beyyine_45 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 131
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
AMELLERİN BOŞA
GİTMESİ
Yaşamımızı değerli ve, onu anlamlı kılan, bizleri hayata
bağlayan en önemli öğelerin başında gelen şey çalışmak, gayret etmek ve
çabamızın karşılığını almaktır. Bu tam anlamıyla insanı mutlu eden, kendisine
güven veren ve çevresine olumlu bakmayı sağlayan bir olgudur. Bu hal bizi
rahatlatır, olayları algılama biçimi ve değerlendirmemizde pozitif anlamda, her
zaman iyimser, hoş görülü, hatta bizim dışımızda cereyan eden olayları
değerlendirirken de bu psikoloji içerisinde sonuçları kendi değerlerimize göre
belirlememizi sağlar. Çoğu zaman haddimizi aşan, bizim dışımızda kalan, yetkimiz
alanına girmeyen sonuçları çıkartır, hükmünü hemen verir ve işi bitiririz. Başkaları
neticeden memnun olsun olmasın fark etmez, çıkardığımız sonuç bizim için
önemlidir. Öyle ki işin boyutunu, daha ileri safhalara götürüp, fizik ötesi, gayb
alemine müdahale ederek, sonuçların istediğimiz gibi olmasını düşünür ve öyle
hükmolunmasını isteriz.
Halbuki Yüce Yaratanımız insanı yarattığında, güçünü ve kabiliyetlerini
takdir ettiği (planladığı) zaman, nasıl yaşaması, ne yapması veya neler
yapabileceği, nelere güç yetirebileceğini beşer elçileri vasıtası ile yazılı
belgeler (Kitaplar) göndererek öğretmiştir.
Rabbimizin ayetleri yol gösterici olduğu için içerilerinde insanın
ihtiyacı olan olumlu-olumsuz her türlü misaller var. Samimi olarak Allah’a
kulluk edenlerle, Allah’a kulluktan kaçınıp başkalarına kulluk edenler, gereği
gibi inanıp teslim olanlarla-Allah’a inanmayıp başka ilahlara inanıp teslim
olanlar, Allah’ın koyduğu yüce kurallara göre yaşayanlar olduğu gibi, sahte ilahların koyduğu yaşam
biçimlerine uygun yaşayanların misalleri var. Allah insanı özgür bırakmış ‘dileyen
iman eder, dileyende inkar eder’ bu tamamen kendi hür iradesiyle seçtiği
bir tercih, sonuçlarına da kendisi katlanacaktır. Ukalalık edipte müdahale
alanının dışına çıkıp, ahkam kesmesin. Peki kesmiyor mu ? Elbette pervasızca
kesiyor, iyiyi güzeli, kötüyü-çirkini, doğruyu-yanlışı, helalı-haramı
kendisinin belirleyeceğini iddia ediyor. Etsin! Hep beraber bekleyip göreceğiz,
hüküm verici kimmiş?
Rabbine gereği gibi inananlar çok iyi bilirler ki hem bu
alemde, hem de hesap gününde nelerle karşılaşacağız, din olarak, sorumluluğumuz
nedir, neler yapmamız gerekiyor, nelerden kaçınmamız gerekiyor bize elçiler
vasıtası ile açıkça bildirilip öğretiliyor ki; vaktin gelip çatacağına
kesinlikle inandığımız gün, ne ile
karşılaşacağımızı bilelim, ona göre kendimize bir yol çizelim. Bize verilen
ömür içerisinde elbetteki çok şeyler yapıp, çok şeyler göreceğiz. Bu yapıp
ettiklerimiz, değerlendirmelerimiz, imtihan olunmamızın meyveleri (kazançları)
ise, bunları değerlendirip karnemizi dolduracak olanda; bizi yaratıp yeryüzünde
imtihan eden Yüceler Yücesi Alemlerin Rabbi Allah dır. Amellerimizden hangilerini
kabul edip etmediğini kitabımız Kur’an-ı kerim de bize, yani muhataplarına
bütün detaylarıyla açıklayıp bildirdiği için, yazımızda amellerin nasıl ve niçin boşa gittiğini
ayetleri inceleyerek göstermeye çalışacağız.
Deki:’ Ey cahiller bana Allah’dan başkasına kulluk etmemi
mi emrediyorsunuz? Sana ve senden öncekilere ‘Eğer şirk koşarsan, yaptıkların
boşa gider ve kendine yazık edenlerden olursun. Sen sadece Allah’a kulluk et ve
şükredenlerden ol. diye vahy olundu. ’ Zümer suresi : 64-65 Yaşadığımız süre içerisinde iyi ve faydalı
şeylerden ne yaparsak yapalım, yüce Yaradan’a şirk bulaştırmak, yaptığımız her
şeyi silip atıyor. Kur’an’ı bilenler ‘Muhakkak
ki Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, şirkten başka günahları dilediği
kimse için bağışlar. Nisa suresi 48 ve 116” ayetindeki Rabbimizin bizden ne
istediğini bilirler. Geleceğe umutla bakan, Rabbine kavuşmayı uman her nefis, yaptığı
amellerin boşa çıkmasını, yüzlerin asılmasını ve kapkara kesilmesini sağlayan
bu beladan kesinlikle uzak durması gereklidir. Başını ellerini arasına alıp, geride
neler yaptım, şirk belasına bulaştım mı? diye düşünüp hayatını ve yaşadıklarını
gözden geçirerek, varsa kendisini helak’e sürükleyebilecek hatası, öncelikle Rabbin
den bağışlanma dileyerek, önceki yanlışlarını bir daha yapmayarak, vazgeçecek, kitapta
kulluğun gereği olarak Allah’ın elçileri vasıtası ile insanlara bizatihi
yaşanarak öğretilen salih (doğru) uygulamaları yapıp yaşayacak ki( Allah (c.c.)
buna tövbe edip, Rabbe yönelme diyor) bağışlansın ve rahmetine kavuşan kullar
arasına girebilsin. Her Müslüman geleceğini karartan, yaptıklarını bir çırpıda
silip süpürten, öldükten sonra düzeltme imkanın olmadığı şirk belasını çok iyi
öğrenmesi gerekir ki, kendisini korusun, şirkten uzak dursun. Aksi halde hiçbir
mazeretin kabul edilmediği, hataların geri dönülüp düzeltilme imkanın
verilmediği, cehennem görevlilerinin, cehennem
kapısında karşıladıkları azaba gireceklere “Size Rabbinizin ayetlerini okuyan, karşılaştığınız
şu gün ve azapla sizi uyaran Allah’ın (c.c.) elçileri gelmedi mi?” sorusuna “evet
geldi” (Zümer 71) denileceği gün gelip çatmadan, her nefis kendisini kontrol
edip çeki düzen vermelidir. Aksi durumda çözümü kendi aklı ve tecrübeleriyle
halletmeye çalıştığında, ortaya çıkan yorum ve farklıklarda sayılamayacak kadar
çok ve anlamsız olur. Bu anlamsız örneklerden birini kitabımızın Zümer suresi 3
ncü ayetinden okuyalım “Allah’dan başka kulluk ettiklerimize, ancak bizi Allah’a
yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” derler. Halbuki yüce Yaratıcı, şirkten
kurtulmanın yollarını kitabında açık , anlaşılır uygulamalı olarak anlatmış ve “İşte
bu (kitap) kullarımızdan dileyenleri doğruya ileten, Allah’ın dosdoğru
yoludur.” (En’am 88) diyerek doğru yol için kitabı adres göstermiştir.
Bakara 217 nci ayette “Kim dininden dönerde ve bu hal ile ölürse, o inkarcı olarak
ölmüş, dünya ve ahirette yapmış oldukları boşa gitmiştir. İşte böyleleri ateşe
girip, orada sürekli kalacaklardır.” Bu ayette anahtar kelime ‘Din’ kelimesidir.
Din kelimesinin anlamı doğru anlaşılmazsa, insan ikilem içerisinde kalır ve önüne
çıkan sorunlarda doğru ile yanlışı ayırt edemez. Yaşadığımız sosyal hayat, düzenli
kurallar ve disiplinler bütünlüğü içerisinde, adil, bireylerin hak ve hukukuna saygılı
olduğu müddetçe yaşanılır olur. Bunun için yaşamın kurallarını belirleyen Allah (c.c), otorite olarak kendisini
gösteriyor ve insanları bu kurallara teslim olmaya çağırıyor. “Enfal suresi 24”
Bu kurallar bütünlüğüne din, adına da İslam diyor. Yüce Yaratanımızın dininden
başka bir din aranmasını asla kabul etmiyor “Ali İmran suresi 85”, İslam
dininden başka dinlere batıl, bu dinlerin kurallarını koyanlara da tagut ismini
verdikten sonra, tagutların reddedilmesini ve kabul edilmemesini emrediyor
“Nisa suresi 60” .
“Ayetlerimizi ve ahiret gününe kavuşmayı yalanlayanların
yaptıkları boşa gitmiştir. Ancak yaptıklarının karşılığı ile
cezalandırılacaklar. Araf suresi 147” ayeti
kerimsinde Rabbimiz, Kur’an’ın içeriğinde, insan hayatına yön veren bilgiler, hükümler,
öğütler, haberler ve hatırlatmaların
tümünü veya bir kısmını ret etmenin ve yalanlamanın bağışlanamayacak bir davranış
olduğunu bize bildiriyor. Günümüzde Kur’an’a inandığını söylediği halde, içeriğini
hayatına yansıtamayan veya kabullenemeyen, insanlarla çeşitli mekanlarda
değişik sebeplerle karşılaştığımızda, o anda oluşan bir konu hakkında, müslüman olarak, her kes kendi düşüncelerini
söyledikten sonra, konu ile ilgili, Kur’an bu hususta neler öneriyor? denilip
ilgili ayetler okunduğunda yüzler sıkıntıdan asılıyor, kafalar sağa sola sallanılıyor
ve itirazlar başlıyor. Ama falanca kitapta şöyle yazıyor, filanca alim bu
konuda böyle söylüyor veya bizim cemaatimizin bilenleri bunu bize şu şekilde
açıklıyor, sen bu işi bilemezsin, bunca alimler bilmiyor mu? diye itirazlar
başlıyor. Halbuki Allah’ın ayetleri gayet açık ve anlaşılır. Bizim yaptığımız
ilgili ayeti okumak, haber vermek ve aracılık etmek. İnanan insanın “Aralarında
hüküm verilmesi için Allah’a ve resulüne çağrıldığında, ancak inananların
sözleri ’işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte kurtuluşa erenler böyle
söyleyenlerdir. Nur suresi 51” bu
ayetleri işittiğinde söylemesi gerekli olan budur ve teslim olmalıdır. Tatmin
olmuyorsa, varsa elinde kitaplara bakar, tercüme edilen ayetin doğru tercüme
edilip edilmediğini araştırır, en azından ikna olmak için bir gayret sarf eder,
doğru olanda budur. Öncelikle okunan ayetlere muhatap olanın kendisinin tatmin
olması gereklidir ki, kişinin sorumluluğu kendisine aittir. Hesabını kendi
başına fert olarak Rabbine verecek olanda o dur “Meryem suresi 94”. Aksi halde
daha önce öğrendikleri ve bildiklerinden dolayı veya işine gelmediğinden dolayı,
yüz çeviriyorsa, yukarıda okuduğumuz ayetin öncesinde, Yüce Allah, ayetlerden
yüz çevirenlere ‘kendisine zulüm ediyor’ diyerek, inandım diyenlerin ve ayetlere
muhatap olanların, dikkatini çekiyor ve uyarıyor.
Bizler inananlar, olarak
yaşadığımız hayatın değerlendirmesini yaparken, insani özelliğimizi göz ardı etmemek
şartı ile meşru olan her şeyden yararlanmamız gerektiğini, dengeli bir şekilde
bize verilen nimetlerin, ölçülü, adil ve israf etmeden tüketmemizin, ihtiyacımızdan fazlasını da fakirlerle
paylaşmamızın tavsiye edildiğini aklımızdan çıkarmalıyız. Böyle bir uygulamanın dışında, amaçsız, anlamsız,
sadece verilen ömrü tüketme amacına yönelik, bütün nimetlerden tat almak ve
özgürce yaşamak için geçirilmiş ömrün, ileride karşılaşacağı olumlu bir
beklentisi de yoktur ve olmamalıdır. ”Sizden
öncekiler kendi paylarına düşenlerle yaşayıp gittiler. Sizde, amaçsız ve boş
(faydasız) bir şekilde sizden öncekilerin
yaşayıp gittiği gibi, kendi
paylarınıza düşenlerle yaşayıp gidin. (Şunu hatırınızdan çıkarmayın) Böyle
yaşayıp gidenlerin, dünya da yapıp ettiklerinin tümü boşa gitmiş ve ahirette de
kaybedenlerden olmuşlardır. Tevbe suresi 69” Düşünebilen ve kendine karşı biraz insaf
sahibi olan kimse, Rabbimizin bu uyarılarını dikkate almaması, kendi nefsine
karşı zulüm etmesi demektir. Yaşadığımız arz inananlara
göre imtihan alanıdır, mallarla, canlarla, açlıkla, korkuyla, acısıyla, tatlısıyla,
eşlerle, ocuklarla, sağlıkla, hastalıkla deneniyoruz. Bize verilen imkanları
vahyin öğretileri doğrultusunda en verimli bir şekilde kullanmak bizim
elimizdedir. Geçmişle geleceğin dengesini kurmak, bilinçli olarak geleceğe
yapılacak yatırımlardır. Tek taraflı tercihler bizi hayal kırıklığına
uğratacaktır. Serbest iradeyle yapılan tercihlerin sorumluluğunu yüklenecek
olan yine tercihi yapanın kendisidir. ”Kim
bu dünyanın güzelliklerini istiyorsa, hiçbir şey eksiltmeden dünyada
yaptıklarını veririz. Ama böyleleri
için hesap gününde yalnızca ateş vardır. Dünyada yaptıkları boşa gitmiş, işlemiş
oldukları değerlendirilmeye alınmayacaktır. Hud suresi 16”
Arzu ve isteğine göre yaşayan
insanlar, kendilerini vahyin belirlediği çizgilerin dışındaki kaynaklara
yönlendirdikleri için, yaşam biçimleri de tercih ettikleri şekilde olacak, doğruyu
yanlışı, güzeli çirkini, iyiyi kötüyü ve hayrı şerri kendi arzularına göre
belirleyecek, böyle tercih edilen bir yaşam şeklide, kitabımızın “ İşte onlar Allah’ın rızalığını
istememiş, Allah’ı öfkelendirecek şeylere tabi olmuşlar, bu yüzden yapmış
oldukları boşa gitmiştir. Muhammed
suresi 28” de belirlendiği
şekilde tasvip edilmemiş, ama kendilerine verilen süre içerisinde diledikleri
biçimde yaşamalarına izin verilmiştir. Buna rağmen uyarıcı ayetler, diriliş
gününde onların mazeretlerine meydan vermeyecek şekilde gelmeye devam etmiş “Deki: size yaptıklarından dolayı üzülecek
kimseleri haber vereyim mi ? Dünya da yaptıkları şeylerin güzel olduklarını zannettikleri halde, hesap gününde bütün gayretleri (yaptıkları)
onlardan uzaklaşmıştır. Çünkü onlar gönderilen Rablerinin uyarılarını (ayetlerini) ve O’na kavuşmayı ret etmişler, bunun için yaptıkları boşa
gitmiştir. Budan dolayıdır ki, onlara diriliş gününde kıymet vermeyeceğiz. Kehf
suresi 105 ” Elbette hayatını
dilediği şekilde tüketmek, her ferdin kendi sorumluluğunda olup, hiçbir kimse diğer
kimsenin yükünü ve sorumluluğunu yüklenmeyeceğine göre, “Her nefis yarın için ne hazırladığına baksın. Haşr suresi 18” ayetince oto kontrolü alışkanlık haline getirmesi, diriliş gününe
inananları diri tutacaktır.
Sonuç olarak, insanlar için doğru
yolu belirlemiş olan Yüceler yücesi Rabbimize sonsuz övgülerde bulunmak bir
kulluk borcumuzdur. Kitab-ı Mübini kendisine indirdiği, yaşayıp uygulamasıyla
tüm insanlara en güzel örnek olan, O yüce elçiye ve ona tabi olanlara selam
olsun. Konu ile ilgili daha çok şeyler söylenip, misaller verilebilir, ama biz
öz itibarıyla kitaptan tespit edip anladıklarımızı yazmaya çalıştık. Rabbimizin
rızasına talibiz ve Allah’ın şu uyarısı ile
“Elbette
ki gerçeği inkar edenler, Allah’ın yolundan (insanları) alıkoyanlar, kendilerine
doğru yolu gösteren kitap açıklandıktan sonra, Allah’ın elçisiyle aralarını
ayıranlar, şunu bilsinler ki Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler ve bütün
yaptıkları boşa gidecektir. Muhammed suresi 32 ..
İlyas
YORULMAZ
|