Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam ve muhabbetler,
Mecazi anlam cok genis boyutludur. Görüsten görüse, zihniyetten zihniyete, kültürden, etnik kökenlere kadar degisiklik gösterir. Matematik gibi degismez ve esneksiz bir sistem icin bu gecerli degildir.
2+2=4, evet neyaparsaniz yapin sonuc ayni cikacaktir. Yoruma acik degildir velhasil.
Ayetler üzerinde tartisilirken de bu mecazi anlatimin cok yer aldigini gördüm. Peki bu mantiklimidir ? Allah'in mecazi olarak kullarina bir emrini anlatmasi ? Yukarida da dedigim gibi, mecazi isteyen istedigi yere cekebilir.
Örneklendirelim;
Hirsizlarin ellerinin kesilmesi..! Kimisi bunu mecaz olarak mal varligi kimisi fiziki olarak ellerinin kesilmesi olarak algiliyor. Bir cok sekilde ifade edilebilecek bir ceza icin neden eller denilmis.
"Caldiklarina karsilik, onun dengi mallarina el koyun ve onlari belirli bir muddet hapsedin" Simdi böyle bir ifade verilebilecekken, bukadar kritik bir cezada yanlis anlasilmalara yol acmak bahasina; "eller" ile ifade edilmis. Hangisinin mecaz hangisinin mecaz olmadigini nasil ölcecegiz ki. Ebu Leheb'in ellerinin kurumasi ile bu ayeti bagdastirmayanlar, direk ellerini kesecek hirsizlarin. Ceza sisteminde mecazi anlatim biraz tehlikeli degil mi ?
Yine bir örnek; ellerin ayaklarin carpazlama kesilmesi.! Bunun kimileri mecazi kimileri gercek anlatim oldugunu iddia ediyor. Kisilerin bakis acisina göre degisiyor. Mecazi anlatim varsa hepsinde olabilir, sonucta oyle degildir diyebilecek bir kanit yok. Ancak evrensel bir kitapta mecazi anlatimin olmasi hemde cezalar icin kullanilmasi aklima yatmiyor.
El-Beyt, kelime kitligi olmadigina gore, ya bu el-beyt bildigimiz Kabe ya da Kuran'da her gordugumuz el-beyt=sistem. Cunku birinin sistem birinin ev anlaminda oldugu ancak yorumdur. Ya oyledir ya boyledir.
Mecaz varsa her ayete uygulanabilir. Zina yapanlara 100 kirbac vurun cezasini, alir zina yapanlarla 100 gun konusmayin algilarim. 100 gun hapsedin algilarim.
Cihad kelimesinin de mecaz olarak kullanildigi ve Kuran'la teblig etmek, ogretmek vs. anlamlarina geldigi soyleniyor. Neden cihad gibi kritik bir kelime kullaniliyor peki ? Cihadi savas olarak algilayanlar, aralarinda savasi birbirlerine tesvik edecekler.
Örnekler cogaltilabilir..
Bukadar mecazi anlatim sizcede fazla degil mi ?
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam MHT751;
Bu söylediklerinin hatalı olduğunu düşünüyorum. Bu söylem, mirov kardeşin sorgu yöntemini andırıyor.
Ona karşı söylediklerim sana karşı da geçerlidir. Allah'ın dilemediğini dilemek, Allah'ın demediği şey hakkında "dedi" demek şeklindeki arızalı tutumun doğal sonuçları bunlar.
Kuran muhtelif ayetlerinde kendisinin "mübin" olduğunu vurgulamıştır. Kuran'ın bu çağda kendilerine de mübin olduğunu söyledikten sonra onun ayetlerinin anlamı hususunda tartışmalara girişenler kendilerini değil de "Kuran'ı" yalana çıkarıyorlar.
Hayır. Sorun Kuran'da değil. Sorun, üstlerine vazife olmayan şeyleri iş edindikten sonra Allah'ın sözünün en azından muhataplarını değiştirerek, şu veya bu şekilde denilmeyen şeyi denilmiş gibi gösterenlerdedir.
Müteşabih (teşbih - benzetme sanatının kullanıldığı) ayetler hususunda Resul zamanında da münakaşa edildiğini Kuran'dan öğreniyoruz. Ancak Kuran, bu tartışmanın objeleri hususunda bir tanımlama getiriyor. Onlar "kalplerinde eğrilik bulunanlar"dır.
Demek ki, müminler için böyle bir sıkıntı yok. Yani, Kuran beyanı indirildiği toplumun tüm kesimleri için mutlak olarak mübindir. Kalbinde eğrilik olsun olmasın, mümin olsun müşrik olsun her kişi Kuran beyanını apaçık anlamaktadır. Kalplerinde eğirilik olanlar ise ya anlamazlıktan geliyorlar ya da tam bir yahudileşme temayülü ile ayetleri başka başka anlamlara çekmeye çalışıyorlar.
Kulaklarında ağırlık olanlar, gözlerine perde çekilenler, kalpleri mühürlenenler; muhtelif ön yargı ve duygusal serzenişlerle ayetler üzerinde gereği gibi tefekkür edemeyen, algı ve anlama kanallarına ket vuran kimselerdir. Çoğunluk tanrısı, otorite tanrısı, atalar tanrısı, şehvet tanrısı, kıskançlık tanrısı, kin tanrısı, mal mülk tanrısı, gösteriş tanrısı gibi çeşitli rableri yüzünden her insanın daha ilk duyuşta anlayabileceği sözün ilettiği "mesaja / hisseye" vakıf olamıyorlar. Bunlar hep o günün insanları. Bütün muhataplar o günün ve o coğrafyanın "diri"leri.
Nihayet, o muhataplar için ne Kuran'ı anlayamamak gibi bir problem vardı ne de mecaz diye...
Problem, Kuran'ı hitap etmediği zamana, zemine ve insanlara hitap ettirme çabasında. Hem de hiç bilmedikleri ve muhtemelen de bilemeyecekleri bir dil üzerinden...
Bir de bu açıdan düşün derim.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
hatırlatıcı Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 201
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam
Bilindiği gibi Kur’ân,bölümleri, bölümlerinin bünyesinde ana başlıkları ve tali başlıkları olan bir kitap değildir.
Genellikle okuduğumuz kitaplarda bilgiler, fikirler, mantıki deliller, te´lif metodu ile uyumlu bir şekilde belli bir konunun etrafında döner. Fakat Kur’ân'ın tertibi,tamamen alışılmışın dışında bir görünüm arzeder.Zaten hayatı bütünüyle kucaklayan, muhataplarının yollarını aydınlatan, onlara dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren bir kitabın, sadece belli konuları işlemesi beklenemez.
Kur’ân'da inanç esasları, ahlaki prensibler, şer'i hükümler kıssalar, kainatta Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren ayetler, davetler, nasihatlar, ibretler, azarlamalar, korkutmalar, emir ve yasaklar, teşvikler ve sakındırmaların iç içe bir üslupla ele alındığı bir vakıadır. Kur’ânın bu üslubunun, okuyucuyu bıktırmayan, onu pasifize etmeyip aksine idrakini açan, derince düşündüren, fikrine canlılık kazandıran bir nitelikte olduğunu ifade etmek gerekir.
Kur’ân tekrar tekrar okununca, en küçük birimi olan, harflere, kelimelere, yan cümlelere, cümlelerden oluşan ayetlere ve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük pasajlara kadar her Kur’ân parçasının başlı başına görevler yüklendiği gibi,Kur’ân bütünlüğü içinde, birbiriyle bağlantılı bir yapı oluşturduğu gözlenir. Kur’ânı herhangi bir aygıta benzetirsek, sözünü ettiğimiz irili ufaklı bu parçaları, aygıtı oluşturan a,b,c,ç gibi öğeler olarak düşünebiliriz. Bu parçalar tek başlarına muayyen bir rol üstlenmekle birlikte onların aygıtının tümünün ahenkli çalışmasını sağlayan fonksiyonları vardır.
Ayrıca kendisinin, insanlara bir açıklama, bir bildiri olduğunu söyleyen; herşeyin tafsilatlı olarak içinde bulunduğunu ifade eden ve herşeyi açıklamak için gönderilen Kur’ânın, Kanaatimize göre herşeyi açıkladığını ifade eden bu ayeti anlarken, Kur’ân'ın, iyiyi, doğruyu, hakkı ve hakikati gösterici vasfı olan "hüda"lığını göz önüne almak gerekir. elbette Kur’ân,kainatta gelmiş ve gelecek her şeyi detaylarıyla açıklamamıştır.Fakat insanlar için din adına her türlü yolu göstermiştir. Onlara hangi zaman ve zeminde nasıl davranacaklarını, hangi hususları araştırmaya yöneleceklerini yeterli bir şekilde açıklamıştır.
Mesela, Kur’ân, güvenlikle alakalı bir durumda, konunun yetkililere aktarılmasını ve durumun onların değerlendirmesine havale edilmesini tavsiye etmektedir.işte Kur'ân bir ayetle belki tatbikatta on binlerce hadise ve duruma açıklık getiriyor.ilgili ayet, Nisa Suresi'nin 58 ve 83.ayetidir.)
Bazen bildirilen meselenin çeşitli safhaları bulunabilir; insanın yaratılışının çeşitli devrelerini anlatan ayetlerde olduğu gibi.[1] Bazı durumlarda hakiki ve mecazi mana söz konusu olabilir veya herhangi bir işin iki ayrı yönü bulunabilir. Bazı durumlarda ayetlerin, hem konu, hemde zaman ve mekan itibariyle farklı çerçevelerde ele alınması gerekebilir
Spekülatif konularla uğraşanlar kendi problemlerini çözmek için Kur’ân'ı alet etmekte ve Kur’ân'ın problem olarak görmediği konuları Kur’ân'da çözmeye çalışmaktadırlar. Bu bakımdan Kur’ân adına düşülen ihtilaflar, Kur’ân'ın tutarlılığına leke getirmez. Kur’ân'da ilk bakışta çelişkili gibi görünen ifadelere rastlanılabilir. Fakat onu, Kur’ân'ın kendi bütünlüğü içinde ele aldığımızda hiçde sanıldığı gibi olmadığı görülür.
MECAZ
Hakikat ve mecaz, her ikisi de düşünce ve duyguların iletilmesinde vazgeçilmez iki unsurdur. Hemen her dilde hatipler ve yazarlar, ortama, zamana, şartlara, özellikle muhatapların durumlarına göre bu iki unsura yer verirler. Yeri gelir gerçek anlamıyla; yeri gelir sözü daha tesirli kılmak için mecaz anlamıyla kullanırlar.
Tabiatiyle Kur’ân’ın da Arapça olması hasebiyle Arapların dil zevklerine hitap etmekte ve edebî üslûpların hemen bütün hususiyetlerini göz önüne almaktadır.sözü Gerçek ve mecaz manada söyleme her dilde vazgeçilmez iki anlatım unsurudur. Arapça olan Kur’ân’da da yerine göre bu iki tür ifade biçiminin kullanılmasından daha tabiî bir şey olamaz. Hemen bütün Kur’ân ilimlerinde olduğu gibi mecazû’l Kur’ân konusunda da kanaatimize göre abartmalar ve eserin hacmini genişletme gayretleri göze çarpmaktadır.
Hangi ifadenin hakikat, hangisinin mecaz olduğunu ibarelerin sevkedildiği mana örgüsünde veya mecaz olduğunu en iyi bilen, her şeyden önce sözü sarfedendir. Muhatap ise, sözün söyleniş tarzı, zamanı ve mekanı içerisinde halin gerektirdiği ne ise ona göre söylenilen sözün hakikat ve mecaz olduğunu kavrar. Öte yandan bazı mecazî ifadelerin, aynı dili ve kültürü paylaşan insanlar arasında kolaylıkla anlaşılabileceğini de hatırdan çıkarmamalıyız.
[1] (Al-i İmran 59, Hicr 26, Nahl 4, Rahman 14.)
__________________ ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
|