Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
gezme ceylan bu dağlarda isimli başlıkta ısrarla üzerinde durduğum konuya ışık tutan bir haber.
Bir tuzak var, bir süreç , bir plan işletiliyor.
Dikkatli olmalı, sağduyuyu elden bırakmamalı ve elimizden geldiğince, internette, özellikle FACEBOOK ta ulaşabildiğimiz kadar yakınlarımıza, AYETLERİ hatırlatmalı ve Tehvid bayrağı altında birleşmeyi hatırlatmalıyız.
Çünkü insanların bir çoğu İNTERNET kullanıyor.
facebook kullanan dostlar beni ekler ise sevinirim :
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
yahu bu dini Yüce Allah, alemlere rahmet olsun diye indirmedi mi? tüm kavimler ve ırk'lar beniAdem değil mi...hani bir hadis İDDİA'sına göre : insanlar bir tarağın dişleri gibi birbirine eşitti, illel takva ile birbirlerine üstün olabilirlerdi Allah katında...ne oldu? işinize gelmediği zaman Ayetleri, işinize gelmediği zaman da hadis'leri mi yiyiyorsunuz? ( sabah helvadan yaptıkları putları, gündüz acıkınca yedikleri gibi...)yazıktır...yeter artık bu güzel din'e şu yaptıkları...mihrap'dan yaptıkları Peygamber yarıştırmalarına şimdi de ( evveliyatı var...) ırk / kavim yarıştırmaları ile mi devam edecekler...veyl olsun...veyl olsun...veyl olsun...
Muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
İşte 'çok badireler atlatan' mahyalar Her
Ramazan, minareler arasından gönlümüze ilâhi mesajlar veren mahyalar,
ne badireler atlatmış! ‘Para biriktir' yazılı bir mahya hayal edebilir
misiniz bugün? Yahut, ‘Var ol Başbakan' sözü ışıldasa bir kubbenin
üstünde, neler olur? ‘Mahyalar
içinde bir mahya vardır ki, ömrümce unutamam. İstanbul'un mütareke
felâketi içinde bunaldığı bir Ramazan'dı. İstiklâl Savaşı, Anadolu
ufkunda bir umut güneşi gibi kâh parlıyor, kâh sönüyordu. Bir gece,
teravih namazından çıkanlar Bayezit Camii'nin minareleri arasında bir
şaheser beyit gördüler. Yahya Kemal'in Âkifane beyti, karanlık gökte
ışık ışık parlıyordu: Ta ki yükselsin ezanlarla müebbed nâmın / Gâlip et! Çünkü bu son ordusu İslâm'ın…”
Süheyl Ünver'in Halide Nusret Zorlutuna'dan naklettiği bu anı,
mahyaların İstanbul semalarını süslediği günlerde çıktı karşımıza.
Sadece o mu? Yahya Kemal'in de söyleyecekleri vardı, söz mahyadan
açılmışken. 1921 yılında kaleme aldığı ‘Kandiller Yanarken' başlıklı
makalesinde 1919 Ramazan'ını şöyle anlatıyordu: “Bir gece Rumları
tanıyan ve bizi seven bir ecnebî ile Moda'daydım. Karşıdan İstanbul,
mahyalariyle, minârelerinin şerefelerindeki kandilleriyle görünüyordu.
O ecnebî bu manzaraya baktı, baktı: ‘Bu şehir Türktür ve Türk olmasa
insâniyet güzelliğinden bir âlem kaybeder' dedi. ‘Rumlar bir senedir bu
şehri bize Yunanlı göstermek için ne çarelere baş vurmadılar, kendi
evlerinden sonra Beyoğlu'nda Türk emlakini de maviye beyaza gark
ettiler. Siz ses çıkarmadınız lâkin bu akşam ne sizin ne de
hükümetinizin tertîbi olarak minâreler kendiliğinden öyle bir nümâyiş
yaptılar ki bu şehrin milliyetini tamâmiyle gösterir.”
Osmanlı;
sözü sanatla söylemekte, işi estetikle yapmakta mahir. Bu sebeple cami,
minare, ezan ve mahyayı ince bir zevk kadar Osmanlı'nın mührü olarak da
okumak gerek. Göklerin yaramaz çocuklarını andıran yıldızlar, cami
kubbeleri üzerinde oynaşırken iftar ve teravih hem daha bir
güzelleşiyor, hem başka anlamlar kazanıyor. Şimdiye dek önemli kısmı
Ord. Prof. Süheyl Ünver tarafından kaleme alınan bazı belgeler dışında
ciddi bir katalog çalışması yok mahyalar hakkında. Önümüzdeki yıl
‘İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti' projeleri kapsamında
yayımlanacak bir kitap, bu eksiği büyük oranda kapatacak. Prof. Dr.
İsmail Kara, Yusuf Çağlar ve Ömer Faruk Şerifoğlu'nun birlikte
hazırladığı çalışma, esas olarak cami aydınlatmalarını konu ediniyor.
Ki, bunlar arasında ana başlığı mahyaların oluşturduğunu söylemek
abartı olmasa gerek.
Öncelikli amaçlarının, ‘mevcut literatürü
bir araya toplamak' olduğunu söyleyen İsmail Kara, satır aralarında
mahyalar ve iki minare arasına yazılan yazıları nasıl yorumlamak
gerektiğine dair önemli ipuçları da veriyor. Uzun süredir devam eden
arşiv çalışmalarında bulabildikleri en eski fotoğraf ikinci meşrutiyet
dönemine ait. Çeşitli rivayetler olmakla birlikte, mahyanın tarihi
16'ncı yüzyılın ikinci yarısına, İkinci Selim dönemine kadar gidiyor.
İlk mahyaların ne zaman ve nasıl kurulduğuna dair bilgiyi yine Süheyl
Ünver'den alıyoruz: “Eskiden camiler, içerden yatsı ve bazı günlerde
sabah namazı için büyüklükleri nisbetinde mumlarla tenvir edilirdi.
Ramazan ayının hususiyeti vardı. O zaman mabetlerimiz daha çok
aydınlatılırdı. Türkün zevki bu ya, durur mu? Dışlarını, bilhassa
minarelerini de aydınlatalım dediler. 16'ncı asırda bu dıştan aydınlık
ananesi başlıyor. Önce bayram ve kandil gecelerinde yapılıyor,
beğeniliyor. Artık bütün Ramazan gecelerinin revnaklı geçmesini mucib
oluyor. 1721'de bu usul diğer bütün camilere teşmil ediliyor ve bu esas
dâhilinde herkes bir yenilik ortaya koyuyor.”
Önceleri iki
minare arasına gerilen halatlara muhtelif şekiller resmederek başlıyor
ustalar. Zamanla ustalıkları ölçüsünde teknikleri de ilerliyor. Öyle ki
İstanbulluların teravih vaktini sabırsızlıkla beklediği, zeytinyağı ile
yanan kandillerin ömrü ortalama 3 saat olduğu için cami cami dolaşıp
“Acaba bu akşam mahyada ne var?” sorusuna cevap aradığı da rivayetler
arasında. Kimi zaman Kızkulesi, kiminde bir kayık ya da vapur, köprü,
iki minareli ve kubbeli bir cami, açık bir şemsiye, çorba kâsesi, çiçek
hatta kuş selamlıyor onları. Yazılı mahyaların ilk ne zaman başladığı
bilinmiyor. Merhaba, Merhaba Ya Şehr-i Ramazan, Gufran Ayı, Bismillah, Safa geldin, Elveda gibi
kısa yazılarla başlıyor ilk örnekler. İsmail Kara, yazıya geçilmesiyle
birlikte mahyaların sosyalleştiğine ve siyasallaştığına dikkat çekiyor.
Mesajların içeriğinde göze çarpıyor muhteva değişikliği. Özellikle I.
Dünya Savaşı, mütareke ve Millî Mücadele yıllarında ‘Yetimleri koru, Şehitlere fatiha, Hilal-i ahmeri unutma, Para biriktir, Yerli malı kullan' gibi
yardımlaşma ve savaş mağdurlarını gözetmeye dönük mesajlar, vurgular
var. Kara'ya göre, bu mahyalar bize Türkiye'de siyasi merkez ve
toplumun din meselesine nasıl baktığını gösteriyor. Eldeki başka bir
fotoğraf ‘Müslümanlar Cumhuriyetperverdir' yazan bir mahyaya ait. ‘Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim', ‘Var ol İnönü' yazılı
mahyaların fotoğrafları da ulaşmış bugüne. “Cami, bütün İslam tarihi
boyunca aynı zamanda siyasi bir kurum. Cuma namazları ve özellikle
hutbe çok önemli siyasi unsurlardır.” diyen Kara, laik bir rejim olma
kararındaki Cumhuriyet'in mahyaları araç olarak kullanmasını
‘siyasallaşma' olarak yorumlasa da bu realiteyi Cumhuriyetle
başlatmıyor. “Abdülhamid döneminde, padişahın doğumu minarelere,
camilerin aydınlatılmasına intikal ediyor. Siyasallaşma orada da var.
Padişah, ramazanda seferden dönüyorsa ‘Padişahım çok yaşa' yazıyor
bir mahyada. Sonraki yıllarda Hırka-i Şerif'in ramazanın 15'inde
ziyarete açılması ve padişahın da orada olması vesilesiyle daha sık
kullanılıyor bu mahya.” Cumhuriyet'le başlayan asıl farklılık
mahyaların ramazan dışına taşması. 1950'lerden sonra kandil geceleri,
fetih yıldönümleri, vakıf haftası, camiler haftası gibi vesilelerle
mahya kurulmaya başlanıyor.
Yüzlerce yıllık mazisine rağmen
bugün bile Türklere ve İstanbul'a has bir uygulama mahya. Prof. Dr.
Kara, “Mahya Edirne ve Bursa gibi eski pay-i tahtlardaki istisnai
uygulamalar dışında Anadolu'ya ve İslam ülkelerine neden yayılmadı?”
sorusuna şu karşılığı veriyor: “Belki İstanbul'un topografyası ve
camileri müsait olduğu için. Yüksek tepelere inşa edilmiş camilerin
minarelerine kurulan mahya, geniş bir alandan görülebiliyor. Her şehir
buna müsait değil. Ayrıca imkânla da alakalı. Mahya masraflarını cami
vakıfları karşılıyor. Usta istihdam edeceksin, her mahyaya neredeyse
250 kandil lazım. Onlara dolduracak zeytinyağı alacaksın. Rize'deki bir
cami bunu yapabilir mi?”
Mahya kurulması için camilerin en az
iki minaresi olması gerekiyor. Osmanlı zamanında ise birden fazla
minaresi olan cami sayısı sınırlı. Neden mi? Cevabı Süheyl Ünver
veriyor: “Eskiden zengin olanlar rastgele cami yaptıramazlardı. Bütün
inşaatta olduğu gibi bunda da bir kayıt ve şart vardı. Nitekim paşalar
bir minareli ve zeminle beraber cami yapabilirlerdi. Diğer halk ve
esnaf daha ufak camiler yaptırmışlardır. Bunda servetin nisbetinden
ziyade va'zolunan kaidelere riayet mevzu bahstir.” Mahyalarda ne
yazacağı kadar hangi camilere mahya kurulacağı da sarayın iznine tâbi.
Lâkin nadir de olsa başka sorunlar çıkmıyor değil. Rivayet ediliyor ki,
selâtin camilerde mahya kurulmasına dair ferman çıktığı zaman Eyüp
Camii'nin minareleri mahya kurulamayacak kadar kısa olduğundan yeniden
iki şerefeli iki minare inşa ediliyor. Diğer bir rivayetin konusu ise
Üsküdar'daki Mihrimah Camii. Önceleri tek minareli olan camiye, Üsküdar
halkının “Yalnız İstanbul'da kuruluyor. Burada da mahya isteriz.”
niyazı üzerine bir minare daha ilave ediliyor. Fakat nedendir bilinmez
günümüzde camilerin boyutları ve minare sayıları herhangi bir
sınırlamaya muhatap olmasa da eski bir İstanbullu olan mahya hâlâ
İstanbul'da ikamet etmeye devam ediyor.
İsmail Kara'ya göre,
mahyalara estetik açıdan olduğu kadar halkın katılımı açısından da
bakmak gerek. Sadece üstün bir zevke işaret etmiyor. Heyecanına ve
zevkine hitap ederek halkı dinî atmosfere doğrudan dâhil ediyor.
1950'lere kadar zeytinyağıyla yanan kandiller kullanılarak hazırlanan
mahyalar, o tarihlerde elektrikle yakılmaya başlanıyor. Tarihî
camilerin kontrolü, saraydan Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne geçtikten
sonra hangi selâtin caminin mahyasına ne yazılacağına onlar karar
veriyor. Ancak bugün yaşanan en büyük garabet, tarihî camiler dışındaki
camilere hangi şartlarda mahya asılacağını ve bu mahyalarda ne
yazacağını düzenleyen bir mevzuatın olmayışı. Cami dernekleri kimi
zaman eski günleri hayırla yâd etmeyi zorunlu kılan yazılara kendileri
karar veriyor.
AYŞE ADLI - AKSİYON
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
gezme ceylan bu dağlarda isimli başlıkta ısrarla üzerinde durduğum konuya ışık tutan bir haber.
Bir tuzak var, bir süreç , bir plan işletiliyor.
Dikkatli olmalı, sağduyuyu elden bırakmamalı ve elimizden geldiğince, internette, özellikle FACEBOOK ta ulaşabildiğimiz kadar yakınlarımıza, AYETLERİ hatırlatmalı ve Tehvid bayrağı altında birleşmeyi hatırlatmalıyız.
Çünkü insanların bir çoğu İNTERNET kullanıyor.
facebook kullanan dostlar beni ekler ise sevinirim :
hayrullahmeral@hayrullahmeral.com
Selam ile,
Sevgili Hayrullah Kardeşim,
sadece " kardeşim " diye hitap ederseniz, daha çok sevineceğimi söylemek istiyorum.
endişelerinizde çok haklısınız...
birleştirici ( Tevhid üzerinde...) olmak ve Yüce Allah'ın Kur'an'da emrettiği din'in ancak bu temeller üzerine inşa edildiğini tebeyyün etmek, haykırmak...bu konuda insanlara hatırlatıcı olmak...
insanları kadim ırkçılık belasına karşı uyanık tutmak...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
İstanbul'un kurtuluşunun 86. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde tarihi camilere asılan ve bugüne kadar pek görülmeyen mahyalar dikkat çekti.
İSTANBUL (CİHAN) Bazı vatandaşlar mahyalarda yer alan ifadelerin sakıncalı olmadığını, bazıları ise demokratik açılım tartışmalarını yaşandığı bir zamanda buna benzer eylemlerin ayrımcılığı körükleyeceğini ifade etti.
Süleymaniye Camii'ne asılan 'Ne Mutlu Türküm Diyene', Eyüp Sultan Camii'ne asılan 'Önce Vatan', Sultanahmet Camii'ne asılan 'Ordumuza Şükran Borçluyuz', Yeni Cami'ye asılan 'Milli Birlik Esastır' yazılı ibareler, dün geceye kadar ışıklandırıldı. İddiaya göre, gelen tepkiler üzerine gece mahyaların ışığı söndürüldü.
Süleymaniye Camii çevresindeki esnaflar, ilk defa Ramazan ve kutsal geceler dışında ışıklandırılmış mahya gördüklerini ve bugüne kadar da "Ne Mutlu Türküm Diyene" ifadesinin yer aldığı bir mahyaya rastlamadıklarını belirtti. Bazı vatandaşlar mahyalarda yer alan ifadelerin sakıncalı olmadığını, bazıları ise demokratik açılım tartışmalarını yaşandığı bir zamanda buna benzer eylemlerin ayrımcılığı körükleyeceğini ifade etti.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
İstanbul düşman işgalinden kurtulmuş, ne zaman 6 EKİM 1923 ( Lozan'ın imzalanmasından 2 ay sonra, Cumhuriyetin ilanından 23 gün önce ), kimmiş bu düşman? İNGİLİZLER, ne zaman işgal etmişler İstanbul'u? 13 KASIM 1918 de. ( mondros'dan 13 gün sonra ). Yani tam 5 YIL işgal altında kalmış İstanbul.
Sorular :
İngilizler ile bu 5 yıl boyunca Andolunun herhangi bir yerinde savaşılmış mı? İngilizler'e bir tek mermi sıkılmış ya da onlardan yenilmiş mi?
Selanik'teki Kraliyet Hava Kuvvetlerine bağlı uçakları Anadolu'da savaşan türk ordusu üzerine kaç sorti yapmışlar? Ankara'daki "en büyük düşmanlarının karargahı" olan TBMM ve müştemilatının üzerine kaç ton bomba atmışlar?
kahraman türk ordusu ne zaman gelmiş İstanbul'a? Düşman İngilizlerle "savaş" ne zaman başlamış? kaç gün sürmüş? İstanbul'un nerelerinde çarpışmalar olmuş? Bu çarpışmalarda kaç kefere tepelenmiş kaç türk askeri şehit olmuş?
Şehri işgalden "zaferle" kurtaran ordunun kumandanı kimdir? zafer konuşmasını nerede yapmıştır ve ne demiştir?
şimdilik bu kadar yeter.. haydi DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞU KUTLAMAYA... BAYRAK BALON MARŞ,,, ha bu yeni moda MAHYA da olsun tabiki..
selam ile.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma