Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Ye'cüc ve Me'cüc kıyametin bir alameti değildir.
Arapça’da (اجج) kelimesi, “sıcağın şiddetli olması, ateşin tutuşması ve sesli sesli yanması, düşmanın hızlı hareket etmesi” gibi mânâlara gelmektedir. Klasik kaynaklarda (يفعول ومفعول ) vezninde gelen “ye’cüc ve me’cüc” ile, “kıyâmet alâmeti” olarak ortaya çıkacak ve büyük karışıklıklara ve taşkınlıklara sebep olacak kimseler kastedilmektedir. “Ye’cüc ve me’cüc” Kur’an-ı Kerim’de iki yerde geçmektedir ve “kıyâmet alâmeti” olduklarına dâir açık bir beyan söz konusu değildir. Kitâb-ı Mukaddes’te geçen “gog ve magog” ile “ye’cüc ve me’cüc” tasvirleri arasındaki benzerlik ise dikkatleri çekmektedir.
“Ye’cüc ve me’cüc” kelimesinin Kur’an-ı Kerim’de geçmesinden hareketle ve bu konudaki rivâyetlere dayanılarak onların bir “kıyâmet alâmeti” olduğu düşünülmekte ve bununla kimlerin kastedilmiş olabileceği konusunda da çok değişik yorumlar yapılmaktadır. Bu tür farklı yorumların yapılmasını tabii karşılamak gerekmektedir. Zîra, günümüzde vukû bulan bir hâdise bile farklı kişiler tarafından değişik şekillerde yorumlanabilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı kavramlar da farklı kimseler tarafından değişik şekillerde tevil edilebilmektedir.
Nitekim, “ye’cüc ve me’cüc”ün; “barbar tabirinden daha şiddetli bir tabir olup aslı ve nesebi belirsiz, din ve millet tanımayan karma insanlar topluluğu”; “ bütün beşeriyeti etkileyecek bir afet olup, müteaddit kabilelerden müteşekkil kalabalık çapulcular takımı”; “iddianın aksine Türkler olmayıp, geçmiş ve gelecekte, hangi ırk ve millete mensup olursa olsun, yeryüzündeki nizam ve intizamı bozmaya kalkışanların hepsi”; “geçmişte yapılan mücadelede yenilen ve gelecekte de yenilmeleri normal olan kötü kimseler”; “gök insanları ile savaşacak, ancak fazla ileri gitmelerine imkan verilmeyip imha edilecek kimseler”; “bir başka gezegende yaşayan ve kıyâmete yakın insanlara saldıracak olan kavim”; “kıyâmetin kopma süreci içerisinde, değişik milletlerden oluşan şerir ve fasık insanların mahşere akın akın gelişlerini sembolize eden bir kavram” ve “belli kavimler ya da varlıklar olmayıp, ‘Son Saat’in gelip çatmasından önce insan uygarlığının bütünüyle yok olmasına yol açacak bir toplumsal felaketler serisi anlamında bütünüyle temsîlî bir unsur” şeklinde izah edilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Bu yorumlar içerisinde en iknâ edici görüneni Çelebi’nin kanaatidir. Bununla beraber bize göre, Enbiyâ sûresinde geçen ”ye’cüc ve me’cüc” ifâdesiyle, “kıyâmet alâmeti” değil, “ikinci sûrun üfürülmesiyle birlikte diriltilen ve mahşer meydanına doğru yeryüzünün her köşesinden yürüyerek seller gibi akıp giden bütün hakikat inkarcıları” kastedilmektedir. Zîra âyetin devamında anlatılanlar bu düşünceyi desteklemektedir. Şöyle ki, kıyâmetin kopma süreci başladığında nasıl ayın ikiye yarılması âyet-i kerime’de (اقتراب) “iktirâb” kelimesi ile ifâde ediliyorsa, başa gelmesi kaçınılmaz olan kıyâmet sözü (وعد الحق) “va’dül-hak” yaklaştığında da ikinci sûrun üfürülmesiyle yaşanacak olaylar (اقتراب) “iktirâb” kavramı ile anlatılmaktadır. Bir başka ifâdeyle, nasıl “küresel kıyâmet” yaklaştığında ay yarılıyor ise, ikinci sûr’un üfürülmesi yaklaştığında da inkarcıların başına gelecek felaketler haber verilmektedir. Nitekim müteâkip âyetlerde bütün kâfirlerin gözlerinin yerinden fırlayacağı, kıyâmetin gerçekleşmiş olduğunu görecekleri, suçlarını hemen itiraf edecekleri, kendilerine cehennemin yakıtı olmayı hak ettiklerinin söyleneceği, cehenneme atılacakları ve orada ah! edip inleyecekleri anlatılmaktadır. Görüleceği üzere burada kıyâmet öncesi yaşanacak bir hâdise değil, “yeniden diriliş sonrasında” meydana gelecek gelişmeler tasvir edilmektedir. Dolayısıyla bu âyet-i celîle’den “ye’cüc ve me’cüc”ün bir “kıyâmet alâmeti” olduğuna dâir bir sonuç çıkartmak mümkün görünmemektedir.
Kehf sûresinde geçen “ye’cüc ve me’cüc” kavramı da aynı şekilde bir “kıyâmet alâmeti” olmayıp, “bahsedilen dönemde dünyada yaşayan, etraflarına saldıran ve zarar veren kötü insanlar topluluğu” dur. Nitekim âyetlerde Zülkarneyn’in, Allah’ın verdiği imkan ve yetenekleri en uygun şekilde kullanarak bu zâlim kimseleri nasıl etkisiz hale getirdiği anlatılmaktadır. Bu âyetlerin devamında ise, konu ile bağlantılı olarak Zülkarneyn’in orada yaşayan insanlara yaptığı tebliğden, inşâ ettirdiği setten bahsedilmekte ve kıyâmetin kopmasıyla bu setin de yerle bir olacağı, sûr’un üfürülmesiyle herkesin birbirine karışacağı ve seller gibi akıp mahşer meydanında toplanacakları ve inkarcıların karşısına cehennemin getirileceği haber verilmektedir. Burada inkarcı kimselerin âhiretteki tasvirleri yapılırken birbirlerine karışmış halde olacaklarından bahsedilmesi ve bu durumun da (يموج) “yemûcu” fiiliyle ifâde edilmesi de dikkatleri çekmektedir.
Kısaca ifâde etmek gerekirse, her iki âyette de geçen “ye’cüc ve me’cüc” tâbirleriyle kastedilenler farklı zaman ve mekanlardaki bütün zâlim ve günahkar kimselerdir. Yani; birisiyle “dünyadaki bozguncu insanlar”, diğeriyle ise “mahşer meydanında toplanacak olan bütün zâlim ve hakikat inkarcıları” kastedilmektedir.
Netice îtibârıyla, konuya Kur’an-ı Kerim esas alınarak yaklaşılmaması, bir takım zayıf rivâyetlerin etkisinde kalınması nedeniyle “ye’cüc ve me’cüc”ün “kıyâmetin bir alâmeti” olduğu şeklindeki değerlendirmelerin isâbetli olmadığını, bu konu etrafında yapılan yorumların ise eksik ve yetersiz kaldığını düşünmekteyiz. Kanaatimizce, “ye’cüc ve me’cüc” ile yukarıdan bakıldığı zaman adeta karınca veya çekirge sürülerini andıran, çok ama çok kalabalık kötü insan topluluklarının oluşturduğu bir görüntü anlatılmak istenmektedir. Bu ifâdeyle insanların sayılamayacak kadar çok oluşları kastedilmektedir. Nitekim Yüce Allah kainata çok yukarıdan bakmakta, her tarafı aynı anda görmekte ve bunu insanların anlayacağı şekilde tasvir etmektedir. Gerek dünya da, gerekse âhirette böyle bir durumu tasvir için Kur’an ve Sünnet’te zaman zaman kullanılan, her dilde de benzerleri bulunan teşbih ve temsilleri yanlış anlayarak “kıyâmetin alâmeti” şeklinde değerlendirmek ve bunu kıyâmetle irtibatlandırmaya kalkışmak doğru olmadığı gibi yeterince iknâ edici de görünmemektedir.
[Geniş bilgi için bkz. Dr. Ahmet Emin Seyhan, Hadislerde Kıyamet Alametleri, s. 218-220, istanbul,2006, Moralite yay.,]
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
(2)
“kıyâmet-i vustâ” yani; bir neslin yok olması, "toplumsal kıyamet"...
(3)
“kıyâmet-i kübra” yani; kozmik kıyamet, büyük kıyamet veya “küresel kıyâmet”
şeklinde
açıklamaktadır. (Ragıb, el-Müfredât, s. 362)
Şunu
söylemeye çalışıyorum.... Hz. Muhammed (sav) “kıyâmet-i suğra” ve “kıyâmet-i vustâ”nın alametlerini
haber vermiş ve kendi döneminde müslümanları uyarmıştır. Bunu ben de kabul
ediyorum. Mümkündür ve doğrudur... Müslümanları uyarması da normaldir.
Herkesin kendi kıyametini düşünmeye çağırması ve hazırlık yapmalarını istemesi
doğaldır.
Aynı şekilde
İslam toplumuna karşı da bir takım ikazlar yapması yerinde bir davranıştır. Ama
bunları "ahir zaman psikolojisi" ve "küresel kıyametle"
ilişkilendirmek ve insanları yanlış düşüncelere sevk etmek isabetli değildir.
Fakat
görüldüğü üzere zaman içerisinde "kişisel ve toplumsal kıyametin" bu
alametleri, "kıyâmet-i kübrâ" ile ilişkilendirilmiş ve bir takım
yanlış neticelere ulaşılmıştır. Bunu kabul edebilmemiz mümkün görünmemektedir.
Konuya böyle bakılacak olursa meseleyi anlamak daha da kolaylaşacaktır... Yoksa
tek bir kıyamete odaklanılırsa, ne
peygamber anlaşılabilir ne de Kur'an-ı Kerim...
selam ve dua
ile.....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
Kur'an-ı Kerim'de her iki ayette geçen "ye'cüc ve me'cüc" ile kastedilen kanaatimizce kötü insanlar topluluğudur....
Enbiyâ sûresi 96. ayette geçen ”ye’cüc ve me’cüc” ifâdesiyle, bir “kıyâmet alâmeti” değil,
“ikinci sûrun üfürülmesiyle birlikte diriltilen ve mahşer meydanına doğru yeryüzünün her köşesinden yürüyerek seller gibi akıp giden bütün hakikat inkarcıları ve günahkar kötü insanlar”
kastedilmektedir.
Kehf sûresinde geçen “ye’cüc ve me’cüc” kavramı da aynı şekilde bir “kıyâmet alâmeti” olmayıp,
“bahsedilen dönemde dünyada yaşayan, etraflarına saldıran ve zarar veren kötü insanlar topluluğu”
dur. Nitekim âyetlerde Zülkarneyn’in, Allah’ın verdiği imkan ve yetenekleri en uygun şekilde kullanarak bu zâlim kimseleri nasıl etkisiz hale getirdiği anlatılmaktadır.
Dolayısıyla her iki âyette de geçen “ye’cüc ve me’cüc” tâbirleriyle kastedilenler
FARKLI ZAMAN VE MEKANLARDAKİ bütün zâlim ve günahkar kimselerdir. Yani; birisiyle
“dünyadaki bozguncu insanlar”, (ZÜLKARNEYNİN YENDİĞİ KÖTÜ İNSANLAR TOPLULUĞU)
diğeriyle ise
“mahşer meydanında toplanacak olan bütün zâlim ve hakikat inkarcıları” (KABİRLERİNDEN KALKIP MAHŞER MEYDANINA DOĞRU KOŞUŞAN BÜTÜN ZALİMLER)
kastedilmektedir.
Yani burada HER İKİ AYETTE DE Ye'cüc ve Me'cüc'ün kıyamet alameti olduklarından kesinlikle bahsedilmemektedir.
Yecüc ve mecüc tabiriyle her iki ayette de "KARINCA VEYA ÇEKİRGE SÜRÜLERİNİ ANDIRAN ÇOK KALABALIK KÖTÜ İNSAN TOPLULUKLARI" KASTEDİLMEKTEDİR...
dolayısıyla bu ayetleri kıyamet alametini haber veren ayetler şeklinde değerlendirmek isabetli değildir...
zira öncelikle “yecüc ve mecüc” tabiriyle anlatılmak istenen nedir ona bakılmadığı zaman problemler çıkması kaçınılmazdır....
selam ve dua ile.. ----------------------------------- (değerli dostlar, mecazı hakikat gibi algılamak pek çok problemi de beraberinde getirmektedir. bu itibarla her dilde olan mecazı, teşbihi, temsili, istiareyi, kinayeyi doğru anlamak gerekmektedir. mesela yeni cumhurbaşkanı: "70 milyonu kucaklayacağım" diyor... acaba o hepimizi tek tek kucaklayacak mı? buna vakti yeter mi? kucaklamaya çalışsa 7 yılda ancak hepimizi kucaklar... zira 70 milyonu kucakla kucakla bitmez... hem bu o kadar kolay da olmaz... 70 milyonu nasıl Ankara'ya toplayacağız?... buna kaynak mı dayanır?... milyarlar harcamak gerekir... o zaman bu cumhurbaşkanı yalan mı söylüyor... niye 70 milyonu kucaklayacağım diyor?.... olur mu böyle şey...!!!
Ancak yeni cumhurbaşkanı bununla: "herkesin cumhurbaşkanı olacağım... herkese eşit mesafede olacağım" demek istiyorsa o zaman mesele kalmaz... yani mecazi ifadeleri doğru anlamak gerekir... hakikatmiş gibi algılamak doğru olmaz.... O zaman anlama problemleri ortaya çıkar... iş içinden çıkılmaz hal alır..... dolayısıyla her şey mecaz değildir ama mecazi ifadeler binlerce yıldır her toplumun dilinde vardır... bunu çok iyi anlamak gerekmektedir..
sonuç olarak; bu anlaşılamadığı için ye'cüc ve me'cüc de anlaşılamıyor...
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
şu an dünyada bulunan bütün
"kötü, zalim, haksız, adaletsiz, vicdansız ve günahkar olan, Allah'a ve ahirette hesap vereceğine inanmayan veya yarım yamalak inanan, çıkarlarını kaybetmemek için sürekli etraflarına saldıran ve zarar veren, her türlü kötü insanlar topluluğu"
için "ye'cüc ve me'cüc" ifadesi kullanılabilir kanaatindeyim.
bunlar her dönemde olabilir, kıyamete kadar da böyle kimseler olacaklardır...
nitekim bu tabir Kur'an'da... açıkladığımız bu anlamıyla kullanılmaktadır...
tekrar ifade edelim ki, BU KELİMENİN kıyamet alameti ile uzaktan yakından bir alakası yoktur...
Bu kelimeye yanlış bir anlam verildiğinde gerçeklerin nasıl ters yüz edildiği, insanların daha rahat aldatılabildikleri ve daha kolay yönlendirilebildikleri görülmektedir.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Değerli arkadaşlar,
Kehf sûresinde geçen “ye’cüc ve me’cüc” kavramıyla anlatılmak istenen nedir doğru anlamaya çalışalım.. Bu her dilde olan bir anlatım tarzıdır. Gog-magog ta başka dillerde olan benzer bir kelimedir...
Hz. Peygamber'e Kur'an'ın indirildiği dönemdeki insanlar "ye'cüc ve me'cüc" tabirinden ne anlıyorlardı ona iyi bakmak gerekir... Sanırım bu noktada problemlerimiz var...
Ye'cüc ve me'cüc ile; “Zülkarneyn'nin yaşadığı dönemde dünyada bulunan, etraflarına saldıran ve zarar veren kötü insanlar topluluğu” kastedilmektedir.
Nitekim âyetlerde Zülkarneyn’in, Allah’ın verdiği imkan ve yetenekleri en uygun şekilde kullanarak bu zâlim kimseleri nasıl etkisiz hale getirdiği anlatılmaktadır. Bu âyetlerin devamında ise, konu ile bağlantılı olarak Zülkarneyn’in orada yaşayan insanlara yaptığı tebliğden, inşâ ettirdiği setten bahsedilmekte ve kıyâmetin kopmasıyla bu setin de yerle bir olacağı, sûr’un üfürülmesiyle herkesin birbirine karışacağı ve seller gibi akıp mahşer meydanında toplanacakları ve inkarcıların karşısına cehennemin getirileceği haber verilmektedir. Burada inkarcı kimselerin âhiretteki tasvirleri yapılırken birbirlerine karışmış halde olacaklarından bahsedilmesi ve bu durumun da (يموج) “yemûcu” fiiliyle ifâde edilmesi de çok dikkat çekicidir.
Kısaca ifâde etmek gerekirse, Kur'an-ı Kerim'de her iki âyette de geçen “ye’cüc ve me’cüc” tâbirleriyle kastedilenler farklı zaman ve mekanlardaki bütün zâlim ve günahkar kimselerdir. Yani; birisiyle “dünyadaki bozguncu insanlar”, diğeriyle ise “mahşer meydanında toplanacak olan bütün zâlim ve hakikat inkarcıları” kastedilmektedir.
bu ayetlerde anlatılanları doğru anlayabilmek için zihinsel şartlanmışlıkları bir kenara atarak yeniden anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır...
eğer uydurma rivayetler ile bu ayetler anlaşılmaya çalışılırsa sonuç alabilmek de mümkün olmayacaktır...
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
"Ye'cüc-Me'cüc" Kur'an-ı Kerim'de SADECE iki yerde geçiyor...
Enbiyâ sûresinde geçen ”ye’cüc ve me’cüc” ifâdesiyle, “kıyâmet alâmeti” değil, “ikinci sûrun üfürülmesiyle birlikte diriltilen ve mahşer meydanına doğru yeryüzünün her köşesinden yürüyerek seller gibi akıp giden bütün hakikat inkarcıları ve günahkar kötü insanlar” kastedilmektedir.
Kehf sûresinde geçen “ye’cüc ve me’cüc” kavramı da aynı şekilde bir “kıyâmet alâmeti” olmayıp, “bahsedilen dönemde dünyada yaşayan, etraflarına saldıran ve zarar veren kötü insanlar topluluğu” dur. Nitekim âyetlerde Zülkarneyn’in, Allah’ın verdiği imkan ve yetenekleri en uygun şekilde kullanarak bu zâlim kimseleri nasıl etkisiz hale getirdiği anlatılmaktadır.
Dolayısıyla her iki âyette de geçen “ye’cüc ve me’cüc” tâbirleriyle kastedilenler farklı zaman ve mekanlardaki bütün zâlim ve günahkar kimselerdir.
Yani; birisiyle “dünyadaki bozguncu insanlar”, diğeriyle ise “mahşer meydanında toplanacak olan bütün zâlim ve hakikat inkarcıları” kastedilmektedir.
Yani bu ayetlerde Ye'cüc ve Me'cüc'ün kıyamet alameti olduklarından kesinlikle bahsedilmemektedir.
daha anlaşılır olması bakımından tekrar tekrar yazıyorum... inşaallah dikkatle okunduğu zaman faydası olabilecektir....
bir başka ifadeyle; “ye’cüc ve me’cüc” ile yukarıdan bakıldığı zaman adeta karınca veya çekirge sürülerini andıran, çok ama çok kalabalık kötü insan topluluklarının oluşturduğu bir görüntü anlatılmak istenmektedir.
Bu ifâdeyle insanların sayılamayacak kadar çok oluşları kastedilmektedir. Nitekim Yüce Allah kainata çok yukarıdan bakmakta, her tarafı aynı anda görmekte ve bunu insanların anlayacağı şekilde tasvir etmektedir. Gerek dünya da, gerekse âhirette böyle bir durumu tasvir için Kur’an ve Sünnet’te zaman zaman kullanılan, her dilde de benzerleri bulunan teşbih ve temsilleri yanlış anlayarak “kıyâmetin alâmeti” şeklinde değerlendirmek ve bunu kıyâmetle irtibatlandırmaya kalkışmak doğru olmadığı gibi yeterince iknâ edici de görünmemektedir.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
şunu da ilave edelim..
Enbiyâ sûresi 96. ayette;
“ikinci sûrun üfürülmesiyle birlikte diriltilen ve mahşer meydanına doğru yeryüzünün her köşesinden yürüyerek seller gibi akıp giden bütün hakikat inkarcıları ve günahkar kötü insanlar” ın halleri anlatılmaktadır...
bunu nereden mi çıkarıyorum? izah edeyim...
Bir sonraki ayette yaklaştığı bildirilen "şaşmaz sözün gerçekleşmesi"nden maksad; ilk surun üfürülüp kıyametin kopmasıyla birlikte, dünyanın köklü bir değişim ve dönüşüm geçirmesi ve sonrasında yeniden diriliş surunun üfürülüp insanların kabirlerinden kalkmaları ve mahşer meydanına doğru karınca sürüleri gibi koşmalarıdır...
ayette geçen "bir de bakarsın ki inkarcıların gözleri yerinden fırlamış" anlamındaki cümle de olayın şiddetini ve insanların şaşkınlığını ve aczini ifade etmektedir. artık geriye dönüş imkanı olmadığı için inkarcılar dünyada yaptıklarına pişman olup kendilerini kınayacaklardır...
çünkü bu pişmanlık gösteren zalim kimseler, hesap gününü ve peygamberleri yalanlamış, zulüm ve haksızlıklarına devam etmişlerdir...
işte "yecüc ve mecüc" ile kastedilenler bu kimselerdir...
Bana göre "yecüc ve mecüc" ile kastedilenler kıyamet öncesi ortaya çıkacak başka insanlar değillerdir... ben ayetleri böyle anlıyorum... belki hatalı da olabilirim... elbette doğrusunu Allah bilir..
ayrıca şunu da ifade edeyim ki, kimse benim gibi düşünmek zorunda da değil... herkesin düşüncesine ve anlayışına saygı duyarım...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma