Yazanlarda |
|
yaksoy Newbie
Katılma Tarihi: 27 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 23
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kur'an, evlilik sonrası zina cezasından söz etmez, bunu belirleyen sünnet olmuştur. Çok sayıda sahih hadislerden öğrendiğimize göre, Hz. Peygamber (s.a) bunun için "recm-taşlayarak öldürme" cezasını sadece ifade etmekle kalmamış, bir çok kereler bizzat kendisi uygulamıştır. Sonra, ardından gelen halifeleri de hilafetleri süresinde bunu uygulamakla kalmamışlar, cezanın bu şekilde olduğunu defalarca belirtmişlerdir. Sahabeler ve onları izleyen (Tabiun) bu noktada öylesine bir görüş birliği içindeydiler ki, bu dönemde bu yasanın sıhhatinden kuşku ifade eden tek bir ses çıkmamıştır. Bunu doğrulayan çok sayıda sağlam ve kesintisiz aktarılagelen deliller olduğu için, her çağda ve her ülkede tüm fakihler bu konuda sünnetin öngördüğü cezanın recm olduğu üzerinde birleşmişlerdir. Tüm İslâm tarihinde, bu cezanın Hz. Peygamber (s.a) tarafından konduğu konusunda genel delillerin zayıflığından değil de, bunu "Kur'an'a Karşı" saydıkları için reddeden Haricilerle bir kısım Mutezililer dışında kimse recmi inkâr yoluna gidememiştir. Haricilerle bir kısım Mutezilînin reddi de Kur'an'ı anlayışlarındaki eksiklikten kaynaklanıyordu. "" kelimelerini genel anlamda kullanmakla, Kur'an'ın zina cezası olarak yüz değnek vurulmasını öngördüğünü ileri sürüyorlardı. O halde, Kur'an'da öngörülen zina cezası yalnızca buydu. Onlara göre ve zina suçu işlemiş evli kişiler için farklı bir ceza koymak İlâhî Yasaya aykırı olurdu. Fakat, Kur'an ayetlerinin Hz. Peygamber (s.a) tarafından yapılan tefsirinin hukuk alanında,tefsirin Hz. Peygamber'den (s.a) geldiği kesin olduğu sürece Kur'an gibi aynı ağırlık ve yetkiye sahip olduğunu unutuyorlardı onlar.
Kur'an bir başka yerinde yine genel anlamda "" kelimelerini kullanır ve erkek olsun kadın olsun her hırsızın elinin kesilmesi cezasını öngörür. Şimdi, Hz. Peygamber'den (s.a) sahih olarak gelen sınırlamaları (takyid-tahsis) bir tarafa kor ve bu hükmü kelime anlamıyla değerlendirecek olursak, bu durumda iğne veya bir erik çalan kadın-erkek herkesin hırsız sayılması ve ellerinin omuzdan kesilmesi gerektiği sonucuna varırız. Öte yandan, bir milyon lira çalmış olan bir hırsız tutuklandığında düzeldiğini ve tevbe ettiğini söylerse, (hemen hırsızlığın cezasını ortaya koyan ve ayetten sonra gelen) "Kim zulmünden sonra tevbe eder ve kendini düzeltirse, muhakkak Allah tevbesini kabul eder" (Maide: 39) ayeti gereği serbest bırakılacaktır.
Yine, Kur'an yalnızca süt-anne ve süt-kızkardeşlerle evlenmeyi yasaklar. Bu durumda, bizim Haricî ve bir takım Mutezilîlere göre böyle bir yasak süt-kıza uygulanmayacaktır. Kur'an aynı zamanda ve bir arada iki kız kardeşi nikâh altında bulundurmayı yasaklar; öyleyse, bir kadınla hala veya teyzesini aynı anda nikâh altında tutmak Kur'an'ın hükmünü çiğnemek sayılmamalıdır. Yine, Kur'an yalnızca üvey-babasının evinde beslenip büyütülmüş üvey kızla evlenmeye izin vermez, bu durumda sözünü ettiğimiz akıl yürütmeye göre, her ne durumda olursa olsun üvey kızla evlenmeyi mutlak anlamda yasaklamak Kur'an'a aykırı olacaktır.
Aynı şekilde Kur'an, kişi yolculuktayken ve ödünç (borç) belgelerini hazırlayacak kimse yokken ipoteğe izin verir, buna göre, eğer kişi evindeyse ve yazacak kimse de varsa, o zaman ipotek Kur'an-dışı sayılacaktır. Sonra, Kur'an genel anlamda, "Her alışveriş yaptığınızda şahit bulundurun" diye emreder, bu durumda, Haricî ve Mu'tezilî düşünceye göre, pazar yerlerinde yapılan tüm şahitsiz alışverişler gayri meşru sayılacaktır.
Bu birkaç örnek recm cezasını Kur'an'a aykırı bulanların akıl yürütmelerindeki yanlışlığı kanıtlamaya yeterlidir. Kimse, Hz. Peygamber'in (s.a) İslâm hukuk sistemindeki yetki ve rolünü inkâr edemez. İlâhî hükümlerin amaç ve hedefini, işleme biçimini ve hangi durumlarda uygulanıp, hangi durumlarda bir başka hükmün geçerli olacağını yalnızca o açıklayabilir. Hz. Peygamber'in (s.a) bu mevki ve yetkisini inkâr etmek, yalnızca İslâm'ın ilkelerine karşı olmakla kalmaz, aynı zamanda uygulamada da sayısız karışıklıklar doğurur.
özellikle hayrettin karamanın yazısına cevaplar yazmış olan aliaksoy dan bekliyorum bu cevapları
allah razı olsun şimdiden
__________________ onlara allahın indirdiklerine uyun denildiği zaman onlar :"hayır biz sadece atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler.peki ya ataları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış idilerse.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam...
Birinci Mesele: Mevdudi'ye cevap vermek haddime midir ? Bal gibi haddimedir. Çünkü, ne Kuran'ın tefsiri, ne de Allah'ın bildirdiklerinin haricinde kalan hukuk normları kimsenin tekelinde değildir. Mevdudi ile aramızdaki en bariz fark şu olur ki, onlar kendileri gibi düşünmeyeni yukarıdaki yazıda "... Hz. Peygamber'in (s.a) bu mevki ve yetkisini inkâr etmek, yalnızca İslâm'ın ilkelerine karşı olmakla kalmaz ..." sözünde de açıkça ifade edildiği gibi "kafir" ilan ederken; ben, benim gibi düşünmeyeni "kafir" ilan etmem. İşte bu benim haddime değildir.
İkinci Mesele: Mevdudi ve benzerlerinin çabası, her şeyi Kuran'da arama, Allah'ın indirdiği hükümlerle yetinmeme, O'nun kurallarını "eksik" görme hastalığından kaynaklanır. Ben özellikle BİR AVUKAT - BİR HUKUKÇU OLARAK, Mevdudi'nin "bak şu mesele Kuran'da yer almıyor " deyipte yukarıdaki yazıda örneklendirdiği meselelerin ciltler dolusu mislini, "Gel ağam gel... Bak senin fıkıh edindiğin sünnette beşerin ihtiyaç duyduğu daha neler neler hiç öngörülmemiş" der, tabiri caizse "mort" eder atarım. [ Misaller 1 : Açığa imza ile oluşturulan belgenin sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının yazılı delil haricinde bir başka delille kanıtlanıp kanıtlanamayacağı meselesi, 2: Özel hukukta veya kamu hukukunda "hayatın olağan akışı" anlayışının delil olarak kabul edilip edilemeyeceği ve bunlar gibi milyonlarca mesele...] Bu nedenle yukarıda bahsi geçen tafsilat umrumda bile değildir. Çünkü Allah, misalen insanların tuvalete hangi ayaklarını önce atarak girecekleri hususunu muhayyer / serbest bırakmıştır. Hiç bir BEŞER HUKUKU DAHİ, hayat içerisinde olacak tüm olasılıkları hesap edip, bu minvalde kanun vaz etmez. Beşer, halkın ihtiyacı oranında ve o ülkedeki uygulama hangi yönde ise buna yönelik yasama yapar, ihtiyaç doğdukça da bunları yine kendi usulünce yeniler. Mevdudi ise zannetmektedir ki, Allah ve Resulü her hükmü indirip işi bitirmiştir, yani olası bütün hukuk normlarını tamamlamıştır. Bu görüş, Kuran ve hadisten sonra başka hiç bir hukuk kaynağına cevaz vermemek zorundadır. Bunu yaptığı zaman yine yazıda geçen "İlâhî hükümlerin amaç ve hedefini, işleme biçimini ve hangi durumlarda
uygulanıp, hangi durumlarda bir başka hükmün geçerli olacağını yalnızca
o açıklayabilir " sözü öylece havada kalmış olur. Madem öyleydi de, sizin mezhepleriniz neden çıkmış efendim ? Olanı tekrar etmek için mi ? Yani siz tekrarda mı ayrıştınız, yeni hüküm tayin etmede mi ? Nihayet derim ki; Kuran'dan açıkça anladığınız / anlayabildiğiniz her ne ise onunla hükmedersiniz. Hükmünüzdeki isabetiniz de hatanız da size aittir. Kim isabet etti, kim etmedi, bunun takdiri de HADDİME DEĞİLDİR. Bütün bunlar hakkında , her şeyi bilen Allah hüküm verecektir. Şu muhakkak ki, Allah kullarına karşı asla zulümkar değildir ve o kimseyi (Kuran'ı anlama dahil) gücünün yettiğinden fazlası ile muhakeme etmez.
Üçüncü Mesele: Yukarıda Mevdudi'den olduğu belirtilen yazıda bazı hileleri / kendilerince kurnazlıkları da açık etmek isterim.
1 - "Sahabeler ve onları izleyen (Tabiun) bu noktada öylesine bir görüş
birliği içindeydiler ki, bu dönemde bu yasanın sıhhatinden kuşku ifade
eden tek bir ses çıkmamıştır." buyurmuşlar. Ordalar mıymış efendim ? Nerden biliyorlar? Bu kesinliğin kaynağı nedir ? HER TÜRLÜ ZANDAN UZAK delilleri nedir ? Ve ayrıca, ben insanların çoğunun / çoğunluğunun delil edilemeyeceğine dair Kuran'dan delil getirdiğimde haliniz nice olur ? Sizin deliliniz ise "Bunu doğrulayan çok sayıda sağlam ve kesintisiz aktarılagelen deliller
olduğu için, her çağda ve her ülkede tüm fakihler bu konuda sünnetin
öngördüğü cezanın recm olduğu üzerinde birleşmişlerdir." sözünden başkası değildir.
2 - "Öte yandan, bir milyon lira çalmış olan bir hırsız tutuklandığında
düzeldiğini ve tevbe ettiğini söylerse, (hemen hırsızlığın cezasını
ortaya koyan ve ayetten sonra gelen) "Kim zulmünden sonra tevbe eder ve
kendini düzeltirse, muhakkak Allah tevbesini kabul eder" (Maide: 39)
ayeti gereği serbest bırakılacaktır." buyurmuşlar. Gözünüz kör mü efendim ? " ... muhakkak Allah tevbesini kabul eder" buyuruluyor. Afedersiniz siz -haşa- Allah mısınız ? Sizin ne haddinize "tevbe kabul etmek". İşte bu da benim HADDİM DEĞİLDİR.
3 - "Her alışveriş yaptığınızda şahit bulundurun" diye emreder, bu durumda,
Haricî ve Mu'tezilî düşünceye göre, pazar yerlerinde yapılan tüm
şahitsiz alışverişler gayri meşru sayılacaktır." buyurmuşlar. Sizin mushafınızda "Velev ki, aranızda peşin bir alış veriş ola" kısmı yoksa bu sizin sorununuzdur.
4 - "Bu birkaç örnek recm cezasını Kur'an'a aykırı bulanların akıl yürütmelerindeki yanlışlığı kanıtlamaya yeterlidir." buyurmuşlar. Haydi biz akıl yürüttük, çok pişmanız. Peki ya siz ciltler dolusu fıkıh kitaplarınızı yazarken neyinizi yürüttünüz ?
Bu soruyu hazırlayan kardeşime / dostuma teşekkür ederim. Bu yazı boyunca yaptığım tüm ithaf ve hitaplar Mevdudi ile aynı yönde düşünenlere yöneltilmiştir. Fakat ben kişisel görüşüm olarak şunu da ifade etmeden geçemem. Tüm mezhep imamları ve islam adına çalışan, Allah rızası için fikir üreten her kişi BENİM KARDEŞİMDİR. Bütün bu tartışmalar ve hitapları ANCAK ALLAH'IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPARIM. Onların da aynı gayrette ve anlayışta olduklarına inanmak / bunu böyle görmek bir müslüman olarak benim GÖREV VE SORUMLULUĞUMDUR. Bu nedenle, Allah islam için çalışan her kişiden razı olsun. Hepimizi de, doğru yol hangisi ise onda muvaffak kılsın.
Selam ve dua ile...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aşağıdaki yazı, Kuran İslamı sitesinden alıntıdır.
Zinanın Cezası Recm ise, Ayet
Uydurmanın Cezası Nedir?
Fecre Doğru,
Sadettin SERHAT,
Sayı: 23, Eylül 1997. |
Giriş
"Recm" Arapça "R-C-M" kökünden gelen bir kelimedir. Sözlükte "taşla
öldürmek, birine taş atmak, taşa tutmak, sövmek, lanet etmek, kovmak,
bir şeyi tamamen terk etmek, zanla konuşmak, kötü zanda bulunmak, kabrin
üzerine taştan nişan dikmek" gibi anlamlara gelmektedir.
Müslümanlar bu kelimeyle ilk olarak şeytanın Allah'ın huzurundan
kovulmasını ifade eden "Eûzü billa himineşşaytani'r-racim" (Kovulmuş
şeytandan Allah'a sığınırım) değişiyle karşılaşırlar.
Allah, Seytan'ın Adem'e secde etmeyişinin bir cezası olarak "racim"
kelimesiyle ifadelendirdiği ayette şöyle buyurmaktadır:
"Allah: Öyleyse çık oradan. Çünkü sen artık kovuldun." (Hicr 15/34)
(Şad, 38/77)
Seytan'ın durumunu ve vasfını bildiren (15/17, 3/ 36, 16/98, 81/25)
ayetlerden rahatlıkla anlaşılmaktadır ki Allah, Şeytan'ı taşlayarak
öldürmemiş, onu cennetten ve huzurundan kovmuştur. Buralardaki recm
kelimesine sadece taşlamak ve özellikle de taşlayarak öldürmek anlamı
verilmemektedir. Dolayısıyla kovma ile taşlama arasında bağ kurmak daha
yerinde olacaktır. Birini kovmak istediğinizde, kovmayı
gerçekleştirebilmenin bir şekli olarak taşlama yapılabilir; fakat niyet
onu öldürmek olmayabilir.
Kur'an'da bazı peygamberlerin kavimleri veya bazı kişiler tarafından
tehdit edilmelerinin bir ifadesi olarak da "recm" kelimesi
kullanılmıştır.
"Onlar: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve doğrusu seni
aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer yandaşların (kabilen) olmasaydı muhakkak
ki seni taşlardık/kovardık. Sen bizden üstün değilsin." (Hud 11/91)
Bu ve benzeri (19/46, 44/20, 26/116) ayetlerdeki "recm" kelimesine
taşlama anlamı verilmesi belki doğru olabilir. Fakat taşlayarak öldürme
anlamı vermek biraz güç gözükmektedir. Kovmanın, sürgün etmenin ve
yanından uzaklaştırmanın ilk hamlesi olarak taşlama ifadesi rahatlıkla
kullanılabilir. Hatta taşlama anlamı vermek zorunda bile değiliz. Çünkü
şeytanla ilgili ayetlerde olduğu gibi kelime, bu ayetlerde de kovmak
anlamında kullanılmış olabilir. Bu ihtimal şu ayetler için de
geçerlidir:
"Babası: Ey İbrahim! Sen mi benim tanrılarımı beğenmiyorsun? Bundan
vazgeçmezsen and olsun seni taşlarım, uzun bir süre benden uzak dur,
dedi" (Meryem 19/46).
Babası İbrahim'i (a.s.) taşlayarak öldürmek istese, herhalde "benden
uzak dur" gibi bir ifade kullanmazdı. Babasının isteği, Hz. İbrahim
(a.s.)'in kendisinden fikirlerini değiştirinceye kadar uzak durmasıdır.
"Ben, beni taşlamanızdan/kovmanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah'a sığındım" (Duhan, 44/20).
Yukarıdaki ayette Hz.Musa'nın karşısındakilere söylediği bu sözdeki
recmi, taşlayarak öldürme olarak anlamanın doğru olmayacağı, gayet
açıktır. Çünkü Hz.Musa taşlanmamış fakat kovulmuştur.
Denilebilir ki bu kelime, Kur'an'da taşlayarak öldürme olarak
kullanılmamış olabilir, fakat islam hukukunda evli olarak zina yapanlara
verilen cezanın adıdır, bu da taşlayarak öldürmeyi ifade eder. Gerçekten
de Haricilerin ve bazı Mutezililerin dışında neredeyse herkes tarafından
bu şekilde anlaşılmıştır. Bu anlayışların nereden kaynaklandığını
görmemiz için eski hukuk sistemlerindeki uygulamalara, Kur'an ve
sünnetin konuya getirdiği hükümlere bakmamız gerekecektir.
Zina suçuna taşlayarak öldürme cezası veren müslümanları etkileme
ihtimali çok olan, Yahudi ve Hristiyan kutsal metinlerinin konuya
bakışını bilmemiz yerinde olacaktır.
1- Yahudi ve Hristiyan Kitaplarında Zinanın Hükmü ve Recm
Zina eden evli erkek ve -kadın, livata yapan ve yapılan, hayvanlarla
cinsel ilişkilerde bulunan, nişanlı kızla zina eden, kendi rızasıyla
zina etmiş nişanlı kız Yahudi şeriatına göre öldürülür. (Çıkış 23,
Levililer 20,. Tesniye 22)
Nitekim bu hükümleri bilen yahudiler kendilerinden zina yapmış bir
kadını ve erkeği Rasûlullah (s.a.v.)'a haber verdiler. Hüküm vermesini
istediler. O da bunun Tevrat'ta ceza olarak karşılığının ne olduğunu
sordu.
Zina edenlerin meydan dayağı çekilerek rezil edildiklerini söylediler.
Orada bulunan Abdullah b. Selam (Yahudi iken müslümanlığı seçmiştir)
yalan söylediklerini, Tevratta recm cezasının olduğunu söyleyince,
Tevrat'ı getirip recm ayetinin üzerine ellerini koyarak okumaya
başladılar. Abdullah b. Selam ellerini oradan kaldırınca Tevrat'ta recm
ayeti vardır diye itiraf ettiklerinde, Rasûlullah (s.a.v.) zina
edenlerin recm edilmelerini emretti, recm olundular (Buhari, Hudud 24,
Müslim Hudud 27, Tirmizi Hudud 10, Mace Hudud 10). Bu rivayet neredeyse
bütün hadis kitaplarında vardır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki recm meselesi öncelikle müslümanların
değil Yahudi ve Hristiyanların problemidir. Onların bu problemde
Rasûllah'a başvurmalarının ve recm ile ilgili yazıyı gizlemelerinin
sebebi, İslam'ın hükümlerinin recm'den daha hafif hükümler getirmesi
olabilir. Fakat Rasûlullah onlara kendi kitaplarının hükmünü
uygulamıştır.
2- Kur'an'ın Zina Hakkındaki Hükmü
"Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin;
eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya ya da Allah
onlara bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun (dışarı çıkarmayın),
içinizden iki erkek bu tür fuhuşu yaparsa, onlara eziyet edin; eğer
tevbe eder, uslanırlarsa artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah
tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (Nisa 4/15-16)
Müfessirlerin çoğuna göre, Nisa sûresinin 15-16. ayetlerini İslam'ın
zina hakkındaki hükümlerinin ilk aşaması olarak belirtmektedirler.
İslam'ın ilk zamanlarında zina eden kadınlar evlerde hapis edilirken,
erkekler ise azarlama, kınama ve dövme cezası ile cezalandırılıyorlardı.
Bu hükümlerin eşcinsellik yapan kadınlar ve erkekler için olduğu da
belirtilmektedir. Zina lafzısya ifadelendirilen ve had cezasını
belirleyen ayet ise Nur sûresinin 2. ayetidir.
"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun.
Allah'a ve Ahiret gününe inananlar iseniz, Allah'ın cezasını uygulamada
sizi, onlara karşı acıma duygusu tutup engellemesin. Mü'minlerden bir
grup da onlara yapılan azaba şahid olsun." (Nur 24/2)
Kur'an'da zaniler hakkında nihaî hüküm olarak bu ayetler
gösterilmektedir. Ayette zina edenlerin evli veya bekar olmaları
arasında bir fark zikredilmemiştir. Cariyeler için hüküm bildiren ayet
ise şöyledir:
"İçinizden, inanmış hür (muhsan) kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen
kimse, elleriniz altında bulunan inanmış cariyelerinizden alabilir.
Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli yaşamaları, fuhuş
yapmamaları ve gizli dost da tutmamaları şartıyla, sahiplerinin izniyle
onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir
fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan azabın yarısını
uygulayın." (Nisa 4/25)
Evlendikten sonra fuhuş yapan cariyelere, evlendikten sonra fuhuş yapan
hür kadınlara verilen cezanın yarısını vermek demek, hür kadınlara da
ölüm cezası verilmemesi demektir. Çünkü ölümün yarısı yoktur. Ayrıca bu
ayetin Nur/2, ayetinden sonra nazil olması gerekir ki hür kadına takdir
edilen ceza orada tesbit edilmiştir.
"Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan kadından başkasıyla
evlenemez; zina eden kadın da zina eden veya ortak koşan erkekten
başkasıyla evlenemez. Böyleleri ile evlenmek, mü'minlere haram
kılınmıştır." (Nur 24/26)
Zina edenlerin birbiriyle evlenmeleri söz konusu edildiğine göre, zina
edenlerin recm edilmedikleri ancak birbirleriyle evlendirildiklerinden
bahisle iffetli yaşamak isteyenlere yol gösterilmektedir. Zina edenlerin
biliniyor olup da recmin uygulanmaması, evliliğe dair hukukî ve ahlâkî
bir dersin verilmesi dikkat çekicidir.
Ayetlerde zina yapmanın çirkinliği ve cezası ortaya konurken, birinin
başkasını zina ile itham ederken getirmesi gereken deliller ve
getiremediği durumda verilecek ceza açıkça ifade edilmektedir.
"Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra dört şahid getirmeyenlere
seksen değnek vurun ve artık onların şahidliğini asla kabul etmeyin.
Onlar yoldan çıkmış kimselerdir." (Nur 24/4)
Zinayı isbat için dört şahid gereklidir. Bunu bu şekilde isbat
edemeyenlerin konu üzerinde durup lafını dahi etmesi yasaklanarak
zinanın uluorta konuşulmasının önüne geçilmektedir. Kocası karısını zina
halinde görse, kadın da inkar etse bu sadece onların ayrılmasıyla
sonuçlanır.
"Eşlerini (zina ile) suçlayıp kendilerinden başka şahidleri bulunmayan
kimselere gelince: Onlardan doğru söyleyenlerden olduğuna dört defa
Allah'ı şahit tutmasıdır. Beşinci defa yalan söyleyenlerden ise Allah'ın
lanetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da dört defa Allah'ı
şahid tutup kocasının, mutlaka yalan söyleyenlerden olduğuna şahitlik
etmesi kendisinden cezayı Kaldırır. Beşinci defa: Eğer kocası
doğrulardan ise Allah'ın gazabının kendisinin üzerine olmasını diler."
(Nur 24/6-9)
Kendisinden başka şahidi olmayan kocaya ve kadına karşı izlenecek yol
gösterilmiştir. Nitekim Rasûlullah getirilen bir davayı bu usûlle karara
bağlamış, karı ve koca ayrılmış, çocuk anneye verilmiştir.
Zina isnadını dillere dolamanın yasaklanması ve ispatı için getirilen
şartların güçlüğü sebebiyle İslam'da esas olanın insanların namuslarına
el ve dil uzatılmasının hem dünyevi hem de uhrevi cezayı gerektirdiği
anlaşılmaktadır. İslam, ne zinayı ne de zina isnadını hoşgörmektedir.
"Allah'ın size nimet ve rahmeti bulunmasa ve Allah tevbeleri kabul eden
Hakim olmasaydı size büyük bir azap dokunurdu." (Nur 24/10)
"Ama bundan sonra tevbe edip durumunu düzeltenler bunun dışındadır.
Şüphesiz Allah bağışlar, merhamet eder." (Nur 24/5)
Kur'an birçok suç ve cezayı açık açık ifadelendirirken recmi gerektiren
durumu ve recm gibi insanı taşlayarak öldürme cezasını insanın takdirine
bırakmış olması düşünülebilir mi? Belki peygamberine bırakmıştır,
denilebilir. Şunu burada hemen ifade edelim ki Kur'an zina ile ilgili
ayrıntılı hükümler getirmiş fakat recmden asla bahsetmemiştir. Diğer bir
ifadeyle hafif cezayı zikredip de en ağır cezayı zikretmemiş olabilir
mi?
3- Hadislerde Zinanın Hükmü
Bir meseleye delil olması için hadis uydurma, bilinen bir vakıadır.
Ancak recm gibi âhad haberlerle delillendirilmeye çalışılan bir konuda
ayet uydurmak ise çok daha garip ve vahim bir durumdur. Biz, recmi
Kur'an'da lafız olarak bulamadık derken, meğer lafzen değil, hükmen
mevcut olduğu haberleriyle sarsıldık! Sahih sayılan hadis kitaplarına
kadar girmiş olan konu kısaca şöyledir:
Bu rivayetlerden birine göre Hz. Ömer minberde şöyle demiştir: "Allah
Muhammed'i hak ile gönderdi, ona kitap indirdi. Ona indirilenler
arasında recm ayeti vardı. Biz onu okuduk, belledik, anladık. Allah'ın
elçisi recmetti. Biz de ondan sonra recmettik. Şimdi zaman geçince
birinin çıkıp; Allah'ın kitabında recm yoktur, diyerek Allah'ın
indirdiği farzlardan birini terk etmek suretiyle sapmasından korkuyorum.
Allah'ın kitabında recm vardır. Evli erkek veya kadının zina ettiği
kanıtlanır, yahut gebelik olar veya itiraf ederse recm edilmesi
gerekir." (Buhari Hudud 30-31, Müslim Hudud 15, Mace Hudud 9)
Rivayet birçok gariplikleri beraberinde taşımaktadır. Rivayetin tamamı
gözönünde tutulduğunda hilafetle ilgili bir meselenin çözülmesi
hakkındaki bir hutbede Hz.Ömer'in hiç sebebi ve gereği yokken recimle
ilgili bir ayetten haber vermesi insanda şüphe uyandırmaktadır. Ayrıca
bu hutbenin âhad rivayet oluşu şüphemizi bir kat daha artırmaktadır.
Hem, recm ve hilafet gibi önemli iki konu hallediliyor hem de kimseden
bir ses çıkmıyor; bu, sahabiler için alışılmadık bir durumdur. Gerçekten
bu, Kur'an'da yer alan bir ayet olarak biliniyorsa niçin Kur'an'a
yazılmamıştır? Konunun Kur'an'dan çıkarıldığına dair Resulullah'tan
neden bir tane bile rivayet yoktur. Rivayet edilen metnin Kur'an'ın
belagatına uymaması da ayrı bir konudur. Allah tilavetini kaldırdıysa,
hükmünü neden kaldırmamıştır? Veya geçerli olan bir hükmün lafzını durup
dururken Kur'an'dan niçin çıkarsın? İnsanlar sasırsın diye mi?
Recmle ilgili olarak rivayet edilen olaylarda Rasûlullah (s.a.v.), bu
ayetten niçin söz etmemiştir. Kur'an hakkında şüphe uyandıran böyle bir
rivayetin kitaplara eleştirilmeden alınması çok düşündürücüdür. Zeyd b.
Sabit gibi birinin dahi konuya karıştırılarak, onun hakkında da
rivayetler nakledilmesi şüpheleri daha da arttırmaktadır. Bir rivayete
göre Zeyd b. Sabit Hz. Ömer (r.a.)'in getirdiği recm ayetini, başka
şahidi olmadığı gerekçesiyle kabul etmemiştir (Hanbel, 5/183).
Hz.Ömer'in hutbesinde biz onu okuduk, belledik, anladık demesiyle bu
rivayet nasıl bağdaşır? Daha da tuhaf olanı, Zeyd b. Sabit'in Hz.Ömer'in
sözlerine benzer bir şekilde söylediği sözlerden oluşan bir rivayetin
daha bulunmasıdır:
Rivayetlerden birine göre Zeyd b. Sabit "Biz Kur'an'da: Yaşlı erkek ve
kadın zina ettikleri zaman onları mutlaka recmediniz ayetini okurduk"
demiş. Orada bulunan Mervan: "Öyleyse o ayeti mushafa yazsana demiş"
(Ateş, Y.K. Çağdaş Tefsiri, C. 6, s. 145). Buna benzer rivayetlerin
hepsi Kur'an'da şüphe uyandırmaya yönelik haberler gibi gözükmektedir.
Asıl olan recm meselesini halletmek olsaydı, mesele Râsulullah'ın
konuyla ilgili uygulamaları ileri sürülerek de halledebilirdi. Bizi recm
hususunda şüpheye düşüren, konunun bu şekilde ele alınmasıdır. Bir
meselenin çözümü için ayet uydurmanın ve bunu kabul etmenin mantığını da
anlamak, doğrusu fevkalade güçtür. Recm vardır diyenlerin yalnız
Peygamber (s.a.v.)'in uygulamalarında bu vardır diyerek deliller
getirmesi, daha makul olurdu.
Râsulullah'ın (s.a.v.) uyguladığı söylenen recm infazları, üçü
geçmemektedir. Bunlardan biri, daha önce zikrettiğimiz yahudilerle
ilgili olaydır.
Diğeri, müslümanlardan Maiz ile Gamidiyye kabilesinden bir kadına daha
recm uygulandığı rivayetleridir (Buhari, Hudud 21-22, Müslim, Hudud
5-29).
Bu hadisler, zina ettiklerini itiraf eden, dördüncü defa da itirafları
kabul edilen, deli olmadıkları ve evli oldukları araştırılıp tesbit
edilen kişiler hakkında rivayet edilir. Bu rivayetler sahih kabul edilse
bile birçok soruyu beraberinde getirmektedir, itiraflar dışında bu ceza
neden uygulanamamıştır? Uygulama Kur'an'ın konuyla ilgili hükümlerinden
önce midir, sonra mıdır? İslam öncesi Araplarda kısas, el kesme, recm
cezası, ayrıca Tevrat'ta (Tesniye 22) da recm cezası bulunuyordu.
Bunların bir etkisinden söz edilebilir mi? Kur'an recm cezasını değil de
sadece celde (değnekle dövme) cezasını getirince, namus ve geleneklerine
son derece bağlı Araplar arasında sonradan Peygamber (a.s.)'in, recmi
uyguladığına ve bunu uygulamayı buyurduğuna dair rivayetlerin ortaya
atılmış olma ihtimali düşünülemez mi?
Recm konusunda ileri sürülen hadisler yetersiz kaldığı için ayet arama
yoluna gidilmiş olabilir. Bu konuda Kur'an'da önceden var olduğu,
sonradan lafzı çıkarıldığı iddia edilen ayetin Kur'an'a yazılması
hususunda ortaya atılan rivayetler de oldukça tuhaftır. Bu kadar hayati
bir meselede konu böyle bir yöntemle halledilebilir mi?
Bazı rivayetler Hz.Peygamber (a.s.)'in sözü ve uygulaması olmasa da Arap
toplumunun bir mesele karşısındaki tutumunu yansıtmaktadır.
"İki bedevi Arap, Hz.Peygamber (a.s.)'e geldi; birisi: "Ey Allah'ın
elçisi. Bu oğlum falanın yanında ücretle çalışıyordu. Onun karısıyla
zina etti. Oğlum için yüz koyun ve bir köle fidye verdim, ilim
adamlarına sordum, oğluma yüz değnek vurulduktan sonra bir yıl sürgün
edilmesi, kadının recm edilmesi gerektiğini söylediler." Allah'ın elçisi
şöyle dedi: "Nefsimi elinde bulunduran Allah'ın kitabıyla hükmedeceğim.
Koyunlar ve köle sana geri verilir, oğluna yüz değnek vurulur ve kendisi
bir yıl sürgün edilir." (Böyle dedikten sonra) Eslem kabilesinden bir
adama: "Kalk, ey Uneys, şunun karısına git, eğer suçunu itiraf ederse
onu recmet" dedi. Uneys gitti, suçunu itiraf eden kadını recmetti"
(Buhari, Ahkam 39, Hudud 30, Müslim Hudud 25 ve diğer hadis külliyatı).
Bu rivayetin sıhhatinin şüpheli olması bir tarafa, Arap toplumunun
durumunu yansıtması açısından önemli ipuçları vermektedir. Medine'den
uzak yerlerdeki müslümanların duymadıkları meseleler hakkında
alışageldikleri kuralları uyguladıkları anlaşılmaktadır. Arap toplumunun
zina eden bekarları dövüp evli olanları recmettiklerini gösteren ve
belki de Resûlüllah'ın da konuyla ilgili ayetler gelmeden önceki
içtihadını bildiren bir rivayet olması ihtimali kuvvetlidir. Rivayet
doğru ise bu, ancak Peygamber (a.s.)'in Kur'an'ın emrinden önce
Araplarca uygulanan ve Tevrat'ta bulunan cezayı uyguladığını, fakat
Kur'an'ın recm cezasını kaldırdığını sadece Kur'an'ın recm cezasını
kaldırdığını sadece celde (dövme) cezasını getirdiğini gösterir.
Nur Sûresi'nin hükmünü hafif bulanlar Allah'dan daha mı adildirler ki
ağır cezalar istemekteler? Hangi müslüman zina eder de; sopa vurulmayı,
hem de milletin ortasında sopa vurulmayı hafif bulur. Had uygulanırken
kaçan Maiz'i keşke bıraksaydınız diyen rahmet Peygamber'inin vahiy
gelmeden önceki bir uygulamasını kati delil olarak almak, rahmeti kabul
etmemektir. Haksız yere adam öldürenin cezası sadece ölümken, iki
kişinin rızasıyla oluşan, caydırıcı birçok maddi ve manevi müeyyidesi de
bulunan bir fiilin cezası, neden sadece ölüm değil de taşlanarak
öldürülmekdir?
Sonuç:
Recm kelimesinin Kur'an'da kullanıldığı yerlerin hiçbirinde zinanın
cezası olarak recimden bahsedilmemektedir. Bahsedilen yerlerde de
taşlayarak öldürme değil, kovmak ve taşlayarak kovmak anlamlarını ifade
etmektedir.
Recm Tevrat'ta geçen, dolayısıyla İslam öncesi Arap toplumunda uygulanan
bir ceza şeklidir. Bu sebeple recm, müslümanların değil, yahudi ve
hristiyanların meselesidir. Onların kitaplarında recmden açık açık
bahsedilirken Kur'an'da bu konuyla ilgili recm cezasından söz
edilmemektedir.
İslam kaynaklarındaki recmin varlığı, Kur'an'ın konuya açıklık
getirmezden önceki halini yansıtıyor olmasından başka bir şey değildir.
Veya Kur'an'ın zinacıyı evli ve bekar diye ayırmamasından kaynaklanan
durumu, evliyi eski usûllerle cezalandırmayı istemelerinden
kaynaklanmaktadır diye düşünebiliriz.
Kur'an birçok meseleye açık açık hükümler getirmiştir. Zinanın hükmü
genişçe açıklanmıştır. "Zinaya yaklaşmayın" diyerek, zina edeni
cehennemle uyarmış, zaninin cezalandırılmasını istemiş, başkasına zina
isnad edenin dört şahid getirmesini, getiremezse cezalandırılmasını ve
ebedi olarak şahitliğinin kabul edilmeyeceğini, zinanın dört şahidle
sabit olacağını buyurmuş olan Kur'an'ın, recm gibi hayati bir meselenin
hükmünü bildirmemesi olacak şey değildir. Bu, ihmal edilecek bir husus
olarak gözükmemektedir.
"Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz değnek vurun; Allah'a ve
Âhiret gününe inananlar iseniz Allah'ın cezasını uygulamada sizi, onlara
karşı acıma duygusu tutup engellemesin. Mü'minlerden bir grup da yapılan
azaba şahid olsun." (Nur 24/2)
Ayet genel bir hükmü bildirmektedir. Bunun bekarlara has kılınması doğru
değildir. "Azaba şahid olsun" ifadesindeki azab öldürme değil,
dövmektir. Nur Sûresi'nin 8. ayetinde, evli bir kadının, kocasının zina
isnadını dört defa Allah'ı şahid tutarak yalanlaması durumunda
kendisinden "azabın" kalkacağının bildirilmesi, bunun genel bir hüküm
olduğunu gösterir.
İki ayette de ceza, "azab" kelimesiyle ifade edilirken, 2. ayette azabın
şekli açıkça söylenmiştir. Nur 8. ayette sözü edilen kadın evlidir,
şehadeti kendinden recmi değil, Nur 2. ayetde geçen azabı kaldırmıştır.
Evli olsun bekar olsun, hiçbir yerde recm ve ölümden bahsedilmemektedir.
Nur sûresinde getirilen hükümler müslüman için hiç de hafife alınacak
hükümler değildir; yeter ki uygulansın, ister kendisine uygulanırken,
isterse başkasına uygulanırken onun hükmünden vazgeçmesin. Müslüman ne
dünya rezilliğini ne de ahiret rezilliğini ister.
Recm, Rasûlullah'ın uygulamalarında vardı diyerek kabul edenler bir
tarafa, hafzı kaldırılmış, hükmü baki ayetten söz ederek konuya delil
getirmeye çalışanlar affedilir bir suç işlemiyorlar. Bizi recmi
reddetmeye götüren sebeplerin başında da bu gelmektedir. Diyelim ki,
zinanın cezası recmdir; ya ayet uydurmanın cezası nedir? merak
ediyorum... |
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Tüm İslâm tarihinde, bu cezanın
Hz. Peygamber (s.a) tarafından konduğu konusunda genel delillerin zayıflığından
değil de, bunu "Kur'an'a Karşı" saydıkları için reddeden Haricilerle
bir kısım Mutezililer dışında kimse recmi inkâr yoluna gidememiştir. Haricilerle
bir kısım Mutezilînin reddi de Kur'an'ı anlayışlarındaki eksiklikten
kaynaklanıyordu. (Mevdudi)
Recmcilere göre
Kur’an Eksiktir
RECM CEZASI (VİDEO) [LÜTFEN KÜÇÜKLERE İZLETMEYİN]
BİR
BÜYÜK UYDURMA: RECM (TAŞLAYARAK ÖLDÜRME)
Maymunlarin Hadisi ve RECM
VAHSETI
Zina ve Fuhuş
Çağdaş
Sünnilerin bu konuda hala aklı karışık olsa da recme inanmıyorlar
Kur'an bir başka yerinde yine genel anlamda ""
kelimelerini kullanır ve erkek olsun kadın olsun her hırsızın elinin kesilmesi
cezasını öngörür. (Mevdudi)
Kur’anda
El kesme Cezası Var mı?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
muvahhit Ayrıldı
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam Haricilerle
bir kısım Mutezililer dışında kimse recmi inkâr yoluna gidememiştir. Haricilerle
bir kısım Mutezilînin reddi de Kur'an'ı anlayışlarındaki eksiklikten
kaynaklanıyordu. (Mevdudi)
yav ben bu haricilerle mutezileyi bayağı akıllı bulurdum hakkaten akıllı adamlarmış...mevdudi bile şaçmalamış.
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
|
Yukarı dön |
|
|
yaksoy Newbie
Katılma Tarihi: 27 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 23
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ali beye arkadaşlara çok teşekkürler yalnız bir de şunu yanıtlarlarsa beni daha da memnun edecekler
Yine, Kur'an yalnızca süt-anne ve süt-kızkardeşlerle evlenmeyi yasaklar. Bu durumda, bizim Haricî ve bir takım Mutezilîlere göre böyle bir yasak süt-kıza uygulanmayacaktır. Kur'an aynı zamanda ve bir arada iki kız kardeşi nikâh altında bulundurmayı yasaklar; öyleyse, bir kadınla hala veya teyzesini aynı anda nikâh altında tutmak Kur'an'ın hükmünü çiğnemek sayılmamalıdır. Yine, Kur'an yalnızca üvey-babasının evinde beslenip büyütülmüş üvey kızla evlenmeye izin vermez, bu durumda sözünü ettiğimiz akıl yürütmeye göre, her ne durumda olursa olsun üvey kızla evlenmeyi mutlak anlamda yasaklamak Kur'an'a aykırı olacaktır.?
__________________ onlara allahın indirdiklerine uyun denildiği zaman onlar :"hayır biz sadece atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler.peki ya ataları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış idilerse.
|
Yukarı dön |
|
|
yaksoy Newbie
Katılma Tarihi: 27 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 23
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
yaf aliaksoy abi sende az değilsin yani hadi saol çok teşekkür ettim desteklerinden ötürü ama buda yapılmaz ki be abi
sitene bi girdim bi daha girmez olaydım dedim iyimi abi her şeyi anladıkta linkler kısmında hanifdostlar adresinin üstünde faşoocakları sitesinin ne işi var abi sendemi allah korusun hakkı batılla şettirmeye çalışıyon ayıp abi ayıp sana hiç yakışıyomu?
__________________ onlara allahın indirdiklerine uyun denildiği zaman onlar :"hayır biz sadece atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler.peki ya ataları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış idilerse.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Bu konu başka bir bölümde tartışılması gerektiği için aşağıdaki linkten cevabımı okuyabilirsiniz.
Türk Milliyetçiliği ve Haniflik
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
|
|