Yazanlarda |
|
gondolcu Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 450
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Müslüman ülkeler 'Filistin için' niçin birleşemez?
Müslüman ülkeler 'Filistin için' niçin birleşemez? Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler Ortadoğu’yu öyle bir parçaladılar ki, o günden beridir kimse “Allah bir!” sözünde bile anlaşamaz oldu. Bir havuz düşünün ki, içindeki bütün balıklar tek bir oltanın zokasını yutmuş ve her biri, zokadaki yemden daha çok pay kapabilmek için birbirinin varlığına düşman olmuş… Ancak masallarda olur böylesi! Ama bu, gerçeğin tâ kendisi…
***
Arabistan yarımadasının kontrolünü, İbn-i Suud ailesi istiyordu. Vehhabî mezhebine mensuplardı ve İngiltere’nin Hindistan Genel Valiliği’nden yüklüce miktarda mâlî destek görüyorlardı. Sonradan Kuveyt adıyla devletleşecek olan Es-Sabah ailesi de onlar gibiydi ve Osmanlı’ya karşı aynı kaynaktan nemâlanıyorlardı. Fakat Arap Ceziresi’nin kontrolü Mekke Emiri Şerif Hüseyin’deydi. Şerif Hüseyin Sünnî idi. İngilizler kendisine Mısır Yüksek Komiserliği kanalıyla yanaşmışlar, ama o onların teklifini uzun süre bekletmişti. İngiliz birlikleri burnunun dibinde olduğundan, kesin bir dille reddetmemişti. Şerif Hüseyin’i ihanete götüren sebepler, ikidir: Birincisi, İttihatçı Osmanlı hükümetinin “Arap düşmanı” bir politika yürütmesi, ikincisi, Kutsal Topraklar’ın idaresini Suudîlere kaptıracağı korkusu… Şam Valisi Cemal’in Suriye havalisinde yaptığı haksızlık ve zulümler, Arap kamuoyunda Türkler aleyhinde bir hava estirdi. Vehhabîler, Doğu ve Orta Arabistan’ın kontrolünü ele geçirmeye başladı. Buna, Şerif Hüseyin’e yönelik İttihatçı tehdit de eklenince, Şerif Hüseyin kendini İngilizler’e attı.
İki oğlu, İngilizler’in desteğiyle, Hicaz yöresinde isyan başlattılar. İsyan uzun bir süre ciddî bir sonuca ulaşamadan devam etti. Ne İttihatçılar kontrolü ele geçirebildiler, ne de İngilizler umduklarını bulabildiler. Şerif Hüseyin’in itaatinde olduğu kadar, isyanında da samimiyetsiz davrandığını farkettiler. Ona bütün İslam dünyasının halifeliği gibi koca koca vaatlerde bulunmalarına rağmen, sonunda Arabistan’ı sadık bendeleri Suud Hanedanı’na bıraktılar. Irak’ın kime verileceği tartışması uzun sürdü. Kürtler Osmanlı’ya ihanet etmedikleri için, gündeme alınmadılar. ( Kahire Konferansı’ndan söz ediyoruz. Çok önemlidir. 1921.) Şiiler Osmanlılar’a destek olmamışlardı ama, daha çok Amerikan yanlısıydılar; bu ise, petrolü Amerikalılar’a kaptırmak demekti. Üstelik, şii İran’ın yanına bir başka şii devleti, haritanın fiyakasını bozardı. Sonunda Irak’a, Şerif Hüseyin’in oğlu ve Lawrence’ın “büyük dostu” Faysal gelip oturdu. Suriye’yi ona vermediler. Faysal çok uğraştı bunun için. Ama koklatmadılar. Fransızlar’ın emelleri vardı orada. Oysa ne Fransızlar’dan hazzeden, ne de Osmanlılar’a sadık olan Nusayrîlik akımı keşfedilince, iş değişti. Suriye onlara bırakıldı. Fransızlar’a ise “Lübnan” diye bir devlet uyduruldu, oradaki Mârûnî ve Dürzîler’le ilgilenmesi salık verildi. Faysal’ın kardeşi için de “Ürdün” diye bir devlet yaptılar hemen oracıkta, oldu da bitti... Geriye “Filistin meselesi” kalmıştı. Fransızlar oranın kendilerine bırakılacağını sanıyordu. Ama savaş sırasında İngilizler burası için Yahudiler’e de söz vermişlerdi. Bu söz sayesinde Yahudi birlikleri oluşturulmuş ve savaş sırasında İngilizler’in çok işine yaramıştı. Filistin tartışması, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar sürdü. Bu arada Yahudiler hep çoğaldılar ve Araplar’ı hep öldürdüler. Savaş sırasında Filistinliler Osmanlı’ya ihanet etmedikleri için, onların cezalandırılmasına karar verildi. 90 senedir “cezâlandırıyorlar”.
*** Aslında Ortadoğu’da bu yapılanlar, birdenbire ortaya çıkmamıştı. Daha önce, Osmanlı’nın Rumeli kanadı Ruslar’ca nasıl göçertildiyse, Ortadoğu da İngiliz ve Fransızlar’ca aynı şekilde göçertilmişti. Önce Boşnaklar ve Arnavutlar koparılmış, sonra geri kalan unsurlar, Hristiyan grupların denetimine sokulmuştu. 93 harbinden önce (1877-1878) , bugün Bulgaristan, Makedonya, Batı Trakya olarak bilinen toprakların hiçbirinde, Türkler’den daha yoğun bir etnik nüfus yoktu. Ama Sırplar, Bulgarlar, Ulahlar (Romen), Rumlar, Ermeniler gibi, Osmanlılar’ın hiçbir zaman ilişmediği Hristiyan azınlıklar vardı. Ruslar, meselâ Bulgaristan’da tam bir “Türk soykırımı” yaptılar. Nüfus dengeleri değişti. Rum, Yahudi ve Ermeni unsurlar bile tardedildi. Ve “Bulgaristan” diye bir ülke ortaya çıktı. Vesaire… Aynı şeyi, Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz ve Fransızlar da Anadolu da yapacaklardı. Gerçi İtalyanlar’a Akdeniz bölgesini vaat ederek savaşa sokmuşlardı ama, Batı Anadolu’da bir Elenistan (İngiliz plânı), Doğu Anadolu’da bir Ermenistan (Fransız ve Amerikan plânı), hattâ denk düşerse bir de Kürdistan (İngiliz pânı) kurmayı hedefliyorlardı. İttihatçılar, ömrübillah yaptıkları tek doğru hareket olan “Ermeni tehciri” politikasına sarılmamış olsalardı, savaşın sonunda, Anadolu’da, Rumeli’ndeki gibi bir “Türk soykırımı” yaşanacaktı. Belki, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, mitolojik ve coğrafî bölge isimlerinden ülkeler yaptıkları gibi, Anadolu’da da yapacaklardı: Kapadokya, Kilikya, Paftagonya, Pontus, Bitinya, Karya, Hitit, Frigya, İyonya… Bugün alışılmaz gibi gelen “Paftagonya” lâfı, her tabelaya yazılınca, görün bakın, “Suriye” ve “Libya” lafından daha geçerli olur, hattâ Paftagonya milliyetçileriyle Hitit milliyetçileri arasında büyük savaşlar çıkabilirdi. Bugünkü bazı ırkdaşlarımızın böyle olmuş olmasını ne kadar istedikleri de gözümüzden kaçmıyor hani! Herneyse, bir Kurtuluş Savaşı vermek mümkün olmayacaktı. Belki zaman içinde durumumuz, bugünkü Filistin’den farksız olacaktı. Öz yurdumuzda, Ermenistan ve Elenistan devletlerine karşı, “terörist” durumuna düşecektik. Nüfusumuz son derece azalacaktı. Çocukarımız beşiklerinde katledilecekti. Tasvirinden âciz olduğumuz nice hunharlıklara maruz kacaktık. Belki, bazılarımız için, tek iyi(!) şey şu olacaktı: 1973’ten itibaren –Yunanistan ile birlikte- anlı şanlı AB vatandaşlığı!.. Ve bağıracaktık: “Bu Müslüman ülkeler niçin birleşmiyor da, bize yardım eli uzatmıyorlar!..” Ve hatırlayacaktık: Bir zamanlar İngilizler onları, “kavim kavim”, “mezhep mezhep”, “sülale sülale” öyle bir parçaladı ki, bu gerçek değişmedikçe, bir daha asla bir araya gelemez, “Allah bir!” sözünde bile anlaşamazlar!..
__________________ saygılarımla
Aaydın
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Orta-Doğu ne mi?
Aharon Klieman, The Brown Journal of World Affairs’de rakamlarla
olağanüstü çarpıcı bir Orta-Doğu resmi çizdi... Yaman Törüner, dün
Milliyet’teki köşesinde o resmi aktarmıştı:
‘- 40 yıl önce, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin kişi başına milli
gelirleri, Asya ülkeleriyle aynı idi. Bugün ise, örneğin, Mısır’ın kişi
başına düşen milli geliri, Güney Kore’nin 1/5’i seviyesinde. Yine, 40
yıl önce Malezya ile eşit olan Fas’ın kişi başına düşen milli geliri,
halen, Malezya’nın 1/3’ü seviyesinde. 40 yıl önce, Suudi Arabistan’ın
kişi başına düşen milli geliri Tayvan’ın 2 katı iken; şimdi, Tayvan,
Suudi Arabistan’ın 2 katı kişi başına düşen milli gelire sahip.
- Mısır’ın nüfusunun sadece yüzde 5’ine sahip olan Kosta Rika’nın, Mısır’ın 2 katı fazla sanayi malı ihracatı var.
- Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin petrol dışı mal ve hizmet
ihracatı toplansa, ancak Finlandiya’nın ihracatına eşit oluyor.
- Toplam 340 milyon kişinin yaşadığı, Arap Ligi’ne dáhil 22 ülkenin
gayri safi milli hásılaları toplamı İspanya’dan az. İngiltere veya
Fransa’nın ise yarısı kadar.’
***
Bu sefalete rağmen Orta-Doğu en çok silahlanan bölge...
Rakamları izlemeye devam edelim:
‘- Dünyada her bin kişiye ortalama 78.3 bilgisayar düşerken, bu sayı, Arap ülkelerinde sadece 18.
- Her beş Araptan biri günde iki dolardan az kazanıyor.
- Şimdiki eğilim sürerse, halen 15 milyon kişinin işsiz olduğu Arap
ülkelerinde, gelecek 10 yıl içinde bu sayı 50 milyon kişiye çıkacak.
- Orta-Doğu ülkelerinde her bin kişinin 10.3’ü silah altında bulunurken, bu oran dünyada binde 3.6.
- Ortadoğu ülkelerinin son 10 yıldaki yıllık ortalama askeri harcaması
15 milyar dolar. Bu miktar, Ortadoğu ülkeleri bütçelerinin, ortalama
olarak yüzde 21’i anlamına geliyor. Askeri harcamaların bütçeye oranı,
gelişmiş ülkelerde ise ortalama yüzde 10 civarında.
- Ortadoğu ülkeleri ithalatlarının yüzde 14.5’ini silah alımı olarak
yapıyor. Bu oranın dünya ortalaması ise yüzde 1. Üstelik 1997’den
2006’ya kadar olan dönemde, Ortadoğu ülkelerinin silah alımı reel
anlamda yüzde 57 artarak tarihi bir rekor kırdı.’
***
Tanrım, Tanrım, Tanrım...
İsrail, bebek, çocuk, kadın demeden, insanlığı utandıran bir biçimde vuruyor...
Mısır ‘Refah Kapısı’nı açmıyor, El Fetih Şeria’da sakince önüne bakıyor...
‘Yarımdır kırıktır sırça yüreğin
Çığlık çığlığa yarı geceler
Kardeşin duymaz eloğlu duyar’(Mehmet ALTAN_STAR)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
gondolcu Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 450
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Batı niçin İsrail'i destekliyor? Ali Bulaç
İsrail'i
bölgede tutan hakiki güç, "Yahudi zekası ve başarısı" değil, Batı'nın
hesaplarıdır. Batı, desteğini çeksin, İsrail'in işi birkaç haftada
biter. Batı'nın İsrail'e desteğini sağlayan şey de bazı ülkelerin veya
grup liderlerinin "İsrail'i yok edeceğiz" yolundaki tehditleri değil.
Batı, bu demeçlerin hangi bağlamda ve ne amaçla verildiğini çok iyi bilir.
Bu
durumda şunun altını çizmek lazım: 1948, 1956, 1967 ve 1973'te Araplar
İsrail ile savaşmadılar, ABD ile ve ABD patronajlığında bütün Batı ile
savaştılar; ilk günden FKÖ ve 1987'den beri Hamas da İsrail'e karşı
değil, ABD ve Batı'ya karşı mücadele vermektedir. Silah, teknoloji,
istihbarat, malî yardım ve diplomasiyle ABD ve Avrupa'nın nasıl her
durumda İsrail'e kayıtsız şartsız destek verdiğini son Gazze
katliamında görmüş olduk. Amerika, BM'de kimsenin ağzını açtırmıyor. AB
dönem başkanlığını Fransa'dan devralan Çek Cumhuriyeti'nin açıklaması,
AB'nin çürümüşlüğünü, ikiyüzlülüğünü, sahteliğini bir kere daha ortaya
koymuş oldu. Bosna'da onbinlerce Müslüman katledilir, gencecik kızlar
kirletilirken sesini çıkarmayan AB, Gazze'de süren utanç verici
katliamı kurumsal düzeyde "saldırı değil, İsrail'in savunma hakkı"
olarak gördü. Bu Avrupa mı insanlığa nizamat verecek? ABD ve Avrupa'ya
göre Hamas'ın tahrik etmesi, İsrail'e bu katliamları yapma hakkı
veriyor. Dileyelim ki biri bana taş atıp kafamı yardı; bu, bana onu
çoluk çocuğuyla öldürme hakkını verir mi?
Hayır, burada söz
konusu olan ne Müslümanların ve Arapların zaafı, ne Hamas'ın politik
kimliği ve mücadele yöntemi. Birinci derecede söz konusu olan Batı'nın,
kendi geliştirdiği standartlar çerçevesinde "Müslümanları hak sahibi
varlıklar" görmemesidir. İkinci sebep ise yine blok halinde Batı'nın
her ne olursa olsun "İsrail'e kayıtsız şartsız destek verme" konusunda
kendi içinde bir mutabakata varmış olmasıdır. Batı'nın İsrail'e, onu
bütün uluslararası norm ve kurallardan muaf tutacak şekilde destek
vermesinin üç temel sebebi vardır:
1. Batı, ister Hıristiyan
ister seküler döneminde olsun, Yahudilerle bir arada yaşamak istemiyor.
Bunun derinlere nüfuz eden teolojik, tarihî ve kültürel sebepleri var.
Özellikle Avrupa'nın her tarihsel dönemde bir "Yahudi sorunu" olmuştur.
Geçmişte Yahudilerle bir arada yaşayamadı, onları gettolara hapsetti.
Modern zamanlarda "küçücük bir azınlık" olarak içinde yaşamasına izin
veriyor, bir yerde "çoğunluk veya Hıristiyan ya da laiklerle eşit
nüfusa sahip oldukları"nda, onlardan hemen rahatsızlık duymaya
başlıyor. Bu açıdan Yahudi nüfusu bir tür "gönüllü arındırma"ya tabi
tutup Filistin'e göndermesi, Avrupa'nın takip ettiği temel bir
politikadır. Siyonistler için Filistin "ana yurt" ise Avrupa'nın
gözünde "Yahudilerin sürgün diyarı"dır.
2. İkinci Savaş
sırasında Nazilerin Yahudilere reva gördüğü soykırım birçok Avrupalıda
utanca yol açtı, bir tür vicdan azabına sebep oldu. Bu da İsrail'in
insanlık dışı da olsa yaptıklarının tolere edilmesini sağlıyor. Ancak
bu faktör, İsrail'in her geçen gün daha da artırdığı katliamlar
karşısında etkisini kaybediyor. Çünkü hem vicdan sahibi Batılılar,
artık infial gösteriyor, hem bu gidişin Batı'nın da sonunu getireceğini
düşünen politikacıların sayısı artıyor.
3. İsrail, bölgede
Batı'nın ön karakoludur. Bu sayede İslam âleminin zenginlikleri, tabii
kaynakları ve siyaseti kontrol ediliyor. İsrail'in varlığı bölgenin
demokrasiye geçmesinin önündeki en büyük engel. Denebilir ki; Batı,
İsrail üzerinden İslam âleminin başına güç bir bela sarmış bulunuyor.
Bu açıdan açıkça telaffuz edilmese de "Hıristiyan-laik Batı" ile
"Yahudi-Siyonist İsrail" arasında İslam'a karşı bir ittifak söz
konusudur.
Batı'nın mutlak desteği üç durumda sona erer: a)
Petrol tamamen biter, b) İslam dünyası bütünüyle Batı'nın mutlak
denetimi altına girmeyi kabul eder, bütün direnç noktaları sona erer,
c) İsrail'e verilen destek İsrail'in ve giderek Batı'nın hegemonik
gücünün sona ermesine yol açacak kadar çığırından çıkar. En kuvvetli
olanı üçüncüsüdür.
__________________ saygılarımla
Aaydın
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ben size söyleyeyim Gazze Mazze kimsenin umurunda değil!!
HÜRRİYET-Yonca Tokbaş
Çocuklar ölüyormuş,
Masum insanların tepesinde tanklar, bombalar dümbelek çalıyormuş,
Evlatlar öksüz, ana babalar evlatsız kalıyormuş,
Bu bir soykırımmış,
Savaşmış,
Katliammış...
Mış mış da mış mış!
Bir siz, bir biz üzülüyoruz zavallı insanlar için ve hepsi bu kadar.
Masum insanlar masum insanlara acıyor, üzülüyor, dert ediyor.
Gerisinin işi bu zaten; felaketler yaratıp pişkince hayata devam etmek.
İnsanlar, daha doğrusu bu politik kimlikli insan müsveddeleri, eğer bu
durumu umursuyor, önemsiyor olsalardı, durum bugün bu noktada olur
muydu sizce?
Yazacak hiçbir şey yok ne yazık ki.
Ahkam kesmek işe yaramaz.
Tarih bilgisi döktürsek ne olacak?
Kınamak... boş boş kınıyoruz işte. Kendimizi, vicdanımızı rahatlatıyoruz.
Utanıyoruz... yüzümüz kızarıyor. Haberlere bakamıyoruz, fena oluyoruz.
Fotoğraflar... dehşete düşürüyor, isyan ediyoruz.
Sonuç?
Hiiiç değişmiyor.
Üç günlük ateşkes olur.
Üç ay sonra bir bakmışsın, güüüm yeni bir bomba.
Yıllardır bu bölgede yaşıyoruz.
Bunca Filistinli tanıdığımız var.
Etrafımız Arap dolu.
Gazetelerde Filistin sorunundan başka haber çıkmaz. Okumaktan yorulursunuz, ayıptır söylemesi, hatta sıkılırsınız.
Kimse kılını kıpırdatmaz.
Evde aynı bizdeki gibi: “Ne olacak bu memleketin hali?” misali, çok
hararetli sohbet konusu olur; lanetler okunur, küfürler edilir, ah ah
vah vah denir.
Veee tabi ki hayata devam edilir.
Sahiden,
Bu bölgedeki Araplar bugüne kadar ne yaptılar
Çekil çağrısı!
Süper bir hareket. Sevinçten gözlerim doldu!
BM 4.5 saat görüştü.
Ateşkes çağrısına cevap beklentileri var.
Hakikaten heyecandan ağlamak istiyorum.
İşte bizim AB' den yakışıklı Sarkozy Suriye' ye Hamas' a baskıda bulunmasını rica edivermiş sağolsun.
Ama haklı ve akıllı bakın şimdi Allah için; yiğidi öldür, hakkını ver!
Mazallah bu gidişle Hamas azar da, AB sınırları içinde tatsızlık çıkarırsa, çok kötü şeyler olur!
Geri gelelim bizim Arap dünyasına;
Yılbaşında da, Dubai' deki kutlamalar iptal edildi mesela. Daha
gözönünde ya Dubai. Hani reklammatik bir yer. E her yerde alem var diye
duyulur, ayıp olur, yakışık almaz. Aferin. Dokunaklı bir karardı.
Ama,
Abu Dhabi' de iptal yoktu.
Havai fişekler sis nedeniyle görülemedi (ne şans!). Shakira ise yeni yıl konserinde düm düm de düm düm göbek atmaya devam etti.
Suudi Arabistan henüz sessiz
Ne desinler zaten.
Boşa nefes harcamak yakışık almaz.
Ürdün ve Kuveyt tıp oynuyor. Eminim kimse oyunu bozmaz.
Zavallı Ürdün Kralı' nın Filistin asıllı “güzel ve yalnız” kraliçesi Raina, çocuklar için yardım topluyor, kan bağışı yapıyor.
Kadın tek başına daha ne yapsın!
Evet efendim, budur hayatın acı gerçekleri;
Çok konuş, yap bol tarafından laf yardımı,
Uzaktan görünsün pek afilli!
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
|
|