Batı’nın neden hızla gelişirken, Doğu’nun nispeten geri kaldığı konusunda çok fazla fikir yürütülmüştür. Gerçi Batı’nın insanlık tarihinde ‘hakim’ olduğu dönem yaklaşık 300 yıl kadardır. Fakat sadece Doğulular değil, Batılılar da bunun sırrını aramışlardır. Söz konusu başarıda ‘din’in en önemli etken olduğunu savunanlar da az değildir. Buna göre Batı Hristiyan olduğu için ilerlemiş, Doğu ise Müslüman, Budist, Hindu vb. olduğu için geri kalmıştır.
Söz konusu eğilim bizim tarihimizde de oldukça güçlüdür. Osmanlı aydınları arasında dini geriliğin sembolü olarak görenlerin sayısı az değildir. Bu nedenle din değiştirenler dahi olmuştur. Bu yaklaşıma tepki olarak Osmanlı’nın İslam’ı gerçek anlamıyla uygulamamasından dolayı geri kaldığını savunanlar da olmuştur. Fakat tıpkı gelenekler gibi, din de geniş bir kitle tarafından geriliğin sembolü olarak algılanmıştır. Fakat Osmanlı aydını tüm bu görüşlerine karşın dinden bihaber değildir. Batı’nın karşı konulamaz, ezici üstünlüğüne karşı dinin engel olduğunu düşünmektedir. Cumhuriyet aydını ise bu konuda, Osmanlı’dan ayrılır. Din sorumlu görüldü için yeni nesiller din konusunda olabildiğince hijyenik yetiştirilmiştir. Ölüsü olduğunda cenaze namazını kılamayacak, bunun için Ermeniden ya da Rumdan yardım isteyecek nesiller görülmüştür. Sonuç olarak Cumhuriyet aydınları dine tepkili olmakla birlikte ibadet nasıl yapılır, dinin temel ilkeleri nelerdir konusunda dahi çok bilgisizdir. Türk aydını için ‘din konusunda dünyanın en cahil aydını’ da denebilir. Onun hayal dünyasında gelişme ile din-gelenekler vb. birbirinin zıttı kavramlardır. Öylesine kendi ürettiği dünyada yaşar ki, Batı’yı da öyle sanır. Ona göre Batı dinden kurtuldukça yükselmiştir. İlerleme/evrim içerisinde en son nokta dinin tamamen dünyadan temizlendiği bir aşamadır.
Soğuk Savaş’ın ardından karşılaştığımız sahnelerin Türk aydınında şoklar oluşturmasının en önemli nedenlerinden biri bu hijyenik dünyadır. ‘Mikroplardan’ arınmış Türk aydını din karşısında aslında çaresizdir. Bu aydın tipi aslında ‘dinsiz’ veya ‘ateist’ olarak da tanımlanamaz. Çünkü dinsiz olmak için de bir dininizin olması gerekir. Sizin olmayan, bilmediğiniz, tanımadığınız bir şeyi reddedemez, ona karşı duramazsınız. Nitekim ünlü tarihçi F. Braudel “Avrupa’nın ateisti de Hristiyan ateisttir” derken bunu kastetmektedir. Müslüman bir ateist ile Hristiyan bir ateist aynı olamaz. Müslüman, Yahudi veya Hristiyan olmamış birisinin ateistliği seçmesi mümkün değildir. Bir Fransız ateisti mutlaka çocukluğunda veya gençliğinde Kilise’ye gitmiştir, Kilise okullarında okumuştur, yoğun bir dini eğitim almıştır ve en sonunda tercihini farklı bir istikamette yapmıştır. Türkiye’de bir kesim ise camiyi gerilik sembolü saydığından ve tehlikeli bulduğundan, reddettiği kavramların ne olduğunu bile bilemez. Dikkat ediniz, bizim dizi filmlerimizde, sinemalarımızda ve tiyatro eserlerimizde camii yoktur. 100 bölüm süren dizide bir kez dahi Ramazan veya Kurban Namazı kılınmaz. Onca kişi içinde bir tek imam veya müezzine rastlanmaz. Dinden arındırılmış bir yaşam vardır. Bizim aydınımızın tepkisi bilip de karşı çıkmak değil, korkup da refleks vermektir. Bu anlamda Türk aydınının durumu çok trajiktir. Dengeli bir dindarlık bir yana, dinsiz bile olamaz.
İşte Soğuk Savaş sonrasında Batı’da daha çok belirginleşen din-siyaset ilişkisindeki artış Türk aydınını şaşırtmakta, hatta öfkelendirmektedir.
Papa öldüğü zaman tüm batılı liderler Papa’nın cenazesinin önünde diz çökmüşlerdir. Irak’ı, Afganistan’ı bombalayan, dünyayı hiçe sayan ‘kudretli’ Bush’lar dizleri üzerine çöküp Papa’dan şefaat dilenmişlerdir. Zaten George W. Bush kendisinin Allah tarafından Amerika’ya başkan olmak üzere seçildiğine inanır. Aşırı dinci hristiyanlarla arası çok iyi olan Oğul Bush Hristiyan Siyonistlerdendir. Kıyamet gününün çok yaklaştığına ve İsrail devletinin bu nedenle korunması gerektiğini düşünür. Üstelik bu konuda ilk ABD Başkanı da değildir. Dinci ABD başkanları arasında Ronald Reagan da vardır. Hristiyan Siyonist Reagan’ın yakın çevresi din adamları ile doluydu.
İsrail zaten dini bir idealle doğdu ve hala da öyle yaşıyor. İsrail’in dinci yaklaşımları konusunda ciltlerle kitap ve makale var. İsrail’in ABD’den aldığı destek de dinsel temellere dayanıyor. Amerikan başkanlarıyla arası bozulan israilli başbakanların aradıkları ilk isim evangeliklerin ruhani lideridir ve İsrailli başbakanlar bir ülkeyte saldıracakları zaman öncelikle dini liderleri arayabilirler.
Diğer bir lider Tony Blair ise Batı’nın ‘en dindarları’ndandır. Her Pazar Kilise’ye gider. Eşi Katolik’tir, çocuklarını dini eğitim veren okullara gönderir. Kendisinin de din eğitimi çok kuvvetlidir. Dinin siyasete liderlik etmesini savunur. Papaz olamadığı için siyasete yöneldiği de bir sır değildir.
Avrupa'nın Ortodoks ülkelerinde de durum farklı değildir. Örneğin komşumuz ve AB üyesi Yunanistan'da Kilise ve din olmaksızın siyaset anlaşılamaz. Geçenlerde Hürriyet gazetesinin fotoğrafladığı üzere Yunan Harp Okulu'nun Komutanının makam odasında dahi Hz. İsa'nın temsili resmini görebilirsiniz.
Avrupa Birliği’ni bir Hristiyan-Yahudi medeniyeti olarak görmeyen Avrupalı lider sayısı çok azdır. Dinden arındırılmış modern ve bilim üzerine kurulmuş bir toplum, İnsan hakları ve demokrasi ideallerini sayıklayan Türk aydınının tersine Avrupa kimliğinde din çok önemlidir. Bu nedenle son dönemlerde Türkiye’yi Avrupalı görmeyen açıklamalar artmaktadır.
Yeni Papa demektedir ki, “Türkiye Avrupalı değildir, çünkü Avrupa’nın geri kalanı gibi Hristiyan değil”. Merkel ve diğer AB ülkelerindeki benzerleri de bu görüşleri savunuyor. Zaten eski Alman Başbakanı Kohl de dememiş miydi, “bu bir medeniyet projesidir ve siz bunun parçası değilsiniz.”
***
Kurduğumuz dinden arındırılmış dünya hayali hızla yıkılıyor… Sandığımızın aksine Batı dini bağnazlıkta bizden çok daha ilerde. İncil’i okumamış, onu rehber edinmeyen çok az Batılı lider var. Türk aydınını hala yanıltan ise Batı’nın yaşama tarzı. Bush’un kızları erkek arkadaş değiştirdikçe, o bar senin, bu bar benim dolaştıkça, sarhoş ve nispeten dekolte pozlar verdikçe, bizim aydınımızın aklı karışıyor. Çünkü o din denince, olaylara hala kendi oluşturduğu simgelerle bakıyor. Çarşaf, başörtüsü ve camii dışına çıkamıyor. Kendi dinini hiç bilmediği için, Batı’nın din anlayışını da hiç anlayamıyor. Sanıyor ki dinsizlik bacak göstermektir, dincilik ise çarşafa sarınmak.
Beyinlerin üzerindeki çarşafları göremeyen bir akıl ne dini anlayabilir, ne de siyaseti. |