Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
1. çok ilginçtir esasen. kainattan bile öncesinden; ezelden beridir yani! var olan bir varlık olarak allahın, önce kullarını yaratıp ardından gece gündüz önümde diz çökün demesi tuhaf değil midir? diyelim ki diz çökmüyoruz ama iyi bir insanız ailemize karşı çevremizdekilere karşı dürüst ve samimi bir tavır içindeyiz bu neden yetmiyor? neden illa da ibadet et varlığımı kabul et deniyor. ve bütün dinlerde de bu böyledir. budizm bile "insan icadı" bir din olduğu halde ibadete ayrı bir değer ve önem veriyor. anlamak istiyorum inanın! doğru dürüst cümleler kuralım lütfen, laik-antilaik salaklığı içinde değilim.
2. bize sunduğu bu güzellikleri bedavadan yaşamayalım, bize bahşedilen bu nimetlere şükredelim diyerekten istemiştir ibadet etmemizi.
mesela sen bir işverensin. birisini işe aldın ve de çalıştırıyosun. Fakat o adam aksine çalışmıyor tüm gün ense yapıyor. Sen bu adama kalkıpta para verir misin hergün ? hakkını vermesi lazım değil mi o paranın. işte insan da şükretmeli bize verilen nimetlere. allah bunun için bahşetmiştir tüm dünya güzelliklerini, ona şükredelim diye.
3. 'önemli olan kalptir, kalp temizse o yeter' deriz eğer ibadet etmiyor ancak inanıyorsak. ailemize karşı çevremizdekilere karşı dürüst ve samimi bir tavır içinde bulunmanın da bir çeşit ibadet olduğu gerçeğinin yanında yaratıcıya yapılan ibadet bir şükür niteliğindedir. yaratıcı adına empati kurmak kesinlikle bizim haddimiz değildir ancak bunu yine de düşünsek, yani biz birşeyler yaratabilsek onun bize yakınlık göstermesini ummaz mıyız? eğer bunu beklemezsek, onu başka bir gezegene göndermek sadece göndermiş olmak için neden yaratalım ki?
4. tanrının yaratmış olduğu cennet ödülünü elde edebilmek için tanrının emirlerini, kurallarını yerine getirmemiz gerekir. iyi bir insan olarak zaten halk içinde ödülümüzü halkın kurallarına göre alırız. örneğin iyi anılırız, güvenilir bir insan olma sıfatıyla aranan kişi haline geliriz. ama tanrının ödülüne layık olabilmek için tanrının emirlerini yerine getirmeliyizdir. tanrı onun ödülünü alabilecek olanlarla alamayacak olanları ayırt edebilmek için (kendisi zaten biliyor da cehenneme gönderilen kullar beni niye cehenneme gönderiyorsun diye sorarlarsa onlara gözleriyle görüp inanabilecekleri kanıt sunmak) ibadeti şart koşmuştur. en azından insanın anlayabileği kadarı budur. bunun dışında ibadetlerin insanın fiziki ve ruhi sağlığı, halk arasındaki birlik beraberlik ve dayanışma olguları üzerindeki olumlu etkileri de saymakla bitirilebilecek gibi değildir.
5. sadece kendisine tapınsınlar diye günah kabiliyeti olmayan melekler yaratmış bi varlığın benzer icraatıdır işte. bugün olgun bi insan elini bile öptürmezken tanrı kendisine tapınmayı şart koşar. bu megalomani ise zaten bu fikirle büyütüldükleri için günümüz dindarlarının gözüne pek batmaz.
6. ancak aradan birkaç süperzeka insan çıkar ve din ile ibadet konusunun eksiklerini yakalamayı başarır. kutluyoruz. (bkz: bilgi sahibi olmadan yorum yapmak.) melekler dahi mertebece insandan yani eşref_ül mahlükattan daha düşük seviyedelerdir. eğer bir kul cenneti hakettiyse cennette insana hizmet edecek olan yine meleklerdir. onların yaratıcıya ibadet etmeleri ise, ki insanlar görmeden etmeye çalışıyorsa onların yaratıcıyı görmelerine rağmen ibadet etmemeleri çelişki olurdu,gayet normaldir. bu ayrıntı ise zaten bunun reddi ile büyütüldükleri için günümüz insanlarının çoğunun gözünden kaçar.
7. çünkü ibadet insanı gerek maddi gerekse manevi olarak mükemmelliğe ulaştırma amaçlıdır. hangi ibadete bakarsanız bakın bu açılımı görürsünüz, namaz ibadeti nefsin terbiyesi, kuran okuma, allah'a secde ederek kibrini öldürme, camide toplanarak toplum olma bilincini ve hoşgörüsünü geliştirme, günü düzene sokma, insanı günahtan arınma gibi yüzlerce fayda sağlıyor. diğer yandan zekat gibi mükemmel bir ibadet var, toplumsal barışın ve gelir dağılımındaki adaletin büyük bir etkeni, oruç ibadeti hem vücudun şükrü hem de yine yardımlaşma gibi açılımları olan ibadetlerdir. bunlara azar azar değindik sadece. bakın mesela yoldaki bir taşı alıp yayaları ve şoförleri o taştan gelecek olan ufacık bir aksaklıktan korumak bile ibadettir.
asıl mesele, ibadetlere yüzeysel yaklaşmamakta biter. yoksa namazı; yat kalk, orucu; aç kal, haccı; taş at ve koş gibi görüyorsak burada bir sorun var demektir. ya bilgi eksikliğimiz var, ya nefsimiz/kibrimiz bizi iyice zorluyor ya da başka bir şey. selametle.
8. iste patronunun, evde haniminin sozunden cikmayan insan yakarisi. insanoglu hayatinin her evresinde birilerine sukur ve minnet borclu iken kendisini yaratana minnet duymasi neden bu kadar zor. annemiz bizi buyuttugu icin annelerin yeri ayridir, esimiz her eksigimizi kapattigi icin yeri ayridir, bu insanlarin her dedigi yapilir da neden yaraticinin emri tartisilir?
iyi insan olmak kendin icin yaptigin bir davranistir, hangi hirsizin, katilin huzurlu yasadigini iddia edebilirsin? iyi yasarsin cunku huzuru bulursun, iste sana bu huzuru bulmani saglayan gosterdigi yol ile allah u teala dir. hicbir kural ve din inanci olmadigini dusun, kim ugrasirdi iyi bir insan olmakla, namusla, durustlukle. "allah" diyen o kadar muslumanin kendine ve topluma o kadar eziyeti varken bir de inanmadigini dusun.
iyi bir muslumanin zaten iyi bir insan olmasi gerektiginden biri zaten seni digerine goturur. sadece gozunu yoldan ayirma ve saga sola sapma.
9. islam inancı açısından değerlendirirsek, samimiyet, iyi niyet, bunlar islam inancında ibadetin alternatifi değildir. bilakis, ibadet bunlarla desteklenmelidir, yani bunlar zaten ön koşuldur. öyle bir şeçme durumu söz konusu değildir.
islam inancında ibadetin yegane amacı allah rızasıdır. her ibadet allah rızası için yapılır. cennet veyahut ta cehennem kaygısı ile de yapılmaz. necip fazıl'ın o erler'de belirttiği gibi "ne cennet tasası, ne de cehennem, sadece allah'ın rızasındalar". islam inancında yapılan ibadet cennete gitmek için de yapılmaz yani. esasen allah rızasını kazanmak olan amaç ibadet yolu ile şükrederek gerçekleşir. ibadet şükürdür. verdiği her türlü nimete. her nimetin şükrüde farklıdır. paranın şükrü zekattır misal, hacdır. sağlığın şükrü namazdır belki. her nimetin işükrü ayrı hallerde yerine getirilir. öyle şükürler olsun lafı ile de şükredilmez.
onun haricinde faydaları konusu ise ibadetin amacı değildir ha keza. yani oruç zayıflamak için tutulmaz, sadece allah rızasını kazanmak için tutulur. namaz spor olması için kılınmaz. bunun gibi. ama faydaları vardır. tıbbın ilerlemesi ile birlikte ortaya çıkan faydalarını görüyoruz. örneğin orucun sağlığa faydaları doktorların üzerinde uzlaştığı bir konudur. bunlar ise allah'ın hikmetidir. biz allah'ın bir ibadet istemekten muradının ne olduğunu bilemeyiz. sadece rızası için yaparız. ayakta hacet gidermenin prostata yol açması islamın ilk yıllarında bilinen bir gerçek değildi. ama o zmn sünnettir diye böyle yapılırdı. zamanla faydası açığa çıkmıştır. hasılı islami açıdan ibadetin yegane amacı allah rızasıdır, ama hiçbir ibadet hikmetsiz de değildir, her biri hikmetlerle donatılmıştır.
10. çünkü allah bizleri yaratmıştır ve minnet duymamız gerekir. bu duruma bir cevaptır ama doğru bir cevap değildir. elbette herkesin kendisine hayrı dokunan birilerine minnet duyması vefa göstermesi bir borç olarak görülebilir ama bunun dayatılması ve şart koşulması ayrı bir durumdur. kabul edelim ki allah tarafından yaratıldık. allah iyiliğin de kötülüğün de sahibi sıfatlara sahiptir. gerçekte bizim ibadet etmemize ihtiyacı yoktur. minnet duygusuyla o' na tapınmamız ancak bizim vefamızdan, kadir kıymet bilişimizden olabilir. ama allah' ın bana tapın diye buyurması; namaz kılmamızı, oruç tutmamızı, geceleri o' na dualar etmemizi, adına adaklar adamamızı, hacca gitmemizi v.b.. birçok ibadet biçimiyle tapınmamızı "emretmesi" anlaşılmazdır. allah için bu ibadeti bize şart koşan peygamberleri olsa daha anlaşılırdır aslında. peygamber der ki: "işte hepimizi yaratan tanrı bir ve tek olan allah' tır. bu müjdeye sahip çıkın! ve nefes almanızı sağlayan bu gücün karşısında diz çökün". ama öyle değil! bunu bizatihi allah' ın kendisi şart koşuyor. bana tapının diyor. işte bana işin bu kısmı anlaşılmaz geliyor. soru şudur: "ama neden?"
uludağ sözlükten...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayin Asim kardesim tapinmak insanin dogasinda mevcuttur. Butun ihtilaflar nasil ve kime yapildigi uzerinde yogunlasmistir. Kuran Insanlari her ne sekilde tapiniyorlarsa tapinsinlar bunlari Allah'a has kilmalari hususunda egitmistir. Allah'tan bir baska kutsalin taninmamasi hususu vahyin en hassas konusu olmustur.
Kitap nedir iman nedir bilmeyen kimselerin semavi bir formati muntazam bir sekilde muhafaza ederek uyguladiklarini iddia etmemiz Kuran ile ortusmeyen bir iddiadir. Onceki resullerin miraslarini vahiyde dahil olmak uzere tahrif etmis olan cahiliyye insanlarinin, semavi tarifli sekli tapinislari hic degistirmeden nesilden nesile titiz bir sekilde ulastirdiklarini dusunemeyiz.
Evet tapinis duygularina sahip olan insanlar kendilerince bir anlam izafe ettikleri degisik sekiller uzere tapinmis durmuslardir. Bu tapinislar insanin en ilkel donemlerinden bu yana suregelmistir.Zamanla bunlara kutsalliklar atfederek duzenlemeler yapmislardir.
Kuran bu tapinislarin sekli semali ile kavga yapmadan, kimi kutsallastirdigi ile ilgilenmistir. Allah'in disinda veya yanisira herhangi bir varligi kutsallastiran hic bir tapinis Kuran tarafindan onaylanmamistir. Hur turlu kutsamanin yalnizca Allah'a has kilinmasi sart kosulmustur. Daha sonralari amac yine unutulmus, Vahiy esnasindaki mevcudiyetlerinden oturu soz konusu olan bazi sekilsel detaylar, cok manidar gorulerek kutsanmis ve nesilden nesile detaylari artirilarak ve abartilarak aktarilmistir. Tapinislar sekli arac olmanin otesine gecerek amac edinilmis, boylelikle tapinisa tapinilmaya baslanmistir.
Gelinen bu durumda vahyin mantigiyla celisen bir manzara ile karsi karsiyayiz. Beytin rabbi unutularak beyte tapinis gozlerimizin onunde sergilenmektedir. Bu yuzden siradan insanlari mazur gorsek dahi kuran bilincine ulasmis kimselerin gayretli bir sekilde hac gorevlerini ifa etme hassasiyetlerini anliyamiyorum.
Kiblenin kabe olmasini gerektiren hangi gelismelere istinaden bu kararlar alinmaktadir? Kiblemizi iyi tayin edelim.
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selamlar,
Allah kendisine ibadet etmemizi mi ister, yoksa
başka hiçbir şeye ibadet etmememizi mi? Öyle görünüyor ki her ikisi de…
Kur’an’a baktığımızda Allah kendisine ibadet edilmesinden
daha fazla, başkasına ibadet edilmemesi
üzerinde duruyor, inkar edenler üzerinde fazla durmaz, çünkü kafirler/inkar
edenler hiçbir şeye ibadet etmezler, ama ortak koşmayla ilgili oldukça ayet
vardır, müşrikler/ortak koşanlar Allah yanında yaratılmışlara ibadet ederler.
İnsan isteklerinin yerine getirilmesini ve
sorunlarının çözümlenmesini ister, bu yüzdende kendisinin fevkinde bir güce/ilaha
ihtiyaç duyar, tarih boyunca insanoğlu hep bir şeylere tapmıştır, pek azı hariç
put yapıp, sahte ilahlar ve rabler edinmişlerdir, hatta bazen Allah’ın
gönderdiği kitapları ve resulleri bile Allah’a ortak koşmuşlardır.
Allah mükemmel olarak yarattığı insanı, kendileri de
bir yaratık olan şeylere ibadet etmesini, insan onuruna yakıştırmıyor.
Yüce Allah yarattığı bir şeyin, kendisine kul köle
minnettar olmasını, karşısında ezilip büzülmesini arzulayacak bir konumda
değildir, isteseydi bunu zaten yapardı, “O” bundan münezzehtir, kulların Allah’a
ibadeti sadece kulların iyiliği içindir.
Gördün mü o, dini yalan sayanı? İşte odur yetimi
itip kakan; Yoksulu doyurmayı özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların ki, Namazlarından
gaflet içindedir onlar! Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu
hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar. (MÂÛN/1-7)
Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl.
Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allâh'ı anmak, en büyük
(ibâdet)tir. Allâh, ne yaptığınızı bilir. (ANKEBÛT/45)
Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel
davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden,
kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret
alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (NAHL/90)
Gerçekten insan ilahi muradın ne olduğunu
bulabilmiş mi? Önce bu sorunun cevabı bulunmalı ki, sonrada aşkın olanın bizden
istediğinin doğruluğu-yanlışlığı sorgulansın. Bilgimizin darlığı bazı soruları
cevapsız bırakıyor, ama bu soruların cevabı yok anlamında gelmez!
İnsan/insanoğlu yaşam/yaşamı boyu/boyunca kendine
sorular sorar, bazen bu soruların cevaplarını bulur, bazen de bulamaz, bazen de
bulduğu cevap başka soruların sorulmasına yol açar…
Bir biri ardınca gelen bu sorular neden hiç bitmez
ve sordukça çoğalır? İşte yine bir soru hamile yeni cevaplara ve bu cevaplar
yeni sorulara!!!???
Ben yaratılışın basitten karmaşığa doğru akan bir tekâmül/evrim
geçirdiğine inanıyorum. Bu yaratılış serüveninde bildiğimiz en gelişmiş yaratık
olan insanoğlu, sürekli sorular soruyor, cevabını buluyor, yeni yine yeniden
soruyor ve bu hep böyle akıp gidiyor. İlk insanlık ailesinin sorduğu sorularla
çağımızdaki insanlık ailesinin sorduğu sorular arasında çok derin farklar
vardır, çünkü sürekli yeni gelişmeler yeni soruları doğuruyor. İnsanlık tarihi
boyunca akıp gelen bu zaman içerisinde sorular ve cevaplar rölâtifleşiyor.
İnsanoğlunun cevabını bulamadığı her soru
mantıksız yada cevapsız değildir, cevabını bulduklarını keşfetmiş, bulamadıkları
keşfedilmeyi bekliyor, bütün soruların cevabını bulamama insanın aciz/sınırlı
oluşundandır. Şuan ki sorulan soruların bütün cevaplarını bulacak olsa, bu
buluş yeni ve daha fazla soruları beraberinde getirecektir ve bu hep böyle
sürüp gidecektir.
“…bir bilenin üstünde bir bilen vardır…” her şeyi
bilen ancak yüce Allah’tır.
Allah’a ibadetin mahiyetinin sınırlarını gerçek
anlamda ihata edemeyişimiz, bizlere bu tarz sorular sorduruyor ola bilir… Allah’ın
bizleri karanlıklardan aydınlığa çağırdığı bu yolda cevabını bulamadığımız
şeyin peşine düşmemizin sebebi de, şimdiye kadar cevabını bulduklarımızın gerçekliği
ve gelecek cevaplara referans oluşundandır.
Nasıl diriltileceğimizi biz nereden bilebiliriz? Yeniden
diriltileceğimize referans, nasıl yaratılışımızdır.
Selam ve dua ile.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
bazı kaynaklarda namazın meşruiyyeti haccın meşruiyyeti gibi ifadele vardı...
ne demek meşruiyyeti diye düşünürdüm...
bir şeyin meşru olup olmaması gibi bir tartışma namaz yada hac için nasıl yapılabilir diye düşünüyordum...
mesela kuranda tavaf etmenizde mahzur yoktur gibi bir ifade de var...
mahzur yoktur cünah değildir...fela cünaha aleyhime en yettavvefe bihima...
mahzur yoktur yapabilirsiniz denen şeye biz vacip farz gibi şeyler demişiz...
allahın üzerinde ısrarla durduğu adalet tevhit dürüstlük gibi şeylere müstehab gibi bakıyoruz...
meşru dediği mahzuru yoktur dediği şeylere farz demişiz...
nafileleri farz farzları nafile yapmışız...
insanca yaşamak farz...
tapınmak müstehab...
biz tapınmayı farz insanlığı müstehab yapmışız...
birde ibadetin ne anlama geldiğine de bakmak lazım...
sizi bana ibadet etsinler diye yarattım...
ibadet tapınmak demek mi...
yoksa itaat etmek demek mi...
anne baba evladının kendisine itaat etmesini saygılı olmasını ister ama kendisine tapınmasını da ister mi...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
"Kur'ân'ı iyice tetkik edip üzerinde düşünmüyorlar mı ? Yoksa kalbler üzerinde kilitler mi vardır?" ( Muhammed/24)
sevgili islamci kardeş insanlar burada, Allah ın var dediği bir şeyi yok etmek için değil olması gereken ne.! onu bulmak için kafa patlatıyor vede acaba olmayan bir şeymi sokulmuş diye düşünüp kuran da ve gerçek yaşamda karşılığını bulmaya çalışıyor. soruyor, sorguluyor, aklını işletmeye çalışıyor ve kuranı derin derin düşünmeye gayret ediyor.
Burada tartışma ve araştırmada bulunan çok büyük bir kitle samimi olarak bu işe eğilmiştir diye düşünüyorum. art niyetliler elbet niyetlerini açığa veriyor ve sonrada çekip gidiyor.
sen göklerin nasıl yaratıldığını mı tartışıyorsun? gördün mü? hayır. bilmediğin halde seni tartışmaya iten nedir? bilmediğin şeyin doğru mu yanlış mı olduğunu nerden bileceksin ki? doğru ortaya çıkana kadar yanlışla idare edeceksin. o yanlışda seni başka yönlere çevirebilir.bu yüzden bilmediğin şeyler hakkında tartışmayı yasak kılmıştır. çünkü bilmek istediği ve açıklanmadığı halde bilmediğinle ve yanlış bilgiyle donanmış insan, doğru yola girdikten sonra rampa aşşağı arabası devrilen insana benzer, bir türlü ilerleyemez. selam ile..
__________________ ne kadar hatırlanmak istiyorsan o kadar hatırla.
İnsanın eşiyle cennette olduğu zaman ona şu ağacın meyvesinden yeme,zalimlerden olursun diye uyarılmasına rağmen yiyerek cennetten cıkarılması insan oğlunun hafızasının unutmaya yatkın oldunu gösterir.
Cennette kuralların fazla olmaması buna mukabil dünya da çalışmaların verdiği unutkanlıklara tetbir olmak üzere yapılan hatırlatmalar diye düşünüyorum.
En doğrusunu Alllah bilir.
__________________ Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. (Ahzab Suresi, 70)
tapınma ritüellerinin rab tarafından bize emredilmemiş olması ihtimali bence onları yapmaya engel değil...
bilakis belki böyleyken yapmak daha değerli ve anlamlı ...
onun başka şeylere tapmayın kulluk etmeyin boyun eğmeyin demesi illede bana tapının demek olmayabilir...
bir anne babanın evladına çocuğum hiç kimseye boyun eğme kendini gereksiz yere alçaltma senin arkanda ben varım sen bana dayan ve güven demesi karşısında evlat da kadir kıymet bilip elinden dilinden ve benliğininden gelen her şekilde ritüelle ona saygısını sevgisini ve teşekkürünü bildirir heralde....
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Bazen sizi anlayamıyorum. Bazen çok tutarlı, isabetli olabiliyorsunuz da çoğu zaman da...
Kulluk / ubudiyet, abdlik efendiye itaattır, emrine uymadır. Kulluk/kölelik, ibadet bölünmez, süreklilik arzeder. Hayatın bütün anlarını kapsar. Niçin ibadet denince siz bir takım şekilsel, kişisel ritüelleri anlamaya şartlandınız ki? Ey adem oğlu, ben seni yarattım, sen benim kulumsun, o halde sadece benim sözümü dinle, yılınız bana kul ol! diyor yüce Allah.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma