ibrahimeco Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 12 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 9
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aziz Kardeşler,
http://www.konyevi.net/yazi_ayrinti.php?yazi_no=133 adrsinde Nakşıbendi tarikatı marifetiyle Mürşid ve mürid arasındaki edep bahisli yazı dikkatimi celbetti bu mevzuda yazıyı (ki orjinal metin italik olarak iktibas edilmiştir) kendi notlarımla birlikte (ki parantez içerisinde altı çizili olarak) istifadenize arz etme ihtiyacı hissettim.
"Sadat-ı kiram, evliyalar ile oturmanın ve onlarla birlikte ol
manın âdâblarının dört tane olduğunu bildirmişlerdir:
1. Mürid, evliyalarla(Evliyalardan murat tarikatın mevcut şeyhi) zıtlaşmaktan kendini muhafaza etmeli ve onlara muhabbet besleyip, daima tasdik etmelidir. 2. Mürid, evliyalara teslim olmalı ve bu teslimiyetini onların önüne koymalıdır. Kendi nefsinde meydana gelen hevaları terkederek, evliyaların tercihlerine uymalıdır.(Allaha ve Kurana teslim olmayalım Şeyh efendiye teslim olalım) 3. Mürid, evliyaların ahvallerini ve konuşmalarını, kendi ahval ve konuşmalarının üstünde tutmalıdır. Onları, teftiş ve kontrol niyetiyle izlemekten sakınmalıdır.(Teftiş ve kontroldan murat sorgulayıcı akıldır velakin Allah bizzat kitabında bu aklı övmemişmiydi ibrahim'in imanını bize anlatan Allah değil mi???) 4. Mürid, kendi himmet ve kasdını, evliyaların himmet ve kastlarına tabi etmelidir. Ve bu evliyaların ahvallerine muvafakat etmelidir. Bu şekilde hareket edilmediği takdirde, evliyalarla beraber oturmaktan zarar görülür.(Herhalde bu Şeyh ne halt ederse etsin muhakkak bir bildiği vardır Hikmetinden sual olunmaz demek) Herhangi bir kimsenin, kamil ve mükemmil bir mürşide bağlandığında, kalbini temizleyebilmesi ve menfaat elde edebilmesi için riayet etmesi gereken şart ve âdâblar vardır. Bunlara riayet edip uygulamak için gayret sarfetmek son derece önemlidir. Nitekim rivayet olunduğu üzere; İmam-ı Ebu Züfer bir gün abdest alırken, yanından İmam-ı Azam Ebu Hanife geçince ayağa kalkmamıştı. İmam-ı Azam'ın en yakın arkadaşlarından olmasına ve ilim sahibi olmasına rağmen, bu yapmış olduğu âdâbsızlıktan dolayı, yapmış olduğu rivayetler, Hanefi mezhebi alimlerince zayıf olarak değerlendirilmiş ve fazlaca itibar edilmemiştir. Zahirde bir iş olan Fıkıh ilminde, (Fıkıh ilmi dediğin nedir ki bu zevatın gözünde)bu derece etkili olan edeb konusu, elbette manevî terbiye sahasında çok daha önemlidir. Bu bahsettiğimiz olay da bu âdâblara riayet etmenin mürid için, ne kadar menfaatli olduğunu açıklamaktadır. Müridin Mürşide karşı âdâbı onbir tanedir: 1- Mürid, dil veya kalp ile mürşidinin hareketlerine itiraz etmemelidir. Eğer ilim sahibi ise tevil etmeye çalışmalı, yok eğer tevil yapamıyorsa, bu eksikliği kendi nefsine yüklemeli ve Musa aleyhisselam ile Hızır aleyhisselam'ın arasında geçen hikayeyi kendine örnek almalıdır. Mürid için mürşidine karşı itiraz, çok tehlikeli bir davranıştır. (Her şeyh bir mürşid, evliya ve hatta Hızır nispetinde sorgulanamaz şahıslardır)Eğer dil ve kalp ile itiraz ederse, kendisine gelecek feyz ve nisbetin önünün kapatmış olur. Fakat itiraz etmeden mürşidine tam manası ile teslim olursa, feyz ve nisbetten en üst seviyede menfaat elde eder.(İtiraz etme ödülünü al ey mürid) 2- Mürid, kendi hal ve hatıralarını, nasılsa mürşidim biliyor diyerek gizlememeli ve zahiren mürşidine bildirmelidir ki, mürşidi, bir doktor gibi (Yani olan biteni hemen şeyhe yetiştir, bu şeyhler batını bilseler dahi sen genede onlara vaziyeti ihbar et ki Şeyh efendi en güzel reçeteyi yazabilsin)ona kendisini düzeltebileceği çareleri söyleyebilsin. Nasıl müçtehid imamların içtihatlarında yanılma meydana gelebiliyorsa, mürid de hatıralarını zahiren bildirmediği zaman, mürşidin keşfinde yanılma olabilir. Bunun için mürid, durumunu zahiren mürşidine bildirmeli ve aldığı cevaplarla şer’i hükümlere göre amel etmelidir. 3- Mürid, başına nasıl bir musibet gelirse gelsin, ne türlü meşakkatle karşı karşıya gelirse gelsin, talep etmiş olduğu maksudunda (Allah'ın rızasında) sadık ve ısrarlı olmalıdır. Mürşidini malından ve canından, anne ve babasından daha üstün tutup, sevmelidir. Kendisine Allah-u Zülcelal tarafından ne gelirse gelsin, mürşidi vasıtasıyla geldiğini bilmelidir.(Hayrıhu ve şerrihi minellahu teala Hayır ve şer yalnız Allahtan gelir gidilecek tek kapı onun kapısıdır.Şeyh efendiden gelecek ancak zillet ve dalalettir) 4- Müridin, mürşidinin adet haline getirmiş olduğu hal ve hareketleri mürşidinden bir emir olmadığı sürece yapması uygun değildir. Çünkü mürşidi adet haline getirmiş olduğu bu hal ve hareketleri kendi makamına göre yapmaktadır. Mürid, herhangi bir emir veya izin olmadan, bunların hepsini uygularsa, bundan büyük zarar görür.(Emir kontrol zincirini bozmayalım) 5- Mürid, mürşidinden bir emir aldığı zaman, bu emri ertelemeden ve herhangi bir tevile girmeden yerine getirmelir. Bu hareketi, kendisi için çok önemli ve menfaatli bir âdâbtır.(Askeri terbiye devam ediyor) 6- Mürid, mürşidi kendisine bir zikir, murakabe veya hizmet için emir verdiği zaman; sadece Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hadislerinde bildirmiş olduğu zikirler hariç diğer bütün meşguliyetlerini terkederek, kendini bunlara yöneltmelidir. Mürşidinin kendisine tahsil etmiş olduğu bu zikir, mura-kabe veya hizmetle, Allah-u Zülcelal'in nurunun üzerine geleceğini bilmelidir.(Garanti gelir o nur gelir!!!) 7- Mürid, kendi nefsini bütün mahlukatın nefsinden daha hakir ve aşağı görmelidir. Kendi nefsinin, başkalarının nefisleri üzerinde herhangi bir hakkı olmadığını düşünmeli, aksine başkalarının kendi nefsi üzerinde bulunan hak ve hukuklarını elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışmalıdır. Kendisini Allah-u Zülcelal'in dışında kalan herşeyden bertaraf edip, yalnızca Allah'a yönelmelidir.(Tabidir ki bu yöneliş Şeyh vasıtasıyla olacak) 8-Mürid, mürşidi kendisine bir emir verdiği zaman, bu emre riayet etmeli, asla ihanet etmemelidir. Mürşidine karşı son derece hürmet göstermelidir. Mürşidinin verdiği zikirle, kalbindeki hatıraları temizlemeye ve tamir etmeye çalışmalıdır.(Allahın verdiği emre bu denli bağlı değiller ama...Düşünmeyi Allah emrediyor) 9- Müridin muradı, ne dünya, ne de ahiret olmalıdır. Onun muradı yalnız Allah-u Zülcelal'in Zatı olmalıdır.(Allah bize Kur'anda böyle bir talepten bahsetmiyor aksine zatını göremeyeceğimizi bizzat kitabında bize ifade ediyor) Allah'ın Zatını talep etmenin dışında kalan muradlar (istekler), kendi nefsinin kemalatını ve ahvalini istemedir. Bu da mürid için çok zararlıdır. Murad, sadece Allah-u Zülcelal'in rızası olmalıdır. Bir ölü, yıkayıcısının elinde nasıl itaatkar ise mürid de Allah'ın kudret elinin önünde öylece itaatkar olmalıdır. 10- Mürid, mürşidinin sözlerine itibar etmeli ve bu sözlerin dışında hareket etmemelidir. Herhangi bir olay karşısında: "Benim söylediğim gibidir." diyerek mürşidinin sözlerine itiraz etmemeli, rıza göstermelidir. ll- Mürid, ihtiyacını kendi mürşidi dışında kimseden talep etmemelidir. Ancak çok zaruri bir haceti olduğu zaman, eğer mürşidi o an için bu haceti gideremiyorsa çok sadık bir arkadaşından bu hacetinin giderilmesini talep edebilir. Mürid, ancak mürşidinin nazarı altına girer ve iltifatına mazhar olursa mahbub (sevilen) olur. Mürşidinin füyuzatından istifade edebilmesi için, onun çizmiş olduğu çizgiden ayrılmaması ve mürşidinin emir ve nehiylerini yerine getirmesi lazımdır. Haccac-ı Zalime: "Sen niçin hak olan doğru yoldan ve İmam-ı Ömer'in adaletinden ayrıldın. Halbuki bütün insanlar onun adaletini, doğruluğunu medhediyorlar." dedikleri zaman, onlara hitaben: "Siz kendi üzerinize doğruluğun tohumunu atın, kendinizi iyileştirin, ben de sizin bu yaptıklarınızla kendimi tamir edeyim ve doğru yola döneyim." cevabını vermiştir. Mürid için en önemli şeylerden biri de, kendi maksudu (amaç) üzerinde en başından itibaren, salim, doğru ve halis olmasıdır. Nasıl bir bina, sağlam bir temel üzerine kurulmadığı taktirde ayakta durumaz ve çökerse, mürid de maksudu üzerinde doğru ve ihlaslı olmadığı zaman zikrinden, râbıtasından yeteri kadar menfaat elde edemez. Sadat-ı kiram bu konu hakkında şöyle buyurmuşlardır: "Mürid, niyetinde doğru ve ihlaslı olmazsa, Allah'a yaklaşamaz. Bundan dolayı, niyetinde doğru ve ihlaslı olmalıdır ki Allah-u Zülcelal'e yaklaşabilsin." Mürid, herhangi bir kimsenin zatına (şahsına) kızmamalıdır. Çünkü bu şekilde gazaplanması, ibadet ve zikir ile kalbine gelen Allah'ın nurunu söndürmektedir. Mürid, başka insanlarla münazara yapmaktan, (tartışmaya girmekten) mücadele etmekten mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır. Çünkü bu mücadele, kalbe kin ve nefret duygusunu yerleştirir ki, bu çok sakıncalı bir durumdur. Mürid, herhangi bir kimse ile münazara ve mücadele ettiği zaman, haklı dahi olsa, Allah'tan istiğfar talep etmeli ve mücadele ettiği insandan özür dileyip, dua istemelidir. Karşısındaki insanı sanki Hızır aleyhisselam veya bir evliya gibi görmelidir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i   ; şerifte şöyle buyurmuştur: “Müslüman kişinin, bir kardeşinin gıyabında yapmış olduğu dua müstecabtır (kabule layıktır). O anda müvekkel meleği dua edenin baş ucunda bekler, kardeşine ne zaman hayır dua ederse o müvekkel meleği "âmin, misli de senin üzerine olsun" der. (Yani, Allah duanı kabul etsin, aynısı sana olsun der.)” (Müslim, Zikir:86-87) Ancak bu güzel edebe riayet etmekle mürşidlerin hukuku yerine gelir ve onların haklarına keffaret olur. Çünkü mürşid-i kâmillerde, manevi babalık nisbeti vardır. Bu, ilâhi muhabbet ehlinin yanında, zâhirî babalıktan daha şereflidir. Zira, Bilal-i Habeşi, Selman-ı Farisi, Süheyl Rumi bu şekilde ehl-i beytten oldular. Peygamberimizin amcası Ebu Talib ise zâhirî akrabalığı olmasına rağmen ehl-i beytten uzaklaştı."(Mürşidimiz babamızdır...)
Aziz müslümanlar,
Bu basit makale dahi bu tarikat ve tasavvuf kisvesine bürünmüş şer odaklarının arzu ettikleri içtimai düzen hakkında sanırım bir fikir vermiştir. Uniform yapı arzusuyla şekillenmiş bu erkanı veyahut metodik yaklaşımı Faşizmin fikir babası George Sorel gibi fikir sahipleri dahi tasavvur edecek kıvamda değillerdir. Düşünün öyle bir Mürşid ki bu kuvvetini ve iradesini bizzat müridin tam ve katıksız iman zırhıyla örülmüş sadakatinden alıyor. Zaten Şeyhlik ve Allah evliyalığı da babadan oğula geçtiği için her daim şeyh ve mürşid imkanı müridin yanı başında hazır ve nazır bir halde beklemektedir. öylesine güçlü bir hanedanki bu 1100 senedir ateşleri hiç sönmemiş ve hatta İslamın görünen yüzü maalesef bu inanca sahip grup ve cemaatler olmuşlardır. bu Hocaefendilere ve Şeyhlere ve onlara inanan müridlerine Allah'dan hidayet temenni ediyorum... Tasavvufu kuzu kılığındaki bu şeytanları, mazur göstermeye çalışan her aklı başında müslümanı da Allah'tan korkmaya davet ediyorum.
Gazali, Mevlana, İmam-ı Rabbani ve benzeri bize adı büyük diye yutturulan kim varsa bu fecaatin müsebbibleri kimlerse Seyda, Mahmut, Cübbeli, Ahmet Mehmet kim bu fitnenin ve fesatın devamında rol oynuyor ve destek veriyorsa Allah onları bildiği gibi yargılasın... Şüphesiz Allah intikam alıcıların en büyüğüdür.
|