Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
CEPHEDE NAMAZ
İnananlar! Araziye çıktığınızda kafirlerin size baskın yapmasından korkuyorsanız namazdan geri kalmanız caizdir (1). Kafirler size apaçık düşmandır (4:101).
Ve (ey elçi!) sen onların içinde olup namaz kılmalarını sağlarken bir bölüğü seninle فلتقم dikelsin (2); silahlarını da alsınlar ve سجدوا secde ettiklerinde (3) arkanıza geçsinler (4:102).
İnananların henüz namazı kılmamış olan sonraki bölüğü böylece seninle kılsın. Silahlarını da alsınlar. Kafirler sizi silah ve eşyanızdan gafil avlamak ve aniden bastırmak isterler... (4:102).
Düşmanı kovalayın; gevşemeyin. Siz sıkıntı çekiyorsanız sizin gibi onlar da çekiyor. Üstelik siz Allah'tan onların umamadığı şeyleri umabiliyorsunuz (4). Allah bilir, bilgedir (4:104).
Namazdan sonra ayakta, oturur durumda, yanlarınızın üzerinde Allah'ı anın (5). Güvene kavuştuğunuzda namazı kılın. Namaz inananların üzerine (كتابا موقوتا (6 vakitli olarak yazıldı (4:103).
Gündüzün طرفي iki ucunda namaz kıl (7) ve gecenin وزلفا zülüflerinde (11:114).
Ben Allah'ım; benden başka ilah yok. Bana ibadet et ve لذكري benim uyarılarım için (8) namaz kıl (20:14).
Namazında bağırma ve sesini hepten kısma; بين ذلك ikisinin ortasında bir yol tut (17:110).
(1)namazdan تقصروا geri kalmanız
İki soru: (1)Burada geçen SALÂT nedir; namaz mı ya da Kuran eğitimi mi? (2)Salâttan GERİ KALMAK ne demek; salâtı TAMAMEN bırakmak mı ya da KISMEN bırakmak mı?
Önce birinci soru. Namaz ile Kuran eğitimi arasında öncelikle felaket ortamlarında uygulanabilirlik açısından fark var: SAVAŞ ve sel baskını gibi felaket ortamlarında NAMAZ kılınabilir ama eğitim verilemez. Örneğin:
Bangladeş'i sel basınca inanırlar bu salın üzerinde bir şeyler yediler ve namaz kıldılar. Yani savaş ve sel baskını gibi felaket ortamlarında insanlar namaz kılıp Allah'a içlerini döküyorlar.
Ama, Nisâ 102'deki "salât"ın KURAN DERSİ olduğunu öne sürenlerin görmediği gerçek, aynı salın üzerinde Kuran dersi verilmedi; verilseydi bile o dersi felaketzelerin kafası almazdı.
Kafirlerin size fitne çıkaracağından korkuyorsanız (4:101)... askerlerinize Kuran eğitimi verin?!?! Yani CEPHE denen can pazarında? Allah'ım! Sen aklımı koru!
Başka bir fark SECDE gerçeğidir. (Aşağıdaki dipnot 3'te SECDE gerçeği hakkında daha ayrıntılı bilgi var.)
NAMAZDA inanırlar secde ederler çünkü namaz onların Allah ile konuşmasıdır: Allah'ın vahyî uyarılarını ANLAYA ANLAYA okuyup dinlemek suretiyle O'nu işitirler ve ardından "Semi'na ve ata'na!" diyerek karşılık verirler. Bir "Allah-kul ilişkisi"dir bu. Kul, Allah'ına elbet secde eder.
Ders ise öğrencilerin öğretmenle ortak çalışması olup bir "kul-kul ilişkisi"dir. Nisâ 101-103'teki salâta dikkat edelim. Secde ile yapılıyor. DERSTE secde olmaz; bir kul-kul ilişkisi olan DERS secdeyi kaldırmaz.
İkinci soru: Salâttan GERİ KALMAK ne demek; salâtı TAMAMEN bırakmak mı ya da KISMEN bırakmak mı?
TAMAMEN asla değil. Çünkü kafirlerin her an baskın yapmasından korkulan o felaket ortamında dahi salâtın 1 kıyam + 1 secdelik KISMI kılınıyor. Salâtın TAMAMEN terki söz konusu değil.
Allah'ın emri:
Kafirlerin size fitne çıkaracağından korkuyorsanız salâttan geri kalmanız caizdir ama TAMAMEN değil. Salâtın 1 kıyam + 1 secdelik KISMINI o felaket ortamında da kılın.
(2) فلتقم طائفة منهم معك -Onlardan bir bölük seninle dikelsin
Buradaki "قام"den kastın "salât"a durmak olduğu belli çünkü siyakta واذا كنت فيهم فاقمت لهم الصلاة "sen onların içinde olup salât etmelerini sağlarken" deniyor.
İddia: قام... DİKELME "fiil"i değildir bu; MANEVÎ "yöneliş"tir.
Yani ayetimiz o zaman şu anlama gelir: Sen inananların içindeyken ve salât etmelerini sağlarken فلتقم طائفة منهم معك onların bir bölüğü seninle manen yönelsin. Tamam ama ayette bu iddiayı destekleyen bir ipucunun olması gerekir.
İpucu var mı? Yani inananlar nereye yönelecek?
Yûnus 105'te var: اقم وجهك للدين حنيفا -yüzünü bir hanif olarak DİNE yönelt. DİNE yönelinecek. Fussilet 6'da var: Sizin ilahınız tek; فاستقيموا اليه O'NA yönelin. TEK OLAN İLAHA yönelinecek. Tevbe 7'de var: Onlar size dürüstçe yöneldiği sürece فاستقيموا لهم siz de ONLARA dürüstçe yönelin. ONLARA dürüstçe yönelinecek.
Nisâ 102'de manevî yönelişin nereye olacağına dair hiç bir ipucu yok. Ama tam aksine, "قام"nin maddî dikeliş olduğunu gösteren SİLAHLARINI ALSINLAR ifadesi var. Kafir saldırısı her an başlayabilir; silahlı olmak öylesine acil bir ihtiyaç. Yani can pazarıdır orası; bu kesin.
Peki, o can pazarında inanırların manevî yönelişini nasıl sağlayacak Allah'ın elçisi. "İnananlar!" diyecek; "Allah'ın indirdiğine uyun!" Yani? "Örneğin ay başı görmekte olan eşlerinizi rahat bırakın!" (2:222). Yeri mi? Elde silah, diken üstünde saldırı bekliyor inanırlar; elleri öyle bir kavramış ki silahları... tırnakları nerdeyse gömülecek. Yeri mi?
Öte yandan Kuran'ın bir çok ayetinde قام maddî dikelişi dile getiriyor. Bir kaç örnek:
İşte sana haberini verdiğimiz ülkelerden bazıları. منها قائم Onlardan kimisi ayakta, kimisi yerle bir (11:100). Yerle bir olmamış o yapılar manevî bir yönelişte midir ya da fiilen ayakta mı?
Kitab ehlinden öylesi var ki ona bir dinar emanet etsen الا ما دمت عليه قائما tepesine dikelmedikçe onu sana geri vermez (3:75). Burada sözlerle çizilen resmi görün lütfen.
Şimşek onları nerdeyse kör eder. Çevreleri ışıyınca ışıkta yürürler ama واذا اظلم عليهم قاموا karanlık üzerlerine çökünce dikelip kalırlar (2:20).
El pençe AYAKTA DURMAK mecazen saygı ve korku ifade eder; tamam ama lafzen DİKELMEKTİR ve önce bu anlam gelir. Savaşta yenilen askerlerin ayağa kalkıp ellerini kaldırması gibi. Onlar teslim olma niyetlerini ellerini kaldırarak dile getirirler; bu şarttır. İnananlar da Allah'a duydukları saygı ve korkuyu O'nun önünde fiilen el pençe ayakta durarak dile getirirler; bu şarttır.
Sözün özü:
Bazı kimseler Nisâ 101-104'teki salâtın Kuran eğitimi olduğunu zannettikleri için öne sürüyor manevî yöneliş iddiasını. Gerçek bir can pazarı olan cephede Kuran eğitimi...
Mantıkla zerre kadar ilgisi yok. Can pazarında ancak zırdeli bir çavuş askerlerine Kuran eğitimi verip örneğin "Kadınlar aybaşı halindeyken rahat bırakılacak!" der.
Allah'ım! Sen aklımı koru!
Şimdi o salâta bir de Allah'ın sözlerini Allah'a bırakarak bakalım yani "ayakta duruş"un AYAKTA DURUŞ, "yere kapanış"ın YERE KAPANIŞ olmasına rıza göstererek.
Allah'ın elçisi o salâtın imamıdır. İnananlardan bir bölüğün kendisiyle AYAKTA durmalarını sağlayıp, tam yeridir, 2:153-154'ü okur:
İnananlar! Dayanma ve salât ile yardım umun. Allah dayananlarla birliktedir. Allah yolunda öldürülenlere ÖLÜ demeyin. Hayır! Diridir onlar ama siz bunun ayırdında değilsiniz.
Secdeden sonra otururlarken, yine tam yeridir, 3:140'ı okur:
Siz yara aldıysanız sizin gibi kafirler de yara aldılar. Günleri insanlar arasında böyle döndürürüz. Çünkü Allah iman edenlerden haberdar olmak ve şehidler edinmek ister. Allah haksızlık edenleri sevmez.
Secde ve son. 2 dakika sürmüştür. İlk bölükteki inanırlar Allah ile konuşup şehidlik konusunda O'nun müjdesini dinledikten sonra büyük bir kararlılıkla arkaya geçerler.
*
İddia: Allah, elçisine seslenip "Sen onların içinde olup salât etmelerini sağlarken..." diyor. O halde cephede salât elçi oradayken yapılacak orada değilken yapılmayacak.
Doğru değil bu. Allah'ın "Elçiden başkasının cephede salât ettirmesi haramdır!" dediği filan yok. Onun "Sen orada iken inananlara salât ettir!" buyruğundan "Başkası oradayken onun salât ettirmesi haramdır!" anlamı çıkarılamaz. Örnek bir komutandır Allah'ın elçisi; Nisâ 102'de onun gereğince imamlık ediyor.
Âl-i İmrân 121'de yaptığı gibi:
"Hani sen ailenden erkenden ayrılmıştın da inananları savaş mevzilerine yerleştiriyordun." Elbet Allah'ın emrini yerine getiriyordu. "Bilir Allah; duyar."
Ama bu, Muhammed'den başka hiç bir komutan evinden erkenden çıkıp askerlerini savaş mevzilerine yerleştiremez anlamına mı gelir? Yani komutanlık ve imamlık Muhammed'den başkasına haram mıdır?
(3)فاذا سجدوا - Secde ettiklerinde
Askerin ellerini kaldırıp "Teslim oluyorum!" diye bağırması, namaz kılanın secdeye varıp "Allah bir!" demesi.
Savaştasınız. Yenildiniz. ELLERİNİZİ KALDIRIP düşmanınıza doğru yürürseniz teslim olmak istediğinizi çok rahat anlarlar çünkü savaşanın ELLERİNİ KALDIRIP düşmanına doğru yürümesi dünyanın her yerinde "Teslim oluyorum!" anlamına gelir. Sizi artık ateşe tutmaz, esir alırlar. Canınızı kurtarırsınız. Peki, ya ellerinizi kaldırmaksızın "Teslim oluyorum!" demekle yetinirseniz ve üstelik karşınızdakiler Türkçe bilmiyorsa... başınıza ne gelir?
O durumda sizin başınıza ne gelirse tarihte yabancı bir hükümdarın önünde secde etmeksizin "Teslim oluyorum!" diyenin başına da o gelirdi. Yani secde diye bir eylem ve o eylemin yapılmasını gerektiren haller var.
İnsanlar hükümdarın önünde tarih boyunca saygı ve korkuyla hep el pençe divan durdular, eğildiler ve yere kapandılar. Bu hareketler hep yapıldı ve en Büyük Hükümdar'ın önünde hâlâ yapılıyor.
Tâ Hâ 70: فالقي السحرة سجدا Sihirbazlar YERE KAPANIP قالوا امنا برب هارون وموس "Harun'un ve Musa'nın rabbine İMAN ETTİK!" dediler. Yani teslim oluşlarını lafzen belirtmekle kalmadılar, fiilen de belirttiler.
Namaz bir teslimiyet anıdır; o yüzden inananlar namaza başlarken ELLERİNİ KALDIRIP* "Allah büyük!" derler; Allah'ın önünde eğilirler ve secdeye varırlar.
Nisâ 102'de فاذا سجدوا denerek açıklanan secde gerçeği budur.
-----------------
*NAHR boğaz çukuru demektir. Aynı kökten gelen İNTİHAR da kişinin boğazını kesip hayatına son vermesi, kendini öldürmesidir.
Kevser Suresi’ndeki VENHAR "Boğazla!" anlamına gelebildiği gibi "Elini boğazına götür!" anlamına da gelir.
Hz. Ali bu kelimenin, "Elini boğaz düzeyine kaldırıp tekbir al!" anlamına geldiğini söylemiştir. Ayetin sözgeliminden de bu mana anlaşılıyor.
(Süleyman Ateş: VATAN gazetesi 30 Ağustos 2008, 12 Aralık 2008)
Buna göre Kevser sûresi: BİZ seni bolluğa kavuşturduk. Sen de فصل لربك Rabbin için namaz kıl وانحر ve ellerini kaldır. Asıl sonu kesik olan "Muhammed'in sonu kesik!" diyendir.
Rekat... REKAT ta nerden çıktı?
Salâtın cephede "1 kıyam + 1 secde"lik uygulamasından çıktı (4:102). Kıyam ile başlayıp secde ile biten o "birim uygulama"ya REKAT adı verilmiş. Siz isterseniz başka bir ad üretin ama anılan birim Kuranîdir; değişmez.
Tam salâtın rekat sayısı kimin hükmü? Siz karar verin:
1 rekatlık salât cephedeki uygulamadır. Caizdir ama yalnızca felaket ortamında caizdir; güven ortamında kılınan "tam salât"tan eksiktir. Tam salâtın rekat sayısı buradan çıkar, matematiksel bir kesinlikle. Çünkü matematikle belirlenir.
Eksiği 1 rekat olan salâtın tamamı kaç rekattır? İşte bu bir matematik sorusu. Cevabı ararken olmayana ergi yöntemini kullanalım:
Salâtın TAMAMI 3 rekat olabilir mi? Hayır! Çünkü 3 rekatın eksik uygulaması 1 rekat olabilir, 2 rekat olabilir. Oysa Allah Nisâ 102'de yalnızca 1 rekattan söz ediyor; 2 rekat yok orda. TAM SALÂT 3 rekat olamaz.
4 rekat olabilir mi? Hayır! Çünkü 4 rekatın eksik uygulaması 1 rekat olabilir, 2 rekat olabilir, 3 rekat olabilir. Oysa cephede caiz olan eksik salâtta 2 rekatlık uygulama yok; 3 rekatlık uygulama yok. TAM SALÂT 4 rekat olamaz.
2 rekat olabilir mi? Elbette. Çünkü 2 rekatın eksik uygulaması tek olup 1 rekattır ve cephedeki uygulama odur. Onun tamamı 2 rekattır. Allah'ın caiz kıldığı ve eksik uygulaması 1 rekat olan tek salât 2 rekatlık salâttır. TAM SALÂT odur.
(4)وترجون من الله ما لا يرجون - Siz Allah'tan onların umamadığı şeyleri umabiliyorsunuz.
Albay lutfen’e göre Çanakkale’de savaşan Türk askerleri: Öleni görüyor, üç dakikaya kadar kendisinin de öleceğini biliyor, yine de en ufak bir fütur göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler, ellerinde Kur’an-ı Kerim, Cennet’e gitmeye hazırlanıyorlar; bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar… Emin olmalısınız ki bize Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
(Prof. Azmi Süslü, Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim Araştırma Merkezi Dergisi, c.7, s 306 Aktaran: Mustafa Turan, age: s:56)
Rasulün komutasında araziye çıkmış olan inanırlar da diken üstündeler. Ya kafirler onları tuzağa düşürüp yok edecek ya da onlar kafirleri daha önce kıstırıp etkisiz hale getirecek. Ölümüne bir savaşın içindeler.
İnananlar bu durumda kafirlerin izini sürmede gevşerler mi? Bana göre hayır. Ama Allah ولا تهنوا "Gevşemeyin!" diyor (4:104). ولا تهنوا في ابتغاء القوم "O güruhu izlemede gevşemeyin!"
Benim anladığım, bir ara sıcak temas olmuş. Yenişememişler ama kafirler çok erken umutsuzluğa kapılıp çekilmişler. Çünkü ölüm mutlak son onlar için. Ahrete inanmıyorlar; ölümden sonraya dair bir umutları yok. İnananlar ise kafirlerin bu ummadığını Allah'tan umuyorlar. Allah onları şehid edinecek (3:140); cennete gidecekler.
"وترجون من الله ما لا يرجون Üstelik siz onların umamadığını Allah'ınızdan umuyorsunuz"dan kasıt bu olabilir (4:104).
Öte yandan yalnızca kafirler değil inananlar da çatışmanın sıkıntılarını yaşıyor. Yaralı, yorgun, ürkek... çünkü çatışma sırasında ölümün soğuk elini gırtlaklarında hissettiler. "Kafirler çekildi işte; yetiversin; biz de bırakalım!" diyenler olmuştur.
Ama savaşta size yenilip kaçan düşmanı kovalamanız, yakalamanız ve etkisiz hale getirmeniz gerekir. Yoksa derlenip toparlanır, yine üstünüze çullanır. Özellikle din savaşlarında bu böyle. Ya müşrikler İslamı kabul edip dinde kardeşiniz olacaklar (9:5, 11) ya da siz onların şirk dinine gireceksiniz.
Gladyatörce dövüşüyorlar. "Yetiversin!" diyemezler. Gevşeyemezler. لا تهنوا في ابتغاء القوم O güruhu izlemekte gevşemeyin!
Yani namazlarını düşmanı gözetlesin diye nöbetçi dikip önlem aldıktan sonra kılanlar ne kadar güven içindeyse bunlar da ancak o kadar güven içindeler. Kafirler toparlanıp dönerse yine ölümüne vuruşacaklar, ölümün soğuk eli yine gırtlaklarına uzanacak.
Doğrusunu Allah bilir.
(5)Namazı kıldığınızda ayakta, oturur durumda, yanlarınızın üzerinde فاذكروا الله Allah'ı anın.
Açık ve net. "Allah'ı anın!"dan kasıt "Namaz kılın!" olamaz çünkü namazdan sonra yapacaksınız anma işini; NAMAZI KILDIĞINIZDA: فاذا قضيتم الصلاة.
Aslında "Allah'ı yüceltin!" deniyor, TESBİH EDİN. Örneğin "Allah öyle yücedir ki oğula ihtiyaç duymaz; övgü Allah'a!" deyin. Bakara 116: "Allah oğul edindi," dediler. سبحانه Yücedir O!
Allah'ın emri bu kadar açık ve net olduğu halde bir de ben niye açıklama gereği duydum? Çünkü Arapçayı en iyi bilenimiz dahi tesbih vakitleri eşittir namaz vakitleri sanıyor ve bundan "Namaz için belirlenmiş vakitler yok çünkü namaz yok!" sonucunu çıkarıveriyor.
Başka bazı kimselere göre ise zaten tesbih eşittir namaz olmak zorunda. Çünkü çaldıkları "5 vakit namaz minaresi"ne kılıf arıyorlar.
Örneğin Tâ Hâ 130:
Güneşin doğuşundan önce de batışından önce de وسبح بحمد ربك Rabbini övgü ile yücelt. قبل غروبها güneşin batışından önceki TESBİH eşittir İKİNDİ NAMAZI imiş.
(6)كتابا موقوتا -vakitli olarak yazıldı
İTİRAZ: Bir günde birden fazla namaz olduğuna göre Nisâ 103’teki "kitében mevqûten" ifadesinin kutuben mevéqît/mevqûtét veya, şayet iki ise, kitébeyni mevqûteyni olması gerekirdi.
CEVAP: Vahyedilen sözler beşer tarafından yazıya döküldü ve Miladî 8. Yüzyılın başındaki harekeleme aracılığı ile beşer müdahalesine uğratıldı. Onun için sözler farklı okunabiliyor. Örneğin 20:63’teki هذان HÊZEYNİ okunabiliyor. (Ateş, Kur’ân-ı Kerîm Tefsîri).
Artı, "ifade şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı" tarzındaki hükümler de beşer ürünüdür. Kesin kanıt sayılamaz. Nitekim itiraz sahibinin "ŞÖYLE olmalıydı," dediğine anadili Arapça olan gramerciler "Hayır, BÖYLE olmalı" diyorlar.
Bunu abartmak istemiyorum. Ben bilen biri değilim; bilenleri yarıştırmak ta istemem. Asıl önemli olan Yüce Allah’ın Kuran’daki hükmüdür: Gündüzün iki ucunda namaz kıl ve gecenin zülüflerinde (11:114). Başı, sonu belli zaman dilimleri bunlar. O halde namaz كتابا موقوتا vatken yazılmıştır. Kanıt olarak Allah’ın bu hükmü yeter.
(7)واقم الصلاة طرفي النهار Gündüzün iki ucunda namaz kıl وزلفا من الليل ve gecenin zülüflerinde. Aslında gecenin zülüflerinde demek yeter çünkü başı sonu belli iki zaman diliminin tanımıdır bu.
GÜNDÜZÜN İKİ UCUNDA ifadesi yalnızca ek bilgi veriyor. UÇ, çizgidir yani boyutsuz, sanal; anılan zaman dilimlerinin başlangıcını ve sonunu gösterir yalnızca. Ama GECENİN ZÜLÜFLERİ zaten başı sonu belli olan dilimlerdir.
1.Gecenin gün doğumuna inen zülüfleri, sabah namazının vakti:
Bu zaman diliminin başlangıcı "size şafağın ak ipinin kara ipinden belli olduğu an"dır. O ana kadarki zaman gecenin kendisidir; ondan sonra ise zülüfleri. Bunu Bakara 187'den anlıyoruz:
Ve وكلوا واشربوا yiyin, için حتي يتبين لكم الخيط الابيض من الخيط الاسود من الفجر size şafağın ak ipi kara ipinden belli olana kadar; ثم اتموا الصيام الي الليل sonra geceye kadar oruç tutun...
Bu zaman diliminin sonu ise gün doğumudur. Gün doğumu ile gece sona erer; dolayısıyla gecenin zülüfleri sona erer.
2.Gecenin gün batımına inen zülüfleri, akşam namazının vakti (Gecenin kararması -غسق الليل- ile ak ipin kara ipten seçilemez hale gelmesi aynı andır):
Bu zaman diliminin başlangıcı gün batımıdır. Daha önce gece yok, dolaysıyla gecenin zülüfleri yok. Gecenin kendisi ve zülüfleri gün batımı ile başlar. Bu dilimin sonu ise ak ipin kara ipten seçilemez hale geldiği andır yani gecenin karardığı an -غسق الليل. Bunu da İsrâ 78'den anlıyoruz: اقم الصلاة لدلوك الشمس الي غسق الليل Güneşin sarkması ile gecenin kararması arasındaki zaman diliminde namaz kıl.
Kuran'da BİR GÜN için كتابا موقوتا yani vakten farz kılınan bu iki namaz var. Gün doğmadan önceki sabah namazı, gün battıktan sonraki akşam namazı. İkisi de gece namazıdır; İslamda gündüz kılınması farz olan günlük namaz yok.
(8) واقم الصلاة لذكري - Benim uyarılarım için namaz kıl (20:14)
Merhaba Abdurrahman kardeşim. İyiyim, övgü Allah'a. Teşekkür ederim. İnşallah siz de iyisiniz?
Allah'ın uyarıları Kuran'dadır. Namaz kılarken Kuran'ı ANLAYA ANLAYA okuduğumuzda ya da ANLAYA ANLAYA dinlediğimizde Allah bize konuşmuş olur.
Örneğin, FATİHA (Koruyan ve bağışlayan Allah'ın adıyla):
Övgü evrenin Rabbi olan Allah'a. Korur ve bağışlar O. Yargı günü O'nun. Allah'ım! Biz Sana kulluk eder, Senden isteriz. Bizi doğru yola ilet. İyilik ettiklerinin yoluna ilet; öfkeni çekenlerin ve sapanların değil.
Allah bizi uyardı: (1)Yalnız Allah'ın kulları olur; kulun kulu olmaz: KUL-KÖLE olmayın; KUL-KÖLE almayın! (2)Öfkemi üzerlerine çekenlerin ardına takılmayın! (3)Allah'ın size olan iyiliğini hak etmenizi sağlayan işlerde bulunun. Örneğin Kuran'a bağlı kalın.
Biz (içimizden ya da orta sesle): Amin!
"Duyduk; itaat ettik!" anlamında "Amin!" demekle Biz de O'na bir bakıma tekmil verir, konuşuruz. Ama "Amin!" dememiz şart değil. Allah'ın sözlerini anlamamız aslında O'na cevabımızdır.
"Kulun Rabbi ile konuşması" derken kastettiğim işte bu.
*
Şimdi ise Allah'ın Resulü mevcut olmadığından sizin salatınız ancak Allah'ın Kitabı'yledir.
Elbette. Konusu İNANANLARIN EGEMENLİK HAKLARI olan namazımda dikkat ederseniz, Allah ve elçisinin Kuran tarafından temsil edildiğini belirttim: İnsanların arasını bulurken adalete dayanır; anlaşmazlığa düştüğümüz konuları Seni ve elçini temsilen Kuran'a götürürürüz (4:58-59).
Eğer siz Allah ile konuştuğunuzda sadıksanız ve ısracıysanız, Allah ile konuştuğunuzu kanıtlayın, Allah'ın Resulü olduğunuza iman edeyim.
Şaka mı bu?
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|