Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
İsmailağa Cemaati’nin önde gelen isimlerinden Cüppeli Ahmet Hoca’nın dini sohbetler yaptığı ve namaz kıldırdığı Çarşamba’daki Fetih Mescidi, İstanbul Valiliği’nce kapatıldı
15.09.2006 VATAN GAZETESİ
Mescid için 11 Eylül’de valiliğin araştırma talimatı verdiği Fatih Müftülüğü, kapatmayla ilgili açıklama yaptı: “Dernekler Masası’nda bir ekip geldi. Binanın içinde mihrab olduğunu tespit etmişler. Burasının cami olarak kullanıldığını söyleyip, araştırmamızı istediler. Biz de derneğin cami olarak kullanıldığını gördük. Durumu Dernekler Masası’na bildirdik. Onlar da derneğin amaç dışı kullanıldığı için kapattılar.” Ancak cemaat üyeleri tepkili. İnternetteki forum sitelerinde bir araya gelen üyeler, derneğin kapatılmasını, “Biri düğmeye bastı, sindirme operasyonu başladı. Cemaat üyelerinin ortalıkta görünmesini istemiyorlar” diye yorumladı.
Diyanet bu konularda daha dıkkatlı olmalı ,camilere sık denetım yapmalıdır. bu camiler hıç bir cemaatın sahsi mulku degıldır ortak malımız Allahın evleridir.
Diyanet ,müslümanları,meal ve tefsirileri okuyup bilgiyi kaynağından alma, dini araştırmaları konusunda uyarmalı,hutbe hazırlamalı...
İlahiyatçı bir arkadaşla arabasıyla bir yerlere gidiyorduk. Radyoyu kurcalıyordu. Değişik istasyonlar, pop, rock, arabesk falan geçerken hızlı hızlı birden vaaz veren bir adama rastladım bir istasyonda. Adam “cübbeli Ahmed” lakaplı kişiydi. Malum zatın sohbetlerine eskiden çok katılmıştım. Kendisi İstanbul’daki nakşi tarikatı Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun sağ koludur. Cübbeli şalvarlı falan gezerler. Neyse arkadaşa bırak kalsın dedim. Neşemizi bulalım biraz:)
Cübbeli Hazretleri (k.s.)(!) İki tane hikaye anlattı. Ve ikisinin de sonunda “inanmayan kafir olur” dedi. O anlatıyor ya herhalde yani inanmayan kafir olur. Buna ne şüphe.
İlk hikaye şuydu: Kişi kabre konulduğu an eğer çok günahkar birisiyse Melekler onun yönünü kıbleden başka bir tarafa çevirir. Tutarlar ve sırtını falan çevirirler kıbleye. Çünkü o hak etmemiştir yönünün kıbleye doğru olmasını. İnanmayan kafir olur.
İkinci hikaye de şu: Bir grup kişi hacca gitmişler. Aralarından birisi de biraz safmış. Neyse Hacc olayı bitmiş, herkes ne gerekiyorsa yapmış. En sonunda dönmeden önce gruptakiler o saf elemanla biraz dalga geçmek istemişler. Ve demişler ki “bizlere Haccımızın kabul edildiğine dair berat verildi”. Ve ellerindeki kağıtları göstermişler. O saf adam da bunu gerçek sanmış ve tekrar gitmiş Kabe’nin yanına. Sarılmış örtüsüne ve başlamış yalvarmaya. O da ne? Yukarıdan bir kağıt süzüle süzele gelmiş önüne. Haccının kabul olduğuna dair okey belgesi gelmiş nihayet. Tabiki okuma-yazması yok adamın. Almış kağıdı gitmiş arkadaşlarının yanına. Ve onlara “bakın benim de beratım var artık” demiş. Önce gülüşmüş arkadaşları ama sonra bakmışlar ki hakikaten bir berat ama bunu belki birisi hazırlamıştır diye daha derin bir hacı abiye göstermişler bu kağıdı. Hacı abi şöyle bir bakmış ve demiş ki “Bu mürekkep kul mürekkebi değil, bu yazıyı bir fani yazmamıştır”. Tabi bunu duyan kişiler önce turuncu sonra da mor bir renge bürünmüşler. Ve Allah’ın samimi bir kuluna nasıl onay belgesi verdiğini görerek imanlarını tazelemişler. İnanmayan kafir olur.
Cübbeli Ahmet Efendi iki tane zırva anlattı. Ve inanmayanları kafir ilan etti. Bu adam kendisini ne sanıyor? Amenna- saddeknacı dinleyiciler ise onu kuzu kuzu dinliyor.
Bu tüm tarikatlerde böyle. İnsanları kendilerine böyle kul ve köle ediyorlar işte. Onların anlattığı her şey Allah’ın kelamıyla eşdeğer. Putperestlik başka ne ki…
İnsanlar bu tarikatlerdeki şeyhlerinin sözlerini Tek Mutlak Hakikat sanıyorlar. Dünya onların etrafında dönüyor. Halbuki Hakikatı hiçkimse tek başına temsil etmemiştir, edemez de. Herkes sadece kendi anladığını anlatır. Bunlar da sadece şahsi görüşlerdir, göreceli yorumlardır.
Bizim yapmamız gereken şey ise her sözü sadece söz, sadece görüş olarak dinleyip en güzelini almak ve ondan faydalanmak olmalı.
Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri. (Zümer 18)
Bu tüm tarikatlerde böyle. İnsanları kendilerine böyle kul ve köle ediyorlar işte. Onların anlattığı her şey Allah’ın kelamıyla eşdeğer. Putperestlik başka ne ki…
İnsanlar bu tarikatlerdeki şeyhlerinin sözlerini Tek Mutlak Hakikat sanıyorlar. Dünya onların etrafında dönüyor. Halbuki Hakikatı hiçkimse tek başına temsil etmemiştir, edemez de. Herkes sadece kendi anladığını anlatır. Bunlar da sadece şahsi görüşlerdir, göreceli yorumlardır.
Bizim yapmamız gereken şey ise her sözü sadece söz, sadece görüş olarak dinleyip en güzelini almak ve ondan faydalanmak olmalı.
Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri. (Zümer 18)
Saygılar
Slm Alperen Bey yazınızdaki önemli cümlelerin altını birkez daha çizmek istedim.
39/3- İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
2/255- Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça,kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
2/123- Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun.
"Sık dokulu topluluklar", yani bireyin kişiliğini, serbestliğini, haklarını yok edip onu sımsıkı bağlayarak makinenin şahsiyetsiz bir parçası haline getiren bütün oluşumlar, ister dini olsun, ister seküler olsun aynıdır.
"Sık dokulu" yapı öyle bir psikolojik bağımlılık yaratıyor ki, buna kapılan kişi, doğal sosyal çevresinden, hatta ailesinden kopuyor, yaşantısı değişiyor!
İslam tarihinde tarikatların 'şeriat'ı yumuşatıp daha hoşgörülü, daha deruni ve sosyal işlevi yüksek yapılanmalar oluşturduğu dönemler oldu. Mevlevilik, Bektaşilik, Halvetilik gibi... Köprülüler zamanında Kadızadeliler denilen yobazlarla açık mücadeleye giren Halveti tarikatını ve Şeyh Abdülmecid Sivasi Efendi'yi binlerce örnek arasında zikredebiliriz.
Fakat keramet beklentileriyle "şeyh"in putlaştırılması, hoşgörü ve özgürlük havasının yerine "sık dokulu" bir bağımlılığın egemen olması, üç, dört yüzyıllık sosyal ve ekonomik çöküntünün bu ağır atmosferi büsbütün koyulaştırması, tarikatların genelde yozlaşmasının temel sebepleridir.
Liberalizmin 'birey'i felsefi bir soyutlamadır; reel hayatta ise kişilerin aidiyetleri olur. Örgütler, dini veya felsefi topluluklar 'birey'in bu 'aidiyet' ihtiyacını karşılamada yararlı olabilir ama bunların "sık dokulu" olup olmadıklarına çok dikkat edilmelidir.
"Sık dokulu" her oluşum insan özgürlüğüne ve sosyal gelişmeye karşı bir tuzaktır!
Türkiye'de rejimi tehdit eden, yaygın bir sorun değildir bu. Ama, marjinal olmakla birlikte, insani bakımdan önemlidir.
Geçen gün gezinirken bir afiş gözüme çarptı. Afişte 23 Eylül Cumartesi günü akşamı Ahmet Mahmut Ünlü’nün (Cübbeli Ahmet) Bursa - Yıldırım Spor kompleksine “Hoşgeldin Ramazan” sohbeti için geleceği yazılıydı. Vatandaş cami köşelerinden spor komplekslerine terfi etmiş durumda. Kimin sayesinde? Saadet Partisi Bursa İl Örgütünün…
Yahu ülkede o kadar İlahiyatçı Profesör veya akademisyen yada araştırmacı varken bu Erbakancılar neden bir tarikatçıyı konuşma yapmaya davet ederler? Bu adamları “arkanızdayız” mesajını vermeye iten neden nedir acaba? Oy avcılığı mı? Yobazlık sevdası mı? Yada ne?
Kimin ne gibi bir çıkarı yada hesabı vardır bu gerici işbirliğinden?
Yıllarca sohbetlerine katılmış ve bir ara onun gibi cübbe-şalvar-sarık dolaşmış birisi olarak soruyorum: Kime ne gibi bir faydası vardır bu Cübbeli Ahmetlerin? Ne dine, ne dindara, ne millete nede memlekete zerre kadar yararı yoktur bu tiplerin. Kaç arkadaşım işinden, ailesinden koparak gitti, kayboldu oralarda. Ne adına?
Adamlar şehirlerin göbeğinde tam bir bedevi gibi yaşıyorlar. Adamlar o kadar kopuklar ki; arkadaşımın akrabası ne televizyon izliyor, ne radyo. Ne gazete okuyor, ne de dergi. Amerika Irak’a saldırmış adamların haberi yok. Memleket batsa umurlarında değil. Varsa yoksa kapalı devre Tarikat yayını.
İnsanların “zihnine tecavüz” ederek ve onları “kurtarılmış” bölgelere (aslında mağaralara) hapsederek, toplumdan koparan, aptallaştırıp silikleştiren bu şer odağının negatif faaliyetlerine neden göz yumulur hala?
Adamlar insanımızı zehirliyor, dinimizi katlediyor. Yararsız ve parazit bireyler üretiyor. Neden kimse dur demiyor bu İngiliz Oyununa?
Neden elin gavurunun pişirdiği yemekler bizim garsonların eliyle servis edilsin de insanlarımız zehirlensin? Kontrollü düşman edinerek, eğilimleri açığa çıkarıp enseleme yapmaya değer mi bu örtülü destek?
Bilen varsa lütfen bizi de bilgilendirsin.
Not: Lütfen bir Süleymaniye Vakfı yayını olanbu kitaba göz atınız.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Saadet Partisinin Cübbeli Ahmet'e meşruiyyet kazandırma hesabı tutmadı. Tepkileri dikkate alan Bursa Yıldırım Belediyesi vaaz(!) için Spor Kompleksini kullandırma kararından nihayet vazgeçti (vazgeçirildi).
Cübbelinin vaazı aynı gece parti toplantılarının ve islami(!) düğünlerin tertip edildiği sote bir yerdeki düğün salonunda icra edilecek.
Şu spor kompleksine bir bakın lütfen. Ne amaçla hazırlanmış ve nelere, kimlere malzeme edilmeye çalışılıyor.
Bu girişime DUR diyen Emniyet birimlerimizi ve emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Not:Bakalım tarikatın camilerinde dolaştırılan o meşhur para toplama leğenleri düğün salonunda yine piyasaya çıkarılacak mı?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Delilleri Görmezlikten Gelmek Adalete Katkı Sağlar mı?
Ne acıdır ki insanların çoğunluğu kendi başlarına acı bir olay gelinceye kadar başkalarının acılarına karşı duyarsız ve seyirci kalabilmekte, çok haksız ve yanlış kararlar alabilmektedir. Benzer acıları kendisi yaşadıktan sonra ise aldığı kararlar çok daha farklı olabilmektedir. Oysa erdemli ve onurlu bir insana düşen görev her zaman hakkın ve adaletin yanında yer almak, gücü değil, hukukun evrensel ilkelerini savunmak ve doğru kararların altına imza atabilmek olmalıdır.
Bir kaç örnekle konuyu daha anlaşılır kılmaya çalışalım. Mesela bir şehirde bir cani ortaya çıkıyor, Ramazan bayramında evlere şeker toplamaya gelen üç küçük çocuğu evinde alıkoyuyor. Onların ırzına geçiyor ve hepsini öldürerek bir barajın kenarındaki ormanlık alana gömüyor. Polis uzun takip sonucu delillerden yola çıkarak en sonunda bu suçluyu yakalamayı başarıyor, adam suçunu itiraf ediyor. Çocukları gömdüğü yeri gösteriyor. Cesetler tam da oradan çıkıyor. DNA testi ile cesetlerin kimlikleri tespit ediliyor. Bu vahşeti işleyen caninin yargılaması ise sürüyor.
Görüldüğü üzere tüm deliller bu alçak adama işaret ediyor. Ama birileri kalkıp tüm bu açık ve kesin delillere rağmen hukukun temel ilkelerinden olan “beraatı zimmet asıldır” düsturunu yanlış anlayarak ve anlatarak, işine geldiği şekilde yorumlayarak bu alçağa sahip çıkıyor ve onu savunuyor.
“Henüz yargılama bitmedi. Dava devam ediyor. Karar kesinleşene kadar bu insan zanlıdır. Henüz hüküm giymemiştir. Buna suçlu muamelesi yapılmamalıdır” diyor. Hatta “yargılama uzun sürecekse tutukluluk hali kalksın ve tutuksuz yargılansın bu adam” da diyebiliyorlar.
Ancak öldürülenler kendi yakını ya da kendi çocuğu olunca ise böyle tiplerin davaya bakışı değişiyor. Delilleri yeterli görüyorlar ve “bir an önce bu adam cezalandırılsın ve suçlu hak ettiği cezaya çarptırılsın” diyorlar.
Hani karar kesinleşene kadar herkes masumdu? Hani beraatı zimmet asıldı? Nerde kaldı bu ilkeler?
Demek ki yeteri kadar ikna edici delil, bulgu, belge, kanıt, şahit ve bilirkişi raporu varsa hala “beraatı zimmet asıldır” söyleminin arkasına saklanmak yanlıştır. Ya da “yargılama henüz bitmedi, belki beraat edecek” masalı burada geçerli değildir. Zira bu kadar delile rağmen bu zanlının beraatı mümkün değildir.
Kısaca menfaati ve çıkarı gereği, ya da aradaki gönül ve akrabalık bağı nedeniyle veyahut bir takım aidiyetler sebebiyle suçluyu savunmak adaletsizliktir.
Bu itibarla, “beraatı zimmet asıldır” ve “karar kesinleşene kadar herkes masumdur” ilkeleri yeteri kadar ciddi delil ve kanıt olmadığı durumlarda geçerli olsa da burada geçerli değildir. Yoksa bu kadar açık delillere rağmen bu ilkelerin arkasına sığınmak ikiyüzlülükten başkası olmayacaktır.
Zira kararın aşağı yukarı nasıl şekilleneceği apaçık ortadadır. Çünkü tüm deliller bu caniyi işaret etmektedir. Dolayısıyla bu tür alçakça suçlara ve suçlulara sahip çıkarak mağdura ve de tüm topluma kötülük yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Hâlâ bu tür suçları bir takım ideolojik takıntılar nedeniyle sahiplenerek savunacak olan kimselerin ise ahirette bunun hesabını nasıl vereceklerini şimdiden düşünmeye başlamaları uygun olacaktır.
Konu daha anlaşılır olsun diye şu misali de vermemiz mümkündür: Şımarık bir zengin çocuğu çıkıyor, artık usandığı kız arkadaşından kurtulmak istiyor, planlayarak kızcağızı hunharca katlediyor. Ceset parçalanmış halde bir konteynırın içinde bulunuyor. Tüm deliller bu caniye işaret ediyor. Evdeki kan izleri, DNA örnekleri vs. hepsi zanlının aleyhine. Kız ile oğlanın MSN kayıtları ve telefon görüşmeleri ortaya çıkıyor. Tüm oklar ve şüpheler bu zengin gence yöneliyor. Ama bu vahşete imza atan cani genç cinayet mahallinden kaçıyor, aylarca saklanıyor ve nihayet yakalanıyor, mahkeme süreci başlıyor ve genç suçunu itiraf ediyor.
Bir sürü delile rağmen hala bu şahsı suçsuz ve masum göstermek, “beraatı zimmet asıldır” ve “karar kesinleşene kadar herkes masumdur” ilkelerini keyfi şekilde yorumlamak ve savunmak doğru mudur acaba?
“Yargılama henüz bitmedi, belki beraat edecek” masalı burada da geçerli olabilir mi?
Zira yeteri kadar ikna edici delil ve belge elde mevcuttur. Dolayısıyla hukukî hilelere başvurarak zalimi savunmak ve mazluma sahip çıkmamak erdemsizlik değil de nedir?
Sonuç olarak “beraatı zimmet asıldır” ya da “ yargılama henüz bitmedi, belki de adam beraat edecek. Karar kesinleşene kadar herkes masumdur” gibi ilke ve söylemlerin bu ve benzeri durumlar için doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Bu ilkeler yeteri kadar ikna edici delil ve belge ortada olmadığı durumlarda geçerli olabilir ancak. Ama bu kadar kesin kanıta rağmen hâlâ bu ilkelerin arkasına saklanmak laf ebeliğinden başkası değildir. Cambazlık yaparak zalimi masum gösterme gayretidir. Duygusal alınmış gerçekten uzak samimiyetsiz ve ilkesiz kararlardır. Dolayısıyla bu gibi işlere bulaşanlar empati yapmalı ve artık zalimleri savunmaktan vazgeçmelidirler. Zira kendisi için istediğini başkaları için de istemeyen bir kimsenin olgun ve erdemli bir insan olduğu iddiası, kanaatimizce lafı güzaftan başka bir anlam taşımamaktadır. (06.01.2012)
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Suçluya Sahip Çıkmak Suça Ortak Olmaktır
Her toplumda duygularının esiri olarak yanlışlar yapan ve suça bulaşan insanlar olabilmektedir. Bu insanların toplumun huzur, güven ve emniyetini bozmamaları için işledikleri suça uygun cezalara çarptırılmaları ise akıl ve mantığın bir gereğidir.
Eğer cezayı hak eden davranışlara gereken muamele yapılmayacak olursa o toplumda suç oranlarında ciddi artışlar gözlemlenebilecektir. Dolayısıyla hiç bir suç cezasız kalmamalı ve hak eden hak ettiği cezaya mutlaka çarptırılmalıdır.
Ülkemizde de zaman zaman suça bulaşan ve hukukun dışına çıkan insanlar bulunmaktadır. Bu insanların işledikleri suçlar ciddi delillerle ispatlandığında, onların da hak ettikleri cezayı almaları uygun olacaktır.
Hiç kimse hukuk önünde kendisine bir ayrıcalık beklememeli ve hak ettiği cezayı mutlaka ama mutlaka almalıdır.
Öte yandan topluma da düşen bir takım görevler vardır. Toplum da suça ve suçluya sahip çıkıp o yanlışı savunmamalıdır. Bir takım aidiyetlere bakarak duygusal kararlar almak ve ortaya dökülen pislikleri görmezden gelmek yanlıştır ve bunun İslam’ın hukuk ve ahlak anlayışı ile bağdaşmayacağı da açıktır.
Aklı başında samimi bir insana düşen görev, hata yapan babası, kardeşi veya bir yakını bile olsa onun da hukuk kurallarına göre yargılanmasını sağlamak olmalıdır. “Kızım Fatıma da aynı yanlışı yapacak olsa bu cezayı uygulardım” diyen Hz. Peygamber’i anlamak ve O’nu sevmek ancak O’nun bu ilkesine uygun davranmakla mümkün olacaktır.
Ancak görüyoruz ki, zamanımızda bazı insanlar suç işlemeye devam ediyorlar. Bu kimselerin işledikleri suçlar kamera görüntüleriyle, fotoğraflarla, mahkeme kararları sonucu dinlenen telefon görüşmeleriyle, teknik ve fiziki tâkiplerlerle, ciddi bilgi ve belgelerle, güvenilir tanıkların ifadeleriyle, olay yerinde bırakılan ya da unutulan sağlam belge, bulgu ve kanıtlarla, DNA örnekleriyle, silah ya da suç aletlerinin zanlıların evinden ya da sakladıkları yerlerden çıkmasıyla ve buna benzer başka delillerle desteklendiği halde, hala bazı kimselerin suçluları savunarak tüm bu delilleri görmezden gelmeleri artniyet ya da cehaletin bir sonucudur. Yahut tamamen duygusal alınmış kararlardan başkası değildir ki, bu her üç durumda da sorumluluk böyle yapan kişilere ait olacaktır.
Oysa iyi bir insanın yapması gereken suçlunun işlediği suça sahip çıkmamaktır. Mağdurların ve hukukun evrensel ilkelerinin yanında yer almak ve her zaman hakkaniyeti savunmaktır.
Hukukun evrensel ilkelerini hiçe sayarak kendi yandaşlarını savunmak en büyük ilkesizlik ve onursuzluktur. “Kim suç işlediği ise hesabını versin. Veremiyorsa da hak ettiği cezayı çeksin” diyemeyen bir insanın gerçek anlamda ahlaki olgunluğa ulaşamadığı ve erdemi yakalayamadığı da aşikârdır.
Ortaya dökülen o kadar bilgi ve belgeye, tanık ifadelerine, teknik takipler sonucu elde edilen dokümanlara, sesli, görüntülü ve yazılı kayıtlara rağmen hala suçluyu savunmak ve “bunlar birer iftiradır” demek kesinlikle kabul edilebilir bir davranış değildir.
Polisleri, savcıları, hâkimleri ve itiraz halinde bir üst mahkemenin üyelerini dahi ikna eden bütün o kadar bilgi ve belgeleri görmezden gelerek sevdiği insanları haksız ve adaletsiz yere savunmak doğru ve uygun bir davranış tarzı değildir.
İftira olmadığı delillerle kanıtlanan ve gerçeklerin gün gibi ortada olduğu durumlarda bile çıkıp utanmadan “bu resmen iftiradır” demek, yanlışa ve suçluya taraftar olmak ve ciddi vebal almak demektir. Bu apaçık suç ortaklığıdır. Adalete vurulan bir darbedir. Kur’an’ın ilkelerini ise tamamen göz ardı etmektir. (Nur, 24/13,19)
Özetle ifade edecek olursak, iyi zan beslemek doğru bir şeydir. Ancak bütün ciddi delillere rağmen yanlış yapan kimseyi savunmak ise hatalıdır.
Bu aradaki ince ayrıntıyı iyi fark etmek gerekmektedir. Bunu yapamayanların kendilerine zulüm ettikleri ise açıktır. Bu itibarla, suçluya sahip çıkmanın pasif suç ortaklığı olduğu akıllardan çıkartılmamalıdır. (21.12.2011)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma