beyyine_45 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 131
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
F İ T N E
Doğru bilinen bir şeyin karşısına, alternatif olarak
çıkartılan her şey, fitne kavramı içinde mütalaa edebiliriz. O halde fitne
nedir sorusu hemen aklımıza gelince cevabına önce lügatler den bakalım: Deneme,
imtihan, fikir ayrılığı-karışıklığı,çekişme, fesat, bir şeye tutkunluk,
ayartma, azap, küfür anlamları verilmektedir. Çoğulu fiten dir Dikkat edilirse,
kelimenin anlamlarında ikilemler var. İmtihan için, bir doğru, birde
yanlış veya biden fazla yanlışlar olması gerekir ki, imtihan olan, doğruyu
aralarından seçsin diye. Bir şeyde çekişme olabilmesi için tez anti-tez olması
gereklidir. Mesela : Şeker tatlıdır diyen birisine, hayır acıdır denirse
çekişme olur, tartışma olur. İmanın karşısında küfür varsa imanın veya küfrün
manası ortaya çıkar, biri diğerinin fitnesidir. Kur’an’ın ayetlerinde geçen
fitne kelimelerini bu anlamlarla anlamaya çalışırsak, doğru olan yorumu
yakalamaya çalışmak, her durumda daha kolaydır.
“Senden önce
hiçbir insanı ölümsüz yapmadık. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedi mi kalacaklar ?
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi şer ve hayırla, fitne olarak (doğru ve yanlış
iki zıt kavramla) deneyeceğiz. Dönüşünüz bizedir. Enbiya Suresi 34.35” Ayette
görüldüğü gibi, nebluu fiili: sizi deniyoruz anlamındadır. fiilin cümlesindeki
fitne haldir. İki zıt imtihan malzemesi, şer (yanlış) ve hayır (doğru) halinde
deniyoruz. İmtihanın malzemeleri içindeki doğru veriler, Allah tarafından
insanlara teklif ediliyor. Yani doğrunun (Hayır) kaynağı Allah dır, Asla
Allah’dan şer (yanlış) meydana gelmez, yanlışın (şer) kaynağı şeytandır. Allah
kitabında doğrularla yanlışları açıkça ayırmış, beyan etmiş ve insanlara neyi
kabul etmelerini neyi red etmelerini bildirmiştir. Şeytanın insana apaçık
düşman olduğunu, insanlara kötülükleri ve çirkin olan şeyleri yapmalarını,
Allah adına yalan söylemelerini emrettiği için, ondan uzak durulmasını, yolunun
takip edilmemesini ve onun himayesine (veli) girilmemesini emretmiş, (Bakara
170) Şeytan ve ona uyanların bedbaht olacağı haber verilmiştir. Şimdi Allah
“Benden başka, sizin için ilah yok” diyor, şeytan da “Allah erişilmez yüce bir
varlıktır, O na ulaşabilmek için, aracı ilahlar edinip, kulluğunuzu onlar
vasıtasıyla ulaştıracaksınız.” diye insanlara öneride bulunuyor, yani Allah’ın
adını kullanarak, Allah ile aldatıyor. Bu hal insanlar için bir fitne, (ikilem)
bu iki teklif karşısında seçme hakkı insana ait. Ne Allah, nede şeytan fiili
müdahale de bulunmuyor. Dilerse doğruyu, dilerse yanlışı (İnsan suresi 3)
tercih edecek ki, sorumluluk kendisinin olsun.
Yine yukarıdaki ayette Allah, insanların mutlaka
öleceğini, hiçbir insanın ölümsüz yaratılmadığını bildirdiği halde, mitolojik
bir hikaye olan ve şeytanların uydurduğu Musa (a.s.)’a ilim öğreten Allah’ın
kuluna, Hızır ismi verilip, insan olarak aramızda yaşadığı iddiası, inananlar
için bir fitnedir. Ya Kur’an da Allah’ın ayetlerine inanacak, Kur’an da kaynağı
olmayan bu tür anlatımları red edecek, yada kitap dışı anlatımları kabul
edecek. Şeytanların işi doğruların üzerini örtmek değil mi ? İnsanlara “Allah
dilerse bir insanı ölümsüz yapar” diyerek, Allah’ın adını kullanıp insanları
sırat-ı müstakimden uzaklaştırıyor. Bu tür iddiaların muhatapları, Allah’ın
kitabı ile doğruları yanlışları tespit etmiş olsalardı, “Biz senden önce hiçbir
insanı ölümsüz yapmadık. Eğer sen ölürsen onlar ölümsüz mü olacaklar ? Her
nefis ölümü tadacaktır. Enbiya suresi 34 “ ayetini hatırlayıp, bu dinin
doğrularını pratik hayatına yansıtarak, önüne çıkan uydurmaları ret edip,
batılla hakkın üzerini örtüp gizlemeyecek, ve bu tür yanlışları reddederek
kendini kurtaracaktır.
“İnsan, iman
ettik demekle, denenmeden bırakılacağını mı zannediyor. Onlardan öncekilerin
hangilerinin doğrulayıcı, hangilerinin yalanlayıcı olduklarının belirlenmesi
için denedik. Ankebut Suresi 1-2” İnsan iman etsin veya etmesin sürekli
deneniyor. Kazanıyor kaybediyor, hastalanıyor iyileşiyor, üzülüyor seviniyor,
darlık çekiyor, sonra rızkı bollaşıyor..v.s.hayatın kendisi mücadele olduğu
için, belli dönemlerde bu saydıklarımızın bir veya bir kaçıyla sürekli
karşılaşabiliyoruz. İnsan için kaçınılmaz bu durumlarda, olaylara bakış açımız,
yorumlarımız ve çıkardığımız sonuç hem bizim açımızdan, hem de yaratıcımız
açısından çok önemlidir. Kazandığımızda seviniyor, kaybettiğimizde isyan edip,
tekrar kazanmak için gayri meşru yollarla haksız ve başkalarının hakkına
hukukuna tecavüz ederek, elde edilenleri helal mi görüyoruz ? Yoksa
“Aranızda birbirlerinizin mallarını batıl yollarla yemeyin, bile bile
insanların mallarından bir kısmını yemek için hakemlere rüşvet olarak
mallarınızı vermeyin. Bakara Suresi 188 “ ayetlerini hatırlayıp, kaybetmenin de
kazanmanın da hayatın bir gerçeği ve denenme olduğunu kabullenip, Allah’ın
koyduğu doğru ölçülerle tekrar kazanmanın yollarını mı deniyoruz?
Hastalandığımızda, bu dert de beni nereden buldu, şimdi sırasımıydı, bu kadar
işin gücün arasında deyip isyan mı ediyoruz? Yoksa kendi hatalarımızdan dolayı
başımıza gelen bu hastalığın tedavi yöntemlerini doğru uyguladıktan sonra, ”
Hastalandığımda, bana şifa veren O dur. Şuara Suresi 80 “ deyip, İbrahim (a.s)
gibi, Allah’a tevekkül (dayanma, sığınma) edebiliyor muyuz.
Hayatın tümü insan için bir imtihan,
”Biz sizi korkuyla, açlıkla, mallardan canlardan (nefislerinizden) ve
kazandıklarınızdan eksiltmek gibi, şeylerle imtihan ediyoruz. Sabredenleri
müjdele…Bakara Suresi 155” Rabbimizin bizim için Kur’an-ı Kerimde
sıraladığı ve hatırlattığı durumlar, hemen her gün karşılaştığımız ve
yaşadığımız şeyler. Allah’ın tavsiye ettiği “sabır” sözcüğü, başımıza gelen
imtihanın başarılı bir şekilde savulmasının anahtarıdır. Bu anahtarın doğru bir
şekilde kullanılması ve doğru anlaşılması gereklidir. Sabır: değişik şartlar ve
durumlar karşısında bulunduğu hali korumak, sahip çıkmak ve vazgeçmemektir.
Kuran’dan iki örnek verelim : “İn kade leyudilluna an alihetina levla en
saberna aleyha“ İlahlarımıza sahip çıkmasaydık, neredeyse bizi onlardan
uzaklaştıracaktı (vazgeçirecekti) Furkan Suresi 41. diğer ayette “ventalakal
meleü minhüm enimşuu vesbiruu ala alihetikum inne haza leşey’ün
yuraad”.Toplumun ileri gelenleri ortaya çıkarak “Haydi (ilahlarınız için)
yürüyün ve ilahlarınıza sahip çıkın (Kulluk etmekten vazgeçmeyin). Mutlaka
(sizden) istenen şey budur.” Sad suresi 6 Her iki ayette kullanılan “levla en
saberna” (sabretmeseydik-sahiplenmeseydik),ve “vesbiruu” (Sabredin-sahiplenen,
sarılın,vazgeçmeyin) kelimelerin manaları doğru anlaşıldığında Kur’an da geçen
“sabredin” emirlerini mistik anlamda:zahmete, sıkıntıya, zorlanmaya, işkenceye,
hastalığın verdiği acıya dayanın anlamında değil, Her türlü şartlarda ve
durumlarda, doğru olan bir Allah inancınızı değiştirmeyin, onun emirlerine
sahip çıkın, din olarak seçtiğiniz İslam dininden vazgeçmeyin, anlamında
anlaşılması gerekmelidir.
“İnsana bir sıkıntı (zarar)
dokunduğunda, bizi çağırır (Dua eder). Ona dokunan zararı, bizden bir iyilikle
değiştirdiğimizde derki: Bu iyilikler bir bilgi üzere (Ben bu iyiliklere layık
olduğum için) bana verilmiştir. Tam tersine bu denenmedir, fakat onların
çoğu bilmezler. Onlardan öncekilerde aynı şeyleri söylemişlerdi. Ama
kazandıkları onlara hiçbir fayda sağlamadı. Zümer Suresi 49 “ Alemlerin Rabbi
Allah yarattığı insanın özelliklerini, bu ayetlerde yine insanın kendisine
örneklerle öğretiyor. Sıkıntıda olacak, rahatlıkta, hastalıkta olacak,
sağlıkta, yoksullukta olacak, zenginlikte, bunların hepsi imtihan. Nasıl ki
sıkıntılı durumlarda kendimizi kurtaracak güçlü bir yardım eline muhtaç olduğumuzu
hissedip, en güçlü olan Allah’a sığınıp yardım istiyorsak, rahatlık
zamanlarımızda da, bize bunca nimetleri vereni hatırlayıp, şükretmeli ve onun
şanını yüceltmeliyiz ki hem yaşadığımız dünyada, hem de hesap gününde
şükürlerimizin karşılığını alalım. Allah Şakir ve Alim (şükrün karşılığını
veren ve her şeyi bilen ) değilmi? “Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size
niçin azap etsin. Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir. Nisa
Suresi 147”
Konumuzun önemi itibariyle Kur’an-ı Kerimde o kadar
çok misaller var ki, seçmekte insan zorlanıyor. Zira insanın yer yüzünde
yaratılış sebebi, denenmekte yani imtihan olmaktadır. İmanında samimi mi, imanı
amellerine yansıyor mu, işleri yolunda giderken iyide, bozulunca yan mı çizip,
gerisin geriye dönüveriyor. “İnsanlardan Allah’a kullukları, sınırda olanlar
var. Ona bir hayır dokunduğunda tatmin olur, Eğer hayırın dışında (fitne) bir
şey dokunursa, yüzünü hemen (küfre) çevirir, dünyasını da, ahiretini de
kaybeder. İşte bu tür davranış açıkça ziyandır. Hac Suresi 11” İnsanları haktan
uzak tutan, herhalde dünya ve elde edilenlere karşı aşırı derecede hırsla
bağlanma tutkusudur. Hep kazanmak, hep kazanmak, kaybetmeye tahammülü yok.
Kaybetti mi dünyanın sonunun geldiğini zannediyor, bunalıma giriyor, hatta
intihara kadar gidebiliyor. Halbuki eşyaya ve çevresine Allah’ın öğrettiği
şekilde bakabilse, tümünün, bu dünya için yaşamanın vasıtası, geçimlik (meta)
olduğunu, ebedi ve bitmez tükenmez olanın, Allah’ın, mü’min salih kulları için
hazırladığı ahiret yurdunda olduğunu bilecek ve ona göre elinden gidene karşı
davranışı daha makul olacak. “Bilin ki mallarınız ve evlatlarınız bir
imtihandır (fitne). Allah’ın yanındaki daha büyük karşılıktır. Enfal Suresi 28”
“ Fitne katletmekten daha
kötüdür… Fitne kalmayıncaya ve din Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.
Eğer sizinle savaşmaktan vazgeçerlerse, düşmanlık sadece zulmedenlere vardır.
Bakara Suresi 191-193”
İlyas YORULMAZ.
|