Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ŞEFAAT
Şefaat kelime anlamı olarak bir işe aracı olmak, “şefii” kökünden gelen ve dost olarak ikincisi yardımcısı olmak, af dilemek, yardımcısı olmak, vesile olmak gibi anlamlara gelmektedir.
Geleneksel anlayışta peygamberimizin, peygamberlerin veya bazı âlimlerin mezhep imamlarının veya büyük sayılan zatların şefaat edeceklerine inanılmaktadır. Oysa şefaatin tümü Allaha aittir:
Rablerinin huzurunda hasredileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O'ndan başka ne bir dostu vardır ne de şefaatçisi. ENAM,51
Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçi. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? SECDE,4
Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmayan/hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?". De ki: "Şefaat, tümden ve sadece Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi o’nundur. Sonunda O'na döndürüleceksiniz." ZÜMER 43.44
Allahtan korkanın Allahtan başka şefaatçisi yoktur. Allahtan başka insanlara ne bir dost vardır ne bir şefaatçi. Ve şefaat yalnız ve yalnız Allaha aittir. Allah, kulu ile kendisi arasında aracı kabul etmez: Allah sızın düşmanlarınızı daha iyi bilir. Dost olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter. NİSA,45. Bütün bunların yanında Zümer,44 “De ki” ifadesiyle başlıyor. Yani genele yönelik ve herkesin uyması gereken emir belirtilmiştir. Hüküm nettir. Aynı zamanda peygamberimize “de ki” ile vurgulaması istenen açık bir emir vardır. Muhakkak peygamberimiz kendi arzu ve hevesinden değil indirilen bir vahiyden konuşmuştur (Necm 1.2.3.4). Yani sanıldığı gibi kendisinin ahirette şefaat edeceğini değil, şefaatin tümüyle Allaha ait olduğunu söylemiştir. Dikkat edelim! Yüzyılların getirdikleri, kesin olan vahiylerin hükümlerini kesinlikle değiştiremez. Ki yukarıda verdiğimiz Enam,51 ve yine Kaf,45 rabbimizden korkanların vahiy ile öğütlenmesini ve vahiy ile öğüt vermesini emrediyor. Âlemlere rahmet olan peygamberimiz şüphesiz bunu en iyi uygulayandır. DİKKAT: De ki: "ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim. Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve o'nun dışında bir sığınak da asla bulamam. Ancak Allah’tan bir tebliğ ve o'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah’a ve o'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır. CİN 21.22.23.
Kuranda ahirete ilişkin peygamberlerin şefaatçi değil, şahit olacağı belirtilmiştir: Yeryüzü, rabbinin nuruyla parıldamış, kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar. ZÜMER,69. Her ümmetten bir tanık getirip seni de şunlar üzerine bir tanık olarak diktiğimizde iş nice olacak! NİSA,41.
Günümüz insanlığında ahirette çeşitli kişilerden peygamberimiz ya da peygamberlerde olsa şefaat edeceklerine, hatta her dini liderin cemaatine şefaat edecekleri gibi inançlar vardır. Oysa ahiret ile ilgili ifadeler kuranda kesindir;
Ve korkun o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiç bir benlikten şefaat kabul edilmez, hiç bir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez. BAKARA,48
Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun. BAKARA,123
Ey iman edenler! Alış-verişin, dostluğun, şefaatin olmadığı o gün gelmeden önce size verdiğimiz rızktan infak edip dağıtın. Küfre sapanlar zalimlerin ta kendileridir. BAKARA,254
Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız. ENAM,94
Ahirette, hesap gününde hiçbir benlikten şefaat kabul edilmeyeceği, şefaatin olmayacağı, şefaatin kimseye yarar sağlamayacağı ve şefaatçi sanılan şahıslarla değil Allahın huzurunda kendi benliklerimizle (şahitlerle beraber) bulunacağımız açık ve net olarak belirtilmiştir. Üstelik dikkat edin Bakara,254 “ey iman edenler” ifadesi ile başlıyor. Açık ve kesin uyarı: alışveriş yok, dostluk yok, şefaat yok… Bakara,254’de şefaatin olmadığı belirtilmiş, fakat ne tesadüf ki Bakara,255 de “kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şefaat edecek?” ifadesi kullanılmıştır. Dikkat edelim, rabbimiz şefaatçi arayacak olanları ezeli bilgisiyle biliyor ve şefaatin olmayacağını söylüyor. Ardından da yine açık seçik bir uyarı: “kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şefaat edecek?”
Şunu da belirtmek gerekir. Kuranda ahiret için şefaat dileyenler genelde cehennem ehli ve fâsıklardır:
Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçiler var mı ki, bize şefaat etsinler yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu. ARAF,53
Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O. YUNUS,18
"Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz. Çünkü sizi âlemlerin Rabbi'yle aynı düzeyde tutuyorduk. Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi. Artık ne şefaatçilerimiz var, Ne sıcak-samimi bir dostumuz." ŞUARA 97…101
"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar." YASİN,23
Allah'a ortak tuttukları arasından, kendileri için şefaatçiler çıkmayacaktır. Kendi yandaşlarına nankörlük etmektedir onlar. RUM,13
Sizi Sekara sürükleyen nedir. Derler: biz namaz kılanlardan değildik. Ve fukaraya yemek yedirmezdik. Batakçılarla dalar giderdik. Ve ceza gününe yalan derdik. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı. Artık yarar sağlamaz onlara şefaatçilerin şefaati. MÜDDESSİR 42…48
Zalimler için kesinlikle kurtuluş olmayacağı ayetlerle sabittir: İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez. TEVBE,80. Akraba bile olsalar, cehennem halkı oldukları açıkça belli olduktan sonra müşrikler için af dilemek ne peygambere yakışır ne de iman edenlere. TEVBE,113 Ve dikkat edersek hep şefaati umanlar onlardır. Fakat nafile ki kimseye o günde zerre kadar haksızlık yapılmaz ve: …o gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar. ALİİMRAN,25
Peki, tümüyle Allahın olan şefaat nedir? “Şefaatçilerin şefaati” gibi ifadelerle ne kastediliyor olabilir?
O büyük din günü, dostun dosta yararı olmaz. (ki her gün defalarca yardımı sadece Allahtan dileyeceğimizi tasdik ederiz: yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. FATİHA,5 ). Yalnız rabbimizin rahmeti tecelli edecektir: Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez. Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna… Allah Aziz’dir, Rahîm'dir. DUHÂN,41;42. Şefaatin tek sahibi de yine rabbimizdir (Zümer,44). Dikkat edersek, tüm şefaatin kaynağının rabbimiz olduğunu biliyoruz. Verilen ayetlerde de ahirette dostun dosta yararı olmayacağı ve rabbimizin rahmetinin tecelli edeceği belirtilmiştir. Bu ayetlere bakarak rabbimizin rahmetinin şefaat olduğu anlamını çıkarabiliriz. O gün Allahın rahmetinden başka hangi şefaat umulur ki. Allah dilediği kuluna lütfünden fazlasını verir: Allah zerre kadar zulüm yapmaz. Küçücük bir iyilik olsa onu kat kat artırır ve kendi katından da büyük bir ödül verir. NİSA,40. Allah iyiliği, hakka yönelik yaptığımız işleri kat kat artırandır. Bunları gördükten sonra ahirette başka şefaatçimi arayacağız? İnsan muhakkak kendi kazandığıyla hesaba çekilseydi muhakkak zerre dayanağımız kalmazdı. Rabbimiz bizi kendi kazandıklarımızla karşı karşıya getireceğini (İbrahim.51), fakat inanan ve kendi yolunda çabalayan kullarının iyiliklerini kat kat artıracağını bildirmektedir (Nisa,40). Yine Tevbe etmek aynı şekilde: Kim tövbe edip hayra ve barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. FURKAN, 71. Allah muhakkak tövbeleri kabul eden kullarına lütfünden güzellikler nasip edendir: İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanların dualarını o cevaplıyor, lütfünden onlara fazlasını o veriyor. İnkârcılara da şiddetli bir azap var. ŞURA,26. Rabbimiz tövbe edenlere karşı çok merhametlidir. Tövbe edip halini düzeltenlere kurtulmayı düşünmelerini açıkça bildirmiştir (KASAS,67: Ama tövbe eden, inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapan kışının, kurtuluşa erenlerden olması ümidi vardır.) Yüce rabbimiz duaları cevaplayan, tövbeleri kabul edendir. Kendi yolundan ilerleyenlerin çalışma ve çabalarını boşa çıkarmaz. O halde ettiğimiz tövbeleri ve kendimize olsun başkaları için olsun ettiğimiz duaları kabul edecek olan rabbimizdir ve yine bu durum rabbimizin şefaatindendir.
**
ENAM 70 i incelersek: Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kuran ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçisi. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır. Kuran ile hatırlatılması istenilen: “… Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçisi…”. Rabbimiz İbrahim,51 de kendi kazandıklarımızla karşı karşıya geleceğimizi bildirmektedir. Ayrıca inanıp hak yolunda mücadele edenlerin kazandıklarının defalarca artırılacağı ve zalimlerin ise sadece kazandığıyla hesaba çekileceğini bildirmektedir. İşte burada dinlerini oyun ve eğlence sayanların kendi kazandıklarıyla hesaba çekilecekleri ve Allahtan başka ne dost nede şefaatçi kabul edilmeyeceği (ki zalimlerin şefaatçi arayacakları belirtilmişti) ve fidye kabul edilmeyeceği bildirilmektedir. Burada anlaşılıyor ki insanın kendi eliyle kazandığına teslim edilmemesi yani iyiliklerinin hayra yönelik işlerinin kat kat artırılması rabbimizin şefaatindendir.
Yine; “O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk/saltanat? O Vahid ve Kahhar olan Allah'ın! Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır. Zulüm yok bugün! Allah, hesabı çabucak görür. Onları, yaklaşan felaket günü hakkında uyar! Yürekler gırtlaklara dayanmıştır; yutkunur dururlar. Zalimlerin ne bir dostu vardır ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri” MÜMİN 16.17.18. Ayetlerinde yaklaşan felaket gününde herkesin kazandığıyla cezalandırılacağı ifade ediliyor. Dikkat edelim “kazandığıyla cezalandırılacak” deniyor ve ayetin devamında da buna ilişkin olarak: “… Zalimlerin ne bir dostu vardır ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri…” İfadesi zalimlerin kazandıklarının kendileri için yeterli olduğunu belirtmiş ve bu ifadeler zıttını ifade edecek şekilde kullanılmıştır:”… Ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri…”. Zalimler için şefaatçi olmayacağının söylenmesi, hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için şefaatçi olacağını akla getiriyor. Önceki paragrafta da anlattığımız üzere hayra ve barışa yönelik iş yapanların, değer üretenlerin ve Allah yolunda ilerleyenlerin [ki bu kuranda çeşitli ifadelerle anlatılmaktadır (Bakara 261,265 gibi)] ecirlerinin kat kat artırılması şefaatin en büyük kanıtı ve rabbimizin rahmetinin tecellisidir. Hazır bunları demişken genelde yanlış meal edilerek yanlış yorumlara neden olan ahirette şefaatten bahsedilen ayetleri de burada verelim:
MERYEM 87: (La yemlikuneş şefaate illa menttehaze inder rahmani ahda). Şefaate malik değildirler, El-Rahman'ın indinden ahit almışların dışındakiler. Meallerde Allahtan ahit alanların şefaat edecekleri belirtilmektedir. Oysa o gün Allahın indinden ahit alanlar şefaate malik olacaklardır. Bunlar şefaati göreceklerdir.
TAHA 109: (Yevmeizil la tenfeuş şefaatü illa men ezine lehür rahmanü ve radiye lehu kavla). O gün şefaat yarar sağlamaz, ancak Rahmanın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna. Burada da Allahın izin verdiği ve hoşnut olduğu kimselere şefaatin yarar sağlayacağı belirtilmektedir.
SEBE 23: (Ve la tenfeuş şefaatü indehu illa li men ezine leh hatta iza füzzia an kulubihim kalu ma za kale rabbüküm kalül hakk ve hüvel aliyyül kebir). O'nun indinde şefaat yarar sağlamaz; ancak izin verdiği hariç. Nihayet, yüreklerindeki korkuları giderilince, "Rabbiniz ne dedi?" derler. "Gerçeği söyledi" derler. O En Yücedir, En Büyüktür. Yine burada da görüldüğü üzere rabbimizin izin vereceği kimselere şefaat edilmesinden bahsedilmektedir.
**
O'nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler. ZUHRUF,86. Ahiret günü hak ile batıl ayrılmıştır. O hesap gününde herkes anlamıştır anlayacağını… O halde bu ayette “onun berisinden yalvardıkları” ifadesi ile dünya hayatı kastedilmiştir. Ayetin çeşitli mealleri olsa da ahirette şefaatin olmayacağını, şefaatin yegâne sahibinin Allah olduğunu ve diğer ayetleri de göz önünde tutarak şu yargıya varabiliriz: Allahın başkasına yakaranların kendileri şefaat göremeyeceği gibi yalvardıkları da şefaate sahip değildir. Şefaatin yegâne sahibi Allah’tır. Rahmanın şefaatine ise hakka şahit olanlar, ilimden nasiplenenler layıktır. Dünyada ve ahirette bunun karşılığını alırlar.
**
"Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır. Onlar O'nun sözünün önüne geçmezler; onlar yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O'nun korkusundan titrerler. ENBİYA 26.27.28. Ayetlerinde kolayca anlaşılacağı üzere Hz İsa’dan bahsedilmektedir. Bilindiği üzere Hz İsa babasız dünyaya gelmiştir. Ve bundan dolayı Hıristiyanların Allaha çocuk isnadından bahsedilmektedir. Burada Allahın lütuflandırılmış kullarının Allahın korkusuyla titreyeceği ve de Allahın hoşnut verdiklerine şefaat edebilecekleri açıkça belirtilmiştir. Yalnız şu ifadeye dikkat etmeliyiz: “onlar yalnız O'nun emriyle iş yaparlar” … Ahirette rabbimizin rahmetinden başka dayanağımızın olmadığını biliyoruz. Bu durumda kastedilen kullar “Allahın hoşnut olduğu ve dilediği kimselere şefaat edebilir” ifadesiyle kastedilen ifadenin dünyada, Allahın emriyle Allahın hoşnut olduğu kimselere yardım edilmesi olduğunu anlıyoruz.
**
Göklerde nice melekler var ki, şefaatler hiçbir işe yaramaz. Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna. NECM,26. Ayetinde anlatılmak istenen nedir? Rabbimizin izin verdiğine melekler nasıl şefaat ederler? Ahirette, rabbimizin rahmeti dışında, şefaatin olmayacağı açık olduğuna göre burada kastedilen şefaat dünya ile ilgili olmalıdır. Ayetlere bakalım:
Hani siz, Rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: "Hiç kuşkunuz olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım." ENFAL,9
O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir. AHZAP,43
Eğer siz ona yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükûnet indirmiş ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti de küfre sapanların sözünü sefil kılıp alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise yüce olanın ta kendisidir. Allah Aziz’dir, Hâkim’dir. TEVBE,40
Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: "Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!" NAHL,2
Verdiğimiz ayetlerde rabbimiz hoşnut olduğu kişi ya da topluluklara meleklerle yardım ulaştırdığı, rabbimizin bizzat kendisinin ve meleklerin insanların aydınlığı için acıyıp destek verdiği, yine hoşnut olduğu kimselere görmediğimiz ordularla destek verdiği ve dilediği kimseleri meleklerle uyardığı bildirilmektedir. İşte rabbimizin istemesinden sonra, meleklerin insanlara yardımı, şefaati budur. Allahın izniyle yardım için inerler, destek verirler, dua ederler, uyarıcılık veya koruyuculuk görevlerini yerine getirirler. Burada görünüşte meleklerin şefaati söz konusudur fakat izni veren yine tüm şefaatin sahibi olan Allah’tır.
Son olarak yunus suresine bakalım:
"İnsanları uyar, iman edenlere de kendileri için Allah katında yüksek bir doğruluk derecesi bulunduğunu müjdele" diye içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? Küfre batanlar: "Bu adam açık bir büyücüdür." dediler. Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine Egemenlik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçi devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? YUNUS 2,3… Allah muhakkak insanları uyarmak için elçiler seçmiştir. Ve bu elçilere insanları uyarması için vahiy göndermiştir. Elçiler bu vahiyleri insanlara tebliğ ederek doğru yola çağırmıştır. “içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi?” ifadesiyle “O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçi devreye giremez” ifadesine dikkat edersek rabbimizin seçtiği elçilere vahiyler göndermek vasıtasıyla insanları uyarması da şefaat olarak tanımlanmıştır.
__________________ HANÎF DİN’den başka İslâmiyet yoktur.!
|