Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 09 mart 2005 Yer: Antigua And Barbuda Gönderilenler: 362
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Kuranda olmayan 200 maddeden ilkine ben bir alinti ile cevap vereyim.
Madde 1 Kuran'ın tek başına yetersiz olduğu iddiası na Cveap
KUR'ÂN NASIL BİR KİTAPTIR?
Hak Söz Dergisi, Yusuf Aydın
Bu, içinde hiç bir şüphe olmayan ve sakınanlara yol gösterici bir kitaptır.» (2/Bakara,2) Müslümanım diyen herkesin elinden, dilinden, hafızasından düşürmediği; sorulduğunda herkesin hakkında bir çok tanım ve açıklama getirebileceği bir kitaptır: KUR’AN. Geleneğin bize getirdiği Kur’an anla-yışına baktığımızda, Kur’an’ın kendini tanıtımıyla çelişen bir çok durumla karşılaşırız. İslam’dan önceki Kitap Ehli’nin Kitab’ı göz ardı ederek gereği gibi okumamaları şeklinde kendini gösteren yanlış tavır; “önceki alimler her şeyi hallettiler, zaten Kur’an’ı herkes anlayamaz” şeklinde tezahür etmek-tedir. Oysa Kur’an bir çok ayetiyle bu tür yanlış görüşleri reddetmektedir.
Kur’an’ın anlaşılmayacağı, anlayabilmek için ciltler dolusu kitap okumak gerektiği şeklinde ileri sürülen görüşleri; «Biz onları anlayasınız diye indirdik» (12/Yusuf,2); «Akledesiniz diye indirdik» (43/Zuhruf,3); «Güçlük çekesiniz diye indirmedik» (20/Tâhâ, 2); «öğüt alasınız diye kolaylaştırdık» (54/Kamer,17,22,32,40) şeklindeki ayetler reddetmektedir.
Evet, gerçekten de Kur’an hakkında, onun ehemmiyeti ve önceliği konusunda müslümanım diyen herkesten bir çok şey duyabilirsiniz. Bu insanlar örf olarak duydukları ve yayın organlarından okuduklarını aktarabilirler. Kısacası Kur’an; içinde bulunduğumuz toplum fertlerinin, üzerinde doğru veya yanlış fikir beyan edebilecekleri ve kutsallığı hakkında hemfikir olabilecekleri yegane kitaptır. Ancak hemfikir olunamayan bir husus varsa, o da; “Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğu” sorusuna verilen cevaplardır. Bu soruya, en az sorduğunuz kişi sayısı kadar göreli ve muhtelif cevaplar alabilirsiniz. Ama gariptir ki; sorunuzun cevabını yine bizzat Kur’an’da arayan, cevabını Kur’an’dan veren pek az kişi bulabilirsiniz. Sosyal yaşantımızdaki bir çok konuda olduğu gibi yanlış, fakat yaygın olan geleneksel anlayış Kur’an’ın tanımı konusunda da hakimdir. Geleneğin bize getirdiği Kur’an anlayışına baktığımızda, Kur’an’ın kendini tanıtımıyla çelişen bir çok durumla karşılaşırız. En genelde Kur’an mezarlıklarda veya hastaların başında okunan bir kitaptır. Veya mübarek gün ve gecelerde(!) okunup bire-on veren sevap kitabıdır. Ya da özellikle Ramazan aylarında vesair günlerde imamlarımızın (!) ekmek teknesidir. Üfürükçülerin muska kitabı, hastalarımızın şifasıdır(!). Şeyh ve müritlerin evrâd, kâri ve kurralarımızın tecvid kitabıdır. O (Kur’an) her bir vakit için ayrı ayrı makamlarla okunmalı, tecvidsiz okunmamalıdır (!). Ramazan ayında dört bir yanda mukabelelere gidilmeli, istenilen bir işin gerçekleşmesi için kırk yasinler okunmalıdır. Kur’an-ı Kerim’ler gösterişli ve pahalı Kur’an kapları içinde evlerin en nadide ve eve gelenlerin rahatça görebilecekleri yere asılır. Yaldız ve simlerle pano ve levhalara yazılmış ve hat sanatıyla süslenmiş olan Kur’an ayetleri, bırakın anlamayı okunması bile çoğu zaman mümkün olmayacak bir şekilde evlerin girişlerinde sergilenir. Kazanç ve ticareti artırsın diye ticarethanelere ayet ve dualar asılır yada bazı surelerin yazıldığı küçük enamlar nazarlık olarak kullanılır. Bu bağlamda, daha bir çok örnek verilebilir. Bazılarına göre ise Kur’an, bilim ve tekniğin kaynağı, bir çok fen ilminin ana kitabıdır. Vaiz efendilerin dillerinden düşürmediği; Batılıların uyaza gitmesine, elektriğin bulunmasına kaynaklık eden öncü kitap; dilciler için sanatsal ve şiirsel özelliği yüksek belağat kitabı; usulcülerin anlaşılmasını kolaylaştırmak adına daha da anlaşılmaz bir labirent haline getirdiği bilmece kitabı; Ve bütün bunları Kur’an’ın asıl tanım ve amacı imiş gibi ortaya koyan gazete, dergi ve kitaplar... ***** Kur’an tahrifattan uzak ve korunmuş olarak elimizde olmasına rağmen onun hakkındaki bu tür yanlış anlayışların temelinde Kur’an’dan uzaklaşmanın getirdiği katı gelenekçilik ve kör taklitçilik yatmaktadır. İslam’dan önceki Kitap Ehli’nin Kitab’ı göz ardı ederek gereği gibi okumamaları şeklinde kendini gösteren yanlış tavır; “önceki alimler her şeyi hallettiler, zaten Kur’an’ı herkes anlayamaz” şeklinde tezahür etmektedir. Oysa Kur’an bir çok ayetiyle bu tür yanlış görüşleri reddetmektedir (54/Kamer, 17,22,32,40...).
Bu yazıdaki amacımız; Kur’an’a getirilen yanlış tanım ve bu tanımlardan beslenen yanlış anlayışlar karşısında Kur’an’ın kendisine getirdiği tanımlamaları ve açıklamaları ortaya koymaktır. Kur’an hakkındaki bu yanlış tanım ve anlayışların en genelde ortak özellikleri, Kur’an merkezli olmadıklarıdır. Sözkonusu anlayışlar Kur’an’ın kendisine getirdiği tanımlarla benzeşmediği gibi, bir çoğu da çelişmektedir. Kur’an hemen ikinci suresinin başında kendisini tanıtmaktadır:«Bu içinde hiç bir ŞÜPHE olmayan ve sakınanlara YOL GÖSTEREN bir kitaptır.» (2/Bakara,2). Bu bağlamda şu ayetlere de bakılabilir: (3/Âl-i İmran, 138; 32/Secde, 2.)
Yüce Rabbimizin Rasulullah (s)’a vahy/ilka ettiği ayetlerin tümüne birden bu ayetlerin bir çok yerinde Kur’an ismi verilmektedir (2/Bakara, 185; 72/Cin,1...) Yine bu ayetlerin tümüne Kitap ismi verildiğini görüyoruz. Yalnız Kur’an-ı Kerim’de kitap kelimesi üç ayrı vakıaya işaret etmektedir: Kur’an’dan önceki kitapları ifade etmek için kullanılan kitap: (4/Nişa, 136; 13/Ra’d,36...). Bizatihi Kur’an’ı ifade etmek için kullanılan kitap: (2/Bakara,2,89; 4/Nisa, 105...). Zaman zaman Kur’an’ı Kerim’le karıştırılan fakat Levh-i Mahfuz’u ifade etmek için kullanılan kitap, yani Ummu’l-Kitap veya Kitab-ı Meknûn: (43/Zuhruf,4; 56/Vakıa,77...) Kur’an’ın anlaşılmayacağı, anlayabilmek için ciltler dolusu kitap okumak gerektiği şeklinde ileri sürülen görüşleri; «Biz onları anlayasınız diye indirdik» (12/Yusuf,2); «Akledesiniz diye indirdik» (43/Zuhruf,3); «Güçlük çekesiniz diye indirmedik» (20/Tâhâ, 2); «öğüt alasınız diye kolaylaştırdık» (54/Kamer,17,22,32,40) şeklindeki ayetler reddet-mektedir. Kur’an insanların öğüt alması ve bu öğütle yaşamlarını düzenlemeleri için kolaylaştırılmış bir kitaptır. «Belki ÖĞÜT alırlar diye onu senin dilinle kolaylaştırdık.» İnsanlar Kur’an’a yaklaşıp onu anlayarak yaşadıklarında hidayet ve şifaya ereceklerdir (17/İsra,82). Kur’an anlaşılarak okunduğunda hakkı batıldan ayıran bir ölçüdür. Kur’an’ın bazı kelime ve kavramları üzerine anlamsız ve uzun tartışmalara girenler içinse Kur’an açık ve net bir duyuruda bulunuyor:« Andolsun biz Kur’an’da insanlara her çeşit durumu-misali tekrarlayarak türlü türlü anlattık, ama insanlar anlamsız tartışmalara her şeyden daha çok düşkündür.»(18/Kehf,54). Aynı bağlamda (6/En’am, 105)’e bakılabilir.
Kur’an insanlar için ŞİFA’dır. Ancak bu şifa oluşu, yaygın olarak algılandığı biçimiyle biyolojik hastalıklara şifa olması değildir. Kur’an toplum ve fertteki şirk hastalıklarına şifadır. İman edenlere rahmet ve hidayettir. «Ey iman edenler; size Rabbınızdan bir ÖĞÜT, göğüslerde olana bir ŞİFA ve inananlara da RAHMET ve HİDAYET gelmiştir.» (10/Yunus,57). «...De ki: “ O (Kur’an) inananlara HİDAYET ve ŞİFA’dır.» (41/Fussilet,44). Ayetlere dikkat edilirse ŞİFA, hidayet ve rahmetle eş anlamda kullanılmıştır. İnsanlar Kur’an’a yaklaşıp onu anlayarak yaşadıklarında hidayet ve şifaya ereceklerdir (17/İsra,82). Kur’an anlaşılarak okunduğunda hakkı batıldan ayıran bir ölçüdür. « Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna hakkı batıldan ayıran (FURKAN)’ı indiren ne yücedir.» (25/Furkan,1; 2/Bakara,185; 3/Âl-i İmran,3-4). Kur’an insanlara gönderilmiş bir ilim ve hüküm kitabıdır. Bundan dolayıdır ki sosyal yaşantıda hüküm koyucu Kur’an insanlara gönderilmiş bir ilim ve hüküm kitabıdır. Bundan dolayıdır ki sosyal yaşantıda hüküm koyucu, azgınlaşan heva ve hevesleri kısıtlayıcıdır. Allah bu ilme göre yaşayanların velisi ve koruyucusudur. «İşte böyle onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen İLİM’den sonra onların hevalarına uyarsan artık Allah senin ne velin, ne koruyucundur.» (13/Ra’d,37; 2/Bakara,145; 3/Âl-i İmran,161). Kur’an HAKK’tır. Kur’an’ı anlayarak yaşayanlar HAKK’ı yaşamış ve yaşatmış olurlar. «De ki: “HAKK geldi, batıl yok oldu. Batıl zaten yok olmaya mahkumdur.”» (17/İsra,81). Kur’an’ın bu ayetteki söylemine göre HAKK’ın geldiği yerde batıl yok olmak durumundadır. Şu anda batılın yaygın ve hakim oluşu müslümanların ellerindeki HAKK’ı gereği gibi yaşayamamaları, heva ve heveslerine uymalarındandır. «Sana gelen HAKK’tan sonra, onların hevalarına uyma.» (5/Maide,48; 34/Sebe,49; 11/Hud,120; 13(Ra’d,1; 47/Muhammed,2; 25/Fur-kan,33).
Kur’an şirk karanlığı içindeki toplumlara bir NUR ve Rabbimizden insanlara gelen bir BURHAN’dır. «...İndirilen NUR’a uyanlar, işte onlar felaha erenlerdir.» (4/A’raf,157). «Ey insanlar: Size Rabbinizden bir BURHAN (delil) geldi ve size apaçık bir NUR indirdik.»(4/Nisa,175). Kur’an insanların öğüt alması ve bu öğütle yaşamlarını düzenlemeleri için kolaylaştırılmış bir kitaptır. «Belki ÖĞÜT alırlar diye onu senin dilinle kolaylaştırdık.» (44/Duhan,58). «Andolsun bir Kur’an’ı ÖĞÜT olsun diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?» (54/Kamer,17,22,32,40). Kur’an ZİKİR’dir. Yani insanlar için bir hatırlatma, hatırlatma ve öğüttür. «Sana da, bu ZİKR’i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, belki tefekkür ederler.» (16/Nahl,44). «Sen buna karşılık onlardan bir ücret istemiyorsun. O sadece alemler için bir ZİKİR’dir.» (12/Yusuf, 104; 15/Hicr,6; 36/Yasin,69; 3/Âl-i İmran,58; 21/Enbiya,50). Kur’an insanlara anlatılması gereken Allah’ın bir lütfu ve nimetidir. «Ve Rabbi’nin NİMET’ini anlat.» (83/Duha,4; 2/Bakara,211). Kur’an kendisinde hiç bir müphemlik kalmayacak şekilde beyan edilmiş bir kitaptır. «İşte böylece türlü türlü, tekrar tekrar açıklıyoruz ki, sen ders almışsın desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice BEYAN edelim.» (6/En’am,105; 75/Kıyamet,18-19). Kur’an gerekli yerlerde tefsir edilmiş bir kitaptır. «Onların sana getirdiği her duruma karşı biz de hak ile TEFSİR’i getiririz.» (25/Furkan,33). «(Kur’an) DİRİ olanları uyarmak ve kafirlere (azab) sözü hak olsun için (indirilmiş)dir.» (36/Yasin,70). Bu ayetin yer aldığı Yasin Suresi ne acıdır ki, genellikle ölüm ve mezarlıklara tahsis edilmiş bir suredir. Kur’an’ı şiirsel ve sanatsal özellikleriyle uğraşan insanlar içinse yine Yasin Suresi’nde açık ve net bir cevap buluyoruz. «Biz ona şiir öğretmedik (bu) ona yakışmaz da. O (kitap) bir ÖĞÜT’ten ve AÇIKLAYAN bir Kur’an’dan başkası değildir.» (36/Yasin,69). Ve Kur’an, müslümanların kendilerine tutundukları müddetçe fırkalaşmalarını önleyen, onları birarada tutan ALLAH’IN İPİ’dir. «Topluca ALLAH’IN İPİ’ne yapışın, fırkalaşmayın(ayrılmayın).» (3/Âl-i İmran,103). Görüldüğü gibi Kur’an’ın kendisine getirdiği tanımlamalar ve bu bağlamdaki açıklamalarla, yaygın olan geleneksel Kur’an anlayışı arasında büyük farklılıklar vardır. Ortadaki bu iki anlayışın birincisine, bizatihi Kur’an’ın yani Allah’ın kendisi kaynaklık etmektedir. İkincisine ise insanlar kaynaklık etmektedir. Burada bütün problem tercihle ilintilidir. Müslümana düşen; elbette Allah’ı tercih etmek, O’nun Kur’an hakkındaki yine Kur’an’da açıkladığı gerçeklere tabi olmaktır. Çünkü Allah hakkı, doğruyu söyler ve O’ndan daha güzel sözlü kimse olamaz (39/Zümer,23). Hamd, sonsuz kerem sahibi Rahman’a; selam, yanlış geleneklerden sıyrılıp İbrahimî geleneğe uyan ve Kur’an’ı gereği gibi okuyup, yaşayan kullara olsun...
Katılma Tarihi: 09 mart 2005 Yer: Antigua And Barbuda Gönderilenler: 362
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
KUR'AN: GEREKLİLİK VE YETERLİLİK
Mehmet Yaşar Soyalan
Bugün kendini müslüman olarak kabul eden her insana: Kur'an inananlar için gerekli midir? diye sorulsa istisnasız hepsi gerekli olduğunu söyleyeceklerdir.
Fakat bu soruyu biraz daha açtığımızda örneğin: Kur'an neden gereklidir, nasıl bir kitaptır, veya ona inananların hayatlarının şekillenmesinde yeri nedir ya da günlük hayatı düzenleyebilir mi, düzenlerse nasıl düzenler veyahut ta Kur'an'ı anlamak niyetiyle okudunuz mu? sorularına aynı insanların verdikleri cevapların çok farklı olduğunu hatta birbirinin tamamen tersi şeyleri söylediklerine şahid oluruz. Oysa bu soruların Kur'an gerekli midir? şeklindeki sorumuzun bir açılımı olduğu herkesin malumudur.
Aynı şeyi Hıristiyanlar için uyarlayalım. İncil Hıristiyanlar için gerekli midir sorusuna, her Hıristiyan ''evet'' derken, onun niceliği, nasıllığı ve hayata yansıması hakkındaki sorularımıza çok farklı cevaplar alacağımız hepimizin malumudur. Hepsine de incil denmesine rağmen dört farklı incilin bulunması, üstelik herbirine ayrı bir din dliyebileceğimiz Hıristiyan mezheplerinin varlığı Hıristiyanların bu şekilde düşünebileceğini ortaya koymaktadır.
Aynı soruları: Yahudi, Marksist, Budist ve diğer dinler için de sorabiliriz. Ve hepsinde de hemen hemen aynı sonuca ulaştığımızı görürüz. Bu sonucu şu şekilde özetleyebiliriz: insanların büyük bir çoğunluğu kendi dinlerinin kaynağının (kitabının) gerekli olduğu konusunda aynı düşündükleri halde, onun niceliği, nasıllığı, hayata uygulanırlığı, nasıl uygulanırlığı gibi konularda birbirinin tamamen tersi olabilecek söz ve davranışlar içine girebilmektedirler.
Bu söylediklerimizi, tahrif edilmiş ya da insan kaynaklı dinlerin taraftarları için makul, hatta bu dinlerin varlıklarının doğal bir sonucu olduğunu kabul edebiliriz. Ki böyledir. Fakat aynı şeyi tahrif olmayan ve kıyamete kadar tahrif olmayacak olan bir kitaba inandığını ve onun gerekli olduğunu söyleyen, kısacası kendisine müslüman diyen biri için de kabullenebilir miyiz? Müslümanları da bu şekilde sorgulayabilir miyiz? Yazımız da zaten tahrif olmuş ya da beşer kaynaklı dinlerin içine düştükleri çelişkileri değil müslüman olduğu iddia olunan kişi ve toplumların kendi kitaplarına bakışlarını genel hatlarıyla sorgulamak için kaleme alınmıştır.
Kur'an, Müslümanlar için yol gösterici ve şefaatçinin yalnızca Allah olduğunu ve dünyadaki işlerine de kendisinin kılavuzluk edeceğini söylerken, daha, Hicri birinci yüzyıldan itibaren Kur'an'ın gerekliliği ve yol göstericiliği üzerinde tartışmaıar açılıp farklı farklı ekol ve mezheplerin oluştuğunu görüyoruz. İşte bu tartışmalara yeni boyutlar kazandırılarak içinde bulunduğumuz, ortamın da o dönemin bir uzantısı olduğunu anlıyoruz.
Gerek geçmişteki gerek günümüzdeki tartışmaları incelediğimizde gündemin Kur'an'ın dışında oluştuğunu, üstelik bu tartışmaların Kur'an'ın hiç problem etmediği alanlarda yapıldığını görüyoruz. Kur'an'ın kendisi ile ilgili olduğu iddia edilen tartışmalarda Kur'an da şu şöyle, bu böyle denirken bile tartışma Kur'an dışında cereyan etmektedir ve Kur'an dışı etkilenmelerin sonucunda oluşmaktadır. Örneğin usulde çok önemli yeri olan bir nasih-mensuh, bir muhkem-müteşabih konusu-Kur'an'ın böyle bir problemi olmadığı halde bile böyle...
Bu tartışmalarda her ekolün veya mezhebin kendi görüşünü desteklemek için Kur'an'dan bir çok ayeti delil getirdiklerini de görürüz. Bu çabaları bile bakış açılarının Kur'ani olmadığını gösterir. Çünkü hemen hemen bu tür tartışmaların hepsinde görebileceğiniz gibi konu Kur'an bütünlüğünde ele alınmamakta, sadece önceden ulaşılan sonuçlar onaylatılmak istenmektedir. Bu da Kur'an merkezli düşünmemenin bir sonucudur. Böyle bir mantığın Kur'an'a yaklaşımı da elbette farklı olacaktır.
Eğer Kur'an'ın gerekli olduğuna gerçekten inansaydık, hayatımıza o yön verir, yaptıklarımızı, düşüncelerimizi o şekillendirirdi. Kafamızdakileri ona doğrulatmaz. Kur'ani bir bakış açısı kazanmanın çabası içerisine giderdik.
''Eğer gerçekten Kur'an'ın gerekli olduğunu dilimizle söylemekten öte, bu inancımızı pratiğe geçirebilmiş olsaydık, herhalde bu günkünden farklı bir konumda bulunurduk. En azından Kur'an'ı anlaşılmayan, hayatla ilişkisi kesilmiş, sadece yüceliğine ve kutsallığına inanılan bir kitap olarak görmezdik. Her harfinin, her kelimesinin binlerce anlama geldiği, buna rağmen gerçek anlamının da bilinemiyeceği bir kitap olarak kabul etmezdik. Evet Kur'an'ı gerçekten gerekli görseydik bir beşer sôzüyle (ki bu beşer Resul de olsa) bir çok ayetini iptal, nesh etmeye kalkmaz, kalkanlara fırsat vermezdik. Bunu yapanları, alim, müctehit, seyyid diye başımıza taç yapmazdık.
Tüm bunlardan sonra müslümanların Kur'an gerekli demelerine rağmen bu konuda farklı farklı düşünmelerinin, yine Kur'an gereklidir diyen bu insanların davranışlarında bu gerekliliği göremeyişimizin, hatta onları tam tersi davranışlar içerisinde bulmamızın nedenlerini araştırabiliriz.
Kısaca bu çelişkilerin, Kur'an'ın yeterli görülmemesinde biraz açarsak; din hakkında Kur'an'ın getirdikleriyle yetinmeyip ikinci, üçüncü, dördüncü vs. kaynakların da gerekli olduğuna dair yanlış anlayıştan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Öyle ki bu yanlış anlayış insanları, Kur'an'ın anlaşılamayacağına, anlaşılabilmesi için de bu kaynakların yol göstericiliğinin mutlak gerekli olduğuna götürmektedir.
Böylece Kur'an'ın anlaşılamıyacağının, ya da ancak belli özelliklere sahip birilerinin anlayabileceği, diğer insanların da ancak bu insanların çerçevesini çizdiği bir dine inanıp yaşayabileceği gibi yanlış bir inanca kapı açıldıktan sonra, Kur'an'ın gerekliliği ve yeterliliği gibi bir konuyu tartışmanın yersizliği ortadadır.
Çünkü Kur'an devreden çıkmış, insanların yaşayışlarına, inançlarına, yön veren ikinci, üçüncü, dördüncü vs. kaynaklar -hepsi de insan kaynaklıdır içinde ilahi nosyonlar bulunsa da- devreye girmiştir hayat ve inançlarını bu kaynaklara göre düzenleyen, dolayısıyla zihni bir karmaşa içerisinde olan birisinin Kur'an gereklidir demesinin de fazlaca bir önemi olmayacağı açıktır. Aslında o insanlar da 'Kur'an gereklidir'' sözünün kendileri için fazla birşey ifade etmediğinin bilincindedir , fakat Müslüman olduklarını söyleyebilmeleri için de bu ifadenin gerekli olduğunun farkındadırlar.
Oysa Kur'an insanların hayatına kendisinin yön vereceğini, müslümanlar için gerekli (helal haram) olan tüm esasları kendisinin belirleyeceğini, ahiretteki sorgulamanın da bu esasların uygulanıp uygulanmadığından yapılacağını söylüyor ve Müslümanlar için Allah'ın indirdiğinin yeterli olduğunu, bundan farklı düşünenlere geçmiş toplumların durumunu örnek göstererek ikez ediyor.
Öz bir şekilde söyleyecek olursak, Kur'an insanın yalnızca Kur'an'a uyulup uyulmadığından sorumlu tutulacağını belirtiyor.
''Sana vahyedilere sım sıkı sarıl. Çünkü sen doğru bir yoldasın. Ve O (Kur'an), senin ve kavmin için bir zikirdir. Ondan Sorgulanacaksınız.'' (43/43-44)
Evet Rabbimiz kulları için gerekli ve yeterli olmayan kitabından (!) niye bizleri sorumlu tutsun? Niye bizi ona uyup uymuyoruz diye sorguya çeksin ve bu sorgunun sonucuna göre ebedi olarak kalacağımız cennet veya cehenneme atsın. Ama öyle değil, Allah kendisinin kullarına yettiğini, insanları her yönden çepeçevre kuşattığını söylüyor, Bu yeterliliğin boyutlarının ve pratiğinin en son olarak Kur'an'la insanlara yansıdığını açıklıyor; Önce Kur'an'daki Allah'ın insanlar için yeterli olduğuna dait. ayetleri hatırlayalım,
“ALLAH'tan başka yasa koyucu mu arayayım? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir. Kendilerine kitap vermiş olduklarımız onun Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. O halde kuşkulananlardan olma.” (6:114)
Sizin inandığınız gibi inansalar doğru yolu bulmuş olurlar. Yüz çevirirlerse, karşıt olmuş olurlar. Onlara karşı ALLAH sana yeter. O İşitendir, Bilendir. (2:137)
''Yol gösterici (Hadi) ve yardımcı olarak Rabbin yeter'' (25:31) ''Veli olarak Allah yeter'' (4:45) ''Şahit olarak Allah yeter'' (10:29) ''Bilici olarak (Alimen) Allah yeter'' (4:70) Vekil olarak Allah yeter'' (4:81) , ''Hesaba çekici olarak Allah yeter'' (33:39) ''Allah savaşta Mü'minlere yetti. Güçlüdür. Üstündür'' (33:25) ''Allah Kuluna yetmez mi'' (39:36) ,
'Şimdi de din konusunda (işler; dini ve dini olmayan diye ayırıma tabi tutmaksızın) Kur'an 'ın yeterli olduğuna dair ayetlerim verelim.
''Gerçekten onlara, ilim üzere açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir kitap getirdik'' (7:52).
''Bu (Kur'an) insanlara bir tebliğdir; Bununla uyarılsınlar ve bilsinler ki O yegane ilahtır. Ve akıl sahipleri öğüt alsın. '' (14:52).
Elif lam ra, bu kitap hakim ve haberdar olan Allah tarafından, Allah'tan başkasına Kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış sonra da yerli yerince açıklanmış bir kitaptır. (11:1-2)
''EIif lam ra (bu) bir kitaptır ki Rabbıimin izniyle insanlan karanlıklardan aydınlığa, o güçlü ve övgüye layık (Allah) ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik'' (14:1)
''Biz o (Kur'anı) senin dilinle (indirerek) kolaylaştırdık ki onunla muttakileri müjdeleyip, inatçı bir kavmi uyarasın.'' (19:97)
Rabbimiz, Kitabı gerekli ve yeterli görmeyenlere, onun dışında ayet (mucize, belge, vs.) arayanlara da şöyle sesleniyor; ''Dediler ki; O'na Rabbinden ayetler indirilmeli değilmiydi?, Deki; Ayetler Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. KENDİLERINE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMEMİZ ONLARA YETMEDi Mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve zikir vardır. (29:50-51)
Konunun bu kadar açık ve net olmasına rağmen kişilerin hem “müslümanım deyip hem de dinin kaynağını önemsemeyerek hayat ve inançlarında ona yer vermeyişleri gerçekten ilginçtir. Yine ilginçtir ki aynı çelişkiyi tahrif olmuş dinlere inandığını söyleyen toplumlarda da görüyoruz.
Bir müslümanın hayatında Kur'an'a ancak bir Hıristiyanın incil'e verdiği önem kadar yer verilmesi bugün kü parçalanmışlığın ve dünyadaki acınacak halimizin en çarpıcı örneğidir. Bu durumda da Müslümanların ellerinde kendilerine yol gösterip, onları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak şifa ve rahmet ve aralarındaki ihtilaflarda hakem olacak bir kitapları varken onu arkalarına atıp yer yüzünde şaşkın şaşkın dolaşan ve yapmadıklarını söyleyen kişiler konumuna düşmeleri elbet kaçınılmaz olacaktır. Yüzyıllardlr yeryüzündeki yaşanan acı manzara da bu değil midir?
“Allah kendilerine kitap verilenlerden ''Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü arkalarına attılar. Ve ona karşılık birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar'' (3:187).
Evet kitabın bir kez önüne geçildikten sonra tekrar kitabın kılavuzluğunu isteyebilmek çok zordur. Ve öyle ki insan kendi kendine kurduğu çelişki dolu dünyasında yanlışlarına saplantı derecesinde bağlanarak kendi dışındakilere saldırıp durmaktadır.
''Andolsun ki biz Kur'anda insanlara her bir misali açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır. '' (18:54) Bir yol göstereni ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan insanların tartışması gerçekten çok acıdır.
''Görmediniz mi Allah göklerde ve yerlerde bulunan her şeyi kullanımımıza verdi. Ve size görünen ve görünmeyen nimetlerini bol bol verdi , Yine de insanlardan kimi var ki; ne bilgisi ne yol göstereni ne de aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışır.
Onlara Allah'ın indirdiğine uyun oleı1ince'' babalanmızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız derler. Ya şeytan babalannl alevli ateşin azabına çağırmışsa... ?'' (31:21-22)
Tüm bunlardan sonra müslüman olduğunu iddia edenlerin insanlara neyin tebliğini yaptığını sorgulayabiliriz. Atalarından devraldığı dini olduğu gibi yaşatmak isteyen ve diğer insanlara da bu dini tebliğ eden birine, aydınlatıcı ve yol gösterici bir kitabın var mı diye sorsanız size belki yüzbinlerce cilt tutan yüzyılların birikimi kültürü gösterebilirler.
Aynı soruyu efendisine tabi olup herşeye onun gözlüğü ile bakan birisine sorduğumuzda ise, beyyine ve yol gösterici diye efendisinin hiç bir temele dayanmayan söz ve davranışlarını gösterebilir.
Oysa bu ve diğer farklı ekol ve düşünceleri inceleyenler, hatta bu görüşlerin Savunucuları bile söylenen ve yazılan şeylerde bir sürü sakat ve çelişkili yanları bulunduğunu rahatlıkla tartışabiliyorlar. Bu çelişkileri içeren yüzlerce cilt kitap yaza- biliyorlar . Hal böyleyken nasıl oluyor da bu sakat düşüncelerle insanları kurtuluşa çağırabiliyorlar.
Daha da önemlisi insanların cehennem ateşinden korunabileceği ve ebediyyen mutlu olarak yaşayabileceği bir cennet vaadedebiliyorlar. Ve yine hal böyleyken milyonlarca insan birbiriyle çelişen ve birden fazla yol göstericisi olan bu düşüncelere koşuyorlar. Böylece kendilerinin de ebedi olarak yaşayabileceği bir cennete inanabiliyorlar.
Sanırım bunlardan sonra bizim de insanlara şu soruları sorma hakkımız vardır.
''Hiç düşünmüyor musunuz?'' ''Yoksa sizin açık bir deliliniz var mı?'' “Eğer Doğru iseniz Kitabınızı gösterin” (35:155-157)
Bunun temelindeki tek neden insanın bu dünyaya ait
bir varlık olmamasında yatıyor kanaatimce.
insan çalışmak için yaratılmamıştır. Bu nedenle rızkı
allah tarafından garanti edilmiştir. sınavıda
yaratılanlarla paylaşmayı öğrenmektir.
Kainatta diğer yaratıklarla insanın arasında nimetin
paylaşılması konusunda insanların bir üstünlüğü bir
zaafı vardır.
Tüm mahlukattan zayıftır bu zaafıdır, ama akıllıdır
üstün yönüdür.
Bu yan yana gelemez eşitlenemez hüküm yaratıcı
tarafından kainat üzerinde insana şartlı tasarruf
yetkisi verilerek dengelenmiştir.
Cennet için yaratılan insan için bu katlanılamaz
durumun bir tek çıkış yolu vardır. şirk.
Sonucu kendini yoketmeye demek olan şirk
kendisine menşeyi öğretilerek secde ettirilen
kainatın vebalinide kendi üstüne yüklemektedir.
Gözlemleyiniz insan yokolmayı düşünemez. Bu
yüzdende allah kainatı yok etmeyi bile göze
alabilecek insanı cehennemle ödüllendirmiştir.
Allahı açıktan inkar etmek intihardır. Kurallara
uymayan kainatın kurallarıyla anında yok edilir.
ağaca çıkamassanız açlıktan, dereye inmesseniz
susuzluktan ölürsünüz.
Öyleyse tek çıkar yol ya rahmani yoldan allahın
kurallarını çiğnemeden paylaşarak, yada şeytani
yoldan kuralları kendi lehinize vaaz ederek
yaşamınızı sürdürürken içinizde yalancı bir cenneti
yaşamaktır.
Tek fark birincisi kainatın vebalini yüklenmediği için
gerçek cennete gider, diğeri fıtrattan ayrılmanın
vebaliyle cehennemi hakeder.
Burada korkutulduğumuz şeyle, yaşama sevincimiz
ne gariptirki allahın adaletidir.
Kur'ani Bin kisi okusa herkes kendine gore mana cikarir....
ALLAH (C.C.) ise orada tek birsey emretmistir...... Bir sey yerine 1000 degisik fikir olur...
Akil zaten yetersiz... Bugunku teknolojiye bakin bir. milyonlarca seneden sonra ulasildi.... islamiyyet sayesinde tabi... Endulus devleti ile avrupaya yayilan ilim avrupalilar tarafindan gelistirildi.....
milyonlarca sene sonra bu teknolojiye ulasildi, milyarlarca beyin calisti... Ama 1400 sene once gonderilen Kur'an'in gerceklerini bilim daha yeni yeni ispatlamaya basladi...
Katılma Tarihi: 06 temmuz 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 96
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam,
Eğer kurandan herkes kendine göre bir mana çıkaracak kadar kaygan zeminli bir kitap ise vay geldi hadis inanırlarının başına...
BU kadar açık ve mükemmel bir kitap doğruya iletiemiyorsa sizin tarihe esir olarak kalmış rivayetler ve hurafelerle dolu hadis küliyenizin hali nice olur...
Ona inananların hali...
Gerçi ortada halleri..
Sanki sorun kuranın okunması, her kuran okuyan farklı yorumlaması imiş gibi lanse ediyorsunuz..
Ne büyük bir haksızlık!
Çünkü bugün islam konusunda ihtilafların kaynağı rivayetlerdir. Hemen her -konuda her çeşit yönden yakaşan rivayet bulabilirsiniz..
Bir rivayette A şeyi haram iken bir diğerinde bu A şeyi helal diye geçebilir
Bir yerde ak olan bir diğer yerde kara olabilir.
Gerçekten bu bakışla kuıran büyük bir hakslzık yapılmış oluyor.
Sadece kuran okuyan insanlar hemen hemen aynı doğruları yakalıyorlar.
Oysaki rivayetin oluşturduğu dinde apayrı fırkalar, gruplar oluşmuş....
Lütfen Allah'a hakaret etmeyelim!!
Allah, bizi tarihe mi mahkum etti, korunmamış kaynaklara ve yanlış yapma özelliği olan insanlra mı mahkum etti.
Bu ne biçi Allah ve adalet!
Neden o zmaan kuran indi, neden onun yerine rivayetler korunmadı....neden!!!
Konu Allah olduğuna göre biraz düşünerek konuşmak sanırım yerinde olacak..
Ya da biraz korkarak Allah'tan...Sözün nereye gittiğini bilerek...
Söz konusu olan kitap kuran ve Allah, onu biz anlayalım diye kolaylaştırdı...Merak etmeyin Allah adaletli davrandı ve anlaşılır bir kitap hediye etti bize....
Allah bizi, bizler gibi insalar olan alimlere(!), kesinliği doğru olmayan ve dejenere olma olasılığı çok çok yüksek rivayetlere mahkum etmedi...
Korkmayın...
Ama, Allah hakkında bilmediğiniz şeyi söylemekten korkun!!
2/80. "Sayılı birkaç gün dışında ateş bize değmeyecek" dediler. De ki: "Allah'dan böyle bir söz mü (ahid) aldınız -ki Allah sözünden (ahid) dönmez- yoksa Allah'ya karşı bilmediğiniz bir şeyi mi / bilmediğinizi mi söylüyorsunuz?"
2/169. O size yalnızca kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklar.
selamle
__________________ Allah temiz akıl sahiplerini sever!
"Söz konusu olan kitap Kuran ve Allah, onu biz anlayalım diye kolaylaştırdı...Merak etmeyin Allah adaletli davrandı ve anlaşılır bir kitap hediye etti bize....
Allah bizi, bizler gibi insanlar olan alimlere(!), kesinliği doğru olmayan ve dejenere olma olasılığı çok çok yüksek rivayetlere mahkum etmedi...
Anlayana sivri sinek saz,anlamayana 24 saat yayın az.
teşekkürler erdemli kardeş..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Kur'ani Bin kisi okusa herkes kendine gore mana cikarir....
ALLAH (C.C.) ise orada tek birsey emretmistir...... Bir sey yerine 1000 degisik fikir olur...
Bu fikir Kuran' a; Allah'ın söylemine taban tabana zıt bir iddia taşıyor. Bu iddia doğru olsaydı, Allah, hiçkimseyi Kuran' dan sorumlu tutamazdı. Allah, 1000 farklı şekilde yorumlanabilecek bir kitapla, kimi, neyden sorumlu tutabilirdi ki?
ZUHRUF suresi 44. ayet: Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
BAKARA suresi 26. ayet:Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.
Kuran ayetlerinin 1000 farklı biçimde yorumlanabileceği fikri, insanlara "nasılsa doğruya ulaşmanız binde bir ihtimal, siz boşuna uğraşmayın" diyerek Allah'ın ayetlerinden engellemekten, insanların doğruya ulaşmasının önüne barikat kurmaktan başka birşey değildir.
EN'ÂM suresi 157. ayet: Ya da: "Kitap bize de indirilseydi, elbette onlardan daha çok doğru yolda olurduk" dememeniz (için) işte size Rabbinizden apaçık bir belge, bir hidayet ve bir rahmet gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu 'engelleme ve çevirmelerinden' dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz.
Allah hakkındaki, her türlü söylemin, inancın Kuran' a dayanması gerekiyor. Eğer Allah, "Kuran'dan sorumlu tutulacaksınız "gibi bir ifade kullanıyorsa şu bilinmelidir ki; Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.
BAKARA suresi 286. ayet : Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."
Bu ayetler ışığında görülüyor ki Allah' ın sözünün üstüne söz söylemeye hiç kimsenin hakkı yok.
Ve söylenen bu sözler, öne sürülen iddialar Allah'ın söylediğine, Kuran' a aykırı ise Allah' a iftira atılıyor demektir; Allah hakkında iftiralar ortaya atanlar bunu sürdürdükleri sürece , Kuran' a göre asla kurtuluşa eremezler
EN'ÂM suresi 21. ayet: Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler.
Bu güzel hak dınınin fırkalara ayrılması,mezheplere,hiziplere bölünmesi Emevi ve Abbasi dönemınde baslayan hadis yazdırma ve hadisle amel sonucu olmuştur.Hadislerin Kuran ayetlerini neshettıkleri yanı hukmunu kaldırdıklarından hareketle 1 mılyon hadis hem kendi arasında hemde Kuranla çelişkili olarak dinimize girmiştir.Mezheplerın ayrıldığı noktalar bu rivayetlerdir.En çok hadis nakleden Ebu Hureyre tarıhı kanıtlarda değil peygamberımıze yakınlığı yasadığı yer bıle muammadır,emevi ve abbasi krallarının menfaatine uygun siparişle her guzel söz hadis olur savunmasıyla binlerce uydurmuştur.
Kuran Osmanlıda Elmalılı Hamdiye kadar meallendirılmemiş,Kuran okuyan sapıtır diye halka yasaklanmıştır.Zaten hadisler ayetlerın hukmunu düşürüyordu(Nesh).Osmanlıca ve Arapça çok farklıydı ve musıkı için anlamını bılmeden yada tartışıp dusunmeden okunurdu.
Kuran' dan 1000 tane mana çıkmayacağını neye dayanarak iddia edebiliyorsunuz? Herkesin imtihanı ve nasibi farklıdır, her okuyan kendi imtihanı çerçevesinde nasiplenir. Belki de Kuran' ın mucizesi buradadır.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma