Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
GEMİLERİNİ
YAKANLAR
Derler ki
Batı Afrika'da yaşayan
ve göçebe bir topluluk olan berberilerden- Avrupa'ya
yayılmak için -Kuzey Afrika valisi Nuseyr oğlu Musa
tarafından -bir ordu hazırlanır.Musa, kölesi Ziyad'ın
oğlu Tarık'ı bu ordunun başına getirir. O dönemlerde o
bölgede kökenleri Cermen ırkına dayanan, Batı Roma
İmparatorluğu’nu yıkarak, Roma’yı yağmalayan Batı Gotları
(Vizigotlar) adlı barbar bir kavim hüküm sürmektedir.
Bunlar oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmektedir. Tarık’ın
ordusu ile bu bölgeye geldiği haberini alan Vizigotlar sayıca
daha üstün olan ordularını onların üzerine doğru
sürer. Tarık, askerlerinin zoru görünce kaçmasını
önlemek için, oraya gelmek için kullandıkları
tüm gemileri ateşe verir.
Geriye
dönüşü imkansız kılmak için gemilerini ateşe
verdiren sadece Tarık bin Ziyad değildi kuşkusuz. Kuran'a
şöyle bir göz atıldığında görülecektir ki
Kuran, gemilerini ateşe verenlerin misalleriyle doludur.
İbrahim
İbrahim,
babasını ve kavmini göklerin ve yerin rabbine çağırdığında,
putlara tapmamalarını öğütlediğinde, bir gece kavminin
biri hariç diğer tüm putlarını parçaladığında
kavmi O’nu yargılamak istediler. İbrahim’le girdikleri
cedelden yenik ayrılan kavmi ibrahim’e bir ceza öngördüler.
"
Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu
yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
Biz
de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik
ol."
Firavun’un
sihirbazları
Musa’nın
kabiliyetli bir sihirbaz olduğunu düşünen Firavun ve
taifesi Musa’yla mücadele etmesi için yurdunun en
yetenekli sihirbazlarını toplattı. Kazandıkları, Musa’yı
yendikleri takdirde sihirbazlara ‘’en yakın adamlarından olma’’
sözü verdi. Ancak Musa, sandıkları gibi, yetenekli bir
sihirbaz değil Allah’ın kendisini ayetlerle gönderdiği bir
elçiydi. Sihirbazlar, illüzyonlarının Musa’nın yere
attığı değnek tarafından yutulduğunu görünce bu
apaçık gerçeğin farkına vardılar ve büyük
bir teslimiyetle hakikat karşısında Musa’nın ve Harun’un
rabbi için secdeye kapandılar. Firavun’un vereceği cezaya
hiç aldırış etmediler. Nitekim Firavun’la şöyle bir
konuşma geçmişti aralarında.
Andolsun
ki, sağlı- sollu birer el ve ayağınızı
kesecek ve arkasından tümünüzü asacağım.
Büyücüler de dediler ki, Biz zaten Rabbimize
döneceğiz.» Sen ancak Rabbimizin ayetleri bize gelince
onlara inandık diye bizden öç alıyorsun. 'Ey Rabbimiz,
üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak al
canımızı.(7/124,125,126)
Şuayb
Medyen’e
de kardeşleri Şuayb gönderilmişti. Şuayb, onları tek ilaha,
ölçüyü-tartıyı tam tutmaya, yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmamaya, iman edenleri Allah’ın yolundan
alıkoymamaya, yol kesmemeye çağırdı. Ancak kavminden
müstekbirler alışılagelen davranışı sergilediler.
Kavminin
önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar
(müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle
birlikte iman edenleri ya ülkemizden
sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize
geri döneceksiniz.(araf-88)
Havariler
Meryemoğlu İsa da
kendisinden önce gelen Tevrat’ı doğrulamak,kimi haramları
helal kılmak için geldi. Allah’tan korkmaya ve kendisine
itaate çağıran İsa inkar yoluna gidilmişti. Nitekim
kavminin inkarını sezmişti İsa bunun üzerine
dedi
ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?"
bu
çağrı sürgün, taşlanma, öldürülme
ihtimallerine rağmen havariler tarafından yankı buldu.
Havariler:
"Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim
gerçekten müslümanlar olduğumuza şahid ol"
dediler. Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk.
Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (ali İmran/52,53)
Havariler gemilerini
yakarak Allah’ın yardımcıları olmayı seçtiler.
Ey iman edenler,
Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere:
"Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?"
demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın
yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğullarından
bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti.
Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik,
onlar da üstün geldiler. (saf/14)
Muhammed
Elçilerin
sonuncusu da tehditlerden,tuzaklardan nasibini almıştır
Hani
o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da
öldürmek veya sürgün etmek amacıyla,
tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da
bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen
kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.
(enfal/30)
Sonuç
Rabbimizin kitabında
zikrettiği misallerden anlaşılacağı gibi hakikat her zaman bazı
muhataplar tarafından yalanlanmıştır. Muhataplar yalanlamakla da
yetinmemişler, hakikat tebliğcilerine karşı tehdit seçeneğine
başvurmuşlardır. Kimi hakikat tebliğcisi tutuklanma, kimi
sürülme, kimi öldürülme, kimi yakılma, kimi
el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi tehditleriyle,
tuzaklarıyla yüz yüze kalmıştır.
Gerek son elçiye
ve O’nun şahsında bize örnek gösterilen misallerde,
gerekse bize örnek gösterilen elçinin yaşamı bu
yolun dikenli olduğunu göstermektedir. Bu yol gemilerini ateşe
vermeyi gerektirir. Bu yol geriye dönüşü imkansız
hale getirmeyi öngörür.
Gemilerini yakmak ateşe
atılmaya hazırlıklı olmaktır. Gemilerini yakmak ellerimizin ve
ayaklarımızın çaprazlama kesilmesine hazır olmaktır.
Gemilerini yakmak tutuklanmaya, yurdumuzdan sürülmeye,
öldürülmeye hazır olmaktır. Büyücülerin
teslimiyeti, havarilerin kararlılığı, İbrahim’in
teslimiyetidir.
Bunun bilincinde
olanlar buna zaten hazırdırlar. HAMAS liderlerinden Rantisi bu
bilince güzel bir örnek teşkil eder. ’’Kalp krizi
ya da APACHE (apaçi)…’’ demişti Rantisi ‘’ikisi
de ölüm ama ben APACHE’yi tercih ederim’’. Bu
yolu bilenler, sünnetullahı kavrayanlar yolun asla güllerle
döşeli olmadığını bilir.
Oysa birçoğumuz
bunu kavrayamamış, bunun ayrımına varamamışız. Gemilerimizi
ateşe verememişiz. Statülerimizi, eşlerimizi, kesintiye
uğramasından korktuğumuz ticaretimizi, çocuklarımızı,
mallarımızı, aşiretimizi gözden çıkaramamışız.
Hakikati savunmaya ve söylemeye cesaretsiz, isteksiz, gevşek,
çekingen davranıyoruz. Öyleyse beklemek durumundayız…
Allah’ın emri gelene kadar. Bilmeliyiz ki gemilerini
yakamayanlarımızın nihai kurtuluşa erme şansı yoktur.
http://www.satirbasi.com/?a=593
__________________ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine..
|