Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 07 nisan 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Acaba bu ne kadar doğru, ben arapça bilmiyorum ama meal'i okuyorum. Sizce mealler tam karşılığı degil mi? Ben şimdi süper derecede arapça bilsem ve Türkçeye çevirsem başka bir anlam mı çıkarırım? yardım ederseniz çok sevinirim. Kısaca mealler güvenilir midir? selametle
__________________ 43/44 Dogrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir ögüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Evet
arkadaşım biliyorsun ki, meal = Kur'an demek değildir, neden çünkü
Kur'an arapça bir kitap olarak indirilmiştir, ya mealler onlar
Türkçe'dir hemde onlarca ne onlarcası başka dillerde olanlarıda
sayarsan belkide binlerce bakın bakalım iki mealin birbiriyle
ayrışmadan aynı manayı verenini bulabilirmisiniz?
“Elimizde onu aşkın kimseye ait Kur’an meali var. Allah rahmet buyursun
Elmalılı Hamdi Yazır ve H.Basri Çantay gibi kıymetli ilim adamlarının
meal ve tefsirlerinin de şüphesiz ki kritikleri yapılabilir. Fakat
gördüğümüz, anladığımız kadarıyla, onlar kadar asla sadık kalmaya
dikkat edebilmiş kimseler az bulunuyor. Onları da diğer bazılarını da
gücümüzce tetkik etmeye çalıştık. Söz konusu birkaç eser müstesna, bazı
“meal” denilen parlak kaplar içerisinde verilenler de dahil, pek
çoğundan sakınır hale geldik.
Bazılarının dikkatsizlikten, kimilerinin de kasıtlı veya lağvi
tutumlarla hazırlanışından dolayı insanlara tavsiye edilebilir mi diye
çok çok düşünüp durmuşuzdur.
Biz şimdi burada, iyi niyetinden şüphe etmediğimiz A.Fikri Yavuz
Hocaefendi’nin hazırladığı ve Sönmez Neşriyat’ın Durak Ofset
Basımevi’nde 1967 bitim tarihiyle bastırdığı “Meal-i Ali”sine kısaca
dokunmak istiyoruz.
Bu meali, Sönmez, iyi hamur kağıda cazip şekilde ve renkli olarak
bastırarak çok güzel bir cilt içerisinde vermiş bulunuyor. Fikri Yavuz
Bey’in de üzerinde itina ile durduğunu ve “...en uygun mana alınarak
okuyucuya” sunduğunu eserin önsözünde okuyoruz. Bütün meallerin bir
ciltte toplanışı ve estetik yapıda bir tertiple sunuluşu takdire
şayandır. Editörün, matbaanın, musahhihlerin (düzeltici)
dikkatsizliğine verdiğimiz bir çok parantez açma-kapamalardaki
yanlışlıkların Sayın Fikri Yavuz Hocaefendiye mal edilmesini de doğru
bulmayız. Ancak, bu kadar önemli bir eserin imkan ve bütçeleri olduğu
halde, yalnız bir kişiye ısmarlanmasının manevi mes’uliyetini de
yayınlayıcı şirket sorumlularına yükleyebiliriz.
Ancak ne var ki, hazırlayıcı hoca efendi birçok yerlerde o kadar
indi davranışlarla görülür ki, insan meal mi okuyor, tefsir mi mütalaa
ediyor net olarak kestirip atamaz. Bazı yerde parantezler açarak
oradakilerin yorumlar olduğunu güzelce ihmal etmediği halde, bazı yerde
nasıl “çala kalem” Allah kelamının meali ile beşeri yorumların
birbirine karıştırılarak sunulmuş olduğunu görüyoruz. Mesela Hadid
Sure’sinin 11. mealinde “karz-ı hasen”in açık manasını bulamazsınız. Şu
diğer meallerini gösterdiğimiz numaralı ayetlerin de aşağı yukarı buna
benzerliklerini örnek olarak verebiliriz: Bakınız 2/256, 3/75, 4/137,
6/127 ,10/26, 17/20 , 21/26, 24/23 , 83/18 , 92/69 gibi... vakti
olanlar, Elmalılı veya Çantay mealleriyle, hatta Süleyman Ateş ‘in
“meali” ile bir karşılaştırma yapabilirse dikkatsizliklerin nasıl
olduklarını görüp anlayacaklardır.
Ayrıca, ayetin aslında olmayan kelimelerin taşıdığı manaları
mealde varmış gibi göstermeler daha da üzücü bir mahiyet arz ediyor.
Mesela, Zariyat Suresi; 9 mealde “peygamber ve Kur’andan ...”
bahsetmiş, hem de parantez açmadan; oysa ayette bu kelimelerin manaları
görülmüyor.
Mesela; Zuhruf Suresi: 15 “...sonra Allah’tır derler..” sözü var. Bu
kelime ve manalar ayetin neresinde; nasıl vermiş bu meali bir türlü
anlayamadık.
Mesela; Nahl Suresi:43’de “ehli zikri” Tevrat ve İncil alimleri diye tahsis yapmış, hem de parantez açmadan.
Ve mesela İsra Suresi:80 “kabir” kelimesi, Vakıa suresi: 75”Kur’an“
kelimesi, Nasr Suresi:1 “Mekke” kelimesi, Felak Suresi:4 “kadın”
kelimesi, Nur Suresi:55 “İsrail” kelimesi vb. hem de parantez içi
olmayarak.. sanki ayetin aslında varmış gibi verilmiş..
Hele Secde Suresi: 5 “Allah gökten (meleklerle) bütün dünya işlerini
idare eder” diye meallendirilmesi bile diğer aksamalara bir örnek
olarak yeter. Diğer ilim adamlarının meallerine baktık; siz de lütfen
bakınız “Allah gökten bütün dünya işlerini idare eder” şeklinde bir
ifade görülmez.
Bir de “Ne yücedir O ki mülk O’nun elinde ve O her şeye kadirdir”
(Elmalılı) mealindeki Mülk Suresi’nin 1. ayetine verdiği şu meale
bakınız; hem de parantez içi falan değil, tam karşılığı gibi vermiş:
“..Allah, her türlü noksanlıktan tenezzüh edip (de öylece) yücelmiş..”
manasına gelen hiçbir meal bulunmaz. Biz, elimizdeki on adedi aşkın
meallere baktık böyle bir mana ve meal bulamadık. Hayret doğrusu!..
Esasen bu mühim kusurları ve benzerlerini tetkik edip eleştirmek
bize düşmezdi. Ama ne var ki, senelerce önce hazırlanarak neşredilen
işbu Fikri Bey’in eseri üzerine eğilerek onu tahsis ve ikaz eden
kimseyi göremedik. Yoksa tenkidleri yapıldı da biz mi haberdar olmadık?”
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
"Meselâ
Suat Yıldırım Hoca'nın Bakara: 42 ayetinin Arapçası oldukça basit bir
ibaresini dahî "Hakkı batıla karıştırmayın" şeklinde çevirmesi
fevkalâde düşündürücü olmalıdır. Kezâ kendileri Türkçe konusuna önem
verdiklerini söylüyorlar ve fakat -kendilerini temin ederim ki- yine de
yüzlerce Türkçe hatası yapıyorlar. [Buradaki yüzlerce tabiri mübalağa
ifade etmemektedir.]"
Ayette hakkın batıla değil, batılın hakka karıştırılmasından söz
edildiğini ve arada pek muazzam bir farkın bulunduğunu açıkça yazsaydım
ayıp olmaz mıydı?! Biraz da mütercim zahmete girmeli, bu eleştiri
lütfundan istifade edecek kadar olsun gayret göstermeli değil miydi?!?
Hz. Salih'e hitaben:
- "Yahu Salih!" dediler… (Hud: 62)
Hz. Şuayb'a hitaben:
- "Aferin, amma da akıllı, uslu bir adamsın ha!" (Hud: 87)
'Yahu', 'ha!' gibi ifadelerin sahibinin Türkçesinde mûnislik aranır mı?
Yahut, Hud/57'yi "Muhakkak ki Rabbim her şey üzerinde Nigehbandır" diye
çeviren birinin Türkçesinde?... (Kendileri de çok hafif bulmuş
olacaklar ki "Yahu Salih!" hitabı 2. baskıda usulce "Ey Salih!"
oluvermiş.)
Sözün özü, neredeyse önüne gelen her hocanın, her ilahiyatçının, her
ilahiyatlının bir meal kotarmaya cüret ettiği böylesi keşmekeşte
eleştiri, üstelik yöntemli eleştiri lüzumludur, hatta ehline vaciptir.
Bu arada mütercim taifesine düşen de eleştirileri lütuf ve nimet
bilmek, tebrik kartvizitlerinin miktarıyla öğünmek ya da meal
nüshalarına anket kağıdı iliştirmek yerine oturup derslerine çalışmak
suretiyle vâki hatalarını düzeltmektir. Aksi takdirde, mütercim
taifesinden el uzattıkları bu meselede ısrarla ciddiyet ve hassasiyet
talep etmemizden daha tabii bir durum olamaz.
Aslen eleştiri İlahiyat camiasının içinden çıkmalı… Lakin yetersizlik
ve hiyerarşi buna mani oluyor… O halde mesuliyet yine Kur'an
talebelerinin omuzlarında…
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
birde Dücane CÜNDİOĞLU'nun şu açıklamasını okuyalım;
Benim yıllardan beri Türkçe Kur `an çevirilerine yönelik temel
eleştirim `yöntemsiz` oluşları noktasındadır. Nitekim Yıldırım`ın
çevirisi de bunlardan biriydi…. Verdiğim misaller hep bu zaafı tebellür
ettirmeye matuf iken işaret ettiğim hususları hiç ama hiç anlamamışlar,
üstelik nezaket ve hassasiyetime şu şekilde mukabele etmekten
çekinmemişlerdir: — `Mealimiz 1998 yılında Zaman gazetesi tarafından
yayınlanıp okuyuculara hediye olarak dağıtılmıştı. Geçen süre içinde
takdirlerini ifade eden çok sayıda okuyucu arasında, on beş kadar
ihtisas ehlinin bulunması şükrümüze vesile olmuştur. Muttali olduğum
sadece bir tenkit oldu ki o da esasa yönelik olmayıp, eserimiz
vesilesiyle, yazarın genel olarak meal çalışmalarına yönelttiği
eleştirilerini ihtiva ediyordu.
Kolay anlaşılan, munis ifadeler kullanmamızı, avama yönelik bir meal
olarak değerlendiren bu eleştiriyi nazar-ı itibara almaya değer
bulmadım. (…)
İmdi, lütfen şu çeviriyi dikkatle okuyunuz: 51— (…)
İşte o sırada Vezirin eşi `…` diye itiraf etti. 52-53— Yusuf dedi ki:
`Onların bu şahitliklerine lüzum görmem, benim vezire gıyabında hainlik
etmediğimi ve Allah `ın, hainlerin hilesini iflah etmeyeceğini, onun da
bilmesi içindir. Bununla beraber, nefsimi de temize çıkarmam. (…)
Biz o zaman bu çevirinin doğrudan Kur`an`ın aslına müdahale olduğuna
işaret etmiş ve mütercimi uyarıp şöyle demiştik: — Sayın Yıldırım
adetleri hilafına bu iki ayeti çevirirken birleştirmişler, hatta
müteakib sayfa 53. ayetle başlıyor olmasına rağmen bu sayfayı 54.
ayetin çevirisiyle başlatmakta bir beis görmemişler. Pek denemedikleri
halde burada Berkenar Mushaf `ın sayfa düzenine uymamalarında bizce bir
mahzur yoktur. Lakin aktarılan ifadenin Hz . Yusuf`a ait olduğu da
nereden çıkıyor? Sayın Yıldırım , tefsir kitaplarında mevcut olan bir
yorumu tercih edebilir ve tercih haklarını da özgürce kullanabilirler;
ancak ihtilaflı (bizce hatalı) bir yorumu, `Kur`an`a aidiyeti kesin
olan bir husus` imişcesine doğrudan zikretmelerinin gerekçesi nedir?
Kendileri bu konuda yakin hasıl etmiş olsalar bile okurdan kısa bir
açıklamayı niçin esirgemişler ve kıssanın akışını etkileyen bu
tasarrufları hakkında neden hiçbir bilgi vermemişlerdir? Suat Yıldırım
Hoca , `asla bağlı kalmak` düsturuna itibar etseydi, basit bir parantez
işaretiyle böylesi veballerin altına girmekten pekala kurtulmuş
olurdu.`
Peki bu eleştirinin yayımlanmasından sonra ne olmuş?!? Sayın Yıldırım ,
hemen eserinin 2. baskısında bu ayetlere daha önce verdiği anlamı
tamamen değiştirmiş ve uyarılarımıza uygun bir biçimde yeni bir mana
vermiş…
Dilerseniz şimdi eleştirimizin nasıl bir sonuca yol açtığına biraz daha yakından bakalım: 51— (…)
İşte o sırada Vezirin eşi `…` diye itiraf etti. 52-53— Ve devamla şöyle
dedi: `Bunu böylece söylüyorum ki eşim vezir de (Yusuf`a sahib olmaya
yeltenmemle beraber) kendisinden gizli olarak ona (fiilen) hiyanet
etmediğimi ve Allah `ın hainlerin hilesini iflah etmeyeceğini bilsin.
Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. (…)
Çevirinin Türkçesi yine felaket bir halde… Üstelik hala tercüme ve
tefsir hatalarıyla malul… Lakin her şeye rağmen açıkça görülüyor ki
meal sahibi eleştirimiz üzerine dersine biraz çalışmış ve daha önce
fütursuzca ve çalakalem Hz . Yusuf`a isnad ettiği sözü, bu sefer asıl
sahibinin ağzından aktarmayı başarabilmiş... Hatta bununla da
kalmamışlar 9 satırlık bir açıklama notu ekleyerek (İbn Kesir `e atfen)
şöyle demişler: — Fakat ilk tefsir Hz . Yusuf (a.s.)`ın makamına ve
Kur`an`ın siyakına daha uygundur. (…)
Bu da vezirin eşinin sözünün devam ettiğini gösterir. Belki
şaşıracaksınız ama bu misale rağmen mütercimin eleştirilerimi nazar-ı
itibara almadığını söyleyebilirim. Alsaydı, yüklendiği vebalin ağırlığı
—yukarıda da görüldüğü gibi— birazcık olsun azalırdı.
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Kur'an
demek kastedilen demek midir?. Cevap ''evet''se maksat hasıl olur, yok
''hayır''sa ; maksatsız-mesnetsiz kur'an olsa olsa Allh'ın kelamı değil
de herhangibir insan yorumundan öteye gitmeyecektir. Bunun sonucunda da
bırakında cahili değilde alimi tercih edenlere saygı duyulsun.
1990'lı
yıllarda yayımlanan kur'an çevirileri, 1980'li yıllarda yayımlananlar
da öncekilerden daha başarılı olduğu söylenemez.(doğrusunu söylemek
gerekirse, 30'lu ,40'lı yıllarda yayımlananlar,sonrakilerden daha
başarılı ve daha seviyeli.)
Son yarım asır içerisinde yayımlanan çevirilerin tamamına yakını, bu çevirileri aşmak yerine, bu çevirilerden aşırmak yolunu tercih etmişlerdir Sebebi ise gayet basit: aşmak için cehd ve samimiyet, aşırmak için hırs ve tamah gerekiyor. Türkiye'de ise birincisi yok ikincisi çok...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 110
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam aliaksoy, nacizane tavsiyem şudur ki tabiiki önce kendime sonra arkadaşlara; bir kaç meal ile okumak ve arapça öğrenip arapçasıyla anlamaya çalışmaktır, birde çeşitli tefsirleride gözden geçirip onlardanda yardım almalıdır..
Katılma Tarihi: 30 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selimbay Yazdı:
selam aliaksoy, nacizane tavsiyem şudur ki tabiiki önce kendime sonra arkadaşlara; bir kaç meal ile okumak ve arapça öğrenip arapçasıyla anlamaya çalışmaktır, birde çeşitli tefsirleride gözden geçirip onlardanda yardım almalıdır..
Tefsir için, Ahsena(vahiy ifadeleri ile) olanı uygunmudur ?
Ahsena tefsir ?
Uygun değilse, Kuran bunu gereksiz yere mi kullanmıştır ?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma