Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Rabbimiz Kur’ân’da iblise boyun eğmeyişi, itaat etmeyişi ve inatçı oluşu nedeniyle de
Saffat 7;” Ve hıfzan min külli şeytanin marid; Ve itaattan çıkan her azgın şeytandan koruduk.
Ayetinde “Şeytan-ı Marid” olarak nitelendirmiştir.
Racim:
“Racim” sözcüğünün mastarı “ recm” olup, bu sözcüğün ilk anlamı; “öldürmek” demektir. Öldürmeye “recm” denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle öldürmeleridir. Sonradan her öldürme işine “recm” denilir olmuştur.
Kur’an’da yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelir.
“Öldürmek” anlamı dışında “recm” sözcüğü şu anlamlarda da kullanılır olmuştur: “taş atmak”, “lânet etmek”, “sövmek, yermek”, “hicran”, “tart etmek, kovmak”, “zann ve zanna dayalı söz söylemek” (Lisan ül Arab Cilt 4 S.90).
Şeytan için bu anlamların hepsi uygun görülerek ism-i mef’ul anlamıyla “taşlanmış şeytan”, “lânetlenmiş şeytan”, “kovulmuş şeytan”, “sövülmüş şeytan” …” denilmiştir.
Konumuz itibariyle şeytanı tanımlayan en uygun ifade; “zan ve zanna dayalı söz” anlamından hareketle, sözcüğün ism-i fail anlamıyla kullanılması sonucu ortaya çıkan; “katil şeytan, aslı astarı olmayan söz söyleyen şeytan, karanlığa taş atan şeytan, kafadan atan şeytan, palavracı şeytan” ifadeleridir.
Marid:
“Marid” sözcüğü; “azgın, inat ve isyanda benzerlerinden çok ileri giden, karşı çıkan” demektir.
Bu sözcüğün mübalâğa kalıbı olan “ merid” sözcüğü, “şeytan-ı merid” olarak Hacc suresinin 3. ve Nisa suresinin 117. ayetlerinde,
geçmiş zaman kipiyle de “mered-u alennifakı/ münafıklık üzerine inatlarını sürdürdüler” şeklinde, Tevbe suresinin 101. ayetinde yer alır.
“Marid” sözcüğünün mastarı olan “ merd” sözcüğünün türevleri, sözcüğün öz anlamı ekseninde farklı kalıplarda bir çok değişik anlam kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, “soymak –soyunmuşluk” anlamıdır. Araplar, yapraktan soyunmuş /yaprağı olmayan ağaca “şecerün emred”, bitki bitmeyen kumluklara “remletin merdai”, köseye (sakalı bitmeyen kimseye) de “emred” derler. Detay Lisan ül Arab cilt 8, S. 247-250’de mevcuttur.
“Temerrüt (uzun bir süre inat etme)” sözcüğü de aynı kökten türemedir.
“Marid” sözcüğü, “soymak, soyunmuşluk, çıplaklık” anlamıyla değerlendirildiğinde “şeytan-ı marid”; ism-i mef’ul anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan”; ism-i fail anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyan şeytan” demek olur. Bu anlam, A’râf suresinin 27. ayetinde farklı bir üslûp ile kullanılmıştır.
“Marid” sözcüğü ile İblis’e /düşünce yetisi yakıştırılan “inat ve isyanda çok ileri gitme” sıfatı, Kur’an’da anlatılan olaylardaki İblis’in /Şeytan-ı Racim’in davranışları ile birebir örtüşmektedir.
İblis’e /düşünce yetisi, Âdem’e secde et /Âdem’e boyun eğ denildiğinde secde etmeyerek isyan etmiş, kendisine yapma denileni yapmış, yap denileni yapmamış, Âdem’i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.
“ İblis” sözcüğünün anlamı; “hayırdan son derece ümitsiz olan, Allah’ın rahmetinden umudunu kesen” demektir. Araştırmacılar bu sözcüğün aynı “Âdem” sözcüğü gibi Arapça olmadığını, Arapça’ya başka dillerden geçtiğini belirtmişler ve Yunanca “Diabolos” sözcüğünün değişmiş hâli olduğunu ileri sürmüşlerdir.
“İblis nedir?” sorusuna eski düşünürlerin bir çoğu; İblis’in asıl adının Azâzil olduğu, meleklerin ileri gelenlerinden biri iken Âdem’e secde etmediği için Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıldığı şeklinde bir açıklama getirmişlerdir.
Şimdi Kur’an ayetleri doğrultusunda İblis’i anlamaya çalışalım.
İblis’in özellikleri:
a) İblis cinlerdendir.
Kehf suresi âyet 50:
“Hani biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!”
“Cinn” sözcüğü, “kapalı, gözükmez varlık ve güç” demektir.
b) İblis, ateşten yaratılmıştır.
A’raf suresi âyet 12:
“Buyurdu: “Sana emrettiğimde secde etmeni ne engelledi?” Dedi: “Ben ondan hayırlıyım.. “Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın”.”
Ayetlerde İblis’in yaratıldığı “ ateş” ise, günümüzde “enerji” olarak isimlendirilen “güç”e karşılık gelmektedir. Adem’in yaratıldığı toprak, balçık da “madde” diye adlandırılan varlığa karşılık gelmektedir. Bilindiği gibi “ateş” Pythagoras tarafından ortaya atılan kurama göre, evreni oluşturan dört ana maddeden (hava, su, toprak, ateş) birisidir ve günümüzdeki “enerji” kavramı ile örtüşmektedir. Bir başka ifade ile “ateş”, Kur’an’ın indiği dönemdeki insanlar için, bilinmezleri de temsil eden bir ilk maddedir. Çünkü insanlar havayı solumakta, suyu içmekte, toprağı işlemektedirler ama yıldırım ve şimşeğin ateşini yakından tanımamaktadırlar. Dolayısıyla Kur’an’da İblis’in yaratıldığı “şey”in “ateş” olarak açıklanması, konuya bugünkü bilgiler ışığı altında bakanlar tarafından yadırganmamalıdır.
c) İblis, insanların sudûrundadır /beyinlerindedir, zihinlerindedir.
Nass suresi ayet 4, 5:
4-Hannasın kötü fısıltılarının şerrinden,
5-Ki o, insanların göğüslerinde vesvese verir.
d) İblis vesvese verir.
Ta Ha suresi ayet 120:
Derken şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacıyla eskimez/çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?
A’raf suresi ayet 20:
“Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan bedenlerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: “Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.”
Kaf suresi ayet 16:
“Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biz biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
Vesvese: “Gizli bir sesle, fısıltı ile düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yöneltmek” demektir. Burada İblis’in yani Şeytan-ı Racim’in neler fısıldayacağı, neleri gizlice telkin edeceğini yukarıda konuya girerken arzettiğimiz şeytanî karakterleri göz önüne alarak öğrenebiliriz.
e) İblis bir melektir.
“Hani meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dayatmıştı.”
İblis’in Adem’e secde etmeyişini anlatan ayetlerde İblis’in meleklerin içinden istisna edildiğini görüyoruz.
İstisna terim olarak “Bir ismi istisna edatlarından biriyle cümledeki yargıdan çıkarmak” demektir. Arapça Dilbilgisine göre şekil olarak üç çeşidi olmasına rağmen, anlam olarak istisna iki çeşittir.
Birincisi. Muttasıl istisnadır (müstesnanın müstesna minh cinsinden olduğu istisna).
İkincisi: Munkatı istisna’dır (müstesnanın müstesna minh cinsinden olmadığı istisna).
Melek, cinn ve şeytan kavramlarını özümseyememiş yorumcular ayetteki yapılmış istisnayı, munkatı istisna kabul edip İblis’i yani Şeytan-ı Racim’i melekten sayamamışlardır.
Halbu ki İblisi konu alan Taha suresi ayet 116; sad suresi ayet 73; Hıcr suresi ayet 31’de “meleklerin hepsi, toplu halde” ifadeleri yer almaktadır. Bu vurgular kesinlikle ayetteki istisna cümlesinin Muttasıl istisna olduğunu gösterir.
Bunun anlamı şudur; İblis diğer hemcinsleri gibi Adem’e secde etmemiştir. İblis, melek grubundan secde yargısında istisna edilmiştir. Öyleyse İblis kesin olarak melektir.
Bu noktada bir sorun ortaya çıkıyor: İblis, melektir tamam ama melek nedir?
Çünkü bu yargı klasik melek anlayışı çerçevesinde kesinlikle kabul edilemez
Melek:
Arap Dilbilimi uzmanları “melek” sözcüğünün kökeni ile ilgili altı tane farklı tespitte bulunurlar. Bu tespitlerin izahı sayfalar dolusu açıklamaları gerektirir. Biz bunların en isabetlisi olan iki tespiti dikkate alacağız. Olayın geniş açıklamasını arzu edenler, Kitab-ül-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma’, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahr-ül Muhît, Müfredat gibi kaynaklara başvurabilirler.
Birincisi: Melaike ve bunun tekili olan melek sözcükleri “ Ulûk” kökünden türemiştir. Bu sözcük elçi göndermek anlamını taşımaktadır. Kelimenin aslı “ me’lek” dir.
İsm-i zaman, ism-i mekan ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “ mim/m” ektir. Sonra elifle lam yer değiştirmiş “ mel’ek” yapılmıştır. Allah’tan elçi anlamında isim olarak kullanılmaya başlayınca hemze terk veya tahfif yoluyla “ Melek” şeklini almıştır.
İkincisi: Başındaki “ mim/m” kelimenin aslındandır, ek değildir. Kuvvet/yönetim gücü anlamındaki “ melk” kökünden türemiştir. Mülk, milk, malik ve melik sözcükleri bu kökten türemedirler. Anlamları da bu kök anlama göredir.
Genellikle eski tefsirciler birinci şıkkı tercih etseler de tespitlerimize göre her iki kökten de türemiştir. Ve ayrı kök ve ayrı anlamlarda kullanılmıştır. Yani bazı yerlerdeki “melaike” sözcüğü birinci şık kapsamına bazı yerlerde geçenler de ikinci şık kapsamına girmektedir.
Bunları yer aldıkları pasaj içerisindeki söz akışından kolayca ayırt edebiliriz.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda anlaşılıyor ki “ melek”, “Kuvvet, yönetim gücü, elçi ve haber verici” demektir.
Kur’an’ı iyi anlayıp dini doğru yaşayabilmek için bu kavramın Kur’an’daki yer alışlarını iyi bilmemiz gerekmektedir.
Görüldüğü üzere melek sözcüğü iki farklı anlamlı kökten gelebilmektedir.
Buna göre
- “üluk” kökünden anlamına göre “elçiler/haberciler”;
- “Melk” kökünden anlamına göre ise “yönetim güçleri” anlamına gelmektedir.
Ne yazık ki bu ayırım yapılmadan Kur’an’daki “melek, melaike” sözcüklerinin hepsi aynı anlamda kabul edilmiştir. Halbuki konu akışı çerçevesinde bu ayırım yapılabilir. Yapılmalıdır da. Zira konu içerisinde bunlar farklı farklı anlamlar içermektedir.
Bizim konumuzu ilgilendiren yani Adem’e secde eden (boyun eğen) melekler ve secde etmeyen melek İblis konusundaki ayetlerdeki geçen “ melaike” sözcüğü “melk” kökünden türemedir ve anlamları “güçler” demektir.
f) İblis, Racim’dir, Marid’dir.
İlgili ayetleri biliyorsunuz. Burada tekrarın gereği yok. Şu unutulmamalıdır: İblis Rabbine boyun eğer, O’na yalvarır ondan dileklerde bulunur. Konu ettiğimiz ayetlerin pasajlarını bütün olarak okursanız bunları görürsünüz.
g) İblis insan var oldukça vardır insandan başka bir varlıkla ilişkisi yoktur..
Sad suresi ayet 79-81:
“Dedi: “Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”
Buyurdu: “Peki, süre verilenlerdensin.
O bilinen güne kadar.”
A’raf suresi ayet14, 15:
Dedi: “İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”
Buyurdu: “Süre verilenlerdensin.”
Ve benzeri ayetler.
h) İblis gökyüzüne çıkamaz. Gökyüzü ondan korunmuştur.
Hıcr suresi ayet 16-18 ve Saffat suresi ayet 6-10. Ayetler.
Şimdi düşünelim bakalım Kur’an’a dayalı bu ipuçlarını değerlendirirsek hangi yargıya varırız?
Yani, Gözükmeyen, insanların içinde (beyinlerinde) bulunan, sürekli vesevese veren, kıyamete kadar da bu işlevini sürdürecek olan, insandan başka bir varlıkla ilişkisi bulunmayan, insana boyun eğmeyen ve enerjiden yaratılmış olan bu güç nedir?
Bu soruya herkesin (özellikle de psikolojiden az da olsa anlayanların) verebileceği tek cevap vardır. Bu nitelikli tek güç, insanın DÜŞÜNME YETİSİDİR. (Buna mutlaka bir ad koyun; ne koyabilirseniz.)
“Düşünme Yetisi”, “Beynin indirect yaptığı bir tepkidir.” diye tanımlanır Psikoloji biliminde. Bu yeti canlılardan sadece insanda vardır. Diğer canlılarda yoktur.
Fikir/düşünme yetisi endirect bir tepki olduğundan fikir ve Tefekkür ancak kalpte tasavvuru mümkün olan şeyler (üç boyutlu varlıklar) hakkında yapılabilir.
Onun için, Allah`ın yarattığı varlıklar hakkında fikir ve tefekkür mümkündür.
Fakat Allah`ın zatı hakkında tefekkür mümkün değildir.
Çünkü Allah hiç bir şekilde suret olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez. Ahiret hayatı ile ilgili de fikir ve tefekkür yapılamaz.
Ahiret; cennet ve cehennem ile ilgili Kur’an’daki anlatımlar örneklemedir, semboliktir (Ra’d suresi 35, İsra suresi âyet 60, Muhammed suresi âyet 15, İnsan suresi âyet 16). Uzayda (boşlukda) uzay ile fikir ve tefekkür mümkün değildir Hıcr suresi ayet 17.)
Yukarıda sıraladığımız Kur’an kaynaklı İblis’e ait özellikleri tek tek insandaki “düşünme yetisi”ne uygulayabiliriz.
Yani Düşünme yetisi:
- Göze gözükmez.
- İnsanın zihninde sürekli vesvese verir.
- Sadece insana özgüdür, varlığı onun varlığına bağlıdır.
- Enerjiden ibarettir (ateşten yaratılmıştır, madde halinde varlığı yoktur).
- Bir güçtür (melektir).
- Racimdir. (Ham düşünce üretenler, kuru kuru felsefe yapanlar, sevilmezler, dışlanırlar.)
- Gökyüzü (uzay) ondan korunmuştur. Yani herhangibir varlığın olmadığı yerde işlev yapamaz.
Ana Britannica’da “düşünce” maddesinin karşısında yazan şu sözleri dikkate almakta yarar vardır:
“Psikanalize göre, ‘birincil süreç düşüncesi’ bilinç dışı ve sözcük ötesi bir süreçtir. Yani sözcüklerle simgeselleşmemiştir. Örneğin bir isteğin bir insanı baskı altında bırakması sözcüklere dökülemez. Bu düşünce türünde karşıtlar bir arada bulunabilir; böyle düşünce mantık kurallarına uymaz, zaman ve yer tanımaz, neden-sonuç bağıntısı taşımaz ve bütünüyle haz ilkesi doğrultusunda gerçeklikle bağıntısı olmayan bir biçimde gelişebilir. Oysa ‘ikincil süreç düşüncesi’ gerçeklik ilkesine bağlı olarak dış nesnelerin gerçekliğini gözetir, söze dökülür, dil ve mantık kurallarına uyum gösterir.” (Cilt: 11 s: 20)
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki insan, kendisinde var olan akıl, irade, bellek, dikkat, merak, korku, düşünce gibi zihinsel melekleri (güçleri) arasında, sadece düşünce meleği (melekesi de denilebilir) üzerinde tam kontrole sahip değildir. Yani ‘birincil süreç düşüncesi’ adı verilen düşünme; bilinç dışı, insanın kontrol edemediği bir melektir.
İşte, iğvalarından Allah’a sığınmamız gereken Şeytan-ı Racim (İblis) budur.
Aşağıdaki ayetleri tetkik ederseniz de göreceksiniz ki Şeytan-ı Racim, insanın (bu insan peygamber de olsa) kendi içindedir.
Tekvir suresi ayet 19-27:
19- kuşkusuz bu, değerli bir elçi sözüdür; 20- güçlü, Arş’ın Sahibi’nin yanında çok itibarlı, 21- itaat edilir, güvenilir. 22- Arkadaşınızı cin çarpmış değildir. 23- Andolsun o, O’nu açık ufukta gördü. 24- O gayb hakkında cimri de değildir. 25- Bu, kovulmuş şeytanın sözü değildir. 26- Hâl böyleyken siz nereye gidiyorsunuz? 27- Bu, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,
Necm suresi ayet 3, 4:
“O, hevadan konuşmuyor.
O, kendisine vahyedilen bir vahydir.”
Hakka suresi ayet 38 – 47:
“Artık yok, yemin ederim gördüklerinize
ve görmediklerinize!
O (Kur’an), hiç şüphesiz şanlı bir elçinin sözüdür.
Ve o, bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz!
Bir kâhin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz!
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
O, Bizim adımıza bazı lâflar uydurmaya kalkışsaydı,
elbette Biz onu, o yüzden yeminiyle yakalardık (kuvvetle tutar hıncını alırdık)!
Sonra da onun iliğini (can damarını) keser atardık.
O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”
Eğer biz, bilinç dışı düşüncelerimizi şeytanî özelliklerden arındırabilir ya da onun esiri olmayıp kontrol edebilirsek, insanlığa yararlı olabiliriz. Bu düşünceleri arındırabilmenin, kontrol altına alabilmenin tek yolu ise; öncelikle Allah’a sığınmak ve sonra da bu düşünceleri Kur’an mizanında tartmaktır. Çünkü düşünce sürekli olarak kontrolsüz üremektedir ama bu düşüncelerin eyleme geçmesi ise insanın inisiyatifindedir.
“Düşünme Yetisi”, İslam’ın üzerinde hassasiyetle durduğu “Tefekkür” ile karıştırılmamalıdır. İkisi farklıdır. “Fikr” (Düşünce Yetisi” İslam’da kınanırken tefekkür emredilir, zorunlu görev haline getirilir.
Bu açıklamalarımızdan dolayı zihinlerde İblis’in sayısıyla ilgili ve İblis’in yaratıldığı boyut hakkında istifhamlar/sorular oluşacaktır.
Onların izalesine gelince:
İblis ve Şeytan-ı Racim’i konu alan ayetler incelendiğinde ikisinin aynı şey olduğunu görürürüz. Hatta İblis’e Şeytan-ı Racim’den başka şeytan-ı Marid ve Hannas yaftalarının da vurulduğuna şahit oluruz.
Her insanın bir İblisi vardır ve herkesinki birbirinden farklıdır. İblis yukarıdaki yapılan açıklamalarda gördüğünüz gibi, tedbir alınmazsa, şerrinden Allah’a sığınılmazsa insanı dünyada ve ahirette felakete sürükler. Aşağıdaki ayete baktığınızda görüyoruz ki insanı felakete sürükleyen bu güç uzakta değil insanın kendi boynunda asılıdır.
İsra suresi ayet 13:
“Ve her insanın boynuna kendi kuşunu (ona kötülük ettirten gücünü) bağladık. …..”
Şu ayette de Şeytan-ı Racim “Küll” kelimesiyle birlikte kullanılmış böylece İblis’in yani Şeytan-ı Racim’in tek bir tane olmadığı açıklanmıştır.
Hıcr suresi ayet 17:
“Ve biz onu Şeytan-ı Racim’in hepisinden koruduk.”
Bir tek İblis’in ilk insandan son insana kadar yeryüzüne gelmiş, geçmiş ve gelecek herkesi etkilemesini kabullenmek İblis’e Allah’a ait nitelikleri vermek olur. Ki bu, eski İranlıların inançları doğrultusunda bir kabul olur. Eski İranlılar iki tane ilah’ın varlığına inanırlardı. Birine iyilik tanrısı Yezdan; ötekine de kötülük tanrısı Ehremen (şeytan) derlerdi.
İblis bizim yaşadığımız evrenin bir parçasıdır. Yani üç boyutlu alemdendir. İnsanın ayrılmaz bir parçasıdır. Aksi bir durum Allah’ın adaletine uygun düşmezdi. Kimse hissedemeyeceği tedbir alamayacağı başka bir boyuttan bir yaratık ile başetme imkanına sahip değildir. Böyle bir yaratığın insanlara musallat edilmesi adil bir davranış olmazdı. Hem de bu sünnetüllah’a aykırı olurdu.
“Allah hiç kimseye gücünün üstünde yükümlülük vermez (Bakara 233, 286; En’am 252; A’raf 42; Mü’minun 62; Talak 7).”
Kafirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.
İsra suresi ayet 95:
“De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik.”
Evet Peygamber bile insana aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmektedir. Zira farklı bir boyutun yaratığı ile iletişim söz konusu edilemez.
İblise Niçin mühlet verilmiştir:
İblis’in yaratılmasında ve İblis’e kıyamete kadar süre verilmesinde birçok hikmet ve yarar vardır. İblise süre verilmesini konu eden âyetlere dikkat ederseniz İblis “Beni azdırmanın karşılığında yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın. Rabbim! Beni azdırmana/saptırmana karşılık, kesinlikle ben yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım. Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.” demektedir. Yani İblis insanlara dünyayı sevdirecektir; ihtiraslar, tutkular oluşturacaktır. Bu tutkular sayesinde de mücadele, yarışma, bir ötekinden üstün olma gayret ve çabaları artacaktır. Hayatın Allah’ın koyduğu ölçülere uygun sürmesi ve sorumlu insanların sınanması için böyle alternatif bir gücün, enerjinin insanın içinde olması lazımdır. İnsan bu güç/enerji sayesinde seçici olacaktır. Robotluktan kurtulacaktır. Yani bu güç sayesinde dilersek imanı ve taatı dilerse küfür ve isyanı seçebilecektir. Kişilerin İblis sayesindeki seçiciliği sonucunda Rabbimizin üstünlük ifade eden Kahhâr, Müntekîm, Adl, Dâll, Şedidü`l-ikâb, Serîul`-hisâb, Hâfid, Rafi`, Muizz, Müzill isim ve sıfatları, hıfz, afv, mağrifet, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi yücelik sıfatları tecelli edecektir. Onun için İblis yaratılmış ve kendisine böyle bir mehil verilmiştir.
Bu açıklamalardan “şeytanın cennette Adem ve eşini nasıl kandırmış olabileceği yani şeytanın cennette ne işinin olduğu, secde Allah’tan başkasına yapılamazken bizzat Allah’ın melekleri Adem’e secdeye zorlaması, meleklerin Adem’e, dinden çıkmadan, müşrik olmadan nasıl secde ettikleri, ” konularında ön bilgiye sahip olmuş olduk. Ayrıca Adem’e secde eden meleklerin, Düşünce yetisi dışındaki enerjik güçler ve doğadaki canlı cansız tüm güçler olduğunu da vurgulayalım. Ve ilginç bir örnekle mevzuyu kapatalım. Bakara suresinin 248. ayetinde yük taşıyan manda, öküz, eşek, katır gibi hayvanlar “ melaike” olarak ifade edilmiştir.
Daha da detaylı bilgi edinmek isteyen kardeşlerimiz bu sitemizde link verilen İşte Kur’an sitesine da bakabilirler.
Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
|