Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 05 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 113
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
evet gurbet kuşu haklısın atakan 2007 rumuzlu arkadaş tüm tarikatları açıklamış ama nakşiliği açıklamayı unutmuş sanırım. istersen onuda yıllarca nakşilerin içerisinde kalmış birisi olarak ben anlatayım.
işte nakşilerin özeliklerinden bazıları: şeyhlerinin hatalardan ve günahlardan münezzeh olan masum kişiler olduğuna inanırlar.şeyhleri kesinlikle günah işlemez, hata yapmaz, söylediklerinde hiçmi hiç yanılmaz. şeyhlerinin kıyamet günü şefaat yetkisi vardır. müritlerinin sırattan geçmesine yardımcı olur. kabirdeki müritlerine münker ile nekirin azap yapmasına engel olur. şeyhleri oturduğu yerden istediği zaman dünyanın her noktasına anında gidebilir ve orada bulunan müridinin imdadına yetişir.(hey yavrum hey),naKşi şeyhleri oturdukları yerden milyonlarca müridini görebilir ve onları kontrol edebilir. milyonlarca insanın milyonlarca derdine çare bulması bir kaç saniyesini alır. müritler şeyhlerinin hayalini unutmamak için ellerindeki şeyhlerin fotoğrafına bakarak ona rabıta yaparlar.(mekkeli müşriklerden ayrıldıkları noktada burası olsa gerek. çünkü onlar kutsal olduğuna inandıkları kişilerin heykellerine, bizimkilerde fotoğraflara bakarak allahtan başka kimselere ibadet ediyorlar.ilgili ayet için bknz: zümer3) ayrıca bu nakşiler cenab-ı hakkın "mezardaki ölülerden yardım isteyenden daha sapık kim olabilir şeklindeki ayetine rağmen tarikatlerinin önde gelen ve şu anda hayatta olmayan kişilerinden yani kişilerin ölüsünden yardım dilenirler.başları sıkışınca allahtan değil şeyhlerinden yardım isterler. cenab-ı hakkın "ben size şah damarınızdan daha yakınım" şeklindeki ayetine rağmen allaha dua ederken allah ile aralarına sayısız aracı ve ruhban koyarlar. yine cenab- hakkın "akıl sahibi olan herkesin anlayacağını ve kuranın anlaşılabilir olması için kolay kılındığını" belirtmesine rağmen kuranı anlayamayacaklarını anlayabilmleri içinse ne idüğü belirsiz 17 tane ilim bilinmesi gereğine inanırlar. eleştirmezler, sorgulamazlar, soru soramazlar, okumazlar, kendileri şeyhlerinin karşısında gassal (ölü yıkayıcı) önünde meyyit gibi görürler. şeyhlerinin post üzerinde uyuklamasına rağmen savaşlara gidip küffar ile cenk edebileceği zırvasına inanırlar. kuranda olmamasına rağmen mehdi, deccal gibi efsanelerle kendilerini avuturlar.
evet gurbet kuşu nakşilerin şimdilik aklıma gelen bazı özelliklerini saymaya çalıştım. eğer yeterli gelmezse bir miktar daha yazabilirim.
Katılma Tarihi: 03 ekim 2007 Yer: Canada Gönderilenler: 4
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sayin tiyerili....insan kendini bilmezse onu birak seyhi,hocasi....PEYGAMBER bile kurtaramaz. buna en guzel ornek EFENDIMIZIN amcasi degilmidir?muhakkak bu tarikat konusunda sirke kosan amellerle ugrasan bir suru insan var.ama bu isi hakkiyla yapanlarda var.tarikata takilmadan, ayirim yapmadan,dogru yoldan ayrilmayanlarda var bunu bil.ben sadece kim olursa olsun hata yapan yapan kim olursa agiza ne gelllirse yazip kotulemek,dalga gecmek....asla bunlari kabul edemem. EFENDIMIZ A.S.'in EBU CEHILE BILE 70 KERE GITTIGI RIVAYET EDILIRKEN ki acikca kufrunu acikladigi halde,biz ummeti MUHAMMEDE ne oluyorda hak yolunda gitmeye calisanlar arkalarindan birbirine giriyor.bu cok uzucu..3 gunluk dunya da niye boyle...
Katılma Tarihi: 30 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Kuran esasında iman eden ağırdır. Lakin Kuranı rehber edinmemişlerde hafiftir. Bundan ibaret olsa gerekki, bu konu zerre bile olamazken bu denli ağır gelmişse sende bir hafiflik var demektir.
Kuranın ışığıyla yolu aydınlanan kişiler, kesinlikle bu tip temelsiz inanışları hafife bile almaz. Reddeder inakar eder.
Bu konuyu ağır görenler ise, Şirkin melun batağına düşmüş, kendisine zulmeden zalim olmaktan ileri gidemezler.
İlahi hükmünde ortak edilmemesini emreden Allah Teala, kesin suretle her beyanında apaçık bir ilimden istifade edilmesini emretmiştir.. Bu ilim Kurandır. Kuran ilmi ile gönlü arınmış olan kişi için Kuran temelinden gelmeyen tüm inançlar bir atomun etrafında dönen elektrondan daha hafif ve değersizdir.
Allah akıl fikir ihsan eylesin
Allah aklını işletmeyenlerin üzerine pislik yağdırır YUNUS 100
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
gurbet kusu Yazdı:
sayin tiyerili....insan kendini bilmezse onu birak seyhi,hocasi....PEYGAMBER bile kurtaramaz. buna en guzel ornek EFENDIMIZIN amcasi degilmidir?muhakkak bu tarikat konusunda sirke kosan amellerle ugrasan bir suru insan var.ama bu isi hakkiyla yapanlarda var.tarikata takilmadan, ayirim yapmadan,dogru yoldan ayrilmayanlarda var bunu bil.ben sadece kim olursa olsun hata yapan yapan kim olursa agiza ne gelllirse yazip kotulemek,dalga gecmek....asla bunlari kabul edemem. EFENDIMIZ A.S.'in EBU CEHILE BILE 70 KERE GITTIGI RIVAYET EDILIRKEN ki acikca kufrunu acikladigi halde,biz ummeti MUHAMMEDE ne oluyorda hak yolunda gitmeye calisanlar arkalarindan birbirine giriyor.bu cok uzucu..3 gunluk dunya da niye boyle...
Sayın gurbet kuşu
Bu ne demek şimdi. Hem tarikatları savunuyorsun hem de "tarikata takılmadan, ayırım yapmadan, doğru yoldan ayrılmayanlar da var" diyorsun. Demek bütün tarikatları gezdin gördün. Hiçbirinde bu yazdıklarım yok. Söylermisin bana sen kaç yaşındasın ki bütün tarikatları gezdin, onları inceleyecek vakti buldun. Ayrıca hak yolundan gidenler kim ve birbirine giren kim. Senin gezip gördüğün tarikatların hiçbiri diğerini doğru kabul etmez. Oysa Allah'ın kelamı ile yola çıkanlar ve Allah'ın ipine tutunanların hali başkadır. Üç günlük dünya da evet neden insanlar böyle yapıyor? Tek bir sebebi var. Güç ve iktidar sahibi olmak arzusu. Allah'a gerçekten iman eden hangi insan kalkarda kendini diğer insanlardan üstün tutar. Onları kendine kul köle eder?
Dediğin gibi üç günlük dünya. Doğruyu bulmak için tarikatları kapı kapı gezmeye zaman yok. Hangisi eğri hangisi doğru derken bir bakarsın ömür bitmiş. Öyleyse Allah'ın Kelamına sarılın. En az zararla kutuluşa erersiniz.
Fatiha 1.
Bismillahirrahmânirrahîm
2,3,4.
Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza
gününün maliki Allah’a mahsustur.
5.
(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım
dileriz.
6,7.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Bugün bir müşterimle sohbet ediyordum masasında bir şahsın kitabı. Gözüm ilişip duruyor hacı amcamın kitabına. Hacı amcam soruyor hayırdır ? Diyorum kitap ilgimi çekti. Çeker diyor bunun yazarı varya bunun yazarı Menzil Şeyhidir! Yahu diyorum gülerek Hacı Amcam nedir bu Menzildeki keramet. Sarhoş giden ayık dönüyor. Allah'a söven helva gibi geliyor. Eeee diyor ne demiş resullulah size kendimden sonra iki şeyi bırakıyorum. Kur'an, sünnet ve ehli beytim... Ama Hacım 3 olmadımı? Olur mu hiç Kur'an sünnet zaten aynı şeydir (!) bide ehli beytini bırakmış yani Seyyidlere tabi olmak lazım. Menzil şeyhimde seyyiddir. Onda etkileme sanatı vardır. Mesela biz camiye gider hocayı dinleriz çıkar içki içeriz, zina ederiz. Ama şeyhimin bir bakışı yeterlidir. Hiç birşey söylemez ama değişiverirsin.Hacı abi haydi bana müsade sana hayırlı işler...Bi çay daha içelim evlat.. Başka zaman kısmetse...
Katılma Tarihi: 21 temmuz 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 20
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Rabıta bağ demektir. İki şeyi birbirine
bağlamak. Tasavvufta müridin şeyhi hayal etmesi ondaki feyze, nura, nisbete
müşteri olmasıdır. Rabıtanın pek çok şekli vardır. En güçlüsü telebbüsü
rabıtadır. Bu rabıtada mürid kendisini şeyh farz eder, onun şeklini vücuduna
sokar. Artık kendisi değil, şeyh vardır. Ama sofiler rabıtada genellikle
şeyhlerini karşılarında yüksek bir tahta oturmuş surette canlandırırlar.
Gerçekten rabıta için açık bir nas
olmadığı gibi peygamber döneminde böyle bir uygulama da yoktu. Zaten ehli
tasavvuf da rabıtanın bir ibadet biçimi olmadığını, bir sevgi tezahürü ve
manevi ilerlemede bir teknik olduğunu belirtmektedirler. Tevillerle yeni bir
ibadet tesis etmek dine bidat koymaktır. Zaten ehli tasavvuf, özellikle
Nakşibendiler bu konuda çok hassastırlar.
Peki rabıta bir ibadet biçimi değilse ve bir
sevgi ve maneviyatta gelişme tekniği ise tasavvufta buna niçin ihtiyaç
duyulmuştur? Rabıtanın temel işlevi nedir? Öncelikle şunu belirteyim din demek
tasavvuf demek değildir. Bir Müslüman dinin emir ve yasaklarınıyerine getirerek de cennete girebilir.
Tasavvufun gayesi Cibril hadisinde iman, İslam sorularından sonra gelen ihsan
sorusuna cevap teşkil etmektedir. Vakıa suresinde de 'ileri geçenler' olarak
adlandırılan taifeye şümuldür. Ne yazık ki bu surede bu taife ümmet-i Muhammed’de
geçmiş ümmetlere göre daha az olacağı da vurgulanmaktadır. Allah'ın tasavvufun
sırrının akıl ve şeriata uymadığını da Kehf suresinde Hz. Hızır ve Hz. Musa
kıssaları ile bu ümmete ders verdiğini de unutmayalım. Gerçi mürşitler şeriatı
da her zaman birinci plana aldıklarını, şeriatsız tarikat olmayacağını da
vurgulamışlardır.
Gelelim sorularımızın
cevaplarına. Ben peygambere sahabeler kadar muhabbet duyabilir miyim?
Kesinlikle duyamam. Muhabbet görmekle olur. Bir tebessüm, bir bakış muhabbeti
gerçekleştirir. Bir nurlu yüz insanı candan vurur. Bir güzel sohbet yüreklere
işler. Maalesef bizler bundan mahrumuz. Sahabeler ise bunu yaşıyorlardı. Yani
onların her saniyesi O Zatla rabıtalı geçiyordu. Hatta hadisi şeriften
peygamberimizden ve peygamberlerden sonra ümmetin en hayırlısı olan Hz Ebubekir
kaza-i hacetinde bile Rasullahı düşündüğünü ve bundan bizar olarak Rasullaha
geldiğini onun da bunu doğal karşıladığını anlıyoruz. Sevgi hayal doğurur. İşte
rabıta bu hayaldir. Mürşidinii hayal etmektir. Peki mürşidini hayal etmek ne
doğurur? Sevgi doğurur. Mürşit silsilesi ile Hz Rasullahın vekilidir. Silsilesi
sağlamsa tabii. Her şeyde olduğu gibi bunların da sahteleri olduğunu
unutmayalım. Peki gerçek bir mürşidi kamili hayal etmek sofiye ne kazandırır.
Fenafişşeyh makamını verir. Bu uzun yılları alabilir. Ama fanafişşeyhlik de onu
fenafillaha götürür. Rabıtasız hiç bir kimse fenafillah olamaz. Üyevsiler bile
Allahın rahmeti ile Hz. Hızır Aleyhisselamın veya ahrete teşrif etmiş bir
velinin şeyhliğinde fenafillaha ulaşabilmişlerdir. Çünkü şeytanlar nefsin
mülhime sınırında beklerler. Oradan yukarıya ancak rabıta nurları ile
çıkılabilir. Başka bir yol mümkün değildir. Allah'ta fenaya ve bekaya ulaşmış
bir mürşidi rabıta yaptığımız zaman elde ettiğimiz kazanç çok büyüktür. İlim,
hikmet ve bilhassa nur mürşitten rabıta yapanın üzerine adeta yağar. Kalp gözü
açık olanlar bunu görebilirler. Mürşit sağlam silsilesi ile bunu Sadatlardan,
Rasulullahtan ve Allahtan alır. Yani bir hiyerarşi var. Rabıta olmasa mülhime
nefs sıfatına ulaşmış kişi şeytanların oyuncağı olur, delirir. Tövbe etmiş
tarikata yeni girmiş kişi rabıtayı bilemez, kıymetini de anlamaz. Zamanı boşa
geçirmek olarak telakki eder. Çünkü bir yarar gördüğüne kani olmaz. Ama durum
böyle değildir. Biz de bu basamaklardan geçtik. Tasavvuf kitaplarından
rabıtanın zikirden daha eftal olduğunu okuyunca taaccüp etmiştik. Hatta karşı
geldik. İnanmadık. Ama zamanla kalp gözümüz açılınca işin hakikatine bizzat
şahit olduk. Meğer sadatlar doğru söylemiş, rabıtasız zikir maksata ulaştırmaz,
ama zikirsiz rabıta maksada ulaştırırmış. Tasavvufu bir kelime ile tanımlamak
gerekirse rabıtadır. Rabıta nefse çok ağır gelir. Nefis rabıtayı ölmekle eş görür.
Gerçekte de öyledir. Rabıta ile nefis daha doğrusu emmare, levvema, mulhime
nefisler ölür. Nefis mutmainne makamına ancak bir Allah dostunun gölgesi ile
yani rabıta ile çıkabilir. Zor, çok zor nefsin rabıtayı kabul etmesi. Ben bile
bu yolda pek çok sorunla karşılaşıyorum. Ama ilaç acı da olsa çok yararlı. Bunu
anladım. İnşallah bu yazımız insanların gönüllerinde rabıtaya teşvik olur.Namazda
dünyevi şeyleri hayal edeceğimize kalbimizi şöyle bir rabıtaya bağlarsak ihsan
makamına doğru yol alabiliriz. Namazı kılan ben değilim mürşidimdir. O Kabe-yi
şerifede namaz kılıyor. Bakın bakalım namaz ne kadar tatlı olacak. Aksi halde
namaz dünyevi, şeytani hayallerle geçmektedir. Namazda kalbe nefse sahip çıkmak
çok zordur.
Geçmişime baktığımda bir zamanlar benim de sizin gibi düşündüğümü
hatırladım. O zamanlar Seyyid Kutup, Mevdüdi, Ali Şeriati gibi İslam
büyüklerinin eserlerini okuyordum. Daha sonra Risale-i Nurları okudum. O
zamanlar tasavvuf, hususiyle rabıta beni çok itiyordu. Şeriatin ayaklar altında
olduğu bir ortamda bir kenara çekilip şeyhin suretiyle meşgul olma bana çok
komik ve acınacak bir durum olarak görünüyordu.
Ama
yıllar geçti. Bazı acayip garaip olaylar oldu. Kendisini ve mekanını daha önce
görmediğim bir şeyhi mekanıyla birlikte rüyada çok açık bir şekilde gördüm. Bir
yıl kadar sonra da bir tesadüfle o şeyhi ve mekanını tanıdım. Tövbe ve zikir
aldım. Rabıta dersleri ise bana zor geldiği için pek önem vermedim. Önceleri
istemeye istemeye yapmaya başladım. Hem çok kısa tutuyordum hem de pek
sevmiyordum. Ama okuduğum kitaplardan rabıtanın önemini bildiğim için istemeden
de olsa yapmaya çalışıyordum.
Belki nefsimin bir kusuru, ama bazı işlerde çok işime yaradı. Biraz
inatçıyımdır. Rabıta da öyle oldu. Sebat ettim. Bunda bir sır vardır, diyordum.
Nefsime ağır geldiğine göre şeytan da bu rabıtadan pek hoşlanmıyordur, diye
düşünürdüm. Halbuki zikir derslerimi hiç kaçırmıyordum. Her gün yapıyordum.
Zikirden müthiş zevk alıyordum. Ama rabıta bana zamanı boşa geçirmek olarak
görünüyordu. Vesveseye giriyordum. Rabıtaya çok kısa bir zaman ayırıyordum. Ama
onu hiç terk etmedim. Mutlaka her gün kısa da olsa yapmaya çalıştım. Sonra kalp
gözümüz sadatların himmetiyle açıldı. Gözlerimizi kapattığımızda nurları müşahade
etmeye başladık. Nurlar değişik renktedirler. Kırmızı, sarı, yeşil, siyah ve bu
renklerin karışımı değişik tonlar da vardır. Bu nurlar insanın kalp, ruh, sır,
hafi,ahfa gibi letaif noktalarında
çıkar. Letaifler çalışmaya başladığında neyin nereden çıktığını anlamazsınız
bile. Nurlar birbirine girer, akıl almaz bir hızla dönmeye başlarlar. Manzara
gerçekten harikadır. Hayranlıkla seyredersiniz. Akıl almaz bir olaydır. Tabii
konumuz rabıta. Zikirde bu nurlar sanki insandan neş'et eder gibidir. Yani
bildiğimiz de odur. Letaifler çalışır ve nur üretirler. Zikrin feyzi olarak.
Ama rabıtada başka türlü olmakta. Gene letaifler çalışır, ama asıl nur, feyz,
nisbet yani nur dışında başka şeyler hayal edilen mürşidden sana gelmeye
başlar. Bir de nispet kokusu. Bu öyle bir kokudur ki, dünyada böyle bir kokunun
eşi benzeri yoktur. Aklınız başınızdan gider. O koku için hayatınızı bile feda
edebilirsiniz. Rabıtanızın gücüne göre koku artar veya eksilir ama bazen burnunuzun
direğini kırarcasına gelir. Allahım al canımı, yeter bu dünya çöplüğünde
bunaldığım diye düşünürsünüz. Yani bu koku için canınızı vermek istersiniz.
Rabıta sırasında mürşitten gelen feyz, nisbet ve nur ise sanki bir nisan
yağmurunda güneşin altında serinlemek için ıslanmak gibidir. Yani rabıtanın
başı nefse çok ağır gelir ama sonundaki nimetleri çok büyüktür. Biz gerçi sonda
değiliz ama gördüklerimiz bile aklımızı almaya kafidir. Bunun sonu nasıl onu
hayal edemiyorum. Tabii bunlara takılmak tasavvufta hoş görülmez, şeyh de daima
önemli olanın Allah rızası olduğunu bu tür hediyelere aldanmamayı nasihat eder.
Allahın üzerine yemin ediyorum k,i bu
söylediğim nimetleri kafamdan atmadım, hepsi de bize nasip oldu. Ama şunu da
itiraf edeyim ki eğer şeyhi ve mekanını onu tanımadan önce rüyamda görmeseydim
ben ne tasavvufa girerdim ne de bir şeyhe rabıta yapardım. Çünkü herkes gibi
ben de nefsimi seven bir insanım. Daha önce okuduğum ve etkisi altında kaldığım
İslam büyüklerinin adlarını söyledim. Rabıta nefsi şeyhin nefsinde yok etmedir.
Buna tabii ki insan fıtri olarak karşı koyar. Ben de senelerce buna karşı
koydum. Hem de nasıl. Anlatsam ayrı bir konu olur. Ben de acaip bir şekilde
karşı koydum. Hala nefsimde belli bir derecede de var. Ama rabıtanın
yararlarını gördükçe bu günden güne azalıyor. Rabıta nefisle savaşmaktır. Emmare,
levvame, mülhime nefisleri öldürüp yerine mutmainne nefsi ikame etmedir. Biz
daha mutmainne nefse ulaşmadık. Nefsin mülhime sıfatında takılıp kaldık.
Dualarınızın bereketi ile inşallah Allah bundan yukarılarını da bize nasip
eyler. Ne bilelim.
Nefsin mülhime sıfatında Allah ezeli düşmanımız şeytanla bizi karşı
karşıya getirmektedir. Yani şeytanı özellikle kadın kılığında ve sizinle her an
cinsel ilişkiye girmek için tacizde bulunan bir konumda buluyorsunuz. Bunu
gönül gözüyle ayan beyan görüyorsunuz. Şeytanın konuşmalarını duyuyorsunuz. Ona
dokunabiliyorsunuz. Yatağa uzandığınızda nefse hiç bir dünya kadının size
veremeyeceği cinsel zevk olanakları ile dişi şeytan yanınıza geliyor ve derhal
sizi taciz etmeye ve sevişmeye zorluyor. Biliyor musunuz sizi bu sırada sadece
telebbüsü rabıta kurtarıyor. Onu yakıyor. Sizden uzaklaşmasını sağlıyor.
Sureler, ayetler şeytana biraz zarar veriyor ama onları uzaklaştıramıyor. Daha
doğrusu sürekli olarak Ayetelkürsiyi okumaya gücünüz de yetmiyor. Zaten sizi
dişi şeytanlar şehvetle kudurtuyor. Ayet sure okumaya mecaliniz kalmıyor. Ama
bir telebbbüsü rabıta, yani şeyhin kılığına bürünme rabıtası işi bitiriyor. Hz Yusuf’a
da görünen burhan Hz. Yakup. Ben buna aynel yakin inanıyorum. Hz. Yusuf rabıta
ile kurtuldu. Yoksa az da olsa meylettiği kadından onu hiç bir şey
kurtaramazdı. Şehvet cinsel organa inince insan kudurur. Onu hiç bir şey
zinadan alıkoyamaz. Tabii diyeceksiniz ki ne olacak gelen dişi şeytanla işi bitirin,
keyfinize bakın. Bak bütün fantezilerinizi de yerine getirmeye de hazırmış.
İşte bu makamda da Allah bizleri böyle imtihan ediyor. Şeytanın dişileri de
dünya kadınlarının, bir numaralı mankenlerin şekline giriyor. Sizden para da
istemiyorlar. Hiç bir şey istemedikleri gibi her türlü cinsel fantezilerinize de
açıktırlar, yerine getirmek için can atarlar. Ama tabii şeriat yine ölçümüz.
Çünkü zina insanı manevi terakkiden alıkor. Zaten şeytan zinanın bu özelliğini
bildiği için ümmeti Muhammedi bununla esiri etmiş. TABİİ ZİNANIN ÇEŞİTLERİ İLE.
Özellikle göz, hayal zinası… Ne var hayalinde canlandırdığın kadınlar kadar da
Allah dostlarını canlandırsan…. Bak buna rabıta derler. Rabıta şirktir. İşte
bak nefis nasıl şeytanla işbirliğinde.
Tasavvufta bunların anlatılması
yasaktır. Çünkü sırdırlar. Hiç bir kitapta açıkça bu anlattıklarım söylenmez.
Çünkü söyleyeni mesuliyet altına sokar. Onda gurura, kibire neden olabileceği
gibi insanların da aleyhlerinde dedikodu yapmalarına, ondan çekinmelerine neden
olur. Onun için bu tür sohbetleri duyamazsınız. Biz internet sayesinde bu
tehlikelerden korunduğumuz için yazdık. Allah bir kusurumuz varsa affetsin. Ha
bu dişi şeytanlarla evlenip de aldanan kimseler yavaş yavaş düşerler. Helak
olurlar. Bu imtihanı aşmadığın zaman helak olursunuz. Çünkü o dişi şeytanlar bu
makamda salike sürekli evlenme ile bu işi, yani zinayı meşru hale getirmeyi
önerirler. Allah şeytanlardan özellikle ins ve cins dişi şeytanlardan, nefsin
şehvetinden bizleri korusun. Amin.
Mülhime halindeki insana şeytanların oynadığı tiyatrolar kitaplara
sığmaz.
İşte şeyh denilen kişi bu dişi şeytanları,
bu azgın nefsi aşmadan o nura, feyze, nisbete nail olamaz. Yani şeyhler
şeytanla nefisle savaşarak o makama seçilmişlerdir. Silsile Rasullahın onayıyla
seçilmiştir. Zincirin halkaları gibidirler. İşte rabıta yapan kişi de böyle bir
halkaya girmeye namzettir. Biz daha halkaya giremedik. Onca sırrı aynel yakin
gördük ama halkaya girebilecek olgunluğa erişemedik. Dualarınızla inşallah
nasip olur. Amin.
Rabıtayı akılla mantıkla kabul
edemezsiniz. Çünkü akıl nefse bağlıdır. Nefis ise başka bir insanı veli de şeyh
de olsa kendisinden üstün olarak kabul etmez. Ama Allahtan yardım isterseniz ve
nasuh tövbe ile tövbe edip bir kamil şeyhi size nasip etmesi konusunda dua
ederseniz ve bu duanızda ısrarcı olursanız -ki bazı duaların kabulü seneler
sonra olur- tarikat nasip olduktan sonra rabıta insana nasip olur. Yoksa bu
inci, katır boncuğu değildir. Kolay kolay el geçmez. Ağla, ağla, ağla…. çok
ağla belki o zaman nasip olur. Biz de günahlarımıza çok ağladık da Allah o rüyayı
ve tarikatı nasip etti. Yoksa kimse kimsenin sözüyle gerçek manada bir yola
girmez. Belki etkilenip girer, ama nefsi şeytanın igvasıyla etkilenip hep şüphe
içinde kalır. Tarikattan nasibi o kadar çok olmaz. Şeyhte tasavvufta kusur
görmeye başlar.Layıkıylaşeyhe teslim
olamaz. Hz Hızır karşısında nefsi Hz Musa gibi homurdanır durur.
Allah dostları da seni Rasulullaha götürür.
Rüyada değil, uyanık vaziyette. Rasullahın bir görünüşü var, bir heybet, Allah
Allah… Bir mübarek kokusu Allah Allah… Bu yolu ne sandın sen? Öldür bakalım
rabıtayla nefsini neler olacak neler. Sen Allah için, Allah dostları için
nefsini öldürürsen Allah da fazlı ikramıyla seni diriltir. Burası yiğitlik
meydanıdır. Şeyh o yiğit kişidir işte. Tabii silsilesi varsa ve sağlamsa. O da
nefsini şeyhinde öldürmüş, sonra Rasullahta daha sonra da Allah’ta.
Sahte şeyhler Türkiyede çok, dikkat edin. Onlar gerçi sizleri yanlış
yola götürmezler ama tarikat yolunda onlardan bir nur, feyz, nisbet
alamazsınız. Ama çok çok sevap kazanırsınız. Ben o tür şeyhleri rabıta
yaptığımda aynı çürük ceviz gibi içlerini boş gördüm. Nur, nispet feyzin gramı
yoktur. Onlara da hep hayret ediyorum. Tasavvuf hakkında çok şey biliyorlar ama
kendilerinin hakiki şeyh olduklarını nasıl anlamıyorlar. Bir de sitelerine
girdim ki rabıtanın faziletinden bahsediyorlar. Asıl buna şaşıyorum.Rabıta onlar için zindan olsa gerek. Bütün
müritlerini de karanlıkta bırakıyorlar.
Kolay mı rabıta nimeti. Doğru şeyhi bulmak bir
mesele. Bir de nefsi fani kılma. Nefsini şeyhin nefsinde yok etme. Bunlar dağ
gibi problemler. Aşan aşk olsun. Bu herkese nasip olan bir nimet değildir.
Sohbetimi başka rabıta sitelerine de koyan ve koyacak arkadaşlardan Allah razı
olsun. Dualarınızla. Allah rabıta nimetini herkese nasip etsin. Ümmeti Muhammedi
şeytanlardan, nefsin şerrinden kurtarsın. SELAMUN ALEYKÜM.
Şeyhlerden uzak dur. Paranı pulunu arabanı emeğini alırlar elinden. Şeytan görmek istersen şeyhlere ve serserilere bak (şeytan alınmaz umarım). Çünkü onlar din alır din satarlar, onlar tüccardır haberin ola.
Rabıtaymış mabıtaymış nurmuş güzel kokusuymuş, Allah dostuymuş vs inanma bunlara, boş işler bunlar. O mürşit denen uyanıklar, sizler gibi safları çevrelerine topluyor ve hatta saf olmanızda gerekmiyor, akıllı olupta aklı kullanmadığınızda zaten yine saf durumuna düşüyorsunuz ve bu mürşitler, sizden Allah yolunda harcanması için para pul istiyorlar. Para yoksa, araba, o yoksa mülk.. kanmayın bu hergelelere. Unutmadan bu arada, bu şeyhlerin silsilesi... yok onun nefsinde öldür kendini gibi zırva ötesi kuruntulara kulak asma. Cennet o kadar kolay ve bedava değil. Bağlan bir şeyhe kurtul palavralarına inanma yalan bunlar, yok böyle bir hile. Allah numara yemez.
Katılma Tarihi: 21 temmuz 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 20
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Şimdi de rabıtanın nasıl
yapıldığına, sofinin bu konuda karşılaştığı problemlere ve sıkıntılara
birazdeğinmek istiyorum.
Bilin ki, fakir bir kimse ile
kimse uğraşmaz. Evini kilitlemese de içeriye hırsız girmez. Hırsızın gözü
zenginin evindedir. Zengin evini kırk kilitle muhafaza etse de hırsızlar yine
de girecek bir delik bulmaktalar. Bunun gibi rabıta da zenginin evindeki
değerli eşyalar gibidir. Şeytanın tüm derdi bu evdeki rabıta nimetini
çalmaktır. Rabıta onu adeta çıldırdır. Öyle bir vesvese fırtınası estirir ki,
gönül kulağı açık olanlar bile buna çok şaşırırlar.
İnsanın gönül kulağı açık olsa
bile şeytanlar nefis damarıyla da çaktırmadan vesveselerine devam ederler. Hiçbir
zaman umutlarını yitirmezler. Çünkü bir insan ömrünün her saniyesi ile Allah’ı zikretse
bile fenafişşeyh ve onun tabi neticesi fenafillah (yani veli) olamaz, ama zikre
o kadar yüklenmeden rabıta yolu ile bu makamlara ulaşabilir. Bunu ben değil
sadatlar, başta Gavsı Hizani olmak üzere tüm sadatlar dile getirmiştir.
Şeytanlar bunu bildiği için rabıtada müthiş vesvese verirler.
Aslında rabıtasını doğru dürüst
yapan kişi Allah’ın izni ile vesveseye de düşmez. Şeytanın bizimle uğraşması
hep rabıtadaki ihmallerimiz neticesidir. Mübarekler diyor ki, zikrin nuru aysa
rabıtanın nuru güneş gibidir.
Rabıta ile nefis dize gelmektedir.
Zulumatları uçup manevi alemdeki şeyhin nefsine benzemeye başlamaktadır. Manevi
alemdeki şeyhin nefsi ise en az mutmainne makamındadır. Çünkü velilik bu
makamla başlar. Tabii her veli şeyh olamaz. Şeyh kişi ise mutlaka velidir, şeyh
olabilmesi için ayrıca sadatlardan ve Hz Rasulluhtan silsile ile icazet alırlar.
İşte böyle bir şeyh bulunmaz bir incidir. Rabıtası ile müritleri nura,
feyze,nisbete gark ederler.Nasıl güneş baharda ekilen tarlaları,
bahçedeki ağaçları sıcaklığı, enerjisi, aydınlığı ile ürün verecek bir biçimde
olgunlaştırırsa gerçek bir mürşit de böyledir. Müridün nefsini emmare, levvame,
mülhime basamaklarından yukarı doğru çeker, mutmaine basamağına ulaştırıp
Allahın dostu kılar. Ama bu işlem sabır ister, hepsinden önemlisi nefis ve
şeytanla mücadele ister.
Şeytanın yardımcısı nefstir. Nefs
hiç rabıtayı sevmez. Çünkü nefsin temel
arzusu baş olma sevdasıdır. Rabıta bunu kırdığı için insanların büyük çoğunluğu
tasavvufa değil ama rabıtaya karşıdırlar.
Rabıta yaparken nefis ve şeytan
şu vesveseleri çok verir. Bak sen şeyhini gözünde canlandıramıyorsun.Kaşı olmadı, gözü böyle değildi, simasını
değiştirdin, sakalını dedene benzettin, sen bu rabıtayı yapamayacaksın bırak
bari, rabıta zamanı boşa harcamaktır, ne nur ne feyz ne nisbet üzerine
geliyor,rabıta yapacağına şu önemli
işine bak, rabıta ile şeyh kendisini insanlardan büyük görmekte, rabıta Allah
ile arana kul sokmaktır… vb. Bütün bunlar rabıta karşısında kuduran şeytanın ve
nefsin hezeyanlarıdır.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki,
rabıta için şeyhinizi gözünüzün önünde canlandırmanıza gerek yoktur. Sadece
şeyhinizin karşınızda veya yanınızda olduğunu varsayın. Yani siz şeyhin
huzurundasınız. Bu yeter de artar bile. Ama muhabbetin aşırılığında istemeseniz
bile şeyh gözünüzün önünde canlanır. Tabii insanın her günü aynı olmaz. Bazen
muhabbet düşebilir, böyle zamanda onun varlığının karşınızda ve yanınızda
olduğunu varsaymanız da rabıtanın nimetlerine ulaşmada yeter. Şeyhin bir kaşı,
bir burnu, bir sakalı bile rabıta için yeterlidir. Hatta size ilginç gelecek,
değil şeyhin fiziki portresi mekanında olduğunu düşünmeniz bile rabıtadaki
nimetleri oluk oluk üzerinize yağdıracaktır. Bunları biz deneyimlerimizle
bildiğimiz gibi sadatlar da böyle söylemişlerdir.
Rabıtanın nimetlerine kavuşmak
istiyorsak sadece akşam namazından sonra yapılan suri rabıta ile yetinmemeliyiz.
Bu konuda hırslı olmalıyız. Akşam namazından sonraki rabıta derstir. Yapılmazsa
olmaz. Adabına uygun olarak yapmaya çalışalım. Çok bereketlidir.
Bir de manevi rabıta vardır. Buna
maiyyet rabıtası da denir. Bu her yaptığımız işte, her an rabıtalı olmaktır. Bu
rabıtada şeyhini sakın sureten canlandırmaya çalışma, zira nefis bıkar, sen de
yorulursun, terk edersin, bir daha da dönüp manevi rabıtaya bakmazsın. Zorlanırsın.
Hem şeyhi sureten canlandırmakla onun senin yanında olduğunu varsayma ile
yapılan rabıtaların kazançları arasında o kadar büyük bir fark yoktur. Peygamberimiz
s.a.s amellerin az da olsa devamlı olanının daha hayırlı olduğunu söylemiştir.
Nefsin de dilini anlamak gerekir. Onun da bazı işlerde hakkı vardır. Manevi
rabıtada şeyhi gözünün önünde canlandırmayacaksın ama şeyhin daima senin
yanında olduğunu farz edeceksin. Bu nefis için fazla enerjiye mal olmayacağı
için sana zamanla bir meleke kazandıracaktır. Tabii nefis sahibini dinlemeyen
eşekler gibi bazen bu işten kaçacaktır. Ama sen aklına gelir gelmez manevi
rabıtaya devam edeceksin. Bir de göreceksin ki, zamanla bu iş sana meleke
olmuş, artık istemesen de manevi rabıtaya geçmektesin. Şunu söyleyeyim ki, manevi
rabıtayı alışkanlık haline getiren aynı silahlı bir kişidir. Ona yanlış
yapanlar sadatlardan tokat yemeye, güzellik yapanlar da yardım almaya başlarlar.
Allah hepimize manevi rabıtayı nasip eylesin. Amin.
İşte tasavvufta makam kazanmak isteyenler bu
manevi rabıtayı ihmal etmemelidir. Hem işini yapıyorsun, hem dinleniyorsun, hem
sohbet ediyorsun, hem yürüyorsun, hem yemek yapıyorsun, hem dinleniyorsun… hem
de şeyhim benim yanındadır düşüncesi ile zamanın manevi anlamda kazanca
dönüşüyor. Tek sorun bunu yaşamına sokup alışkanlık ve meleke haline getirmek.
Biraz üzerinde durursan nefsin de buna alışır. Sigara gibi zararlı bir alışkanlığı
nasıl bırakmada nefis zorlanıyorsa bu manevi rabıtaya da nefis bir alıştı mı,
hele ilerleyen zamanda bir de tadını almaya başladı mı istese de bırakamaz.
Çünkü nefis alışkanlıkların tutsağıdır. Bu konuda iradesi zayıftır. Başlangıçta
onu ikna ettikten sonra biraz zorlamak gerekir.
Bu rabıta hayatının içine girdi
mi şeytan da sana pek bulaşamaz, yani vesveseye pek düşmezsin. Biz bunu ihmal
ettiğimiz için bu konuda çok sıkıntılar yaşadık. Kel olduktan sonra ilaç az
fayda eder. Yani bilgisayar virüs kaptı mı temizlemek zaman alıyor, ama
koruyucu oldu mu anında müdahale ediyor. Bu manevi rabıta vesveseye düşmekten
Allahın izni ile müridi korur. Şeytanlar pek yaklaşamazlar böyle bir kişiye.
Üçüncü önemli rabıta çeşidi telebbüsü
rabıtadır. Bu rabıta kendini yok farz edip şeyhi üzerine giydirmektir.
Telebbüsü demek zaten elbise demektir. Yani şeyhi bir elbise gibi üzerine
giymektir. Bu rabıtayı uyurken yaparsanız şeytandan ve bütün afetlerden emin
olusunuz. Yemek yerken yaparsanız yediğiniz yemeğin hafifliğini hissedersiniz.
Bütün o yedikleriniz adeta nura dönüşür. Ben yemek yerken şöyle bir düşünceyle
bunu alışkanlık haline getirdim. Dedim ki nefsime, öğünde kaç lokma yiyorsun,
ne var ki telebbüsü rabıta ile yiyip de her lokmada Allah’a şükür ve hamd
kılsan. Beş dakika dişini sık. Sayılı lokmalar var. Nefsim bu konuda halen
benimle oyun oynamakta, ama bazen on ikiden vurduğum oluyor, ama bu az oluyor.
Zira nefis yemek yerken aynı köpekler gibi davranıyor. Nasıl bir kemiği ağzına
alan köpek yanına yaklaşana hırlarsa nefis de telebbüsü rabıtada huysuzlanıyor,
onu ihmal etmek istiyor. Allah her birimize yemeklerde telebbüsü rabıtayı nasip
etsin. Amin.
Tabii ibadetleri yaparken
özellikle vird ve zikri çekerken hayaline hem kendini şeyhin mekanına atmalısın
hem de telebbüsü rabıta yaparak çift rabıtayla malı götüreceksin. Zikir de ayrı
bir kazanç olacak.
Kitaplara baktığınızda sadatlar o
kadar çok değişik rabıta türleri anlatmışlar ki… Bunlara ben hayali rabıta
diyorum. Mesala şeyhini deniz farz edeceksin kendini de o deryaya karışmış bir
damla. Başka bir tanesinde şeyhini çadır olarak düşüneceksin kendini de o
çadırın içinde göreceksin. Şeyhini başındaki kavuk olarak hayal edeceksin…
Bütün bu rabıta türlerinin ortak paydasında şeyhin vücudu ortadan kalkıyor ,
yerine başka nesneler konuluyor, bu nesnelerle mürit kendisini ilişkilendirerek
nur, feyz ve nisbete gark oluyor. Bu rabıta türleri zor gibi görünse de aslında
çok kolaydır, biraz da bereketlidir. Nefsin de az da olsa hoşuna gider. Fantezi
gibi. Ara sıra yapmakta fayda vardır. Nefse aynı yemeği verirseniz bıkar ve
homurdanır. Biraz değişiklik onun iştahını artırır.
Mürit günlük hayatında bu
rabıtaları arabanın vitesleri gibi kullanmalıdır. Birinden nefsi bıkınca
diğerine geçmelidir. Daha doğrusu günlük yaşamın şartlarına göre, kolaylık ve
zorluk açısından birini bıraktığında diğerine yönelmelidir. Hayatı, günlük
yaşamı baştan sona rabıtalı olmalıdır. Dediğim gibi bu bir incidir katır
boncuğu değildir. Rabıtanın kıymetini bilelim.
Dualarınızla. Allah kusurlarımızı
bağışlasın, sadatların da himmetini nasib eylesin. Selamun aleyküm.
bu vahdet-i vücudçular, hulul ve ittihad kelimelerini kullanmaktan sakınırlar. çünkü hulûl diye bir mefhum kabul edilirse, o zaman, bir hulûl eden, bir de hulülü kabul eden olmalıdır. yani ikili bir hal kabul etmek lazım gelir.ittihad da aynı durumdadır.bir birleşme varsa ORTAKLIKTA eğer, iki şey de kendiliğinden var olacaktır tabii olarak. bir yanda birleşen, öbür yanda birleşmeyi kabul eden olarak 2 ( İKİ) varlığın kabulünü gerektirir ittihad. bunlara göre ise , vücud'da ikilik yoktur...herşey Allah'dır. vahdet-i vücud budur.Ferid Aydın.
herşeyi Allah yapanların İslam ile alakaları yoktur. şirk okyanusu içinde yüzüp, kendilerini tevhid içinde hayal etmektedirler. Yüce Allah kurtarsın, hidayet etsin. muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma