Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli arkadaşlarım günümüzde söylenilen ve inanılan bir inanç var ki, ne yazık ki buna inandığımızda kur’anın birçok ayeti neredeyse devre dışı kalmakta ve anlatılan anlamların dışına çıkartılmaktadır, buda ayetlerin nüzul sebebini bilmeden ayetin ne söylediği anlaşılmaz düşüncesi, fikri neden olmuştur.
Şimdi lütfen rabbin kur’anda onlarca ayetini hatırlayalım ve bunun üzerinde düşünelim, rabbim ben her şeyden nice örnekler verdim ve sizlere apaçık ayetlerimi anlattım diyordu. Kur’anın ipine sarılan bana ulaşır diye de birçok ayetinde bizleri kur’ana yönlendiriyordu. Elçisini hatırlayın bizlere kur’anı tebliğ etmesi gerektiği konusunda uyarıyor, bunu yapmadığı takdirde görevini yapmamış sayarım diyordu. Şimdi düşünelim birileri karşımıza çıkıyor ve diyor ki, Kuranın ayetlerinin nüzul yani iniş sebeplerini bilmediğimiz takdirde, ayetler ne anlatıyor bilemeyiz. Hani Rabbim anlaşılır gönderdim diyordu? Acaba neden Kuranda ayetlerinin iniş sebepleri konusunda bir açıklama yapmamışta, bizleri ilgilendiren kısımlarını aktarmıştır bunu hiç düşündük mü? Yoksa HÂŞÂ Rabbim ayetlerin daha iyi anlaşılması konusunda bir eksiklik mi varda birileri bunu tamamlama çabasına girmiş? (Rabbim bu sözlerimden dolayı affet) Bakın eğer ayetlerin anlaşılması için nüzul sebebini bilmemiz lazım dersek, koskoca bir silahı kafamıza dayamış oluruz bunu unutmayalım. Buna inanırsak isteyen istediği sebebi söyler ve bizleri kendi doğrultusunda yönlendirir, bizlerde gerçek anlatılmak istenenden uzakta iman etmiş, ancak kendimizi kandırmış oluruz.
Şimdi konumuz ile ilgili olan bakara suresi 189. ayeti değişik meallerde yazalım ve anlamaya çalışalım. Acaba iniş sebebini açıkladıkları konuyla bizlerin okuduğunda anladıkları arasında ne farklar var kendimiz değerlendirelim.
Diyanet vakfı meali: Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.
Muhammet Esed meali: 189. SANA ayın evrelerini soruyorlar. De ki: “Onlar, haccın ve insanların [öteki faaliyetlerinin] vaktini gösterir.”Öte yandan erdemlilik, [zannedildiği gibi] evlere arkalarından girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz.
Muhammet Esed in bahsedilen konuda açıklaması. ( Yani, gerçek erdemlilik, imanî meselelere “arka kapıdan” yaklaşmak, yani yalnızca çeşitli dinî vecîbelerin ifası için konulmuş şekil ve sürelere uymaktan ibaret değildir. Bu şekil ve süre sınırlamaları, kendi başlarına ne kadar önemli de olsalar, her eyleme onun ruhsal “giriş Kapısı”ndan, yani Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyarak yaklaşılmadıkça, gerçek hedeflerine ulaşmış olamazlar. Bâb (“kapı”) kelimesi, mecazî olarak “bir şeye nüfûz etmenin, yahut ona ulaşmanın yolları”nı gösterdiğinden “bir eve (ön) kapısından girme” mecazı, klasik Arapçada çoğunlukla bir probleme doğru yaklaşımı anlatmak için kullanılır (Râzî).
Yukarıda sizlere iki değişik meallerden ayeti yazdım. Bu ayetleri okuduğumuzda Sayın Muhammet Esed in açıklamasını okumasak bile, yapılması gereken şeyin yanlış yapıldığı, yani girilmesi gereken yerden girmemenin, bizleri yanlış işler yapmamıza örnek bir mecaz anlatımla anlatıldığı belli oluyor ayette. Allah a karşı sorumluluk bilinci olan, takva sahibi olan insan yaptığı işi doğru yapar, işe doğru yönde başlar diyor. Şimdide Sayın Muhammet Esed in mealinde arka kapıdan sözüyle anlaşılması gereken mecazi anlatımı hatırlayın lütfen.
(her eyleme onun ruhsal “giriş Kapısı”ndan, yani Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyarak yaklaşılmadıkça, gerçek hedeflerine ulaşmış olamazlar.)
Bakın ne kadar güzel, her okuyanda buna yakın anlıyor zaten.
Bizlere kur’an ayetlerini anlayabilmemiz için, nüzul sebebini bilmemiz lazım diyenler, bakın bizleri nasıl yanlışa yönlendiriyor ve ayetten bizlerin nasılda nasiplenmemizi engelliyorlar şimdide ona bakalım bu konuda nüzul sebebi olarak bakın neler anlatılıyor.
(Ayetin iniş sebebi bilinmeden evlere arkalarından girmenin ne demek olduğu bazı insanlar için anlaşılmaz görünebilir, hatta bunun mecazi bir deyim olduğu düşünebilir.
Oysa bu ayet, Kureyş dışındaki Ensar ve diğer Arap kabilelerin ihramdayken evlere kapılarından girmeyi günah saymaları, bu yüzden de evlere arkalarından açtıkları deliklerden girip çıkmaları, böyle yapmayanları da ayıplamaları üzerine nazil olmuştur.)
Yukarıdaki düşünceyi ve sözleri destekleyen hiçbir delil yoktur kur’anda. Ayrıca ayeti okuyan hiç kimse bunu anlaması ya da Rabbin bunu kastettiğini söylemesi de mümkün değildir. Bunu kabul ettiğimizde Kuranın anlaşılır ve açık deliller olduğunu söyleyen tüm ayetlere de ters düşer. İşin ilginci buna inanırsak ayetin bugün hiçbir hükmü kalmamış demek anlamına gelir. Hâlbuki rabbim ayetleri tüm zamana uygun anlaşılacak ve ibret olacak bir şekilde bizlere gönderdiğini söylüyor, elbette çok özel peygamberimize ve eşlerine inen ayetler hariç. Onlarda bile düşünüldüğünde bizler için büyük dersler vardır.
Sizlere bir örnek vermek istiyorum, bir arkadaşımızla tartışırken ona şu ayeti örnek göstermiştim ve bana bakın bahsettiğimiz konuda nasıl bir cevap verdi?
Ankebut 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
Ben bu ayeti ona hatırlatıp, bakın rabbim o günkü kuranı yeterli görmeyen ve eski geleneklerinden kopamayan topluma ne diyor ve ikaz ediyor demiştim.
(. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu?)
Bunu hatırlattığımda verdiği cevap aslında çok düşündürücüydü. Bana şunu söyledi; Siz bu ayetin nüzul sebebini biliyor musunuz? Bu ayet o günkü topluma inmiştir. Bunun sebebini bilmeden günümüze uygulayamazsınız. İşte NÜZUL silahının tam kalbimizden nasıl vurduğunun açık delilidir. Bunu söylediğiniz zaman bu ayetin günümüzde hükmü artık yoktur demektir. Hani bir ayeti kabul etmediğimizde gerçek iman etmiş sayılmayız diyorduk ne oldu? Bugün Kur’anın hükümlerini yeterli görmeyip hala atalarından gelen ama Kur’anın hiç bahsetmediği hükümlere iman edenlere hitap etmiyor mu sizce bu sözler? Hani Kuran tüm cihana ve zamana hitap ediyordu ne oldu? Demek ki işimize gelmediğinde NÜZUL silahı çok işe yarıyormuş. Bu konuda devre dışı bırakılan o kadar çok ayet var ki, hangi birisini anlatayım bilmiyorum. Bu konu ile ilgili bir yazıdan bazı alıntılar nakletmek istiyorum konunun daha iyi anlaşılması için.
(En son bid’at mezheplerden birisi olan “ modernizm”in temsilcilerinin, Kur’an’ın “tarihsel” bir kitap olduğunu, yani ihtiva ettiği hükümlerin 7. yüzyıla ait olduğunu, bugün için geçerliliğinin bulunmadığını söylemesi, en başta sakat bir “Allah inancı” taşıdıklarını gösterir. (Bu inanç günümüzde birçok tarikat ve itikadi fırkanın içine sızmış ve kısmen kabul görmektedir.) Tarihselcilik görüşünü benimseyen modernistler, Kur’an ayetlerinin sadece indikleri dönemin meseleleriyle ilgilendiğini, dolayısıyla bugüne hitap etmediğini söylerler. Mesela Tebbet Suresi hakkında şunları duyarsınız tarihselcilerden: “Bu surede Ebu Leheb ve karısı anlatılıyor. Oysa bugün ne Ebu Leheb var, ne de onun “odun hamalı” karısı. Öyleyse Ebu Leheb’in ve karısının hayatta olduğu dönem için anlamlı olan bu sure, bugün bize hitap etmiyor demektir…”
Şu halde herhangi bir olay ( sebeb -i nüzul) üzerine vahyin inmesi hadisesini şu şekilde izah etmek gerekiyor:
Allah Telâ’nın, meydana geleceğini ezelden beri bildiği bir olay, günü-saati geldiğinde vuku buluyor, olayı yaşayan kişi Efendimiz s.a.v.’e gelerek başından geçen hadisenin hükmünü soruyor ve bunun üzerine, ezelî kelamın o olaya taalluk eden kısmı bir ayet olarak indiriliyor.
Levh-i Mahfuz’un mahiyeti
Peki vahyi indiren Cebrail a.s. onu nereden alarak Efendimiz s.a.v.’e getiriyordu? Kur’an’da şöyle buyurulur :
“Hayır, (sana vahyedilen ) o (kitap), kadri pek büyük bir Kur’an’dır . Ki Levh-i Mahfuz’dadır .” ( Bürûc , 21-22 )
“… ki bu, hakikaten çok değerli bir Kur’an’dır ; korunmuş bir Kitap’ta Levh-i Mahfuz’da) dır .” (Vâkıa, 77-78 )
“Doğrusu biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur’an kıldık ki, akıl erdiresiniz. Şüphesiz o, katımızda bulunan Ana Kitap’tadır. Şanı yücedir, hikmetle doludur.” ( Zuhruf , 4)
Bu ayetler, Kur’an ayetlerinin Levh -i Mahfuz’da bulunduğunu ifade etmektedir. Öyleyse şunu anlıyoruz ki, Cebrail a.s , Rasul -i Ekrem s.a.v Efendimiz’e getirdiği Kur’an ayetlerini, Levh -i Mahfuz’dan almaktadır. Ve yine şunu anlıyoruz ki, Kur’an ayetleri, peyderpey nazil olurken, hatta nüzul sürecinden çok daha önceleri Levh -i Mahfuz’da bir bütün olarak mevcuttu.
Öyleyse belli bir nüzul sebebi üzerine inen ayetlerin, o nüzul sebebi meydana gelmeden önce de aynen var olduğunu söylemek durumundayız.
Zamanın başından sonuna kadar ve mekânın her boyutunda olmuş ve olacak her şeyin bilgisine sahip olan Yüce Allah’ın, insanlığa gönderdiği son vahyin 21. yüzyıl insanı hakkında “geçerliliğini yitirmiş” olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Böyle bir şey söyleyebilmek için, Allah Tealâ’nın ilminin -hâşâ- sınırlı olduğuna inanmak gerekir ki, böyle bir düşünce sahibinin dinden çıkmasına sebep olur.
Bir de, dünyadaki, hatta sadece dünyadaki değil, evrenin herhangi bir yerindeki herhangi bir olayın, henüz meydana gelmeden önce Levh -i Mahfuz’da kayıtlı bulunduğu gerçeğini hesaba kattığımızda, yukarıdaki düşüncenin en başta Kur’an’a aykırı olduğu daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Bir diğer ifadeyle, belli bir nüzul sebebi üzerine indirilen ayet de, onun inişine sebep kılınan olayın meydana geleceğine dair bilgi de ezelden beri Levh -i Mahfuz’da kayıtlı olduğundan, doğru olan şöyle düşünmektir:
Zaman bizi bağlar, Cenab-ı Hakk’ı değil.
Herhangi bir olayı, meydana geldiği tarihle bağlantılı düşünmek insana mahsus bir tavırdır. Çünkü bizler, zamandan ve mekândan bağımsız düşünemiyoruz. Oysa Allah Tealâ için dün de, bugün de yarın da birdir. Zaman O’nun yarattığı bir şeydir; O’nun ilmini ihata edemez, kuşatamaz, etkileyemez. Bizler sadece geçmişe ve bugüne ait şeylerin malumatına (hatta onların da cüz’i bir kısmına) sahip iken, Allah Tealâ bütün zamanların ve bütün mekânların, hatta zaman ve mekân ötesinin ( gaybın ) bilgisine sahiptir.
Dolayısıyla bizim, “tarihin belli bir dönemine ait” olarak gördüğümüz şeyler ile bugüne ait gördüğümüz şeyler, aslında bizim sınırlı değerlendirmemize göre böyledir. Allah Tealâ nezdinde ise bunlar arasında hiçbir fark yoktur.
Mukaddes Kitabımızın tamamının veya bir kısım hükümlerinin artık geçerliliğini yitirdiği iddiasını bir de bu en temel akaid bilgisine göre değerlendirmek gerekir. Açıkça görülüyor ki, bu tarz iddia sahiplerinin asıl sorunu Allah tasavvuruyla alakalıdır. )
Yukarıda bilgilerin Semerkant dergisinden alıntı olduğu yazılıydı belirtmek isterim. Gerçektende Rabbim gönderdiği ayetlerin nüzul sebeplerini bizlere açıklama gereği duymamış ise, bunu sanki bir eksiklik gibi görüp, beşerin rivayetleri ile anlamaya çalışmak, bizleri ayetin özünden anlatılmak istenen manadan uzaklaştıracaktır. Şöyle bir araştırın, birçok ayet için neredeyse o kadar çok şeyler söyleniyor ki, okuduğunuzda ayetin konusuyla ilgili olmadığını göreceksiniz.
Son olarak şunu söylemek ve hatırlatmak isterim. Rabbim Kur’anda ayetlerin Nüzul sebebini açıklamamışsa bunun çok önemli bir sebebi olduğunu unutmamalıyız. Kuran ayetleri ve açıklamaları yalnız indiği devre değil, Tüm cihana ve zamana hitap edecek şekilde indirilmiştir, öyle kelimeler ve sözcükler kullanılmış tır ki, her çağ kendisine hitap edecek bir mana çıkarabilmiştir. Eğer Rabbim ayetleri indirme sebeplerini açıklasaydı hepimiz bugün birçoğumuzun yaptığı gibi, ayetleri devre dışı bırakır, artık hükmü kalkmıştır der ve ne söylerdik bir düşünelim lütfen. Sanırım çoğumuz şunu söylerdik, bu ayet bu olay ve o devirin insanlarına indirilmiş artık bu devirde böyle konular yok, o zaman bizi bağlamaz. İşte gelecekten habersiz bağnazca buna benzer kim bilir neler söylerdik. Evet, aynen bunu yapardık eminim. Şimdide bundan farkı yok, yine yanlış inançlarını dine sokmak için başka yollar bulunmuş ve adeta bizlerin düşünme yeteneğimizi elimizden almışlar.
Rabbin hiç bahsetmediği nüzul nedenini bilmek lazım diyerek, toplumun kafasında kur’an ile ilgili şüpheler yaratılmış kafalar bulandırılmıştır. Amaç toplumu kur’andan uzaklaştırmak, ektikleri zehirleri topluma daha rahat enjekte etmekti, ne yazık ki bunda başarılıda oldular. Günümüzde birçok ayetin hükmünün olmadığını ve birçok ayetinde zamanla nesh edildiğini (hükmünün kalktığını) söyleyerek, Rabbin ayetlerinden toplumu uzaklaştırmışlardır.
Herkes kendisinden sorumludur ve hesabı kendisi verecektir. Bu yazdıklarım benim düşüncelerim ve kurandan anladıklarımdır yalnız beni bağlar. Sizlere düşen kuranı anlayarak bol bol okuyup rabbin ne söylediğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Bende bir beşerim her zaman hata yapabilirim, onun içindir ki bizlere anlatılan, öğretilen bilgileri mutlaka her Müslüman kur’ana müracaat edilip anlayıp, düşünüp ondan sonra kabul etmelidir. Yaratanda bu yolu bizlere tavsiye ediyor, okuyun, düşünün ve akledin. Rabbim yardımcımız olsun. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
|