Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Yazının sonunda vermem gereken nihaî yargımı baştan belirteyim: ‘Barış
içinde bir arada yaşama’nın sırrı, devleti ‘insanlık durumu’nun zorunlu
bir şartı olarak görmekten vazgeçmekte, yani onu tahtından indirmekte
yatmaktadır.
Ne yazık ki, devlete kuşkuyla bakan liberallerin bile çoğu onun ‘zorunlu bir kötülük’
olduğunu söyler. Yani, devlet tabiatı icabı kötü bir şey olsa da,
düzenli ve barışçı bir toplumsal varoluş için ona ihtiyacımız vardır
denir. Ben bu yargının birinci kısmına gönülden katılıyorum, ama ikinci
kısmının ise bir ‘züğürt tesellisi’ olduğundan eminim.
Çünkü, devlet gibi bir kötüye barışçı bir toplum hayatı için mahkum değiliz. Aslında, ahlákî açıdan, hiçbir kötüye mahkum değilizdir.
Bugün devlete katlanmak zorunda olduğumuzu hissediyor olabiliriz, ama o
meşru olduğu için değil. Buradaki zorunluluğu ben fizikî zor anlamında
alıyorum. Yani, devlete katlanmak ‘zor’unda oluşumuzun tek nedeni, onun
bize başka çare bırakmamış olması veya -daha doğru bir anlatımla- başka
bir çareyi seçmenin maliyetinin çoğumuzun katlanmayı göze alamayacağı
kadar büyük olmasıdır.
Devlet karşısındaki şüpheci tutum
modern ulus-devlet söz konusu olduğunda daha da meşrudur. Çünkü, her ne
kadar biz modernlere ulus-devlet adlı modern çağa özgü bu tuhaf keşfin
insanoğlunun kaçınılmaz bir kaderi gibi görünüyorsa da, aslında siyasî
birlik veya devlet dediğimiz şey ‘toplum’ olarak varoluşa göre yapma
(ikincil) bir gerçekliktir; yani kurmacadır. Dolayısıyla, toplumu
devlete tabî kılan ulus-devlet ideolojisi (devletçilik) gerçekliği
kurguya uydurmaya çalışmak anlamına geldiği için, böyle bir girişimin
baskıcı olması kaçınılmazdır. Nitekim öyle de olmaktadır.
Modern
devlet toplumdan bakıldığında işte ‘orada’ duran, istediğimizde hemen
kendisine karşı mesafe alabileceğimiz bir şey değildir. O bireysel ve
toplumsal varoluşu hem kuşatmış, hem de bunların her alanına nüfuz
etmiştir. O Tanrı gibi bizden hem uzaktadır, hem de bize ‘şah damarımızdan daha yakındır.’ Onun büsbütün kontrolü dışında kalan hiçbir hayat alanı yoktur. Modern devlet aslında örtülü bir totaliterizmdir.
Ulus
devlet daha özel olarak kültürel çeşitlilik için de hiç de elverişli
bir model değildir. Sahici bir ‘barış içinde bir arada yaşama’
pratiğini bu model içinde tesis etme arayışı nafile bir çabadır. Çünkü,
problemin kaynağı zaten bu modelin kendisidir. Toplu varoluşun her
alanında ‘birlik’ten, türdeşlikten ve merkeziyetçilikten yana olduğu
için, ulus devlet tanımı gereği çeşitliliğe karşıdır. Farklılığı yok
etmeyi kendi varlığının devamı için zorunlu görür.
Sahici bir
‘bir arada yaşama’ arayışının, her şeyden önce, bir arada yaşamanın
‘birlik’ ve ‘kenetlenme’ demek olmadığını idrak ederek işe başlaması
gerekiyor. Sonra da ‘düzen’i merkezî bir iradenin bilinçli kurgusu
olarak görme alışkanlığımızdan vazgeçmemiz... Modern insana ne kadar
anlaşılmaz gelse de, toplumsal düzeni veya düzen içinde bir toplumsal
hayatı egemenlik ve iktidar olgusundan bağımsız olarak düşünmemiz
pekalâ mümkündür. Böyle bir tasavvurun hareket noktası ise, iktidar
aracılığıyla tesis edilen sıkı bir birlikçi örgütlenme değil, tam
tersine, mevcut birlikleri gevşetmek -tercihan dağıtmak- ve yeni
birlikçi yapılar kurmaktan kaçınmak olmalıdır.( MUSTAFA ERDOĞAN-STAR)
Liberal bir yaklaşımla yazılan bu yazıyı tartışma alanımıza taşımaktan maksadım devlet denen aygıt olmadan yaşamanın mümkün olup olmadığını sorgulamak.Bugünkü anlamıyla Kuranda yer almayan devlet anlayışı bizi ne şekilde bağlar?devletin yerini ne alır,yada ne almalıdır,devletsiz bir toplum inşa edilebilirmi?..gibi sorular benim ilk aklıma gelenler.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
bir ara aynı sorgulamayı ben de yapmıştım zihnimde.fakat son dönemde yakın coğrafyamızda yaşananları gözlemledikçe en kötü devletin bile devletsizlikten iyi olduğunu düşünmeye başladım.
yani dünyadaki devletsiz insanların halini gördükçe.örneğin çingeneler,filistinliler,zenciler vs.gibi toplumlar.ıraktaki durum mesela.bugün ırakta yaşayan hangi sıradan insan ki buna kerkük ve musulda yaşananlardan dolayı iyiden iyiye terörize olan,hangi çarşı,pazar veya mağazada bomba patlayacağını kestiremeyen kürtlerde dahil hangi normal insanın durumu saddam zamanından iyidir ki.
bir an için sorgulamayı tersten yaparsak,devlete bağlı bu kadar kolluk gücü asker,polis,jandarma,istihbarat vs.varken dahi bu kadar kapkaç,tecavüz,soygun,cinayet,hırsızlık vb.olabiliyorken(devletin bütün mücadelesine rağmen) bir de devlet otoritesinin hiç olmadığı bir ortamı tahayyül eder misiniz?
ha devlet ne zaman olmasa da olur?bütün insanların en ileri bilinç ve kültür düzeyine ulaştıkları,içlerindeki bütün nefsani ve şeytani duyguları yok ettikleri ve herkesin muhammedül emin gibi oldukları bir ortamda devlet olmasa da olur.sonuçta devlet aygıtı toplumların güvenlik ihtiyacından doğmuştur. tabi böyle bir yaşam şu an itibariyle sadece bir ütopya.
benim ilk etapta yaptığım sorgulama böyle
saygılar
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam
Adalet kardeşimiz güzel noktalara barnak basmış.Mevcut Ulus-Uniter devlet yapılarının Kurani gerçekliğe uymadığı , belli bir topluluğun ve ya kişilerin hakimiyet esasına dayanan yapıların da Kurani gerçekliğe uymadığı da AŞİKARDIR.Ancak toplumsal düzenin sağlanması için de bir otorite şarttır.
Konuya ilişkin Malzemeleri batının çöplüklerinde değilde kendi değerlerimizden toplamaya çalışmak veya aramak daha uygun olsa gerek.
Bence bu malzeme var: MEDİNE VESİKASI...
O Vesikanın temel ruhu ; ORTAK KATILIM ESASINA DAYANMIŞ OLMASI İDİ.Bu günkü Avrupa birliği buna benzer bir oluşumdur.
Belli bir coğrafyayı vatan belleyeceksek ,bu coğrafyada yaşayan TÜM TOPLULUKLARIN ORTAK KATILIMI ESAS OLMALI.Belki barış bu şekilde sağlanır.Böyle bir yapıda , böyle bir otoritede , Türk topluluğunun hakimeti olur ,ne Kürt topluluğun hakimiyeti olur ,ne Arap topluluğunun, ne holdinglerin hakimiyeti olu ,ne ploreterya hakimiyeti olur, ne yahudinin hakimiyeti olur ,ne hristiyan hakimiyeti olur,ne budist hakimiyeti olur vs vs... BELKİDE HER TOPLULUĞUN BENİMSEDİĞİ ORTAK TOPLUMSAL BARIŞ İLKELERİ HAKİM OLUR.FARKLILIK BU TOPLUMUN EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİ, DİNAMİĞİ OLUR. BU BARIŞ TOPLULUĞUNA YÖNELİK HER SALDIRIYADA ORTAK MÜDAFAA OLUR..İŞTE TAM OZAMAN BU VATAN SEVİLİR...
Bana göre aksi diğer hallerde ÇATIŞMA KAÇINILMAZ OLUR.Farklılığa doğal olarak tahammül edemeyen Üniter-Ulus yapıları baskı çatışma kaynağı olur.Mesela Türkiyede mevcut sistem bu olduğundan kendi yansıması olan Pkk yi doğurmuştur.(Böylesi bir ortamda İbrahim Milletine mensup Müminler bu çatışan fikirdaşlardan uzak durarak veya barış için çalışarak taraf olmaz.Barıştan yana ortaklıktan yana olur)..
Ebuturab arkadaşımızın dediği gibi devletsizlik ütopya ise , TÜM TOPLULUKLARIN ORTAK KATILIMIYLA OLUŞAN ADİL BİR OTORİTE ,ANCAK M E Ş R U O L A B İ L İ R..
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma