HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: MUSTAFA Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
kutsalgölge
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 148
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kutsalgölge

Selam hanif dostlar!
Bildiğiniz üzere Mustafa belgeseli bayağı bir ses getirdi! Olumsuz görenler olumlu görenler.Bu sitenin forum konularını ilgilendirmiyor diyen arkadaşlar da olabilir.Etkin bir tebliğ göreviyle hareket eden hanif dostların bu konu üzerinde de forum ilkelerine sadık kalarak,rencide edici olmadan sağ duyulu bir iştişare kaydıyla bu konudaki görüş alış verişlerinide paylaşması sosyal,tarihi ve siyasi olarak hepimizin aklına takılan sorulara cevap olabilir.Evet, ölen her kişinin işi ALLAH'a kalmıştır.

Belgeselin baş aktörü hakkında çok kitap yazılmasıyla beraber,başta nutuk olarak 6-7 kitap okumuştum. En son okuduğum Taha Akyol'un Ama Hangi Atatürk isimli toplumun geniş bir kesiminden taktir almış çalışmasıydı.Okuyanlarında gözlemlediği gibi,kitap zamanın akışına göre,şartları çok iyi kullanmış,olayların gidişatına göre düşünceleri şekillenmiş,bir taraftan bakılarak anlaşılamayacak bir komutanı,reis-i cumhur'u anlatıyor.

Siyasi duruşu haricinde,manevi dünyasıyla alakalı hatırladığım iki kitap vardı.Biri Yar.Doç.Dr.Abdulrahman Kasapoğlu'nun yüzlerce kaynak üzerinden oluşturduğu 500-600 sayfalık "Atatürk'ün Kuran Kültürü" isimli kitap, diğeride Prof.Dr.Yurdakul'un anılarından derlediği (kitabın ismini hatırlamıyorum) çalışmadır.

Zor ama 'çok' kısaca özetlersem kitaplar şunu anlatıyordu; Mustafa, yeri gelir göz yaşlarını akıtacak kadar müslüman,yeri gelir Kuran'daki bazı ayetlerin üzerinde tevsir edecek derecede düşünen, binaenaleyh gelenekçilerden farklı bir islam anlayışını savunan biriydi.

Belgeseli hazırlayan gazeteci,1 saati aşkın belgeseli M.Kemal'in meclisteki son konuşmasını anlatan kısımla kendince;izleyicilerin en çok odaklanması gereken yere bağlamış.

M.Akif'in dediği gibi gelenin keyfi için geçmişime sövemem, eleştiririm,tartarım,kulaktan duyma bilgileri tabu etmeden ve zanla hareket etmeden deliller üzerinden yorum getiririm.

Hanif dostlar olarak,yalnış anlaşılmasın polemik konusu yapmadan,ne kışkırtma ne propaganda yapmadan konu ve kişiler hakkında doğru düşünmek için,zihnimizi şekillendirmek için dostlarıma şunu soruyorum;
"Gökyüzünün hükümdarlığını alıp,yeryüzüne indirmek" nasıl anlaşılmalı?

Sağlıcakla.................................................. ........................!

Şu sözüde yazmak istedim; Büyük insanların heykelleri, yaşamlarında üzerlerine atılan taşlardan yapılırmış!

Yukarı dön Göster kutsalgölge's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kutsalgölge
 
atakan2007
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 mart 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı atakan2007

Arkadaşlar Atatürk'ün dine bakışı ile ilgili hazırlanmış güzel bir çalışma var. Onu sizinle paylaşmak istiyorum. Bu yazıyı okuyunca Atatürk'e kimlerin düşmanlık ettiğini anlamakta kolay olur.

ATATÜRK’ÜN DİN ANLAYIŞI ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER

 

Mehmet Emin BAYAR

Diyanet İşleri Başkanlığı

Teftiş Kurulu Başkanı

 

             Din, evrensel bir olgudur. Din, insanla beraber var olmuş ve insanla birlikte  varlığını  sürdürecektir.  Tarihin  hiçbir  devresinde  dinsiz  bir cemiyetin ve dini  yok sayan  hiçbir devletin var olduğu  görülmemiştir. Çünkü  insan,  maddi tarafı yanında  manevi tarafı da olan  bir varlıktır. İnsanın manevi ihtiyaçlarını karşılayan olguların en başta geleni dindir.

 

             Din,  fertleri  mukaddes  duygu,  ortak  şuur  ve  vicdan etrafında birleştiren bir amil olduğu gibi, toplumları yükselten onların gelişmesini sağlayan  bir kurumdur.  Din, ahlaki bir müessese olarak insanlara yön veren ve kişiyi içten kuşatan, kucaklayan bir disiplindir.  Din anarşinin, haksızlığın, adaletsizliğin, kötülüğün, zulmün, şiddetin, terörün, cehaletin, rüşvetin düşmanıdır. Dini duyguları zayıflamış, manen çökmüş toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri oldukça güçtür.

 

             İnsan sosyal bir varlık olmakla birlikte onun bir de iç dünyası vardır, Yalnızlık, çaresizlik, korkular, kederler, hastalıklar, kayıplar, musibet ve felaketler karşısında ona ümit, teselli ve güven sağlayan en son sığınak din olmuştur. Bugün artık dünyada dine dönüş olayı yaşanmaktadır. Dinin yeniden itibar kazanmasında, bir asırdan beri bilgi ve tefekkürün artması, aydınların konuya ilgi göstermesi ve geçmişte olduğu gibi sosyal, siyasi ve milletlerarası  olaylar  üzerinde  dinin  belirleyici  gücünün  fark  edilmesi etkileyici olmuştur.

 

             Tarih boyunca milletimiz için güç ve moral kaynağı olan İslam dini, kültürümüzde  derin  izler bırakmış,  kalkınma  hamleleri  huzur,  saadet, birlik, beraberlik, düzen ve intizamın ana kaynağı olmuştur. Bundan dolayı Türk devletleri  içinde din  hizmetlerini  organize eden  kurumlar,  devlet mekanizması içinde yer almış ve bu müesseselere önemli fonksiyonlar yüklenmiştir

 

Bilindiği üzere Mustafa Kemal Atatürk'ü n modern Türkiye'nin inşasında ayrı ve müstesna bir yeri bulunmaktadır. Atatürk, modern Türk devletini,  önündeki  bütün  düşünsel  ve  pratik  problemleri  büyük  bir ustalıkla ve ileri görüşlülükle çözerek kurmuştur. O, bir taraftan İslami değerleri  devlete temel  yaparken,  diğer taraftan  çağdaş  medeniyetler seviyesine ulaşabilmek için köklü reformlara girişerek devlet kurumlarını re-organize  etmiştir.  Bunu  yaparken  milli  ve  manevi  mirası  asla reddetmemiş, bilakis bu değerleri Batı dünyasını yakalama gayretine ivme kazandıran bir unsur olarak telakki etmiştir.

 

Halkçı  bir  önder  olan  Atatürk,  Türk  toplumunu  çağdaş  uygarlık istikametine doğru dönüştürmek için giriştiği inkılaplarında öncelikli olarak Türk   milletinin  köklü  manevi  değerlerine  dayanmıştır.  Onun  belirgin olarak göze çarpan başarısı, dini doğru bir şekilde anlaması ve ondan ülkenin  dirilmesi  ve  kalkınması   için  hakkıyla  yararlanmasıdır.  Nutku, söylev  ve  demeçlerine  baktığımızda  sürekli  olarak  İslamiyet'e  ait kavramlara demeçlerine  baktığımızda  sürekli atıfta  bulunduğunu  görmekteyiz. bir Konuşmalarında Kur'an ait ayetlerine referansta bulunmuş, Hz. Muhammed'in hadislerini zikretmiş ve İslam'ın çeşitli meseleleri ile ilgili bakışını  belirtmiştir.

 

Bu  konuşmalardan,  Atatürk'ün  dinine  bağlı  bir  lider,  İslamiyet hakkında  geniş  ve  zengin  bilgisi  olan  bir  kimse  olduğunu  anlıyoruz. Konuşmaları  dikkatlice  tahlil  edildiğinde,  onun  din  anlayışının  çağının mevcut birikiminin çok ötesinde olduğunu görüyoruz. Dini taassubun çok yaygın olduğu, din adına softaların  halk üzerinde tesir ve nüfuz elde ettikleri, Osmanlı'dan kalma medrese geleneğinin hala direnç gücüne sahip olduğu bir dönemde aşağıda tafsilatıyla vermeye çalışacağımız fikirleriyle Atatürk,  din  alanında  da  çağdaş  görüşlere  sahip  olduğunu  ortaya koymuştur. Çünkü onun 1920 lerin koşullarında söyledikleri aradan bunca yıl geçtikten sonra  bugün  ülkemizin  ilahiyatçılarının  birçoğu tarafından İslam'ın sahih yorumu olarak ileri sürülmektedir.

Yukarı dön Göster atakan2007's Profil Diğer Mesajlarını Ara: atakan2007
 
atakan2007
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 mart 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı atakan2007

Konuyu daha fazla uzatmadan burada Atatürk'ün din konusunda dile getirmiş olduğu ve muhtelif kaynaklarda yer verilen  sözlerinden tespit edebildiklerimizi  burada zikretmek yerinde olacaktır:

 

"Türk    milleti   dindar   olmalıdır   yani,   bütün sadeliğiyle  dindar  olmalıdır  demek  istiyorum.   Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum... Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiııa etmiyor. "

 

"Bizim dinimiz en tabi ve makul dindir ve ancak bundan  dolayıdır ki son  din olmu~tur.  Bir dine  tabü olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. "1

            

"Ey Arkadaşlar!  Tanrı  birdir,  büyüktür- Adalet-i ilahiye,   O'nun  tecellilerine  bakarak  diyebiliriz  ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir  insanlığın  çocukluk  ve  gençlik  deııridir.  İkinci devir, insanlığın kemal devridir. "

 

"Ey millet! Allah  birdir,  şânı,  büyüktür.  Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini  hakikatleri  tebliğe  memur  ve  resul  olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur'ani azimuşsândaki  nusustur.  İnsanlara  feyz  ruhu  vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ııe tabi kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi.  Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Haktır. "2

 

"Din,  bir  ııicdan  meselesidir.  Herkes  ııicdanın emrine uymakta serbesttir.  Biz dine saygı gösteririz. Dü~ünce  ve  tefekküre  karşı  değiliz.  Biz  sadece  din i~lerini,  millet  ve  devlet  i~leriyle  karıştırmamaya çalışıyoruz, kasta ve füle dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere fırsat ııermeyeceğiz. "3

 

Din  ııardır  ııe  lazımdır,  Temeli  çok  sağlam  bir dinimiz var malzemesi iyi.  Fakat bina uzun asırlardır ihmale  uğramış.  Harçlar döküldükçe  yeni harç  yapıp binayı  takııiye  etmek  lüzumu  hissedilmemi~.  Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış, Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez, Ancak zamanla çatlaklar derinleşerek ve  sağlam  temeller  üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır, "4

 

"Efendiler.." Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek danışmak için  yapılmıştır.  Millet işlerinde  her kişinin zihninin  başlı  başına  çalışması  lazımdır.  İşte  biz de burada din ve dünya için geleceğimiz ve istiklalimiz için ııe en çok milli egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana  koyalım,  Ben  yalnız  kendi  düşüncelerimi söylemek   istemiyorum,   Hepinizin   düşündüklerini anlamak istiyorum. Milli ülküler milli irade yalnız şahsın düşünmesinden değil tüm millet fertlerinin ülkülerinin toplamıyla yaratılır... " "Milletimiz dil ve din gibi kuııvetli iki  hazineye  sahiptir.  Bu  faziletleri  hiç  bir  kuııvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz. "5

 

"Bizim dinimiz hiçbir ııakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir, Allah'ın emrettiği şeyi, kadın   ve   erkek   beraber  olarak   ilim   ve   kültür edinmeleridir, Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ııe nerede olursa  oraya gitmek ııe onunla  dolu olma zorundadır. Îslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ııe   diğer   hususlarda   erkeklerden   katiyen   geri kalmamışlardır, Belki daha ileriye gitmişlerdir,

 

"Minberlerin  halkın  anlayacağı  bir  dille  ruh  ve dimağa hitab olunmakla İslam ehlinin ııücudu canlanır, iman  kuvvetlenir,  kalbi  cesaret  bulur.  Fakat  buna nazaran  hatiplerin  haiz  olmaları  lazım  gelen  özellik yetenek ııe dünyanın gidişini bilmeleri çok önemlidir. "

 

Bizde ruhbanlık yoktur, Hepimiz eşitiz ve dinimizin ahkamını  eşit  olarak  öğrenmeliyiz,  Her  fert  dinini, diyanetini,  imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da mekteptir, 6,

 

"Bu   başarının,   kutsal topraklarımızı düşman istilasından büsbütün olarak kurtaracak olan kesin zaferin hayırlı bir başlangıcı olmasını Tanrının lütfundan dilerim.”

 

             "Biz ne Bolşevik'iz, ne de Komünist: Ne biri, ne diğeri olamayız, Türkler milliyetperııer ve dinlerine hürmetkar bir millettir, Bizim hükümet şeklimiz tam bir Demokrat Hükümetidir. "'

 

Zikrettiğimiz bu alıntılar dikkatlice tahlil edildiğinde Atatürk'ün zihninde,

 

1. Dini toplumlar için bir değer kabul ettiği, bu değerden yoksun toplumların varlıklarını uzun süre devam ettiremeyecekleri,

2. İslam dini, insan tabiatına uygun hükümleri ihtiva ettiğini, onda mündemiç tabii  kuralların  keşfi  için  de  gerçek din  alimlerine

 

ihtiyacın olduğu,

3.  İlahi ve tabii kanunlar arasında herhangi bir tezadın bulunmadığı, 4. Dinin  esasının değişmez özelliğe sahip olduğu,  bunun dışında sosyal hayatı tanzim eden tali kuralların zaman ve mekandaki farklılaşmaya uygun olarak değişebileceği,

5. Doğru yorumlandığı takdirde dinin ilerlemeye mani olmadığı,

 

Şeklinde düşüncelerin yerleşmiş olduğu sonucuna varılmaktadır.

 

Atatürk'ün, İslamiyet'in yüzyıllar boyu oluşan mevzi ve kişisel yorum ve ayrıntılarından ziyade, dinin başlangıçtaki durumuna ve temel ilkelerine ve kısacası ed-din kavramına önem vermiş olması önem arz etmektedir. Ayrıca mezkur ifadeler, ifade sahibinin dinle ilgili gerçekleri tüm çıplaklığı ile bildiğine gayet güzel delil teşkil etmektedir.

 

Atatürk hiçbir zaman dine karşı olmamıştır. Onun mücadele ettiği, din  maskesi  altında  insanların  sömürülmesi,  dini  kullanarak  kendine makam, mevki ve çıkar sağlayarak dini yozlaştıranlardır. Onun gerçek anlamdan neden şikayetçi olduğu hususu, 16 Mart 1923'te Adana'da Türk Ocağında esnaf ve sanatkarlarla yaptığı konuşmasında ortaya çıkmaktadır:

 

"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, bilirsiniz ki, büyük ölçüde din perdesine bürünmüşler saf ve nezih halkımızı  hep  şeriat  sözleriyle  aldata  gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki,  milleti mahveden,  esir eden,  harap eden  fenalıklar  hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her   türlü   hareketi   dinle   karıştırdılar.   Halbuki, elhamdülillah,  hepimiz  müslümanız,  hepimiz  dindarız. Artık bizim dinin icabını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın babalarımızın  kucaklarında  verdikleri  dersler,  bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidirler. Buna rağmen hafta tatili, dine mugayirdir gibi hayırlı, ve akla, dine muvafık meseleler hakkında, sizi iğfal ve idlale çalışan habislere iltifat etmeyin.  Milletimizin  içinde hakiki ve ciddi  ulema  vardır.   Milletimiz  bu  gibi  ulema  ile müftehirdir.  Onlar  milletin  emniyetine  ve  ümmetin itimadına mazhardırlar. Bu gibi ulemaya gidin: Bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyiniz. Fakat suret-i umûmiyede buna da ihtiyaç yoktur.

 

Bilhassa  bizim  dinimiz  için  herkesin  elinde  bir miyar vardır. Bu miyarla hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz"8

 

Bu  sözlerden,  Atatürk'ün  dar  çerçeveli   din   anlayışına,  din sömürücülüğüne,  taassuba  ve  yobazlığa  karşı  tavır  aldığı,  ulusumuzu bunlara  karşı  uyanık  tutmak  istediği  açık  ve  seçik  bir  şekilde bunlara  karşı anlaşılmaktadır.

 

Bunun  yanısıra Atatürk'ün  dinin  pratiklerini  yerine getirmeye de karşı olmadığı, görevini aksatmamak kaydıyla herkesin dini vecibelerini dilediği  gibi  yerine  getirebileceğini  istediği  anlaşılmaktadır:  Bir  gün Atatürk'ün yakın arkadaşı  Necip Ali  kendisine,  müşterek dostları  Münir Hayri Egeli'nin namaz kıldığını söyler. Münir beyi sevmeyenler bu durum karşısında kovulacağını düşünürler. Ancak Atatürk onlara:   "Batmak üzere olan bir gemide bulunsanız, herhalde "Yetiş Ya Gazi! demez, Allah dersiniz. Bundan daha tabii ne olabilir", der ve Münir beye de dönerek: "Dünyadaki işlerine zarar vermemek şartıyla namazını kıl, heykel yap, resim de" cevabını verir.9

Atatürk'ün  dine  yaklaşımını  doğru  anlayabilmek  için  onun  irtica kavramına  hangi  anlamları  yüklediği  konusunun  bilinmesine  ihtiyaç bulunmaktadır. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi, Atatürk dinin ilerlemeye mani bir unsur olmadığı, bilakis insanları içten kuşatan ve onları manen motive ederek ilerlemenin temel güdüsünü teşkil ettiği kanaatindedir.

 

Atatürk irticaı, din karşıtlığı değil, inkılap karşıtlığı olarak algılamaktadır. Bir söylevinde;

 

"İnkılabımızın umde-i asliyesi Türkiye Cumhuriyeti halkının tamamen  "asri" ııe bütün mana ııe eŞkaliyle medeni  bir  heyeti  ictimaiyye  haline  isal  etmektir. (Söyleıı  ve  Demeçler)  "Efendiler,  hayatın  felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her nâfi şey karşısında, onu imha edecek bir kuııvet belirir, Bizim lisanımızda buna irtica denir. (İzmir Halkı ile Konuşma, Ankara,  1982,  s.  109).  "Milleti  teceddüt  vadisinde durdurmaya  çalışmak  için  irticâkar  fikirler  perverde edenler  muayyen  bir  sınıfa  istinad  edebileceklerini zannediyorlar.  Bu  katiyen  bir  vehimdir,  bir  zandır" demektedir (Söylev ve Demeçler).

 

Atatürk aynı zamanda milli egemenlik ilkesine karşı çıkışı da irtica olarak değerlendirmektedir:

 

"Unutulmamalıdır  ki,  milletin  hakimiyetini  bir ~ahısta yahut mahdud şahısların elinde bulundurmakla menfaat bekleyen  cahil  ve gafil  insanlar vardır...  Bu gibilere  mürteci  ııe  hareketlerine  de  irtica  derler. Katiyetle  söylerim  ki,  hakimiyet-i  milliyemizin  her zerresini şu veya bu suretle takyid etmek isteyenler en koyu mürtecidirler (Söylev ve Demeçler).

 

Bunun yanısıra Atatürk din ve devlet işlerini birbirinden ayrılmasına karşı çıkanları da mürteci olarak nitelendirmektedir:

 

"Din,  bir  ııicdan  meselesidir.  Herkes  ııicdanın emrine  uymakla serbesttir.  Biz dine saygı gösteririz. Düşünce  ve  tefekküre  karşı  değiliz.  Biz  sadece  din işlerini millet ııe deıılet işlerine karıştırmamaya çalışıyor, kasda  ııe  füle  dayanan  taassupkarâne  hareketlerden sakınıyoruz.   Mürtecilere  asla   fırsat  vermeyeceğiz" (Söylev ve Demeçler).

Yukarı dön Göster atakan2007's Profil Diğer Mesajlarını Ara: atakan2007
 
atakan2007
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 mart 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı atakan2007

Bu söylediklerinden anlaşıldığına göre Atatürk irticaı; ülkenin ihtiyacı olan   iyi,  güzel  ve  yararlı  şeyleri  almak  suretiyle  yenileşme  yolunda yürümemizi engelleyen, milli egemenlik ilkesine karşı çıkarak saltanat ve hilafetin geri gelmesini istemek, din istismarcılığı yaparak din işleri  ile devlet  işlerini  birbirinden  ayırma  projesine  karşı  tavır  sergilemek  ve bundan politik çıkar ummak biçiminde kendini gösteren her türlü fiil ve davranışın adı olarak algıladığı sonucuna varmak mümkündür.'°

 

İslâm tarihine baktığımızda dinde politik çıkar, ya da  maddî kazanç sağlamak isteyenler daima toplumların inançlarını sömürdükleri, ayrıca, kara cehalet içerisinde bırakılan halkın, gerçek din ilkelerinden gittikçe uzaklaştırıldıklarına  şahit  olmaktayız. taassubun  da  doğurduğu  menfi sonuçlara dair tarihi  belgeler ortadadır.  Örnek verecek olursak:  1831 yılında veba gibi korkunç ve öldürücü bir hastalık Türkiye'nin sınırlarına dayanmıştır. Osmanlı Hükümeti, bu öldürücü salgın hastalığa karşı halkı korumak  için  gemilerin  karantina  altına  alınmasına  karar  verir.  Fakat toplumda etkili ve belli bir gücü bulunan tutucu kimlikli kimseler: "Bu bidattır; karantina denilen şey Frenk âdetidir. Ehl-i Islam  dininde buna riayet asla caiz değildir" diye baş kaldırmışlardır. Devlet; sağlık, akıl, şeriat yollarının   hepsine   başvurduğu   halde   "İstemeyiz"   gürültüsünü bastıramamıştır.    Bu   yüzden   tam   7   yıl   vapurlara   karantina uygulanamamıştır.  Tutucular karantinaya karşı direnişini sürdürdükleri için hükumet 1838 yılında Takvim-i vekai gazetesinde "edille-i şeri'ye ve Akliye" yani Şer'i ve Akli Deliller başlıklı bir yazı yayınlatmak durumunda kalmıştır.11

 

             Hülasa, yukarıda anlatılanlar Atatürk'ün dindar ve sağlıklı bir din anlayışına sahip olduğunu açık bir Şekilde gözler önüne sermektedir. Hal böyle  iken  bazı  kesimlerce  ortaya  atılan “Atatürk'ün  yeni  Türkiye'yi kurarken ve inkılaplarını yaparken İslam dini hakkındaki tümüyle olumlu sözlerinin,   Cumhuriyet   rejiminin   kurulmasında   ve   inkılapların yapılmasında,  karşılaşılabilecek  kitle  engelini  yumuşatmak  amacıyla söylenmiş  olduğu"  şeklinde  fikirleri,  kabul  etmek  mümkün  değildir, Bunların  tümüyle  hayal  mahsulü  ve  maksatlı  olduğu  açıktır.  Çünkü Atatürk'ün bir din aliminin ki kadar doğru dinle ilgili bu sözleri, ancak samimi bir dindar ve gerçek bir yurtsever ve halkçı kimseden sadır olabilir.

 

             Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ATATÜRK, her alanda olduğu gibi milletimize İslam  Dininin  temel  esaslarının  ve  bid'atlardan  arındırılmış olarak ve girmiştir doğru kaynaklardan sunulabilmesi için büyük gayretlere girmiştir.

             Onun Meclis Başkanlığı döneminde 03 Mart 1924 tarihinde çıkarılan 429 Nolu Kanunda Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş, dini müesseselerin, cami  ve cami  ve  mescitlerin  yönetimi,  müftü,  vaiz,  imam-hatip  ve  müezzin- kayyımların tayin ve azilleri bu teşkilata verilmiştir.

 

             Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 2. yılında 21 şubat 1925 tarihinde  bütçe  müzakerelerinde,  “dini  neşriyat"  üzerinde  durulmuş, Kur'an-ı  Kerim  meali  ve  tefsirinin,  hadis-i  şerif tercemelerinin  devlet tarihinde imkanlarıyla yaptırılması kararlaştırılmış ve bu iki işin masrafları için o günün  maddi  imkansızlıkları  içinde  Diyanet bütçesine 20  bin  liralık ek ödenek konulmuştur.

 

             Neticesinde, Elmalı Hamdi YAZIR'ın hazırladığı "Hak Dini Kur'an Dili, Yeni Mealli Türkçe Tefsir" adlı 9 ciltlik meal ve tefsir ile, Ahmet Naim ve Prof.Dr.Kamil  MİRAS'ın  hazırladıkları" Sahih-i  Buhari  Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi" adlı 12 ciltlik  hadis  tercemesi ortaya  çıkmış, tüm masraflar devlet bütçesinden karşılanmıştır.

 

             Sonuç olarak şunları  söylemek mümkündür:  Mustafa  Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılacağı 23 Nisan 1920 Cuma günü, yurdumuzun her köşesinde Milli ve dini törenler yapılması maksadıyla uzun bir program  hazırlamış ve  bu  büyük tarih  olayının  bütün  milletimize yüksek bir heyecanla duyurulması  hususunda  bir tamim yayınlamıştır. Yayınlanan bu tamimde Meclis'in açılışının, özellikle kutsal gün olan Cuma günü yapılacağı, manevi bir güç sağlaması bakımından Hacı Bayram Veli Camiinde  kılınacak  Cuma  namazını  müteakip  Kur'an  okunup,  dualar yapılacağı ve bilahare Meclis'e gidilerek dua okunup kurban kesileceği, Meclis'e gidilmeden önce hatim okunacağı, ancak; hatimin son bölümünün Meclis'in önünde okunacağı, yurt sathında da Kur'an ve hatim okunacağı ve Salavat-ı  Şerife getirileceği,  ayrıca  Cuma  namazından  önce uygun suretle mevlidi şerif okunacağı belirtilmiştir 12

 

             Bu tamim gereğince de, 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara'nın Ulus semtinde Hacı  Bayram Veli Camiinde kılınan Cuma  Namazından sonra Peygamberimizin Sancak-ı Şerif-i ve Sakal-ı Şerif-i taşınarak tekbirlerle, salat-ü selamlarla, şimdi Ulus meydanı altında müze olan Meclis binasına gelinmiş, kesilen kurbanlardan, yapılan dualardan sonra saat 13.45'ten en yaşlı  üye  olan  Sinop  Milletvekili  Şerif  Beyin  Başkanlığında  120 Milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıp tarihi görevine başlamıştır.

 

             Devlet ve millet adına modern Türkiye'yi  inşa etmek üzere yola çıkan  Mustafa  Kemal ATATÜRK,  her halükarda Türk toplumunun tarihi değerleri  ile İslam'ın  bütün değerlerine bağlı  kalmış ve önüne geçtiği milletin mensubu olduğu dil, din, tarih, sanat, kültür değerlerine ilgisiz kalmayı ve onları silip atmayı hiçbir zaman düşünmemiştir.

Yukarı dön Göster atakan2007's Profil Diğer Mesajlarını Ara: atakan2007
 
gondolcu
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı gondolcu

selamlar,

Bu değerli çalışmaların için teşekkürler,

sn.atakan2007.

Mustafa filmi, bu ülkeyi yugoslavya,ırak veya afganistan yapmak isteyen

okyonus ötesinden ısmarlanmıştır.

 



__________________
saygılarımla

Aaydın
Yukarı dön Göster gondolcu's Profil Diğer Mesajlarını Ara: gondolcu Ziyaret gondolcu's Ana Sayfa
 
kutsalgölge
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 148
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kutsalgölge

Burda amacımız; kimseyi itham altında bırakmadan yada birilerini düşündüğümüz gibi biri olduğuna uğraşma çabasından uzak bir yaklaşımı amaçlamaktır.

Belgeselde gözlemleyebildiğim kadar  atakan2007 arkadaşın alıntılarını azda olsa içermekteydi, lakin son meclis konuşmasıyla alıntıların yapıldığı tarihlendirmeler arasında ömür bazında belirli bir zaman farkı olması beni işkilendirdi.
21.11.2008 akşamı bu konu hakkında kanal b'de bir program yapıldı.Programa katılan kişiler son cümleler hakkında bir yorum getirmeden programı bitirdiler.Tabi ancak belgeseli izleyenler tartışabilir.

Sağlıcakla!

Yukarı dön Göster kutsalgölge's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kutsalgölge
 
tarık1972
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 23 kasim 2008
Gönderilenler: 7
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tarık1972

Biz cahil dediğimiz zaman
mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz.
Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir.
Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi,
klâsik tahsil görmemiş olanlardan da
hakikati gören âlimler çıkabilir.” (Atatürk 22-3-1923 S.D.Cilt 2. Sahife: 136)

“İnsanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir,
ekmel (en mükemmel) dindir.
Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevâfuk (muvâfık) ve tetâbuk (uygun) etmektedir.
Eğer akla, mantığa ve hakikate tevâfuk (muvâfık) etmemiş olsaydı, bununla diğer kavânin-i tabiiyye-i ilâhiye (tabiattaki ilâhi kanunlar) beyninde (arasında) tezat olması icab ederdi.
Çünkü bilcümle kavânin-i kevniyyeyi (mevcudatın kanunlarını) yapan Cenâb-ı Hak’tır.”
“Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam,
buna da öyle inanıyorum.
Şuura, muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.”
“Milletimiz din ve dil gibi temelli iki fazilete sahiptir.
Bu faziletleri hiçbir kuvvet
milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamaz!”
"EFENDİLER UZMAN KİŞİLERCE BİLİNİR Kİ,
YASA YAPAN İNSANLAR BİR TAKIM SEÇKİN
NİTELİKLERE SAHİP OLMAK ZORUNDADIRLAR.
O NİTELİKLERDEN BİRİNCİSİ ŞUDUR EFENDİLER;
YASAYI ÖNEREN, YASA YAPAN, YASA KOYAN
BİR KİŞİ, İNSANLIĞIN BÜTÜN DÜŞÜNCE VE
DUYGULARINI HERKESTEN DAHA ÇOK
SEZİNLEMİŞ VE KAVRAMIŞ OLMALIDIR!
ÖTE YANDAN DA BENLİĞİNİ HERKESTEN
DAHA ÇOK VE TÜMÜYLE, BÜTÜN KAPSAMIYLA
BUNLARDAN SAKINDIRMAK GÜÇ VE YETENEĞİNE
SAHİP OLMALIDIR! BU SEÇKİN NİTELİĞE
SAHİP OLMAYAN KİŞİLER, İNSAN TOPLULUĞU İÇİN
YASA YAPMAK HAK VE YETKİSİNDEN
YASAKLANMIŞLARDIR!
EFENDİLER! YASALAR EGOİST DUYGU VE DÜŞÜNCELERE
DAYANILARAK VE ONLARA BAĞLANARAK
YAPILAMAZ."
(S.D.Cilt 1, T.D.T.ENST.Yayını 1989,Sahife:213,1-12-1923)

 

“Gerçekleri bilen, yüreğinde ve vicdanında, mânevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.”
(S.D.Cilt 1, Sahife:264,30-Temmuz-1922,T.D.T ENST.Yayını,1989)


“Cenab-ı Hak riayetkâr kılmaya mecbur tuttuğu insanların
esasen âl-i vicdanındaki ihtiyacat-ı hakikiyesini tamamen bilir. Binaenaleyh gönderdiği kitap tamamen o ihtiyacata mutabık
hükümler ihtiva eden bir kitaptır.
Ve efendiler! İlmi hakikatin en son emrettiği kanun böyle olabilir.
Taklit ile, tebdil ile (değiştirme ile) kanun olamaz,
kanun, kanun-u hakiki olmak lâzımdır, kanun-u tabii olmak lâzımdır. Yani, kanun-u ilâhi olmak lâzımdır.”
“Yazgısını, KENDİNİ ZİNCİRE BAĞLAYAN KİŞİLERE bırakan uluslar,
o kişilerin keyif ve emellerine oyuncak olmaya karar vermiş,
boğun eğmiş sayılırlar. Bu tür uluslar, talihlerini ellerine bıraktıkları insanlar başarılı oldukça o insanların daha güçlü baskısı altında kalırlar.
Başarılı olmazlarsa; felâket, çökme yalnız o insanları değil,
onlara bağlı olan sosyal toplumu da bulur.
O halde, her iki ihtimalde de böyle bir ulus felâkete uğrar.”
(S.D. Cilt 2,T.D.T ENST.Yayını Sahife 30, Ocak 1922)




__________________
Doğrudan Kuran ile almalıyız ilhamı
Asrın idrakine anlatmalıyız İslamı
MEHMET AKİF ERSOY
Yukarı dön Göster tarık1972's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tarık1972
 
kutsalgölge
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 148
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kutsalgölge

22.03.1923 - 1.12.1923 - 30.07.1923 - 01. .1922  

???????????????????????????????????????????????

Yukarı dön Göster kutsalgölge's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kutsalgölge
 
gondolcu
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı gondolcu

ATA nın Can dündar a mektubu

 

Utandım çocuk

 

Beni anlatan bir film yapmışsın .

Kızgınım, utanç içindeyim.

Sana değildir kızgınlığım. Filmdeki Mustafa'dan da utanmış değilim.

Başaramamışım, bundandır utancım.

 

Komutam altında, bu vatan için kanını akıtan Türk askerlerinden utandım.

"Özgürlük" demiştim, benim karakterimdir. .

"Bilim" demiştim, tek yol göstericidi.

 

Sen, "Karanlıktan korkardı" demişsin benim için.

Korkardım evet. Bu ulusu boğmak isteyen karanlıklardan çok korktum.

Ama insaf be çocuk, korkup da kaçmadım ya.

Söküp atmadım mı o karanlığı bu ülkenin üzerinden?

 

Diktatör demişsin bir de. Hiç okumadın mı çocuk?

Nerde benim nesilleri emanet ettiğim öğretmenler?

Anlatmadılar mı sana?

 

Başkomutan olarak cepheden cepheye koşarken ve bütün kararları tek başıma alabilecekken neden bir meclis kurdum ben çocuk? Böyle diktatör olur mu?

Ah be çocuğum.

Neden, nasıl düşman ettiler seni bana?

Baktım aşktan, sevgiden, aileden bahseden güzel şeyler yazmışsın bugüne kadar.

 

Belli ki,çalışkansın, zekisin. Kara cüppeleri ile milletin ümüğüne çökmüş olan yobazları çok iyi anlarım da çocuk, seni anlayamıyorum.

 

Onlar zaten hiç sevmedi beni. Yüzyıllardır süren iktidarlarını çekip almıştım ellerinden.

 

Sevmeyecekler beni elbette..

Peki sen çocuk, sen neden kol kola girdin bu kara kalplilerle?

Dedim ya, sana değil kızgınlığım.

Başaramamışım.

 

Anlatamamışım demek ki özgürlüğün kıymetini, bağımsız bir ulusun, onurlu özgür bireyi olmanın ne büyük bir nimet olduğunu.

Yazık olmuş, onca vatan evladının kanına, onca ananın göz yaşına. Veremem ki şimdi hesabı, ne o gencecik bedenlere, ne de gözü yaşlı analara.

"Bu muydu uğruna bizi ölüme gönderdiğin vatan?" derlerse,

"Bu nesiller miydi,ölen evlatlarımızın kanıyla kurduğun ülkeyi emanet ettiğin?"

 

diye sorarlarsa ne derim ben onlara be çocuk?

 

Olmadı be çocuk...

 

Olmadı.

 



__________________
saygılarımla

Aaydın
Yukarı dön Göster gondolcu's Profil Diğer Mesajlarını Ara: gondolcu Ziyaret gondolcu's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats