bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dâbbetü'l-Arz küresel kıyâmetin bir alameti değildir.
Arapça’da (دب) “debb” kelimesi, “yavaş ve sessizce yürümek, emeklemek, nüfuz ve sirâyet etmek, hastalığın bedene yayılması, içilen şeylerin vücûda sirâyet etmesi ve elbisenin yıpranması gibi gözle görülemeyen şeyler” anlamlarına gelmektedir. (دابة) “Dâbbe” ise, “debb” kökünden sıfat olan “yeryüzünde yürüyen canlı” ve özellikle “binek hayvanı” mânâsında kullanılan bir kelimedir. Bu kavram, “hayvan mertebesinde olan, doğasına yabancılaşmış kötü kimseler” için de kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de ise (دابة) kelimesi 14 yerde tekil, 4 yerde çoğul olarak geçmekte, bazen yeryüzünde yürüyen, bazen hem yerde hem gökte bulunan, bazen de yer belirtilmeksizin mutlak olarak hareket eden bütün canlılar anlamlarına gelmektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim’de, (دابة الارض) “dâbbetü’l-arz” şeklinde bir kelime yer almamaktadır.
Yahûdî ve Hıristiyan kaynaklarında ise, kıyâmet öncesi bir takım hayvanların ortaya çıkacağı, ejderha şeklindeki bir canavarın dünyanın sonuna doğru zuhûr edeceği gibi haberler mevcuttur. Bu bilgilerle İslâmî literatürdeki “dâbbetü’l-arz” tasvirleri arasında bir takım benzerlikler görülmektedir. İslâm Akâid ve Kelam kaynaklarının bazılarında bir kısım rivâyetlere dayanılarak “kıyâmet alâmetleri” sayılırken “dâbbetü’l-arz”ın çıkacağından da bahsedilmektedir.
Bazı rivâyetlerde, onun özelliklerinden söz edilmeksizin ortaya çıkışının “kıyâmet alâmeti” olduğu haber verilirken, bazılarında Hz. Süleyman’ın mührü ile Hz. Mûsâ’nın âsasına sahip olacağı, âsa ile mü’minin yüzünü parlatıp mühürle kâfirin burnunu damgalayacağı ifâde edilmektedir. “Dâbbetü’l-arz”ın şekli, çıkışı ve özellikler hususunda, “Kütüb-i Tis”a dışındaki kaynaklarda ve bazı tefsirlerde yer alan, ancak sened ve metin açısından tenkîd edilen İsrâiliyyât nev’inden rivâyetler bulunmaktadır. Bu rivâyetlerde “dâbbetü’l-arz”ın olağanüstü özelliklerinden bahsedilmektedir. Nitekim, onun 60 arşın boyunda vücudu kıllarla kaplı, sakallı, boynuzlu, öküz kafalı, domuz gözlü, fil kulaklı, aslan yeleli, kaplan renkli, koç kuyruklu olduğu, yerden çıkışının üç gün sürdüğü, başının bulutlara değdiği, inananlarla inanmayanların ayırt edilebilmesi için asasıyla mü’minlerin yüzünü parlattığı, mühürle kâfirlerin burnunu damgaladığı ve onları zelil ve perişan ettiği anlatılmaktadır.
“Kıyâmet alâmetleri” hakkında bazı hadisleri tahric eden Buhârî’nin, “dâbbetü’l-arz” ile ilgili herhangi bir rivâyete eserinde yer vermemesi ve diğer muteber hadis kaynaklarında bahsedilen bu tür ayrıntıların hiç birisine temas edilmemesi ise dikkatleri çekmektedir. Öte yandan Fahreddin er-Râzî (606/1209), dâbbetü’l-arz ile ilgili söz konusu rivâyetleri kaydettikten sonra: “Kur’an-ı Kerim’de bu haberlerin hiç birine delâlet olmadığını, Hz. Peygamber’den gelenlerin sahih iseler kabul edileceğini, değilse reddedilmesi ve bunlara kesinlikle iltifat edilmemesi gerektiğini” söylemektedir.
Neml sûresinde geçen “dâbbe” kelimesinden hareketle, bir kısım müfessirler bunun “dâbbetü’l-arz” olup “kıyâmetin alâmetleri”nden biri olduğunu belirtmektedirler. Onun çıkışının câiz olup, azamet ve kudretiyle Allah’ın vücûda getirmeye kâdir olduğunu ve bunda tereddüt edilecek bir yön bulunmadığını ifâde edenler de vardır. Hz. Peygamber’in gaybî bir varlık olan “dâbbe”yi insanlara tanıtmak üzere sembolik bir anlatıma başvurması, müşâhede edilen türden bir varlık olmayıp olağan dışı bir varlık olduğunu akıllara getirmektedir. Beydavî ve Ebû Şehbe bunun “cessâse”; Kâsımî (1332/1914), “müşriklere karşı cihada çıkan mü’minler”; Hamdi Yazır, “maddi ve mânevî yönden harikulade bir kuvvet ve saltanat ile zuhûr edip İslâm devleti kuracak büyük bir şahsiyet”; Sarıtoprak, “âhir zamanda sayılarının artması beklenen ve hayvandan daha aşağı bir seviyede bulunan şerir insanlar” veya “belli olumsuz şartların ortaya çıkması halinde, yeryüzündeki bütün insanları kapsamayan, sadece belirli yerlerde vukû bulabilecek sosyal sarsıntılar” Çelebi ise, “kıyâmetin vukûundan önce ortaya çıkacak bir alâmet değil, kıyâmetin vukûu ile ortaya çıkacak bir olay (safha/makam)” olduğu şeklinde değişik yorumlar yapmaktadırlar. Esed ise, “yerden çıkartılan yaratık” ifâdesini, “insanın hayata ‘dünyevi’ bakışını, başka bir deyişle, kıyâmet gününden önceki zamanların insanı rûhen yoksullaştıran maddeci karakterini dile getiren temsili bir ifâde” olarak değerlendirmekte ve “bu ‘yaratık’, insana mecaz yoluyla, özellikle maddeci değerlere gömülüp gitmesinin ve dolayısıyla yavaş yavaş kendi kendisini tüketmesinin Allah inancının eksikliğinden ileri geldiğini söyler/gösterir” demektedir.
Kanaatimizce Esed ve Çelebi tarafından yapılan yorumlar daha isabetlidir. Zîra, kendisine Allah’ın mesajı lütfedildiği halde onu bir kenara atan ve hep “dünyaya sarılıp”, zamanla âhireti unutan, kendi arzu ve heveslerinin peşinden koşan kimse, hayata zevk ve menfaat açısından bakması sebebiyle hakkı kabule yanaşamamaktadır. Aklı ile bedensel güdüleri arasındaki çatışmada duygularının yanında yer almaktadır. İçsel huzursuzluğun, hayalî korku ve kuruntuların kurbanı olmakta, dolayısıyla zihnî berraklıktan ve ruhî dengeden yoksun kalmaktadır. Netice îtibârıyla, maddeci değerlere bağlanarak “sonsuzluğu yeryüzünde araması” sebebiyle de gerçekleri idrak edememektedir. Kendi doğasına yabancılaşmasının tabii bir sonucu olarak da verilen mühletleri iyi kullanamamakta, yapılan uyarıları kavrayamamakta ve doğal olarak kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.
Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de mezkur âyette geçen “dâbbe” kelimesi ile sembolik bir anlatım yapılmakta, küresel kıyâmetin vukûu ile ortaya çıkacak bir duruma işaret edilmekte ve maddeci değerlere kapılanların sonunun nasıl olacağı insanlara anlayacakları bir dille anlatılmaktadır.
[Geniş bilgi için bkz. Dr. Ahmet Emin SEYHAN, Hadislerde Kıyamet Alametleri, s. 192-195, MORALİTE Yay., İstanbul, 2006]
|