Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dünya yaratıldığı günden itibaren üzerinde yaşayan canlıların ekolojik sistemde birbirleri ile mücadelesine tanık olmuştur. Nitekim bu mücadele çok çeşitli yöntemler dahilinde süregelmiş ve yaratılmışların en mükemmeli olan insan topluluğunda da aynı şekilde hayat bulmuştur. İnsanlık tarihini iyi incelersek eğer ( bu günkü tarih literatürü tamamen bir uydurmadır ) savaşların, mücadelenin kimi zaman haklı, kimi zamansa onursuz olduğu net biçimde ifade edilebilir. Dinsel olarak incelersek, dünya tarihini teşkil eden muharebelerin % 90 ı dini ve jeopolitik nedenlerden ileri gelmektedir. Bunun en açık örneği de Hilafet safsatasının ardından yürüyen Osmanlılar
Tüm dünyaya bu hakikatinden uzak emevi dinsizliğini kabul ettirmek amacıyla savaş açmış ve 4 kıtaya hükmetmiştir.
Kuran kıssalarında karşılaştığımız can alıcı ölümcül bir hususa dikkat çekelim. Peygamberlerin neredeyse tamamı özel bir ırk olarak kabul edilmiş ( o dönemde ) israiloğullarına gönderilmiştir.
BAKARA SÛRESİ (122) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın.
Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın ve Hz İsa’nın bu toplum için yaptıklarını eğer iyi incelersek, günümüz tabiri ile Yahudi toplumu o peygamberlerin yüzlerine bakarak apaçık şirk koşmuş, Allah’ı inkar etmişlerdir. Nitekim Bunun bedelini de İlahi kudretin azabı mahiyetinde cezalandırılarak ödemişlerdir..
Allah nazarında şirk affedilmez bir durumdur. Bu durum kişilerin ve toplumların helakına sebep olduğu gibi, onların zülmani ( şeytani ) bir hal almalarında da etkili bir haldir. Toplumlar hakikate yaklaştıkça İlahi rahmete yaklaşır. Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşmayanların yardımcısıdır. Kendisinden başka ilahlar edinmemişlerin bağışlayıcısı ve affedicisidir. Bu bağlamda şirk ve nifak tohumlarının ekildiği ümmetlerin sonu bir hezeyan ve kaos psikolojisinin neticesi olur. Unutmamak gerekir ki bu şirkperest yapı o toplumu Allah’tan uzaklaştırdığı gibi Allah’a iman edenlerden de uzaklaştırır.
Dikkat edelim. Allah’a iman edenlerden nasıl uzaklaştıkları ortada. İsa(a.s) vahye dayalı buyruğunu o topluluğa tebliğ ettiğinde ne tür güçlükler yaşadı. O toplum onu çarmığa dahi götürdü ( ki yehuda adlı ihbarcının azabına vesile olmuşlardır ) ki tatmin olmayarak çeşitli işkenceler ile İsa peygamberin buyruklarına muhatap olmuşları azaba tabii tuttular. İşte insanlık tarihine etki eden en önemli psikolojik faktör budur. Bunun bilinen adı da ‘’kibir’’ dir. Musa peygamber Tur da iken, buzağıyı rab edinenler, İsa peygamberi çarmığa layık görerek, çirkin ve onursuz yüzlerini açığa vurmuşlardır. Nitekim Tevrat ve İncilin günümüzdeki haline gelişinde de ortak sebep bu kavmin zorbalıkları ve bozgunculuklarındandır.
İşte Kuran-ı Hakim de apaçık şekilde bu kavmin ırkçı yaklaşımı ( asıl olarak ırkçılığı ) haram kılmış bir ayet vardır. Cuma6 ayetinde görüldüğü üzere bu ırk kendisini en üst ırk olarak tanımladığından, ağır bir ithama maruz bırakılmıştır. Nitekim bu ayet genel olarak ırkçılığa vurgu yapsa da ( ‘’kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’’) ayet itibari ile vurgu Yahudilere odaklanmıştır. Onlar şirke bulaşmış ve İlahi rahmetten uzaklaşmıştır.
Bu noktaya kadar vurguladığım hususun sebepleri nelerdir. Günümüzü eğer iyi bir şekilde irdelersek göreceğiz ki, Yahudiler esas bozgunculuklarını bu dönemde sürdürmektedirler. Diğer peygamberlerin buyruklarının ardından Allah insanlığa Kuran’ı Kerim i vahyetmiştir. Bu vahiy kıyamete kadar sürecek bir ilahi hükümler metabolizmasının son halkası ve son noktasıdır. İşte Yahudi topluluğu maalesef bu halkaya da haysiyetsizce savaş açmıştır.
Lanet, bu Kuranın vurguladığı en ağır ithamlardan birisi olmakla beraber, şirk düşkünlüğüne bulaşmış olan tüm kavimlerde asıl olarak bununla muhataptır. Genel olarak şöyle düşünmeliyiz; Bu ayetler ve vurgular Yahudilere has görünse de, aynı haysiyetsizliğe düşmüş tüm kavimler bunların muhatabıdır. İşte can alıcı nokta budur. Bu yaklaşım dahilinde diyebiliriz ki, Şirk hengamesi içerisine düşmüş ve sürüklenen tüm kavimler bu lanete muhatap kavimlerdir…
Bozgunculuk kavramını biraz açalım; günümüzde ekonomik yapıyı iyi irdelersek eğer, 15-24 milyon arası olarak tahmin edilen Yahudi nüfusu dünya kapitalinin % 73 lük bir kısmını kontrol etmektedir. Evet yanlış duymadınız %73.. Bu bağlamda devletleşme süreçlerinde de toprak satın alarak, kapitalleri ile İsrail devletini kurmuşlardır ki, ABD nin ilk kurucuları da Yahudidir. Asıl olarak, tekstil, gıda, silah sanayi, beyaz eşya, vs,vs,vs alanlarda tek hakim güç, Yahudi kapitalizmidir. Bu kapitalizm dünya arenasında bu kavmi patron kavim haline getirmiş, Diğer ırkları da sömürülen ve kullanılan ırklar haline getirmiştir..
Daha önce de vurguladığımız gibi, kibir ve nifak tohumları ekilmiş olan bu kavim, kendisini dünyaya hakim kılma çabasında tüm sektörleri ele geçirerek faal bir şekilde çalışmaktadır. Nitekim ABD, AB , BM, Nato, gibi kurumlar tamamen bu gücün esaretine bağımlıdır. Çünkü bu düzenler kapitalist olduklarından kapital sahibinin güdümünden çıkamayacak durumdadırlar.
Gelelim diğer yönleri ile incelemeye. Orta çağ haçlı seferlerinin asıl amacı dinsel bir hedeften ileri gelmekteydi. Amaç uydurulmuş Süleyman tapınağına hakim olmak ve kudüs’e sahip olmak olarak algılansa da, asıl amaç daha önce de belirttiğim gibi, İlahi kudretten dışlandıkları gibi, O kudrete muhatap gibi görünenleri de yok etme çabasından öte bir şey değildir. Bu güçlere göre Tanrı onlar için bir plan yapmıştır. vaat edilmiş Kutsal Topraklarda refah içerisinde yaşayacakları müjdelenmiştir onlara göre. Halbuki Allah kimseye dünyada mekan vaat etmemiştir, Allah cennet’i vaat ederek dünya mekanından vazgeçilmesini emretmiştir. İşte bu çürük zihniyet adım adım haritasını belirledikleri bu topraklara erişme çabasındadırlar.
Mistisizm ve ezoterizm ile arası çok iyi olan, bazı sahtekar İslamcılarında kullandığı ebced ve cifr gibi masallarla Allah’ın gizli sözlerini arayan bu kavim, günümüzde dünya siyasetinde kendisine karşı tutum sergileyen her milleti yok etme gücüne sahiptir. Günümüzde Türkiye’de dahil birçok Ortadoğu ülkesi kabalanın çizdiği vaat edilmiş toprakların sınırları dahilindedir. Düşünün tüm devletlerin gizli örgütlerini ele geçirmiş, bu kadar kapitali hedef almış, şirketleri dünyaya hakim olan ( philiph morris, beyaz eşya da % 68, gıda da% 59 vs vs vs) olan kavmin nüfusu 15-24 milyon arasıdır. Tahmin edilen dünya nüfusu 6 küsür milyar iken bu azınlığın bu kadar geniş bir aktivasyona sahip olmasındaki tek neden asla ve kat’a kibirleri olamaz. Bu organize bir şekilde planlı bir bozgunculuktur. Bu bir projenin devamıdır. Zülmani bir ütopya çabasının ürünüdür..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu ilk günden itibaren bu güce boyun eğmiş bir tutum içerisinde görülmektedir. Bu güce başkaldıran tek lider M.Kemal Atatürk olmakla beraber, ardından gelen tüm idareciler bu gücün güdümünden asla çıkamamıştır. Pek bir şey söylemeye gerek yok aslında, Petkimin satılması, telekomun özelleşmesi, satış satış satış, borsanın yabancı sermaye adı altındaki Yahudi tasallutuna teslim edilmesi, bunlar tam bir teslimiyetin ürünüdür. Bu eser kesinlikle ne Kuranla bağdaşır nede insanlıkla. Günümüzde ABD eğer bu yasa onaylanmazsa çekeriz yabancı sermayeyi diyerek tehtid etmektedir bu ülkeyi. Çünkü sadece borsamızda reel faiz oranları had safhada bulunan 60 milyar dolarlık yabancı kapital bu ülkeyi terk ederse bu ülke asla belini doğrultamaz. İşte politika budur arkadaşlar. Herkesi güdümüne almak bu şekilde olur…
Bir taraftan da İslam gerçeğini ele alalım. Peygamberimiz vefat ettikten sonra, kerbela harbinde ‘’O’’ nun torunlarını katleden Allahsız emevilerin eteklerinin dibinden sıyrılamayan bu ümmet, o uydurukcu emevilerin kendilerine sunduğu Yahudi İslamcıları da görememiştir. Kab el Ahbar, Vehb bin münebbih gibi örnekleri incelersek eğer, dinimize sokulan uydurmalarda sınırsız bir tavır sergilemiş olan bu iki şahsiyetsizin yarattığı ekol günümüz islamını teşkil etmiştir.
İste proje budur. Müslümanları vahy den koparmak ve kendi kendilerine yaptıkları gibi ( Yahudilerin kendilerine yaptığı gibi) uydurulmuş hükümler dahilinde inanmak. Bunu başardılar işte . Gördüğünüz gibi İslam adı altında Yahudi güdümlü bir emevi dini uygulanmaktadır ki, kuran tamamen devre dışı kalmıştır. İşte hafife aldığımız kavmin neleri başardığı ortadadır…
Üstelik bu dini uydururken öyle bir yaklaşım sergilemişlerdir ki günümüzde kullandıkları dinin temellerini o dönemde atmışlardır. İslama radikalizm onların uydurmaları ile girmiştir. Kesin suretle bu proje halen daha işlemekte 11 Eylülde kendi kendisini vuran ABD kendi uydurduğu dini kullanarak bu coğrafyaya hükmetme çabasına girişmiştir…
İşte temel amaç egemen olmak, tüm ırk ve kavimleri kontrol etmek ve büyük bir ütopya oluşturmak olsa gerek.
Bugün tüm siyasi yapılar bu gücün etkisi altındadır. İhtilaller devrimler vs bu gücün bilgisi dışında gelişemez ve oluşamaz. Kendi belirledikleri iktidarlarla istedikleri şekilde tüm kavimleri yönetmektedirler ki, yakın tarih de şaibeli iktidarlarla toplumumuzda buna şahitlik etmektedir. Türkiye de özellikle, bir dönem alevi Sünni, yakın tarih tede laik dinci gibi kamplar oluşturarak gündemi belirleyen bu güçler çok güçlü bir strateji üzerinde çalışmaktadırlar. Toplumun önüne pastanın kenarlarını koymak, kremasını göstermek ve içindeki asıl ganimeti sessizce çaktırmadan götürmek.
İhtilaller ülkesi Türkiye çok yakın bir tarihte sattığı tüm kaynaklarının doğurduğu bir netice itibari ile tam bir sömürge haline gelecektir ( ki pek bağımsız olduğumuz söylenemez ) . Bu bağlamda küresel güç olarak nitelendirilen bu para babaları kapitalleri ile egemen oldukları topraklarda özgürlük kisvesinde bozgunculuk metodu ile hakimiyetlerinin sürekliliğini devam ettireceklerdir.
Bir diğer tarihi gerçekte bu gücün resmileştiği dönem ile ilgilidir. Uydurulan tarihte haçlı seferlerinde templiyer şövalyelerinden ( tapınakçılardan ) bahseder. Bunları Süleyman mabedini korumakla görevli dini bir kurum olduğu lanse edilse de asıl gerçek, bu oluşum Siyonizm dediğimiz günümüz lanetliler birliğinden öte bir şey değildir. Kutsal kase arayışındalarmış gibi bir saçmalık ile yüceltilen bu olgu tamamen tefecilik ve kapital merkezi olma amaçlı kurulmuş bir Yahudi şirketidir. Bu yeraltına çekilmiş ve günümüzde bilderberg vs vs isimlerle gün ışığına çıkmış olgu işte küresel dünya hükümetinin liderlerinin oluşturduğu bir güçtür.
İktidarları ve muhalefetleri onlar tayin ederler, tüm şeytani yaklaşımlarıyla insanlığı himaye altına almak için uğraşır dururlar.
Bir hususa dikkat çekmek isterim . Türkiye de özellikle son dönemde Osmanlıcı yazarların artışındaki en büyük faktör bu küresel sömürgecilerin sessiz himaye ettiği Osmanlı ruhunu diriltme arzusundan ileri gelen bir durumdur.
Şimdi Türkiye de görülen tablo şu, bu küresel Siyonistlerin himaye etmediği hiçbir iktidar barınamamıştır. DSP iktidarında DSP nin bazı ulusal yaklaşımları bu güçlerin kapitallerini çekerek kriz yaratmalarına ve acil bir iktidar değişikliği oluşturmasına neden olmuştur. Burada DSP nin savunulduğu fikri çıkmasın. Bunlar tv radyo gazete gibi tüm medya organlarını bugün satın almışlardır. Doğan Holding bu gücün kölesi olmakla beraber en büyük işbirlikçisidir..
İşte bu şekilde düşünürsek 15-24 milyon arası olduğu tahmin edilen bu güç, kesin suretle egemenliği lehine çevirmiş, bozgunculuğu sayısı itibari ile cephede değil politika ve siyaset araçlarının içerisinde sergilemektedir.
Ulusalcılık denilen olgu da, Türkiye de bu işbirlikçilere karşıt kurulmuş tüm kamplarda tamamen bu gücün doğurduğu bir neticedir. Bilinmelidir ki çözüm asla ve kat’a bu şekilde kamplara destek olarak oluşamaz. Çözüm işin özünü idrak edebilmekten ve bizi vurdukları yerleri onarmaktan (sağlamlaştırmaktan) geçer…
Tartışılan bir diğer konuda bu küresel güçlerin kamp haline getirdiği laik – dinci konusudur. Bakınız İslam son din değildir. Ancak Hz. Muhammed son peygamberdir. Dolayısıyla ‘’O’‘ nun zuhrundan sonra ardında bıraktığı kitabın hükümlerine göre halkın kendini yönetmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kitap ‘’şura’’yı emreder. . Halkın şuralarla kendini yönetmesini ve buna dayalı bir demokratik anlayış kuranın bu bağlamda öngördüğü bir durumdur.. ‘’ Dinde zorlama yoktur ‘’ ibaresi aslında teokrasi karşıtı bir ibaredir. İşte imtihan olgusunun da temelini bu teşkil eder.
Toplumlar bu demokratik tabloda kendi kendilerini yönetmelidirler ki laiklik de bunun için gelişmiş bir olgudur. Din adına söylenen her safsatanın topluma hakim kılınmaması adına laiklin önemli bir burgudur. Günümüzde kuran islamı olgusunun hakim olduğu toplum ideali de bir ütopya olarak görüldüğünden ki, bu gerçek anlamıyla bir ütopyadır, laiklik gerekliliği bir ez daha karşımıza çıkar.
Şimdi şapkamızı önümüze koyalım, bizler bu küresel güçlere karşı dururken onların istediği gibi davranmıyormuyuz. Onların oluşturduğu ulusalcı vs vs vs kavramlara takılarak aslında onlara hizmet etmiyormuyuz. Karşıt kamplarda bulunarak onların gücüne güç katmıyormuyuz. Onların istediği şey kaos yaratmak değimlidir. Stratejisi : karıştır – böl – parçala – yok et olan bu Siyonist güçlerin karşıtı olmak demek, birilerinin bindirdiği şekilde davranmak demekmidir ?
İşte bunun algısı toplumsal vicdana kalmış demektir, televole ve magazin kültürüne adapte olmuş Microsoft çocukları imkansızdır ki bu acımasızlığın karşısında duramaz..
Unutmayınız ki kuran haniflere( Hanefi değildir bu kavram, hanif demek tevhidi algılamış ve tek ilaha inanan demektir ) günümüzde anti-emperyalizm denilen olguyu sorumluluk olarak yüklemiştir. Kavram karmaşaları onların istediği bir olgudur. İzm leri takıntı haline getirmek de buna keza…
O halde yunusun dediği gibi, gelin birlik olalım münkire kılıç kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz!!
Eren Erdem
|