Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam
İlk birkaç ileti başka biryerden buraya taşınmıştır ve konunun yeni bir başlıkta tartışılmasının uygun olduğu düşünülmüştür.
Konunun başlangıç bölümüne bakmak isteyenler lütfen burayı tıklasın.
Muhabbetle, Alperen
asım Yazdı:
selam abdurrahman bey... sizin bu yaklaşımınız da gayet güzel... benim itirazım sadece şu yönde olabilir... sizin bence de yerinde olan bu yaklaşımınızı tek doğru olarak görüp diğerlerini zulme sebeb olarak belirtmeniz... yada ayet böyle anlaşılmalıdır yerine ben böyle anladım deseniz... yada bakın ayetin kaçırılan bir noktası da şurası deseniz... ben bu ayeti böyle anlayanlarda var derim... ve bence de er ricali sadece kocalar olarak anlamak yerine tüm erkekler olarak anlamak daha yerinde... sabah saatlerinin bereketinden istifade etmişsiniz... allah ilminizi ve anlayışınızı artırsın...
|
|
|
Selam Asım Bey,
Eleştirilerin için teşekkürler. Düşünce ve değerlendirmelerim beni bağlar elbet, daha doğrusunu buluncaya kadar bunlar benim inandığım doğrularımdır. Daha doğrusu yoktur, olamaz düşüncesinin sahibi değilim. Siz böyle dediniz demek istemiyorum. Sizin böyle bir beyanınız olmamıştır . Mevcut anlayışın zulum olduğu, zulme davetiye çıkardığı gayet açıktır. Asırlardır fiili uygulamalarıyla da kocaların kadınlar üzerindeki zulmuna kaynaklık ettiği de inkar edilemez bir gerçektir. Bu meyandaki hadislere de kaynaklık etmiştir. Hadislerde Allah'tan sonra kocaya mutlak itaat farzdır. Kadın kocanın hakkını asla ödeyemez, baştan sona cerahat akıtan vucudunu devamlı yalasa dahi. Kadın kocasının izni olmadan hasta babasını sormaya , ölen babasının cenazesine bile çıkamaz.!
Bu sapkın anlamın bir hakaret tezahürü de Allah'ın ne dediğini bilmiyor oluşudur. Allah Pek çok kadının hem fizik olarak hem de akıl olarak kocalarından üstün olabileceğini akl edememiştir bu sözü sarf ederken, bu yetkileri kocaya verirken.(!)
"Sabah saatlerinin bereketinden istifade etmişsiniz..." sözünü de onaylamıyorum şahsen. Ben hiç bir günün, hiç bir anın bir diğerinden mutlak anlamda daha hayırlı, daha bereketli olduğuna inanmıyorum. Bu yanlış bir anlayıştır. Allah'a bir takım noksanlıkları yakıştırmayı içinde barındıran son derece sakıncalı bir anlayıştır bu anlayış. "Cumanız hayırlı olsun... Şabanınız mübarek olsun... ... kandiliniz kutlu olsun...vs. C.tesi, pazar, çarşamba..nın, suçu ne? Kutsal, mübarek gün ,gece veya ay , aylar olmaz. Allah'ın bütün zamanları aynıdır, bir birinden bir farkı olamaz. Farkı kişinin içini ne ile doldurğudur. Bunlar kişilere göre değişir. Kişi mutlu , kazançlı olduğu günü hayırlı, bereketli görür. Mutsuz, skıntılı geçirdiği günü / zamanı da hayırsız, kötü bilir. Allah açısından farklılık arz etmez. Allah kimi zamanlarda aynı işe, diğer zamanlara oranla daha fazla ücret ödemez. O nedenle bu uydurma mübarek gece veya günler Allah'a birer yakıştırmadırlar. Bilmem bu değerlendirmelerime de katılıyor musunuz?
Allah'a emanet olun!
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Sabah saatlerinin bereketinden istifade etmişsiniz..." sözünü de
onaylamıyorum şahsen. Ben hiç bir günün, hiç bir anın bir diğerinden
mutlak anlamda daha hayırlı, daha bereketli olduğuna inanmıyorum. Bu
yanlış bir anlayıştır. Allah'a bir takım noksanlıkları yakıştırmayı
içinde barındıran son derece sakıncalı bir anlayıştır bu anlayış.
"Cumanız hayırlı olsun... Şabanınız mübarek olsun... ... kandiliniz
kutlu olsun...vs. C.tesi, pazar, çarşamba..nın, suçu ne? Kutsal,
mübarek gün ,gece veya ay , aylar olmaz. Allah'ın bütün zamanları
aynıdır, bir birinden bir farkı olamaz. Farkı kişinin içini ne ile
doldurğudur. Bunlar kişilere göre değişir. Kişi mutlu , kazançlı olduğu
günü hayırlı, bereketli görür. Mutsuz, skıntılı geçirdiği günü /
zamanı da hayırsız, kötü bilir. Allah açısından farklılık arz etmez.
Allah kimi zamanlarda aynı işe, diğer zamanlara oranla daha fazla ücret
ödemez. O nedenle bu uydurma mübarek gece veya günler Allah'a birer
yakıştırmadırlar. Bilmem bu değerlendirmelerime de katılıyor musunuz? Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, uyarıcıyız. duhan 3
Oraya gelince o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısındaki ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa, alemlerin Rabbi Allah benim, ben!" kasas 30
Allah,
göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandile
benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne
doğuya ve ne batıya mensub olmayan mübarek bir zeytin ağacı(nın yağı)ndan yakılır. (Öyle mübarek
bir ağaç) Ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl,
parıldır. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlara
misaller verir. Allah her şeyi bilir. nur 35
Onu ve Lut'u kurtarıp, alemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik..enbiya71
Eksiklikten
uzaktır O (Allah) ki gecenin bir vaktinde kulunu, ayetlerimizden bir
bölümünü, kendisine göstermemiz için, Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü. Gerçekten O, işitendir, görendir. isra 1
sabah okuması(nda insan) gerçekten de [ulvî olan her şeye] açıktır. 96
zira sabah Kur'anı hakıkaten meşhuddur (şühuda mazhardır)
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
asım Yazdı:
Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, uyarıcıyız. duhan 3
Oraya gelince o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısındaki ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa, alemlerin Rabbi Allah benim, ben!" kasas 30
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensub olmayan mübarek bir zeytin ağacı(nın yağı)ndan yakılır. (Öyle mübarek bir ağaç) Ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl, parıldır. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlara misaller verir. Allah her şeyi bilir. nur 35
Onu ve Lut'u kurtarıp, alemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik..enbiya71
Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki gecenin bir vaktinde kulunu, ayetlerimizden bir bölümünü, kendisine göstermemiz için, Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü. Gerçekten O, işitendir, görendir. isra 1
sabah okuması(nda insan) gerçekten de [ulvî olan her şeye] açıktır. 96
zira sabah Kur'anı hakıkaten meşhuddur (şühuda mazhardır)
|
|
|
Asım hocam, öncelikle size teşekkür ederim. Şüphesiz, bu seviyeli bilgi alış verişi benim açımdan yararlı oluyor, ben faydalanıyorum şahsen. Umarım siz de fayda görüyorsunuz. Bu iyi niyetli diyaloglar araştırmaya sevkediyor, ilgili ayetleri tekrar tekrar yeniden okuyor ve düşünüyor, anlamaya çalışıyoruz, bu da mübarek oluyor. Şayet ben o yazıyı akşamın köründe yazsaydım sabaha yaptığınız iltifatı akşama da yapacak mıydınız, bunu merak ediyorum?
Sevgili hocam, mübarek sözcüğü, aynen mübarek, bereketli olarak olduğu gibi çevirmişler, siz de öylece yazmışsınız. Soruyorum size; mübarekin anlamı nedir? Alıntıladığınız ayetlerde geçen mübarek kelimeleri bulundukları konumdaki anlamlarını biliyor musunuz?
1- Mübarek bir gece deyince ne anlıyorsunuz? Bu gece yılın her hangi sabit bir gecesi midir? Bu gecenin süresi ne kadardır?
2- mübarek bir zeytin ağacından anladığınız nedir? Gerçekte böyle bir zeytin ağacı var mıdır? Bu zeytin ağacı nerdedir, bu ağacı gidip yerinde görebilir miyiz? Bu ağaç neden mübarektir? Mübarek portakal ağacı da olabilir mi?,
3- "Mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısındaki ağaç"... Resmen adresi verilmiş gidip bula bilmek için! Bu mübarek vadi neresidir? Gitsek bulabilir miyiyiz? Niçin bu vadi mübarektir? ne zamandan beri mübarektir? hala mübarek midir? Bir önceki ayette ağaç mübarek iken burda ağaç değil de vadi mübarek, dikkatinizi çekti mi, gerçekten böyle mübarek bir vadi var mı, nerdedir? Daha başka mübarek vadiler de varmıdır?
4- Enbiya/71' sözü edilen bereketli kılınan yer neresidir? Niçin mübarektir? Ne zaman dan beri mübarektir? Halen de mübarek midir? Biz de alemlerden olduğumuza göre bu yerin bereketinden biz de yararlanıyor muyuz? Nasıl? Bu yere, kurtarılan Lut mu getirilmişti? Bu çeviride bir yanlş yok mudur?
5- Mescid-i Haram neresidir veya nedir? Mescid-i Aksa nedir veya neresidir? Allah Mescid-i Aksa'nın çevresini ne ile ve nasıl bereketli kılmış? Ayetlerinden göstermek için neden illa da burası seçilmiş? Yoksa göstereceği ayetler orada mıydı? Gerçekten bir yerden bir yere böyle bir seyahat vuku bulmuş mudur?
6- "sabah okuması" olarak çevirdiğiniz "qurân'el-fecri" gerçekten sabah okuması mıdır? Kmisi de sabah namazı demiş, hakikaten sabah namazı mıdır? Allah neden başka zaman okumalarından söz etmiyordur, şayet qur'ân-el-fecri, çevirdikleri gibi sabah okuması yada sabah namazı ise? Yoksa sabah okuması veya namazından başka okuma yada namaz yok mudur? Varsa niçin onlardan da söz edilmiyor? Ayrıca "meşhûd"un anlamı nedir? "Zira sabah Kuran'ı hakikaten meşhuddur (şuhuda mazhardır)" diye yazmışsın. Samimi söylüyorum ben bu cümleden ne kast edildiğini hiç anlamadım. Siz anladıysanız, lutfen anlayacağım şekide yazar mısınız?
Lutfen yanlış anlamayın. Amacım konunun vuzuha kavuşturulmasıdır sadece. Soruların çokluğu ve soruş şeklinde art niyet aranmasın. Allah şahittir ki, sorularda istihza gibi her hangi bir kötü amaç yoktur. Onun için kimilerinin söylediği gibi inek misali deyip cevapsız bırakmayın.
Allah dost ve yardımcımız olsun.
Abdurrahman
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
tamam o zaman.... konunun iyice zihinlerde açılması için bu konudaki bilgileri ve verileri biraz ortaya dökelim...
bereket
isim Arapça bereket
1 . Bolluk, gürlük, ongunluk, feyiz, feyezan: "Çocuk gönlüm kaygılardan azade / Yüzlerde nur, ekinlerde bereket."- O. V. Kanık. 2 . halk ağzında Yağmur: "Bereket yağıyor."- . 3 . zarf İyi ki, neyse ki, iyi bir rastlantı sonucunda: "Bereket, o sıralarda henüz bu sözü bilmiyordum."- E. Bener.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
bereket ki (veya bereket versin ki) bereket versin
Birleşik Sözler
Halil İbrahim bereketi
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış......... Büyüğü Halil ........... Küçüğü ise İbrahim. Halil evli çocuklu, İbrahim ise bekarmış. Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin. Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş... Bununla geçinip giderlermiş.... Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar.... İş kalmış taşımaya..... Halil, bir teklif yapmış: İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. -Peki ağbi demiş İbrahim.... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye..... O gidince, düşünmüş İbrahim: -Ağbim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine. Böyle demiş ve, Kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş. -Haydi İbrahim...! Demiş, önce sen doldur da taşı ambara. Peki ağbi... ! İbrahim, kendi yiyeceğinden bir çuval doldurup düşer yola.. O gidince, Halil düşünür bu defa : Der ki: -Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekar. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.
Böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek..... Velhasıl biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider.... Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar.
Hatta azalmıyor bile.... Hak Teala bu hali çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki.... Günlerce taşır iki kardeş bitiremezler. Şaşarlar bu işe.... Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları.
Bugün “Bereket” denilince, bu kardeşler akla gelir. Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir.......
KUR’AN’DA BEREKET VURGUSU Bereket sözcüğü verilen nimetin sabit ve daim kılınması, bolluk ve onun devamı mânasına gelmektedir Madde ve mânaya taalluk eden bu kelime gönüllerde şifa bulması gereken bir kavramdır Aslı semâda ve bize, medeniyetimize aittir Bereket birşeyde olan ilâhî hayırların sabit halidir Bu mânada “mubârek” kelimesi de bereke’den türemiştir Kur’an-ı Kerim’in nurunda bu kavrama eğilmeye çalışalım: Mubarek kelimesi Kur’an’ın sıfatı olarak zikredilmiştir “İşte bu (Kur'an) da, bizim indirdiğimiz mubarek bir öğüttür Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?” (Enbiya: 50) “Resûlüm! Sana bu mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik” ( Sad: 29) İsa Mesih’in (as) sıfatı olarak zikredilmiştir: “Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti" (Meryem: 31) Kadir Gecesi’nin sıfatı olarak gelmiştir: “Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır”(ed- Duhân: 3) Yüce Allah Nuh’a (as) gemide kendisine şöyle dua etmesini buyurdu: “Ve de ki:’Rabbim! Beni mübarek bir yere indir Sen indirenlerin en iyisisin" (Mu’minun: 29) Yeryüzüne hayat veren gökten inen suyun sıfatı olarak zikredilmiştir “Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik O su ile ölü yeri dirilttik İşte insanların diriltilmesi de böyledir” (Kaf: 9-11)
Bereke kökünden gelen “tebâreke” kelimesi Allah’ın (CC) sıfatı olarak Kur’an’da zikredilmiştir Al-İsfehânî tebâreke vasfının Allah’a izafesinin mânasını diğer âyetlerde zikredilen bereketin muhtevasında olan tüm hayırların kaynağının Allah’a ait olduğunun beyanıdır diye açıklar Yani bereketin kaynağı Allah Teâla ve Tebâreke’dir Onu kullarına kendisinin koyduğu ilâhî bir yasa çerçevesinde bahşeder, şöyle ki: “Eğer o ülkelerin ahalisi iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bereketler açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik/cezaya çarptırdık (A’râf: 96) "İnsanlık Tarihini" yönlendiren, hareketini etkileyen bu yasa Kur’an ve Sünnet perspektifinden bakıldığında âşikar iken materyalist perspektiften bakıldığında ise hurafe gibi durmaktadır Demek ki mesele perspektifinizin mahiyetiyle yakından alakalıdır biraz daha veri lazım...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
BEREKET (KAVRAM)
Be-re-ke kelimesi, Arapça'da sebat etmek, kalmak, gayret etmek, devam etmek, devamlı yağmur yağması, anlamlarına gelir.
Bu kökten türeyen bereket, artma, fazlalaşma, mutluluk ifadesi olarak kullanılır. Türkçe sözlükte de bolluk, çokluk, feyiz, genişlik, hayır
ve saadet anlamları sayılmıştır. Bereke'nin mastarı olan 'bürük' ise "devenin bir yere çökmesi ve orada kalmasıdır."
Buna bağlı olarak bereket kelimesi devenin çöküp kalmasına benzer şekilde, istenilen, hoş karşılanan, memnuniyete sebep olan
şeylerin süreklilik gösterdiği durumları anlatmak üzere kullanılmıştır. Maddi anlamda kazancın, gelirin, üretimin sürekli bolluk
göstermesi, refahın artması olarak anlaşılan bereket, manevi anlamda ise süreklilik arz eden huzur ve saadet olarak
tanımlanabilir. Kelime, içerisinde yücelik, azamet, bolluk, sebat, hayır ve hasenat anlamlarını da bulundurur.
Bereket, İslam'dan önceki dönemlerde de insanlar tarafından ilahi bir lütuf olarak algılanmış ve toplumlar kendi ilahlarına, bunun
için dua etmişler, adaklar adamışlardır. Ancak dualarını ve adaklarını sadece Allah'a ithaf etmek yerine, kendi yaptıkları ilahlara
yapmışlar, tek bereket sahibi olarak Allah'ı görmemişlerdir. Hıristiyan ve Yahudilerde de aynı şekilde bereket için dualar
mevcuttur ancak bu dinlerin mensuplarında da, paganistlerde olduğu gibi, şirke bulaşmış bir bereket anlayışı söz konusudur.
Hıristiyanlıkta da Yahudilikte de Allah'tan başka, din adamlarının da bereket verebileceği ve mübarek kılabileceği kabul
edilmektedir. Papazların haç çıkararak kişileri takdis etme işlemi de onları mübarek kılmaları anlamına gelmektedir. Bereketin din
adamları eliyle dağıtıldığına inanmaktadırlar. Müslüman toplumlarda da bazı efendilerin, şeyhlerin gittikleri yere bereket götürdükleri,
bereketin onların ellerinden sadır olduğu gibi yanlış inanışlar söz konusudur. Benzer şekilde, Hıdırellez merasimleri, "Hızır eli değmiş"
gibi ifadeler, ticarethanelere bereket getirsin diye asılan "karınca duası" levhaları, tavşan ayağı, nal gibi nesneler de bu yanlış
inanışlardandır.
Oysa ki bereketin kaynağı sadece Allah'tır. Ancak O bereket verir ve mübarek kılabilir. O'nun hiçbir aracıya ihtiyacı yoktur
bereket vermek için. Eğer bir kimseyi ya da bir yeri Allah mübarek kılmazsa hiçbir kuvvet bunu tersine çevirip orayı mübarek kılıp
bereket dağıtamaz. Allah'ın mübarek kıldığını da hiç kimse değiştiremez. Bu nedenle İslam'ın bereket anlayışı tevhidi bir anlayıştır. Diğer
bütün din ve inanış şekillerinden farklıdır. Allah bereket versin diye, bir takım kişilerden, nesnelerden ya da gecelerden aracılık
beklemek İslam'ın tevhidi ruhuna aykırıdır ve insanı şirke götürür. Kur'an bereketi yalnızca Allah'a izafe eder. Rahmetin ve
bereketin kaynağı yalnızca O'dur.
Kur'an'da dokuz ayette Yüce Allah'ın önemli bir sıfatı olarak "Tebareke" kelimesi kullanılmaktadır. "Tebareke" kelimesi bereket
kelimesinin mübalağasıdır. Çok azametli, sıfat ve fillerinde herkesten üstün, iyiliğin kaynağı anlamlarına gelmektedir. Mülk suresi
birinci ayeti bunu gayet net bir şekilde ortaya koyar: "En yüce ve mübarek olan (tebareke) O'dur ki kâinatın saltanatı elindedir.
O her şeye kadirdir."(Mülk 67/1) Tebareke kelimesinin geçtiği bütün ayetlerde, Allah'ın insanlara lütfettiği ve onun sonsuz kudretini
yansıtan nimetler vurgulanmaktadır: Furkan'ı indiren (25/1); altından ırmaklar akan cennetler veren, köşkler kılan (25/10); gökte
burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay var eden (25/61); yeri yerleşim alanı, göğü bina kılan ve insanı en güzel şekilde
yaratan, temiz besinlerle rızıklandıran (40/64); gökleri ve yeri altı günde yaratan, birbirini kovalayan geceyi ve gündüzü, aya ve
güneşe emriyle boyun eğdiren (7/54); göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin sahibi olan (43/85); celal ve ikram sahibi (55/78);
bir nutfeden en güzel şekilde insanı yaratan (23/14) Allah'ın şanı çok yücedir.
Tebareke dışında bereket kelimesi Kur'an'da, türevleriyle birlikte, 23 yerde geçmektedir. Bunlardan 3 tanesinde 'berekât'
şeklinde çoğul ifadesi kullanılmaktadır. Hûd suresi 48. ayette belirtildiği üzere, tufandan sonra Hz. Nuh ve ona inananlara,
"Allah'ın selam ve bereketleriyle" gemiden inin emri verilmiştir. Onlara, çektikleri sıkıntılara karşılık olmak üzere hem Allah'ın
selamı verilmiş hem de bolluk ihsan edilmiştir. Aynı surenin 73. ayetinde, Hz. İbrahim'in yaşlı karısının, Allah'tan bir rahmet ve
bereket olmak üzere bir çocukla müjdelenmesi konu edilmektedir. A'râf suresi 96. ayette de ilahi mesajı yalanlayan toplumlar
için "eğer inansalardı yerden ve gökten bereketler verilecekti" denilmektedir. Onların 'yalanlayanlar' oldukları için kaybettikleri
belirtiliyor. Bu ayetlerde gökten ve yerden verilecek olanların, yağacak yağmur, topraktan sağlanacak verimlilik, madenler,
sular, doğal kaynaklar ve bunlardan sağlanabilecek hayırlar olduğu anlaşılmaktadır.
Mübarek kelimesi ise Kur'an'da, örnekleme şeklinde, hem peygamberlerle birlikte hem de bazı yer isimleriyle birlikte
kullanmaktadır. Hz. İbrahim, Musa, İsa, İshak peygamberler mübarek olarak anılmıştır (37/113; 19/31; 27/8). Kur'an "mübarek bir
gecede" indirilmiştir (44/3); o mübarek bir kitaptır ve mübarek bir öğüttür (6/92; 21/50; 38/29). Yeryüzünde ilk kurulan ev, Kâbe,
mübarektir (3/96). Ayrıca, yeryüzü bereketlendirilmiştir (7/137); yukarıdan inen su (50/9) ve yerden biten zeytin ağacı mübarektir
(24/35). Bunların yanında mübarek olarak anılan yerler ve şehirler ise, Tûr ve Mescid-i Aksa'nın çevresidir (28/30; 17/1; 23/29;
21/71, 81; 34/18). Kur'an, evlere girildiğinde de, Allah tarafından bereket ve güzellik dileyerek birbirimizi selamlamayı
öğütlemektedir (24/61). Bu ayetlerde hayrı ve saadeti nelerin bollaştırdığı açıkça görülmektedir. Allah'ın insanlara ilettiği mesaj, onu
ulaştıranlar, onun okunduğu ve uygulandığı yerler insanlar için hayrın, bolluğun, saadetin kaynağıdır ve mübarektirler.
Hisar-Bab
Bu noktada "mübarek geceler"le ilgili bir ayrıntıyı belirtmek gerekir. Kur'an'ın indiği gece mübarektir, çünkü o gece Kur'an ile insan
müşerref olmuş, hayra giden yol gösterilmiştir. O geceyi bereketli kılan bu özelliğidir. Ondan sonraki gecelerin biri diğerinden farklı
değildir. O gecenin yıldönümlerinde hayır beklemek İslam'î anlayışa aykırıdır. Kur'an'ın ilk indiği gecedir kast edilen. İnsanın hayatına
ve yaşadığı gecelere bereket ve rahmet katan ancak müminlerin takvasıdır, Allah'a olan yakınlıklarıdır. Yoksa takvim yaprağına
bakılarak bereket beklenmez.
'Tebrik' kelimesi, mübarek olmasını dileme, 'teberrük' de mübarek görme anlamına gelir. Bizim günlük konuşma dilimize de iyice
yerleşmiş olan 'mübarek' kelimesi buradaki ifadelere yakın anlamlarda kullanılmaktadır. "Mübarek insan" derken, insanlara hayrı
dokunan, müslüman kişiler kastedilir; "Allah mübarek etsin" derken, yaptığınız iş, sağladığınız kazanç Allah'tan bir bereket getirsin dileği
vardır; "bayramınız mübarek olsun" derken de yine, ulaştığımız bayramlar Allah'tan gelecek rahmet için bir vesile olsun, Allah
şükrümüzü kabul etsin dileği vardır. "Allah bereket versin", "kesenize bereket", "bereketini gör", "helal kazanılmayan malda bereket
yoktur" gibi ifadeler neredeyse her gün kullandığımız ifadelerdendir.
Allah'ın rızası doğrultusunda çaba gösteriyor olmak bereket beklemenin ön şartıdır. O'nun rızasına muhalif bir konuda bereket
beklenemez. Bir Müslüman elinden geleni yaptıktan sonra tevekkül edip, Allah'ın bereketini bekler. Allah dilediği kadar, çabaları
bereketlendirir. O'nun neyi ne kadar bereketlendireceği insan için meçhuldür, biz ancak O'na sığınıp doğru olanı yapmakla
mükellefiz. Helal kazanmak, helal harcamak, şükrümüzü ifa etmek, kulluğun gereklerinden sapmamak gerekir. Bireylerin bu
çabalarıyla şekillenen toplumlarda ise bereketin nasıl geleceğini yine Kur'an'da görmekteyiz. A'raf suresi 96. ayette şöyle
buyurulmaktadır: "O ülkelerin halkı inansalar ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık,
fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.
"Bu ayette toplumsal vurgu öne çıkmaktadır. Bazı bireylerin 'ilahi mesajı yalanlıyor olması' değil, toplumun geneline yayılmış bir
inkar durumunun söz konusu olduğu görülüyor. Bu ayete göre eğer bir toplum İslam'a teslim olursa o toplumu Yüce Allah
nimetleriyle destekleyecektir. Yani bir toplum, Allah'tan korkar, emirlerine uyar, nimetlerine şükreder, yoksullarını gözetir,
zekatını verir, cimrilik etmekten uzaklaşır, hevasını kontrol eder hale gelirse, ve ilaahir, Allah da o toplumu bereketiyle
zenginleştirir.
Toplum bu özelliklere sahip olduğu sürece gücüne güç katar, Müslümanlar hem bolluğa kavuşur hem de saadet bulurlar, tıpkı İslam'ın ilk
dönemlerinde olduğu gibi. İslami hassasiyetlerin yüksek olduğu, fikri ve ameli canlılığın olduğu dönemlerde, Allah Müslümanları lütfuyla
zenginleştirmiş, İslam'ı tebliğ konusunda çabalarını da bereketlendirmiştir. İslam dünya üzerinde her yöne yayılırken, ruhundaki canlılığı
da oralara taşımış, İslam coğrafyası huzurun ve bereketin simgesi haline gelmiştir. Ta ki özünde taşıdığı canlılığı kaybedene
kadar.Müslüman bir toplum içerisinde bereketin altyapısını oluşturan en önemli unsur sadaka ve infaktır. İslam, Müslümanların
kazandıklarından sadaka vermelerini ve infak etmelerini emreder. Güçsüzler, yoksullar, yetimler, bakıma muhtaç olanlar bu
şekilde doyurulup gözetilirler. "Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun…" (9/103);
"Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir.
Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir." (2/261) Bu sayede, Allah'ın bahşettiği zenginlikten ihtiyaç
sahiplerinin de bir pay alması sağlanmış olur. Müminler arasında dayanışma artar, toplum içinde sosyal bir denge kurulur. Bir kısım
tok iken bir kısım aç gezmez, lütfedilen nimetler toplumun her kesimine bir fayda sağlamış olur. Neticede ise o toplum Allah'ın
vaat ettiği berekete kavuşur.
Ne var ki toplum bu özelliklerini kaybederse Allah'ın bereketi de o toplumdan uzaklaşır. Bir toplumun bolluk içinde olması
Allah'ın o toplumu bereketli kıldığı anlamına gelmez. Bugün zenginliğiyle gözleri kamaştıran Batı ülkeleri, 'saadet' söz konusu
olduğunda aynı şekilde zengin görünmüyorlar. Kendisini müstağni sayan Batı'nın materyalist, heva ve heves üzerine kurulu
medeniyeti, kendisinde bir servet yığılımı sağlamasına rağmen sosyal yaralarını tedavi edememektedir. Batı medeniyeti refah,
mutluluk, zenginlik vaadiyle dünyanın dört köşesine yayılırken, götürdüğü ise sadece acı ve zulüm olmuştur. Çıkarları doğrultusunda dünyanın
kaynağını sömürmüş ama ardında milyonlarca aç insan bırakmıştır. Maddiyat peşinde koşan sistem önünde engel çıkarabilecek her türlü değer
yargısını ayakları altına almaktadır. Böyle bir düzen içerisinde Allah'ın bereketinden söz etmek mümkün olabilir mi!
Bereketin Allah'tan geldiğine iman eden müminler, O'nun verdiği nimetlere şükürlerini ihmal etmeyip, yaptıkları sadakaları artırdıkça,
Allah da onlara verdiği 'bolluk ve saadeti' artıracaktır. İbrahim suresi yedinci ayette şöyle buyurulmaktadır; "Hatırlayın ki, rabbiniz
size; 'Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir' diye
bildirmişti."
iktibas
Hisar-Bab
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Din düşünce yorum
Dr. Ömer Menekşe / Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
KÜLTÜRÜMÜZDE BEREKET
Kültürümüzde yer alan önemli kavramlardan biri berekettir. Bereket sözlükte; bolluk, çokluk, feyiz, genişlik, hayır ve saadet anlamlarındadır. (TDK., Türkçe Sözlük, Ankara 1998, I, 271; Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Ankara, 1992, s. 108.) Arapça bir kelime olan bereket kelimesi, "bereke" fiilinden gelmektedir. "Bereke" fiilinin masdarı ise "bürûk" olup; "devenin bir yerde çöküp durması, orada kalıp beklemesi" anlamındadır. Bu mânâya bağlı olarak iyi ve hoş karşılanan bir şeyin süreklilik arz edişine bereket denilmiştir. Söz konusu şey maddî ise mevcudiyetini sürdürmek, yani tükenmemek anlamında bolluk; manevî ise yine aynı anlamda nimet, ilâhî hayır, rahmet ve saadet kelimeleriyle ifade edilmiştir. (Şemseddin Sami, Kamusu Türkî, İstanbul 1987, s. 289; İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1300, X, 396-397. Ayrıca Bereket kelimesinin geniş bir tahlili için bkz. Nasuh Nasuh Günay, Yahudi, Hıristiyan ve İslâm Dinlerinde Bereket, Bursa, 1996, s. 67-72. (Yayımlanmamış Doktora Tezi)
Mübarek, tebrik ve teberrük kelimeleri, bereket kelimesiyle aynı kökten türemiştir.
"Mübarek"; bereketli, bereketi ve bolluğu olan, saygıdeğer, kutlu anlamlarında olup "mukaddes" kelimesinin eş anlamlısıdır. (Doğan, age. s.108, Şemseddin Sami, age., 1267. Kasım Kufralı "Bereket", İA., İstanbul, 1970, II, 536.)
"Tebrik"; mübarek olmayı isteme, hayır dileme, "teberrük" ise bir şeyi hayırlı ve uğurlu sayma, mübarek görme anlamındadır. (Şemseddin Sami, age., 377.)
Bereket kavramının dinî kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. Dinimizin temel kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de nelerin, nerelerin, kimlerin bereketli ve mübarek olduğuna dair örnekler verilir. Buna göre canlıların rızkını sağlayan yeryüzü bereketlendirilmiştir. (Araf, 137; Fussilet,10) Yukarıdan inen bereketli su (Kaf, 9.) kadar, yerden biten zeytin ağacı da mübarektir. (Nur, 35.) Öte yandan feyiz kaynağı olan Kur’ân da mübarek bir kitap, mübarek bir öğüttür. (En’am, 92; Enbiya, 50; Sa’d, 29) Kur’an mübarek bir gecede indirilmiştir. (Duhan, 3)
Bereket kelimesi hadislerde de yaklaşık aynı mânâları ifade edecek şekilde kullanılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde yağmuru, "gökten inen bereket" olarak nitelendirmiş (Müsned, VI, 2, 5), bir başka hadislerinde; "Sahura kalkın, çünkü onda bereket vardır." (Buharî, Savm, 20; Müslim, Sıyam, 45; Tirmizi, Savm, 17) buyurarak da, bereketin ilâhî hayır, ihsan, feyiz ve bolluk anlamını vurgulamıştır.
Dinî kültürle beraber sosyal hayatta da bereket büyük önem taşımaktadır. Bunun nedeni, bereketin, insanların hem dünyaya hem de ahirete yönelik kazanımlarını ilgilendirmesidir. Buna göre her türlü hayrın, nimet, bereket ve bolluğun Allah'ın kullarına bir ikramı olduğuna inanan kimse; dua ve niyazlarında daima O’na yönelir, her şeyi O’ndan ister, her hayrı O’ndan bekler. Böylece iç dünyasında güven ve huzura kavuşur. Onun bu inancı davranışlarına da yansıyarak kâmil bir insan olmasını sağlar.
Kültürümüzde bereketle ilgili pek çok uygulamaya rastlanmaktadır.
Anadolu’da rastlanan bereketle ilgili uygulamaların başında, yazın başlangıcı kabul edilen "Hıdrellez" ile ilgili merasimler gelir. Bu merasimlerin çoğu, Hıdrellezin temelini oluşturan Hızır’ın bereket fonksiyonundan faydalanmaya yöneliktir. Bu sebeple halkın arasında "Hızır’ın eli değmiş" sözü, bereketli ve çabuk tükenmeyen anlamında kullanılır. (Hıdrellezle ilgili inanışlar için bkz. Yaşar Ocak, "Hıdrellez", DİA., XVII, 313-315; Nasuh Günay,age., s.95-98)
Bereket açısından bir başa gelenek de Nevrûz geleneğidir. Bolluk, bereket ve tabiatın âdeta yeniden dirilişini simgeleyen Nevrûz, baharın müjdecisi ve mübarek, uğurlu bir gün olarak kabul edilir. (Abdülhaluk Çay, Türk-Ergenekon Bayramı, Nevruz, Ankara, 1996, s. 9, 18; Nasuh Günay, age., s. 99-100.)
Anadolu’da toprağı ekme, ekin biçme, harman ve öğütme gibi aşamalarda, duruma uygun bereket dua ve uygulamaları bulunmaktadır.
Anadolu’da görülen bereketle ilgili bir diğer âdet de koyunların döllenme günü yapılan ve döl almanın bereketli olması için yapılan saya (koç katımı) âdetidir.
Ayrıca kültürümüzde, su ve yağmur bereket kaynağı kabul edilmiştir. (Geniş bilgi için bkz. Nasuh Günay, age., s. 101-104)
Genellikle bir kısım ticarethanelerde, dükkanlarda çerçeve içerisinde muhafaza edilen, adına "karınca duası" veya "bereket duası" denilen, okuyanın veya ticarethanesinde bulunduranın hayırlı ve bereketli kazançlar elde edeceğine inanılan, kim tarafından yazıldığı bilinmeyen, dinî bir temele de dayanmayan levhalar yer alır.
Bereket, günlük hayatta da sıkça kullanılan kavramlardan biri hâline gelmiştir. Meselâ alışverişte "Allah bereket versin", "Kesenize bereket", "Bereketini gör", "Siftah senden bereket Allah’tan" gibi sözler söylenmekte, yemek yiyene veya ürün toplayana rastlandığında "bereketli olsun" denilmekte; (Doğan, age., s. 108; Meydan Larousse, İstanbul, 1992, III, 117) besmele ile oturulan sofralardan Hz. İbrahim’i işaretle bolluk, refah dileği olan, "Allah Halil İbrahim bereketi versin" veya "Allah bereketini artırsın!" temennisiyle kalkılmaktadır. (Meydan Larousse, III, 117)
"Helal kazanılmayan malda bereket yoktur." (Şemseddin Sami, age., s. 289.) sözü de, halkımızın bereket ve helal kazanca gösterdiği hassasiyete işaret etmektedir. "Hareket berekettir" veya "Nerde hareket orda bereket" (Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Ankara 1971, I, 124) darb-ı meseli de sıkça duyulmaktadır. "Bereketi içinde" sözü ise, hemencecik bitmeyen yiyecek veya para için kullanılmaktadır.
Fazlaca hasılat veren, hemen bitmeyen, bol verimli, feyizli şeylerle karşılaşıldığında "bereketli", "bereketliymiş" veya "bereketlendi" deriz. (Doğan, age., s.108; Kufralı, agm. İA, II, 536) "Helal kazanılan mal daima bereketlidir" cümlesi, sürekli duyulan cümleler arasındadır. Beklenen fayda görülmemişse, bereketli olmayan, kâfî miktarda olmayan, verimsiz, çabuk tükenen bir şeyle karşılaşıldığında, "bereketsizmiş" sözü söylenmektedir. "Alın teriyle kazanılmadığı için bereketsiz bir paradır" (Şemseddin Sami, age., s. 289; Meydan Larousse, III, 117.) sözü de, bereketin önemine dikkati çekmektedir. Darlık, kıtlık, kuraklık zamanlarında, "bet bereket kesildi", "bereket kalktı" şeklindeki ifadeler de, kültürümüzde bereket kavramına verilen önemi göstermektedir. (Nasuh Günay Tümer, "Bereket", DİA., V, 488)
Takva sahibi insanlardan hayır dua istenirken, "Ağzının duasının bereketi ile" şeklinde bir tabir kullanılması da eski geleneklerimiz arasındadır. "Ömrüne bereket, kesene bereket" dilekleri de çokça kullanılan ifadelerdendir. Sevindirici bir haberden sonra "tebrik ederim"; bayramlarda, "bayramınız mübarek olsun" gibi sözler sıkça kullanılmaktadır. (Nasuh Günay, age., s. 111) Öte yandan kültürümüzde, mübarek geceler, mübarek yerler gibi feyiz, bereket ve manevî destek beklenen zaman ve yer telakkileri de mevcuttur.
Sonuç olarak, "Bereketten maksat, maddeden ziyade manevî bir huzur, hayatın zevk ve neşe içinde geçmesini temin eden bir mevhibedir, bir ilâhî ihsandır. Belki feyz ü bereketin olmaması; kibir ve gururdan, ya hırs ve tamahdan, başkalarına karşı kin ve hasetten, tevekkülün olmamasından, başkalarının hakkına tecavüz ve malın zekatının verilmemesinden, kötü niyetten ve bilmediğimiz bir çok sebepten ileri gelir." (Cemal Öğüt, Bereket ve Rahmet-i İlâhiyye Burhanlarına Dair Kırk Hadis-i Şerif, İstanbul, 1951, s.13-14)
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
mübarek kardeşim haktansapmaz... senin sayende bir sürü okuma anlama çabasına giriştik... halende uğraşıyoruz... inşallah bereketli olur bu konu da bazı doğruların farkına varmamıza yardımcı olur... şimdiye kadar alıntıladığım şeyleri okudum ve biraz da fazlasını... konu hakkında bilgimizi artıracak ve bir fikir oluşturmamıza yardımcı olacak diye bazılarını buraya astım... şimdi bereket konusunda kafamızda belli belirsiz bir şeyler oluşmaya başladı... bu oluşan şeyin zamanla daha belireceğini ve daha anlaşılabilir hale geleceğini sanıyorum... şimdi şurası açık sanırım... bereket diye bir şey var.... mubarek bazı yerler veya zamanlar var...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Sayin asim kardesim Allah'in bazi zamanlari zamanlara, mekanlari mekanlara ustun kilmasi, mubarek ilan etmesi acaba gercekte soz konusumudur? Yoksa bunlar insanlarin anlayislarina izafeten mi soylenmistir?
Kuran'in arapca indirilmesinin ne anlama geldigini tam olarak kavramayisimiz bizi bazi konularda yanilgiya sevketmektedir. Kuran'in Arap dilinde-anlayisinda-ifadesinde indirilmesi bu dilin o anki butun ozelliklerinin kullanilmis oldugunu bize izah etmektedir.
Bu dilin o gunku killanimina o kadar cok riayet edilmistir ki, Kuran bunu hak oldugunun bir delili olarak ortaya koymustur. Hic bir acem-yabanci nitelik tasimiyan bu hitap, iddia edildigi gibi Muhammed'e disardan insan kaynakli birilerince talim ettirilmis olamazdi. bu husuta getirebildikleri bir delilleri mevcut degildi.
Daha once hic bir sekilde bu tarz bir hitabi olmayan Muhammed,aniden onlara kendisinin gecmisinde sahip olmadigi disardan bir egitimin alinmasini gerektiren uslup ve detayla hitap etmekteydi. Bu hitab Kureysin diline-ifadesine tam olarak uygunluk tasiyordu, acem-yabanci bir kaynaktan hic bir iz bile tasimayisi ona atilan iftirayi gucsuz birakmakta ve daha etkili baska iftiralara yonelmekteydiler. Onun bunu metafizik alemin varliklarindan aldigi yardimla olusturdugu hususunda kanaat belirlemek zorunda kalmislardi.Yani O bir mecnundu. Cinlerle isbirligi icine girerek mubin bir arapca ile ifade ediyordu. Muhammed"in ilettiklerinin arapca-anlasilir olmasi su manalara da gelmektedir. Araplarin ozellikle mekkelilerin dili kullanislarindaki butun ogeleri tasimaktaydi. Hurufu mukattalar, yeminler, kissalar,meseller,tesbihler, inanc ve rituel kavramlari, orf ve adetler, vb hususlar bilindigi tarzda kullanilmaktaydilar. Mevcut kullanim esas alinarak ayni dil-ifade ile yeni teklifler yapilmaktaydi. Itiraz edilen kisimda hep burasi olmaktaydi. Kuranin sunumu degil sunduklari kabullenilmiyordu.
Bunu bir misalle ifade etmek icin , Mekkelilerin inanc yapisi uzerinde durabiliriz.
Yeryuzunu muhatap bile almayacak kadar kutsal yuce bir Allah'in varligina inaniliyordu. Yaratan, ve kainati idare eden bizatihi Allah idi. O Allah o kadar yuceydiki yeryuzunde yasayanlarin ona ulasmasi baglantisi ancak hiyerarsik olarak onun astlari olan aracilar sayesinde mumkun olabilirdi. Bu aracilar Yuce-Bas tanrinin, kizlari-tanricalar olarak isnad edilen varliklar yani meleklerdi. Bu meleklerin adina diktiklerini kutsamak onlarin ibadetleri arasindaydi. Bunlara sunulan hediyeler,kurbanlar ve onlarin adina ettikleri dualar sayesinde bu tanricalar kendilerine bu dunyada sefaat-aracilik edeceklerdi, zira bildigimiz gibi onlarin ahiret inanclari yoktu. Bu sefaat sayesinde Allah'in makbul kullari olacaklar ve kendilerine sunulan yeryuzu imkanlarinin orani Allah'in onlara verdigi degeri yansitacakti. Ilahlarinin sefaati sonucu bu yansima, onlarin erkek evlatlarinin coklugu, mal mulk imkanlari ve bunun sonucu olarak da siyasi guc seklinde kendilerine donecekti. Bu yuzden muhammed'e surekli olarak one surdukleri engeli daha iyi anlamaktayiz. Allah muhammed'e boyle bir lutufta bulunmazken, yani onu iki beldenin ileri gelenleri arasinda olmayi nasip etmezken, onu hic resul olarak secermiydi. Kuran Vahyi boyunca onlarin inanclarinin ifadesini-dilini kullanmis yalniz bu kelimelerle farkli bir anlayis sunmustur. Kuran'in muhataplarinin dilini kullanmasi hayattan kopuk olarak anlasilamaz. Bu dilin bir parcasi olan kutsal varliklar(melekler vb.) mekanlar(Kabe,Tur vb.) ve davranislar sekilde aynen kullanilmis gibi gorunsede, icerigin yeni bir yoruma kavusturuldugu net bir sekilde anlasilmaktadir.
O halde Kuran'in kullanimlarini bu arka plandan koparirsak, farkina varmadan sekiller on plana cikmaya baslar ve nitekim tarihte de bu boyle olmustur. Kuran'da gectigi icin zeytine incire ayricalik taniyan anlayis meselenin farkina varmakta gucluk ceker. Kuran'da Mekkenin kutsalligina cok inanmis bir Muhammed'i gormekte gucluk cekeriz. Onun icin mekkenin stratejik onemi herseyin onundeydi. Tarihte de goruldugu uzere bu Islam toplumunun zaferinin tescili anlamina gelmektedir. Muhammed Mekke ve kabeyi sanildigi sekilde mukaddes gorseydi onun yanindan milim bir yere kipratamazlardi. Hele birde onu kesin bir zaferle elde etmisken. Kuran'in vahiy ortamindaki ogeleri cok iyi incelememiz bize nelerin dinin degismez kutsallari oldugunu nelerin, zaman ve mekana gore sekil alacak hususlar oldugunu gosterir.
Allah'a emanet.
Kadir
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Allah fazlıyla seni mübarek kılsın, bereketini arttırsın Asım kardeş!
Yer ve zaman içindekilerle değer kazanır, mübarek (verimli, hayırlı) olur. Kuran'daki sözü edilen mübarek yerlerin yaratılış itibariyle sair yerlerden bir farkları yoktur. oraların mübarek olarak vasıflandırılışı, oralara inen vahye atıftır. Bu yerlerin dün de bugün de başka yerlerden bir farkı olamaz.Örneğin Ka'be dediğiniz yapı sizin için, sizin evden daha mübarek değildir. Hiç bir an, mutlak zaman olarak bir başka ana, hiç bir gün veya gece başka bir gün ve geceye bir üstünlüğü olamaz. Zaman, onu yaşayanlar açısından bereketli bereketsiz olarak değerlendirilebilir ancak. Kuran'da izafet (isim tamlaması) halinde geçen hiç bir gün veya gece yılın 365 gün veya gecesinden biri değildir. O, kısa veya uzun bir zaman dilimini ifade ediyordur. Leyletülkadr, yevmülcumuah, yevmülkıyameh, yevmüssebt, yevmülâxireh gibi ister bir isme yada sıfata muzaf olsun veya ister bir cümleye (eyleme) muzaf olsun farketmez. Yevme nehşuruhum ...gibi.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
devenin çökmesi... arapcadaki neredeyse bütün kelimelerin deveyle bir ilişkisi var gibi... bereket kelimesine lugatten -el mevaridden- baktım... be-re-ke kökü devenin çökmesi için kullanılıyormuş... yani bizim kullandığımız manayla ilgisini kurmakta baya zorlandım... yani bolluk artış verimlilik gibi bir mana içeren bir şey bekliyordum... deve çökünce benimde hayallerim çöktü... neyse... yine de zorlama bir bağlantı yakalamaya çalışayım... nerede hareket orada bereket... bir yerde hareket varsa oraya verimlilik bolluk devenin çökmesi gibi çöküyor... bir işe besmele ile başlamak o işe bereket verir... yani bir işe sevgi merhamet ile yaklaşılır o işi yaparken sevgiyi ve merhameti hep önde tutar isek o iş verimli olur sonucu faydalı olur... sevgi merhamet kalkarsa verim ve fayda da devenin çöktüğü yerden kalkıp gitmesi gibi çeker gider...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|