yâ Resûlullah o zaman aklımız bize iade edilecek mi? dedi. Resûlullah da, evet dünyadaki halinize dönersiniz, dedi.
Hz. Ömer (Radıyallahû anh) : Öyle ise ağzında taş mı olur? (Yani öyle ise îıeden cevap vermesin.) dedi.
tbn-i Mesûd (Radıyallahû anh) 'm hadisi:
Taberani -el-Kebir'de- sahih bir sened ile ve Beyhakî, Azah-ül Kabir kitabında, ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Mümin öldüğü zaman, kabrinde oturtulur. Ona:
Rabbin kimdir? Dinin nedir, Peygamberin kimdir? diye sorulur.
O, Rabbim Allah'dır. Dinim İslam'dır. Peygamberim de Muham-med'dir, der. Kabri ona genişlenir. İçi ferah olur.
îbn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) bunu dedi, sonra şu âyeti okudu !
«Allah kuvvetli söz ile (kelime-i şehadetle) dünyada da ahirette de ehl-i imanın ayaklarını kaydırmaktan alıkor.»[3]
Kâfir ise, kabrine sokulduğu zaman, oturtulur. Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? sorulur. O bilmem, der. Kabri ona daralır. Azap içinde kalır.
Sonra ibn-i Mes'ud (Radıyallahû anh) şu âyeti okudu:
«Kim ki, Benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçim vardır. Ve onu kıyamet gününde kör olarak haşr ederiz» [4]
H îbn-i Ebi Şeybe ve Beyhaki ibn-i Mesud'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Sizden biri, ölünce kabirde oturur, ona, sen necisin, denilir. Mümin ise ben hayatta da ölümde de Allah'ın kuluyum.»
Eşhede ella ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammederresulul-lah» der. Kabri genişlenir. Cennetteki yeri ona görünür, Cennet elbiseleri kendisine giydirilir.
Kâfir ise, ona necisin denilince, bilmem, der. Ona, bilmeyesin denilir. Kabri daralarak kaburgaları birbirine girer. Kabrin duvarlarından yılanlar, ona hücum ederek onu kemirmeye başlarlar. Bağırınca da demir sopalarla dövülür ve ona Cehennem kapıları açılır.
Acuri, eş-Şeria'da ibn-i Mes'ud (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ,
Kul vefat edeceği zaman Allah bazı melekler gönderir. Ruhunu kefenler, içinde kabzederler. Kabrine konulduğu vakit, Allah, iki melek gönderir. Onu kovalarlar. Ona Rabbin kimdir? derler. Q, Rabbim Allah'dır, der. Onlar, dinin nedir, derler, O İslâmdir, der. Onlar, Peygamberin kimdir, derler; O Muhammed'dir der. Onlar, doğru söyledin hayatında da öyle idin, derler. Ona Cennet sergileri ve elbiselerini getirin, ona Cennetteki yerini gösterin, denilir.
Kâfir ise; öyle bir darbe yer ki, kabri ondan ateşle dolar. Ve öyle daralır ki, kaburgaları birbirini kırar. Deve boynu gibi yılanlar ona gönderilir.!
El-Hallal kendi kitabında ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre; :
Müminin ölümü yaklaşınca, ona ölüm meleği gelir ve ey temiz ruh, temiz bedenden çık, der. Ruh çıkınca melek onu kırmızı bir beze sarar. Yıkanıp, kefenlenip, kabre doğru yola koyulunca ruhu cesedi üzerinde onu takip eder.
Kabre konulunca da oturtulup, ruhu kendisine iade edilir ve Rabbin kim, dinin nedir, peygamberin kimdir, soruları sorulur. Doğru cevap verince kabri genişletilir. Ruhu âla-yı illiyine yükselir.»
Sonra ibn-i Mesud şu âyet-i kerimeyi okudu:
İyilerin kitabı (yazgısı) illiyindedir. Bilir misin, illiyin nedir, yazılmış bir kitaptır. Onu makerrep melekler müşahede eder.[5]
Dedi ki: «O kitap yedinci göktedir. Kafir hakkında ki sözü de rivayet edip şu âyeti okudu:
«Evet facirlerin kitabı, siccindedir. Bilir misin siccin nedir. O yazılı bir kitaptır. [6] Dedi ki: Siccin, yerin yedinci alt tabakasıdır.
Hz. Osmaifm hadisi:
Ebû Davud, Hakim, Beyhaki, Hz. Osman (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) defin edilmek üzere olan bir cenazenin kabri yanından geçerken şöyle buyurdu:
«Şu kardeşiniz için istiğfarda bulunun. Cevapda sebat bulması için dua edin. Zira O şimdi sorguya çekilmektedir.»
Hz. Ömer'in (Radıyallahû anh) hadisi:
|Ebu Dâvud, Hakim, Beyhaki Hz. Ömer (Radıyallahû anh)'(Ja(n rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bana şöyle buyurdu
Ey Ömer, dört zira1 uzunluğunda iki zira' eninde bir çukura dü-ştip, Münker ve Nekiri göreceğin zaman, durumun ne olacaktır? Ben ey Allah'ın Resûlu Münker ve Nekir nedir, dedim.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) onlar imtihan melekleridirler. Dişleri, saçları ve sesleri çok şiddetli olup, yanlarında, bir cemâatin yerde kaldırmayacağı bir sopa (kamçı) vardır. Onlara göre bir baston gibidir. Seni imtihan ederler. Bilmeyip karıştırırsan onunla seni kül edercesine döverler. Ben ey Allah'ın Resûlu o zaman yine böyle miyim. Resûlullah, evet deyince. Ben üstesinden gelirim, dedim.
Ebû Nuaym, ibn-i Ebi Dünya, Acuri, Beyhakı, Ata bin Yesâr'den rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer'e (Radıyallahû anh) şöyle buyurdu:
«Ey Ömer, ölüp üç zira' bir karış uzunluğunda, bir zira bir karış eninde olan bir çukura defnedilmek üzere, yıkanıp, kefenlenip, üstün toprakla örtülerek, sesleri bulut gürültüsü, gözleri şimşek gibi olan Münker ve Nekirin sorularına maruz kaldığın, sağa sola seni silkeleyip korkutacakları zaman hâlin ne olacaktır?»
Hz. Ömer (Radıyallahû anh) Ey Allah'ın Resûlu! O zaman aklım benimle beraber mi olacak? diye sordu. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Evet» deyince Hz. Ömer (Radıyallahû anh) «Üstesinden gelirim inşaallah» dedi.
Amr bin As'ın. hadisi:
Müslim, Amr bin As (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Benî defin edeceğinizde, üstüme toprağı şefkatla dökün. Bir deve yavrusunu kesmek, soymak ve etini parçalamak kadar bir vakit yanımda kalın ki sizinle ünsiyet edeyim ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğim diye bakayım. Muâz'ın hadisi:
El-Bezzâr, Muâz bin Cebel (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallalîâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«İçinde Kur'an okunan evin üstünde Nurdan bir çadır vardır. Denizin içinde ve kırda kılavuz olarak tâkib edilen parlak yıldızlar gibi gök ehli de o nuru takib edip ona uyarlar.
Kur'an sahibi ölünce o nur çadırı o evin üstünden kaldırılır. Semâdaki melekler bakarlar, fakat o nur çadırını görmezler. ,
Melekler onu semadan semaya karşılar ve ruhunun üzerinde namaz kılarlar. Sonra kıyamete dek ona istiğfar ederler.
Kur'ân-ı öğrenen her şahıs, gece bir an kalkıp namaz kılsa, o gece, ertesi geceye, namaza kalkması ve ona hafif gelmesi için mutlaka vasiyet eder. Ölünce de ehli techiziyle meşgulken, Kur'an güzel bir surette onun baş ucunda durur, kefenlerken de göğsü ve kefeni arasına yerleşir. Kabre bırakılınca da ona Münker ve Nekir gelir. O zaman yine Kur'an araya girmek üzere gelir. Onlar Kur'an'a bırak bizi bunu muhasebe edelim. Kur'an ise Kabe'nin Rabbi ile yemin ederim. O benim arkadaşım ve dostumdur, onu yalnız bırakmayacağım. Yapacağınız bir şey varsa yapın. Amma ben burdan ayrılmayacağım. Onu Cennete bırakıncaya kadar.
Sonra, Kur'an okuyucusuna dönerek:
«Ben çok sevdiğin, sesli ve gizli okuduğun Kur'an'ım. Ben dostunum ve ben kime dostsam Allah da ona dost olur. Münker ve Nekir sualinde sana artık bir endişe olmasın- der. Sonra, melekler giderler. Kur'an ve arkadaşı kabirde başbaşa kalır. Dünyada gece uykusuz kalıp, gündüzleyin meşakkate katlanıp bana saygı gösterdiğin gibi, sana güzel bir yatak ve elbise hazırlayacağım der ve kısa bir zamanda semaya yükselerek Allah'tan mezkur şeyleri ister. Al-lah'da icabet edip verir. Kur'an onları alarak altıncı gökten bin melekle sahibine ulaşır. Ve bir kaç dakika içinde geçen zaman için dahi halini sorar, tesellide bulunur. Kabri genişlenir. Ve onları sahibine amade eder. Ona kalk der. Melekler onu yumuşaklıkla kaldırırlar. Kabri dörtyüz senelik mesafe kadar genişlenir. Sonra melekUr onun için güzel döşenmiş yeşil ipekten döşekleri, altma sererler. İpek kumaş başucuna ve ayak ucuna serilir ve o zinet eşyasıyla beraber, kabrinde kıyamete dek bir nur lambası yakılır.
Kur'an haşre dek her gün arkadaşının evine uğrar. Hâl ve durumlarını öğrenip ona bildirir. Ana çocuğuna sahip çıktığı gibi ona sahip çıkar. Çocuklarından biri Kur'an'ı öğrenmeye başlasa sahibine (arkadaşına) müjde verir.
Kötü bîr nesli varsa, ıslah olmaları için Kur'an duada bulunur.
Bu hadis gariptir. Senedinde meçhüllük ve kesiklik vardır.
îbn-ül-Mübarek Zühd»deibn-i Ebi Şeyfce ve Acûri «Şe-ıjiat»da ve Beyhhaki Ebu Derda (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre;
«Bîr adam,» ibnül-Mübarek'e, bana fayda verecek bir hayrı öğret» dedi. O'da, ona cevaben, eğer başka bir şey istemiyorsan işte dinle! dedi.
Daracık yere düşüp senden ayrılmayı istemeyen dostların oraya seni bırakıp, toprakla üstünü örterlerken, sana iki melek gelecek. Onlar, heybetli olup Münker ve Nekir denilen meleklerdir. Rab-bin, dinin ve peygamberin kimdir, diye seni muhasebeye tâbi tutacaklar. İşte o vakit cevâbını verirsen, kurtulursun ve doğru yolu bulmuş olursun. Sen, bu zorluk ve korku ile beraber, ancak Allah'tan verilen bir güçle buna muktedir olabilirsin.
Eğer bilmezsen, Allah'a yemin ederim ki helak oldun demektir ve büyük zarara girmiş sayılırsın.
Ebû Said (Radıyallahû anh)in hadisi;
Ahmed ve Bezzâr sahih bir senedle Ebû Saîd el-Hudri (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellenı) ile beraber bir cenazede hazır bulundum. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) orar dakilere hitaben şöyle buyurdu:
Ey insanlar. Muhakkak ümmetim kabirde sorguya çekilecektir.
Mümin defn edilip, arkadaşlar onu yalnız bıraktıklarında ona elinde bir kamçı ile bir melek gelir. Kabirde onu oturtur. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) için ne diyorsun, onu nasıl biliyorsun, diye sorar.
Mümin ise Allah'dan başka bir ilâhın bulunmadığına ve Mu-hammed'in onun elçisi olduğuna şehâdet ediyorum, der. Melek ona, doğru söyledin, der ve ona Cehenneme bir kapı açar, orada bir yer ona gösterir. Eğer iman etmeseydin bu senin yerin olacaktı. İman ettiğin için ona bedel işte sana cennette şu gördüğün menzil verilmiştir, der.
Cennetteki yerini gördüğünde, oraya gitmeyi arzular, fakat ona şimdi dur, denilir ve kabri çokça genişletilir.
Eğer kâfir ise veya münafık ise, ona «peygamber için ne diyorsun» sorulunca o bilmem, yalnız onun için insanlar bir şeyler diyor-dular. Ona bilmeyesin denilir. Sonra Cennetten ona bir makam gösterilir. Ve eğer iman etseydin o makam senin olacaktı. Şimdi ona bedel Cehennemde şu gördüğün yer sana verilmiştir, denilir. Kabri çokça daraltılır. Ve demir kamçüarıyla vurulur. Öyle ki ins ve cinden başka her şeyin işiteceği bir sesle bağırır.
Oradaki insanlardan bir kısmı, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den sordular:
Ey Allah'ın Resulü, elinde demir kamçıyı gören herkes kork-
maya başlar, dolayısıyla cevaba güzelce muktedir olamaz, dediler. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
— Allah o zaman müminlere cesaret verir. Cevaba muktedir olurlar, diye buyurdu.
Rafi' (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
Ebû Rafi'den Taberani ve Ebû Nuaymin rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir kabrin başından geçlerken üç sefer «yazık» dedi. Ben:
—Ne oldu yâ Resûlullah, bende mi bir şey gördün? dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
— Hayır, şu kabir var ya... Ben sahibinden soruldum, benden şüphe ettiği için kurtulamadı, diye buyurdu.
Yine Bezzar, Taberani ve Beyhaki Ebû Râfi'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Bak el-Garkad denilen yerde Resûlullah ile beraberdim. Ben Resûlullah'm ardında yürüyordum. Yüzümü çevirdim. Resûlullah
Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
— Hayır bilmeyesin, doğruyu bulamayasın! Ben:
— Ey Allah'ın Resûlu ne yaptım, dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
— Seni kastetmiyorum, dedi. Fakat şu kabirdekinden beni sorular. Beni tanımadığını söyledi. Onun için öldüğü günden beri kabil ilk defin olduğu halde su ile ıslaktır, buyurdu.
Ebû Katâde'nin hadisi:
îbn-i Ebi Hâtem, Ebû Katâde (Radıyallahû anh)'den rivayet etâğine göre şöyle demiştir :
«Mümin ölünce kabrinde oturtulur. Ona Rabbin kim? denilir. O ise:
Rabbim Allah'dır, der.
Peygamberin kimdir? denilince!
Cevaben: Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'dir der. Üç kere böyle sorulur. Sonra Cehennemden ona bir kapı açılır, işte iman etmeseydin orası senin olacaktı, denilir.
Sonra kendisine Cennetten bir makam gösterilir, burası senindir. Zira cevaba muktedir oldun, denilir.
Kâfir ise, kabirde oturtulur. Rabbin, peygamberin kimdir, sorulur. O, bilmem der, ona bilmeyesin denilir. O, insanların bir şeyler söylediklerini işitirdim, der. Ona önce Cennetten bir makam gösterilir, sonra Cehennemdeki yeri gösterilir, orası senindir. Zira cevap veremedin, denilir.
İşte «Allah Kavl-i sabit (lâ ilahe illallah) ile dünyada da ahi-rette de ehli imana sebat verir» mealindeki âyet-i kerimenin mânâsı budur.
Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'in hadisi:
Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle ve ibn-i Ebi Dünya ve Acûri ve ibn-i Ebu Asım ve Beyhaki, Ebû Hüreyre'den rivayet ettiklerine göre;
Resûîullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
Ölü kabre konunca siyah ve mavi iki melek gelirler. Birine Mün-ker, diğerine Nekir denilir, ona o adam için ne diyordun? diye sorarlar. O ise şehâdetini getirerek cevap verir. Onun için kabrini genişletir, aydınlatırlar. O bu durumunu ehline haber vermek için onlardan izin ister. Ona «hayır gelin uykusu gibi uykuya dal, denilir. O da dirilinceye kadar öyle yatar.
Eğer o ölü münafık ise, şöyle der:
insanların o zât hakkında bazı şeyler söylediklerini işittim. Ben de onlar gibi diyordum. Başka bir şey bilmiyorum. O iki melek de, biz senin öyle dediğini biliyorduk derler. Bunun üzerine onu sıkmak için yere emir verilir. Kaburgaları birbirinden geçecek şekilde yer onu sıkar. Ve Kıyamet gününde Allah onu kaldırmcaya kadar öylece azap içinde kain Taberani «Evsat»da ve Merdeveyh, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Resûîullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber bir cenaze ihtifalinde bulunduk. Defni bitip insanlar dağılınca, şöyle buyurdu s
— Şimdi onların ayak seslerini işitir. Ona Münker ve Nekir geldiler. Gözleri bakır kazanları gibi, dişleri öküz boynuzuna benzer. Gök gürültüsü gibi sese sahiptirler. Onu oturturlar. Ona neye ibadet ettiğini, peygamberinin kim olduğunu sorarlar. Eğer Allah'a ibadet edenlerden ise; ben Allah'a ibadet ederdim. Peygamberim ise Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'dir. Bize mucizeler gösterdi. Biz de ona inandık ve ona uyduk, der.
İşte «Allah iman edenleri kavli sabit ile dünyada da âhirette de korur» mealindeki âyetin mânası böyle gerçekleşmiş olur.
Ona denilir ki, imanla dünyaya geldin. Ve imanla öldün. Ve iman üzere dirileceksin. Sonra kabrinden ona Cennete bir kapı açılır.
Eğer şüphede ise, bilmem der, yalnız insanların söylediklerini söylerdim, der. Ona, şüphe ile geldin ve şüphe üzere öldün ve şüphe üzere dirilesin, denilir. Sonra ona cehnneme bir kapı açılır. Üstüne öyle akrep ve yılanlar musallat olur ki, şayet birisi dünyaya tifürse, dünyada hiç bir şey bitmez. Ve onu sıkmak için yere emir verilir. Onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirinden geçer.
Hennâd, «Zühd»de ibn-i Ebi Şeybe, ibn-i Cerir, ibn-i Münzir, ibn-i Hibban, Taberani, ibn-i Merdüveyh, Hakim, Beyhaki, Ebu Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûîullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Allah'a yemin ederim ki, ölü kabre konulunca dönen teşyicî-lerin ayak seslerini işitir. Mümin ise, namazı baş ucunda, zekâtı sağında, orucu sol tarafında ve iyilikleri ise ayakları yanında durur.
Sorgu meleği baş ucuna gelmek ister. Namazı, hayır benden geçit yoktur. Sağında zekât, solunda orucu, ayak ucunda iyilikleri bizden de geçit yok, derler.
O vakit melek ona otur, der. O da oturur. O an ölüye göre güneş batmak üzeredir. Ona senden soracaklarımıza cevap ver, denilir. O ise meleğe, bırak beni, akşam namazını kılayım da ondan sonra benden sor, der.
Melek ona, şimdi kılarsın, sorduklarımıza cevap ver. Ölü neyi soruyorsunuz, der.
Melek, ona, sen içinizdeki adama ne dersin. Ölü, «Ben onun Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet ederim, getirdiği âyetleri tasdik ettik ve ona uyduk» der.
Melek ona, Evet, doğru söyledin. Bu iman üzere geldin ve iman üzere gideceksin ve o şekilde de haşrolacaksın. Bundan sonra gözü kestiği kadar kabri genişlenir.
İşte bu ölüde Allah'ın şu sözü tahakkuk eder:
«Allah, dünyada da Ahirette de ehl-i imana Kavl-i sabit ile kuvvet verir.»[7]
Sonra, ona Cehennemden bir kapı açılıp, bir mekân gösterilir ve eğer iman etmeseydim bu gördüğün senin olacaktı, denilir. O zaman ölünün neşesi daha da artar.
Bunun ardında Cennet'den bir yer ona gösterilir. îşte bu Allah'ın sana hazırladığı bir yerdir» denilir ve o, daha da sevinir.
Cesedi toprağa dönüşür. Ruhu da Cennette ağaç üstünde duran yeşil bir kuşun içine girer, orda gezer.
Kâfir ise, etrafında koruyucusu olmaksızın melek kendisine varır. Korkulu bir şekilde oturtur. ResûluUah'ı ondan sorarken, ismini bilmpz. Ona bilmeyesin, denilir. Böyle yaşadın ye böyle haşr olacaksın, denilir. Kabir ona daralır. Kaburgaları birbirine girer. İşte Allah'ın şu sözü bunda böyle gerçekleşir.
Kim ki benim zikrimden yüz çevirirse ona dar bir hayat vardır. Ve kıyamet gününde kör olarak haşredilecektir.» [8]
Ona önce Cennetten bir makam gösterilir. Ve eğer iman etsey-din bu senin olacaktı, denilir. Ve cehennemden Allah'ın ona hazırladığı yeri gösterirler M hayret ve feryadı daha da artar. Ebû Ömer ed-Darir dedi ki: Hammad bin Selemeye dedim :
Yukarda bahsedilen kişi ehli Kıbleden mi? O evet dedi. Ebu Ömer dedi ki;
O insan şehadet getiriyordu. Fakat inanmadan, insanlardan İşittiği gibi söylüyordu. İman onda bir bilgi olarak kalbine yerleşmemişti.
Taberani «Evsat»da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre:
Kabirde melek ölüye, baş ucundan gelmek istediğinde, Kur'an okuyuşu, ayaklan yanından gelmek istediğinde, sadakaları, sağ ve solundan gelmesinde ise, camiye gitmesi o meleğe engel olur.
Sabır kenarda durup, şöyle der: Eğer bir açık kapı bulsaydım ona da ben bakardım.
îbn-i Ebi Dünya, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Meyyit kabre konulduğu zaman iyi amelleri ona gelir. Etrafını tutarlar. Azap ona başucundan gelse, Kur'an kıraati, karşısına çıkar. Ayakları tarafından gelse, namaza kıyamı karşısına çıkar. Elleri tarafından gelse,
Vallahi biz ancak, sadaka ve dua için uzanırdık. Sana (ey azap) yol veremeyiz, derler. Azap ağzı tarafından gelmek istediğini zaman, zikir ve oruç ona karşı gelirler.
Ravi dedi ki; namaz dahi karşı gelir.
Sabır kenarda durur. Eğer açık bir gedik bulsaydım, ona da ben karşı gelirdim.
Böylelikle, onun salih amelleri, kişinin akrabası kendisini savunduğu gibi, onu savunurlar.
Bunun üzerine ona, uyu! Cenab-ı Hak senin bu yatağını mübarek kılsın.
Ne iyi dostların var. Ve ne iyi arkadaşların vardır! denilir.
îbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Mende, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) '-dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Mümin sekerâta girdiği ve ruhu cesedinden çıktığı vakit, melekler şöyle der: Güzel ruh, güzel bir cesetden çıkmıştır.
Evinden kabrine götürüldüğü vakit, ister ki, onu çabuk götür-sünler. Kabrine bırakıldığı zaman biri gelir, başından tutmak ister. Onun secdesi onunla o gelen arasına girer. Karnından tutmak ister. Oruç araya girer. Elini tutmak isteyince sadaka araya girer. Ayağından tutmak isteyince namaza kıyamı ve ayaklarıyla camiye yürümesi araya girer.
Bundan sonra, Mümin daha asla korkmaz. Korkutmak için hangi yaratık gelse de...
Sonra Cennetteki makamını ve Allah'ın ona hazırladığı şeyleri görünce, Allah'ım beni menzilime kavuştur, der. Ona: Git, gözün aydın olarak yat. Daha sana kavuşması gereken kardeşlerin vardır, denilir.
Kafir ise, sekerata girip, ruhu cesedinden çıkınca, melekler: Ne pis bir ruh, ne pis bir cesetten çıkmış! Evinden kabre götürüldüğü zaman geciktirilmesini ister. Ve beni nereye götürüyorsunuz, diye bağırır.
Kabrine konulup, Allah'ın Ona hazırladığı Cehennemi görünce Allah'ım! beni geri gönder ki tevbe edip iyi ameller işleyeyim» der... Ona sen çok yaşadın denilir. Sonra Kabri daralır, kaburgaları birbirinden geçer. Ürkülmüşün uykusu gibi bir uyku ile uyur ve irki-lir. Yerin akreb ve yılanları her taraftan ona hücum eder.
Bezzâr ve İbn-i Cerir «Tehzibü'l-Asâr»da Ebû Hüreyre (Radı-yallahû anh) 'dan ki Resûlullah'a nisbet etmiştir rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Mümin başına ölüm gelip de gördüğünü görünce ruhunun çıkmasını ister. Allah da onu huzuruna almayı sever.
Müminin ruhu göğe yükseltilir, diğer müminlerin ruhları gelip ondan dünyada tanıdıklarını sorarlar. O, ben filanı (dünyada) bıraktım deyince, tuhaflarına gider. Ve filan öldü deyince diğer ruhlar, onun ruhu bize getirilmedi. Demek ateş arkadaşlarının ruhları içine götürüldü, derler.
Mümin, kabrinde oturtulur. «Rabbin kimdir?» diye melek ona sorar
O, «Rabbim Allah'dir» der. Melek; ^Peygamberin kimdir?» der.
O «Peygamberim Muhammed'dir» der. Melek»
«Dinin nedir?» diye sorunca;
O «dinim İslam'dır» der.
Bunun üzerine ona kabrinden bir kapı açılır. Ona, makamına bak ve gözlerin dinmiş olarak yat. Kıyamet gününde Allah onu diriltince sanki, hafif bir uyku kestirmiş gibi kalkar.
Eğer o ölü, Allah'ın düşmanı ise, ölüm ona gelip, o, gördüğünü görünce asla ruhunun çıkmasını istemez. Allah da onu huzuruna almak istemez.
Kabrinde oturtulup «Rabbin kimdir?» denilince O «bilmem» der. Ona «bilmeyesin» denilir. «Peygamberin kimdir?» denilince, yine «bilmem» der. Ona «bilmeyesin» denilir. Ona da kabrinden Cehenneme bir kapı açılır. Ve öyle bir darbe yer ki, ins ve cinden başka herşey işitir. Sonra ona ırkilmişin uykusu gibi bir uykuya dal denilir. Sonra kabri ona öyle daralır ki, kaburgaları birbirine geçer.
İbn-i Ebi Dünyâ, Ebû Hüreyre (Radıyaîlahû anh) 'den rivayet ettiğine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer (Radıyallâ-hû anh) 'e:
— Ey Ömerl Münker ve Nekir'i göreceğin zaman halin ne olur, bilir misin? dedi.
Hz. Ömer (Radıyallâhu anh) :
— Münker ve Nekir nedirler? dedi. Resûlullah (SaHalâhû Aleyhi ve Sellem) :
— Onlar kabirde sorgu melekleridirler. Sesleri gök gürültüsü, gözleri şimşek gibi, saçları yerde çekilir, dişleriyle yeri kazarlar. Ve bir cemâatin yerden kıpırdatamayacağı bir demir sopayı da yanlarında bulundururlar, buyurdu.
îbn-i Mâce, Ebû Hüreyre (Radıyallâhu anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Ölü kabre bırakılır. Salih kul kabirde korkusuz bir şekilde oturur. Ve ona «kimlerdensin?» denilince j
O «Ben İslâmı kabul edenlerdenim» der. Peygamber hakkında sorulunca:
«Allah'ın Resulüdür, Kur'an'la gelip kendisini tasdik ettik.» Sonra ona;
«Allah'ı gördün mü?» denilir. O ise;
«Hayır kimse onu görmeye muktedir olamaz» der. Sonra birbirini yiyen ve yakan Cehenneme bir pencere ona açılır. «Allah yârdı-miyle ondan korunduğun Cehenneme bak» denilir.
Daha sonra ona Cennetten bir pencere açılır. O da, o yerin güzelliğine bakar, ona «İşte orası senindir». Yine ona şöyle deniliri «Yakın üzere idin. Yakın üzere de öldün, inşaallah yakın üzerine de haşr olacaksın.» denilir.
- Kötü adam ise korkulu, çarpılmış bir tarzda kabirde oturur. Ona da «kimlerdensin» denilince. «Bilmem» der. Ve ona «Peygamber için ne bilirsin» denilince de «Bilmem, insanlar onun için bir şeyler diyorlardı, ben de öyle derdim» der.
O vakit önce Cennetten bir pencere ona açılır. Güzelliğini temaşa eder. Ve ona, «orası senin olacaktı amma sana nasib olmadı» denilir. Daha sonra da Cehennemden de ona bir pencere açılır. Birbirini yiyen o cehenneme bakar, ona «Orası senin karargâhındır» denilir.
Sonra ona: «Şek ve şüphe üzere idin. Öyle de öldün ve öyle haşr olacaksın» denilir.
Esma'nın hadisi:
__________________ HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kur'andaki İslamda Ne Kabir Alemi var, ne de Kabir Azabı.
Kabir azabı var mıdır?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
Huysuz Melek Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: United States Gönderilenler: 75
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Masallah Kabir azabi muhabet, bir edebiyat turu olmus. Uydurmanin siniri yok. Binbir gece masallari gibi 1001 kabir muhabeti ve msallari cikarilmis. Hatta bazilari oyle ballandira balandira anlatiiyor ki, etkisinde kalmamak cok zor.
|
Yukarı dön |
|
|
TİYERİLİ Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 113
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KABİR HAYATINA DAİR(!)
sözde kabir hayatı yada kabir azabıyla ilgili kurandan örnek verme yoluna gitmeyeceğim.çünkü konuyla ilgili fikir beyan eden arkadaşlar zaten benim örnek olarak sunacağım ayetleri zaten benden önce belirtmişler.olayın temcit pilavına dönmemesi için tekrar aynı hususları dile getirmeyeceğim.ben konuya akıl ve mantık çerçevesinde yaklaşmak istiyorum.
on bin sene önce ölen bir müşrik kıyamete kadar(mesela kıyamet 500 yıl sonra kopacağını düşünelim)onbin beşyüz yıl kabirde azap çekecektir haliyle.ama kıyametin kopmasından 5 saat önce ölen bir müşrik ise sadece 5 saatlik bir azapla kabir azabından paçayı yırtmışmı olacak?o zaman nerede ilahi adalet diye soru aklımıza takılır.aynı şekilde 10 bin yıl önce ölen bir mümin ile kıyametin kopmasından 5 saat önce ölmüş olan bir mümin için kabirdeki cennet bahçesi olayından istifade etmeleri bakımından bir adaletsizlik söz konusu olmayacakmı?
bunun yanısıra bir zamanlar içersinde yer aldığım bazı tarikat oluşumlarında kabre konulan bir müridin kabir sorgusu yapılırken,mürşid oraya gelir ve müridine bir nevi kopya vererek kabirdeki sorguda ona yardımcı olur ve kabirdeki meleklerin o müride azap vermesine mani olurmuş.peki bu kabir azabı mademki hak ve gerçektir,bu kabir azabı tüm insanlar için geçerlidir,o halde bu şeyh efendiler öldüklerinde kimden kopya alacaklar.onların azap görmesine kim engel olacak?ve bu şeyh efendilere kabir meleklerine deyim yerindeyse posta koyma yetkisini kim vermiştir?
mesela peygamberimiz hangi sahabi efendimiz için kabir azabından muaf tutulması için böyle bir uygulama yapmıştır?hangi sahabi vefaat ettiğinde peygamberimizin ruhaniyeti hangisinin kabri içine girip münker ile nekire o sahabenin kabir azabından muaf olmasını telkin etmiştir?
günahkar bir tarikat ehli bir insan takva yönünden allah katında kendinden belkide daha üstün olan ama tarikat ehli olmayan bir müslümana göre daha avantajlı duruma gelmiyormu?dört dörtlük bir islami hayat süren ama tarikata bağlı olmayan bir müslümanın sırf bir şeyhe intisap etmediği için azap görmesi,ancak ondan allah katında takva olarak daha aşağıda olduğunu varsaydığımız bir tarikat erbabı sırf bir şeyhe intisap ettiği için kabir azabından muaf tutulması Cenab-ı Allahın ilahi adaletiyle(haşa)çelişmiyormu?
__________________ TİYERİLİ
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
TİYERİLİ Yazdı:
bunun yanısıra bir zamanlar içersinde yer aldığım bazı tarikat oluşumlarında kabre konulan bir müridin kabir sorgusu yapılırken,mürşid oraya gelir ve müridine bir nevi kopya vererek kabirdeki sorguda ona yardımcı olur ve kabirdeki meleklerin o müride azap vermesine mani olurmuş.peki bu kabir azabı mademki hak ve gerçektir,bu kabir azabı tüm insanlar için geçerlidir,o halde bu şeyh efendiler öldüklerinde kimden kopya alacaklar.onların azap görmesine kim engel olacak?ve bu şeyh efendilere kabir meleklerine deyim yerindeyse posta koyma yetkisini kim vermiştir?
|
|
|
Selam Dostlar
Sevgili Tirilyeli, aynı masalları bana da ezberletmişlerdi zamanında. O zamanlar sarığı başında, cübbesi sırtında, beşyüzlük tesbihi elinde ve virdü-ezkarı dilinde koyu bir tarikatçıydım.
Masal masal üstüne. Birileri uydurmuş bir yalan, onun üzerine uydurulmuş bin yalan.
Kişi kabre konduğunda Münker-Nekir melekleri gelecekmiş ve Rabbin Kim, Peygamberin Kim, Kitabın Hangisi diye soracakmış. Bilirsen ne ala, bilemezsen yandın. İşte bu esnada dünyada kendisine intisab ettiğin şeyhin ayakucunda belirecekmiş. Üstte imam efendi veriyor telkini, altta ise efendi hazretleri. Yani yardım yardım üstüne.
Melek soracakmış "Rabbin kim" diye şeyhin kopya verecekmiş "Rabbim Allah'tır de" diye. Düzene bakın düzene. Bu kadar hikaye sonrasında haydi koşalım bağlanalım her birimiz bir kutlu efendiye. Yoksa yanar kavruluruz kabirde.
Sapkınlık bu kadarla da sınırlı değil tabiki. Şeyhin "Allah'a rağmen" müridini koruyup kollaması ve kopya-mopya dümenleriyle müridine tüm sınavları geçirmesinin başka ayakları da var. Sırat Köprüsünde çekilen kıyaklar ve Mizan Terazisinde çaktırmadan yapılan torpiller.
Arkadan da "şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" zırvaları.
Allah'a kul olabilmek ve Ahirette mutluluğu yakalayabilmek ancak ve öncelikle birilerine kul-köl olmaya bağlıymış. Pehhh.
Gözümüz açıldı birkez, bilginin anında paylaşıldığı ve detaylarıyla özgürce tartışıldığı günümüzde artık bu zırvaların yeri tarihin çöp sepetidir ancak.
Artık efendicilik devri kapanmalı, artık onların her sözüne "amenna ve saddekna" deyiveren insanlar kalmamalı. Bilgilenmenin önünün alabildiğine açıldığı bir devirdeyiz. Artık bilgi birilerinin tekelinde değil. Artık okur-yazar oranı %1 değil. Devir birilerinin laflarını kutsama devri değil, tartışma ve aklederek benimseme devri.
Atalarımızın elinde bizimki kadar imkan yoktu da kandılar bazı zırvalara ya bizlere ne oluyor Allah aşkına...
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
TİYERİLİ Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 113
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
TİRİLYELİ DEĞİL TİYERİLİ OLACAK DOSTUM
__________________ TİYERİLİ
|
Yukarı dön |
|
|
|
|