HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: çoğunluğa uymak Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

alıntıdır

Çoğunluğa Uymak

Cemal ÇAĞLAK


İnsan başı boş değildir. Yaratıldığı andan itibaren bir takım kelimelerle Rabbi tarafından bilgilendirilmiştir. Ancak zamanla bu bilgiler yine kendisine emanet edilen insanlar tarafından yozlaştırılarak ya da gündemden düşürülerek tahrifata gidilmiştir. Bu yüzdendir ki Allah'ın her defasında peygamber seçerek insanlara hitap edişi bu yanlışlıkların tekrar düzeltilmesi içindir. İnsan hiçbir zaman başı boş değildir. İlahi hükümlerden uzak durduğu zaman bile bir boşluğun içinde olamaz. Hayat çizgimiz boyunca Allah'ın hükümlerini boşa çıkararak yapacağımız her girişimin akabinde o boşluğu mutlaka ve mutlaka Şeytan'ı memnun edecek hal ve davranışlar dolduracaktır. O halde önemli olan nokta, kabı herhangi bir suyla değil arı duru olan berrak bir su ile doldurmamızdır. Vahiy, bu kirliliği rafine edici bir program olarak gönderilmekte ve hayatımızı da bu düzenlemeye uygun bir şekilde idare etmemiz istenmektedir.



Aklı olan her insan bir şekilde taraftardır. Eğer iradesi kendi ellerinde değil de başkaları tarafından kumanda ediliyorsa birilerinin hesapları uğruna bu vazifeyi yürütür. Bu işin hiçbir zaman sıfır noktası yoktur. Yani yaşadığımız hayat ya Allah'ın istediği ölçülerde ya da onun reddettiği istikamettedir. Az önce söylediğim gibi inen ayetler bu istikametin ne yönde olması gerektiği hususunda ikazlar yapmaktadır. Bu yüzden Allah, insanlara seslenirken onları kendi tarafına davet etmekte, Şeytan ve onun yandaşlarından uzak tutmak istemektedir. Buna rağmen Allah'ın istediği yönde hareket etmeyen her insan kat'i suretle batılın yanındadır ve her adımda sapma açısı bir derece daha büyüyecektir.



Adem'le başlayan bu bilinçlendirme onu ve eşini, düşmanı olan Şeytan'a karşı uyarmaktaydı. Ayağının Adem yüzünden kaydığını beyan eden İblis er veya geç bunun intikamını almaya yemin etmiş, sapmasına sebep olanları kıyamete kadar Allah'ın yolundan uzaklaştıracağına and içmişti. Daha ilk fırsatta her açıdan kolay bir hayatın içine bırakılan Adem ve eşini -mahiyetini bir kenara bırakarak söyleyeyim- yasak ağacın meyvasına uzandırarak Allah'a isyan ettirmişti. Ancak Allah, Şeytan gibi inadında diretmeyip tövbe eden bu insanları bağışlamıştı. Bu olaydan sonra sayamayacağımız asırlar ve ismini bilip bilmediğimiz peygamberler, toplumlar geldi, geçti. Artık Şeytan'ın her köşe başına diktiği yasak ağaçlar, koruluklar ve ormanlar halini aldı. Ne yazık ki bu nesiller kendilerini bir ağaçtan sakındırsalar bile başka bir ağacın meyvesine ram olmaya devam etmektedirler. Üstelik meyvelerin en zehirlisi olan şirk ağacından yedikten sonra maalesef diğer meyvelerin zehrinin farkına bile varamamaktadırlar. Şurasını mutlaka tescillememiz gerekmektedir. İnsanın başlangıcıyla beraber din de başlangıcını yapmıştır. Daha sonra gelen peygamberler ve tebliğ ettikleri hakikatler bir öncekinde mevcut olan tahrifatları gidererek toplumları yeniden ıslah sahasına çekmek içindir ve hepsinin de olmazsa olmaz başlangıcı rububiyetin ve uluhiyetin yalnızca Allah'a ait olduğu noktasında ilk hareketi ortaya koymalarıdır. Yani tevhid bozulursa her şey bozulmaktadır. Bu yüzden kenarda köşede kalan ya da öne çıkarmak istediğimiz salih amellerin hiçbir faydası olmamakta, salih amellerle birlikte Şeytan'ın yolunda yürünmektedir.



Böyle bir şey nasıl olabilir? İnsan namaz kılarak, hacc yaparak, oruç tutarak, zekat vererek, v.s. amelleri yerine getirerek bu duruma düşebilir mi? Kur'an bu durumu Zümer suresinin 65. ayetinde çok açık beyan etmektedir. Şirk koşulduğu taktirde bütün amellerin boşa çıkacağı apaçık söylenmektedir. Bir toplumda ırk, renk, varlık-yokluk, kibir, gurur gibi anlayışların oluşturduğu sınırları kabul edilmez olarak belirtenlerin, - ki Allah'ın vahiyle bunları kaldırıyor olmasına rağmen - başka sistemlerin peşinden koşarak bu melanetlerin ilga olacağını savunması, bu durumun içine düşmektir. Öyle ki Allah rızası adına bir fakire yardım ettikten sonra o insanı acımasız ekonomik uygulamalarıyla sefil eden sistemin bekası için yapılan dualar sadece bu şekilde açıklanabilir. Vahyin amacı ıslahtır. Onu sadece bir hizmet programı gibi benimsersek otorite olmuş zulmün hakemliğinde adil bir hayat tarzı oluşturma çabası içine gireriz ki bu da boşa kürek çekmektir.



Ne yazık ki bu güne kadar yapılan ve adına ıslah hareketi denilen çalışmalar hep kayba uğradı. Başlangıç hep hatalarla dolu ve peygamberlerin metodlarından uzaktı. Bu açmazları doğuran en büyük sıkıntı ise doğru bilgi noksanlığıydı. Taze icad edilen ve devralınan hizmet ve tebliğ metodlarıyla maalesef müslüman dünya her seferinde aynı noktayla buluşmaktadır. Allah Resulü'nün oluşturduğu toplumu her seferinde örnek toplum olarak tanımlamamıza rağmen onların örnekliğindeki özellikleri gereği gibi inceleyememiş olmamız bu sefaleti ırsi hale getirmiştir. Üstelik henüz inmiş birkaç ayetle ayağa kalkan o günkü müminlerin sarsılmaz mücadelesini bilmemize rağmen, bu toplum evindeki Kur'an'la barışamamıştır. Böylece bizi terbiye eden ve eğiten kaynaklar her kafadan ayrı sesin çıkmasına ve farklı metodların gelişmesine sebep olmuştur.



Şurası mutlaka ele alınmalıdır. O dönemdeki müminler sadece Kur'an ve Resulullah'ın önderliğinde bu işi başarmışlardı. Oysa bizim elimizde bugün de Kur'an var ve Peygamberin örnek ahlakı adına yazılmış yüzlerce ciltlik kitaplar mevcuttur. Bununla beraber kütüphaneler dolusu iyi ahlaklı çevre dostu müslüman yetiştiren ilave kaynakları da sayabiliriz. O zaman nasıl olur da bu imkan bolluğu içinde her geçen gün bir kat daha rezil olma başarısını sağlıyor olabiliriz? Kanaatimce sorun bilgi ve bilinç sorunudur. Ciltler dolusu kitabı hafızalarda taşımak, okunmuş kitapların ayaklı nüshası olmaktan öteye bir sonuç getirmemektedir. Fakat bu, bilinçle yapılan bir eylem olmuş olsaydı okunanların yaşanıyor olması gerekirdi. Şüphesiz bu toplum bir şeyleri İslam adına yaşamaktadır. Ancak bu yaşananlar Kur'an'ın neresindedir? Bu tartışılmasına bile gerek duyulmayacak kadar barizdir. Bugün sokaklar namazı kılmayan ama ezanı Türkçeleştirenlere küfredenlerle doludur. Ehl-i iman tuvaletten çıkınca kırk adım yürümeden abdest almaz ama okula giden kızının başını ilim uğruna açar-açtırır. Karşısına dikilip "Şu Kur'anı okuyun" deseniz, anlaşılamayacağına dair kırk delili bulmakta gecikmediği gibi "Biz kim Kur'an'ı anlamak kim" reddiyesinden sonra size öğrenmeniz gereken tefsir, hadis, usül, sarf-nahiv gibi yirmi küsur ilmi tedris etmenizi söyler. Bilal-ı Habeşi'nin kölelik kırbacı altında bu kadar ilim tahsili yapmadığını söyleseniz "O erişilmez yıldızlara uzanılamayacığını..." işitiverirsiniz. Sonra atı otla kandıran raviden hadis rivayet etmeyen Buhari'nin derlediklerini de Levh-i mahfuzdan gelmiş gibi kabul etmelisiniz. Gerçi atı kandıran adam karşısındaki Buhari'nin adaleti, devrindeki zalim sultanlara karşı ne şekilde tecelli etti bilmiyorum ama beni ağırlamak için tavuğunu buğday atarak yakalayıp kesen komşumun sözlerini dinlemekten imtina etmem.



Şüpheli bilgilerin insanı doğruya götürme şansı yoktur. "Elimizdekiyle idare edelim" mantığı da bir müslümana yakışacak davranış değildir. O halde başvuru kaynağımızın kendisinde kesinlikle şüphe olmayan bir özellikte olması gerekmektedir. Bu da sadece ve sadece Kur'an'da mevcuttur. Bunun dışındaki kaynakları da hiç şüphe olmayan Kur'an'ın sıfatıyla özdeşleştirirsek şirke başlangıçta sapmış oluruz. Bu noktayı çok iyi tespit etmeli ve ayetleri yanlış görüşlere mahkum eden hezeyanlardan bir an önce sıyrılmalıyız. İnsanlara olan sevgilerimiz ve bağlılıklarımız bizi körü körüne bir yola sevketmemelidir. Birinci sorumluluğumuz ayetlere olmalıdır. Zaten Resulullah da ayetlere tabi değil miydi? Her seferinde mükellefiyetin, kendisine inen ayetler olduğunu söylüyor ve insanları buna uymaya çağırıyordu. O, hakkında ayet olmayan bir konuda kimseden bir yükümlülük istemiyor ve dine keyfi hükümler sokmuyordu. Ancak ondan sonraki dönemlerde ve her neslin bir sonraki nesle bıraktığı mirasta, cehalet inanılmaz seviyelere ulaştı. İnsanlar alması gerekenlerin değil de faydasız olanların peşine düştüler. Ashab-ı Kehf'in yaptıklarını ve tavırlarını örnek almak yerine köpeklerinin adını ve sayılarını gündemlerine aldılar. Kadir suresinin içeriği yerine ondaki geceyi seksen senelik günahlarını bağışlatma aşkına Ramazan'ın kaçıncı gecesinde bulacaklarını araştırdılar ve o gün bu gün hala aramaktadırlar. Şüphe yok ki bu tarz oyalama ve oyalanmalar o dönemdeki idareleri rahatsız etmediği gibi teşvik de görüyordu. Devleti idare eden zalimlerin yaptıklarına karışmayan ve onlardan ulufe koparmak için sıraya geçen alimlerin! Zulkarneyn'in iki boynuzu arasındaki mesafenin kaç arşın olduğunu ölçme çabaları takdir ile karşılanıyordu. Halk ise ümmeti selamete çıkaracak bu tesbitleri kürsü dibinde huşu içinde dinliyordu. Yani pirenin insandan çektiği kan Hüseyin'in kanından daha fazla gündemdeydi. Fıkıhta elde edilen bu süper ilerlemelerin arkasından İslam olduğunu söyleyen ümmetin bu an sahip olduğu görüntü inanın bir adım bile mesafe kaydetmemiştir. Dün Zulkarneyn'in boynuzlarını tetkik edenler bugün onun uzaya ilk çıkan insan olduğu tezlerini yazarak taze buluşlarıyla iftihar ediyor olabilirler. Ancak bu ümmet keşif hesabına bir karış daha yere batmıştır. Bunların hesabına göre beni bu yeryüzü zalimlerine terk ederek uzaylıları ıslaha giden Zulkarneyn'le benim hiçbir işim olmadığı gibi onun çağrı yaptığı din de sadece NASA'yı ilgilendirir!



Uçağımız düşmüş ve biz ne yapıp edip kara kutusunu açmalıyız. Her seferinde yere çakıldıktan sonra "Takdir-i ilahidir" diyerek aynı facialarla karşılaşmak istemiyorsak hatalarımızı gösterecek kaynağı mutlaka incelemeliyiz. Suçu birgün uçağa bir gün pilota atarak bu işin içinden çıkmamız mümkün değildir. Kesinlikle ne bu pilot bizim pilotumuz olmalı ne de bu uçak bizim uçağımız olmalıdır. Bir kere daha bu örneği arkamıza alarak konuşacak olursak insaf sahibi her müslümanın diyeceği söz şu olmalıdır. Ne bu din benim dinimdir ne de bu peygamber benim peygamberimdir. O, kendisine indirilen ayetlerle yirmi üç yılda azgını ve kölesiyle, zengini ve fakiriyle, kadınıyla erkeğiyle yeni bir toplum oluşturdu. Biz elimizdeki kalıntı mantıkla ve bilgiyle hareket ettikçe, değil yirmi üç yıl yirmi üç yüzyıl boyunca hala aynı sefaleti yaşamaya devam edeceğiz. Bunu ispatlamaya gerek olmadığı gibi İslam dünyası dediğimiz coğrafyanın içinde bulunduğu hal delil olarak yeterlidir. İşin daha üzücü yönü de bu zavallılığa rağmen hala bulunduğumuz yerde saymamızdır. Herkes, peşine düştüğü hocayı ya da kaynağı karşısına alarak "Bu ne hal ve bu bilgi beni niye kurtarmıyor?" sorusunu sormadıkça ve cevabını aramadıkça dünya rezaletinden kurtulamadığı gibi Ahiret azabından da kurtulamayacaktır. Bu sebepledir ki Allah ile beraber başka ilahlar tutma hastalığından sıyrılarak doğru bilgiyi doğru metodla uygulama yoluna girmeli, dünya ve Ahiret kurtuluşumuzu sadece Allah'tan gelen emirler bütününde aramalı, önümüze çıkan kaynakları da hak ve batılı ayırdeden süzgece yani Kur'an'a vurmalıyız. O zaman asırlardır ve günümüzde olmak üzere bizi uyutan aldatan ve saptıran kaynakların ve liderlerin nasıl sapır sapır döküldüklerini göreceğiz. İşte o zamandır ki "Ben müslümanım" diyen bu topluluk imanın taze soluğuyla karşılaşacak, mücadelesini kazansa da kaybetse de Allah indinde galip olduğunu anlayacaktır. Bütün bunlardan sonra Allah, azların çokluklara nasıl galip geldiğini ortaya çıkaracaktır. Kur'an birçok kıssada bu az gurupların nasıl kalabalık yığınların fevkinde kaldıklarını göstermektedir. Nuh ve yandaşları azdı ama kurtuldular. Musa ve onu takip edenler azınlıktılar ama boğulan Firavun oldu. Mağaraya sığınanlar bir avuçtu ama, Romalılar yok oldular. Resulullah ve müminler azdılar ama kazandılar. İşin mükafatça büyük yanı ise Ahirette kesinkes kazanmış olmalarıdır. Müslümanların bu söylediklerimle ilgili olarak gücü Allah'ın yanında aramaları gerekir. Zaten Allah, üstünlüğü kendisine olan bağlılıkta kabul etmekte ve "İnanıyorsanız üstünsünüz "demektedir. Kitabın hiçbir ayetinde "Çoğunluğu sağlarsanız üstünsünüz" ifadesi yer almadığı gibi bu üstünlüğü elde etmenin yolunun da bir takım fedakarlık yürüyüşlerinden sonra ortaya çıktığını beyan etmektedir. Bunun dışında bedavacı bir mantıkla önümüze koyulan tuzaklar her halükarda sadece belli bir zümrenin üstünlüğünü tepemize tayin etmekten öte bir sonuç getirmeyecektir. Özellikle peygamberlerin metodunu bir kenara atarak periyodik aralıklarla yapılan sandık cihadıyla kurutuluşa erebileceğimizi, birilerinin eteğinden tutarak mübarek nazarlarıyla ihya olacağımızı ve dünya-ahiret saadetimizi sağlayacaklarını düşünerek asla felah bulamayız. Evet, müslümanların, sistem tarafından öne çıkarılan Bel'amların gayretiyle demokrasiyi İslam sanma hastalığından derhal kurtulmaları gerekmektedir. Bir kere burada şura ve demokrasinin oluştuğu ortamı doğru tahlil etmek gereklidir. Şurada seçilebilecek olanların hepsi müslüman olmalı ve sadece İslam'ın esaslarını dikkate alarak Kur'an'a göre hüküm vereceklerini beyan etmeleri gerekmektedir. Oysa bugün İslam'la barıştırılmış demokraside, seçilenler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali değildir. Uygulayacakları ise İslam değildir. Üstelik bugün İslami esaslarla devlet kurumlarının bir karar vermesi Kemalizm'e karşı şirk koşmak! (Üstelik bu şirk sizi hemen yeryüzü cehennemine sokuverir) olduğuna göre uzattığımız elin nerelere vardığını hesaplamamız gerekmektedir.



Dinimizi çok iyi seçmeliyiz. İş, dönüp dolaşıp tercih noktasına gelmektedir. Bu tercih Allah tarafından mı belirlenecektir yoksa O'ndan başkaları tarafından mı? İkinci şık mutlak anlamda şirk demektir. Bir beşerin asla Allah'ın hüküm alanına müdahale hakkı yoktur. Her kim bu alanda Allah' a rağmen birşeyler dayatmaya kalkar ve kim bu dayatmaları ilke olarak benimserse Allah'a harp ilan etmiş olur. Yıllardan beridir din denildiği zaman insanlarımızın aklına ne yazık ki sadece ya İslam ya da Yahudilik ve Hıristiyanlık geldi, getirildi. Oysa sorun bu akla gelenlerin sadece ilahi olanlardan olmasında da saklıdır. Her ne kadar bazıları okudukları ilahiyat fakültelerinde ve imam-hatip liselerinde dinler tarihiyle ilgili olarak beşeri dinleri incelemişlerse de, onların tarihin tozlu sayfalarında kaldığını düşünerek bunların bugün de var olduğunu gündeme getirmemişlerdir. Bu sorun tam anlamıyla ele alındığı taktirde mevcut olan demokrasilerin, laikliklerin, milliyetçiliğin, hurafelerin, tasavvufun, komünizmin, ırkçılığın v.s. tesirli bir din olduğunu göreceklerdir. İsimlerini geri plana alarak muhtevalarından hareketle bunları incelerseniz hepsinde aynı özelliği görebilirseniz. Bir kere hepsi insanoğlunu kendi kriterlerine çağırmakta onlar için belirlemiş olduğu hayat tarzına çağrı yapmaktadır. Hepsinin ekonomik, askeri, hukuki esasları mevcuttur. Belirli müeyyideleri ve bunlar için yaptırım hususları bulunmaktadır. Beşeri dinlerde mevcut olan bu özellikler bütün ilahi dinlerde olduğu gibi son din olan İslam'ın içinde de vardır. Ancak sorun bunların içerik olarak bulunmasında değil bu programın kim ya da kimler tarafından yapıldığı ile ilgilidir. Eğer mevcut program bir beşer ya da beşerden müteşekkil gruplarca yapılmışsa Allah buna hiçbir şekilde razı olmamakta, bu iddiayı kendisine ortak koşmak olarak kabul etmektedir. Üstelik Allah, bu tarz beşeri sistemleri yeryüzünde de Ahirette de kayba uğratıcı olarak beyan etmektedir. Ne yazık ki müslüman olduğunu söyleyen kesimler belki bilerek belki de bilmeyerek saymış olduğumuz beşeri dinleri ya kısmen ya da tamamen benimsemişler ve onların esaslarını hayatlarına ilke etmişlerdir. Bunun korkunç bir zulüm olduğu ise ne kürsüde, ne okulda ne de hafızların yetiştiği kurslarda söylenmiştir. Bu yüzden insanımız din denildiğinde işin içine illaki bir meleğin peygambere, Allah katından getirdiği haberi koymaktadır. Bu sadece sofrayı bir kenarından tutmaktır. Öyle olmadığını Kafirun suresinde açık seçik görmekteyiz. Müşriklere hitaben: "Sizin dininiz size benim dinim banadır" dendiğinde, onların içinde bulundukları din Allah katından inmiş bir din miydi? Şüphesiz oldukça farklıdır. Ancak daha önceleri Allah katından gelen dinlerle bağlantısı yok değildir. Pekala biliyoruz ki Resulullah'ın tebliğe başladığı dönemde Kabe ve İbrahim o dönem için de kutsaldı. Ancak bu iki ismin hatırlattığı tevhid ortadan kalkmış, geriye sadece örf ve hatıralar kalmıştır. Zamanla heva ve heveslerin tazyiki altında tahrifata uğrayan dinden geriye kalanlar ise asla Allah'ın çağırdığı kurtuluş yolu değildir ve içinde İslam'dan ne kadar unsur bulunursa bulunsun öz itibariyle ziyana uğradığı için beşeri bir pozisyona bürünmüştür.



Vahiy yine gelmiştir. İlginçtir ki bu vahiy yeni bir Kabe inşaatından bahsetmiyor, Safa ve Merve'yi başka yere taşımıyor, ihram yerine başka bir giysi emretmiyordu. Müşriklerin Kabe'ye olan hürmetlerinden ve namazlarından bahsediyordu. İbrahim, inen ayetlerle yeniden tanıtılıyordu. O'nun oğluyla inşa ettiği Kabe, şimdi putlarla dolu olduğu halde, çocukluğunda putları nasıl kırdığı anlatılıyordu. Bilinç mağduru olmuş ve olmaya zorlanmış toplum işte bunu göremiyordu. İbrahim, hala mukaddesti ama Kabe ne yazık ki putlarla doluydu. Bugün sahip olduğumuz İslam anlayışı ne acıdır ki peygamberimiz dönemindeki Kabe'nin konumu gibidir. Üzerimizde İslam'ın varlığını savunurken içimizin sayısız putlarla dolu olduğunu ne yazık ki göremiyoruz. Bugün de içimizde yerleşmiş putları kah Allah'a yakın olma bahanesiyle kah menfaatlerimiz kah gemilerimiz yüzsün diye biriktirmişiz. İçimizi bu kofluklarla dolduran Ebu Cehillerin peşinden giderken İslam'ın yüceliğini savunmak ve yaşandığını ikrar etmek, putlarla doldurulmuş Kabe'nin Allah indindeki meşruiyeti gibidir. Biz müslümanların İslam'ı getirdiği hal işte budur. Dışarıdan seyrederken hatırınıza Allah gelmekte, içine bakıldığında her türlü şeytani pisliğin dolmuş olduğunu görmekteyiz.



İkide bir feveran ederek "İslam elden gidiyor" çığlığıyla bağırmak yerine, şu elimizden gidecek İslam'ın ne olduğuna bir bakarsak çok daha sağlıklı bir yaklaşım sergilemiş oluruz. Şimdi müslümanlara soralım: "Hangi İslam'ı kaybetmekten korkuyorsunuz?" İdeolojik sarhoşlukların altında kıldığınız ve sizi Allah'tan başka herkese secde ettiren namazınızı mı? Yoksa onbir ayın sultanında akşama kadar aç kalıp sistemin müstekbir sultanlarınca kriz, enflasyon, dış ve iç borç dalgası altında bayat ekmek kuyruğuna geçen insanların on iki ay çektikleri sıkıntılarını hatırlamayı aklınıza getirmediğiniz iftar vaktini mi? Hacca gidip Mina'daki şeytanları taşladıktan sonra onların yeryüzündeki varisleriyle sizi sıkı fıkı etmekten çekinmeyen akidenizi mi? "Allah'tan başka ilah yoktur" dedikten sonra mevcut ilah enflasyonunda Allah'ın ilahlığını neredeyse aklınıza getirmeyen Kelime-i Tevhidinizi mi? Arapçasıyla da Türkçesiyle de, yıllardır üzerinize atılan ölü toprağına üfürmesine fırsat tanımadığınız ezanınızı mı? Hakikaten biz hangi İslam'ı kaybetmekten korkuyoruz? Cevabı gayet kısa ve yalındır. Bizim kaybetmekten korktuğumuz İslamiyet, sistem tarafından asla kaybına fırsat verilmeyen, Peygamber tarafından da asla yaşanmayan İslam'dır. Gerçekten, bir başörtüsü sorunu karşısında sapır sapır dökülen toplumun sorunu amel-i salih değil akide sorunudur. Allah Resulü'nün ilkeleri uğruna çok şeyi, özellikle yaşadığı diyarı terketmesini bilmemize rağmen biz bu değer konusunda makamlarımıza, maaşlarımıza ve diplomalarımıza Allah'ın ipinden daha sıkı sarıldık. Ama gördüğümüz gibi ip kopuverdi ve şimdi her vadide şaşkın şaşkın gezen şairlerin etrafında toplanıp büyük büyük mitinglerde avuçları efendilerince doldurulacak olanların Muallekatü's Seba'larını dinliyor ve onları alkışlıyoruz.



Hak, asla kalabalıkların gittiği yolda değil yanlızların, ayak takımı olarak nitelenenlerin gittikleri yolda kazanılacaktır ve Allah çoğunluğa uydukça haktan sapacağımızı ayetiyle bildirmektedir. İnsanların akın akın ve sürüler halinde uğradığı bu erozyonda biz de kaybolmak istemiyorsak sadece gelip geçici olan şu dünya hayatının yalanlarla dolu vaatlerini yapanların peşinden giderek değil, İncir ve Zeytin Diyarı'nı, Sina Dağı'nı ve Emin Belde'yi aydınlatan kaynağa, vahye dönerek yolumuzu bulabilir; o zaman toplumda bütün zorluklara rağmen değişimin nasıl gerçekleştiğini, "Bir avuç" sayılanların "Zalimleri nasıl bir inkılaba" uğrattığını görebiliriz.


 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

.

Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

 

Malik Bin Nebi alıntıladı :

Evet, müslümanların, sistem tarafından öne çıkarılan Bel'amların gayretiyle demokrasiyi İslam sanma hastalığından derhal kurtulmaları gerekmektedir.

İLGİLİ ALINTI :

Demokrasi, insanı hevasına uymaya yönlendirir
Ercümend Özkan


İslam toplum düzeninde aslolan, Müslümanların tevhid esası üzerine yükselen değerleri yaşatmasıdır. Bu değerlerde insanı insan eden, insana fıtratına uygun yaşamı sağlayan eşyanın tabiatını tanıma ve hayatı kolaylaştırmak için bundan yararlanmak asıldır. Hayatı tüm insanlar için bir sinema alanı, ahireti ise bu sinemanın sonucunun görüleceği sonsuz bir mekân olarak değerlendiren İslam, yeryüzünü ifsad (bozulma)dan korumayı, insanları ve toplumu münkerlerden uzak tutmak ve ma’ruf ile donatmakla sağlayacağını belirtmektedir. Bu sebeple insanların kendilerinden başlayarak “emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” yapmaları, insan olarak ilk, önemli ve öncelikli görev olmuştur.


 


İslâm anlayışında muhalefet ancak, iyinin daha iyi olmasını sağlamaya yönelik bulunması halinde meşruiyet kazanır. Ma’rufu, münkere çevirmeye yönelik düşünce ve davranış asla muhalefetin konusu olarak algılanmamalıdır. Zira insanı daha doğruya götürücü olmayan, bugününü dününden daha kötü hâle getirmeye yönelik düşünce ve davranışların asla muvafakat edilmemesi gereken münkerlerdir. Arzın ifsadına yönelik düşünce ve davranışların asla meşru olmaması gerekir. Bu muhalefet boyutları itibariyle kişinin toplumu ve her hangi bir ferdi ifsad edemeyeceği sınırlara kadar uzanır ve belki ferdin derununa kadar uzanamaz. İslâmî düzen, uygulamaları ile ister ki bir fert dahi bozulmasın, kendine yazık edenlerden olmasın. Bu kendine yazık ediş hem fert hem de toplum için bir yitiktir ki, İslâm, bir ferdini bile yitirmeye, Allah’ın kullarından bir kulun bile kaybına razı olmamaktadır. Zira İslam, herkesi kapsayan ma’rufun bir diğer adıdır. Öyle ki kendi iyiliğini istemeyenin bile iyiliğini istemenin adıdır. İslam’ın Allah’ı, iyi olmaya yönelmiş her insandan sâdır olacak en küçük bir pişmanlığın bile bağışlayıcılıkla karşılayıcısı olan bir Allah’tır. O ğafurdur, rahîmdir.

 


Muhalefet, haktan sapmaya yönelik düşünce ve davranışlara karşı yükselmesi gereken sesin adına denilmeli ve alternatifsiz kabullenilmelidir. Karşı çıkılması, muhalefet edilmesi gerekenin bâtıl olduğunu kabullenenlerin dinine İslam denildiğine göre, hakka muhalefetin hak olabilmesini İslam mümkün görmemektedir. Bu itibarla bâtıl lehine çıkarılacak sesin muhalefet olarak adlandırılması demek, haktan vazgeçmek demektir ki bu ne lügat ne de ıstılahta cevâbı bulunmayan şeydir. Özgürlük insanı nefsinden ibaret ve nefsine râmolma olarak tanımlayan demokrasilerin bir kurumu olduğundan, Allah’a teslim olmuşlukla bağdaşır yanı bulunmayan bir münkerdir. Insanın hevâsına uymasının bir diğer adı olan özgürlük rab olarak Allah’ı kabul edenler için bir münkerdir ki yalnızca kaçınılması, uzak durulması gereken şeydir.
 
Demokrasi insanı hevasına uymaya yönlendiren yaşam biçiminin adıdır. İslam ise insanın Allah’a, O’ndan gelen vahye teslim olmuşluğunun ifadesidir. Ne araç olarak ne de amaç olarak Müslüman’ın datasında bulunmaması gereken bir kirliliktir demokrasi. Kur’an, başından sonuna kadar insanı hevâsına uymaktan uzaklaştırıp vahye uymaya (teslime) yönlendiren kitabın adıdır. Demokrasi ise insanı yalnızca kendi hevâsına, daha da geniş bakıldığında başkalarının (çoğunluğun) hevâsına uymayı esas edinen dünya görüşü ve yaşam tarzıdır. İnsan hevâsına uymaktan uzak durup vahye teslim olmalı iken hevâsına uyarsa demokratik bir yaşam tarzı seçmiş olur. Hâlbuki insandan istenilen vahye teslim olmaktır.
 
Biz insan fıtratını ve eşyanın tabiatını bilen Müslümanlar olarak toplum ve fertlerin düşünce ve davranışlarında vahyin istediği seviyeye yükselmesi gerektiğine inanan kimseleriz. Bu sebepledir ki değerlerimizi tersyüz etmek isteyenlere asla prim vermeyeceğiz. Uyulması gereken esaslar olarak vahyin belirlediği esaslardan başka bir değeri tanıyamadık ve tanımıyoruz da. Ne demokrasinin, ne de Marksist düşünce tarzının insanlara kazandırdığı bir değer tanımadık. Bilakis batı demokratik siyasal sistemi ile insanlığa emperyalizmi, çıkarcılığı, ferdi ve kitlesel zulmü, sömürüyü tanıtmış, bunlardan başka bir değeri bulunmadığını göstermiştir. Marksizm’in ise madde ve içinde saklı çelişkileri, insanlığı kitlesel mahva sürüklemiş ve sonunda iflas edip yeryüzünden çekilmiştir. Geride bıraktığı ise yalnız acılardır.

 


İslam ise en bozuk uygulandığı asırlarda bile insanlığa eğik-bükük de olsa insanî değerler bırakmış, mensuplarının akletmeyi terketmeleri yüzünden tatlı anılar bırakarak uzaklaşmıştır.

 


İnsanın ilerlemesi insanlığını hiç unutmadan düşünmesi ve yaşaması demektir. Fikrî seviyeyi yükselten Kur’an İslam’ı, fert ve toplumu da nefislerindekileri Kur’an’dakilerle değiştirmeleri halinde yücelteceğinin örneğini vermiştir. Bu örneklerin günümüze uyarlanması halinde aynı mes’ud günleri yaşayacağımıza inanıyoruz.

 


İslam topluma ferdi ezdirmediği gibi, ferde de toplumu bozdurmaz. Bu sebeple de bir ‘orta yolu’n adıdır İslam. Ferde toplumu ifsad ettiren demokrasi ile, topluma ferdi ezdiren Marksizm’in ifrad ve tefrid olduğuna, İslam’ın ise bir ‘orta yol’ bulunduğuna inancımız onun tekrar tekrar sağlamasını yapacak kadar kesindir. Üstünlüğünü aklederek gördüğümüz İslâmın, tartışarak üstünlüğünün tartışılmazlığını anlata-biliriz. İslam, onu bizlere gönderenin üstünlüğü ile uyumlu bir üstünlüğe sahiptir. Demokrasi ve Marksizm ise kaynağı olan insan aklının sakatlığı, eksikliği ile maluldür. Bundan dolayıdır ki insan ile Allah ne kadar kıyas kabul ederse, demokrasi ve Marksizm ile İslam o kadar mukayese edilebilir.

 


Mensuplarının topallaması yüzün-den yarışı kaybettiği sanılan İslam her zaman kazanacaktır. Yeter ki “Müslüman’ın” diyenler, Müslüman olmalarının gereğini yerine getirsinler. İslam gerekleri yerine getirildikçe güzelliği görünür, bilinir, yayılır ve kabullenir iken, demokrasi ve marksizm gerekleri yerine getirildikçe çirkinleşmekte, kokmakta ve çevreyi kokutmaktadır.

 


Kur’an’ın içerdiği gerçekler ve onda bulunan yerine getirilmesi gereken gerekler İslam’ın üstünlüğünün tartışıl-mazlığını gösteren gerçeklerdir. Bunu görmek isteyenler onu yalnızca aklederek okusunlar göreceklerdir.


 

İzlenim Dergisi


 



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
bektas
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 13 subat 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 18
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı bektas

malik bin nebi Yazdı:
Allah Resulü'nün oluşturduğu toplumu her seferinde örnek toplum olarak tanımlamamıza rağmen onların örnekliğindeki özellikleri gereği gibi inceleyememiş olmamız bu sefaleti ırsi hale getirmiştir. ===  Üstelik henüz inmiş birkaç ayetle ayağa kalkan o günkü müminlerin sarsılmaz mücadelesini bilmemize rağmen, bu toplum evindeki Kur'an'la barışamamıştır. Böylece bizi terbiye eden ve eğiten kaynaklar her kafadan ayrı sesin çıkmasına ve farklı metodların gelişmesine sebep olmuştur. .. Şurası mutlaka ele alınmalıdır. O dönemdeki müminler sadece Kur'an ve Resulullah'ın önderliğinde bu işi başarmışlardı. Oysa bizim elimizde bugün de Kur'an var === ve Peygamberin örnek ahlakı adına yazılmış yüzlerce ciltlik kitaplar mevcuttur. Bununla beraber kütüphaneler dolusu iyi ahlaklı çevre dostu müslüman yetiştiren ilave kaynakları da sayabiliriz. O zaman nasıl olur da bu imkan bolluğu içinde her geçen gün bir kat daha rezil olma başarısını sağlıyor olabiliriz? 

Değerli yazar, bazı noktaları çok iyi anlatmış fakat, bazı noktaların, niçin zigzag'lı birer yol'a dönüştüğünü anlayamamış.  Hurafelerin çıkış noktası bugünün tarihi değil'dir. asrı saadet denilen zaman dilimini'de içine alan bir periyotda, var olan hurafelerin günümüze ulaşmasının sebeplerinden en etkilisi basım-yayım çalışmaları'dır. Cemal cağlak bey'in, hem Kuran var elimizde diyor, hemde kütüphaneler dolusu ilavelere zenginlik diyor. o'kütüphanelerde'ki cilt cilt mecmualar, makaleler, eser olabilir, kimilerine göre fakat, zenginlik olamazlar. çünkü  müslimun halkları esarete düşüren öge - unsur'ların sebebidir'de ondan. ve islam adına yaşamı şekillendirmeye devam ettikçe, kur'an dışı kaynaklar, ardı arkası kesilmeyen muhtaçlık'ta devam edecektir. başka bir beklentisi olan halüsünasyon geçiriyordur, daha iyi bir teşhis koyabilen buyursun. selam.

 

Yukarı dön Göster bektas's Profil Diğer Mesajlarını Ara: bektas
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

.

Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

.

Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam Muvahhit;

Yedi uyurlar, yetmiş milyon uyurlar haline gelmiş...

Gün olur onlar da uyanır. İçerinden biri der ki, "biriniz şu yeni türk lirasını alsın da İstanbul'a , Diyarbakır'a gitsin. Aman dikkat etsin, Yunana, Rusa, Ermeni'ye yakalanmasın.

Şehre inen bir bakar ki, ne YTL kalmış, ne İstanbul, ne Diyarbakır...

Artık bunların üzerine değil mescit, çadır bile edinilmez...


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats