Yazanlarda |
|
barış Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 339
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ATTİLA İLHAN www.tilahan.net adresinden alınmıştır.
“...Gâzi´nin, ´Büyük Ortadoğu Projesi´ (BOP)?..”
(...kör gördü, sağır işitti. ABD hanidir, binbir bahane uydurarak, -gerçekte çoğu Devlet-i Aliyye 'nin eski 'vilayetleri' olan- Ortadoğu ülkelerine el koymanın yollarını deniyor: Afganistan, Irak derken, gündeme İran getirildi; ortaya 'Büyük Ortadoğu Projesi' (BOP) diye, stratejik bir tasarı çıkarıldı; Türkiye dahil, hemen her yerde tartışılıyor!
Peki, bizim için, şaşırtıcı olan ne? Bırakın 'resmi makamları'; bizden hiç kimsenin, ağzını açıp da; eski Osmanlı vilâyetleriyle, Gâzi 'nin, İstiklâl Harbi 'nin başından itibaren ilgilendiğini söylemeyişi; hatta onun, -hele Hatay Meselesi patlak verince ortaya çıkan- Türkiye 'ye mahsus bir 'Büyük Ortadoğu Projesi' nin, mevcut olduğu! Strateji kuruluşlarımız, ünlü politika yazarlarımız, 'hariciyecilerimiz', sorunun, dolayısıyla konunun, bu mertebe yabancısı olabilirler mi? Hepsi lâl-ü ebkem!
Yoksa bu vahim 'yabancılaşma', yarım yüzyıldır başımız belâlı olan 'kültürsüzleştirme operasyonu' nun, kaçınılmaz sonucu mu?)
Perşembe'nin gelişi...
(...meraklısı, I. Dünya Savaşı 'na kadar uzanmak zorundadır: Ortadoğu 'ya (Süveyş 'e ve Petrol 'e) el koyabilmek için, İngiltere (Sistem), günümüzde Türklere karşı nasıl Kürtleri 'kullanıyorsa', o tarihte Arapları 'kullanıyordu' (Lawrence). Amacının ve sonucun ne olduğunu, bakar mısınız Edward Mead Earl, kitabında ne güzel anlatmış?
(Tesbit/1. ''... GnI. Stanley Maude, Bağdat Hattı'nın Mezopotamya'ya ulaşmış olduğu son noktayı, Samara'yı ele geçirince; şüpheler arttı. Almanlar, İngilizlerin Mezopotamya'daki ilerleyişlerinin anlamını kavrayabilmiş olsalardı, şüpheleri tam bir paniğe dönüşebilirdi; çünkü Gnl. Maude'un ordusunun arkasından zaferi pekiştirmek ve (buraya dikkat) 'sürekli işgali'n temelini atabilmek için, yüzlerce memur Bağdat'a akın etti...''
''...önce su baskınları, bataklıkları kurutmak ve sulama tesisleri için, bir Su İşleri Dairesi kuruldu: Ziraat dairesi, sulanan toprakların ekilmesi ve özellikle İngiliz Emperyalizmi için çok şey ifade eden pamuğu yetiştirmek amacıyla araştırmalara başladı. Bağdat ile Basra arasında hemen demiryolu döşendi; 1919'da tamamlanmasıyla, İstanbul Basra'ya bağlanmış oldu...''
''...bütün belirtiler, İngilizlerin Mezopotamya'da kalmaya azmetmiş olduklarını gösteriyordu...'' (Bkz. Bağdat Demiryolu Savaşı; 1971, Milliyet Yay.)
Benzer bir olay, şimdi nasıl İran ve Suriye 'nin gözlerini açtıysa, o zaman Irak ve Suriye 'nin gözlerini açmıştı. Gâzi, TBMM 'nin ilk gizli oturumlarında meb'uslara, her iki bölgeden kendisine yönelen işbirliği taleplerini ve onlara verdiği cevapları anlatmıştır.
(Tesbit/2. ...'Irak'ta İngilizlerin muamelesi, Irak halkının gönlünü fena halde kırmıştı; biz kendileriyle temas aramadan, onlar bizimle temas aradı; fakat biz onlara, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık...''
''...( onlara dedik ki) kendi dahilinizde, kendi güçlerinizle ve kendi varlığınızla, bağımsızlığınızı sağlamaya çalışınız. Biz de her şeyden önce kendi bağımsızlığımızı sağlamaya çalışıyoruz. (buraya dikkat) Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir engel kalmaz!..'' (bkz. Sadı Borak , Gizli Oturumlar'da Atatürk'ün Konuşmaları, s. 13/14, Çağdaş Yayınlar, 1977)
Bilmem dikkat buyruldu mu? Mustafa Kemal Paşa, 'birleşmemiz için hiçbir engel kalmaz' demiş. Başka bir konuşmasında, bu 'birleşme 'nin -onların da 'bağımsız' olmasından sonra- 'federasyon ya da konfederasyon şeklinde olabileceğini' belirtmişti...)
Dış politika 'Ankara merkezli' idi..
(...Gâzi 'nin Türkiye Cumhuriyeti 'nde, dış politika 'Ankara Merkezli 'ydi: Sadabat Paktı, Balkan Paktı, Sovyetler 'le ciddi dostluk ve sürekli dayanışma; buna mukâbil, Batı ülkeleriyle hiçbir anlaşmaya yanaşmamak, bunun açık göstergesidir. Nasıl anlaşabilirlerdi ki, her türlü 'fesat hareketi' Batı 'dan yönlendiriliyordu: İç isyanlar, Nasturi İsyanı, Şeyh Sait İsyanı, Kubilay Vak'ası, Dersim İsyanı, vd...
İşte o zaman, 'Hatay Meselesi' gündeme geldi, Hatay anavatana kavuşuncaya kadar da gitmedi. Gâzi, dönemin Fransa Büyükelçisi Mr. Ponsot 'yla konuşacağı gün, çok ilginçtir, münhasıran 'Türkiye Cumhuriyeti' olarak değil, yanı başında yer alan, Sadabat ve Balkan Paktları 'nın büyükelçileri ve yüksek askeri sorumlularıyla beraber, konuşmuştur...
Attila İlhan. |
|
Yukarı dön |
|
|
barış Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 339
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
(... ne yalan söylemeli, Hariciye 'mizin sonradan yaptıklarını düşünüp; Gâzi 'nin, 'Hatay Meselesi' ndeki davranışıyla karşılaştırınca, insan 'hicâbından' yerin dibine geçiyor: Bir onun, Balkan Paktı ve Sadabat Paktı Genelkurmay Başkanlarını iki yanına oturtup, Fransa Büyükelçisi'ne, 'Büyük Ortadoğu' nun 'en güçlüsü' sıfatıyla, neler söylemiş olduğunu hatırlayınız; bir de, bu davranışı adetâ mâzur göstermek telâşıyla, Gâzi 'nin 'böyle şeyleri' gençliğinde yaptığını, sonradan terk ettiğini savunanların, içine düşeceği perişanlığı! Çünkü Gâzi her zaman aynı kişiydi; ölümüne bir yıl da kalmış olsa, 'Batılı, Beyaz ve Hıristiyan' güçlere aynı şeyleri, aynı kudretle söylüyordu; zira onun karakteri, 'hürriyet' ve 'istiklâl' di...
(Belge/ 4. ''... Fransa Büyükelçisi Mr. Ponsoot 'yla, 'Hatay Meselesi' ni konuşurken; o, söze onların 'İhtilâl-i Kebiri' ile başlayıp, 'İnsan Hakları Evrensel Bildirisi' nden söz ederek; bir manada, bunları 'bizzat' onların hiçe sayıp, insan haklarını ihlâl ettiklerini imâ ediyor; sonra da, diyor ki:
''... ben muhterem milletinizin ve şerefli ordunuzun, kıymetli ve kudretli vasıflarını, takdirle, sitâyişle bilirim; ona bu şuurla, dostluk elimi uzatmak istiyorum; o da benim dostluğumun, değeri olduğunu bilmelidir; buna aynı ehemmiyetle mukabele etmelidir...''
''... bakınız benim kendi dostluğumun yanında, bütün şu etrafımda gördüğünüz şanlı ve mümtaz şahsiyetlerin, temsil ettikleri şerefli kuvvetlerin, Balkan Paktı ve Sadabat Paktı kuvvetlerinin, kıymetli, kudretli ve muazzam dostluğu var; bunun önemini devletinizin anlamamasını ve benim talebimi reddetmesi ihtimalini, tasavvur edemiyorum...'' (H. R. Soyak. 'Atatürk'ten Hatıralar', s. 607, YKY 1973).
Siz son yarım yüzyıl içinde, bu değer ve kıratta konuşan; bir devlet adamımızı gördünüz mü? Şu iki küçük paragrafı bile, başlı başına Mustafa Kemal Paşa 'nın kendine mahsus bir 'Büyük Ortadoğu Projesi' ne yalnız sahip olduğunu değil; aynı zamanda ve şahane bir şekilde, bu 'proje' yi 'Batı'yı, Beyaz ve Hıristiyan' Emperyalizm' e karşı, nasıl savunduğunu gösterir...)
'Bu benim hoşuma gitmiyor...'
(Belge/5. ... hele zamanın Suriye Dışişleri Bakanı Cemil Mardam 'la 'Hatay Meselesi' ni konuşurken, altını çizerek söyledikleri!... Açıkça demiş ki:
''... Türkiye Cumhuriyeti'nin arzu ettiği şey, Suriye'nin müstakil bir İslâm devleti olmasıdır. Suriyeliler, isterlerse bizimle dost olurlar yahut olmazlar, bu onların bileceği şeydir; fakat herhalde, müstakil bir Suriye İslâm Devleti kurulmalıdır...''
Onun anlayamadığı ve kabul edemeyeceği nedir, onu da aynı açıklıkla dile getirmiştir:
''... fakat garptan bir millet gelecek, bunu tâyin edecek, bu benim hoşuma gitmiyor. (Bunu) çok kıymetli dostumuz Fransızlara, ben açıkça söylediğim gibi, siz de açıkça söyleyebilirsiniz: Bu işte, onları hakem tayin etmeyeceğim; bizi karşı karşı bıraksınlar, biz anlaşırız...'' (bkz. a.g.e.)
'... Fransızlar, aklını başına toplasın!...'
Peki, ya bırakmazlarsa?.. Gâzi 'nin bu takdirde öngördüğü iki çözümün ikisi de, onun tasavvurunda nasıl gelişmiş ve kesin, bir 'Büyük Ortadoğu Projesi' olduğunun; o projeyi, ne kadar ciddiye aldığının, göstergesidir:
A/ Birinci Çözüm: Sözünü hiç sakınmamış, diyor ki: ''... Fransızlar bir şey yapamazlar, enerjinizi kullanmak şartıyla!. Ben bunu müspet olarak söylüyorum ve icâbında da bunu gösterecek vaziyetteyim. Fransızlar, eğer şüphe ediyorlarsa, bunu tecrübe edebilirler. Yapamam! Hepimiz Müslümanız, yemin ederim ki, namusum üzerine söylerim ki bırakmam! Çok temenni ederim ki, Fransız Hükümeti aklını başına toplasın! Namusum üzerine söylüyorum, bırakmam! Kendileri bilirler!...'' Ayrıca 'inkılapçılığı' ve 'demokratlığı', ilâve ettiklerinden belli olur: ''a/ Sizin ordunuz yoktur ama, bizim ordumuz vardır; girerim, ama çıkarım!'', ''b/ Suriye mutlaka bağımsız olmalıdır!.'' (bkz. a.g.e.) Yâni, 'federasyon' ya da 'konfederason', iki tarafın 'rızasına' bırakılmıştır.
Peki, ya ikinci çözüm? O başlı başına bir destan! İlk okuduğum zaman, tüylerimin nasıl ürperdiğini, ölürsem unuturum. O kadar hayali, o kadar gerçek dışı izlenimi uyandırıyordu ki, uzunca bir zaman inanamadım, çevresindekilerin yayımladığı hatıralarda, bunu teyit edecek sözler aradım: buluncaya kadar, o konuda tek satır yazmadım; çünkü Gâzi Mustafa Kemal, devrimci bir liderin, iktidar olduktan sonra idealini gerçekleştirebilmek için, tek örneğini ancak XX. yüzyılın ikinci yarısında görebileceğimiz bir çözümü, daha o tarihte öngörmüş, üstelik uygulamasını göze almıştı.
Yaşlanınca 'yumuşamıştı' öyle mi? O galiba 'yumuşakçalara' öyle geliyor...)
|
Yukarı dön |
|
|
barış Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 339
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
(Belge/6. ''...daha o zaman, Gâzi 'nin 'Başvekil' İsmet Paşa 'yla, ciddi ihtilâfları olmuştu: 'Terakkiperver Fırka', 'Suikast Davası', 'Kadrocular', 'Serbest Fırka', 'Hatay Meselesi', bunların birkaçı. Hasan Rıza Bey (Soyak), Hatay sorunu çıkmaza girmiş gibi olunca, Mustafa Kemal Paşa 'nın ona açıkladığı çözümü, 'Hatıralar' ında şöyle anlatıyordu:
''...defalarca Fransız Sefiri Mr. Ponsot'ya söylediğim gibi, dava benim şahsi davamdır; ve icap ederse, yine şahsen halletmem gerekir; binaenaleyh şayet böyle bir zaruret karşısında, yâni silâhlı bir hareketle halletmek zorunda kalırsak, tutacağım yolu da çoktan kararlaştırmış bulunuyorum; böyle bir durumda; derhal devlet reisliğinden, hatta meb'usluktan istifa edeceğim; serbest bir vatandaş olarak, bu işte çalışan arkadaşlarla beraber, Hatay topraklarına geçeceğim...''
''...bildiğin gibi, bunun her zaman imkânı ve çok emin yolları vardır. Oradaki mücahitlerle ve anavatandan kaçıp bize katılacağından şüphe etmediğim kuvvetlerle, meseleyi yerinde ve içerden halletmeye çalışacağım. İsterse Türkiye hükümeti beni ve arkadaşlarımı âsi ilân eder ve hakkımızda tâkibat yapar!..''
Tasavvurunda 'Büyük bir Ortadoğu Projesi' olmayan bir 'inkılâpçı' lider; yarım yüzyıl sonra 'Che' Guevara 'nın ancak uygulayacağı bir planı gündemine alabilir mi? Bu bir. İkincisi, bu plana şu sözleri ekleyebilir mi?
''...Fransızların, Suriye ve Lübnan'a öyle kolay kolay istiklâl vereceklerinden emin değilim; binaenaleyh biz, hareketimizi onlara da teşmil ederek, kısa yoldan gerek Suriye ve gerekse Lübnan'a özledikleri istiklâllerini temin edebiliriz.'' (H.R. Soyak, 'Atatürk'ten Hatıralar', Cilt, II. S. 607.)
Peki ya üçüncüsü? Acaba başka kimsenin ağzına almadığı bu 'ihtimali' hatıralarında bir doğrulayan var mıydı? Başladım aramaya...'')
Fahrettin Paşa'nın 'tanıklığı'!..
(Belge/7. ''...Fahrettin Paşa 'nın (Altay), İnkılâp Tarihi'mizde, altı yeterince çizilmemiş hizmetleri vardır ki, iyi niyetle gerçekleştirilmiştir: İzmir Suikastı 'nın keşfinde ve tecziyesinde önemli rolü olan iki adamdan (öteki İzmir Valisi Kâzıp Paşa (Dirik) birisi odur; İsmet Paşa 'nın Cumhurbaşkanı seçilişinde, önemli etkisi olmuştur; 'ordunun müdahalesi' sayılabilecek bir etkisidir bu, (Bkz, 'Onyıl Savaş ve Sonrası) Gâzi 'nin 'Hatay Çözümü' nü de, aynı kitapta, şöyle anlatıyor:
''...üşütmesinden korktuğum için, '-... hava çok sert; soğuk alırsınız, içeri buyurun!..' dediğim vakit, o dalgın hâli ile döndü ve bir masaya oturdu. Bir şeyler söyleyeceğini bekliyordum ki, dudaklarından şu cümleler döküldü:
''-...Paşa biliyor musun ben, Cumhurbaşkanlığı'nı bırakıp, Hatay'a 'çete reisi' olacağım!..''
Bunları söylerken, yine sıkıntılı hâli devam ediyordu, benim gülümsediğimi görünce: '-...Ne gülüyorsun?' dedi. '-...efendim, siz Türkiye'nin 'çete reisi'siniz, Hatay'ın 'çete reisi' bir teğmen olur...'' ...'' (a.g.e.s. 494)
Bilmem bu kararlı tavrın tesbitinden sonra, Gâzi 'nin 'projesi 'nin mevcudiyetinden şüphe mümkün müdür? O zaman sorulacak soru şu: Cumhuriyet Hariciye 'si, devletin kurucusunun 'projesi' ne ne kadar sâdık kalmıştır?)
Fuat Paşa'nın vasiyeti...
(Belge/8. ''...Gâzi 'den sonra, onun devletin temeli saydığı hangi ilkeye sâdık kaldık ki, buna kalabilmiş olalım? Bilmem sırası düştükçe andığım, Keçecizâde Fuat Paşa 'nın, - Tanzimat çı sadrazamlarımızın önde gidenidir.- Padişah 'a 'vasiyetnamesi 'ndeki ünlü ve önemli tavsiyesi aklınızda kaldı mı? Malûm ya, demiştir ki:
''...ecnebi müttefiklerimiz içinde, en ehemmiyetlisi İngiltere'dir; her ne olursa olsun, dünyanın en sabırlı ve en metin milleti olan İngilizler, bizim en önde gelen ve en son vazgeçeceğimiz müttefiklerimiz olacaktır. Bendenizce Babıâli'yi (devleti) İngiltere'nin dostluğundan mahrum görmektense, birkaç vilâyetimizi elden çıkmış görmek, daha iyidir.'' (Vasiyetname, The Levant Herald, 1869)
''Batı 'yla (AB ve ABD) aramız bozulmasın diye, eğer Kıbrıs 'ı fedâ edebiliyorsak, Hariciye 'nin tutumu, Gâzi 'ninkine mi benziyor, yoksa Tanzimat sadrazamlarının, -uygulaması Devlet-i Aliyye-i Osmaniye 'yi batıran - 'vasiyetnamesi' ne mi?
Karar sizin!..''
|
Yukarı dön |
|
|
barış Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 339
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
“...Gâzi: Filistin´e El Sürülemez!..”
(...Evet efendim, haklısınız; Lausanne Antlaşması , genç Türkiye için, büyük bir başarı olmuştur; 'Dünya Türk'ün kuvvetini, bir kere daha görmüştür' ; bu zaten, o sırada Gâzi ile İsmet Paşa arasında teâti edilen, tebrik ve teşekkür telgraflarında, açıklıkla görülmektedir: Ama...
Mustafa Kemal Paşa, Lausanne 'ın sonuçlarından gerçekten o kadar memnun ve mutlu olsaydı; acaba, sonradan inat ve ısrarla savunduğu bazı önemli davaları uluslararası gündeme getirir miydi? Ne gibi mi? Meselâ Süleymaniye, Musul, Kerkük davası gibi; meselâ, Türk Boğazları 'nın 'tahkimi' gibi; meselâ, Hatay Meselesi gibi, ve ilh.
Bu durum, Gâzi'nin vefatını müteakip, Türk kamuoyunda tartışılmamış, hatta ele bile alınmamıştır; halbuki, onun vefatından bir yıl öncesine kadar, Hatay Meselesi gibi, bir Filistin Meselesi 'nde de taraf olmaya mütemayil olduğu, kanıtlanabilir bir gerçek. Nasıl mı? Daha önce size sözünü ettiğim 27 Temmuz 1937 tarihli, Bombay Chronicle gazetesinde çıkmış olan haber yok mu, işte onu okuyarak!..)
'Kemal Paşa, Avrupa'ya ihtar ediyor'
(Tesbit/ 22. ''..önce isterseniz, Hindistan 'da yayımlanan bu gazetenin, başlıklarını hatırlayalım: ''Filistin'e El Sürülemez!'' / 'Kemal Paşa Avrupa'ya İhtar Ediyor', 'Türkler Mukaddes Topraklarda, Yabancı Hâkimiyetine Tahammül Etmeyeceklerdir!' Nasıl iyi mi? Gâzi 'nin -ki din iman konusunda ne iftiralara uğramıştır- 'Mukaddes Topraklar' bahsinde gösterdiği bu hassasiyeti; günümüzün 'Müslüman yönetimleri' gösterebiliyorlar mı? Hele bir düşünün.
''...Türkçe 'Hâkimiyet-i Milliye' gazetesi, Kemal Atatürk'ün Millet Meclisi'nde irâd etmiş olduğu nutuktan bahsediyor; aşağıdaki satırlar, bu nutkun Filistin'e taâlluk eden kısmından alınmıştır...''
''...'Arapların, Avrupa siyâsetine nüfuz edemeyip, bu sözde 'istiklâl' kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa Emperyalizmine esir kıldıkları, çok şayân-ı teessüftür. 'Atatürk, Filistin'in, Arabistan'da vuku bulacak harekâtın merkezini teşkil ettiği takdirde, bura Araplarına yapılacak herhangi bir fenalığa, Türklerin de tahammül edemeyeceğini söylemektedir:
''...'Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu, kimse bizim kadar bilemez; biz, vâkıa birkaç sene Araplar'dan uzak kaldık, fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için, İslâmiyet'in 'Mukaddes Yerleri'nin, Museviler'in ve Hıristiyanlar'ın nüfuzu altına girmesine mâni olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa Emperyalizmi'nin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz'...''
''...'biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyete lâkayt olmakla ittiham edildik; fakat bu ittihamlara rağmen, Peygamber'in son arzusu, yâni 'Mukaddes Topraklar'ın, daima İslâmiyet hâkimiyetinde kalmasını temin için, hemen bugün kanlarımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin Selâhaddin-i Eyyûbi idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücâdele ettikleri toprakların, yabancı hâkimiyeti ve nüfuzu altında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyân edecek kadar, bugün, -Allah'ın inâyetiyle- kuvvetliyiz'...''
''...'Avrupa'nın, bu mukaddes yerlere temellük etmek için, atacağı ilk adımda; bütün İslâm âleminin ayaklanıp, icraata geçeceğinden şüphe yoktur'...''
Gâzi Mustafa Kemal Paşa hakkında, türlü 'tertibât, tezvirât ve tahrifât' ile, onun Batı 'dan başka bir şey düşünmediğini, Batılı olmak ya da görünmek için, bin yıllık Türk Medeniyeti 'ni inkâr ettiğini ileri sürenlerin, bu satırları okudukları takdirde, biraz yüzleri kızarır mı?
Pek sanmıyorum...)
Bu kadar açık, bu kadar net bir tavır...
(...bu evrak, o zamanki Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Bey 'in imzasıyla; 'TC Dahiliye Vekâleti, Matbuat Umum Müdürlüğü' antetli bir evrak ile Başvekâlet Yüksek Makamı 'na sevk edilmişti; kayıt numarası, 5476/7/1/K7 dir; sevk metni ise şöyle:
''Başvekâlet Yüksek Makamına! Bombay Chronicle gazetesinin 27/VII/937 tarihli nüshasında, 'Filistin'e El Sürülemez.. Kemal Paşa Avrupa'ya İhtar Ediyor' başlığı altında bir yazı intişâr etmiştir. Bu yazının bir örneği ilişik olarak sunulmuştur. Bu vesile ile saygılarımı tekrarlarım. / Dahiliye Vekili, Şükrü Kaya!''
Müslüman olsun, lâik olsun, Musevi ya da Hıristiyan olsun; her Türk, Gâzi'nin, Lausanne 'dan yıllar sonra, Hatay Meselesi ortalığı kızıştırmışken; bunları beyan edip, Avrupa Emperyalizmi 'ne karşı, böyle açık, bu kadar net bir tavır takınmasının üzerinde düşünmelidir.
Tabii, onun vefâtını müteâkip, bu tavırdan ne kaldığını; hele yıllar sonra, Ankara 'nın Filistin konusunda, kimlerle 'ittifak' içinde olduğunu da!..)
|
|
Yukarı dön |
|
|
şükrügil Newbie
Katılma Tarihi: 12 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 26
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
GÜZEL BİR ARAŞTIRMA, GÜZEL Bİ YAZI. ALLAH RAZI OLSUN.
__________________ SEVEREK YARATIP, ÖZGÜR BIRAKTI "O"... SEVEREK VE İSTEYEREK GERİ GELSİNLER DİYE.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|