Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dileyeni sapıklıkta bırakır, dileyeni de yola getirir. Güçlü olan o, doğru karar veren odur.” (İbrahim 14/4)" Hazar Hekimoğlu.
Hazar, devam edeceğini söylemesine rağmen her nedense bir daha uğramamış buraya.
Bu çeviri vede Hakkı Yılmaz ile Edip Yüksel'in ve ilaveten Mustafa İslamoğlu'nun bu şekil çevirileri kesin yanlıştır. Ya Arapçaya yeterince vakıf değiller yada anlamamışlar. Anlamayınca da kafalarına göre çevirme gayreti içerisine girmişler. Yaptıkları bu çevirileri doğru kabul etmemiz durumunda Kuran'da yüzlerce çelişki var demek olur. Bakın M. İslamoğlu'nun çevirisi şu:
... Bundan sonradır ki Allah isteyenin sapmasını dileyecek, isteyeni ise doğru yola iletecektir...
Adam Ezher'de okumuş, bilmez mi! Yudillu'nun Türkçe karşılığı, "sapmasını dileyecek", oluyor mu acaba?
Bilerek mi yapmış, bilmiyorum; hazırladığı mealde o kadar çok sükseli bir dil kullanmış ki, o kadar olur! Dolayısıyla büktükçe bükmüş, dolandırdıkça dolandırmış, karma karış etmiş. Mealinde, edebiyat yapayım derken, kullandığı sükseli dil, Kuran'ın edebîliğinden eser bırakmamış, yaptığı edebiyata kurban etmiş.
Sonradan gördüm; M. İslamoğlu başka benzer ayetlerin dip notunda "yeşâu" fiilinnin her iki özneyi birden gördüğünü sölüyor. Yani aynı anda hem Allah hem de o şahıs (men) fail olmuş oluyor. Bu mümkün değildir. Cümlede yeşâu yüklemine iki özne (iki fail) söz konusu olamaz. O taktirde "o şahıs" fâilse meful nerede? Kişi aynı anda aynı fiile hem fail hem meful nasıl olabiliyor, anlamak mümkün değil. yaptığu bu çeviri 6/39'da çok daha net:
"... Allah dileyeni saptırmayı diler, dileyeni de doğru yola yöneltmeyi diler."
Hele burada hiç mi hiç olmaz. Erbabı neden olamayacağını anlar.
Doğrusu bu: "Allah dilediği kimseyi...".
Ve mâ teşâûne illâ en yeşâe-llâh. (76/30; 81/29)
Qul allâhumme mâlike-lmulki tu'ti-lmulke men teşâu ve tenziu-lmulke min men teşâu ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâu... ve terzuqu men teşâu... (3/26)
İn hiye illâ fitnetuke tudillu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu... (7/55)
Qâle azâbî usîbu bihi men eşâu... (7/156)
Verilecek çok örnek var.
Şimdi bütün bu cümlelerdeki "teşâu" fiilinin fâili, ona daha yakındır diye, "men" dir mi diyeceğiz? Bu ve söz konusu olan o ayetlerin tümümde "men" mef'uldur, fâil de Allah'tır.
Allah azabı dileyene mi veriyor.
"Allah dilediğine/dilediğini..." şeklindeki çevirinin çelişki teşkil ettiğini sanıyorlar. Halbuki, Allah hakedene, hakedeni..." deyu. Kimin hak ettiğini/edeceğini de sen bilmezsin Allah bilir. Sana düşen beyân/ iletmek ey elçi!
|