Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Eşitlik Farz mı? (İstismar edilen bir ayet. Nahl:71)
Ayetin moda ve de yaygın çevirisi:
NAHL:71: "Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün
kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin
altındakilere aktarıp da onda eşit hale gelmiyorlar.
Allah'ın nimetini mi inkar ediyorlar?"
Bu çeviriye göre,
1. Rızıkları Allah veriyor ama bazılarına fazla veriyor.
2.Fazla verilenlerden fazlalık rızıklarını çalışanlarına
(ya da ellerinin altındakiler kimse) aktarmaları
emrediliyor.
3. Rızıkta eşit olmayı ‘fazla verilenler’in
sağlaması isteniyor.
Ayetin bana göre doğru çevirisi:
" Allah, rızıkta kiminizi kiminizin üzerinde avantajlı
kılmıştır.(faddale) Avantajlı kılınanlar, ellerinin
altındakilere onların rızıklarını (kendileri AG) veriyor
değillerdir. Onlar onda (fehum fihi) (rızkı Allah tan
almak konusunda AG) eşittirler. Allah'ın nimetini mi
inkar ediyorlar? (yani çalıştırdıklarının rızkını
veriyormuş gibi yapıp)"
Bu çeviriye göre ise,
1.Allah razzaktır. Rızıkta kimisi kimisinden daha
avantajlıdır. Bu avantajlı olmaklık, evrende cari olan
sünnetullah’ın bir tecellisidir. Bu yasa zuhruf:32 de:
“..Dünya hayatta onların maişetlerini aralarında biz
taksim ediyoruz. Bazılarını bazılarına derecelerle bir
yükseltiyoruz ki bazısı bazısını istihdam ettirsin..” bu
ayet te realist bir şekilde işleyen sünnetullahın altını
çizer.
2.Avantajlı olanlar istihdam ettirdiklerinin razzakları
değillerdir. Çokça rastlandığı gibi bazı kimseler: “ben
100 kişiye ekmek veriyorum” gibi havalara giriyorlar. Bu
doğru değildir. Hepiniz rızkı Allah’tan almak konusunda
eşitsiniz.
3.Rızkı Alah’tan aldığının farkında olmayıp, patronunu
razzak gören işçi ya da kendini razzak gören patron
Allah’ın nimetini inkar ile suçlanmaktadır.
Kur’an’ın, kamu otoritesine gelir dağılımını dengelemek
gibi makul ve realist bir ekonomik hedef gösterdiği
hepimizin malumudur. (Haşr:9) Bu ilke servet ve mal
dağılımının kapitalistlerce de kabul edilmiş en üst
ilkedir. Herkesin satınalma gücünün olması ekonomik
refahı ve sosyal barışı getirir. Bundan öteye Kuranın
getirdiği eşitlik gibi bir dayatma yoktur.
Kur’an’da geçen; “rızkı dilediği için yayar ve takdir
eder” ayetleri de bana göre çoğu zaman yanlış anlaşılmış
ve çevrilmiştir. Doğrusu şu şekilde olmalıdır:
“Allah rızkı yol verdiği/izin verdiği/ özgür bıraktığı/
saldığı (meşiet: ok lemek) için yayar ve de bir sisteme
bağlar(ve yakdiru)”
Rızkın geniş olmasının ve ya dar olmasının yasaları
bellidir. Ya bir mirasa konarsınız, veya gelir düzeyi
yüksek bir ülkede/coğrafyada yaşarsınız veya çok çalışır,
para getiren bir iş ya da mesleğiniz olur, ya da asalak,
yeteneksiz, şanssız, mesleksiz, tembel, iş bilmeyen,…
olursunuz . Bu durumda birilerinin elinin altında
olursunuz. Bunun böyle olması Allah’ın razzaklığına ve
adaletine halel getirmez. İnsan için sadece kendi sa’yi
(didinmesi/çalışması) vardır. Nasib insanın yapıp
ettiklerinin uygun sonucudur.
Sonuç olarak, Kur’an’ın realist paylaşımcı
görüşü mutlak bir eşitlik emri olarak düşünülemez. En
azından nahl: 71 den böyle bir sonuç çıkmaz. Belki
hadislerden 9 hanımı olan bir elçinin ölmeden önce elinde
kalan son 25 dolarını paylaşmak için namaz bozduğu gibi
malzemeler çıkarabilirsiniz. Saygılar. (Ahmet GÜNAYDIN)
İnsan kendi yapıp ettiklerinin sonucuna katlanıyor
demişsinizde hiçbirşey bizim elimizde değil ki. Edinilmiş
statüleri(yakışıklı olmak, güzel olmak, sağlıklı
görünmek, zengin bir ailede doğmak vs...) geçtim, İnsan
nerede doğuyorsa o kültürle yetişiyor. Karakteri hayat
felsefesi de o oluyor. Dolayısı ile çingene doğmuş bir
cocuk büyük bir iş adamı olma hayali kuramaz kursada
ancak hayal kalır. Hayal kalmayazsada mutlaka Allah
tarafından bir şekilde bir yerlere yönlendirilmiştir.
Benim BU fikirlerimi dusuncelerimide ben olusturmadım.
Benim butun hayatım dusuncelerim kabiliyetlerim, Allah ın
bir sekilde beni bir yerlere yonlendirmesiyle içinde
bulundugum ortamlarla oluştu.
Siz Nahl 71'deki "mâ meleket eymânuhum"a önce ellerinin altındakiler, sonra istihdam ettikleriniz diyor ve benim anladığım, onları "işçi" sayıyorsunuz.
Oysa Kuran’ın bu ifadesini karınca kararınca araştırdığımda ben ayrı bir sonuca ulaştım. Aslında bunlar iki grup insan.
Birinci grup "yemîn nikahlı" karı ya da yemîn nikahlı koca (23:6, 70:30) ya da yalnızca koca konumunda (33:50, 33:52).
İkinci grup ise bir bakıma bizim geleneğimizdeki BESLEMELER gibi bakımı üstlenilen gariban (4:3, 4:24, 4:25, 4:33, 16:71, 24:31, 24:33, 24:58, 33:55...).
Özellikle 4:33'e dikkat eder misiniz. MA MELEKET EYMÂNUKUM orada ELLEZÎNE AKADET EYMÂNUKUM olmuş, ki aynı şeydir.
İlginç olan, 4:33’te geçen EYMÂN istisnasız herkes tarafından yemînler diye tercüme ediliyor. Yani ya yemin nikahıyla eş edinerek ya da yemîn verip bakımlarını üstlenerek sahip çıktığınız kimseler.
Dikkat: o garibana sahip olmuyorsunuz, sahip çıkıyorsunuz.
Nahl 71’de geçen MA MELEKET EYMÂNUHUM eşler olamaz çünkü inananların eşleri aynı zamanda mirasçılarıdır, mallarına ortak. Oysa bunların mala ortak olmadıkları ayette özellikle belirtiliyor. O halde bakımları üstlenilmiştir.
Dikkat edilirse hem "ma meleket eymânuhum" hem de "ellezîne akadet eymânukum"da özne "eymân"dır. Demek ki o garibana inananların kendileri değil yeminleri sahiptir (16:71) yani sizi onlara bağlayan, ahdinizdir; sağ ellerinizin temsil ettiği kuvvetiniz değil (4:33). O yüzden ELLERİNİZİN ALTINDAKİLER kesinlikle yanlış algılamadır; Allah'ın sözünü çarpıtmadır.
İnananların ellerinin altında değil onlar, bükemedikleri bileği öpüyor filan asla değiller. İnananlara ana baba gözüyle bakıp sığınmışlar. İnananlar "Onlara iyi bakacağız!" diye yemîn etmiş, ahid vermişler. O ahid, tıpkı Allah’a verdikleri ahid gibi, yükümlü kılar inananları, sahip yapmaz. İnananların 18'in altındaki öz evlatları nasıl ailelerindense yeminlerinin sahip oldukları da ailerinden; o yüzden damat adayları "aile"lerinin izniyle evlenebilir onlarla - bi izni "ehl"ihinne...
Nahl 71’in buna göre okunması gerekir. Siz nasıl yemin edip bakımını üstlendiğiniz garibanı malınıza ortak etmezseniz Allah ta sizin çakma ilahlarınızı hükmüne ortak etmez. Allah bir.
Eşitliğe gelince, Kuran’da ba’dukum min ba’d denerek sözü edilen tek eşitlik yasalar karşısındaki eşitliktir yani yasalar herkese eşit uygulanır. Örneğin evlenme konusunda ailesinden BAĞIMSIZ mümineye de bakımı üstlenildiği için ailesine BAĞLI olana da, ateşten yaradılana da çamurdan yaradılana da, zengine de yoksula da, kadına da erkeğe de, beyaza da zenciye de, akrabası çok olana da az olana da… yasalar eşit uygulanır.
Onun için örneğin "Kadın erkeğe eşit değildir!" diyenler ya Kuran'a vakıf değiller ya da kalpten iman etmemişler.
Kısacası, eşitlik yasal alanda olur; başka alanlarda şart değildir. Evrensel, dolayısıyla İslamî olan kural budur ve istenirse sünnetullah ta sayılabilir.
Galip bey,
"Levt yaparak Allah'a ''pardon'' dedirtmek." ten ne
kast ettiğinizi anlamadım.
Hasan akçay bey,
Ma meleket eymanuküm'ü çalışanlarınız olarak
sınırlamıyorum. sorumluluğunuz altında bulunanlar
diyebiliriz genel olarak.
asıl önemlisi her kimse bunlar onların razzakları mün'im
leri siz değilsiniz. sünnetullah karşısında hepiniz aynı
konumdasınız (feentüm fihi sevaun) deniş oluyor zımnen.
teşekkürler katkınız için.
Mirasa konmak ya da gelir düzeyi yüksek bir coğrafyada yaşamak veya servet yapmak imtiyazdır diyen bir ayete ben rastlamadım, Allah'ın torpil yaptığına da. Yapsa idi Peygambere yapar, O'nu beyt-ül mal'a havale etmezdi de 25 DOLARcık'ı paylaştırma densizliğine uğramazdı. Allah kimimize kimimizden daha bol rızık vermesi her halde vur patlasın, çal oynansın diye değil. Kur'an ile herkes için koyulan kural, yasa, ayet kısa ve net: iffet miktarı geçimlik (miktarı ve şekli laik hukukla konur), ve eşitlik, yani fazlayı mustazaaflarla eşit oluncaya kadar mülkiyetinden-zilliyetliğinden çıkart. Malınız, geliriniz ziyade olabilir.İslam'ın koyduğu kurala ya uyarsınız, ya uymazsınız. Sizin bileceğiniz iş. Uyarsanız cennet. Uymazsanız tağutlaşırsınız,malı parayı yığar, bu yığma şehvetiniz karşılığı az paraya cenneti satar, dünyada kendinize bir cennet yaratırsınız.Öbür tarafta ateşi canlı tutmak için yakıta da ihtiyaç var. Burada mânâ değişikliğine uğratılarak ayet üzerindeki eylem, levt ile, ne yapılmak istenmiştir: Sömürüye devam mı? Allah yerine geçip dinde kural koyarak Allah'a 'af edersiniz yanlış yapmışım' dedirtmek mi? Ayetleri inkâr mı? Nimeti inkar mı? .................... vs........ vs.re mi?
hepsinin evine eline aynı miktarda para geçmesi mi...
hepsinin aynı sayıda elma armut ekmek yemesi mi....
herkesin tek eşli olması mı...
herkesin aynı işi yapması mı...
herkesin aynı miktarda yemek yeyip su içmesi mi...
herkesin aynı sayıda arkadaşı eşi dostu kitabı dergisi olması mı...
herkesin aynı şeyllerden hoşlanması aynı yeteneklere sahip olması mı...
bunların hangisi mümkündür...
mümkünlüde herşey mümkündür...
her insan doğuştan farklıdır....
eşit olarak doğmaz....
kimisi zeki kimisi tembel kimisi hasta kimsi usta...
öğretmenler her çocuğa aynı notu vererek eşitliği sağlayabilirler mi...
çok not alan öğrencilerin notlarını az not alanlara dağıtsalar ne güzel olur demi...
adam akşamı sabahı birbirine katıp binbir emekle yetiştirsin elmayı armudu ....
öteki eşit insan ya akşama kadar kahve köşelerinde pinekleyip erdiğinde armudun iyisini yemeye hakkı olsun....
eşitlik ya mümkündür ya değildir...
tam eşitliğin zaten olmasını beklemiyoruz ama bari şöyle olsun böyle olsun demek ne oluyor....
eşitlik mümkün değilse bunun davasını gütmeye çalışmak boşa kürek çekmek değil mi...
buda başka bir zulum değil mi...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Eşitlik kavramına bakıldığında doğada bunun esamesine bile rastlayamazsınız... Karga ile tilkinin eşitliğinden söz edilmez. İnsan insana eşit midir? Elbette, ancak yasalar önünde.
Kazancın diğerlerine pay edilerek, bir eşitlik sağlanması mümkün değildir. Kimse kimseninde hamisi değildir. Akil yasa yapıcılar, toplumun en alt sınıfını hayvanlar gibi yaşamaktan uzak tuttukları sürece, bir zulümden söz edilemez. İlahi bile, her bireyi birbirinden üstün yaratmıştır ama emrettiği şu olmuştur; onları koruyun ve kollayın. Her nereye gitse hayır getiremeyecek ve hatta kendisini korumak ve savunmaktan aciz kimse olupta malı mülkü bulunanların bile, hayatlarını sorunsuz idame ettirebilmeleri için, mülkün, akil kişiler elinde, mülk sahipleri için kullanılmasını emretmiştir. Yetişkin olur veya bir mucize akıllanırsa, akillerin sorumluluğuda orada bitmiş olur.
Toplum, tek sınıftan oluşmaz. Bu mümkün değildir. Birileri zengin ve birileri yoksul olmak zorundadır, lakin yoksul olmak ile hayvanca yaşatılmak arasındaki farka dikkat etmek gerek. Yoksul, kapınızda beslediğiniz bir köpeğiniz, kulunuz değildir. Onun yoksulluğu, sizin sahip olduğunuz mal ve mülk yoksunluğudur ama onun yoksulluğunu, bir kedinin yemek araması şeklinde anlarsanız, hem onun hemde kendi yaşamınızın zamanla cehenneme dönme ihtimali var.
Biz daha doğmadan, sistem kurulmuş, en ufak toprak parçası bile sahiplenilmiştir. Bu sahipliğin içine doğan birey, elbette bu paydan yer edinmek için çabalayacaktır. Gidip kendine, urfanın en ücra köşesinden bile yer ayıracaktır ama çoktan pay edilmiş o toprağın sahipleri gelecek ve bir bedelden bahsedeceklerdir. Bedel ödenmediyse o pay da elinden alınacaktır. Burada yanlış olan, hazine üzerine pay sahibi olmaya çalışanın payını elinden almak değildir; onu pay sahibi yapacak, imkanları elinden almak ve buna fırsat vermemektir.
Edilinilen bilgi ve yetenek, bir bedelin karşılığıdır. Bedeli ödeyenler, bunun karşılığını, en azından daha alt sınıf nazarında alır görünürler. Bedel ödemeyenler değil, bedel ödemesine fırsat verilmeyenlerin yaşadığı bir toplumda, eşitliğin, yasalar önünde de varlığından söz edilemez. Eğer bir birey, tüm zekiliğine rağmen okuyamamışsa ve diğer bir birey tüm gücü ve çalışkanlığına rağmen, eline geçenle, geleceğe bir umut taşıyamamışsa, orada yine eşitlikten söz edilemez.
Akil eliyle oluşan sistemde, isteyenlere, bedel ödemek için fırsat verilmiştir ama bizim ülkemizde, eğitim kurumları bile bir ticarethaneye dönüşmüşlerdir. Eğitimde eşitlik, yasalar karşısında eşitlik, fırsat eşitliği olmazsa, biri karun gibi yaşar, diğeri onun köpeği gibi. Saygılar.
Ve Allah rızk konusunda kiminizi kiminize fazlalıklı kılmıştır. Kendilerine fazlalık verilenler, kendi rızıklarını sağ ellerinin malik olduklarına, hepsi onda eşit olmak üzere vermezler. O halde bunlar Allah’ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar?
Nahl-71 Dünya hayatında cari olan ast-üst ilişkisinin sosyolojik olarak analizini ifade etmektedir. Aşkın olanın yarattığı düzlemde yaşamını idame ettiren insanlara eşit muamele etmediği şeklindeki sav'a bir el-cevap niteliğini taşır.
Allah bazı kişileri malca, mülkçe, evlatça, ömürce, akılca fazlalıklı kılmıştır. Fazlalıklı kılmak, “üstün kılmak” anlamında anlaşılmamalıdır.
Fazlalığa sahip kişiler, sahip olduklarından ellerinin altındakilere, işçilerine, memurlarına, çalışanlara eşit olarak vermezler; bazı gerekçeleri dikkate alarak farklı farklı verirler. Onlardan hiçbirini kendileriyle aynı seviyede tutmazlar. Onlarla paylaşmazlar.
Bu açıklamalardan sonra Rabbimiz “O halde bunlar Allah’ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar?” buyurarak zımnen şu mesajı vermektedir: “Siz bile çalışanlarınızı; kölelerinizi, işçilerinizi kendinize eşit ortak [şerik] kabul etmiyorsunuz. Efendi ile köle, işçi ile patron arasındaki ayırımı kabul ediyorsunuz da Allah ile yaratıkları arasında fark olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Allah hiç kullarını kendine ortak [şerik] kabul eder mi?” (Hakkı yılmaz-Tebyinul Kuran Cilt -7)
Allah’ın nimetlerini kullarına farklı ölçülerde vermesi ve bundan dolayı da bazılarının bazılarından fazlalıklı olması, sosyal düzenin yürümesi içindir
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit hayatta [dünya hayatında] onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. (Zuhruf/32)
Hayattaki ast-üst ilişkisi, toplumsal yaşama konulan ve insanların birbirleriyle çeşitli sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan, böylece insanların bu ilişki kurma biçimleriyle sınandıkları bir yasadır. Burada konu edilen “derecelerle yükseltme”, keramet, üstünlük, saygınlık bakımından değil, ekonomik güç, akıl, zekâ, anlayış, bilgi-bilgisizlik bakımından oluşan farklılıklardır. Herkesin ekonomik güç, zekâ ve anlayış bakımından eşit olduğu bir toplumda “insanların birbirlerine iş gördürmeleri” demek olan “istihdam” ve “iş üretme” mümkün olmaz; “İstihdam” ve “iş üretme”nin olmadığı ortamlarda ise hayat durur. (Hakkı YILMAZ –Tebyinul Kuran Cilt-7)
Hülasa; Nahl 71 üzerinden eşitlik farz mıdır? Şeklinde bir sorunun cevabını aramak beyhudedir. Çünkü aşkın olanıninsanlık için var ettiği bu dünyada ki adaletli, hakkaniyete dayalı bir yaşantının modelini bir dönemde belirlediği kriterlere dayalı bir sistemle yaşanılır kıldığını söylemek O’na büyük bir haksızlıktır. Çünkü aşkın olanın kelamı süreklidir sürekli kelam edenin sözünü bir dönemde söyleyip bitirmiş olması sürekli kelamın ve sürekli yaratmanın önün kesmek demektir, Oysa ki Aşkın olanın yaratması ve kelamı süreklidir.Muhammed’in Mekkesi ve sosyo kültürel yapısının ihtiyaç duyduğu kurallar o günün ihtiyaçlarını karşılar niteliktedir. Muhammed’in baktığı pencereden gözlemlediği toplumsal marazlara, sosyal ve ekonomik problemlere çözüm üretme niteliğindedir Nahl71. Kuralları, kriterleri belirlemede insan söz sahibidir. Bugünün yaşam standartları, sosyo ekonomik yapı, istihdam alanlarının varlığı, üretim-istihdam konuları günün ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Ve insanoğlu da çağın sosyo-ekonomik argümanlarını günün ihtiyaçlarına uygun bir biçimde kullanarak üretim ve verimliliği, iş imkanını istihdamı sağlamaktadır. Özetle eşitlik farz mıdır sorusu insanın yapıp edebilirliği ile, mevcut argümanları toplumsal faydayı gözeterek kullanabilirliğiyle cevaplanabilir.
sorunun temelinde gelir adaletsizliği ve bir grubun
sürekli yığarak, biriktirerek çoğunluk üzerinde tahakküm
kurmasından kaynaklı zulüm yatıyor diyorum.
kölelik ismen kalkmış olsa da daha şiddetli devam ediyor
diyorum ve azınlığın bu gücü rablikten başkaca bir şey
değildir diye ekliyorum.
ütopik bir eşitlikten bahsetmek yanlış olur.
çözüm sosyal adaletin tam manasıyla uygulanmasında
yatıyor bence.
selamlar
__________________ öksüzü yetimi koru...yoksullarla beraber ol...ve asla yalan söyleme.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma