HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
Konu Konu: Suleyman’i anlamak Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

Haksöz Dergisi - Sayı: 28 - Temmuz 93
Kuran Çalışmaları


Süleyman Peygamberi Anlamak -1

Cengiz Duman

 

Bir. / Giriş

"Kıssalarda geçen olaylarla peygamberimiz ve ashabına gayret, sabır ve müjde bildirilmekte; Allah'ın ayetlerini yalanlayıp küfürde direnenler de uyarılmaktadır. Daha sonraki çağlarda gelecek olan müminler için de bu kıssalarda durum ve şartlarına göre ibretler ve örnekler vardır. Zaten müminler bunlar üzerinde düşünmeye ve öğüt almaya çağırılmaktadır.

Kur'an'daki kıssa ve haberlerin anlatımına geçilmeden önce "bil-hak, bil-ilm" ifadeleri yer alır. Bundan amaç, anlatılacakların anlatılanların gerçek ve doğru olduğu zaman ve zanla alakası bulunmadığıdır." (1)

"Gerçekten rasullerin kıssalarında akıl sahipleri için çok büyük bir ibret vardır." (Yusuf/111)

Ağırlıklı olarak Mekki surelerden; Sad, Nemi, Sebe, Enbiya surelerinde, kıssası anlatılan Süleyman (a) hakkında, Kur'an-ı Kerim'in indiği dönemde Arapların bir takım bilgileri mevcuttu.

Arap müşriklerinin bu bilgileri evvela; Kitab ehliyle olan münasebetleri esnasında Tevrat ve İncil'den aktarılan rivayetlerden kaynaklanıyordu. Bunun yanı sıra Kureyş suresinde belirtilen; kışın Yemen'e, yazın Şam'a yapılan ticaret kervanlarının seferleri esnasında da bilgiler ediniyorlardı. Yemen tarafına yaptıkları "kış seferberinde o bölge içerisinde bulunan Sebe ile ilgili rivayet ve kalıntıları; Şam'a yapılan "yaz seferberinde ise o bölge yakınlarında bulunan şimdiki Kudüs'te hükümranlık sürmüş olan Süleyman (a) hakkındaki rivayet ve kalıntıları işitip görüyorlardı.

Böylece Cahiliyye toplumunun Süleyman (a) kıssası hakkındaki altyapısı, henüz Kur'an inmeden önce oluşmuştu. Ne var ki bu altyapı hidayete sevkedecek Tevhidi çizgiden uzaktı ve daha ziyade masalımsıydı. Rivayetlerin kurgusu zenginlik, maddiyat ve aşk teması üzerineydi. Tevrat'ta ve İncil'deki metinler aslından uzaklaşmış; tarihsel vak'alara dönüştürülmüşlerdi.

Hz. Süleyman (a) hakkında bütün bu olumsuzluklara muhatap olan Cahiliye toplumuna Allah; Süleyman kıssasını vahyederek onlardan öğüt almalarını istedi. Bu kıssanın nüzulü, Müslümanlar için ibret ve öğüt, inanmayanlar için azgınlıklarını daha da artıran sebep oldu.

"Rasul'lerin kıssalarında, senin kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda sana hak ve inananlar için bir öğüt ve ibret gelmiştir." (Hud/120)

İki. / Babası Davud (a)

Hz. Süleyman'dan evvel, babası Davud'un, büyük bir hükümdarlığı vardı. Davud (a) aynı zamanda rasul seçilmiş ve kendisine kitap verilmişti. "Andolsun ki biz, Rasullerin kimini kimine üstün kıldık, Davud'a da Zebur'u verdik." (İsra/55). Adil bir hükümdardı. Halkını ezmedi. "Ey Davud biz seni hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet." (Sad/26)

Allah'ın verdiği nimetler sayesinde egemenliği oldukça genişlemişti. "Onun mülkünü güçlendirmiştik." (Sad/20) "Dağları ona ram etmiştik..." (Sad/18) "Toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onun nağmesine katılırdı..." (Sad/19).

Böylece otoritesini sağlamlaştıran Davud'a Allah; zırh yapımını öğretmek suretiyle savaşlarda üstünlük elde ederek egemenliğini daha da genişletmesini sağladı. "Savaşın şiddetinden korunmak için zırh yapma sanatını öğretmiştik." (Enbiya/80). Calut'la yaptığı savaşı anlatan ayetler (Bakara/249-250) onun savaşma sanatındaki maharetini bize gösterir.

Davud'un bu muhteşem hükümranlığı altında yetişen Hz. Süleyman aynı zamanda onun kararlarına ortak oluyordu. "Davud ve Süleyman da milletinin koyunlarının yayıldığı ekin hakkında hüküm veriyorlarken, Biz onların hükmüne şahittik." (Enbiya/78). Babası Davud'un yanında tecrübe ve bilgisini geliştiren Hz. Süleyman, ülke yönetiminde de derin bir tecrübe sahibi olmuştu. Hz. Davud'un hükümdarlığı ölümüne kadar sürdü. Onun ölümünden sonra tahtına Hz. Süleyman varis oldu. Kur'an-ı Kerim'in Neml Suresi 15. ayeti bu hususa şöyle işaret eder: "Süleyman, Davud'a mirasçı oldu." Tevrat'ta ise bu olay şöyle anlatılır: "Ve Davud ataları ile uyudu... Ve Süleyman babası Davud'un tahtına oturdu..." (Tevrat, I. Krallar).

Üç. / Süleyman'ın (a) hükümdarlığı

Artık Süleyman (a) hem bir melik, hem de rasul olarak ülkesini yönetmeye başlamıştı. Babasından kalan hükümdarlıktan başka, Allah ona peygamberlik de vermişti. "Andolsun ki Davud'a ve Süleyman'a İLİM verdik." (Nemi/15). Hz. Süleyman, Tevrat'ta "Irmaktan Filistiler diyarına ve Mısır sınırına kadar" diye tarif edilen, bugünkü İsrail topraklarından daha da büyük bir araziye sahip devletin başına geçmişti. Ülkenin batısını teşkil eden topraklar Akdeniz'e sınırdı. Bu kıyılar deniz ticaretinin limanlarını oluşturuyordu. Ayrıca Kızıldeniz kıyısında da limanlar mevcuttu.

a/ Rüzgar

Tevrat'ın I. Krallar bölümünde Süleyman'ın Edom'da, Kızıldeniz kıyısında gemiler yaptırdığı belirtilir. Kur'an'ın gösterdiği işaretlerden bakacak olursak Süleyman (a) Allah'ın, istediği tarafa sevkettiği "rüzgar" sayesinde, bütün gemilerin rüzgarın itme gücü ile hareket ettiği o çağda, mal yüklü gemilerinin daha hızlı seyretmesini sağlayarak ticarette de büyük aşamalar kaydettiği düşünülebilir. "Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, Onun buyruğuna verdik..." (Enbiya/81). "Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı verdik." (Sad/36) "Gündüzün estiğinde bir aylık mesafeye gidip akşam da bir aylık mesafeden dönen rüzgarı Süleyman 'in buyruğu altına verdik." (Sebe/12) "O halde rüzgar Süleyman'ın emrindeydi ve o bir aylık uzağa deniz seferleri düzenleyebiliyordu. Çünkü rüzgar onun gemileri için istediği yönde esiyordu." (2)

Bazı müfessirler; "Süleyman aleyhisselama müsahhar kılınan bir rıyhi (rüzgar) mahsus idi... Yani Süleyman aleyhisselam isterse bütün alemin rüzgarını tutabilirdi demek değil, havada bir cereyanına tasarruf edebilir ve onunla dilediği yere gidebilirdi... Süleyman aleyhisselam bununla balon gibi mi yoksa teyyare gibi mi giderdi orasını Allah bilir." Veya "Şam'da sabah taamını yer öğle vakti istahırda bulunur. Öğleden sonra Kabil'e varır orada beytutet ederdi... O rüzgar emri veçhile istediği yere kürsüsünü ve kürsü üzerinde etbaını ve askerini alır götürürdü." (3) diyerek Süleyman (a)'in rüzgara binerek seyahat ettiği, hatta ordu dahil her şeyin rüzgara binerek böylece istenilen yere gidildiği kanaatindedirler.

Eğer Hz. Süleyman rüzgara binip Kabil'e kadar gitmiş olsaydı; aşağı yukarı Kabil kadar bir uzaklıkta olan Sebe diyarına da gider bizzat ora halkı hakkında bilgi edinirdi. "Ben, dedi, senin görmediğin bir şeyi gördüm ve Sebe'den sana gerçek bir haber getirdim" (Neml/22) diye haber getiren Hüdhüd kuşuna gerek kalmazdı.

"Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı. Sonunda karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca: Ey karıncalar dedi, yuvalarınıza girin ki Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler." (Neml/18). Bu ayette ise Süleyman'ın ordusunun günümüz orduları gibi gayet düzenli bir yürüyüşle sevkedildiğini ve "bir karıncanın" diğer karıncalara ezilmemeleri için uyarıda bulunmasından da Süleyman (a)'ın ordusunun rüzgara binerek hareket etmediği anlaşılıyor.

b/ İnşaatçılık

Süleyman (a) aynı zamanda yapı işlerine de ağırlık vermişti. Yaptırdığı binaların en görkemlisi Kudüs'te inşasına başlanılan mabeddi. Emrinde inşaat işlerinde çalıştırdığı binlerce köle ve usta vardı. "Ve şeytanları: Her bina ustasını ve dalgıcı. Ve zincirlerle birbirine bağlanmış diğerlerini buyruğu altına verdik.' (Sad/37-38). Bu sayede çok zor bir iş olan inşaatçılığa ağırlık verildi. Her şeyin insan emeğiyle yapıldığı o çağlarda başlanılan bir inşaat yıllarca sürüyordu. Binlerce köleyi besleyen, yıllarca süren yapılara yığınlarca malzemeyi temin edebilen Hz. Süleyman'ın hükümdarlığının ne kadar büyük olduğu Tevrat'ın I. Krallar bölümünde şöyle dile getiriliyor: "Ve Süleyman'ın yük taşıyan yetmiş bin ve dağlarda taş kesen seksen bin adamı; bunlardan başka Süleyman'ın işte çalışan kavmin üzerine hükmeden, İşin başında bulunan üç bin üç yüz baş kahyaları vardı... Ve Süleyman on üç yıldır evini yapıyordu."

c/Bakır

"...Onun için su gibi erimiş bakır akıttık." (Sebe/12). Allah, Hz. Süleyman'a, bakır madenini bahşetti. Böylece babası Davud'a demiri yumuşatarak savaş malzemeleri yapma sanatını ihsan eden yüce Allah; Süleyman'a da bakır madenini sel gibi akıtarak Davud'dan kalan demircilik sanatının üzerine bakırcılığı da eklemesini sağladı, Böylece bakırcılık gelişti, bina dekorasyonları, heykeller, devasa kazan ve kaplar imal edilmeye başlandı.

"Süleyman için ö ne dilerse; mabedler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yaparlardı." (Sebe/13). Süleyman inşa ettiği mabedin süslemelerini bakırdan yaptırıyordu. İnşaatlarda çalışan binlerce işçinin yemekleri için dev kazanlar ve günlük yaşamda kullanılan kap kaçakları bakırdan döktürmüştü. Bakır, artık günlük hayatın bir parçası olmuştu. Tevrat'ın I. Krallar bölümünde her birinin dört arşın olduğu belirtilen tunçtan on kazan yaptığı belirtilir.

Burada, Süleyman Ateş'in "Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri" isimli eserinde üzerinde durduğu "Kıtr kaynağı"nın katran olduğu iddiasına değinmekte yarar görmekteyiz. Ateş; "Müfessirlere göre kıtr kaynağı, erimiş bakır kaynağıdır." dedikten sonra "Fakat Muhammed İzzet Derveze'nin işaret ettiği gibi kıtr'ın, katran yani petrol olması daha uygundur." Hz. Süleyman, o kaynaktan elde edilen katrandan yararlanmıştır. Akla uygun olan budur. Yoksa erimiş bakırın o zaman için sel gibi akıtılması akla uygun düşmemektedir." (4) diyerek, "kıtr"ın bakır değil, katran olduğunu iddia etmektedir. Ateş; bu kanıya çağımızın en önemli kaynağı olan petrolün, o bölgede bulunmasından dolayı varıyor. Oysa Sebe Suresi 13. ayetinde belirtilen "kaleler, heykeller, havuzlar kadar büyük leğenler, sabit kazanlar"ın hangi madenlerden yapıldığı hakkında bir fikir serdetmiyor, o dönemde günlük hayatta kullanılması pek bir şey ifade etmeyen katranın "kıtr kaynağı" olduğunu savunuyor. Halbuki 12. ayetin siyak ve sibakı "kıtr"ın bakır kaynağı olduğunu gösteriyor. Süleyman; mabed'in ve inşa ettirdiği diğer yapıların süslemelerini; koca koca kazanları, kapları acaba hangi madenden yaptırıyordu? Bu bolca harcanan madenin bereketi nereden geliyordu? "Onun için, su gibi erimiş bakır akıttık. Rabbinin izniyle, yanında iş gören cinleri onun buyruğu altına verdik ki, bunlardan buyruğumuzdan çıkan olursa ona alevli ateşin azabını tattırırdık. Süleyman için, o ne dilerse, mabedler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yaparlardı." (Sebe/12-13)

ç/Atlar

Süleyman(a)'ın sahip olduğu nimetler arasında atlar da vardı. Ordusunun süvari birliklerini, en iyi cins atlar olduğu bilinen Arap atları ile teçhiz etmişti.

"Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu. Süleyman: 'Doğrusu, ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim.' demiştir (Sad/31-32). Bu ayet-i kerimeden anlaşıldığı kadarıyla, kendisine bir beldeden (Tevrat'a göre Mısır'dan) getirilen cins atlarla, Hz. Süleyman bizzat ilgilenmiştir. Onların bu güzel görünüşleri ve Allah yolunda kullanılan bir nimet olması hasebiyle Süleyman, atları sevdiğini söylüyor:

"Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: 'Artık yeter, onları bana getirin.' dedi. Bacaklarım ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı." (Sad/33). Atları yarıştırıp deneyen Süleyman, onları yanına getirip bacaklarını ve boyunlarını okşar. Bu ayetlerde belirtilen mal sevgisi; Allah tarafından verilen malların Allah'ı anmayı, onu hatırlamayı sağladıkları için sevilmesi olayıdır; dünya hayatına tapan insanların mal sevgisi gibi olmadığını belirtmesi içindir. Hz. Süleyman'ın mal sevgisi Allah'ın istediği nizamın temini için atların ve diğerlerinin bir vasıta olmasından dolayıdır. Hz. Süleyman her zaman Allah'a; verdiği nimetler için şükreden bir kuldu. O denenmiş biriydi. Allah'a asi olması mümkün değildi. Bunu Allah, bir sonraki ayette şöyle anlatıyor: "And olsun ki Süleyman 'ı denedik, hükümranlığını zayıf düşürdük; sonra eski haline döndü. Süleyman: 'Rabbim, beni bağışla! Bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver! Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın.' dedi." (Sad/34-35)

Müfessirlerden bazıları ise bu ayetlerde geçen "meshetme" olayını Süleyman'ın atları seyrederken namaz vaktini kaçırmasından ötürü atların boyun ve bacaklarını kesmesi olarak yorumlamışlardır. Namaz ibadetini tam yerine getirememesinden dolayı, buna sebep olan atları katlettiğini iddia eden müfessirler, böyle acaip bir yorumdan sonra olayı yumuşatmak için Süleyman'ın atları tasadduk ettiğini; bu yorumda da açık verince at etinin o zamanlar helal olduğunu bu sebeple fakirlere tasadduk edildiğini savunmuşlardır.

Ayetlerde anlaşılması gerekenin Süleyman'ın mal sevgisinin; Allah rızasını kazanma yolunda bu malların bir vesile olduğunu itiraf etmesi iken, olmadık yorumlara gidilmesi sonucu, ayetlerin asıl mesajı kaybolmaktadır. Dolayısı ile olay hidayetle ilgili olmaktan ziyade tarihsel boyutlarda kalmaktadır.

d/Cinler

Hz. Süleyman babasının zamanından devam edegelen bir hükümdarlığın sahibi idi. Bu hükümdarlığı tesis ederlerken çeşitli savaşlar yapmışlar, bu savaşlardan aldıkları ganimetler yanında savaşan düşmanlardan esirler, köleler edinmişlerdi. "Rabbinin izniyle, yanında iş gören CİNleri onun buyruğu altına verdik." (Sebe/12)

" Dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören ŞEYTANlardan da onun buyruğu altına verdik." (Enbiya/82)

"Süleyman'ın CİNlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil ordusu toplandı." (Neml/18)

"...Bina kuran ve dalgıçlık yapan ŞEYTANları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik," (Sad/37-38)

Eğer emrinde böyle büyük bir güç mevcut olmasaydı, emeğe dayalı işlerin yoğun olduğu o dönemde Hz. Süleyman'ın, yıllar sürecek binalar yapmaya girişmesi mümkün olamazdı. Ayrıca ticaret ve diğer el sanatlarının yoğun olarak yapılması mümkün olmazdı. Bunun yanısıra iki insan topluluğunun karşı karşıya gelerek çarpışması şeklinde yapılan savaşlarda ele geçirilen cinler (esirler) bu savaşlarda kullanılmış olsaydı, asıl ordu birlikleri daha çok yıpranırdı. Neml Suresi 18. ayetinde verilen "Süleyman'ın CİNlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil ordusu toplandı." cin, insan ve kuş sıralaması, ordunun savaş düzeni hakkında bize, yukarıda serdettiğimiz cinlerle ilgili fikirlerimizin isabetli olduğunu kanıtlamaktadır.

Bütün bu tesbitlerden sonra, Süleyman'ın emrindeki cin ve şeytan olarak isimlendirilen kölelerin insan üstü yaratıklar olduğunu ileri sürenlere karşı, şunları da ifade etmemiz gerekmektedir:

1- "Demir halkalarla bağlı" ifadesi günümüz filmcilerinin tarihi filmlerde köleleri hep boyunları ve ayakları bağlı olarak tipledikleri gibi, boyunları ayakları zincirlerle bağlı "insan" esirleri ifade eder. Yoksa insan üstü varlıkların zincire vurulması gibi garip bir yorum yapmak gerekirdi ki; bu mantıksız bir yorum olurdu.

2- "Dalgıçlık yapan" şeytanlar ifadesi ise inci ve sünger çıkarmak için denizin derinliklerine dalan insanları anlatmaktadır. Dünyanın bir çok bölgesinde halen bu tip İnsanlar vardır ve geçimlerini bu yolla temin etmektedirler. Kur'an'da denizin derinliklerinden çıkarılan inci ve mercan hakkında şu ayeti kerime geçmektedir. "Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar." (Rahman/22)

3- "Süleyman'ın Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı." ayetinde cinlerin, ordunun en ön safında yer alması onların bir nev'i yem olarak öne sürülerek hem onların bu yolla cezalandırılması sağlanmış ve hem de karşı ordu yıpratılmış oluyordu. Esasen bu cinler insanüstü varlıklar olsalardı arkadan "insan" birliklerinin sürülmesine gerek kalmazdı. Çünkü kılıç, ok, mızrak işlemeyen bir orduya karşı kimse duramazdı.

Bütün bu esirlere cin ve şeytan denilmesi, onların ele geçirilen yabancı kavimlerden olmalarından ileri gelmektedir. Aynı zamanda bu köleler Hz. Süleyman'a karşı çıkan kafirler olmalarından dolayı bu sıfatlarla isimlendirilmişlerdir.

"Cin kelimesi insanlar arasında bir sınıf için de kullanılmaktadır. Hatta şeytan kelimesi bile Kur'an'da bir çok defalar insanlar için kullanılmıştır. Fena insanlardan bir çok yerlerde şeytanlar adı ile bahsedilmiştir (2/14; 3/175; 21/82 vs. olduğu gibi). Fakat Arap edebiyatında cin kelimesinin insan için kullanılması İslamiyetten evveldir, Musa İbn Cabir'in, cinlerim de kaçıp gitmedi, mısrası (Cin gibi olan arkadaşlarım da kaçıp gitmediler) şeklinde tefsir edilmektedir. Burada cin kelimesinin insan manasına geldiği açıkça görülmektedir. Tirmizi de (Araplar, işinde çabuk ve zeki olan kimseleri cinlere veya şeytanlara benzetirler) der. İslamiyetten önceki şiirlerde cin kelimesinin, büyük ve cesur insanlar için kullanıldığını gösteren misaller vardır. Sonra Arap dilcileri cin kelimesini "mu'zam al-nas" yani insanların ekseriyeti, yahut da beşeriyetin kısmı küllisi olarak izah ediyorlar." (5)

Mantıken bir rasulün emrine ŞEYTAN'ın verilmesi Kur'an esprisine uygun düşmez. Çünkü Rasul ve Şeytan iki zıt kutuptur, ikisinin yan yana gelmesi Vahy'e gölge düşürür. Dolayısıyla Süleyman(a)'ın emrindeki şeytanları ele geçirilen esirler olarak algılamak en tutarlı yorumdur.

e/Kuş Mantığı

"Ey İnsanlar! Bize Mantıkut-Tayr Öğretildi." (Neml/16). Sebe melikesi ile Hz. Süleyman arasında geçen olaylar öncesinde açıklanan bu özellik aynı zamanda Sebe'den haber getirip, diyalogu sağlayan Hüdhüd kuşunun Süleyman'la anlaşmasını izah etmiş oluyordu. "Şu yazımı onlara götür, onlara at." (Neml/28)

Hz. Süleyman'ın kuşlarla olan ilişkisi, babası zamanında başlamıştı: "Doğrusu Biz, akşam sabah onunla beraber teşbih eden dağları, KUŞLARI da toplu halde onun buyruğu altına vermiştik." (Sad/18). Davud da kuşlarla ilgilenmişti, onun bu ilgisi Süleyman'da da devam ermişti. Daha sonraları Süleyman (a),kuşların hareketlerini de anlamaya başlamış ve onları çeşitli işlerde kullanma imkanlarını elde etmişti.

"O yalnız kuşların sesleri veya hareketleri ile ifade ettikleri hislerini anlamakla kalmıyor, o hisleri idare eden mantıki, ledünniyatı da biliyordu." (6)

"Binaenaleyh kuşun muhtelif hisleri arasındaki münasebatı idare eden hassasiyet kuvvesi kuş mantığı ve hislerini izhar için çıkardığı sesler de kuş dili demek olur. Mesela horozun yem aramak için deşinmesinde bir mantık vardır. Yemi bulduğu zaman "dik, dik" diye tavukları çağırması da bir nutuk, bir dil demektir." (7)

Dolayısıyla kuş mantığını kavrayan Süleyman (a) onları istediği yerlerde kullanmayı başarmıştı. "Hz. Süleyman (a.s.) bu kuş birliklerini, muhtemelen haberleşme, avlanma ve buna benzer görevler için kullanıyordu." (8)

Devamı gelecek sayıda

 

Notlar:

1- Sami Börekçi, "Kur'an'ın Düşünceyi Değiştirmesi", Kelime, Sayı 16, s. 15.

2- Mevdudi, Tefhimü'l-Kur'an, Cilt 3, s.293, İnsan Yay., İstanbul, 1987.

3- Mehmed Vehbi, Hülasatü'l-Beyan, Cilt 11-12, s. 241, İstanbul, 1987.

4- Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Cilt 7, s. 241,  İstanbul, 1990.

5- Mevlana Muhammed Ali, İslam Dini, s. 128, İstanbul, 1946.

6- Elmalı Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 5, s. 3665, İstanbul, 1979.

7- A. g. e.. Cilt 5, s. 3665.

8- Mevdudi, a. g. e., Cilt4, s. 88.

 

Haksöz Dergisi - Sayı: 29 - Ağustos 93
Kuran Çalışmaları


Süleyman Peygamberi Anlamak -2

Cengiz Duman

 

Dört/ Sebe Melikesi

Nemi Suresi'nde anlatılan, Süleyman (a) ve Sebe melikesi arasında geçen olaylar; Kur'an-ı Kerim'in diğer surelerinde anlatılan Hz. Süleyman ile ilgili kıssaların iyice anlaşılmasından sonra daha iyi kavranacaktır.

"Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı." (Neml/18). Hz. Süleyman ordusu ile bir sefere çıkar, fakat bir müddet sonra Hüdhüd ona bir haber getirir. "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim." Bu ayet-i kerimeden anlaşılan, Hz. Süleyman'ın Sebe'den haberi olmadığıdır. Allah onu, Hüdhüd vasıtasıyla Sebe'den, orada olanlardan haberdar eder ve bu vesileyle de Sebe'ye sevkeder. Burada haberleşmeyi; kıssanın anlatımına başlarken "Ey insanlar! Bize KUŞ MANTIĞI öğretildi." diye belirtilen "Mantıku't-tayr" sayesinde Süleyman'la Hüdhüd arasındaki diyalog sağlar. Tabi burada Hüdhüd ile Süleyman arasındaki konuşmalar sanki hüdhüd insan dili biliyor da konuşuyor gibi anlaşılıyorsa da; aslolan MANTIKUT-TAYR'ı bilen Hz. Süleyman tarafından Hüdhüd'ün mantığı kavranarak oluşan diyalog olduğu kabul edilmesi lazımdır. Bu hususa merhum Elmalılı Hamdi Yazır; Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsirinde şöyle değinir: "...Süleyman'a kuş dili değil, kuşa insan dili bildirilmiş olur. Halbuki 'Bize mantıku't-tayr öğretildi' buyrulmuştur. Ehemmiyet kuşun söylemesinden ziyade Süleyman'ın anlamasında ve anlayışının derinliğindedir."

Hüdhüd'ün getirdiği haberde Sebe ile ilgili anlattığı detaylar Peygamberlik fonksiyonunun Allah tarafından Hüdhüd ağzıyla ifade edilmesidir. "Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm." Sebe kavminin Allah'ı tanımadıkları, Allah zannıyla güneşe taptıklarını anlatıyor. Bunu niçin yapıyorlar? "... Şeytan kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. " O halde ne olacaktır? Şeytan onlara eğri yolu süslü gösterdiği için, doğru yolu bulamayacaklardır. Onlara Allah'ın dinini bildirecek bir rasul gereklidir. İşte Allah'ın Süleyman'ı Sebe'ye sevketmesi; onlara doğru yolu bildirmek istemesinden kaynaklanıyor. Tabii ki bu ayetler bize, aynı zamanda peygamberliğin toplumdaki fonksiyonunu anlatmış oluyor.

Hüdhüd'ün Süleyman'a Sebe kavminin durumunu bildirdikten sonra; Süleyman (a) Melike'ye Hüdhüd vasıtasıyla bir mektup gönderir. Mektubu alan Melike, hemen mele'sini toplar. "Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm veremem."

Bu ayet, Melikenin ülkeyi nasıl yönettiği hakkında bize bir fikir veriyor.. Daha önce 23. ayette Melike'nin elde ettiği nimetler sayılır: "Ora halkına hükmeden, her şeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum." Kendisine her şeyden bolca verilen, ifadesi Süleyman (a) için de kullanılır: "Ey insanlar! Bize kuşdili öğretildi ve bize HER ŞEYDEN BOLCA VERİLDİ." Şu halde Melike büyük bir servet sahibidir ve ülkesini şura ile yönetmektedir. Sebe Melikesi Belkıs ile Hz. Süleyman arasında yapılacak bir kıyaslamada, ülke yönetim tarzları ile sahip oldukları servetlerin birbirlerine yakın olduğunu gösteren verilerle karşılaşıyoruz. Her iki yönetim birbirinin aynı kapasiteye sahiptirler. Ancak Belkıs'ın yönettiği devlet ve tebası şirke düşmüş, Allah'a isyan etmişlerdir. Hz. Süleyman'ın yönetimi ise adaleti ile şöhret bulmuş, ele geçirilen yerler ve tüm bölgede nam salmış, diğer idarelerin gözleri korkmuştu. Tabii bu Belkıs tarafından da duyulmuştu.

Yapılacak en iyi iş, Hz. Süleyman'ın mektubunu aldıktan sonra, Süleyman'ın zayıf taraflarını yoklamaktı. Neticede şura, Hz. Süleyman'ın hediyelerle denenmesine karar verir. Bu kararda şu psikoloji vardır: Krallar her ne kadar büyük bir servete sahip olsalar da, tebaları tarafından saygı ile karşılansalar da, yine de içlerinden elde ettikleri bu nimetlerden daha da fazlasını isterler. Bu onların zayıf taraflarıdır. Dolayısı ile iyi bir yönetici olan Melike, Süleyman'ı denemek ister. Fakat umdukları gibi olmaz. Süleyman (a) mala düşkün biri değildir. Allah bunu daha önce anlatmıştı. "(Süleyman) Doğrusu ben bu iyi malları Rabbimi anmayı sağladıkları için severim." (Sad/32). Hz. Süleyman'ın, malı Allah'a hizmette bir vasıta olduğu için sevdiğini bilmeyen melikeye cevabı çok serttir: "Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! Andolsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız," Bu sert cevap içerisinde Melike'nin daha önce ifade ettiği bir husus yer alır. O da; "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar." şeklindeki hükümdarlar hakkındaki tanımıdır.

Hz. Süleyman, bu sert cevabı yolladıktan sonra, Melike'nin teslim olacağından o kadar emindir ki şöyle bir çağrı yapar. "Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtım yanıma getirebilir?" Amacı ona kudretinin büyüklüğünü göstermektir. Buna bile gerek kalmaz çok zeki biri olan Melike; Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında tevatüren edindiği bilgilerle, bu mülkün Allah'ın yardımı olmadan olamayacağı kanaatine varır. Hz. Süleyman'la görüşmek üzere Kudüs'e doğru yola çıkar.

Belkıs Kudüs'e doğru yol alırken onun müslüman olduğundan haberi olmayan Hz. Süleyman, Kitab ilmine sahip birisi sayesinde Belkıs'ın tahtını getirttirerek, tahtı melike tarafından tanınamayacak hale getirtir. Süleyman'ın Melike'ye ilk sorusu, yanı başlarında duran tahtın kime ait olduğu idi. Belkıs'ın cevabı ise tahttan ziyade Allah'a teslim olması ile ilgiliydi. "Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk." Rivayeten aldığı bu bilgilerle teslim olan Melike, Hz. Süleyman'ın sahip olduğu eserleri görünce kalbi daha mutmain olur ve şöyle der: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."

Böylece Allah'ın verdiği nimetleri, O'nun yolunda kullanan bir yöneticinin ve toplumun ulaştığı seviye Belkıs'a gösterilmiş, onun da elindeki serveti Allah yolunda kullanması gerektiği anlatılmış oluyordu.

Beş./ Süleyman'ın Ölümü

"Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azab içinde kalmazlardı." (Sebe/14)

Süleyman (a), babasından devraldığı hükümdarlığı adaletle; Allah'tan aldığı Rasullüğü hak ile yerine getirip eceli geldiğinde vefat ettirilir. Emrindeki cinlerin bu olaydan haberleri olmaz. Dolayısıyla azab içinde hayatları devam eder. Eğer Süleyman'ın ölümünden haberleri olsalardı isyan eder kurtulurlardı.

Müfessirler ise bu ayete farklı bir açıdan yaklaşırlar. Mehmed Vehbi Efendi'ye göre: "Nastan aylarca uzlet edip hiç kimseyle ihtilat etmeksizin ibadetle meşgul olarak evvelden beri adeti olduğundan, herkes eski adetine hamletmiş ve ölümü hatırlarına gelmemişti. O zamanda asaya dayanarak ibadet etmek caiz olduğundan asa üzerine dayanması da adet-i sabıkaya muvafık olduğu cihetle tul-u müddet vefat ettiği halde asa üzerinde kalacağı görülmüş bir şey olmadığından hiç kimsenin şüphesini dai olmadı. Halbuki cinniler biz gaybı biliriz diyerek halkı aldatıyorlardı." (9)

Razi'ye göre: "Süleyman bazen tam bir gündüz gece ayakta Allah'a ibadet ederdi. Hatta bazen daha da uzatırdı. Bir asası vardı, ona dayanarak O'nun huzurunda dururdu. İşte böyle bir ibadeti sırasında değneğe dayanmış iken vefat ettirildi. Askerleri kendisini ibadette sanıyorlardı. Böylece günler, aylar geçti. Sonra Allah işin ortaya çıkmasını isteyince kurt, Süleyman'ın değneğini kemirerek çürüttü ve Süleyman yere düştü. Süleyman'ın öldüğünü daha önce farketmeyen ve kendilerinin gaybı bildiğini zanneden cinler, bu durum karşısında gaybı bilmediklerini anladılar." (10)

Ayeti açıklamak için müfessirlerin yaptıkları yorumlar oldukça ilginç. Asaya dayalı olarak günler haftalar hatta aylar geçirip ibadet etmek gibi bir ibadet çeşidi bulunarak olayı izah etmek çok acayip bir yorum olsa gerektir. Hal böyle olsa bile namazın sadece kıyam bölümünü ikmal edip diğer erkanlarını yerine getiremeyen biri derhal fark edilirdi. Hele hele asaya dayalı namaz kılan birinin rahatsızlığından ötürü bunu yapsa gerektir ki; eğer böyle ise oturarak namazını kılabilirdi. Büyük bir hükümdarlığın sahibine bu uzun müddet içerisinde hiç bir şey danışılmaması mümkün olmazdı. Kırk gün toplumundan ayrılan Musa peygamberin, döndüğünde onları buzağıya tapar bulması; Süleyman'ın böyle çok uzun müddet toplumdan ayrı kalmasının mümkün olmadığına delalettir.

Ömer Rıza Doğrul'a göre: "Süleyman'ın dayandığı değnek, onun saltanatıdır. Değneğini yiyen kurt da oğlunun idaresizliği ve zaafıdır, Cinler de kendisinin emri altına giren yabancılardır. Süleyman'ın ölümünden sonra onun saltanatına musallat olan oğlu Rehoboam, sefahate ve zevke daldığından, onun saltanatını kemirdi, çürüttü, sonun da İsrailoğullan'na hizmet eden, boyun eğen kabileler, artık onlara boyun eğmediler." (11)

Tevrat'ta da Süleyman'ın ölümünden sonra yerine oğlu Rehoboam'ın geçtiğini fakat; ülkeyi babasının yönettiği gibi iyi yönetemediğini anlatır.

Dolayısı ile Süleyman'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu adaletle ülkeyi yönetememiş, fakat emrindeki köleler, kavimler idareye tabi olarak itaattan ayrılmamışlardır. Ne zaman ki Süleyman'ın ölümünü haber almışlar o zaman idareye karşı gelerek, tabi olmaktan imtina etmeye başlamışlardır. Eğer Süleyman'ın ölümünü daha evvel haber almış olsalardı itaat etmeyerek isyan edecekler ve baskıdan kurtulacaklardı.

Hz. Süleyman'ın ölümü hakkında Tevrat'ta muharref ifadeler vardır. "Ve vaki oldu ki, Süleyman'ın ihtiyarlığı zamanında karılan onun yüreğini başka ilahların ardınca saptırdılar..." (Tevrat, I. Krallar).

Bu hususu Allah şiddetle reddeder. "Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı." (Bakara/102).

Gerek müfessirlerin yaptığı yorumlar, gerekse Ö. Rıza Doğrul'un yaptığı izah, sonuçta vakıayı anlamaya yönelik ferdi görüşler olarak alınmalı, ama nihai tespit olarak değerlendirilmemelidir. Zira Rabbimiz bu detay üzerinde fazla durmamış, asıl mesajı, öne çıkarmıştır: " ...Şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azab içinde kalmazlardı." Bizler için önemli olan husus budur. Ölümün nasıllığının bilinmesi bizlere pek bir şey kazandırmayacaktır. Hatta belki de gereksizdir.

Altı./ Bir Tesbit

Müslümanlar, Kur'an'la olan ilişkilerinin niteliğini zamanla kaybetmişler, Kur'an'ın verdiği mesajdan ziyade kavramlar üzerinde uğraşır olmuşlardır. Süleyman kıssası da aynı akibete uğramış, bu kıssa ancak "karınca, kuş, taht, köşk, Süleyman (a)'m ölümü" gibi ayrıntılı olarak zihinlerde yer etmiştir.

Dolayısıyla müfessirlerimizin tefsirleri; Süleyman kıssasının değişime uğramış kavramlarının yerlerine oturtturularak, müfessirlerin yaşadıkları çağlardaki toplumlarına; Süleyman kıssasının vermek istediği mesajı o çağlara yansıtarak vermeleri gerekirken ayrıntıların tartışıldığı metinlerle dolup taşmıştır.

Kur'an'ı yüzünden okuyup içeriğine vakıf olamayan halk, Süleyman (a) gibi nice krallık, imparatorluk kuranların gidişat ve çökmeleri hakkında ne bir değerlendirme ne de tepki gösterememişlerdir. Servet, zevk-ü sefa peşinde, toplumunu unutarak yaşayan yönetimlerini uyarma arzusu gösteremediklerinden her türlü eza ve cefaya maruz kalmışlardır,

Yedi./ Sonuç

Sonuç olarak Süleyman (a) kıssasının vermek istediği mesajları şöyle sıralayabiliriz:

a) Hz. Süleyman kıssasının nazil olmasının ilk sebebi Tevrat, İncil gibi muharref kitaplardan ve çeşitli rivayetlerden, Hz. Süleyman hakkında bir takım yanlış fikirlere sahip olan cahiliyye toplumuna kıssanın doğrusunu bildirmektir. Çünkü hidayetle ilgili içerikten yoksun olan Süleyman (a) kıssasından insanlar öğüt ve ibret alamazlardı.

b) Mekke'yi kendi heva ve heveslerine göre yöneten Mekke melelerine, toplumu hak ve adaletle yönetmeleri kıssa yoluyla bildirilmiş oluyordu.

c) Hz. Süleyman'ın kıssasının bütünü, ülke yönetiminde bulunan bir yöneticinin Allah'ın emirlerini gerek kendisine, gerek toplumuna, gerekse diğer toplumlara uygulamalarını ibret olarak vermektedir.

d) "Ey Davudi Biz, seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ile hükmet, hevana uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. " (Sad/26). Babası Davud'a Allah'ın emrettiği bu ilke; Hz. Süleyman'ın da kavmini yönetirken uyguladığı İlahi bir ilkedir. Allah böylece ülke yöneticilerinin toplumlarına yapacakları davranışların nasıl olması gerektiğini iki İslami otorite olan Davud ve Süleyman'ın kıssası ile bildirmiş oluyordu.

e) Sebe melikesinin melesi ile yaptığı istişare, ülke yönetiminde ŞURA prensibinin önemini gösterir.

f) Allah'ın verdiği nimetleri onun kanunlarına göre değerlendirerek toplumun refahını artırmak? Diğer toplumların önüne geçmek... Hz. Süleyman'ın gemiler inşa edip, rüzgarlardan faydalanarak ticarette ilerlemesi, zırh ve arap atları ile teçhiz edilmiş kuvvetli bir orduya sahip olması, bakır madenini işleme sanatını geliştirmesi ve inşaat sanatını ilerleterek elde ettiği göz alıcı binalar sayesinde kurduğu medeniyet bizlere ibrettir. Böylece silah üstünlüğü sayesinde gelecek tehlikelere karşı hem hazırlıklı olmak, hem de diğer kavimlere üstünlüğünü bu yolla kabul ettirmek mümkün olabilir. İyi değerlendirilen yeraltı ve yerüstü servetleri ve iyi yapılan ticaret sayesinde ekonomik olarak hem kavmini refaha ulaştırmak ve hem de diğer kavimlere egemenlik sağlamak mümkün olabilir. İslam bunu yaparken insanlara adalet ve refah götürür. Fakat günümüzde ise aynı imkanlara sahip müşrik, emperyalist Batı ülkeleri kendi refah ve zenginliklerini, diğer milletlerin sömürülmesine, aç kalmasına, yokluk ve sefalet içinde kalmasına dayandırmaktalar.

g) Yöneticiler geldikleri makama Allah'ın lutfu ile gelirler, dolayısıyla böbürlenme, şöhret tutkusu ve tamahkarlık onlara yakışmaz. Elde ettikleri o mevkinin Allah'ın onlara bahşettiği ve sınandıkları bir mevki olduğunu her zaman hatırlamaları gerektiği kıssa yolu ile anlatılır.

h) Süleyman (a)'ın Sebe melikesini, İslam'a çağrı metodu olan mektup gönderme metodunu, daha sonra Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselam'ın; çağdaşları diğer hükümdarları İslam'a davet ederken kullandığını görmekteyiz.

ı) Davud ve Süleyman kıssası, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olarak İslam otoritesinin yapması gereken davranışların neler olduğunun; olması gerektiğinin örneklerini veren bir ibret ve nasihat vesikasıdır.

 

Notlar:

9- Konyalı Mehmed Vehbi Efendi, Hülasat'ül-Beyan, Cilt 11-12, s. 4493, İstanbul, 4. Basım.

10 - Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Cilt 7, s. 243, İstanbul, 1990.

11- A. g. e., Cilt 7, s. 244.

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats