Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Resûlullah'a itaatin, Allah'a itaatle birlikte yan yana zikredilmesindeki incelik; Allah Resûlü'nün değerini ortaya koymak, 'Kur'an'da bulunmayan dinî emirleri yapmak gerekmez' zannını yıkmak ve Peygamber Efendimizin, Kur'an'dan ayrı ve müstakil olarak Hadislerinde ortaya koyduğu emirlerine itaat etmektir."
Sünnet; İslâm'ı anlamak, kavramak ve yaşamak hususunda en doğru ölçü ve yorumdur. Allah'tan gelen vahyi almak için peygamberlerin aracılığına insanların nasıl ihtiyacı varsa, Kur'an'ı anlamak için de Peygamber'in yorumuna yani sünnete öylece ihtiyaç vardır.
Bütün peygamberler, Allah'tan gelen ilâhî vahyi insanlara harfiyen tebliğ eder, açıklanması gereken yerleri açıklar ve kendi hayatlarında yaşayarak uygulamasını gösterirler. Nitekim Hz. Aişe anamıza Peygamber Efendimizin ahlâkından sorulduğunda Hz. Aişe anamız cevaben "Onun ahlâkı Kur'an'dı." buyurmuştur. Kur'an'ın hangi emri nasıl yerine getirilecek, hangi nehiyden nasıl içtinap edilecekse, Efendimiz bunu bizzat yaşayarak göstermiştir. Hiç şüphesiz o, Kur'an'ı en iyi anlayan ve en mükemmel şekilde hayata geçirip tatbikat sahasına koyandır. Yani Efendimiz, Kur'an'ın canlı bir tefsiri ve yaşayan bir İslâm'dır.
Öyleyse Resûlullah'ın Sünnetiyle amel etmek demek; Allah'ın Kur'an âyetlerindeki isteğini hakkıyla yerine getirmek demektir. Dolayısıyla Sünnet ve Hadis'i kabul etmeyip, "Kur'an bize yeter" demek, filhakika Kur'an'ın daha iyi anlaşılmasını istememektir. Hatta bundan da öte, ilâhî vahyin anlaşılmasına mani olmaya çalışmaktır; neuzübillah…
Beyhakî şöyle bir rivayet nakleder: Bir şahıs Mutarrif b. Abdullah'ın yanında ona hitaben: –"Bize Hadis anlatıp durmayın, Kur'an'dan başka bir şeyden bahsetmeyin," deyince ona şöyle dedi: –"Vallahi biz Hadisleri Kur'an'ın yerine anlatmıyoruz. Bilakis Hadisleri anlatmaktaki gayemiz, Kur'an'ı en iyi bilenin, bildiklerini anlatmaktır."(1) Mevlâ Teâlâ, Peygamber Efendimize itaat etmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu beyan etmek için, Kur'an–ı Kerîm'in birçok âyetinde kendi ism–i şerifiyle Resûlü'nü yan yana zikredip, "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin!" diye emir buyurmaktadır.
"Rûhu'l–Me'ânî" tefsirinin müellifi Alûsî Rahimehullah bu âyet–i kerîmeyi tefsir ederken şöyle buyurmuştur:
"Resûlullah'a itaatin, Allah'a itaatle birlikte yan yana zikredilmesindeki incelik; Allah Resûlü'nün değerini ortaya koymak, 'Kur'an'da bulunmayan dinî emirleri yapmak gerekmez' zannını yıkmak ve Peygamber Efendimizin, Kur'an'dan ayrı ve müstakil olarak Hadislerinde ortaya koyduğu emirlerine itaat etmektir." (2) Onun gibi daha birçok âlim, Peygamberimize itaat konusundaki âyetleri böyle anlamışlardır. Kur'an–ı Kerîm'de kısaca temas edilen konularda Peygamber Efendimizin açıklamalarına bakılması, Kur'an'da temas edilmeyen konularda da Peygamber Efendimizin Hadislerine uyulması gerektiğini söylemişlerdir. Nitekim yırtıcı hayvanların etinin helâl olmadığı, denizin suyunun temiz ölüsünün helâl olduğu, ehlî eşek etini yemenin haram olduğu gibi birtakım hükümler, Sünnet tarafından ortaya konmaktadır.
Allah hiç şüphesiz resüle iteatı emreder Hadis inkârcıları, "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin" âyetinin yukarıda geçen şekildeki izahına itiraz etmektedirler. Onların "Peygambere itaat edin" emri hakkındaki iddiaları; "Peygamberle gönderilen âyetlere itaat edin, yoksa onun şahsî açıklamalarına ve yorumlarına bakmayın." şeklindedir. Eğer durum gerçekten onların dediği gibi olsaydı, Mevlâ bunu açıkça ifade ederek: "Resûlümün getirdiği âyetleri alın, onun şahsî açıklamalarını bırakın" buyurabilirdi. Ama öyle değil de, mutlak bir ifadeyle emrederek: "Resûlullah'a itaat edin!" buyurmuştur.
Diğer taraftan Resûl'e itaat etmenin anlamı; Hadis inkârcılarının iddia ettiği gibi "Allah'ın gönderdiği âyetlere itaat edin" demek olsaydı, o zaman bu âyetin başındaki "Allah'a itaat edin" emri ne olacaktı? O takdirde sanki gereksiz bir tekrar yapılmış zannı hasıl olurdu ki, bir mü'minin, Allah'ın kelâmı hakkında böyle bir şeyi düşünmesi asla caiz değildir.
Dolayısıyla "Ben müslümanım" diyen herkes, hangi devirde yaşarsa yaşasın "Resûlullah'a itaat edin" âyetinin gereğini yerine getirebilecek ve Allah'ın bizlere "üsve–i hasene" olarak takdim ettiği Peygamber Efendimizi örnek alabilecektir. Şayet Hadis ve Sünnet devre dışı bırakılırsa, onun vefatından sonra gelen ümmetleri Resûlullah'ı nasıl örnek alacaktır?
Efendimizin vefatından kısa bir süre sonra tâbiûn döneminde bir zümrenin, Kur'an–ı Kerîm'e ehemmiyet verme perdesi altında, Sünnet'e karşı tavır geliştirdiği bazı kaynaklarda zikredilmektedir. Dolayısıyla tâbiûn döneminden itibaren Sünnet'i savunanların, Sünnet inkârcılarıyla mücadelesi başlamıştır. Bu meyanda şu rivayet çok mühimdir.
Sahâbenin büyüklerinden İmrân b. Husayn Radıyallahu Anh, arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. O sırada orada bulunan bir adam: –"Yâ Ebû Nüceyd! Siz bize birtakım Hadisler rivayet ediyorsunuz. Halbuki biz onları Kur'an'da bulamıyoruz. Bize Kur'an'dan konuşun," dedi. İmrân b. Husayn bu adama şiddetle kızarak şöyle dedi: –"Sen Kur'an'ı okudun mu?!" Adam –"Evet," deyince İmrân b. Husayn –"Öyleyse Kur'an'da yatsı namazının dört rekât, akşamın üç rekât, ikindinin dört rekât, öğlenin dört rekât olduğunu buldun mu?" diye sordu. Adam –"Hayır," dedi. İmrân b. Husayn –"Peki, bu namazların rekât adetlerinin böyle olduğunu kimden öğrendiniz. Bizden öğrenmediniz mi? İşte Biz de bunu Resûlullah'tan öğrendik. Peki, Kur'an'da kırk koyundan bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekât düştüğüne rastladın mı? " –"Hayır." –"Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resûlullah'tan öğrendik. Yine Kur'an'da "O eski evi (Kabeyi) tavaf etsinler." (Hac, 29) buyrulmaktadır. Peki, bunun yedi defa olduğunu nereden öğrendiniz? İşte ben tüm bunları Resûlullah'tan dinledim. Fakat sen o zaman yoktun. Dolayısıyla Kur'an'a bakarak bunları bilemezsin. Siz, "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının" (Haşr, 7) âyetini işittiniz değil mi? Biz bütün bunları Resûlullah'tan aldık. " Sonra İmrân b. Husayn ellerini kenetleyerek: –"Ey insanlar! Rivayet ettiğimiz Hadisleri alınız ve uyunuz. Uymazsanız vallahi sapıtırsınız," dedi. (3)
Kur’an ana yasa sünnet kanunları İmrân b. Husayn Radıyallahu Anh'ın başından geçen bu hâdise, çok net bir şekilde ortaya koymaktadır ki, Kur'an–ı Kerîm tafsilat kitabı değildir. Sünnet, Kur'an'ı açıklar ve mücmel olarak geçen hususları tafsil eder. Kur'an'da emirler ve nehiyler teorik olarak mevcuttur; ama pratikte, uygulamada nasıl olacağı, Resûlullah'tan öğrenilecektir. Tabir caizse, Kur'an sadece ana caddeleri göstermiş, ara yollar Sünnetle belirlenmiştir.
Meselâ: Allahu Teâlâ Kur'an'da "Namaz kılınız." diye emir buyurdu. Hadis kabul etmeyen bir kimse bu emri nasıl yerine getirecek, namazını nasıl kılacaktır? Hani namaz hocası kitaplarında namaz tarifi yapılırken "Şekil–A'da görüldüğü gibi" şeklinde resmedilmiş bölümler vardır. Yoksa Kur'an'da da öyle bir bölüm var da, oradan mı öğrenecekler? Aradıkları "Şekil–A" tabir yerindeyse Resûlullah'ın Sünnetidir. O, namazı nasıl ve hangi şekilde kıldıysa, nasıl tâlim ettiyse öyle kılacaksın. Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm da namazı, Cebrail Aleyhisselâm'dan aldığı üzere kıldı ve ashabına: "Beni kılarken gördüğünüz gibi namazınızı kılınız" buyurdu. Dolayısıyla namaz kılarken tekbir nasıl alınacak, rükûya, secdeye nasıl gidilecek, namazın neresinde hangi dualar okunacak, namazdan nasıl çıkılacak… Tüm bunları Resûlullah'tan öğendik ve öyle yapıyoruz; elhamdülillah.
Kur'an'da namaz, "salât" diye geçer. "Salât" ise lügatta "dua" demektir. Şayet bunun tatbikatını Resûlullah'tan almazsak, orada Mevlâ'nın ne buyurmak istediğini anlamak mümkün olmaz. O zaman "salât" kelimesinin lügat mânasını alarak: "Ben zaten dua ediyorum" der, sonra da yan gelip yatar ve namaz kılmayız. Böyle şey olmaz.
Yine Kur'an–ı Kerîm'de Kevser sûresinde "venhar" yani "kurban kes" buyruluyor. Peki, hangi hayvanlardan kurban olur, hangisinden olmaz? Hangi hayvan kaç kişi tarafından kurban edilebilir? Bunları Kur'an'da bulabilir misin? Bulamazsın; çünkü Kur'an tafsilat kitabı değildir. Bunun izahı için Resûlullah'ın açıklamalarına bakacaksın. Zira detaylı malûmat, Sünnet ve Hadis'tedir. Şayet bu âyeti Resûlullah'ın Sünnet'ine göre değil de, kafana göre tefsir ve tevil edecek olursan, o zaman "tavuk da kurban olur, deve kuşu da" diye fetva verirsin.
Tabiî bu gibi misaller çoğaltılabilir; fakat bizim buradan anlayacağımız şudur: Resûlullah'ın Sünnet'ine müracaat etmeye mecburuz. Şayet Sünnet'i, Hadis'i bir kenara bırakacak olursak, ne namaz kalır, ne kurban, ne hac ve ne de zekât. Yani kısaca, o zaman ne din kalır, ne de diyanet…
Hadis inkârcılarının iddia ettiği gibi, eğer sadece Kur'an yetseydi, ayrıca bir de elçi göndermeye ne gerek vardı? Allahu Teâlâ Hira mağarasına Kur'an'ı indirir ve: "Ey insanlar! İşte size Kur'an gönderdim; okuyun ve nasıl anlıyorsanız, öylece amel edin." buyururdu. Öyle ya, madem Kur'an yetiyor, onu açıklayacak, öğretecek elçiye ne hacet. Herkes kitabı okur, âyetlerden ne anladıysa, nasıl yorumladıysa, öylece amel ederdi. Peki, bu durumda dünyadaki müslüman adedince din anlayışı meydana çıkmaz mıydı? Çünkü biri "Ben bu âyeti böyle anladım." der öyle amel eder; diğeri de "Ben de şöyle tevil ediyorum." deyip bir başka türlü amel ederdi. O takdirde bu durum, vahdet dini olan İslâm'ın hedeflediği temel espriye tamamen aykırı olurdu. Bir buçuk milyar müslüman, bir buçuk milyar din anlayışı çıkardı ki, elinsaf!.. Hiç öyle şey olur mu Allah aşkına? Mevlâ Teâlâ, şu koskoca cihanşümul bir din olan İslâm'ı, şeytan ve nefsin esiri olan bizlerin anlayışına bırakır mı?
Nitekim Allahu Teâlâ, peygamberlerin gönderiliş gayesini açıklarken: "Biz her peygamberi Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik." (Nisa, 64) buyurmuştur. İşte peygamberlerin gönderilme sebebi budur. Her resûl, ümmetine ibadet tâlimi yaptırmış, gelen vahyin tatbikatını bizzat göstermiştir. Her ümmet de peygamberine itaatle yükümlüdür. Bir rivayete göre 224.000 peygamber gelmiştir; nâzil olan kitaplar ise 104 tanedir. Peki, "Peygamberin Sünnet'ine ne gerek var, bize Kur'an yeter" diyenlerin mantığına göre, kendisine kitap verilmeyen peygamberlerin ümmetleri ne yapacak? Bunlara kitap nâzil olmamış ki, "Bana kitap yeter." desin ve onu okuyup, onunla amel etsin.
Peygamberinin Sünnet'ini de kabul etmez ve ona uymazsa, geriye ne kalıyor dinsizlikten başka? (Devam Edecek) Fî Emânillah!
|