İlk olarak şu gerçeği açıkça söyleyelim: 
Zenginler
 askerlik yapmaz, yaptığında rahat eder ve savaşta ölmez. Bu yüzden de 
“şehit mezarları” arasında en üst vergi dilimine tâbi mükelleflerinin 
çocukları olmaz. Evvel ahir böyledir bu. Ne Türkiye’ye özgüdür, ne de 
belli bir zamana. 
İkincisi, bedelli isteyenler zannedildiği gibi veya bazılarının zannediyor göründüğü gibi sadece zenginler değildir. Tersine, ağırlıklı olarak, ailesini geçindirmek için kendi emeğinden veya küçük işletmesinden başka bir servete sahip olmayan insanlardır. 
Askere
 alındıklarında, yerine kimseyi bırakacak durumu olmayanlardır. Zar zor 
bulduğu işi de kaybedecek ve belki de bir daha aynı değerde iş 
bulamayacak olan alt ve alt-orta sınıflara ait vatandaşlardır. 
Bu yüzden de, geri ödeyememe riskini de göze alarak kredi çeker ve bir şekilde bu yükten kurtulmaya çalışırlar.
En zenginlerin çocukları ise, bedelli olsun olmasın, yurt dışında “işçi” olarak
 çalışır ve yine yapmaz. Herkes de bunu bilir ama bazıları bilmiyormuş 
gibi yapıp sahte eşitlik nutukları atar. Tıpkı o gazetenin manşetindeki 
gibi. 
***
Bu tasarıdan dolayı hükümeti ve konuya yaklaşımı dolayısıyla muhalefeti kutluyorum. 
Ama tasarı bu haliyle, zorunlu askerlik sorununun doğurduğu mağduriyeti gidermiyor. 
Vatandaşı yirmi bir gün dahi olsa kışlaya sokma ısrarından nihayet vazgeçilmiş olması isabetli. Ama 30 bin lira gibi bir rakam yüksek ve yaş sınırının da 30’dan çok daha aşağı çekilmesi şart. İşte bu noktada en önemli görev, Meclis’e, muhalefete ve iktidara mensup milletvekillerine düşüyor. 
Bedelli ile kazanılacak olan, sadece o paradan ibaret değil. Askerliği yapacak yaşı aslında fiilen geçmiş insanlara
 askerlik eğitimi veriyormuş gibi yaparak boş yere harcanan kamu 
kaynaklarından yapılacak tasarruf da “kazanç” hanesine eklenmeli. Tabii o
 insanı asıl üretken olacağı işinden bir ay uzaklaştırmanın “milli 
hasıla”ya maliyeti de. 
İşte bu yüzden de şu rakamı bir daha hesap 
lamakta fayda var. ***
Ama bütün bunlar yapılırken, son derece hayati önem taşıyan vicdani ret hakkı daha fazla mağduriyete meydan verilmeden derhal iade edilmeli. 
Şu
 an bu ülkede, bütün medeni sistemlerin tanıdığı bir hakkı kullanamadığı
 için hayatı kabusa dönen insanların var olduğu unutulmamalı. 
Zorunlu askerlik terk edilinceye, askerliğin bir meslek olarak profesyonel ordu tarafından yürütüldüğü sisteme geçinceye kadar bu şart. 
Başbakan Erdoğan, “Biz
 askerliği Peygamber ocağı olarak görüyoruz. Biz bu millet, bunu böyle 
görmüştür. Görmeyenler yok mu, var onları da iyi biliriz” diyor. 
Ben görmeyenlerden olarak şunu söylüyorum: 
Askerlik
 bir meslektir. Tıpkı diğer meslekler gibi. Onu kutsar, demokratik bir 
hukuk devletindekinden fazla, uhrevi bir anlam yüklerseniz, bu ülkede 
kendisine “kutsal görev” yükleyen c**tacılardan kurtulamazsınız. Ve 
normalleşemezsiniz. Çünkü normalleşmenin bir göstergesi de herhangi bir 
kamu görevini mistifiye etmemektir. 
***
Zorunlu askerlik olduğu sürece, vicdani ret hakkı da olmak zorunda. Bedelli de öyle. 
Tasarı için teşekkürler. 
Yetmez, ama evet.