Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Hasan Akçay Kardeşim,
Sorularınızı es geçmiş değilim. Önce benim ayetlerden ne anladığım bilinmeli ki, hem siz ona göre değerlendirme ve eleştirilerinizi yapasınız, hem de benim söyleyeceklerimin neye dayandırdığım bilinsin.
Çeviri ile ilgili eleştirilerinizden başlayarak sorularınızı daha çok genel bir çerçeve içinde cevaplamaya çalıştım.Bütün sorularınızı yanıtlamaya gayret ettim. Eksik kaldıysa tekrar yanıtlarım.
Aslında bu denli görüş ayrılıklarımızın nedeni, Kuran’a olan bakışımızın çoğu yer ve konuda tam zıt oluşundan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Siz öncelikle kelimenin lügat anlamını baz alırken ben aksine mecazını tercih ediyorum. Bana göre Kuran’ın % 99’u müteşabihâttır, mecazdır. Uzlaşamamamızın ana sebebi bu olsa gerek. Kuran’ın dilini; mecazını, teşbihât ve emsallerini (temsillerini) ne denli doğru anlar isek, maksadını da o denli doğru anlarız. Kuran kitabı Arap Lisanıyladır. Arapça’yı bütün dil sanat özellikleriyle ne kadar iyi bilirsek ve Kuran’da olanları ne iyi bilir ve tanırsak, Kuran’ı o denli daha iyi anlarız. Bir dilin deyimlerini, özdeyişlerini bir başka dile aynı kelimelerin sözlük anlamlarıyla çevirdiğiniz zaman orta yerde çır çıplak kalır. Türkçe’de “gözü dışarıda” deyimini “aynuhu fil-xâric” olarak çevirdiğinde, şayet Arap okuyucu bunun deyim olduğunu bilmiyorsa, topun avuta çıktığı gibi gözünün yuvasından fırladığını anlar başlar gözü dışarıda aramaya. Kaldı ki, “gözün yuvadan fırlaması” da deyimdir.
Sizden alıntı yaptıklarım kırmızılar.
“MEAL niyetine yukarda verdiğiniz paragraf aslında MEAL değil. SİZİN yorumunuz.
Örneğin bu mealdeki ORGANSIZ ERKEK TÂBİLERİNİN ifadesi. Ayetin Arapça metninde bunun karşılığı TÂBİ'İYNE GAYRİ ULİ'L IRBETİ MİNE'R RİCÂL. Doğru çevirisi: KADINLARIN İHTİYAÇSIZ ERKEK TÂBİLERİ.
Siz buradaki İHTİYAÇSIZ sözünü ORGANSIZ diye "yorum"layıp sanki Allah'ın sözü bu imiş gibi sunuyorsunuz. Allah İHTİYAÇSIZ diyor; siz ORGANSIZ. Müthiş bir sorumsuzluk. Allah'ın dediğini Allah'a bırakmamak...”
Hayır mealdir aynı zamanda, sade yorum değildir… Eğer ki yorumda alakası olmayan bir anlam seçilmişse bu külliyen keyfidir, indidir, Allah’a iftiradır. Bunun adı da yorum olmaz tahrif olur. ĞAYRİ ULİL İRBETİ’nin organsızı /organı iğdiş edilmiş anlamına olamayacağını, yalınız “ihtiyaçsız” demek olduğunu bu kadar kesin söylememelisiniz. İRBE’nin lugat anlamlarını tam ve şeksiz bilmeniz durumunda ancak bunu iddia edebilirsiniz. Bu grubun, tam ve kesin olarak kimlerin olduğunda farklı görüşler söz konusudur. Bunların kim olduğu ile ilgili “FİHİ XİLÂF” / hakkında farklı görüşler var” demişler.
İRBE’nin çok farklı anlamları var; 1-maharet/ustalık, 2-organ, 3- ihtiyaç, 4-düğüm, 5-akit, 6-zekilik/ kurnazlık, 7-dilim/ parça.
Ayrıca sözcüğün kök anlamları arasında “sıkma” da vardır! Öyleyse burulmuş olarak da çevrile bilir. Ben zaten yaptığım çeviriyle bunu kast ettim. Dolayısıyla bu kelimenin yapılmış her çevirisi birer yorumdur. Bunlardan ihtiyacı seçen Alah’ın dediğini diyorsa, akit diyen de Allah’ın dediğini diyordur. Veya dediğim gibi hepsi de yorumdur demek zorundasınız. Umarım bunda anlaştık. Çünkü Allah “ihtiyaç” demiyor, “irbe” diyor.
(1)Kadınların çekicilikleri derken "vücut"larını kastettiğinizi siz ve ben biliyoruz. Artı, ihtiyaçsız erkek tâbilerinin onlara bakmasının caiz olduğu çeviride belirtilmiş. İffetli bir kadın, vücudunu ihtiyaçsız erkek tâbilerine açar mı? Bunu cevaplarken bir hanımefendinin şu açıklamasını lütfen hatırlayın: Önemli olan, onların bana nasıl baktığı değil benim onlara nasıl baktığımdır.
(2)Kadınların çekiciliklerine şehvetle bakanların münafıklar olduğunu söylüyorsunuz ama bakması caiz sayılanlar arasında amcalar, dayılar yok; onlar münafık sayılamıyacağına göre sorun ne olabilir?
(3)Kadınların "vücut"larına KENDİ kadınları (nisâ İHİN) bakabilir ama örneğin SİZİN kadınlarınız bakamaz. İnanan kadınlara SİZİN kadınlarınız şehvetle bakmıyacağına göre bu kez sorun ne olabilir?
(4)Sorun münafıklık ise kadınların "vücut"larına bakması caiz ilan edilen bu kişiler de münafık olabilir. İnsanların kalblerinde ne var biz bilemeyiz. Hz Peygamber'in çevresinde de münafıklar varmış ama Yüce Allah şöyle diyor: "Onları Biz biliriz; sen bilemezsin!" (9:101).
Gerçek bu. Hz Peygamber dahi çevresindeki insanlar münafık mı değil mi bilemezken Nûr 31'de sayılıp dökülen kişilerin münafık olamıyacağını kim bilmiş te kadınların vücutlarına bakmalarını caiz ilan etmiş? Allah'ın değil bu icazet. Kimin?
Nur 31’in çevirisinde farkında olmadan atladığım bir maddeyi eklediğim ve bazı düzeltmeler yaptığımdan konumuz ayetleri buraya yeniden almayı gerekli gördüm.
27- Ey bütün inananlar! Kendi evlerinizden başka evlere isti’nas etmeden (durumun müsait olup olmadığını anlamaya çalışmadan, tanışıklığınızı, samimiliğinizi ve dostluğunuzu karşı tarafın anlamasını sağlamadan) ve hane halkının muvafakatını almadan dalıp girmeyiniz! Bu sizin için daha hayırlıdır, bunu hatırdan çıkarmamanız gerekir!
28- O evlerde size izin verecek birini bulmadan içeri girmeyin! Şayet size “dönün (gidin, beklemeyin)” denirse çekip gidin! Bu sizin için çok daha uygundur. Bilesiniz ki Allah yaptıklarınızı biliyor!
29- İçinde eşyanızın bulunduğu gayri meskun evlerinize girmenizde bir sakınca yoktur. Bilesiniz ki Allah açık gizli her yaptığınızı biliyor!
30- İnanan beylere şunu söyle: bakışlarını sakınsınlar ve ırzlarını (iffetlerini) korusunlar. Bu kendileri için çok daha uygundur. Her halde Allah her yaptıklarından haberdardır!
31- İnanan bayanlara da şunu söyle: Bakışlarını sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, görünenin (görünmesi gerekenin) dışında ziynetlerini (çekiciliklerini) sergilemesinler, göğüslerini örtüleriyle kapatıp çekiciliklerini; kocaları, babaları, kayın babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, kardeş erkek çocukları, kız kardeşleri erkek çocukları, kadınları, sahibi oldukları, iğdiş edilmiş erkek tabileri ve bayanların apışlarına vakıf olmayan çocukların dışında kalanlara göstermesinler (görmelerine fırsat tanımasınlar)! Ve gizledikleri ziynetlerini açığa çıkarmak /belirginleştirmek için de ayaklarını vurmasınlar (kötü emelli erkeklere davetiye çıkarırcasına kırıtmasınlar)! Hepiniz Allah’a dönün ey inananlar, ki kurtuluşa eresiniz!
Ziynetin başta gelen anlamı, giysi, kıyafet, süslü elbise... Kişiyi gizleyen giysisi kendisini temsil ettiğinden ötürü ziynetle bizzat kendisi kast edilmiştir. “Eteği temiz” örneğindeki gibi kastımız eteğin içindekidir. El ve yüz organlarımızda olduğu üzere elbisemiz de bizi temsil ediyor.Nasrettin Hoca büyük bir gürültüyle merdivenlerden yuvarlanır, Hocam neydi o gürültü sorusuna, paltom düştü de… Hoca! Palto o kadar gürültü çıkarır mı? Hoca: Canım, içinde ben de vardım cevabını verir.
Ziynetlerinizi şu şu şunlara gösterebilirsiniz derken, yalınız bunlara, bunların dışında kalanların hiç birine artık asla ve kat’a gösterilemezi ve her birine de üryan vücudun tümünün açılabilirliğini anlamak hatalı bir anlayış olsa gerek. Bunların sayılmış olması o günkü Arap aile yapısında bunlarla daha sık bir arada olmaları, yada amca ve dayının da abi kardeş yada baba kardeş hükmünde olmaları olabilir. Kadın vücut ziynetinin tümünü bunlardan kocasına sadece kocasına gösterebilir. Diğerlerine gelince gösterilecek yerlerin boyutu genişler ve daralır. Evin dışında yüzü ve elleri dışında kalan bütün vücudunu örten misalinizdeki tesettürlü kadın, evde aile ortamında anasına açtığı kadarını babasına açamaz. Anasının kendisini yıkamasına izin verecek kadar açabilirken, babasına evdeki dekolte kıyafetinin izin verdiği kadar açar. Bu her yaşanan zaman, mekan ve toplumun anlayışına göre de değişebilir. Sayın Saffet Metin’i bu konuda anlayışla karşılıyorum. Bir Alman toplumunda hanımın mayo, bikini ile denize girebilir. Ama Mersin’de çadur ile de giremez… Onu gözleriyle bitirirler; gözlerden başlayan enva-i tacizle rahatsız ederler. Şayet dindar biri ve üstelik idealist tanınan bir inanansanız vay halinize; dedikodular, iftiraların haddi hesabı yok. Siz pezevenk, eşiniz de fahişe, her kesin ağzında sakız... Şerefiniz beş paralık olmuş, toplumun en adileri de sizi çekiştiriyorlardır.
Sen, “ihtiyaçsız erkek tabileri”, ben, “iğdiş edilmiş erkek tabileri” dedim. Benim ediğim mutlak doğru olduğunu iddia etmiyorum. Bakın, ayetteki “ğayr” kelimesini, esre yerine üstün farkıyla “ğayra” olarak okursan “İLL” istisna edatı anlamını kazandırır ve bu mana tamamen tersine döner; “ĞAYRA ULİL-İRBETİ MİNER-RİCÂL” in anlamı “ihtiyaçsız erkek tabileri müstesna… açabilirler” olur. Ben şahsen buna itiraz etmem, edemem.
Ben bu ayetlerde her iki yerde de geçen “ziynetler”, takılar olamaz diyorum. Bunu ayetin maksadına, mantığına ters buluyorum. Ama hiç kimse böyle anlamamış, böyle dememiş de demiyorum. Çünkü bu anlamı verenler de az değil. Birinci “ziynetler” e kadınların çıplak vücudu, ikiciye de “takılar” demeniz oldukça zorlama olsa gerek.
Bu ayetlerin vurgu yaparak, önemine binaen, üzerinde durduğu husus mü’minlerin namusu, şerefi, iffetidir.
Bunlar neden saklı gizli tutuluyor, sakındırılıyor?
Evet, münafıkların hain bakışlarından, şom ağızlarından; iftira ve dedikodularından, göğüslerindeki nifaktan… Peki bu sayılanlar arasında münafık olanı olamaz mı? “Münafıkları yalınız Allah’ın tanıması” 9:101 ayeti, ilelebet tanınmayacakları demek değildir. İllaki tanıdılar, tanıyacaklar bir şekilde, bunlar deşifre edileceklerdir. Yoksa münafıklarla nasıl savaşacaklar! Benim Kuran anlayışıma göre Resul onları büyük çapta tanıyor, İnanların da bir kısmı bazı münafıkları tanıyordu.
Bu sayılanlar arasında şayet münafık olan biri varsa,öbürleri mutlaka onu tutum ve davranışlarından tanıyacak ve o, o hanenin dışına atılacaktır. Evinizdeki mahremiyeti evin dışına taşıyan bunlardan her kimse işte o münafıktır, onu tanırsınız. Sizce bir kadının, yabancı bir kadına seksiliğini/cazibeliğini göstermesinin yasak nedeni ne olabilir?
Medine’de münafıklar Peygamber’in hanımlarına dahi göz dikmekte, dillerine dolamaktalar, zinaya varıncaya kadar çok çirkef iftiraları yapabilmekteler…
Lütfen bu ayetlerin her birinin onunla son bulduğu cümlelerdeki vurguya dikkat eder misin; hepsinin ses tonunda münafıklara gönderme var.
“Bu sizin için daha uygundur!” (27)
“(Dikkat!) Allah yaptıklarınızı biliyor!”. (28)
“(Dikkat!) Allah gizli açık her yaptığınızı biliyor!”. (29)
“Dikkat!) Allah işlediklerinizden haberdardır”. (30)
“Hepiniz ( size söylüyorum hepiniz) Allah’a tevbe edin ey inananlar, ki kurtulabilesiniz!” (31)
“Kendi kadınları” ifadesinden benim anladığım aile içindeki kadınlar ve dürüst, salihane dostlukları olan tanıdıkları, Salihliğinden kuşku duymadıkları isti’nas ettikleri kadınlardır. İşte bunlara ziynetlerini gösterebilirler. Gösteremedikleri kadınlar ise tanımadıkları, sadakatlerinden emin olmadıkları; yabancı denilebilecek kadınlardır. Niçin? Çünkü bunlar bunları dillerine dolarlar da ondan. Zaman zaman bir birinin evlerinde bir araya güvenerek toplanan inananmış kadınlar değiller diyorum ben. Bu benim yorumum.
Nûr 31'de kadınların "avretleri"nden bîhaber çocuklar ifadesi var. Buradaki AVRETLER ile ZİYNETLER eş anlamlıdır. Buna göre iddia: inanan kadınların ZİYNETLERİ, onların "giyimsiz vücutları"dır yani cinsellikleri.
Nûr 58-59'daki avret yasağı ile Nûr 31'deki "avret icazeti"ni kıyaslayabilen hangi akıl bu iddiayı ciddiye alır?
Nur 58-59, ve 60. ayetler den ne anlıyoruz?
31’deki söz konusu AVRAT, ziynetlerinin en mahrem olanıdır. Ziynetin tümü değildir. O nedenle eş anlamlı sayılmazlar. Parça bütündendir, ancak bütünün tümü değildir, her ne kadar bazen kimi parça bütün yerine geçse de. Kadınların ziynetlerinin vücutları, cinsellikleri olduğu konusunda sana katılıyorum. Siz üstünüzdeki elbiseyi çıkarmaktan iç çamaşırına varıncaya kadar hepsini anlarken, ben üst kıyafeti anlayabiliyorum, her ne kadar gerektiğinde hepsini de çıkarmış olabilirlik ihtimali taşıyorsa da. Bu üç vakit; sabah yataktan kalktığı, yatak kıyafetiyle olduğu, öğle sıcağında üstünü (üst elbisesini) çıkarıp uzanıp uyuduğu (sıcak memleketlerde, özellikle Araplarda günün en sıcak olduğu vakit aralığında kaylüle dedikleri bir ara dinlenme uykusu var) ve yatma zamanı elbisesini çıkarıp yatmaya hazırlık yaptıkları ara vakitler, hiç kimsenin izinsiz girmemesi, rahatsız edilmemeleri icap eden vakitlerdir. Kadınların avretlerine vakıf olan ihtilamsız çocukların da izinsiz girmemeleri uyarısı yapıldığına göre, avretlerin farkında olmayacak kadar küçük çocuklar yasak kapsamına girmezler. Nur 31 bunun delilidir. Sizin yaşına varmamış çocukları da yasağın kapsamına dahil etmenizin mantığını ben anlayabilmiş değilim. 31’in başındaki ilk “ziynetlerini” takıları, ikinci “ziynetlerini” ise kadınların avretleri olarak anlamanızı da anlamakta zorlanıyorum.
Nur 31, kadınların ziynetlerinden neleri anlamamızı biraz daha kolalaştırıyor sanırım. Ayrıca “yaşı ilerlemiş kadınların açılıp saçılmadan elbiselerini bırakmaları”ndan da, elbiselerinin tamamını çıkarmadıklarını anlıyoruz. 17/2/2009. Abdurrahman
|